Tekil Mesaj gösterimi
Alt 3. March 2010, 11:38 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart 87 (2). Bakara Suresi

87 (2). Bakara Suresi
MEDENÎ, 286 ÂYET

GİRİŞ

109 ve 272. âyetleri hariç, hicretten sonra Medîne'de inen ilk sûre kabul edilen[1] Bakara sûresi, adını 67-71. âyetlerden oluşan pasajda söz edilen بقرة [baqara] kıssasından alır. 255. âyetindeki kürsî kelimesi sebebiyle “Kürsî sûresi” de denilir.

Sûrenin, birçok necm ve konudan oluşması da gösteriyor ki, sûre defaten değil, hicretin akabinden itibaren on senelik bir süre içinde parça parça inmiştir.

Sûrede, Medîne'de Müslümanların karşısında olan Yahûdiler ve münâfıkların tanınmasına, onlara tebliğ yapılmasına ve onların zararlarından korunulmasına yönelik mesajlar; gerçek mü’minlerin nitelikleri, imanın esasları, tebliğ yöntemleri, eğitim konuları, faiz, evlenme-boşanma, aile hukuku gibi birçok sosyal ilkenin yanı sıra, İsrâîloğulları târihi, Mûsâ ve İbrâhîm, İsmâîl, İshâk peygamberlerin hayatlarından ve tevhid mücadelelerinden kesitler de yer almaktadır. Ayrıca, sûrede mü’minlere büyük hedefler; sosyal ve siyasal stratejiler de gösterilmektedir.

Yüzlerce necmden oluşması hasebiyle sûredeki pasaj aralıklarına dikkat edilmeli, pasajlar birbirine karıştırılmamalıdır.

https://youtu.be/FcIth177RnU Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 416. Bölüm Bakara Suresi 1. Bölüm

https://youtu.be/ZgOYA0in548 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 417. Bölüm Bakara Suresi 2. Bölüm

https://youtu.be/YCWHm50XQoI Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 418. Bölüm. Bakara Suresi 3. Bölüm

https://youtu.be/wgLHXU6z9xc HakkıYılmaz Kuran ve İslam 419. Bölüm. Bakara Suresi 4. Bölüm.

https://youtu.be/hSLxIc3K4Pk Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 420. Bölüm Bakara suresi 5. Bölüm.

https://youtu.be/tbK3BBK2evk Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 421. Bölüm Bakara Suresi 6. Bölüm.

https://youtu.be/VGp6DBdVx7U Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 422. Bölüm Bakara Suresi 7. Bölüm.

https://youtu.be/jK_3_lB247Y Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 423. Bölüm Bakara suresi 8. Bölüm

https://youtu.be/EkcP-pbtkrg Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 424. Bölüm Bakara Suresi 9. Bölüm

https://youtu.be/jFJwkOoEpsg Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 425. Bölüm Bakara Suresi 10. Bölüm.

https://youtu.be/OY8SVgrLHbU Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 426. Bölüm Bakara Suresi 11. Bölüm.

https://youtu.be/6yIka67o00Y Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 427. Bölüm Bakara Suresi12. Bölüm

https://youtu.be/SRIR1oU_QuU Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 428. Bölüm Bakara suresi 13. Bölüm.

https://youtu.be/W8yr0Za97ag HakkıYılmaz Kuran ve İslam 429. Bölüm Bakara Suresi 14. Bölüm

https://youtu.be/LZzDYaHPSjU Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 430. Bölüm Bakara Suresi 15. Bölüm

https://youtu.be/7r12R4vXvmU Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 431. Bölüm Bakara Suresi 16. Bölüm.

https://youtu.be/Yh5kt3hINS0 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 432. Bölüm Bakara Suresi 17. Bölüm

https://youtu.be/aV677cU1tQk Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 433. Bölüm Bakara Suresi 18. Bölüm.

https://youtu.be/qCpYw5jA1h0 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 434. Bölüm Bakara Suresi 19. Bölüm.

https://youtu.be/AQiENtCkbX8 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 435. Bölüm Bakara Suresi 20. Bölüm

https://youtu.be/YjsOH1vYWLI Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 436. Bölüm Bakara Suresi 21. Bölüm.

https://youtu.be/zr47eWXWPXE Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 437. Bölüm Bakara Suresi 22. Bölüm

https://youtu.be/do7Ta3ic6cs Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 438. Bölüm. Bakara Suresi 23. Bölüm.

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1. Elif [1], Lâm [30], Mîm [40].

2-4. İşte bu kitap; kendisinde hiç kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.

5. İşte bunlar, Rabb'lerinden bir kılavuz üzerindedirler. Yine işte bunlar, felâha erenlerin [kurtulanların-kazançlı çıkanların] ta kendileridir.

6. Şüphesiz şu, inkâr etmiş kimseler; onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

7. Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur; onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.

8-9. İnsanlardan bir kısmı da, –inanan kişiler olmamalarına rağmen– “Allah'a ve âhiret gününe inandık” derler. Allah'ı ve inanmış kimseleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini aldatırlar da bilincine ermezler.

10. Onların kalplerinde hastalık vardır da Allah, onlara hastalığı artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı da onlar için acı bir azap vardır.

11. Onlara, “Yeryüzünde kargaşa çıkarmayın” denildiğinde de, “Biz ancak düzelten kişileriz” derler.

12. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, kargaşa çıkaranların ta kendileridir, fakat bilincine ermiyorlar.

13. Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.

14. Onlar, inanmış kimselere rastladıkları zaman da, “İnandık” dediler. Şeytânlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, “Şüphesiz biz sizinle beraberiz, biz sadece alay edenleriz” dediler.

15. Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.

16. İşte onlar, hidâyet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir de onların ticaretleri kâr etmedi ve onlar doğru yolu bulamadılar.

17. Onların durumu, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. O [ateş], onun [ateş yakan kimsenin] kenarını aydınlatınca, Allah, onların nûrlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı.

18. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler! Artık onlar dönmezler.

19. Yahut (onların durumu); içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan, gökten boşanan, bir yağmur gibidir. Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. –Oysa Allah, inkârcıları çepeçevre kuşatandır.–

20. O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. O [şimşek] önlerini aydınlattı mı onun [aydınlığın] içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir.

21-22. Ey insanlar! Takvâlı davranasınız diye, sizi ve sizden öncekileri yaratan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Artık siz de, bile bile, Allah'a ortaklar koşmayın.

23. Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir sûre siz getirin, Allah'ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.

24. Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse inkârcılar için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun.

25. İnanmış ve sâlihatı işlemiş kimselere de, “Şüphesiz kendiler için altlarından ırmaklar akan cennetlerin olduğunu” müjdele. Onlar, oradaki herhangi bir meyveden her rızıklandırılışlarında, “Bu, bizim daha önce rızıklandığımız şeydir” derler. Ve onlara onun benzeşenleri verildi. Orada çok temiz eşler de yalnızca onlarındır. Ve onlar, orada sürekli kalanlardır.

26-27. Şüphesiz Allah bir sivrisineği, hatta daha üstü [daha küçük] olan bir şeyi misal getirmekten çekinmez. İşte iman eden kimseler bilirler ki, şüphesiz o, hakktır, Rabb'lerindendir. O küfretmiş olan kimseler de artık, “Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?” derler. O [Allah], onunla bir çoklarını şaşırtır, onunla bir çoklarını kılavuzlar. O [Allah], onunla sadece, söz verip andlaştıktan sonra Allah'ın ahdini [verdikleri sözü] bozan, Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi kesen ve yeryüzünde bozgunculuk yapan fâsıkları şaşırtır. İşte bunlar, zarara uğrayanların ta kendileridir.

28. Siz Allah'ı nasıl inkâr edersiniz? Oysa siz ölüler idiniz de sizlere O hayat verdi. Sonra O, sizleri öldürecek, sonra canlandıracaktır. Sonra da Kendisine döndürüleceksiniz.

29. O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratandır. Sonra da O, semaya istiva etti [egemenlik kurdu]; onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi en iyi bilendir.

30. Ve bir zaman Rabbin, meleklere, “Ben yeryüzünde bir halîfe kılıcıyım [yapacağım]” demişti. Onlar [melekler], “Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi kılacaksın [yapacaksın]? Oysa biz, Seni överek tesbîh ediyor ve seni takdîs ediyoruz” demişlerdi. O [senin Rabbin], “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim” demişti.

31. Ve O [senin Rabbin], Âdem'e o isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve “Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz” dedi.

32. Onlar [melekler], dediler ki: “Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.”

33. O [senin Rabbin] dedi ki: “Ey Âdem! Haber ver onlara; onların adlarını.” Sonra da o [Âdem], onlara, onların adlarını haber verince, O [senin Rabbin], “Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin gaybını bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim” dedi.

34. Ve hani Biz, meleklere, “Âdem'e secde edin [boyun eğin, teslim olun]” demiştik de İblis dışında melekler hemen secde etmişti [boyun eğmişti, teslim olmuştu]. O [İblis] yan çizdi, büyüklendi. Ve o kâfirlerden idi.

35. Ve Biz, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette iskan ediniz, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin ve şu ağaca yaklaşmayın [mal/altın-gümüş vs. tutkunu olmayın], yoksa zâlimlerden olursunuz” dedik.

36. Bunun üzerine şeytân onları oradan kaydırdı, içinde bulunduklarından çıkardı. Ve Biz, “Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir yararlanma vardır” dedik.

37-39. Sonra da Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı [kendine vahyedildi; zihnine yerleştirildi]; Biz dedik ki: “Hepiniz oradan inin. Artık size Benim tarafımdan bir kılavuz geldiğinde, kim kılavuzuma uyarsa, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. Ve küfretmiş ve âyetlerimizi yalanlamış kimseler; işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar, orada temelli kalıcıdırlar.” Sonra da O [Allah], onun tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın ta kendisidir.

40. Ey İsrâîloğulları! Size nimet olarak verdiğim nimetimi hatırlayın, Benim ahdime vefa gösterin ki Ben de sizin ahdinize vefa göstereyim. Ve sadece Benden korkun/sadece Bana ibâdet edin.

41. Yanınızdaki şeyi [Tevrât'ı] tasdik edici olarak indirdiğim şeye [Kur’ân'a] iman edin, O'nu, inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Benim âyetlerimi çok az bir bedelle satmayın. Ve sadece Bana takvâlı davranınız.

42. Ve siz bile bile hakkı bâtıla karıştırmayınız, hakkı gizlemeyiniz.

43. Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz-ayakta tutunuz, zekâtı veriniz, rükû edenlerle birlikte siz de rükû ediniz.

44. Siz insanlara birr'i buyuracaksınız da kendinizi umursamayacak mısınız? Oysaki Kitab'ı okuyup duruyorsunuz. Hâlâ akletmeyecek misiniz?

45-46. Bir de sabırla, salâtla [eğitimle, öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin. –Şüphesiz bu [salât ve sabırla yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rabb'lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O'na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir.–

47. Ey İsrâîloğulları! Size verdiğim nimeti ve şüphesiz Benim sizi âlemlere fazlalıklı kıldığımı hatırlayın.

48. Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği, kimseden fidyenin alınmadığı ve onların [hiçbir kimsenin] yardım olunmadığı güne takvâlı davranın.

49. Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarpıtan, oğullarınızı boğazlayan, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun'un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–

50. Hani bir zamanlar da, siz bakıp dururken, Biz, denizi size yarıp da sizi kurtarmıştık ve Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk.

51. Ve hani Biz Mûsâ'ya kırk geceyi vaad vermiş sonra da, siz, zâlimleşerek, o'nun arkasından buzağı edinmiştiniz.

52. Sonra Biz, şükredersiniz diye bundan sonra sizi affetmiştik.

53. Ve hani Biz, doğru yolu bulursunuz diye, Mûsâ'ya, o kitabı ve Furkân'ı vermiştik.

54. Hani bir zamanlar Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Şüphesiz siz o buzağıyı edinmekle [altına tapmakla] kendi kendinize zulmettiniz. Gelin hemen yaratıcınıza tevbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da O [yaratıcınız] tevbenizi kabul etti. Şüphesiz O [yaratıcınız], tevvâb'ın, rahîm'in ta kendisidir.

55. Hani bir zamanlar da siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” demiştiniz de bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpıvermişti.

56. Sonra Biz, şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından dirilttik.

57. Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Bize zulmetmediler, lâkin onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

58. Ve hani bir zamanlar Biz, “Şu kente girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol-bol yiyin. O kapıdan da secde ederek [teslim olarak; onlara teb’a olarak, taşkınlık, zulüm yapmadan] girin ve “Hıtta” [bizi bağışla]! deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik-güzellik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız” demiş idik.

59. Bunun üzerine o zulmeden kimseler, sözü, kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle değiştirdiler. Biz de yapmış oldukları fâsıklıkları karşılığında o zâlimlerin üstüne gökten bir azap indirdik.

60. Ve hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de, Biz, “Asan ile taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi. –Allah'ın rızkından yiyin-için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.

61. Ve hani bir zamanlar siz, “Ey Mûsâ! Biz tek yemeğe asla sabredemeyiz, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın” demiştiniz. O [Mûsâ] da size, “O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/Mısır'a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır” demişti. Ve üzerlerine zillet ve meskenet damgalandı ve nihâyet Allah'tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları, peygamberleri hakksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir.

62. Şüphesiz şu, iman etmiş kişiler, Yahûdileşmiş kişiler, Nasrâniler ve Sabiîler; her kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve sâlihi işlerse, artık Rabb'leri katında bunlar için ecirleri vardır. Bunlara bir korku yoktur. Bunlar mahzun da olmayacaklar.

63. Hani bir zamanlar Biz, Tûr'u/dağı da üstünüze kaldırdık ve sizden mîsâkınızı [sağlam bir sözü] almıştık: “Takvâlı olmanız için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırınızdan çıkarmayın!”

64. Sonra siz, bundan sonra yüz çevirdiniz. İşte eğer üzerinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi kesinlikle siz zarara uğrayanlardan olmuştunuz.

65. Ve siz içinizden sebtte [ibâdet gününde] sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara, “Sefil maymunlar olun!” dedik.

66. Sonra da onu [aşağılık maymunluğu], önlerindekilere [çağdaşlarına] ve sonrakilere müthiş bir ders ve muttakiler için bir mev‘ize [nasihat, öğüt] kıldık.

67. Ve hani Mûsâ kavmine, “Şüphesiz ki Allah, size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” demişti. Onlar, “Sen bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. O [Mûsâ], “Ben câhillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım” dedi.

68. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o [sığır] her ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “O [Rabbim] diyor ki: ‘Şüphesiz o [sığır], pek yaşlı değil, pek körpe de değil, ikisi arası dinçtir.’ Haydi, emrolunduğunuz şeyi yapınız” dedi.

69. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, onun rengi ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “Şüphesiz o [sığır], rengi bakanlara sürur veren, sapsarı bir inektir” dedi.

70. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o, nedir bizim için açığa koysun, şüphesiz ki o sığır, bize müteşâbih geldi ve biz şüphesiz Allah dilerse kesinlikle doğru yolu bulmuşlarız” dediler.

71. O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “O [sığır], zelil olmayan [çifte koşulmayan], arazi sürmeyen, ekin sulamayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte tam şimdi gerçeği getirdin” dediler. Sonunda onu boğazladılar. Ama neredeyse yapmayacaklardı.

72. Ve hani siz bir nefsi öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allah, saklamış olduğunuzu çıkarandır.

73. Sonra Biz, “Onun [öldürülen kişinin] ezası [ondan gelecek sıkıntı] sebebiyle o'nu [Mûsâ'yı] yola çıkarın” dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve akıllı davranasınız diye size âyetlerini gösterir.

74. Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah'ın haşyetinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz [gâfil] değildir.

75. Peki siz, onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmına kulak verirler, sonra, onu iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederler.

76. Ve onlar, iman etmiş kimselere rastladıklarında, “İnandık” derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman da, “Allah'ın sizin aleyhinizde hüküm verdiği şeyleri Rabbinizin nezdinde aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dediler.

77. Onlar, şüphesiz Allah'ın, kendilerinin sırr olarak sakladıkları şeyleri ve açığa vurdukları şeyleri bildiğini bilmiyorlar mı?

78. Bunlardan bir kısmı da, kuruntu dışında Kitab'ı bilmeyen ümmilerdir. Bunlar, sadece zannediyorlar.

79. Artık yazıklar olsun o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz paraya satmak için, “Bu, Allah katındandır” derler. Artık o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara yazıklar olsun! O kazandıkları şeyler yüzünden kendilerine yazıklar olsun!

80. Ve onlar dediler ki: “Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır.” De ki: “Allah'tan bir ahit [garanti] mi aldınız? Allah, ahdine asla ters düşmez. Yoksa siz Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”

81. Evet, kim bir kötülük kazandıysa ve hatası kendisini kuşattıysa; işte bunlar ateş ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.

82. İman etmiş ve sâlihatı işlemiş kimseler de; işte onlar, cennet ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.

83. Ve hani Biz, İsrâîloğulları'nın mîsâkını [kesin sözünü] almıştık: “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyiniz, salâtı ikâme ediniz ve zekâtı veriniz.” Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çevirenlersiniz.

84-85. Ve hani Biz, sizin mîsâkınızı almıştık: Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte, o kimselersiniz; nefislerinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidyeleşirsiniz. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları size harâmlaştırılmıştır. Peki, siz Kitab'ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvaylıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gâfil [duyarsız] değildir.

86. İşte onlar, âhiret karşılığında basit yaşamı satın almış kimselerdir. Artık bunlardan azap hafifletilmez, onlar yardım da olunmazlar.

87. Ve andolsun ki, Mûsâ'ya Kitab'ı verdik. Ve o'ndan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ'ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs ile destekledik. Peki siz, bir elçinin size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı?! Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

88. Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır [örtülüdür]” dediler. Aksine; Allah, inkârlarından dolayı onları lânetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman eder!

89. Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı tasdik eden bir kitap gelince de –ki bunlar daha önceleri inanmayanlara karşı zafer kazanmak istemişlerdi de o tanıdıkları kendilerine gelmişti– onu inkâr ettiler. Artık Allah'ın lâneti kâfirler üzerinedir.

90. Onların, kendilerini karşılığında sattıkları şey, Allah'ın kullarından dilediğine Kendi lütfundan indirmesini kıskanarak, Allah'ın indirdiği şeyleri inkâr etmeleri ne çirkindir! İşte bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Küçültücü azap da yalnızca kâfirler içindir.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla