Tekil Mesaj gösterimi
Alt 3. July 2012, 01:05 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

2- TOPLUMCU KÜLTÜR

Resul ve nebiler sonrası ümmet arasında çıkan ihtilafta hep batıl yolu savunanlar kazanmıştır. Öyle ise, herkesin başını ellerinin arasına alıp düşünüp, neydi, nasıl saptı, nasıl bir tecdit gerekli diye üşünüp, hak din ''sosyo ekonomi politiğinin'' eksiğini ciddi ciddi düşünmesi gerekir

“İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. Deki: Ben buna karşılık sizden Ehl-i Beyt üzere yaşamayı sevmenizden başka bir karşılık istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.”(Şûra–23)

Ebna-ı Ahrar(bireyci) yaşam biçiminden Mescid El Haram(yardımlaşmacı/kollektivist toplum) üzere temizlenmeyi, temiz kalmayı din olarak getirmiş İslam, Tevbe suresinin 108. ayetiyle bunu bize işaret etmiş, muttakilerin ancak salah bulacağını onlarca ayet bildirmişken, Beyt ehli bunu anlatan bir deyim olmasına rağmen, bunu ısrarla Resulullah’ın nesli olarak anlamakta ısrar etmek nasıl bir basirettir? Fasık bazı İsrail oğullarının, babaları İbrahim neslinden olmanın, ''kurtulmak'' için kâfi geleceğini andıran bir istismardır. Beyt yaşam şeklinin bize vasiyet edildiğini gözden kaçırmaktır.

“Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.”(Şûra–24)

”O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”(Şûra–25)

“Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.”(Şûra–26)

Bin bir bahane ve çarpıtmayla ihtiyaç üzerinde mülkleşmeyi savunan çalçene lafazanların tekzip edildiği kuvvetli bir delil de yine Şûra suresinin bu önemli ayetinde durmaktadır.

”Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.”(Şura–27)

Aşağıdaki ayette ifede edilen “Rahmeti her tarafa yaymak” çok önemlidir. Burada yağmura da rahmet dememize rağmen, rahmet çok geniş kapsamı olan ''hayır''dır. Burada verilen en önemli mesaj ise sünnetullahın doğrudanlığı yasalaştırmasıdır. Bir çöle petrol koyarken, bir yere sudan enerji elde etmek için akarsuları, bir başka yerde rüzgâr vererek ona da enerji elde etmesi rahmeti yayması kapsamı içersine girer.

Nasıl, ''Beykara'' sosyo ekonomi politiği, havra, manastır ve karyelerde yaşanan mülkte iştirakinin tersi ise, Allah bunu dilemiyorsa, insanların dikkat edeceği şey, rızkın birilerinde toplanarak, diğerlerinin ona mihnet içersinde avuç açmalarını dilemez. Dikkat edilirse:
”O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.”(Şura–28)
Ve:
”Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O'nun delillerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.”(Şûra–29)
Ve de:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.(Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”(Şûra–30)

Ayette hitap edilenler, günahkâr müminlerdir. Günahı olmayan müminlerin başına gelen musibetlerin sebepleri başkadır. Mesela onların sabretmeleri(göğüslemeleri/karşı durmaları) ecirlerini arttıracak sebeplerden biri olarak sayılabilir.

”Yeryüzünde (O'nu) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.”(Şûra–31)

”Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O'nun (varlığının) delillerindendir.”(Şûra–32)

”Dilerse O, rüzgârı durdurur, da onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.”(Şûra–33)

”Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).”(Şûra–34

“Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.”(Şûra–35)

“Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise, daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.”(Şûra–36)

Dünyada insanlara verilen maddi imkân ve bolluk sadece bir geçim vasıtasıdır. Allah’ın yanındaki sevap ise kalıcı ve daha faydalıdır. Ayet-i kerime, Hz. Ebu Bekir bütün malını Allah yoluna harcadığı zaman, bir topluluğun onu kınaması üzerine nazil olmuştur. Oysa bu davranışıyla Hz. Ebu Bekir, Allah’a dayanıp güvenmenin en güzel örneğini vermiştir.

“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.”(Şûra–37)

Aşağıdaki ayette yine havra(Salât-Salâvat) kurumuna atıf yapılmaktadır. Bu ayet, İslami idare şeklinin, müslümanların kendi aralarından seçecekleri şura'nın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.
Yönetimde iştirak(Katılım) üretimde iştirak, dağıtımda iştirak. Şûra budur işte.
Yoksa mülkü elinde tutanların, kendilerini onaylatmaları için danışması/oylatması değildir.

“Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve salatı ikame ederler. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.”(Şûra–38)

“Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.”(Şûra–39)

“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.”(Şûra–40)

”Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.”(Şûra–41)

Aşağıdaki ayet müslüman için değerli bir kıstastır. Kimi düşman kabul edeceği ve sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri kalkışmayı kime yönelteceğinin açık hükmüdür. Şu Hristiyan’dır, bu Yahudi’dir, öteki Hindu’dur, şu Budist’tir v..s diye insanları imana getirmek için değil, kim yeryüzünde zulum yapıyorsa ona karşı cihadın hangisi uygunsa onunla cihad yapması gerekmektedir. Kapitalizm ve emperyalizm dünya çapınca bir insanlık suçudur. İşte zalimler bunlardır.

Bununla mücadeleyi ihmal edip, üstelik zulum üreten bu bloğa dahil olmak isteyenlerin, dahil olup NATO emrine girenlerin müslümanlıkla alakaları elbetteki tartışmalıdır. Ayetin bir önemli niteliği de Zulme kim uğrarsa uğrasın Müslüman’ın görevi ona-zalime düşman olmaktır. İsterse Budist Budist’e, Hıristiyan Hıristiyan’a zulmetsin, onu sömürsün, ona siyasi, ekonomik ve askeri baskılar katliamlar v.s uygulamış olsun; asla onu bağışlayamaz. Eliyle diliyle karşı koyması gerekir. En azından ondan uzak durması ve ittifaklar içinde yer almaması gerekir. Eğer zulüm bireysel ve size yapılmakta ise bunda takdir hakkınız vardır. İsterseniz bağışlarsınız. Bu ayette geçen anlamı Halife Ali çok güzel anlamış ve bu konuda söz söylemiştir. Şöyle ki:”Haksızlık bana yapılıyorsa onu affedebilirim. Ancak bir başkasına yapılıyorsa bağışlamam”.

“Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.”(Şûra–42)

“Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.”(Şûra–43)

Kötülük karşısında sabreden(göğüsleyen/karşı duran) ve yapanı bağışlayan kimse, mert ve azimli insanların yaptığı işi yapmıştır. Dinin istediği de budur.

“Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? Dediklerini görürsün.”(Şûra–44)

“Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.”(Şûra–45)

Kıyamette ziyana uğrama, cehennemde ebedi kalma ve cennette hazırlanan nimetlerden mahrum bırakılma şeklinde açıklanmıştır.

“Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.”(Şûra–46)

“Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.”(Şûra–47)

Aşağıdaki ayette ise, insanlara her türlü hayrın Allah’tan geldiğini açıklar. Yani Allah insanlar için kötülük dilemez, insanlar kendi nefislerine zulmederler, Allah onların bu kötü isteklerini sadece yaratır. Allah çok merhametlidir, insanların kendileri için kötülük olacak şeyi istemeleri halinde bile bunların bir kısmını geri çevirir, vadesini uzatır, gazabını tutar, af dilemesi için zaman veren bir Hâlimdir.

”Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!”(Şûra–48)


Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(Adalet ve Rahmet Sitesinden)

Konu galipyetkin tarafından (29. February 2016 Saat 05:08 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Bilgi (4. July 2012), dost1 (3. July 2012), kuman (9. August 2014), Miralay (3. July 2012)