Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. March 2010, 12:12 AM   #4
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

238-239. Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.

240. Ve sizden eşler bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Artık onlar, çıkarlarsa, ma‘rûf ile kendilerinin yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah azîz'dir hakîm'dir.

241. Boşanmış kadınlar için de muttakiler üzerine bir hakk [görev] olmak üzere, ma‘rûf bir şekilde bir yararlanma vardır.

242. İşte, Allah, akıllarınız ersin diye, âyetlerini size böyle açığa koyar.

243. Kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkan, sonra da Allah'ın kendilerine “Ölün” [canınız çıksın] deyip, sonra da kendilerine bir hayat verdiği kimseleri görmedin mi? Şüphesiz Allah, insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların pek çoğu şükretmiyorlar.

244. Ve Allah yolunda savaşın. Şüphesiz Allah'ın en iyi işiten ve en iyi bilen olduğunu da bilin.

245. Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.

246. İsrâîloğulları'nın Mûsâ'dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar, kendi peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O [peygamber], “Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?” dedi. Onlar [İsrâîloğulları'nın ileri gelenleri], “Bize ne oldu da yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan çıkarılmışken Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Sonra da savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ve Allah, o zâlimleri en iyi bilendir.

247. Peygamberleri de onlara, “Şüphesiz Allah, size hükümdar olarak Tâlût'u gönderdi” demişti. Onlar [İsrâîloğulları], “O, bizim üzerimize nasıl hükümdar olur, oysa hükümdar olmaya biz ondan daha çok hakk sahibiyiz, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir” dediler. O [peygamberleri], “Onu sizin başınıza Allah seçmiş ve onu bilgi ve vücut bakımından ziyadeleştirmiştir” dedi. Allah da, mülkünü dilediği kimseye verir. Ve Allah, vâsi'dir, alîm'dir.

248. Peygamberleri de, “Şüphesiz onun hükümdarlığının âyeti [kanıtı], size, güçlü varlıkların taşıdığı, içinde Rabbinizden bir sekine, Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye [kalıntı] bulunan o tabutun gelmesi olacaktır. Eğer iman etmiş kimseler iseniz, şüphesiz bunda sizin için kesinlikle bir âyet vardır” dedi.

249. Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmazsa, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler onu [nehri] geçtiklerinde onlar [İsrâîloğulları], “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir” dediler.

250. Ve onlar, Câlût ve ordusu için ortaya çıktıkları zaman, “Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sâbit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” dediler.

251. Sonra da, Allah'ın izniyle onları [Câlût ve ordusunu] bozguna uğrattılar. Dâvûd da Câlût'u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] verdi. Ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı [bozulur giderdi]. Fakat Allah, âlemler üzerinde büyük bir lütuf sahibidir.

252 İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Biz, onları sana hakk ile okuyoruz. Şüphesiz sen de kesinlikle gönderilenlerdensin.

253. İşte elçiler; Biz onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Onlardan bir kısmı Allah'ın konuştuğu ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu Îsâ'ya açık kanıtlar verdik ve o'nu Rûhu'l-Kudüs ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi onların ardından gelenler, açık mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin ayrılığa düştüler de onlardan bazısı iman etti, bazısı inkâr etti. Ve eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin, Allah dilediğini yapar.

254. Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. Ve kâfirler, zâlimlerin ta kendileridir.

255. Allah, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayandır, hayy'dır, kayyum'dur. Kendisini uyuklama ve uyku yakalamaz. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nun içindir. Kendisinin izni olmadan yanında şefaat edecek olan kimmiş? O, onların önlerinde ve arkalarında olan şeyleri bilir. Onlar ise, O'nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeryüzünü kucaklamıştır. Onların ikisinin de korunması O'na zor gelmez. Ve O, alî'dir, azîm'dir.

256. Dinde zorlama/tiksindirme yoktur; rüşd ğaydan [iman küfürden, iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan] kesinlikle iyice ayrılmıştır. O hâlde kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

257. Allah, inananların velîsidir [yakın kimsesidir]; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfretmiş kimseler de; onların velîleri tâğûttur ki, kendilerini nûrdan karanlıklara çıkarır. Bunlar, cehennem ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

258. Allah, kendisine mülk [hükümdarlık] verdi diye, Rabbi hakkında İbrâhîm'le tartışan kimseyi görmedin mi? Hani İbrâhîm, “Benim Rabbim dirilten ve öldürendir” demişti. O, “Ben diriltir ve öldürürüm” demişti. İbrâhîm, “Öyleyse, şüphesiz Allah, güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!” deyince o inkâr eden kişi şaşırıp kaldı. –Ve Allah zâlimler kavmine doğru yolu göstermez.–

260. Bir zamanlar İbrâhîm de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. O [Allah], “İnanmadın mı ki?” dedi. O [İbrâhîm], “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye” dedi. O [Allah], “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça kıl [bırak]. Sonra da onları [kuşları] çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah, azîz'dir, hakîm'dir” dedi.

261. Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah vâsi'dir, alîm'dir.

262. Şu, Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükâfâtları Rabb'lerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.

263. Ma‘rûf söz [bir tatlı dil, güzel söz] ve bağışlamak, kendisini eza [incitme, başa kakma] izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, ğanî'dir [zengindir; hiçbir şeye muhtaç değildir], halîm'dir [yumuşak davranandır].

264. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez.

265. Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için infakta bulunanların/mallarını bağışlayanların durumu da kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir cennetin/bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti… Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir.

266. Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve zayıf zürriyeti olsun. Derken ona ateşli bir bora isâbet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, tefekkür edersiniz diye âyetlerini size böylece açığa koyuyor.

267. Ey iman etmiş kimseler! Kazandıklarınızdan, gerek sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamayacağınız pis şeyleri vermeye yeltenmeyin. Ve şüphesiz Allah'ın ğanî ve hamîd olduğunu bilin.

268. Şeytân, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı [çirkinliği-hayasızlığı] emreder. Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaad eder. Ve Allah vâsi'dir [ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır], en iyi bilendir.

269. O [Allah], dilediğine hikmet [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler] verir. Ve kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Kavrama yetenekleri olanlardan başkası da iyice düşünmez.

270. Nafaka cinsinden neyi infak ettiyseniz veya adak türünden ne adadıysanız şüphesiz Allah onu bilir. Ve zâlimler için herhangi bir yardımcı yoktur.

271. Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur; ve eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır.

272. Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz, zulmedilmeyeceksiniz.

273. (İnfakınız,) yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirler için (olsun)… Utangaçlıktan, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. –Sen onları işaretlerinden tanırsın.– Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Ve siz, hayırdan neyi harcarsanız, biliniz ki, şüphesiz Allah, onu çok iyi bilendir.

274. Mallarını gece ve gündüz [her zaman], gizlice ve açıkça infak eden kimseler; işte onların, Rabb'leri nezdinde mükâfâtları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar, üzülmezler de.

275. O ribayı yiyen şu kişiler, şeytânın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, “Alış-veriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki, Allah, alış-verişi helâl, bu ribayı harâm kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.

276. Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, tüm aşırı nankör ve günahkâr kimseleri sevmez.

277. Şüphesiz iman eden ve sâlihatı işleyen, salâtı ikâme eden ve zekâtı veren kişilerin Rabb'leri katında mükâfâtları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de.

278. Ey iman etmiş kimseler! Eğer mü’minler iseniz, Allah'a takvâlı davranın ve ribadan kalanı bırakın.

279. Artık böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Elçisi'nden size savaşı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. Hakksızlık etmezsiniz, hakksızlığa da uğramazsınız.

280. Eğer o [borçlu], darlık içindeyse, kolaylığına kadar mühlet! Eğer biliyorsanız, sadaka olarak vermeniz, sizin için daha hayırlıdır.

281. Ve kendisinde Allah'a döndürüleceğiniz güne takvâlı davranın. Sonra da herkes kazancını tastamam alır. Ve onlar zulmedilmezler.

282. Ey iman etmiş kimseler! Adı konmuş bir süreye borçla borçlaştığınız zaman onu hemen yazın. Aranızda bir kâtip de adaletle yazsın. Ve o kâtip, Allah'ın, kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Hakk kendi üzerinde olan kişi de söyleyip yazdırsın ve Rabbi olan Allah'a takvâlı davransın ve ondan [hakktan] bir şey eksiltmesin. Şâyet hakk kendi aleyhine olan kişi [borçlu] bir aklı ermez veya zayıf biri veya bizzat söyleyip yazdıramaya güç yetiremeyen biri ise, velîsi adaletle söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şâhit yapın. Şâyet o ikisi [iki erkek şâhit] olmazsa, o zaman razı olacağınız şâhitlerden bir erkekle iki kadın –bunlardan birisi yanılırsa, şaşırırsa, öbürü hatırlatsın diye– olsun. Şâhitler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar. Siz, küçük veya büyük, onu vâdesine kadar yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah nezdinde daha hakkaniyetlidir, şâhitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha elverişlidir. Aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret hariçtir; o zaman bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım-satım yaptığınız vakit yine şâhitlendirin. Yazan ve şâhitlik eden bir zarar görmesin. Eğer yaparsanız [onlara zarar verirseniz], şüphesiz o, size dokunacak bir fısk [günah] olur. Allah'a da takvâlı davranın. Allah, size öğretiyor ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.

283. Ve eğer siz, bir yolculuk üzere olur da bir kâtip de bulamazsanız, o vakit alınmış bir rehin! Yok, eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güvenilen adam üzerindeki emaneti ödesin. Ve Rabbi olan Allah'a takvâlı davransın. Şâhitliği de gizlemeyin. Onu kim gizlerse artık, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Ve Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.

284. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseyi de azaplandırır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

285. Elçi, kendi Rabbi'nden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine iman ettiler: “Biz Allah'ın elçileri arasında ayırım yapmayız.” Ve “Biz duyduk ve itaat ettik. Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır” dediler.

286. Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır. Ey Rabbimiz! Eğer terkettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sen bizim mevlâmızsın. Ve de kâfir kavimlere karşı yardım et bize.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla