Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. August 2010, 12:06 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Ibadet ve kulluk

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Genelde dar bir çerçeveye sığdırılmış olan İBADET-KULLUK kavramını açıklayan bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

İBÂDET, (KULLUK)
Arapça bir sözcük olan عبادة - ibâdet ve عبوديّة - ubûdiyet sözcüklerinin sözlük anlamı; kulluk yapmak, kölelik etmek, kayıtsız şartsız teslim olmak, hudû ile itaat demektir. [67–11](Lisanü'l Arab, c. 6, s. 48–54 "abd" mad.)

Müfredât sahibi Îsfehâni sözcüğü şöyle tanımlar: Ubûdiyet, kendini alçaltıp, alçak tutup veya kendi kibrini, gururunu kırıp bunu dışa vurmaktır." [67–12](el Müfredat; "abd" mad.)

İnsanların belirli kişilere, güçlere, ideolojilere, otoritelere gösterdikleri mutlak itaat ve teslimiyet bu kapsamdadır. Nitekim İsrâîloğulları'nın Firavun'a bağlılıkları Kur'ân'da kulluk olarak عبد - 'abd sözcüğüyle ifade edilmiştir.

(Mü'minûn: 45–47) Sonra da Mûsâ ve kardeşi Harûn'u Âyetlerimizle ve apaçık bir güç ile Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik [Elçi yaptık]. Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar [kendilerinin büyüklüğüne inandılar] ve ululuk taslayan bir kavim oldular. Sonra da dediler ki: "Bu ikisinin kavimleri bize kulluk ederken biz, bizim benzerimiz olan bu iki beşere inanacak mıyız?"

Dini açıdan ise; ibâdet, = kulun, sahibine, yaratanına [Allah'a] hudû ile itaat etmesi; sahibi, yaratanı tarafından verilen görevleri kayıtsız şartsız kabul edip yerine getirmesi demektir.

Bir başka ifade ile ibâdet , Allah'ın hoşnut ve razı olduğu eylem ve davranışları işlemek suretiyle Allah'a gösterilen saygı ve içten bağlılıktır.

Allah Kur'ân adındaki talimatnameyle kullarına bir takım görevler bildirmiş ve bu görevlerin kayıtsız şartsız bir itaat ve teslimiyet içinde yerine getirilmesini istemiştir.

Ancak ibâdet kelimesi dilimize Türkçe karşılığı verilmeden aynen alındığı için anlam derinliği geniş halk kesimlerince yeterince kavranamamış, bu nedenle de "ibadet"in Allah'a gösterilen bağlılıkla ilgili bir süreç ve tutum olduğu algısı yaygınlaşamamıştır. Bunun sonucu olarak da ibâdet denilince –maalesef– namaz, oruç, hac gibi belirli bir kaç dini davranış anlaşılır olmuştur. Kulluk [İbadet] belirli dini davranışlarla sınırlı değildir . Allah'a ibâdet etmek , insanın her adımında, her hareketinde, her sözünde O'nun koyduğu kurallara uyması, hükümlerini yerine getirmesi, gösterdiği yoldan severek ve isteyerek yürümesi demektir.

Allah'a kulluk ile ilgili Kur'ân'da yüzlerce Âyet mevcuttur. Bu Âyetlerden sadece bir kısmını şu başlıklar altında sunuyoruz:

ALLAH'A KULLUK:
(Bakara: 21–22) Ey insanlar! Takvâlı davranasınız diye, sizi ve sizden öncekileri yaratan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Öyleyse siz de, bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.

(En'âm: 102) İşte Rabbiniz Allah! O'ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse, O'na kulluk edin. O, her şey üzerine vekildir [yönetendir].

(Hûd: 123) Ve göklerin ve yerin gaybı sadece Allah'a aittir. Ve tüm iş/ oluş yalnızca O'na döndürülür. O hâlde O'na kulluk et, O'na tevekkül et. Ve Rabbin, sizin yapmakta olduklarınızdan gafil [habersiz, duyarsız] değildir.

(Meryem: 65) O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Öyleyse, O'na ibâdet et ve O'na ibâdet etmekte sabırlı ol. Hiç sen O'nun ismiyle isimlenen birini bilir misin?

(İsrâ: 23) Ve senin Rabbin kesin olarak şunları gerçekleştirdi [karar altına aldı]: Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara "öf" deme, onları azarlama. Ve ikisine de kerim [onurlu, tatlı ve güzel] söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: "Rabbim! Onların beni küçükten terbiye ettikleri gibi, onlara rahmet et."

(Yâ–Sîn: 60–62) Ben "Ey âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve Andolsun ki o [şeytan] sizden birçok nesilleri saptırdı" diye size ahd vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz?

(Necm: 62) Haydin Allah'a secde edin ve kulluk edin!

(Zuhruf: 63–64) Îsâ apaçık delillerle geldiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde Allah'a karşı takvâlı olun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah; O, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu, doğru bir yoldur."

SADECE ALLAH'A KULLUK:
(Nisâ: 36) Allah'a ibâdet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve de anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sağ ellerinizin sahip olduklarına [sahip olduğunuz kölelere] iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.

(Fâtiha: 5)Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.

(Zümer: 11–18) De ki: "Ben kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi." De ki: "Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım." De ki, "Dinimi yalnız kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız." De ki: "Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyamet gününde kendilerini ve ehillerini [ailelerini ve yakınlarını] kayba uğratanlardır." –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Bana takvâlı davranın.– Ve tağuta, kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelen kimseler; kendileri için müjde olanlardır. Haydi, müjdele, sözü dinleyip de en güzeline uyan kullarımı! İşte onlar, Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. Ve işte onlar kavrama yeteneği [temiz akıl sahibi] olanların ta kendileridir.

(Mü'min: 66) De ki: "Bana Rabbimden apaçık deliller geldiği zaman, şüphesiz ben, o, sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınıza ibâdet etmekten kesinlikle men edildim ve ben âlemlerin Rabbine teslim olmamla emrolundum.

(Ra'd: 36) Ve kendilerine Kitap verdiklerimiz, sana indirilen [vahiy]le sevinirler. Hizipleşenlerden, Âyetlerin bir kısmını inkâr eden kişiler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O'na davet ediyorum, dönüşüm de yalnız O'nadır."

(Yûsuf: 37–41) O [Yûsuf]: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tevilini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin –ki onlar ahreti inkâr edenlerin ta kendileridir– milletini terk ettim. Ve atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya'kûb'un milletine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara bir lütfudur. Velâkin insanların çoğu şükretmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabbler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip olan bir tek Allah mı? Sizin, O'nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Ona [bunlara tapmanız konusuna] Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti" dedi.

Elçiler sadece Allah'a kulluğu öğretmek için gönderilmişlerdir. Hepsi de gönderildikleri topluma sadece Allah'a kulluk etmeleri, sahte ilâhlardan uzak durmaları gerektiğini öğretmeye, bu konuda onları irşad ve ikna etmeye gayret etmişlerdir. Kur'ân'da anlatılan kıssalarda bütün elçilerin kendi toplumlarına sürekli olarak "Allah'a kulluk edin, sakın ortak koşmayın" dedikleri nakledilmektedir. Bu konudaki yüzlerce Âyetten birkaçı şunlardır:

(Enbiyâ: 25) Ve Biz senden önce hiçbir Elçi göndermedik ki, ona: "Gerçek şu ki Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için bana ibâdet edin." diye vahyetmiş olmayalım.

(Nahl: 114) Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin [karşılığını ödeyin]; eğer sadece O'na kulluk edecekseniz.

(Nahl: 36) Ve andolsun ki Biz, her ümmete, "Allah'a ibâdet edin ve tağuttan sakının" diye bir Elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

(Fussılet: 37) Ve gece, gündüz, güneş ve ay O'nun Âyetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Ve eğer sadece Allah'a kulluk yapıyorsanız, onları yaratmış olan Allah'a secde edin.

İbadetin sadece Allah'a yapılması gerektiği Kur'ân'da tekrar tekrar vurgulanmış, peygamber bile olsa Allah'tan başkasına yapılacak ibadetin şirk olacağı belirtilmiştir.

KULLUĞUN AMACI:
Kulluk yapmanın amacı, insanı olgunlaştırmak; böylece sosyal bir varlık olan insanı fıtratındaki zararlı eğilimlerinden arınmış, kötü huy ve alışkanlıkları terbiye edilmiş, bilgili, eğitimli ve ahlakî düzgünlüğe erişmiş bireyler hale getirerek toplumda huzur ve barışı temin etmektir. Kur'ân'da gördüğümüz kadarıyla insan, "zâlim, câhil, nankör, zayıf, cimri, âciz, hırslı, huysuz, şehvet–mal düşkünü, egoist, tembel, vahşi, sadist ..." olabilme özellikleriyle yaratılmış bir varlıktır. Bu özellikleriyle başkalarının hak ve hukukuna tecavüze, toplumda zulmün, fesâdın ve kavganın oluşmasına, dolayısıyla da barışın bozulmasına neden olmaktadır. Yüce Allah, bu olumsuz özellikleri ortadan kaldırıp insanın "âlim, âdil, vefakâr, güçlü, cömert, erdemli, iffetli, paylaşımcı, barışsever ..." olmasını sağlamak ve insanı kendine, ailesine ve toplumuna yararlı bir birey haline getirmek için ona ibadeti/kulluk yapmayı emretmiştir. İbadetin/kulluğun görünür parametreleri, namaz ve hac gibi ritüeller; yoksulları gözetmek, darda kalanlara yardım etmek gibi sosyal etkinlikler; dürüstlük ve alçakgönüllülük gibi ahlakî davranışlardır. Bu görevleri yerine getirmenin veya getirmemenin Allah'a herhangi bir yararı veya zararı yoktur. Buna karşılık, bu görevleri yerine getirmenin insanın olgunlaşmasına katkısı son derece büyüktür. Rabbimiz insanın bizzat kendine yararı olacak bu davranışları bir görev olarak insana buyurmakta, teşvik için de bu görevleri yerine getirenlere ahirette büyük mükâfatlar vaat etmektedir. Kulluk görevlerini yerine getirmeyenler ise hem kendilerini ahlakî olgunluğa ulaştıracak bu iç tecrübelerden mahrum kalmakta, hem de bu mahrumiyetin bir sonucu olarak olgunlaşmamanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarıyla karşılaşmaktadır.

(Ankebût: 6–7) Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Allah, gerçekten âlemlerden zengindir. Ve inanan ve sâlihâtı işleyenler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz."

(Bakara: 110) Ve siz salâtı ikame edin ve zekâtı verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.

(Bakara: 286) Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sen bizim Mevla'mızsın. Ve de kâfir kavimlere karşı yardım et bize.

(Bakara: 272) Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz zulmedilmeyeceksiniz.

(En'âm: 104) Muhakkak size Rabbinizden basiretler geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim!

(Fussılet: 46) Her kim sâlihi işlerse artık kendi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, artık kendi aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullara çok zalim biri değildir.

(Teğâbün: 16) O nedenle gücünüz yettiğince Allah'a takvalı davranın, dinleyin ve itaat edin. Ve mallarınızdan, kendinizin iyiliğine olarak bağışlayın. Kim de nefsinin aç gözlülüğünden korunursa işte onlar, başarıya ulaşanların ta kendileridir.

(Fâtır: 18) Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek. –Bir akrabası olsa bile– Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gayb de haşyet duyan ve salâtı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır.

(Nisâ: 85) Kim güzel bir şefaatle [hayır ve iyiliklere aracı, vasıta olmakla] şefaat ederse, bundan kendisine bir sevap [hisse] vardır. Kim de kötü bir şefaatle [kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla] şefaatte bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye kadirdir.

(Yûnus: 108) De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size hakk gelmiştir. Artık doğru yola giren, ancak kendisi için girmiştir ve gerçekten, sapan da, kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize vekil [sizi ayakta tutan; sizden sorumlu biri] değilim."

(İsrâ: 15) Kim doğru yolu bulursa sırf kendi iyiliği için doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık.

(Ankebût: 6) Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Allah, gerçekten âlemlerden zengindir.

(Lokmân: 12) Andolsun ki Biz, Lokman'a "Allah'a şükür et! " diye hikmet [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler] verdik. –Kim şükrederse kendisi için şükreder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övgüye en lâyık olandır.–

(Zümer: 41) Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Ve sen onların üzerine vekil değilsin.

(Rûm: 44) Kim inkâr ederse, artık inkârı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek [rahat bir yer] hazırlamış olurlar.

İbadetin/kulluğun sonucu kulları ilgilendirmektedir. Yani yapılan kulluk, kulların işine yaramaktadır. Buna şu örnekleri verebiliriz:

SALÂT İÇİN:
(Ankebût: 45) Sana kitaptan vahyedileni oku ve salâtı [eğitimi, öğretimi, sosyal yardım kurumunu] ikame et [oluştur, ayakta tut]. Muhakkak ki salât, fahşadan ve kötülükten alıkoyar. Ve Allah'ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.

ORUÇ İÇİN:
(Bakara: 183) Ey iman etmiş bulunan kimseler! Takvâ sahibi olursunuz diye sizden evvelkilere yazıldığı [farz kılındığı] gibi, sayılı günlerde, size de oruç tutmak yazıldı [farz kılındı].

İÇKİ, KUMAR YASAĞI İÇİN:
(Mâide: 90–91)Ey iman etmiş kişiler! Hamr [İçki, uyuşturucu], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işlerinden ricstirler [zarar veren şeylerdir]. Öyleyse felaha ermeniz için bunlardan kaçının. Gerçekten şeytan, içki ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın zikrinden ve salâttan [eğitimden, öğretimden ve sosyal destekten] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler [vazgeçmişler] misiniz?

HACC İÇİN:
(Âl-i İmrân: 96–97) Şüphesiz, insanlar için mübarek ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Bekke'de kidir [Mekke'de kidir]. Onda apaçık deliller; İbrâhîm'in makamı vardır. Oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir.

(Hacc: 27–29) Ve kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O'nun adını ansınlar diye insanlar arasında haccı duyur; yürüyerek veya incelmiş [yorgun düşmüş] binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler. Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun. Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evi/ özgür evi [Kâbe'yi] tavaf etsinler.

İçeriğindeki emir ve yasaklardan hareketle bir "kulluk talimatnamesi" olarak tavsif edebileceğimiz Kur'ân iyi incelendiğinde, Yüce Allah'ın bizlere verdiği her bir görevin tamamen kendi yararımıza, eğitilip olgunlaşmamıza yönelik görevler olduğu gözlerden kaçmayacaktır. Dinimizdeki kulluk görevlerinin hiçbir mistik yanı yoktur. Hiç birindeki asıl amaç puan kazanmak, kazandırmak değildir. İbadet olarak verilen görevlerin hepsi de, hayatta olması lâzım gelen gerçek eğitim ve öğretim için gerekli görev ve derslerdir.

KULLUK KURALLARI NİÇİN YALNIZCA ALLAH TARAFINDAN BELİRLENİR?
Şu bir gerçek ki, bireysel ve toplumsal hayatın sağlıklı sürdürülmesi için belirli kurallar, prensipler olmalıdır. Aksi halde anarşi doğar. Bu kurallar ve prensipler insanlar tarafından konulacak olursa, yukarıda bahsettiğimiz negatif özellikleri nedeniyle iyi bir kural, mükemmel bir sistem koymaz veya koyamaz, sağlam ve kusursuz bir rejim oturtamaz. Yetkisini daima kendi çıkarı doğrultusunda kullanarak başkalarını ezme, zulmetme, sömürme gibi toplumsal barışı bozacak eylemlerde bulunur.

Yüce Allah ezelden ebede her şeyi en iyi bilen ve gören olduğuna; kulları arasında hiçbir ayırım ve kayırma yapmayacağına; kullarından her hangi bir çıkarı olmayacağı ve her türlü noksanlıktan münezzeh olduğuna göre, O'nun koyacağı kurallar ve prensipler doğal olarak hem mükemmel hem de evrensel olma gibi bir niteliğe sahip olacaktır. Bu nedenledir ki, Rabbimiz, kullarının eğitilip olgunlaşmasını sağlayacak kulluk görevlerini [ibadetleri] bizzat kendisi belirlemiştir. Bu görevlerin kullar tarafından belirlenmesi, bir fabrikadaki çalışma şekil ve kurallarının işveren tarafından değil de işçiler ve diğer çalışan personel tarafından belirlenmesine benzer.

Kulluk görevlerinin özü bu olmasına rağmen dünya kurulalı beri bu konuda pek çok sapmalar olmuş, Rabbimiz de bu sapmalara daima dikkat çekmiştir. Kur'ân'dan öğrendiğimize göre, birçok toplum bu sapkınlık sürecinde kendi hevalarını, peygamberleri, melekleri, Din adamlarını, şeytanı ve tağutu ilah ve rabb edinmiş ve onlara tapınmak gibi bir rezilliğe bulaşmıştır. (67–13)(Tâğut; tuğyan (azgınlık) sözcüğünden türemiş bir sözcüktür. Bu, "Allah'a alternatif olarak kabul edilen her türlü güç, otorite, rejim ve ideoloji" demektir. Tâğut daima Allah'ın koyduğu ilkelerin tam tersini önerir veya emreder.)

Mâide Sûresinin 17 , 72 Tövbe Sûresinin 31; Bakara Sûresinin 168-169 , 256 , 258 , 268 ; Şu'arâ Sûresinin 29; Kasas Sûresinin 38; Nâziât Sûresinin 24; İmrân Sûresinin 79-80; Furkân Sûresinin 43; Câsiye Sûresinin 23-24; NÎsâ Sûresinin 51, 60-61 ; Nahl Sûresinin 36, 98 , 100 ; Zümer Sûresinin 17- 18; A'râf Sûresinin 20-21, 27 , 200-201 ; Nûr Sûresinin 21; Fâtır Sûresinin 6; Yâ-Sîn Sûresinin 59, 62 ; Nîsâ Sûresinin 117, 120 ; En'âm Sûresinin 112. Âyetleri .

SONUÇ:
Yukarıdaki Âyetlerde görüleceği üzere, kulluk yapılacak olan, yani kayıtsız şartsız teslim olunacak, itaat edilecek, boyun eğilecek olan sadece Allah'tır. Allah'ın dışında herkes ve her kurum; peygamber, sahabe, din adamı, devlet adamı, her sistem, her ilke, her mezhep, her tarikat, her parti, her ideoloji, her rejim sorgulanmalı, tartışılmalıdır. Böylece aklın gereği yerine getirilip doğru olan bulunmalıdır. Tabiidir ki, bu sorgulama aklî ve ilmî ölçülerle olmalı, fitneye, fesada, bozgunculuğa, anarşiye meydan verilmemelidir.

Kulluk [kayıtsız şartsız teslimiyet, itaat ve boyun eğme] sadece Allah'a yapılmaz da, yukarıda tek tek ele aldığımız sahte ilâhlara yapılırsa, o sahte ilahlar bir takım kişilerin beyinlerini yıkamaya, onları kendilerine kul-köle yapmaya yönelir. Böylesi durumlarda özgür düşünce duracağı, sorgulayıcı akıl yok olacağı ve toplumda barış olmayacağı için, insan da tefekkürsüz, idraksiz, sorumluluk bilinci olmayan bir hayvan durumuna düşer. Zaman durur, akıl-fikir geriler, ilim yok olur, toplumda gelişme tamamen sona erer. Bireyler mutluluğu ve özgürlüğü; toplum da barışı kaybeder. Fitne, fesat ve kargaşa doğar. Dünya cehenneme döner.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
Anonymous (7. January 2011), Barış (28. August 2010), hiiic (28. August 2010), Miralay (28. August 2010), Yiğitcan (1. April 2016)