Tekil Mesaj gösterimi
Alt 8. August 2010, 11:36 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Rahmân Suresi

97 (55). Rahmân Suresi
MEDENÎ, 78 ÂYET

GİRİŞ

Adını ilk âyetteki الرحمن[er-Rahmân] isminden alan sûrenin Medîne'de 97. sırada indiği kabul edilir.

Rivâyetlerin ve üslubunun Mekkî olmasından hareketle Hasan Basrî, Urve b. ez-Zübeyr, İkrime, Atâ ve Câbir gibi birçok bilgin sûrenin Mekkî olduğunu düşünür. İbn Abbâs da, 29. âyeti hariç Mekke'de indiğini kabul eder.[1]

Bizce sûre, Medîne'de inmiştir, ancak muhatapların Mekkeli müşrikler olması nedeniyle üslubu Mekkî, konusu tevhid ve âhirete iman, yapısı da belagat ağırlıklıdır.

Ra‘d/43'de, Mekkelilerin Rasûlullah'a, “Sen elçi değilsin” ve “Allah kullara müdahale etmez” dedikleri nakledilmiş, bu hususta en iyi tanığın Allah ve bilginler olduğu ifade edilmişti. İşte bu sûrede, bu tanıklık detaylıca beyân edilmektedir.

Sûrede Allah'ın sonsuz kudretinin eserleri, kullarına lütfettiği sayılamayacak kadar çok ve açık nimetler ve evrendeki büyük alâmetleri sayılmakta ve bunları inkâr ve yalanlamanın imkânsızlığı vurgulanmaktadır.

Bu sûre ayrıca eşsiz bir ifade tarzına, olağanüstü bir fonetik özelliğe sahiptir.

https://youtu.be/uf2ol8nafGg Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 469. Bölüm Rahman Suresi1. Bölüm

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1-4. Rahmân, Kur’ân'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı öğretti.

5. Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.

6. Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler.

7-9. Ve semayı da (yarattı), onu yükseltti ve terazide [ölçüde, dengede] taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi [ölçüyü, dengeyi] koydu. Ölçüyü hakkaniyetle dikin/ayakta tutun, teraziye [ölçüye, dengeye] zarar vermeyin.

33. Ey cinn ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız.

34. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

31. Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.

32. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

35. İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız.

36. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

10-12. Ve kendisinde, meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü (yarattı), onu oranın yaratıkları için alçalttı.

13. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

14-15. O, insanı [görünen, bilinen varlıkları] pişmiş çamur gibi kuru balçıktan [değişken bir maddeden] yarattı. Cannı da ateşin dumansızından [enerjiden] yarattı.

16. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

17. O [Rahmân], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir.

18. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

19. İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi.

20. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.

21. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

22. İkisinden inci ve mercan çıkar.

23. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

24. Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur.

25. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

26-27. Onun [arzın] üzerindeki her kişi fânidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü [bizzat Kendisi] bâki kalır.

28. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

29. Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her gün [an] bir iştedir.

30. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

37. Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman...

38. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

39. Artık işte o gün, ins ve cann [hiç kimse], onun [bir başkasının] günahından sorumlu tutulmaz.

40. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

41. Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler.

42. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

43. İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir.

44. Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar.

45. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

46. Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.

47. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

48. İkisinin de dalları vardır.

49. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

50. İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.

51. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

52. İkisinde de her meyvadan çift çift vardır.

53. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

54. Astarları kalın ipekten [atlastan] yataklara yaslanmış kimseler olarak iki cennetin de devşirmesi yakındır.

55. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

56. Oralarda, daha önce insan ve cinn tarafından dokunulmamış [el ve göz değmemiş], bakışlarını sadece eşlerine dikenler vardır.

57. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

58. Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.

59. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

60. İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden başka olabilir mi?

61. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

62. Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır.

63. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

64. Bunlar yemyeşildirler.

65. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

66. İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır.

67. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

68. İkisinde de meyva, hurma ve nar vardır.

69. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

70. Onların [meyvelerin] içlerinde iyilikler, güzellikler vardır.

71. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

72. Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.

73. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

74. Bunlardan önce onlara ins ve cann [hiç kimse] dokunmamıştır.

75. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

76. Yeşil yastıklara ve abkari sergilere [hârikulâde güzel işlemeli döşeklere] yaslananlar olarak…

77. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

78. Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir!

TAHLİL:

1-4. Rahmân, Kur’ân'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı öğretti.

Bundan evvelki Ra‘d/30'da müşriklerin Rahmân'ı inkâr ettikleri, Ra‘d/43'de de Rasûlullah'ı elçi kabul etmedikleri bildirilmiş, elçi gönderilmesine Allah'ın tanıklığı söz konusu edilmişti.

Burada konu, müşriklerin itiraz noktası olan “Allah'ın Rahmâniyeti” noktasından ele alınmakta; Allah, Rahmân [çok merhametli] olduğundan, Kur’ân'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı öğretti buyurulmaktadır. Burada Kur’ân'ın öğretilmesi, Allah'ın elçi göndermesinin bir kanıtı olarak gösterilmektedir; ki insanlar ne zaman bir sorunla karşılaşsa Allah rahmeti gereği elçi gönderir, kitap indirir, böylece toplumdaki sorunları halleder. Bu sünnetullah'tır [Allah'ın değişmez yasasıdır]:

De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” O [Allah], rahmeti Kendi nefsi üzerine yazmıştır. Sizi mutlaka, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır. Kendi nefislerini zarara sokan kimseler; işte onlar iman etmezler. (En‘âm/12)

Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen, “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki O [Allah], gafûr'dur, rahîm'dir” de! (En‘âm/54)

Burada konu edilen insanın yaratılışı, insanın ilk yaratılışı değil, hayvanlıktan insanlığa terfi ettirilişidir. Nitekim, “Her hayvan, hayvan olarak doğar, insan ise insan olarak doğmaz, sonradan insanlaşır” denilmiştir. O nedenle bu âyete göre, Kur’ân öğrenmeyen, beyânı bilmeyenler, insan sûretinde olsalar da insan sayılmazlar. Târih de, vahiyden beslenmeyenlerin ne denli canavarlaştığına tanıktır. Burada konu edilen insanın yaratılışı, işte bu oluşumdur. Bu konu, bu beyânnamenin devamı niteliğinde olan İnsan sûresi'nin başında detaylandırılmaktadır:

İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken, dehrden bir süre geçti mi? Şüphesiz Biz, insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu belâlandıracağız [imtihan edeceğiz]. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptık [iyiyi-kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdik]. Şüphesiz Biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (İnsan/1-3)

Âyette Allah'ın müdahalesinin üçüncü şekli, insana beyânı öğretmesidir, ki bu, “insanın maksadını açıklaması” veya “hayır ve şerr arasındaki farkın öğretilmesi” anlamlarına gelir. Tercihe şayan olan ise, ikinci anlamdır: insana iyinin doğrunun, hayrın şerrin ne olduğunun öğretilmesidir.

İnsanın doğal yetenekleri iyiyi-doğruyu, yararlıyı-zararlıyı tam tamına kavrayamaya yeteri değildir. Allah'ın bildirdiği üzere insan fıtraten zâlim, nankör, sevinç delisi, ümitsiz, cimri, bencil, güçsüz, aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz, şehvet-perest olarak yaratılmıştır. İnsanın bu olumsuz niteliklerinden kurtulması, Kur’ân'daki ilâhî ilkeleri öğrenmesine bağlıdır. O nedenle Allah toplumlara müdahale ederek iyiyi-doğruyu öğretecek kitap indirir, öğretmen gönderir.

İşte bu Muhammed'in elçi oluşuna Allah'ın tanıklığıdır.

Bunlar, Allah'ın Rahmân olmasının tecellisidir. Yani, Allah insanlara çok acıdığı için kitap indirir, elçi gönderir.

5. Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.

6. Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler.

7-9. Ve semayı da (yarattı), onu yükseltti ve terazide [ölçüde, dengede] taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi [ölçüyü, dengeyi] koydu. Ölçüyü hakkaniyetle dikin/ayakta tutun, teraziye [ölçüye, dengeye] zarar vermeyin.

Bu âyetlerde de Allah'ın elçi göndermesine, Kendisinin tanıklığı ile ilgilidir. 1-4. âyetlerde Allah'ın Rahmân oluşu gereği insanı koruması beyân edilmişti. Bu âyetlerde ise yine Rahmânlığı gereği evreni koruması ve bunun için de birtakım ilkeler koyması konu edilmektedir.

Dünyadaki ilâhî düzen ve denge ile ilgili Rûm ve Ahzâb sûresi'nde detay sunulmuştu. Meselenin özü şudur:

Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklere, yere ve dağlara yaydık-yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, ondan [bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden] korktular. Ve onu insan taşıdı [ona ihanet etti]. Şüphesiz o [insan], çok zâlim ve çok câhildir. (Ahzâb/72)

Bu âyette insanlığa haber cümlesi ile önemli bir uyarı yapılmaktadır: Allah, yeri, gökleri ve dağları; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu yaratıklar, bu düzenlerini bozamamışlardır. Evrendeki düzeni, çok câhil ve zâlim olduğundan insan bozmuştur.

İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde fesat/kargaşa ortaya çıktı. (Rûm/41)

Bu âyette, yaptıkları yanlışlar yüzünden insanlara hatalarının bir kısmının cezasını tattırmak için yeryüzünde kargaşa; bozulmalar oluştuğu bildirilerek onlardan akıllarını başlarına almaları, yaptıkları işlerle karada ve denizde fesat çıkarmamaları/doğadaki dengeyi bozmamaları emredilmektedir. İleride bu mesaj farklı bir üslup ile de gelecektir.

Burada konu edilen fesat, doğal dengenin bozulmasıdır. Yani, mevsimlerin bozulması, yağışların azalması veya çoğalması, bitkilerin verimsizleşmesi, suların kirlenmesi, buna bağlı olarak suda yaşayan canlıların yok olması, atmosferin bozulması, ozon tabakasının delinmesi, buna bağlı olarak yüksek radyasyonun neden olduğu kanser ve benzeri hastalıkların çoğalması; tüm bunların sonucunda da yeryüzünde sıkıntılı bir hayatın meydana gelmesidir.

Ölçülü yaratılış başka yerlerde de zikredilmişti:

Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet onu [her şeyi] bir kader [ölçü, ayar] ile yarattık. (Kamer/49)

Güneşin aya erişip çatması uygun olmaz. Gece de gündüzü öne geçici değildir. Hepsi de bir yörüngede yüzerler. (Yâ-Sîn/40)

Tanyerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay'ı hesap ile kılmıştır. Bu, Azîz'in [güçlü olan'ın], Alîm'in [en iyi bilen'in] takdiridir [belirlemesidir]. (En‘âm/96)

Burada sadece ay ve güneşteki ölçü ve hesaplar gündeme getirilmiştir.

Evrenin parçalarından olan ay ve güneşin doğuşu, batışı, dönüşü, uzayda yüzüşü bir hesap iledir. Hatta sonları da bir hesap iledir. Onların uzaydaki diğer varlıklara olan mesafeleri de ince hesaplara bağlıdır. Bunca varlığın yeryüzünde yaşaması, varlığını sürdürebilmesi güneşin ve ayın yeryüzüne belirli bir mesafe ile ayarlanmış olmasındandır. Bu hesap olmasa; güneş ve ay yeryüzüne yaklaşsa, ya da uzaklaşsa idi, bunca varlık, donarak, yanarak ve su altında kalarak yok olurdu, yeryüzünde hayat diye bir şey olmazdı.

Bu konuya dair Merhum Seyyid Kutub'un açıklamalarını aynen naklediyoruz:

Burada ayın ve güneşin yapıları ile hareketleri arasında uyum sağlayan ince plâna dikkat çekiliyor. Kalpleri ürperti, dehşet ve bilinçle dolduran bu vurgulama, sözcükleri arasında geniş çaplı ve derinlikli gerçekler barındırıyor. Şöyle ki:

Güneş, uzaydaki gök cisimlerinin en büyüğü değildir. İnsanoğlunun sınırlarını bilmediği, uçsuz-bucaksız bir boşluk olarak algıladığı uzayda milyarlarca yıldız vardır. Bunların arasında güneşten daha büyükleri, ondan daha çok ısı ve ışık yayanları vardır. Meselâ Araplar arasında “şıra el-Yemanî” adı ile bilinen büyük ayı takımındaki Cırıus yıldızı, güneşten 24 kat daha ağır ve güneşin 50 katı kadar ışıklıdır. Arcturus yıldızı ise güneşin 80 katı hacminde ve ondan 8.000 kat daha parlaktır. Süheyl yıldızının ışık yayma gücü de güneşinkinden 2.500 kat fazladır. Bu tablo bu şekilde genişletilebilir.

Fakat güneş, “yer” adını verdiğimiz şu küçük gezegen üzerinde yaşayan biz insanlar için en önemli yıldızdır. Çünkü bu gezegenin kendisi ve sakinleri güneş ışığının, güneş ısısının ve onun çekim gücünün etkisi altında yaşıyorlar, varlıklarını sürdürüyorlar.

Ay da öyle. O aslında yer yuvarlağının küçük hacimli bir uydusudur. Fakat yeryüzünün hayatı üzerinde büyük etkisi vardır. Denizlerde görülen gel-git olayının en önemli faktörü odur.

Güneşin hacmi, ısı derecesi, dünyamıza uzaklığı, yörüngesindeki dönüş hızı; bunun yanısıra ayın hacmi, dünyamıza uzaklığı ve yörüngesindeki dönüş hızı, bütün bunlar gerek yeryüzündeki hayata yönelik etkileri bakımından ve gerekse uzaydaki diğer yıldızlar ve gezegenler arasındaki konumları açısından son derece ince ve duyarlı hesapların sağladığı dengelere dayanırlar.

Şimdi onların gezegenimizi ve üzerindeki hayat olayını yakından ilgilendiren bu hesaplı dengelerinin bazı yönlerinde göz gezdirelim: Güneşin dünyamıza uzaklığı 92.500.000 mildir. Eğer o dünyamıza bundan daha yakın olsa yeryüzü ya yanar, ya erir, ya da uzaya yükselen bir buhar kitlesine dönüşürdü. Eğer bizden daha uzakta olsa o zaman da yerküremiz donar ve üzerindeki hayat ölüme dönüşürdü. Güneşin dünyamıza ulaşan ısısı, onun asıl ısısının 1/2.000.000'i kadardır.,Yeryüzündeki hayatın sürmesi için gereken optimal ısı derecesi bu kadardır. Meselâ, eğer güneşin yerinde o iri ve güçlü radyasyonlu Cirius yıldızı olsaydı, yerküremiz buharlaşıp yok oluverirdi.

Şimdi de ayın hacmini ve dünyamıza olan uzaklığını ele alalım. Eğer ay şimdikinden daha büyük olsaydı, denizlerde meydana getireceği gel-git olayının yol açacağı su yükselmeleri yeryüzünü ve üzerindeki bütün varlıkları tufana boğardı. Eğer ay, yüce Allah'ın kıl kadar bile şaşmaz hesabına göre olduğundan daha yakınımızda olsaydı, sonuç dünyamız için aynı türden bir felaket olurdu.

Güneş ile ayın dünyamıza uyguladıkları çekim gücü gerek yerküresinin konumu ve gerekse uzay boşluğundaki dönüşünün dengesi açısından hesaplı ve ölçülüdür. Dünyamızın bağlı olduğu güneş sistemi bütün uyduları ile Lîr burcundaki Vega yıldızına doğru saatte 20.000 millik bir hızla hareket etmektedir. Buna rağmen milyonlarca yıllık yolculuğu boyunca sistemimiz, uzaydaki yıldızlardan biri ile çarpışmamaktadır.

Bu korkunç ve uçsuz-bucaksız uzay boşluğunda hiçbir yıldızın yörüngesi kıl ucu kadar bile sapma göstermez. Yıldızların hacimleri ve hareketleri arasındaki uyum ve denge hesapları arasında en ufak bir değişiklik meydana gelmez.

Yüce Allah, Güneşin ve ayın konumları ve hareketleri belirli bir hesaba dayanır buyururken, gerçekten ne kadar doğru söylüyor! Devam ediyoruz: Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun eğerler.

Bir önceki âyet, şu koca evrenin yapısındaki plâna ve hesaba işaret etmişti. Bu âyette ise evrendeki doğrultu birliğine ve ilişkiye işaret ediliyor. Bu işaret de uyarıcı ve çarpıcı bir gerçeğe ileticidir. Şöyle ki:

Şu varlık bütünü ile kaynağına ve yoktan var edicisine kulluk ve boyun eğme bağı ile bağlıdır. Bitkiler ve ağaçlar, varlık âleminin bu doğrultusunu kanıtlayan iki örnektir. Kimi tefsir bilginleri âyetin orijinalindeki necm sözcüğünün “gökteki yıldızlar” anlamına geldiğini ileri sürerken, başka bazı tefsir bilginleri bu sözcüğün “ağaçlar gibi gövdesi üzerinde dik duramayan bitkiler” demek olduğunu söylemişlerdir. Sözcük ister o anlama alınsın, ister bu anlama geldiği kabul edilsin aynı kapıya çıkar. Her iki durumda da âyet, şu varlık âlemindeki doğrultu birliğine ve iç ilişkiye işaret ediyor.

Evrenin tümü, rûhu olan canlı bir varlık bütünüdür. Gerçi bu rûhun göstergesi, biçimi ve dinamiklik derecesi varlıktan varlığa değişir, ama özü bakımından birdir.

İnsan kalbi bu gerçeği, yani tüm varlıklara yayılmış “hayat” gerçeği ile bu rûhun yaratıcıya yönelmiş olduğu gerçeğini çok eski çağlardan beri fark etmiştir. İnsan kalbi sezgi yolu ile bu gerçeği kavramıştır. Ama ne zaman bu sezgisini duyu organlarının deneyleri ile sınırlı olan aklın kriterleri ile ölçmeye kalkıştı ise kuşkuya kapılmış ve bu bilgiden uzak kalmıştır.

İnsanlık son yıllarda evrendeki yapısal birliği yansıtan gerçeğin bazı ön bilgilerine ermiştir. Ama bu yöntemle onun rûh taşıyan bir canlı olduğu gerçeğine erebilmekten hâlâ çok uzaklardır.

Pozitif bilim, günümüzde evren yapısının ana biriminin atom olduğunu, atomun da aslında radyasyondan, yani ışık enerjisinden ibaret olduğunu, evrenin temel ilkesinin hareket olduğunu ve hareketin evrenin birimleri arasındaki ortak özellik olduğunu düşünme eğilimindedir.

Fakat evrenin temel ilkesini ve ana özelliğini oluşturan bu “hareket” hangi tarafa doğrudur.[2]

6. âyette, Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler buyurularak, evrendeki en cılız varlıkların bile Allah'a teslimiyet gösterdiklerine dikkat çekilmiştir. Bu husus, birçok âyette beyân edilmişti:

Göklerde ve yeryüzünde olan kimselerin, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, kıpırdayan canlılar ve insanların çoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? Bir çoğu da üzerlerine azap hakk olmuş olanlardır. Ve Allah kimi hor kılarsa, artık onun için bir yücelten yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini işler. (Hacc/18)

Onlar, Allah'ın yarattığı, gölgeleri Allah'a boyun eğerek küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen birtakım şeyleri görmediler mi? (Nahl/48)

O [bir tek, kahhar; Allah], gökleri ve yeri hakk ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı emre âmâde kılmıştır. Hepsi de adı konmuş bir ecele akıp gitmektedir. İyi bilin ki, O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır. (Zümer/5)

Buradaki, ولا تنقصواالمكيال والميزان[ve lâ tenqusu'l-mikyâle ve'l-mîzân], Hûd/84'de konu edilen Şu‘ayb peygamberin halkına, Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın ifadesiyle, yani alış-verişteki hilebazlık ile aynı şey değildir. Burada, Allah'ın Kendi malına sahip çıkışı anlatılıyor: Allah evreni yaratmış ve evrende dengeyi, teraziyi tesis etmiştir:

Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah'ın, Kendisine [dinine] ve elçilerine görmeden yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah kavî'dir [çok kuvvetlidir], azîz'dir [mutlak üstündür]. (Hadîd/25)

Bu dengenin korunması için de Allah, Rahmân sıfatının gereği olarak insanların yararına bir başka denge unsurunu lutfetmiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Rahmân oluşuna ve elçi gönderişine bir tanıklıktır, Muhammed'in elçiliğinin belgesidir.

33. Ey cinn ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız.

34. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

31. Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.

32. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

35. İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız.

36. Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz?

Teknik olarak كُما[kümâ/ikiniz] zamirinin daha evvel geçmiş olması zaruretinden dolayı âyetler, mevcut Mushaf'takinden farklı tertip edilmiştir.

Bu âyetlerde tüm insanlar tehdit edilmekte ve dengeyi bozmaları, dengeyi ikâme etmemeleri neticesinde zarara uğrayacakları bildirilip bunun cezasını çekecekleri ve bu evrenden kaçamayacakları bildirilmektedir.

Âyetteki ins-cinn terkibi, “bilinen, bilinmeyen, herkes” anlamını ifade eder. Bu konuya dair Nâs sûresi'nde detaylı bilgi vermiştik.[3]

33. âyette tüm insanlara, Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız buyurulmaktadır. Bu hususla ilgili bir açıklamayı nakletmek istiyoruz:
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla