Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 09:33 PM   #10
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Bu ortaklarla ilgili olarak Razi de şunları söylemiştir:

Cahiliye Arapları, fakirlik ve evlendirme endişesinden dolayı kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. İşte ayetten maksat budur. Âlimler, ayette geçen şürekâ [ortaklar] tabiriyle neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak Mücahid şöyle demiştir: "Onların ortak*ları", onlara kendi çocuklarını geçim sıkıntısı endişesiyle diri diri gömmelerini emre*den şeytanlarıdır. Şeytanlara "ortaklar" adı verilmiştir. Çünkü onlar, Allah`a isyan etme hususunda o şeytanlara itaat ediyorlardı. Ayette, "onların ortakları" denildi, çünkü onlar o şeytanları ortak ediniyorlardı. Bu, tıpkı, “Nerede boş yere [ortak ol*duğunu] iddia ettiğiniz şeyler? (En`âm/22)” ayetinde olduğu gibidir."
Kelbî de şöyle demiştir: "Onların putlarının hizmetçileri ve bakıcıları bulunu*yordu. Kâfirlere çocuklarını öldürmeyi hoş gösterenler de işte bunlardır. Tıpkı Ab-dulmuttalib`in kendi oğlu Abdullah hakkında yemin etmesi gibi, cahiliye döneminde birisi kalkıyor ve şayet kendisinin şöyle şöyle ... çocukları olursa, onlardan birisini kurban edeceğine yemin ediyordu." Bu görüşe göre de, ayette bahsedilen "ortak*lar" o putların bakıcı ve hizmetçileri olmuş olur. Mücahid`in görüşüne göre şey*tanlara nasıl şürekâ [ortaklar] denilmişse, bu görüşe göre de hizmetçilere bu isim verilmiştir. (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)


İşte, bu şeytan ortaklar [müşriklerin iblisleri], müşriklere, kendilerini mahveden ve dinlerini karıştırıp bozan bir suçu [evlatlarını öldürmeyi] güzel göstermekte ve o beyinsizler de bu suçu kolayca işliyorlardı. Bu zulmü işlerken kendilerince geçerli saydıkları üç sebebe dayanıyorlardı:
* Kız çocuklarının bakım ve beslenmelerinin kendilerine ağır yükler getirmesi kaçınılmazdı.
* Kız çocuklarının kabile savaşlarında kolayca esir düşmeleri ve ileride kendileri için utanç vesilesi olma ihtimali vardı. Ayrıca, damat sahibi olmak da âdeta yüz karasıydı.
* Tanrıların memnun olması için çocuk kurban edilmeli idi.

Bu son uydurma sebebin bazıları tarafından İbrahim peygamber döneminden kalma bir gelenek olduğu ileri sürülmüşse de, bize göre böyle bir ihtimal mümkün değildir. Bu konuya ilişkin ayrıntılar inşallah Saffat suresinde verilecektir.
138. ayetin sonunda yer alan “O [Allah], onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır” ifadesindeki “Allah’a iftira etmek” eylemi, Allah’ın koymadığı kuralları Allah’a nispet etmektir:

Ve kendi dillerinizin yalan vasfetmesi ile Allah’a yalan uydurmak için, “şu helaldir, şu haramdır” demeyin; aksi hâlde Allah`a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a yalan uyduran kimseler kurtulamazlar. (Nahl/116)

Ve Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde “Bana vahyolundu” diyenden ve “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimleri ölümün şiddetleri içindeyken, melekler de onlara ellerini uzatmış: “Nefislerinizi [canlarınızı] çıkarın. Bugün, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” derlerken bir görsen! (En`âm/93)

139. ayette, Araplarca uydurulmuş bir başka yasa dile getirilmektedir. Bu yasaya göre, ana karnından yeni doğmuş hayvanların etleri, hayvan ölü doğmadıkça erkeklere helal, kadınlara haram sayılmaktaydı. Allah’a iftira niteliğindeki bu yasa, aynı zamanda müşrik Arapların kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yaptıklarını da göstermektedir.

140 - Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah`ın kendilerine verdiği rızkı Allah`a iftira ederek haram kılanlar, kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır ve onlar hidayete ermişler değillerdir.

Bu ayette Rabbimiz, kendi kafalarından bilgisizce hükümler koyarak Allah’a iftira edenlerin ve beyinsizce evlatlarını öldürenlerin doğru yolda olmadıklarını bildirmektedir. Gerçekten de müşrikler, bir taraftan fakir düşme korkusuyla çocuklarını öldürmekte, diğer taraftan ise Allah’ın kendilerine verdiği rızklardan bir kısmını kendilerine haram kılarak fakirlikten korkmaz gibi davranmaktadırlar. Bu çelişik halleriyle Rabbimizin “beyinsiz” nitelemesini tam olarak hak ettiklerini göstermektedirler.
Müşriklerin beyinsizce evlatlarını öldürmeleri hakkında nakledilen aşağıdaki olay ibret vericidir:

Rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav)`in ashabından bir adam, Resulullah’ın (sav) huzurunda devamlı sıkıntılı ve kederli dururmuş. Bir sefer Resulullah (sav) ona sormuş: "Ne diye üzüntülüsün?" O da “Ey Allah`ın Resulü!” demiş. “Ben, cahiliye döneminde bir günah işledim. Müslüman olsam dahi Allah`ın o günahımı bana bağışlamayacağından korkuyorum.” Hz. Peygamber, ona "Bu günahını bana bildir" demiş. Adam “Ey Allah`ın Resulü, ben kız çocuklarını öldürenlerden idim. Benim bir kız çocuğum oldu. Hanımım onu öldürmeyip bırakmam için bana yalvarıp yakardı. Ben de onu öldürmedim. Nihayet büyüdü, yetişti. En güzellerden bir kadın oldu. Evlenmek için ona talip ol*dular. Ancak hamiyet [kıskançlık duyguları] beni sardı. Ne onu evlendirme*ye gönlüm tahammül etti, ne de evde kocasız bırakmaya. Hanıma: Filan fi*lan kabileye, akrabalarımı ziyaret etmek üzere gitmek istiyorum, kızını da be*nimle gönder, dedim. Annesi bundan dolayı sevindi, elbiselerle, süs ve ta*kılarla onu süsledi. Bu hususta kendisine ihanet etmemem için benden sözler aldı. Kızımı alıp bir kuyu başına gittim. Kuyuya baktım. Kız, kendisi*ni kuyuya bırakmak istediğimi anladı. Bana sımsıkı sarılıp ağlamaya ve: Ba*bacığım bana ne yapmak İstiyorsun dedi, ben de ona merhamet ettim. Bir daha kuyuya baktım. Yine hamiyet gelip beni buldu. Yine kız bana sarıldı ve şöyle demeye koyuldu: Babacığım, annemin emanetini zayi etme. Ben, bir kuyuya bakıyor, bir de kıza bakıyor ve şefkat duyuyordum. Nihayet şey*tan bana galip geldi. Onu yakaladığım gibi baş aşağı kuyuya attım. Kuyuda bana: Babacığım beni öldürdün, diyordu. Sesi kesilinceye kadar orada durdum, sonra da geri döndüm.” Bunun üzerine Resulüllah (sav) da, ashabı da ağladı ve şöyle buyurdu: "Şayet cahiliyede yaptıkları dolayısıyla her han*gi bir kimseyi cezalandırmam bana emredilmiş olsaydı, şüphesiz seni ceza*landırırdım. (Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an; Semerkandi, Bahrü’l-Ulûm, 111, 517)

Bu pasajda 137. ve 140. ayetlerin ayrı paragraf yapılması, bize göre mesajın daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır:

137, 140. ayetler:

“137 – Ve onların ortakları, kendilerini mahvetsinler ve dinlerini karıştırıp bozsunlar diye müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi. Ve Allah dileseydi bunu yapmazlardı. O hâlde onları ve onların uydurdukları şeyleri bırak!
140 - Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah`ın kendilerine verdiği rızkı, Allah`a iftira ederek haram kılanlar kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır; ve onlar hidayete ermişler değillerdir.”

141 - Ve O [Allah], asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde kılandır. Meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de onun hakkını verin ve israf etmeyin. Şüphesiz O [Allah], israf edenleri sevmez.
142 – Ve O, hayvanlardan yük taşıyan, döşek yapılan yaratandır. Allah`ın sizi rızklandırdığı şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143 - Sekiz eş: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki: “O [Allah], iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Eğer doğrular iseniz bana ilme dayanarak haber verin.”
144 - Ve deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “O [Allah], iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz [O’nun yanında mıydınız]?” Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah`a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğuna kılavuz olmaz.

Bir önceki pasajda müşriklerin bitkiler ve hayvanlar üzerindeki düzmece anlayışları sergilendikten sonra, bu ayet grubundaki 141. ayette bitkiler, 142-144. ayetlerde de hayvanlar konusunda işin gerçekleri açıklanmaktadır.
141. ayette geçen “hasat günü de onun hakkını verin” ibaresindeki “hakk” sözcüğü genel bir ifade olup bize göre “zekât” anlamındadır. Ancak bu ayet indiği dönemde Müslümanların henüz organize bir toplum olmamaları sebebiyle “zekât” diye adlandırılmamıştır. Nitekim ürünler üzerindeki bu “hak”, daha sonra “zekât” olarak ifade edilir olmuş ve özelleşmiştir.
Ayetten anlaşıldığına göre, zekâtın farz olma zamanı “meyvelerin olgunlaşıp toplandığı” dönemdir. Buna göre, kazancın zekâtını ödeme günü de, paranın sahiplenildiği zaman, yani paranın “kazanma günü” olmalıdır. Dolayısıyla ticari kazancın zekâtı, tıpkı maaş bordrosunda yapılan vergi tevkifatı gibi, kazanç anında ayrılmalı ve derhal yerine ödenmelidir.
Zeccâc`ın naklettiğine göre, bu ayetin Me*dine`de indiği de söylenmiştir. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
143. ayette geçen “ ثمانية ازواجsemaniyete ezvac” ifadesi “sekiz eş” demek olup birçok mealdeki gibi “sekiz çift” demek değildir. Çünkü “ زوجzevc”; “kendi cinsinden bir diğeri ile beraber bulunan” demektir. Kendi cinsinden bir diğeri ile bulunan varlıklardan her biri, diğerine göre “zevc” yani “eş” konumundadır. Eşlerden her birinin bizzat kendisi ise “fert” diye adlandırılır. (Lisanü’l Arab; c. 4, s. 429, 430) Dolayısıyla “ زوجzevc” sözcüğü, birbirinin eşi olan iki şeyden birinin diğerine göre adı olup eşlerin her ikisini değil birini ifade eder. Bir başka ifade ile “zevc”, bazılarının yanlış bildiği gibi, “çift” anlamına değil, “bir çiftin her bir teki” anlamına gelir. Mesela “semaniyete ezvac” ifadesinin “sekiz çift” olarak anlaşılması hâlinde, ayette “on altı birey”den bahsediliyor olması gerekir. Oysa Rabbimiz bu zevclerin ikisinin koyun, ikisinin keçi, ikisinin deve, ikisinin de sığır cinsinden olduğunu belirtmiş ve toplam “sekiz birey” saymıştır. Diğer taraftan, Arapça’da “esma-i aded [sayı isimleri]” denilen sözcüklerden tamlama yapıldığı zaman, 3 ilâ 10 arasındaki sayıların tamlamalarının [ismü’l-ma’dûd] dilbilgisi kuralları gereği cemi [çoğul] olması gerekmektedir. Ama dikkat edilirse, ayette “ ثمانية زوج semaniyete zevcin” değil de “ ثمانية ازواجsemaniyete ezvacin” şeklinde tamlama yapılmış ve tamlamanın “sekiz çiftler” veya “sekiz eşler” değil de “sekiz eş” anlamına geldiği bu şekilde belirtilmiştir. Ayrıca bu anlam, “sekiz eş”i oluşturan dört çiftin cinslerinin sayılması ile de teyit edilmiştir.
Bu ayet grubunda, cinsleri koyun, keçi, deve ve sığır olarak belirtilen ve o günün Bedevileri için en önemli nimetlerden sayılan bu hayvanlardan aynı tamlama ile fakat cins belirtilmeden Zümer/6’da da bahsedilmiştir. Bu hayvanların önemi, o günün Bedevilerinin hayatlarının bu hayvanlara endeksli olmasından, o yörede Bedevilerin geçimlerini sağlayacak başka hayvan türlerinin bulunmamasından kaynaklanmaktadır.

145 - De ki: “Bana vahyolunanda, onları yiyen için, leş veya akıtılmış kan, yahut domuzun eti -ki şüphesiz o [domuzun eti] ricstir [kirlidir, rahatsızlık vericidir]- yahut Allah`tan başkası adına kesilmiş bir fisk olan hariç, haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Artık kim çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere… [bunlardan yiyebilir]” İşte, şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
146 – Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağlarını da onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz elbette doğrularız.

Bu ayette Rabbimiz önce elçisine emrederek nelerin ne sebeple haram olduğunu ilan ettirmiş, sonra da bu konuda Yahudilerle ilgili bazı açıklamalar yapmıştır.
145. ayette “leş”, “akıtılmış kan”, “domuz eti” ve “Allah’tan başkası adına kesilenler” olarak zikredilen haram listesi başka ayetlerde de verilmiştir:

O, size ölü hayvanı, kanı, domuzun etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanları haram kıldı. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek üzere ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (Bakara/173)

Size leş, kan, domuzun eti, Allah`tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu küfretmiş olan kimseler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara haşyet duymayın Bana haşyet duyun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm’a razı oldum. Artık kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir. (Maide/3)

O [Allah], size ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah`tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Artık her kim saldırmadan ve aşırı gitmeden zorlanırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir. (Nahl/115)

Yasaklar arasında yer alan 145. ayetteki “akıtılmış kan” ifadesi, ciğer, dalak ve kesimden sonra damarlarda kalmış olan kan kalıntısını bunun dışında tutmaktadır.
Görüldüğü gibi, Rabbimiz yiyeceklerin haram olmasını [yasaklanmasını] iki gerekçeye dayandırmıştır: Bu gerekçelerden birisi, yiyeceklerin “ رجسrics, خبيث habis [pis, zararlı, çirkin]” olması, diğeri de “fısk [günaha sokan, şirkle kirlenmiş]” olmasıdır. Buna göre, rics veya habis olan yiyeceklerdeki bu nahoş özellikler ortadan kaldırılır ve bu yiyecekler “ طيّبtayyib [hoş, nefis, güzel ve yararlı]” duruma getirilirse, haram olma gerekçeleri ortadan kaldırıldığı için yenmelerinde bir mahzur kalmaz. Ancak “fisk” illeti ile kirletilmiş olan yiyeceklerin “tayyib” duruma getirilmesi mümkün olmadığından, bu yiyecekler rics olmasalar da kesinlikle yenemezler:

Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil`de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi`ye uyarlar. O hâlde, ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A`raf/157)

Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: “Size tayyibat [iyi ve temiz şeyler] helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah’ın adını anın [besmele çekin], Allah’a takvalı davranın. Hiç şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Bu gün size temiz olan şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini/ mehirlerini ödediğiniz takdirde- size helal kılındı. Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (Maide/4, 5)

RİCS

“ الرِّجسrics” sözcüğünün vaz’ [ilk konuş] anlamı “rahatsız eden şiddetli gök gürültüsü, deve sesi” olup sonraları insana rahatsızlık, acı ve ıstırap veren ve bunlara sebep olan her şeye “rics” denilir olmuştur:
“Rics” sözcüğü “kirlilik, kir [temiz ve temizliğin karşıtı]” demektir. Her türlü kir, pislik “rics”tir. Bu sözcükle “haram, kötü fiil, azap, lanet ve küfür” de kastedilir. Kur’an’da geçen “ رجسrics” sözcükleri “ رجزricz [azap]” sözcüğüyle aynı olup sondaki “ س s” harfi “ ز z” harfine dönüşmüştür. “ اسدesed [aslan]” sözcüğünün “ ازد ezed [aslan]” söcüğüne dönüştüğü gibi.
Zeccac “Rics, Allah’ın kötülemesine sebep olan her şeydir” demiştir. Birisi kötü, çirkin bir şey yaptığı zaman “racese’r-racülü [kişi çirkin iş yaptı]” denir.
Bu sözcüğün “recs” formundaki anlamı, “çok şiddetli, rahatsız edici gök gürlemesi ve deve böğürmesi” demektir. (Lisanü’l Arab, c. 4, s. 75, 76 Rcs mad. El-Müfredat, rcs mad.)
Kötü işlere ve şirk, küfür, lânet gibi şeylere “rics” denilmesinin sebebi, bunların zarara, azaba, rahatsızlığa neden olmasındandır. “Rics” sözcüğü Kur’an’da sekiz kez geçmektedir. Sözcüğün geçtiği yerlere bakıldığında, azaba sebep olacak şeylere “rics” denildiği gibi, hastalık, rahatsızlık ve huzursuzluğa sebep olacak şeylere de “rics” denildiği görülmektedir.
146. ayette konu edilen “Yahudilere konmuş yasaklar” Kur`an`da iki yerde daha geçmektedir:

Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in [Yakub’un] kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğulları için helal idi. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrat`ı getirip de onu okuyun." (Âl-i Imran/93)

Sonra da Yahudileşen kimselerden olan zulüm, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık. (Nisa/160, 161)

Yukarıda meali verilen Âl-i Imran/93’ten anlaşıldığına göre, Tevrat`ın indirilmesinden yüzyıllarca önce Yakub [İsrail] peygamber sadece kendisine bazı şeyleri yasaklamış, ancak onun soyu bu yasakları benimseyerek devam ettirmiştir. (Biz bu yasakların sağlık sebebiyle konmuş perhiz nitelikli yasaklar olduğunu düşünüyoruz.) Yasakların çok eski tarihlere dayanması sebebiyle Yahudi din adamları da bunların dinlerinde haram olduğuna inanmaya başlamışlardır. Bu durumu bildiren ayette Rabbimizin “Hemen Tevrat’ı getirip de onu okuyun!” diye buyurması ise Yakub peygamberin kendisi için koyduğu yasakların asıl Tevrat’ta bulunmayıp sonradan eklendiğini göstermek içindir. Yoksa, Yahudilerin ellerinde bulunan kitaplarında bu yasaklar yazılıdır ve Yahudiler Kur’an’daki bu meydan okumaya hemen cevap vererek kitaplarındaki hükümleri gösterebilir durumdadırlar:

1 RABB Musa`yla Harun`a şöyle dedi:
2 "İsrail halkına deyin ki, karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz:
3 Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü.

4 Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

5 Kaya porsuğu geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
6 Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

7 Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır.

8 Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir.

9 "Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Denizde, akarsularda yaşayan pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz.

10 Denizdeki ve akarsulardaki bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar - suda küme halinde yaşayanlar ve ötekiler - sizin için iğrenç sayılır.

11 Bunlar sizin için iğrenç sayılacak. Etlerini yemeyecek, leşlerinden tiksineceksiniz.

12 Suda yaşayan bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar sizin için iğrenç sayılacak.

13 "Tiksindirici kuşların etini yemeyecek, şunları iğrenç sayacaksınız: Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba,

14 çaylak, doğan türleri,

15 bütün karga türleri,

16 baykuş, puhu, martı, atmaca türleri,

17 kukumav, karabatak, büyük baykuş,

18 beyaz baykuş, çöl baykuşu, akbaba,

19 leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa.

20 "Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir.

21 Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz.

22 Şunları yiyeceksiniz: Bütün çekirge türleri, küçük çekirge, cırcırböceği, ağustosböceği.

23 Öbür dört ayaklı, kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrenç sayılır.

24 "Sizi kirletecek şeyler şunlardır: Aşağıdaki hayvanların leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır;

25 kim aşağıdaki hayvanların leşini taşırsa giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır.

26 Çatal tırnaklı ama tırnağı yarık olmayan ve geviş getirmeyen her hayvan sizin için kirlidir. Bunlara dokunan da kirlenmiş sayılır.

27 Dört ayaklı hayvanlardan pençelerini yere basarak yürüyenler sizin için kirlidir. Bunların leşine dokunanlar akşama kadar kirli sayılacaktır.

28 Bunların leşini taşıyanlar giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Çünkü bu hayvanlar sizin için kirlidir.

29-30 "Küçük kara hayvanları içinde sizin için kirli sayılanlar şunlardır: Gelincik, fare, bütün kertenkele türleri, bukalemun.

31 Sizin için kirli sayılan küçük kara hayvanları bunlardır. Bunların leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır.

32 Bunlardan birinin leşi neyin üzerine düşerse onu da kirletir. İster tahta kap, ister giysi, ister deri, ister çul olsun suya konmalıdır. Akşama kadar kirli sayılacak ve akşam temizlenmiş olacaktır.

33 Bunlardan biri bir toprak kabın içine düşerse, kabın içindekiler kirli sayılacaktır. Toprak kap kırılmalıdır.

34 Toprak kaptaki sulu yiyecek ve her içecek kirli sayılacaktır.

35 Bunlardan birinin leşi neyin üzerine düşerse onu da kirletir. Üzerine düştüğü ister fırın olsun, ister ocak, parçalanmalıdır. Çünkü onlar kirlidir ve sizin için kirli sayılacaktır.

36 Ancak kaynak ya da su sarnıcı temiz sayılacaktır; ama bunların leşine dokunan kirli sayılacaktır.

37 Eğer bu hayvanlardan birinin leşi ekin tohumunun üzerine düşerse, o tohum temiz sayılacaktır.

38 Ama suya konmuş tohumun içine düşerse, tohum sizin için kirlidir.

39 "Eti yenen hayvanlardan biri ölürse, leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır.

40 Hayvanın leşinden yiyen giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Leşi taşıyan da giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır.

41 "Bütün küçük kara hayvanları iğrençtir. Yenmeyecektir.

42 İster karnı üzerinde sürünen, ister dört ayaklı ya da çok ayaklı canlılar olsun, bunların hiçbirini yemeyeceksiniz. Çünkü bunlar iğrençtir.

43 Bunların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin, iğrenç duruma sokmayın, kirli duruma düşmeyin.

44 Tanrınız RABB benim. Kendinizi kutsayın ve kutsal olun. Çünkü ben kutsalım. Küçük kara hayvanlarının hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin.

45 Tanrınız olmak için sizi Mısır`dan çıkaran RABB benim. Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.

46-47 "Kirli olanı temizden, eti yeneni eti yenmeyenden ayırt edebilmeniz için hayvanlar, kuşlar, suda küme halinde yaşayan bütün canlılar ve küçük kara hayvanlarıyla ilgili yasa budur." (Levililer, 11. Bab)

1 "Eğer biri esenlik sunusu olarak sığır sunmak istiyorsa, RABB`e erkek ya da dişi, kusursuz bir hayvan sunmalı.
2 Elini sununun başına koyup onu Buluşma Çadırı`nın giriş bölümünde kesmeli. Harun soyundan gelen kâhinler kanı sunağın her yanına dökecekler.
3 Kişi esenlik sunusunun bazı parçalarını RABB için yakılan sunu olarak sunmalı. Sununun bağırsak ve işkembe yağlarını,
4 böbreklerini, böbrek yağlarını, karaciğerden böbreklere uzanan perdeyi ayıracak.
5 Harun`un oğulları sunakta yanan odunların üzerinde duran yakmalık sununun üzerinde bunları yakacak. Yakılan sunu, RABB`i hoşnut eden kokudur.
6 "Eğer kişi esenlik sunusu olarak RABB`e davar sunmak istiyorsa, erkek ya da dişi, sunusu kusursuz olmalı.
7 Eğer kuzu sunmak istiyorsa, RABB`in önünde sunmalı.
8 Elini sununun başına koyup onu Buluşma Çadırı`nın önünde kesmeli. Harun`un oğulları kanı sunağın her yanına dökecekler.
9 Kişi esenlik sunusunun bazı parçalarını RABB için yakılan sunu olarak sunmalı. Yağını almalı, kuyruk sokumunun dibinden bütün kuyruk yağını kesmeli, bağırsak ve işkembe yağlarını,
10 böbreklerini, böbrek yağlarını, karaciğerden böbreklere uzanan perdeyi ayırmalı.
11 Kâhin bunları sunağın üzerinde yakacak. RABB için yakılan yiyecek sunusudur bu.
12 "Eğer adağı keçi ise, onu RABB`in önünde sunmalı.
13 Elini adağın başına koyup onu Buluşma Çadırı`nın önünde kesmeli. Harun`un oğulları kanı sunağın her yanına dökecekler.
14-15 RABB için yakılan sunu olarak adaktan şunları ayırıp sunmalı: Bağırsak ve işkembe yağlarını, böbrekleri, böbrek yağlarını, karaciğerden böbreklere uzanan perdeyi.
16 Kâhin bütün bunları sunağın üzerinde yakacak. Yakılan yiyecek sunusudur bu. Kokusu RABB`i hoşnut eder. Yağın tümü RABB`e aittir.
17 Hayvan yağı ve kan yemeyeceksiniz. Yaşadığınız her yerde kuşaklar boyunca bu kural hep geçerli olacak." (Levililer: 3. Bab)


1 "Çok kutsal olan suç sunusunun yasası şudur:
2 Suç sunusu yakmalık sununun kesildiği yerde kesilecek ve kanı sunağın her yanına dökülecek.
3-4 Hayvanın bütün yağı alınacak, kuyruk yağı, bağırsak ve işkembe yağları, böbrekleri, böbrek yağları, karaciğerden böbreklere uzanan perde ayrılacak.
5 Kâhin bunların hepsini sunak üzerinde, RABB için yakılan sunu olarak yakacak. Bu suç sunusudur.
6 Kâhinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Sunu kutsal bir yerde yenecek, çünkü çok kutsaldır.
7 "Suç ve günah sunuları için aynı yasa geçerlidir. Et, sunuyu sunarak günahı bağışlatan kâhinindir.
8 Yakmalık sununun derisi de sunuyu sunan kâhinindir.
9 Fırında, tavada ya da sacda pişirilen her tahıl sunusu onu sunan kâhinin olacak.
10 Zeytinyağıyla yoğrulmuş ya da kuru tahıl sunuları da Harunoğulları`na aittir. Aralarında eşit olarak bölüşülecektir.

Esenlik Sunusu

11 "RABB`e sunulacak esenlik sunusunun yasası şudur:
12 Eğer adam sunusunu RAB`be şükretmek için sunuyorsa, sunusunun yanısıra zeytinyağıyla yoğrulmuş mayasız pideler, üzerine zeytinyağı sürülmüş mayasız yufkalar ve iyice karıştırılmış ince undan yağla yoğrulmuş mayasız pideler de sunacak.
13 RABB`e şükretmek için, esenlik sunusunu mayalı ekmek pideleriyle birlikte sunacak.
14 Her sunudan birini RABB`e bağış sunusu olarak sunacak ve o sunu esenlik sunusunun kanını sunağa döken kâhinin olacak.
15 RABB`e şükretmek için sunulan esenlik sunusunun eti, sununun sunulduğu gün yenecek, sabaha bırakılmayacak.
16 "Biri gönülden verilen bir sunu ya da dilediği adağı sunmak istiyorsa, kurbanın eti adağın sunulduğu gün yenecek, artakalırsa ertesi güne bırakılabilecek.
17 Ancak üçüncü güne bırakılan kurban eti yakılacak.
18 Esenlik sunusunun eti üçüncü gün yenirse adak kabul edilmeyecek, geçerli sayılmayacak. Çünkü et kirlenmiş sayılır ve her yiyen suçunun bedelini ödeyecektir.
19 "Kirli sayılan herhangi bir şeye dokunan et yenmemeli, yakılmalıdır. Öteki etlere gelince, temiz sayılan bir insan o etlerden yiyebilir.
20 Ama biri kirli sayıldığı sürece RABB`e sunulan esenlik sunusunun etini yerse, Tanrı Halkı`nın arasından atılacak.
21 Ayrıca kirli sayılan herhangi bir şeye, insandan kaynaklanan bir kirliliğe, kirli bir hayvana ya da kirli ve iğrenç bir şeye dokunup da RABB`e sunulan esenlik sunusunun etinden yiyen biri Tanrı Halkı`nın arasından atılacak."

Yağ ve Kan Yenmemeli

22 RABB Musa`ya şöyle dedi:
23 "İsrail halkına de ki: İster sığır, ister koyun ya da keçi yağı olsun, hayvan yağı yemeyeceksiniz.
24 Kendiliğinden ölen ya da yabanıl hayvanların parçaladığı bir hayvanın yağı başka şeyler için kullanılabilir, ama hiçbir zaman yenmemeli.
25 Kim yakılan ve RABB`e sunulan hayvanlardan birinin yağını yerse, halkımın arasından atılacak.
26 Nerede yaşarsanız yaşayın, hiçbir kuşun ya da hayvanın kanını yemeyeceksiniz.
27 Kan yiyen herkes halkımın arasından atılacak."

Kâhinlerin Payı

28 RABB Musa`ya şöyle dedi:
29 "İsrail halkına de ki: RABB`e esenlik sunusu sunmak isteyen biri, esenlik sunusunun bir parçasını RABB`e sunmalı.
30 RABB için yakılan sunusunu kendi eliyle getirmeli. Hayvanın yağını döşüyle birlikte getirecek ve döş RABB`in huzurunda sallamalık bir sunu olarak sallanacak.
31 Kâhin yağı sunağın üzerinde yakacak, ama döş Harun`la oğullarının olacak.
32 Esenlik sunularınızın sağ budunu bağış olarak kâhine vereceksiniz.
33 Harunoğulları arasında esenlik sunusunun kanını ve yağını kim sunuyorsa, sağ but onun payı olacak.
34 İsrail halkının sunduğu esenlik sunularından sallamalık döşü ve bağış olarak sunulan budu aldım. İsrail halkının payı olarak bunları sonsuza dek Kâhin Harun`la oğullarına verdim."
35 Harun`la oğulları kâhin atandıkları gün RABB için yakılan sunulardan paylarına bu düştü.
36 RABB onları meshettiği gün İsrail halkına buyruk vermişti. Adağın bu parçaları gelecek kuşaklar boyunca onların payı olacaktı.
37 Yakmalık, tahıl, suç, günah, atanma, esenlik sunularının yasası budur.
38 RABB, bu buyruğu çölde, Sina Dağı`nda İsrail halkından kendisine sunu sunmalarını istediği gün Musa`ya vermişti. (Levililer; 7. Bab)

1 "Siz Tanrınız RABB`in çocuklarısınız. Ölülere ağıt yakmak için bedeninize yara açmayacaksınız. İki kaş arasındaki tüyleri almayacaksınız.
2 Tanrınız RABB için kutsal bir halksınız. RABB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.
3 "İğrenç sayılan hiçbir şey yemeyeceksiniz.
4 Şu hayvanların etini yiyebilirsiniz: Sığır, koyun, keçi,
5 geyik, ceylan, karaca, yaban keçisi, gazal, ahu, dağ koyunu.
6 Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren her hayvanın etini yiyebilirsiniz.
7 Ancak geviş getiren, çatal ve yarık tırnaklı hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve, tavşan, kaya porsuğu. Bunlar geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılırlar.
8 Domuz çatal tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız.
9 "Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz.
10 Ama pulsuz ve yüzgeçsiz canlıların hiçbirini yemeyeceksiniz. Bunlar sizin için kirli sayılır.
11 "Temiz sayılan bütün kuşları yiyebilirsiniz.
12 Etini yemeyeceğiniz kuşlar şunlardır: Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba,
13 çaylak, doğan türleri,
14 bütün karga türleri,
15 baykuş, puhu, martı, atmaca türleri,
16 kukumav, büyük baykuş, beyaz baykuş,
17 çöl baykuşu, akbaba, karabatak,
18 leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa.
19 Bütün kanatlı böcekler sizin için kirli sayılır. Hiçbirini yemeyeceksiniz.
20 Ama temiz sayılan kanatlı yaratıkların tümünü yiyebilirsiniz.
21 "Kendiliğinden ölen hiçbir hayvanın etini yemeyeceksiniz. Ölü hayvanı yemesi için kentlerinizde yaşayan bir yabancıya verebilir ya da öteki yabancılara satabilirsiniz. Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. "Oğlağı anasının sütünde haşlamayın."

Ondalıklara İlişkin Kural

22 "Her yıl tarlalarınızda yetişen ürünlerin ondalığını bir yana ayıracaksınız.
23 Tahılınızın, yeni şarabınızın, zeytinyağınızın ondalığını, sığırlarınızın ve davarlarınızın ilk doğanlarını, Tanrınız RABB`in adını yerleştirmek için seçeceği yerde O`nun önünde yiyeceksiniz. Bunu yapın ki, her zaman O`ndan korkmayı öğrenesiniz.
24 Tanrınız RABB`in adını yerleştirmek için seçeceği yer uzaksa, yol Tanrınız RABB`in size verimli kıldığı ürünlerin ondalığını oraya taşıyamayacak kadar uzunsa,
25 ondalığınızı gümüşe çevirin. Gümüşü alıp Tanrınız RABB`in seçeceği yere gidin.
26 Gümüşü dilediğiniz şekilde kullanın: Sığır, davar, şarap, içki ya da canınızın istediği başka bir şey alın. Siz ve aileniz orada, Tanrınız RABB`in önünde yiyecek ve sevineceksiniz.
27 "Kentlerinizde yaşayan Levililer`i yüzüstü bırakmayın. Onların sizin gibi payları ve mirasları yoktur.
28 Her üç yılın sonunda, o yılın ürününün bütün ondalığını getirip kentlerinizde toplayın.
29 Öyle ki, sizin gibi payları ve mirasları olmayan Levililer, kentlerinizde yaşayan yabancılar, öksüzler, dul kadınlar gelsinler, yiyip doysunlar. Bunu yaparsanız, Tanrınız RABB el attığınız her işte sizi kutsayacaktır." (Tesniye:14. Bab)

136. ayetten itibaren başlayan konunun bir bütünlük içinde daha iyi anlaşılması için, ayetlerin aşağıdaki düzende olması bize daha uygun görünmektedir:

136, 138, 139, 142-145, 118, 146. ayetler:

“136 – Ve onlar, O’nun [Allah`ın] yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah`a bir hisse kıldılar da kendi sapık inançlarına göre, “Bu, Allah için; şu da ortaklarımız içindir” dediler. İşte ortakları için olan şey [hisse] Allah`a ulaşmaz, Allah için olan şey ortaklarına ulaşır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!
138 – Ve onlar, yanlış inanışları sebebiyle: “Bunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar sırtları yasaklanmış hayvanlardır” dediler. Bir kısım hayvanları da O’na bir iftira olarak üzerlerine Allah`ın adını anmazlar. O [Allah], onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.
139 – Ve onlar: “Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır. Eğer ölü olursa o zaman onlar onda ortaklardır” dediler. O [Allah], onların nitelemelerini onlara ceza olarak verecektir. Şüphesiz O, Hakiym’dir Aliym’dir.
142 – Ve O, hayvanlardan yük taşıyan, döşek yapılan yaratandır. Allah`ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143 - Sekiz eş: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki: “O [Allah], iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Eğer doğrular iseniz bana ilme dayanarak haber verin.”
144 - Ve deveden iki, sığırdan da iki. De ki: O [Allah], "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz [O’nun yanında mıydınız]? Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah`a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğuna kılavuz olmaz”.
145 - De ki: “Bana vahyolunanda, onları yiyen için, leş, veya akıtılmış kan, yahut domuzun eti -ki şüphesiz o [domuzun eti] ricstir [kirlidir, rahatsızlık vericidir]- yahut Allah`tan başkası adına kesilmiş bir fisk olan hariç, haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak Ama kim çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere… [bunlardan yiyebilir]” İşte şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
118 – Artık, eğer Allah`ın âyetlerine iman edenler iseniz, üzerine Allah’ın adı anılanlardan yiyin.
146 – Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz elbette doğrularız.”

147 – Artık eğer seni yalanladılarsa, hemen de ki: "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Ve O’nun azabı suçlular toplumundan geri çevrilmez.”
148 – Allah’a ortak koşan kimseler diyecekler ki: “Allah dileseydi biz ortak koşmazdık, atalarımız da ortak koşmazlardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan önce yalanlayanlar da azabımızı tadıncaya kadar işte böyleydi. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.”

Bu ayetlerde Rabbimiz, müşriklerin yukarıdaki açıklamalara karşı kendilerini haklı çıkarmak için ileri sürecekleri tezleri bildirmekte ve onların bir bilgiye dayanmadan, sadece zanna uyarak saçmaladıklarını açıklamaktadır.
Müşriklerin 148. ayetteki sözlerini şu şekilde anlamak mümkündür: “Eğer Allah böyle dilememiş olsaydı, biz ve atalarımız hiçbir zaman şirk koşmazdık. Bizim bu davranışlarımız Allah’ın dilemesiyle olduğuna göre, yaptıklarımız Allah`ın iradesine uygun ve doğrudur. Eğer bu yaptıklarınız yanlışsa, bu durumda suçlanması gereken biz değil, Allah`tır.”
Müşriklerin ifadeleri ayette “ سيقول seyekûlü [diyecekler]” şeklinde, gelecek zaman kipiyle yer almıştır. Buradan da bu ifadelerin bu ayetlerin inişi sırasında henüz söylenmediği, ancak daha sonra muhakkak söylenecekleri anlaşılmaktadır. Nitekim daha sonra aynı ifadeler müşrikler tarafından söylenmiş ve konumuz olan ayetin de geleceği haber veren mucize bir ayet olduğu ortaya çıkmıştır:

Ve Allah`a ortak koşan şu kimseler; “Allah dileseydi biz ve atalarımız kendisinin astlarından hiçbir şeye tapmazdık ve O`nun astlarından hiçbir şeyden haram kılmazdık.” dediler. Kendilerinden önceki kimseler böyle yaptılar. Buna elçiler üzerine, ancak açık-seçik bir tebliğden başka ne olur? (Nahl/35)

Ve onlar; “Eğer Rahman dileseydi, biz onlara [meleklere] tapmazdık.” dediler. Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece uyduruyorlar. (Zühruf/20)

149 - De ki: “İşte, en kesin ve üstün delil, Allah’ındır. O nedenle eğer O [Allah] dileseydi, elbette hepinize kılavuz olurdu.”
150 - De ki: “Haydi, Allah bunu kesinlikle haram etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin!” Buna rağmen eğer onlar şahitlik ederlerse de sen onlarla beraber şahitlik etme! Ayetlerimi yalanlayan ve ahirete inanmayan kimselerin hevalarına da uyma! Ve onlar Rabblerine denk tutmaktadırlar.
151 - De ki: “Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, imlak haşyetiyle [fakirlik endişesiyle/ fakirleştiriliriz korkusuyla] çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi ve onları Biz rızklandırıyoruz. Ve kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmayın. Haksız yere Allah`ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin. İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O’nun size vasiyet ettikleridir.
152 - Yetimin malına da yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar [malına] en güzel biçimde hariç [bu şekilde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz]. Ve ölçüyü, tartıyı hakkaniyetle tastamam yapın. Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olun ve Allah`a verdiğiniz sözü tastamam tutun. İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye O’nun [Allah’ın] size vasiyet ettikleridir.
153 – Ve şüphesiz ki, bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun. Ve yollara uymayın da sizi O’nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, takvalı davranırsınız diye O’nun [Allah’ın] size vasiyet ettikleridir.

Tüm zamanların insanlarına yönelik olarak verilmiş bir beyanname mahiyetindeki bu ayetler, içerikleri itibariyle suredeki tüm ilkeleri kapsamakta ve bir bakıma surenin özetini oluşturmaktadır.
Pasajda kesin ve üstün kanıtların Allah’a ait olduğu belirtildikten sonra, müşriklerin 148. ayette dile getirilen mazeretlerine cevap verilmiş ve insanlar için gerçekten çok önemli olan birçok hayat ilkesi ortaya konmuştur. “Allah’ın vasiyetleri” nitelemesiyle bildirilen bu ilkelerin beyannamede yer alma sebebi ise “insanların akıllarını kullanması, düşünüp öğüt alması ve takvalı davranması için” olarak açıklanmıştır.

Söz konusu ilkeler alt alta sıralanmış şekliyle şunlardır:
* En kesin ve en üstün delil Allah’ındır.
* Allah, görmesi ve işitmesi için duyu organları verdiği; akıl, kavrama ve anlama yeteneğiyle donattığı insanı inanç konusunda tam olarak özgür bırakmıştır.
* Allah`a hiçbir şey ortak koşulmamalıdır.
* Ana-babaya iyilik yapılmalıdır.
* Fakirlik korkusuyla çocuklar öldürülmemelidir.
* Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşılmamalıdır.
* Haksız yere, Allah`ın yasakladığı “cana kıyma” eylemi yapılmamalıdır.
* Erginlik çağına erişinceye kadar yetimin malına sadece en iyi tutumla yaklaşılmalıdır.
* Ölçü ve tartı adaletle, tastamam yapılmalıdır.
* Yakınların aleyhine de olsa mutlaka adil olunmalıdır.
* Allah’a verilen sözler mutlaka tastamam tutulmalıdır.

Burada konu edilen ilkelerle ilgili olarak Kur’an’ın değişik surelerinde onlarca açıklama yapılmıştır. Bunlardan bir kısmı aşağıda verilmiştir:

“ALLAH’A ORTAK KOŞMAMA VE ANA-BABAYA İYİLİK YAPMA” KONUSUNDA

Ve senin Rabbin kesin olarak şunları gerçekleştirdi [karar altına aldı]: Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara “öf” deme, onları azarlama. Ve ikisine de kerim [onurlu, tatlı ve güzel] söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: “Rabbim! Onların beni küçükten terbiye ettikleri gibi, onlara rahmet et.” (İsra/23, 24)

Ve Biz insana, anası ve babasını tavsiye ettik: -Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir.– “Bana, anana ve babana şükret [karşılık öde]!” Dönüş, ancak Banadır.
Ve eğer ki o ikisi [ana-baba] bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman üzerinde seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ve dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelen kimselerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Sonra da Ben size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim. (Lokman/14, 15)

Ve hani bir vakitler İsrailoğullarından misak [kesin bir söz] almıştık: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyiniz, salatı ikame ediniz ve zekâtı veriniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sırt çevirdiniz. Ve siz yüz çevirenlersiniz. (Bakara/83)


“ÇOCUKLARIN ÖLDÜRÜLMEMESİ” KONUSUNDA

Ve yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi Biz rızklandırırız / besleriz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. (İsra/31)

Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah`ın kendilerine verdiği rızkı, Allah`a iftira ederek haram kılanlar kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır; ve onlar hidayete ermişler değillerdir. (En’am/140)

“CANA KIYMA” KONUSUNDA

Ve işte o kişiler [Rahman’ın kulları], Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler. -Ancak Hakk ile öldürürler.- Zina da etmezler. -Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tövbe eder ve salihi işlerse, kesinlikle o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.- (Furkan/68-71)


Rabbimizin 151. ayette “cana kıyma” yasağının başına koyduğu “haksız yere” nitelemesi, bu yasağın istisnalarına işaret etmektedir. İşaret edilen bu istisnalar, Allah’ın izin verdiği savaştaki ve “kısas ilkesi” çerçevesindeki cana kıyma olaylarıdır.

“YETİM HAKKI” KONUSUNDA

Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına! (Fecr/17-20)

O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı?
Seni sapıtmış olarak bulup da hidayet etmedi mi?
Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?
O hâlde yetimi kahretme! (Duha/6-9)

Dünya ve ahirette… Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onlar için iyileştirme en iyisidir. Eğer onlara karışırsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla iyileştiriciyi bilir [birbirinden ayırt eder]. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz Allah Azîz’dir [Güçlü Olan], Hakîm’dir [en iyi Yasa Koyan’dır]. (Bakara/220)

Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinize takvalı davranın. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah`a ve akrabalığa takvalı davranın. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.
Ve eğer ki yetimleriniz konusunda hakkaniyetsizlikten korktuysanız; o takdirde sizin için hoş olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini ya da yeminlerinizin sahip olduğunu nikâhlayın. Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.
Ve bu kadınlara mehirlerini seve seve veriniz. Artık onlar ondan [alacaklarından] bir kısmını size hoş ederlerse [ikramda bulunurlarsa] de onu afiyetle, çekinmeden yeyiniz.
Ve Allah’ın, ayakta kalmanız için size vermiş olduğu mallarınızı bu sefihlere vermeyiniz. Ve onları o mallarda rızklandırın ve onları giyindirin. Ve onlara maruf söz söyleyin.
Ve bu yetimlerinizi nikaha ulaşıncaya kadar belalandırınız [sıkı bir eğitim vererek olgunlaştırınız]. Sonra da eğer kendilerinde rüşd hissederseniz mallarını kendilerine hemen teslim ediniz. Onlar büyüyecekler diye onların mallarını saçıp savurup yemeyin de. Ve kim zengin ise artık o iffetli davransın. Kim de fakir ise artık o da maruf ile yesin. Sonra da onların [yetimlerin mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman onlar üzerine şahit tutunuz. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.
Ana-baba ve akrabaların terekesinde erkek yetimlere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabaların terekelerinde de az olsa da çok olsa da farz kılınmış bir nasip olarak kadın yetimlere de bir pay vardır.
Taksime yakınlar, yetimler ve miskinler hazır bulunduğu zaman da onları ondan rızklandırın ve onlara maruf söz söyleyin.
Ve arkalarında zayıf zürriyet bıraktıkları takdirde endişe edecek olanlar, ürpersinler! Ve de Allah’a takvalı davransınlar ve haksızlığı önleyen söz söylesinler.
Kesinlikle yetimlerin mallarını haksız yere yiyen kimseler, muhakkak ki karınlarının içinde ateş yerler. Ve yakında ateşi alevli cehenneme yaslanacaklardır. (Nisa/1-10)
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla