Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. March 2010, 12:11 AM   #3
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

201. Yine onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve âhirette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diyenler vardır.

202. İşte onlar, kendileri için kazandıklarından bir nasib olanlardır. Ve Allah, hesabı çok çabuk görendir.

204. İnsanlardan kimi de vardır ki, onun basit yaşam hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı şâhit tutar. Ve o, düşmanlığı en yaman olanıdır.

205. O, dönüp gitti mi/yetkilendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.

206. Ona, “Allah'a takvâlı davran!” dendiği zaman da kendisini izzet [büyüklük, güç], günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. O, ne kötü bir döşektir!

207. İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini satar. Ve Allah, kullarına çok şefkatlidir.

158. Şüphesiz Safâ ve Merve Allah'ın alâmetlerinden birkaçıdır. Onun için her kim Beyt'i kasdeder Beyt'e gider veya umre yaptırılırsa buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah, karşılık verendir, en iyi bilendir.

133. Yoksa siz Ya‘kûb'a ölüm hâli gelip çattığı zaman, oğullarına, “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” dediği zaman, onların; “Biz, bir tek ilâh olarak senin ilâhına ve ataların İbrâhîm, İsmâîl ve İshâk'ın ilâhına kulluk edeceğiz. Ve biz, sadece O'nun için islâmlaştıranlarız” dediklerine tanıklar mı idiniz.

134. Onlar, gelip geçen bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız.

135. Ve onlar, “Yahûdi veya Hristiyan olunuz ki, hidâyet bulasınız” dediler. Sen de ki: “Bilakis, hanif [dönen biri] olarak şirk koşmamış olan İbrâhîm'in milletine!”

136. Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhîm'e ve İsmâîl'e ve İshâk'a ve Ya‘kûb'a ve esbâta [torunlarına] indirilene, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya verilene ve peygamberlere Rabb'lerinden verilene iman ettik; Onlardan hiç birinin arasını ayırmayız [hiç birini diğerinden ayırmayız] ve biz ancak O'nun için islâmlaştıranlarız.”

137. Artık, eğer onlar [mü’minleri Yahûdileştirmek, Hristiyanlaştırmak isteyenler], sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse artık kesinlikle hidâyeti buldular. Yok, eğer yüz çevirirlerse, onlar sadece parçalanmışlık içindedirler. İşte onlara karşı sana Allah yeter. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

138. Allah'ın boyasına! Boyaca Allah'tan daha güzel olan kimdir? Ve biz, sadece O'na ibâdet edenleriz.

139-140. De ki: “Allah, sizin Rabbiniz ve bizim Rabbimiz olmasına rağmen, O'nun hakkında mı bizimle çekişiyorsunuz? Bir de bizim amellerimiz yalnızca bize, sizin amelleriniz de yalnızca sizedir. Ve biz sadece O'nun için arındıranlarız. Yoksa siz, “Şüphesiz İbrâhîm, İsmâîl, İshâk, Ya‘kûb ve torunları da hep Yahûdi veya Hristiyan idiler” mi diyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Kendi yanındaki, Allah'tan gelen bir şâhitliği saklayandan daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gâfil de değildir.”

141. Onlar, gelip geçen bir ümmettirler. Onların kendi kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız.

153. Ey iman etmiş kimseler! Sabır ve salâtla yardım isteyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.

154. Ve Allah yolunda öldürülenlere, “Ölüler” demeyin. Aslında onlar, diridirler. Fakat siz bilincine ermiyorsunuz.

155-156. Ve de kesinlikle Biz, sizi korkudan, açlıktan bir şeylerle; ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile belâlandıracağız [imtihan edeceğiz]. Kendilerine bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve yalnız O'na döneceğiz” diyen şu sabredenleri de müjdele!

157. İşte onlar; Rabb'lerinden, birtakım destekler ve rahmet kendilerinedir. İşte onlar, hidâyete erenlerin de ta kendisidir.

159-160. Şüphesiz indirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti, Biz, kitapta insanlara apaçık gösterdikten sonra gizleyen kimseler; işte onlar; onlara Allah ve lânet ediciler lânet eder. Ancak tevbe eden ve düzeltenler ve (açık delilleri ve hidâyeti) açıkça ortaya koyanlar başkadır. İşte onlar; Ben onların tevbelerini kabul ederim. Ve Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.

161-162. Şu inkâr edip de inkârcı olarak ölen kimseler; işte onlar; Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lâneti onlaradır. Onlar onda [lânette] temelli kalıcıdırlar. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmayacaktır da.

163. Ve sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh diye bir şey yoktur. O, rahmân'dır, rahîm'dir.

164. Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın semadan bir su indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve onda [yeryüzünde], her deprenen canlılardan yaymasında, rüzgârları evirip çevirmesinde, gök ile yeryüzü arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllarını çalıştıran bir kavim için elbette âyetler vardır.

165-166. İnsanlardan kimi de Allah'ın astlarından birtakım eşler tutan kimselerdir. Onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman etmiş kimseler, Allah'a sevgi yönünden daha kuvvetlidir. Ve o zulmeden kimseler, azabı görecekleri zaman; kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaştıkları ve azabı gördükleri ve kendileriyle bağlar kesildiği zaman, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke görselerdi.

167. Onlara uyanlar da, “Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!” derler. İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler [pişmanlık ve üzüntüler] hâlinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkanlar da değillerdir.

168. Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve tayyib [temiz, hoş, yararlı] şeylerden yiyin ve şeytânın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

169. O, size yalnızca kötülüğü, aşırılığı [çirkin-hayasızlığı] ve Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

170. Ve onlara, “Allah'ın indirdiğine uyun” dendiği vakit, “Aksine biz, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız” dediler. Ataları bir şeye akıl erdirmez ve doğru yolu bulmaz idiyseler de mi?

171. Ve küfretmiş olan şu kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı/karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar, akıl da etmezler.

259. Veya (o küfretmiş kişilerin hâli), evlerinin çatıları çökmüş bir kente uğrayan kimse gibidir: O [o kimse], “Bunu bu ölümünden sonra Allah, nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti. O [Allah], “Ne kadar kaldın?” dedi. O, “Bir gün yahut bir günün bir kısmı kaldım” dedi. O [Allah], “Bilakis, sen yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, eşeğine de bak. –Ve seni insanlar için bir âyet kılalım diye…– O kemiklere de bak, onları nasıl yüksekleştiriyoruz. Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” dedi. Böylece ona açıkça belli olunca, “Şüphesiz Allah'ın her şeye kadir olduğunu daha iyi biliyorum” dedi.

172. Ey iman etmiş kişiler! Eğer siz yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, sizi rızıklandırdığımız şeylerin tayyiblerinden [hoş, temiz ve yararlı olanlarından] yiyin ve Allah'a şükredin [karşılığını ödeyin].

173. O, size, sadece, ölü hayvanı, kanı, domuzun etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları harâm kıldı. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek üzere ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
174. Şüphesiz Allah'ın kitaptan, indirdiği bir şeyi gizleyen ve bunu [gizlediği şeyi] çok az bir bedelle satanlar; işte onlar, karınlarına ateşten başka bir şey yemezler. Ve kıyâmet günü Allah, onlara konuşmaz ve kendilerini temize çıkarmaz ve onlara acı veren bir azap vardır.
175. İşte onlar, hidâyet karşılığı sapıklığı, bağışlanma karşılığı azap satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!

176. İşte bu, şüphesiz Allah'ın Kitab'ı hakk ile indirmesi sebebi iledir. Ve şüphesiz Kitap hakkında ihtilafa düşen şu kimseler kesinlikle çok uzak, bir parçalanma içindedirler.

177. Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr [iyi olan kimseler], Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], ona [Allah'a/mala/vermeye] sevgisi olmasına rağmen veren ve salâtı ikâme eden, zekâtı veren kimselerdir. Ve de sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden kimselerdir. İşte onlar, sadık olanlardır. Ve işte onlar, takvâlı olanların ta kendileridir.

178. Ey iman etmiş kişiler! Ölümlü olaylarda kısas [âdil karşılık] size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, onun [ölenin] kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uymalı, ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim sınırları aşarsa artık acı veren azap onun içindir.

179. Ey kavrama yetenekleri olanlar! Takvâlı davranırsınız diye bu kısasta sizin için hayat vardır.

180. Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır [mal] bıraktıysa, muttakiler üzerine bir hakk olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, ma‘rûf ile vasiyet etmek yazıldı [farz kılındı].

181. Artık her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

182. Artık her kim vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden korkar da onların arasını düzeltirse, ona hiç bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

183-184. Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı].

185. Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir.

187. Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar.

186. Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana yakarınca, yakaranın yakarışına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için, onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar.

188. Aranızda mallarınızı da bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bilerek ve günah ile yemek için hâkimlere aktarmayın.

189. Sana hilâllerden [yeni aylardan] soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hacc için, zaman ölçüleridir.” Evlerinize arka taraflarından girmeniz birr değildir. Ama birr, takvâlı davranmaktır. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin. Ve başarıya erenlerden [kurtulanlardan] olmanız için Allah'a takvâlı davranın.

190. Ve sizinle savaşan kimselerle Allah yolunda savaşın [ölün, öldürün]. Ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.

191. Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte böyledir.

192. Bununla beraber, eğer vazgeçerlerse, biliniz ki şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

193. Ve de fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık eğer, vazgeçerlerse, düşmanlık, zâlimlerden başkasına yoktur.

194. Harâm ay [dokunulmazlık ayı], harâm aya karşılıktır. Ve bütün harâmlar [dokunulmazlıklar; bağlayıcı hükümler], kısastır [birbirine karşılıktır]. O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Ve bilin ki Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir.

195. Ve Allah yolunda infak yapın, ellerinizi [kendinizi] ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever.

208. Ey iman etmiş kişiler! Hepiniz, topluca silm'e [İslâm'a-barışa-güvenliğe] girin ve şeytânın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.

209. Buna rağmen, eğer siz apaçık deliller geldikten sonra yine kayarsanız, artık bilin ki, şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir.

210. Onlar, sadece Allah'ın buluttan gölgeler içinde gelmesini, meleklerin gelmesini ve işin bitirilivermesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler, yalnızca Allah'a döndürülüyor.

211. İsrâîloğulları'na, Bizim, onlara açık âyetten kaç tane verdiğimizi sor. Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse; artık şüphesiz Allah, azabı çok şiddetli olandır.

212. Basit hayat [dünya hayatı], inkâr etmiş kişiler için süslü gösterildi. Onlar, iman edenlerle eğleniyorlar. Hâlbuki takvâ sahibi olan kimseler, kıyâmet günü onların üstündedir. Allah, dilediği kimseye hesapsız rızık verir.

213. İnsanlar tek bir ümmet idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve ihtilaf ettikler konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hakk ile kitap indirdi. Ve sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.

214. Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, “Allah'ın yardımı ne zaman?” derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah'ın yardımı pek yakındır.–

215. Onlar, sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “Hayırdan [maldan] verdiğiniz şeyler, ana-baba, en yakınlar, yetimler, miskinler ve yolda kalmışlar içindir.” Ve hayırdan ne işlerseniz, artık şüphesiz Allah, onu en iyi bilendir.

216. Ve savaş sizin için hoş olmayan bir şey olmasına rağmen, size yazıldı [farz kılındı]. Olabilir ki siz, sizin için hayırlı olan bir şeyden hoşlanmazsınız. Yine olabilir ki, siz, sizin için şerrli olan bir şeyi seversiniz. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.

217. Sana harâm aydan ve onda [o harâm ayda] savaşmaktan soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak, büyüktür. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı inkâr etmek ve onun [Mescid-i Harâm'ın] halkını [hacc ve umre yapanları] oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve fitne, öldürmekten daha büyüktür.” Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır.

218. Şüphesiz ki iman eden kimseler, hicret eden kimseler ve Allah yolunda gayret gösteren kimseler, Allah'ın rahmetini umarlar. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

219-220. Sana hamrdan [aklı karıştıran/örten şeylerden] ve şans oyunlarından soruyorlar. De ki: “Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat dünya ve âhirette günahları, menfaatlerinden daha büyüktür.” Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan fazlasını infak edin.” Allah, tefekkür edersiniz diye âyetlerini işte böyle sizin için ortaya koyuyor. Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onlar için iyileştirme, en iyisidir. Eğer onlara karışırsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla iyileştiriciyi bilir [birbirinden ayırd eder]. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz Allah azîz'dir, hakîm'dir.

221. Ve müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş bir câriye, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi bilgisi ile cennete ve mağfirete çağırır. O, öğüt alıp düşünürler diye insanlara âyetlerini ortaya koyar.

222. Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.”

223. Kadınlarınız, sizin için bir tarladır/kültürdür. Öyleyse tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için de önceden gönderin ve Allah'a takvâlı davranın. Şüphesiz O'na kavuşacağınızı da bilin. –Ve mü’minlere müjdele!–

224. Ve iyilerden olmanıza, takvâlı davranmanıza, insanlar arasını düzeltmenize, Allah'ı, yeminleriniz için engel kılmayın. Ve Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.

225. Allah, sizleri yeminlerinizdeki boş sözlerden sorumlu tutmaz; ama kalplerinizin kazandıkları [bilinçli yapılmış eylemleriniz] nedeniyle sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok yumuşak davranandır.

226. Kadınlarından îlâ edenler [onlara yaklaşmamaya yemin edenler] için, dört ay beklemek vardır. Sonra eğer dönerlerse, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

227. Eğer boşamaya karar vermişlerse de, şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

228. Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hakk sahibidirler. Onların da aleyhlerindeki gibi, ma‘rûf ile kendileri için de vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir.

229. Boşamak iki defadır. Bundan sonrası ya ma‘rûf ile tutmak veya iyileştirmekle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da sizin için helâl olmaz. Ancak ikisinin de Allah'ın sınırlarını ikâme edememekten korkmaları başkadır. Artık eğer siz bunların, Allah'ın sınırlarını ikâme edememelerinden korktuysanız, kadının fidye vermesinde ikisine de vebal yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık bunları aşmayın. Her kim de Allah'ın sınırlarını aşarsa, artık işte onlar, zâlimlerin ta kendisidir.

230. Eğer o, kadını boşarsa, artık bundan sonra o [kadın], ondan başka bir koca ile nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Sonra eğer o [ikinci koca] onu boşarsa, Allah'ın sınırlarını ikâme edeceklerini zannettilerse, birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. Allah'ın, bilip duran bir toplum için ortaya koyduğu sınırlar, işte bunlardır.

231. Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini de bitirdiklerinde, artık onları ya ma‘rûf ile tutun veya ma‘rûf ile salın, hakklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah'ın âyetlerini oyuncak da edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'a takvâlı davranın ve şüphesiz Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğunu bilin.

232. Ve siz kadınları boşayıp da onlar, sürelerinin sonuna geldikleri zaman, eşleriyle aralarında ma‘rûf ile [meşru bir şekilde] rızalaştıkları zaman, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu, sizden Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimselerin kendisi ile öğütleneceğidir. İşte bu, sizin için daha uygun ve daha nezihtir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.

233. Anneler, çocuklarını, –emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için– tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da onların [emzirenlerin] yiyecekleri ve giyecekleri ma‘rûf üzere bir borçtur. Kişi sadece gücüne göre mükellef olur. Ve çocuğu sebebiyle bir anne, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Vârise de bunun aynı borçtur. Eğer ikisi [ana ve baba] birbirleriyle istişâre edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu sütten ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, vereceğinizi ma‘rûf ile teslim ettiğiniz zaman, bunda da size bir günah yoktur. Ve Allah'a takvâlı davranın ve şüphesiz Allah'ın yaptıklarınızı çok iyi gören olduğunu bilin.

234. İçinizden vefat edip ve geride eşler bırakan kimselerin hanımları da, kendiliklerinden dört ay ve on (gün) beklerler. Sonra süreleri sona erdiği zaman, artık kendileri hakkında ma‘rûf ile yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

235. Ve bu kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya içinizde tutmanızda size bir günah yoktur. Allah, şüphesiz sizin onları anacağınızı bilir. Fakat ma‘rûf bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan süre sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin [kesin karar vermeyin]. Bilin ki şüphesiz Allah içinizdekini bilir. Öyle ise O'ndan sakının. Yine bilin ki şüphesiz Allah gafûr'dur, halîm'dir.

236. Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız size bir günah yoktur. Ve onları kazançlandırın. Geniş olan hâline göre, eli dar olan da hâline göredir. Ma‘rûfa göre kazanç, muhsinler [iyilik-güzellik üretenler] üzerine bir borçtur.

237. Ve eğer onları, kendilerine dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ve bağışlamanız takvâya daha yakındır. Aranızdaki fazlalığı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla