Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. October 2011, 11:25 PM   #7
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın Halil Ay.

Nahl-71 ile ilgili düşünceleriniz mutlu etmiştir.
Ben de bu hususta bazı görüşler ve gerekçeler gösterip, eğer pek önemli bir sebep çıkmaz ise kendi yönümden konuyu kapatacağım.
İrdelenip de daha güzele ulaşabilmek için tefekkür sağlanmasına bu yazımla ufacık bir katkım olursa mutlu olacağım.

Kendi nam ve hesabına yapılan, yani ''Helâl'' usulü ekonomik faaliyette, meselâ çiftçilikte, çiftçinin amacı kendisinin ve iyalinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bunu aşan gelir zekât-vergi (bu zekat-vergi konusunun teferruatına girmiyorum.) Beyt-ül mal'a verilecektir. Eğer tarlası-toprağı müsait ise ancak ve ancak, yalnızca bir yardımcı alabilir. Bu yardımcı ''işçi statüsü''nde değildir. Kendisine ''ücret'' verilmez; hasat neticesi elde edilen ürün yarı yarıya paylaşılır. Mülk Allah'ın olduğundan tarlanın zilyedi o tarladan ürün elde edildiğinden yardımcıdan tarla için bir pay veya ücret talep edemez.

Bu faaliyet hudutlarını aşan ekonomik birimler ve faliyetler-çiftlik işletmesi gibi- İslâm'da kabul görmez (bu yönde literatüre başvurulmalıdır).

Bu nedenle ast üst ilişkisi islam ekonomisinin ''Helâl'' usulünde mevzubahs değildir. Elde edilen gelir, faaliyet kendi nam ve hesabına yapıldığından Muminun:4-5'e tabidir. ''Haram'' usulünde yani devletçilikte veya devlet işletmelerinde ise kararlarlar şura ile alınıp iş bölümü yapıldığından bir hiyerarşi, amir-memur ilişkisi yok, iş bölümü, görev bilinci vardır. Karşılık olarak ''maişet'' alınır. Her iki çalışma usulünde zengin olup fark atma olanağı yoktur. Gayrimeşru yola sapanlar Maide-38 ve bakara 275-280'e tabi olur.

Bu durumda Nahl-71. ayetteki ''elleriniz altındaki'' ifadesi önem kazanamaktadır. Bunun için bir alıntı yapıyorum:

Siz Nahl 71'deki "mâ meleket eymânuhum"a önce ellerinin altındakiler, sonra istihdam ettikleriniz diyor ve benim anladığım, onları "işçi" sayıyorsunuz.

Oysa Kuran’ın bu ifadesini karınca kararınca araştırdığımda ben ayrı bir sonuca ulaştım. Aslında bunlar iki grup insan.

Birinci grup "yemîn nikahlı" karı ya da yemîn nikahlı koca (23:6, 70:30) ya da yalnızca koca konumunda (33:50, 33:52).

İkinci grup ise bir bakıma bizim geleneğimizdeki BESLEMELER gibi bakımı üstlenilen gariban (4:3, 4:24, 4:25, 4:33, 16:71, 24:31, 24:33, 24:58, 33:55...).

Özellikle 4:33'e dikkat eder misiniz. MA MELEKET EYMÂNUKUM orada ELLEZÎNE AKADET EYMÂNUKUM olmuş, ki aynı şeydir.

İlginç olan, 4:33’te geçen EYMÂN istisnasız herkes tarafından yemînler diye tercüme ediliyor. Yani ya yemin nikahıyla eş edinerek ya da yemîn verip bakımlarını üstlenerek sahip çıktığınız kimseler.

Dikkat: o garibana sahip olmuyorsunuz, sahip çıkıyorsunuz.

Nahl 71’de geçen MA MELEKET EYMÂNUHUM eşler olamaz çünkü inananların eşleri aynı zamanda mirasçılarıdır, mallarına ortak. Oysa bunların mala ortak olmadıkları ayette özellikle belirtiliyor. O halde bakımları üstlenilmiştir.

Dikkat edilirse hem "ma meleket eymânuhum" hem de "ellezîne akadet eymânukum"da özne "eymân"dır. Demek ki o garibana inananların kendileri değil yeminleri sahiptir (16:71) yani sizi onlara bağlayan, ahdinizdir; sağ ellerinizin temsil ettiği kuvvetiniz değil (4:33). O yüzden ELLERİNİZİN ALTINDAKİLER kesinlikle yanlış algılamadır; Allah'ın sözünü çarpıtmadır.

İnananların ellerinin altında değil onlar, bükemedikleri bileği öpüyor filan asla değiller. İnananlara ana baba gözüyle bakıp sığınmışlar. İnananlar "Onlara iyi bakacağız!" diye yemîn etmiş, ahid vermişler. O ahid, tıpkı Allah’a verdikleri ahid gibi, yükümlü kılar inananları, sahip yapmaz. İnananların 18'in altındaki öz evlatları nasıl ailelerindense yeminlerinin sahip oldukları da ailerinden; o yüzden damat adayları "aile"lerinin izniyle evlenebilir onlarla - bi izni "ehl"ihinne...

Nahl 71’in buna göre okunması gerekir. Siz nasıl yemin edip bakımını üstlendiğiniz garibanı malınıza ortak etmezseniz Allah ta sizin çakma ilahlarınızı hükmüne ortak etmez. Allah bir.

Eşitliğe gelince, Kuran’da ba’dukum min ba’d denerek sözü edilen tek eşitlik yasalar karşısındaki eşitliktir yani yasalar herkese eşit uygulanır. Örneğin evlenme konusunda ailesinden BAĞIMSIZ mümineye de bakımı üstlenildiği için ailesine BAĞLI olana da, ateşten yaradılana da çamurdan yaradılana da, zengine de yoksula da, kadına da erkeğe de, beyaza da zenciye de, akrabası çok olana da az olana da… yasalar eşit uygulanır.

Onun için örneğin "Kadın erkeğe eşit değildir!" diyenler ya Kuran'a vakıf değiller ya da kalpten iman etmemişler.

Kısacası, eşitlik yasal alanda olur; başka alanlarda şart değildir. Evrensel, dolayısıyla İslamî olan kural budur ve istenirse sünnetullah ta sayılabilir.

Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________
hasanakcay.net
allahindini.net

********

Şimdi de ictihat değiştiren Sayın Prof. Süleyman Ateş'in Kur'ân-ı Kerîm Tefsîri adlı eserinden Nahl-71 hakkındaki görüşüne bakalım:

Nahl-71: Allah, rızıkta kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar ellerinin aitında bulunanlara kendi rızıklarını verip de hepsi rızıkta eşit olmuyorlar.Allah'ın nimetini mi inkar ediyorlar?

..........Ayetler, zenginlerin, fazla mallarını yoksullara verip onları kendilerine eşit yapmalarını öğütler bir niteleik taşımaktadır.
71 nci âyetinin bu cümlesine şöyle bir anlam verilmişti: ''Rızıkları fazla olanlar, kendi rızıklarını köle ve cariyelerine verip onları beslemezler. Hem kendilerinin, hem de köle ve cariyelerinin rızıklarını veren Allah'tır. Rızkı Allah'tan alma hususunda her ikisi de eşittir''. Biz daha önce bu anlamı tercih etmiş idiysek de, Rum Suresinin, bu ayeti tefsir eden 28. âyeti karşısında bu anlamı zayıf bulduğumuz için şimdiki anlamı verdik.

Bu ayet insanların arasındaki geçim farklılıklarını teşvik etmiyor. Dünyada kiminin zengin, kiminin fakir olduğunu belirtiyor. Fakat zenginlerin, fazla mallarını fakirlere verip onlarla eşit olmalarını da zımnen teşvik ediyor. Demekki Kur'an'ın hedefi bu eşitliği sağlamaktır. Dinin amacı, herkesi eşit yaşama olanaklarına kavuşturmaktır. Nitekim:''Sana Allah yolunda ne vereceklerini soruyorlar, de ki: fazla malınızı verin'' ayetinde fazla malın, fakirlere verilmesi, açıkça öğütlenmiştir.
*******
Müşriklere birer azar olan Rum-28 ve Zuhruf-32 hakkında bir görüş bildirmeyi gerekli görmüyorum.

Neticeten: Ayet, vermenin hangi nisbete varması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Toplumun maddi açıdan aşağıda bulunanlarının yukarı çekilmesini ve yukarıdakilerin fazlayı vererek aşağıya inmelerini gerektirecek düzeyde olmasını şart koşmktadır. Orta yerde eşitliğin sağlanmasıdır ki, bileşik kaplar hesabına göre kabın hangi bölümünde fazla gelir (su- rızık) gelirse gelsin anında diğer bölümlerin de yükselmesi esası getirilmiştir. Böylece devamlı vererek aşağıdakiler ile eşitlik içinde yaşama sağlanmış ve kolay kazancın ''devlet'' iyi şans olması önlenmiştir.

Hürmetlermle.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (7. October 2017 Saat 07:05 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (17. October 2011)