Konu: Tevbe Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. August 2010, 12:07 AM   #2
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

68. Allah, münâfık erkek ve münâfık kadınlara ve inkârcılara, içinde temelli kalanlar olarak cehennem ateşini vaat etmiştir. O, onlara yeter. Ve Allah onlara lânet etmiştir! Ve onlara kalıcı bir azap vardır.

69. Siz de tıpkı kendinizden önceki, sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı ve de paylarına düşen kadar yararlanan kimseler gibisiniz. İşte siz de sizden öncekiler paylarına düşen kadarıyla nasıl yararlanmak istedilerse siz de onlar gibi payınıza düşen kadarıyla yararlanmak istediniz. Siz de dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitti ve işte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

70. Onlara, kendilerinden önceki kişilerin; Nûh'un kavmi'nin, Âd'ın, Semûd'un, İbrâhîm'in kavmi'nin, Medyen ashâbı'nın ve mü’tefikelerin [alt-üst olmuş kentlerin] haberi gelmedi mi? Onlara elçileri açık delillerle gelmişlerdi. Ve sonra Allah onlara zulmeden değildi. Velâkin onlar kendilerine zulmediyorlardı.

71. İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının velîleridirler. Bunlar ma‘rûfu emrederler, münkerden vaz geçirirler, salâtı ikâme ederler, zekâtı verirler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne itaat ederler. İşte bunlar; Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir.

72. Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah'ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir.

73. Ey Peygamber! İnkârcılar ve münâfıklar ile cihad et. Ve onlara karşı sert ol. Onların barınma yerleri de cehennemdir. Ve o, ne kötü bir oluş yeridir!

74. Onlar, söylemediklerine, Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar, o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâmlaşmalarından sonra da kâfir oldular. Ve nail olamadıkları şeyleri çok istediler. Onlar, sadece, Allah'ın ve Elçisi'nin onları [mü’minleri] O'nun [Allah'ın] lütfundan zenginleştirmiş olmasından kinlendiler. Artık, eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer geri dururlarsa da Allah onları dünyada ve âhirette çok acıklı bir azap ile azaplandıracaktır. Yeryüzünde onlar için bir velî ve iyi bir yardımcı da yoktur.

75. Ve onlardan bazıları, “Eğer Allah lütfundan bize verirse, mutlaka bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız” diye Allah'a söz veren kimselerdir.

76. Sonra, ne zaman ki Allah onlara lütfundan verir, onda cimrilik ederler ve yüz çevirerek geri dururlar.

77. Sonunda Allah'a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı.

78-79. Şüphesiz onlar; mü’minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimseler, Allah'ın, onların sırlarını ve fısıltılarını bilip durduğunu ve şüphesiz Allah'ın bütün bilinmeyenlerin çok iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi? Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.

80. Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Rasûlü'nü inkâr etmeleri nedeniyledir. Allah, fâsıklar kavmine kılavuzluk etmez.

81. O geri bırakılanlar, Allah'ın Elçisi'ne karşıt olarak oturmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, bir de, “Bu sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” Keşke iyice kavrayıp anlayabilselerdi.

82. Artık kazandıkları günahın cezası olarak, çok az gülsünler, çok çok ağlasınlar.

83. Eğer Allah, seni onlardan bir tâifenin yanına döndürür de onlar çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz hiçbir zaman benimle beraber asla çıkmayacaksınız. Ve hiçbir zaman benimle birlikte düşmanla savaşmayacaksınız. Şüphesiz siz ilkinden oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Artık geride kalanlarla beraber oturup kalın!”

84. Ve onlardan ölen biri için destek olma, onun kabrinin üzerine dikilme. Şüphesiz onlar, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne küfredenlerdir. Ve onlar, fâsık olarak ölmüşlerdir.

85. Onların malları ve evlatları da seni imrendirmesin. Allah, ancak onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve onlar kâfir iken canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.

86, 87. Ve “Allah'a iman edin ve Elçisi ile birlikte cihad edin” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan güç [mal, mülk, evlat] sahibi olanlar senden izin istediler ve “Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler. Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri de damgalandı/mühürlendi. Artık onlar iyice kavrayıp anlamazlar.

88. Fakat Elçi ve o'nunla beraber olan inanmış kimseler mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Ve işte onlar, bütün hayırlar kendilerinin olanlardır. Ve işte onlar, felâh bulanların ta kendisidir.

89. Allah onlar için içinde sürekli kalanlar olarak, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, o çok büyük kurtuluştur.

90. Bedevî Araplardan özür beyân edenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve Elçisi'ne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. Bunlardan kâfir olan kimselere yakında çok acıklı bir azap dokunacaktır.

91-92. Allah ve Elçisi için samimi oldukları takdirde, zayıflara, hastalara ve de infak edecek bir şey bulamayan kimselere, bir de kendilerini bindiresin diye sana geldiklerinde, “Sizi üzerine bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğin zaman, infak edecekleri bir şey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp giden kimselere bir günah yoktur. Muhsinler [iyilik, güzellik üretenler] aleyhine bir yol yoktur. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

93. Yol, ancak o zengin oldukları hâlde senden izin isteyen kimselerin aleyhinedir. Bunlar geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da onların kalpleri üzerine damga/mühür bastı. Bundan dolayı onlar bilmezler.

94. Kendilerine döndüğünüz zaman size özür beyân edecekler. De ki: “Özür beyân etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin haberlerinizden önemli haberler verdi.” Bundan sonra da Allah ve Elçisi işinizi görecektir. Daha sonra da görünmeyeni ve görüneni bilene [Allah'a] döndürüleceksiniz. Sonra da O, size yapmış olduklarınızı haber verecektir.

95. Kendilerine döndüğünüz zaman, onlardan mesafelenmeniz için, size Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan hemen mesafelenin. Şüphesiz onlar pisliklidir. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de cehennemdir.

96. Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Artık eğer siz onlardan razı olursanız da bilin ki Allah şüphesiz o fâsıklar toplumundan razı olmaz.

97. Bedevî Araplar, inkâr ve münâfıklık bakımından daha çetin; Allah'ın, Elçisi'ne indirdiklerinin sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah da en iyi bilen, en iyi ilke koyandır.

98. Bedevî Araplardan kimi de var ki, infak ettiğini zorla ödenmiş borç sayar ve size belâlar bekler. –O çirkin bela kendi üzerlerine!– Ve Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.

99. Yine bedevî Araplardan kimi de vardır ki, onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklar ve Elçi'nin destekleri edinir [sayar]. Gözünüzü açın! Şüphesiz bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları yakında rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir.

100. Muhâcir ve Ensâr'dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldular. Ve O [Allah], onlara, içlerinde temelli kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.

101. Ve yanınızda bedevî Araplardan münâfıklar var. Medîne halkından da münâfıklığa iyice alışmış olanlar var. Onları sen bilmezsin, Biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir.

102. Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler. Sâlih bir amelle diğer kötüyü karıştırdılar. Olur ki Allah onların tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir.

103. Onların mallarından sadaka al ki, onunla [sadaka ile] kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.

104. Onlar, Allah'ın, kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın, tevbeleri çok kabul edenin ve çok merhamet edenin ta kendisi olduğunu bilmediler mi?

105. Ve de ki: “İşleyin! Artık Allah, Elçisi ve mü’minler işlerinizi görecektir. Ve siz görünmeyeni ve görüneni bilene [Allah'a] döndürüleceksiniz. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.

106. Ve diğerleri, Allah'ın emrine bırakılmış olanlardır. O, ya kendilerini azaplandırır ya da tevbelerini kabul eder. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.

107. Ve zarar vermek, kâfirlik etmek, Müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Elçisi'ne karşı savaş açmış olanlara gözcülük etmek için mescit yapan şu kimseler, … “Biz en güzelden başka bir şey istemedik” diye yemin de ederler. Allah da tanıklık eder ki, şüphesiz bunlar, kesinlikle yalancılardır.

108. Sen onun içinde ebediyen dikilme [görev yapma]! İlk gününde takvâ üzerine kurulan mescit, elbette içinde dikilmene [görev yapmana] daha layıktır. Onun içinde arınmayı seven er kişiler vardır. Allah da arınıcıları sever.

109. Peki, temelini Allah'tan takvâ ve hoşnutluk üzerine kurmuş olan kimse mi hayırlıdır, yoksa temelini yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehennemin ateşine yuvarlanan mı? Ve Allah zâlimler toplumuna kılavuz olmaz.

110. Onların kalpleri parça parça olmadıkça, o kurdukları temelleri, kalplerinde bir kuşku olarak kalıp kaybolmayacaktır. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.

111-112. Şüphesiz Allah, tevbe eden, ibâdet eden, hamd eden, seyahat eden, o rükû eden, secde eden, ma‘rûfu emreden, kötülükten vazgeçiren, Allah'ın hududunu koruyan inananlardan canlarını ve mallarını şüphesiz cenneti onlara verme karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, O'nun [Allah'ın] Tevrât, İncîl ve Kur’ân'daki gerçek bir vaadıdır. Ve sözünü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alış-verişle sevinin. Ve işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Ve mü’minlere müjde ver!

113-114. Kendilerine, cehennem ashâbı oldukları iyice belli olduktan sonra Peygamber'e ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, müşrikler için istiğfar etmek yoktur. İbrâhîm'in babası için istiğfar etmesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun Allah için bir düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrâhîm, çok içli, çok halîm birisi idi.

115. Allah, bir kavme hidâyet ettikten sonra, takvâlı davranacakları şeyleri kendilerine ortaya koymadıkça onları saptırmaz. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.

116. Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yeryüzünün mülkü yalnızca Kendisinin olandır. O, diriltir ve öldürür. Sizin için O'nun astlarından bir velî ve bir yardımcı yoktur.

117. Andolsun ki, Allah, Peygamber'e ve en zor saatinde o'na uyan Muhâcirlerlere ve Ensâr'a, kendilerinden bir kısmının kalpleri az kalsın kayacak gibi olmuşken tevbe nasip etti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz O, onlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

118. Geri bırakılanlardan o üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, benlikleri de kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'tan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğuna da iyiye inanmışlardı. Sonra O [Allah], onlara dönmeleri için tevbe nasip etti de tevbelerini kabul etti. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edenin, çok merhametli olanın ta kendisidir.

119. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a takvâlı davranın ve doğru kimselerle birlikte olun.

120-121. Medîne halkı ve bedevî Araplardan civardakiler için, Allah'ın Elçisi'nden geri kalmaları ve o'nun canından evvel kendi canlarını düşünmeleri olacak şey değildir. İşte bu, Allah yolunda isabet eden her susuzluk, her yorgunluk ve her açlık, kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları her yer ve düşmana karşı elde ettikleri her başarı karşılığında kendilerine mutlaka sâlih bir amel yazılmış olması, yaptıkları küçük ve büyük her infak ve geçtikleri her vâdi karşılığında, mutlaka kendileri için, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah'ın kendilerini mükâfatlandırması yazılmış olması sebebiyledir. Şüphesiz Allah muhsinlerin [iyilik-güzellik üretenlerin] ödülünü zayi etmez.

122. Mü’minlerin, önlem almaları için, hepsinin birden topyekun ayrılmaları da olmazdı. Öyleyse, dinde derin bilgi elde etmeleri, toplumları kendilerine döndükleri zaman onları uyarmaları için onlardan her kesimden bir tâifenin ayrılmaması gerekmez miydi?

123. Ey iman etmiş kimseler! İnkârcılardan tehlike oluşturan kişiler ile savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Ve şüphesiz Allah'ın takvâ sahipleri ile birlikte olduğunu biliniz.

124. Ve bir sûre indirildiği zaman, içlerinden bir kimse, “O [indirilmiş sûre] hanginizin imanını arttırdı?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o [inen sûre], onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

125. Kalplerinde bir hastalık olanlara gelince de; onların da pisliklerinin içine pislik ilave etmiştir. Ve onlar kâfir olarak ölmüşlerdir.

126. Onlar her yıl bir veya iki kere şüphesiz kendilerinin fitnelendirildiklerini [denendiklerini] görmüyorlar mı? Sonra da tevbe etmiyor ve öğüt almıyorlar.

127. Bir sûre indirildiğinde, bazısı bazısına bakar, “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir.

128. Andolsun, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, sadece inananlara çok sevecen ve çok merhametli bir elçi gelmiştir.

129. Buna rağmen eğer uzaklaşırlarsa hemen de ki: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Ben sadece O'na tevekkül ettim O, büyük Arş'ın Rabbidir.”

TAHLİL:

1-2. Allah'tan ve Elçisi'nden ahitleştiğiniz müşriklere bir ültimatom: “Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah'ı aciz bırakan olmadığını ve kesinlikle Allah'ın, kâfirleri rezil-rüsvay eden olduğunu bilin.”

3-4. Ve “en büyük hac” günü, müşriklerden ahitleştiğiniz, size hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseyle yardımlaşmamış kimseler hariç, şüphesiz Allah'ın ve O'nun Elçisi'nin müşriklerden berî [ilişiksiz] olduğuna dair Allah'tan ve Elçisi'nden insanlara bir bildiri: “Artık eğer tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır. Ve eğer sırt çevirirseniz o zaman şüphesiz kendinizin, Allah'ı acizleştiren olmadığını biliniz.” Şu küfretmiş kişilere de acıklı bir azabı müjdele! Artık siz de müddetlerine kadar ahitlerini tamamlayın. Şüphesiz Allah, takvâlı davrananları sever.

5. Şu haram aylar çıktığı zaman da o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir.

6. Eğer müşriklerden herhangi biri aman dilerse, Allah'ın kelâmını dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güvenli yerine ulaştır. Bu, şüphesiz onların bilmeyen bir toplum olmaları nedeniyledir.

7. Mescid-i Harâm yanında ahitleştikleriniz hariç, o müşrikler için Allah katında ve Elçisi katında herhangi bir ahd nasıl olabilir? Artık onlar size karşı doğru durdukça, siz de onlara karşı doğru olun. Şüphesiz Allah takvâlı davrananları sever.

8-10. Nasıl olabilir ki? Ve eğer onlar, size üstünlük sağlarlarsa, sizin hakkınızda bir yemin ve antlaşma gözetmezler. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise dayatır. Ve onların çoğu fâsıktırlar: Onlar, Allah'ın âyetlerini çok az bir bedelle sattılar da O'nun [Allah'ın] yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları kötü olanlardır. Onlar, herhangi bir mü’min hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, haddi aşanların ta kendileridir.

11. Bundan sonra eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, artık onlar, dinde kardeşlerinizdirler. Ve Biz, âyetleri, bilen bir toplum için detaylandırıyoruz.

12. Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, vazgeçmeleri için o küfür öncüleriyle hemen savaşın. Şüphesiz onlar için yeminler diye bir şey yoktur.

13. Yeminlerini bozan, Elçi'yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce, size, kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara haşyet mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine haşyet duymaya daha layık olandır.

14-15. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsvay etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah alîm'dir, hakîm'dir.

16. Sizden çaba harcayanları, Allah'ın Elçisi'nden ve inananların astlarından sırdaş [can dostu] edinmeyenleri Allah bilmeden [ortaya çıkarmadan] bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.

17. Müşrikler, kendi inkârlarına kendileri şâhit olup dururlarken Allah'ın mescitlerini imar etmeleri söz konusu olamaz. İşte onlar, işleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onlar ateş içinde sürekli kalacaklardır.

18. Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikâme eden, zekâtı veren ve sadece Allah'a haşyet duyan kimseler imar ederler. Artık işte onların, hidâyet üzere olanlardan olmaları umulur.

19. Siz hacc yapanın sulanmasını ve Mescid-i Harâm'ı imar etmeyi, Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad eden kimse gibi mi kılıyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit olamazlar. Ve Allah, zâlimler toplumuna hidâyet etmez.

28. Ey iman eden kimseler! Müşrikler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde lütuf ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.

29. Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçisi'nin haram kıldığını haram tanımayan ve hakk dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde elden cizye verene kadar savaşın.

31. Onlar, Allah'ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Îsâ'yı kendilerine rabbler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan ilâh'a ibâdet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.

32. Onlar, Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, sadece, kâfirler hoş görmeseler de Kendi nûrunu tamamlamaya dayatıyor.

Sûrenin ilk 35 âyeti, üç ayrı necmden oluşmaktadır. Birinci necm; 1-19, 28-29, 31-32. âyetlerden, ikinci necm 20-27. âyetlerden üçüncü nemc de 30, 33-35 ve 24. âyetlerden oluşmaktadır. Âyetlerin doğru anlaşılması için necmleri resmî Mushaf'tan farklı tertip ettik.

Birinci necm olan 1-19, 28-29, 31-32. âyetler, Rasûlullah'ın sağlığında Müslümanların uyguladıkları hacc ibâdetinin kapanış bildirileridir. Bu bildiriler Allah'tan gelmiş ve Rasûlullah da bunları tebliğ etmiştir. Konuyu, Bakara sûresi'nde haccı ve haccın bitimini konu alan âyetlerde açıklamıştık.

Buradaki âyetler gâyet açıktır. Yalnız, Enfâl sûresindeki şu ilkeyi hatırlatmakta yarar vardır:

Eğer bir toplumdan; hâinlik yapmasından korkarsan, aynı şekilde antlaşmayı bozduğunu kendilerine bildir. Şüphesiz Allah, hâin kimseleri sevmez. (Enfâl/58)

Burada konu edilen ültimatomlar, işte bu ilâhî ilke kapsamında yapılmıştır. Aksi hâlde anlaşmanın sona erdiği açıkça ilan edilmeksizin, antlaşma yapılmış bir gruba savaş açmak ihanettir. Yaptıkları anlaşmaya rağmen İslâm aleyhine komplolar düzenlemekte olan müşriklere karşı, artık anlaşmaların tek taraflı olarak tanınmadığı bir deklarasyon yayınlanma gereği bundandır.

HACC-I EKBER GÜNÜ

Âyetteki, hacc-ı ekber [en büyük hacc] günü ifadesinin, “Arefe günü”, “kurban bayramının birinci günü”, “Minâ'da kalınan bütün günler”, “hacc-ı kıran”, “bütün hacc günleri”, “o yıl Müslümanlarla müşriklerin birlikte haccetmeleri”, “Yahûdi, Hristiyan ve Mecusîlerin bayramlarının da o güne denk düşmesi”, Bugüne, “ekber” sıfatının verilmesi, o günde Ebû Bekr'in haccetmesi ve antlaşmaların bozulduğunun ilan edilmesi sebebiyledir” gibi açıklamalar yapılmıştır. Bizce bu, Rasûlullah'ın katılımı ile yapılan hacc olması nedeniyle “en büyük hacc”tır. Zira, Rasûlullah'ın bulunmadığı hacc, Rasûlullah'ın da katılımıyla gerçekleşen hacc seviyesinde olamaz.

20. İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte bunlar, kurtulanların ta kendileridir.

21-22. Onların Rabbi, onları Kendi katından bir rahmet, bir rıza ve içinde ebedî olarak kalmak üzere, içinde tükenmez nimetler bulunan kendilerine ait cennetlerle müjdeler. Şüphesiz Allah, katında çok büyük mükâfât olandır.

23. Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü seviyorlarsa, onları velîler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velîleştirirse artık işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir.

25. Andolsun ki, Allah birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler hâlinde kaçmıştınız.

26. Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygularını; morallerini indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır.

27. Sonra, bunun [bütün bu olup bitenlerin] arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasip eder. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Ayrı bir necm olan bu âyetlerde durumları konu edilen mü’minler onure edilip nimetlerle müjdelenmektedir: İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte bunlar, kurtulanların ta kendileridir. Onların Rabbi, onları Kendi katından bir rahmet, bir rıza ve içinde ebedî olarak kalmak üzere, içinde tükenmez nimetler bulunan kendilerine ait cennetlerle müjdeler. Şüphesiz Allah, katında çok büyük mükâfât olandır.

Daha sonra da mü’minlere dünya ve âhiret mutluluğunu yaşayabilmeleri için yol gösterilmektedir: Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü seviyorlarsa, onları velîler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velîleştirirse artık işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir.

Bu talimatlardan sonra mü’minlere geçmişte yaşadıkları bazı olaylar hatırlatılmıştır: Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler hâlinde kaçmıştınız. Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygularını; morallerini indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır. Sonra, bunun [bütün bu olup bitenlerin] arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasip eder. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

30. Ve Yahûdiler, “Uzeyr Allah'ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da, “Mesih Allah'ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan inkârcıların sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!

33. O [Allah], ortak koşanlar hoşlanmasa da, kendisini, din'in; onun [dinin] hepsinin üzerine ortaya koyması için Elçisi'ni hidâyetle ve hakk din ile gönderendir.

34. Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, hahamlardan, rahiplerden bir çoğu kesinlikle insanların mallarını hakksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!

35. O gün, onların [altın ve gümüşlerin] üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!”

Bu âyet grubu da gâyet açıktır. Burada da Yahûdilerin yanlış inançları ve din bilginlerinin karakterleri ifşa edilmektedir.

Kur’ân'da sadece burada geçen Uzeyr (Kitab-ı Mukaddes'te Ezra şeklindedir) hakkında bilgi yer almaz. Biz Merhum Mevdûdî'nin tesbitine yer veriyoruz:

Uzeyr [Ezra], yaklaşık M.Ö 450 yıllarında yaşadı. Süleymân'ın vefatından sonra Bâbil'deki esaretleri döneminde kaybolmuş olan Tevrât metinlerini ihya edici olarak ona büyük bir kutsiyet atfettiler. O dereceye kadar ki, onlar şeriatları, adetleri ve dilleri [İbranice] hakkında bütün bildiklerini yitirmişlerdi. Daha sora dağınık rivâyetler hâlinde bulunan Tevrât'ı yeniden toparlayıp yazan ve şeriatlarını tekrar ihya eden Uzeyr (a.s) oldu. Bu hizmetlerinden dolayı Uzeyr [Ezra] İsrâîloğulları'nın aşırı takdir ve saygısını kazanmıştı. Bu saygı dolayısıyla hakkında kullanılan mübalağalı ifade, bazı Yahûdi mezheplerinin sapıtmasının ve onu “Allah'ın oğlu” sanmalarının sebebidir.[4]
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla