Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 01:35 AM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Çıkış; 14/21–31:

21- Musa elini denizin üzerine uzattı. RAB bütün gece güçlü doğu rüzgârıyla suları geri itti, denizi karaya çevirdi. Sular ikiye bölündü,
22- İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturdu.
23- Mısırlılar ardlarından geliyordu. Firavun`un bütün atları, savaş arabaları, atlıları denizde onları izliyordu.
24- Sabah nöbetinde RAB ateş ve bulut sütunundan Mısır ordusuna baktı ve onları şaşkına çevirdi.
25- Arabalarının tekerleklerini çıkardı öyle ki, arabalarını zorlukla sürdüler. Mısırlılar, "İsrailliler`den kaçalım!" dediler, "Çünkü RAB onlar için bizimle savaşıyor."
26- RAB Musa`ya, "Elini denizin üzerine uzat" dedi, "Sular Mısırlılar`ın, savaş arabalarının, atlılarının üzerine dönsün."
27- Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında silkip attı.
28- Geri dönen sular savaş arabalarını, atlıları, İsrailliler`in peşinden denize dalan Firavun`un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.
29- Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçmişlerdi. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturmuştu.
30- RAB o gün İsrailliler`i Mısırlılar`ın elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlılar`ın ölülerini gördüler.
31- RABB`in Mısırlılar`a gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail halkı, RABB`e ve kulu Musa`ya güvendi.

67, 68. Ayetler:

Şüphesiz bunda kesinlikle bir ayet vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahıym’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.

Rabbimizin bu olay ile ilgili “Şüphesiz bunda kesinlikle bir ayet vardır”ifadesi, bu olayın sadece İsrailoğullarına değil, hem Mekkeli müşriklere hem de tüm insanlığa yönelik bir ayet olduğunu göstermektedir. Ancak bu ifadesinin arkasından Rabbimiz bu olayın kendi kudretine delâlet eden en büyük delillerden olmasına rağmen insanların çoğunun inanmadığını [ve inanmayacağını] beyan etmektedir.
Musa peygamberin doğruluğunu gösteren bu olayın, olaya şahit olan İsrailoğullarının akıllarında ömür boyu silinmeyecek bir iz bıraktığı kesindir. Dolayısıyla o günün toplumunda, Allah’ın elçisine karşı kurulmaya çalışılan direnç kırılmış ve toplumun Musa peygambere bağlılığı büyük ölçüde bu olayla sağlanmıştır.
Bu olayın Kureyş’e yönelik bir ayet oluşu ise Firavun ve ordusu bakımındandır. Kendilerine yıllarca apaçık mucizeler gösterilmiş olan Firavun, yakınları ve yandaşları, denizin yarıldığını ve İsrailoğullarının önünde geçmeleri için kuru bir yol açıldığını görmelerine rağmen Musa peygamberin arkasında Allah’ın gücünün ve yardımının olduğunu anlayamamışlar ve savaşmak üzere onları takibe devam etmişlerdir. Sonunda kendilerine gelip iman ettiklerinde ise vakit çok geçtir. Çünkü artık imanları iradî bir iman değil, bir korku ve çaresizlik imanıdır. İmanın bu türü ile ilgili geniş açıklamamız Kıyamet suresinin tahlilindedir. (Tebyînü’l-Kur’an; c:1, s:616-619)

Yunus 90–92: Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen takip etti. Nihayet boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrailoğullarının inandığı Tanrı’dan başka tanrı olmadığına ben de inandım ben de teslim olanlardanım” dedi. -Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun.- Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün senin bedenini kurtaracağız. Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim ayetlerimizden gafildirler.

Bu olayın tüm zamanlara mesajı da şudur: “Şimdilik şer güçler egemen görünseler de, Allah, uzun vadede lütfuyla hakkı hâkim kılar ve batılı yok eder.”
Rabbimizin Musa peygamber kıssasının hemen ardından kendisinin “Aziz” ve “Rahıym” olduğunu bildirmesi, inanmayanların Allah tarafından mutlaka alt edilip cezalandırılacağı, inanmış olanların da Allah’ın engin rahmetinden istifade edeceği mesajını vermektedir.

69. Ayet:

Ve onlara İbrahim’in haberini oku.

Musa peygambere ait önemli haberlerin verilmesinden sonra ikinci önemli haber olarak İbrahim peygamberin haberlerine sıra geldiği görülmektedir. Daha önce ayrıntı verilerek Meryem suresinde bahsi geçmiş olan İbrahim peygamberle ilgili haberler, bu surede 69. ayetten başlayıp 104. ayete kadar devam etmekte ve olaylar farklı bir edebî üslûpla anlatılmaktadır. Ancak İbrahim peygamberin hayat hikâyesinin tamamı anlatılmamaktadır. Burada anlatılanlar, onun elçilik görevi almasından sonraki hayatında, tevhit konusundadır ve şirk içinde olan kavmi ile arasında geçen çatışmanın naklinden ibarettir.
Bize göre, İbrahim peygamberin buradaki haberleri ile birlikte diğer haberlerini içeren şu ayetler de dikkate alınmalıdır:

Bakara 258–260: Allah, kendisine mülk [hükümdarlık] verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim’le tartışan kimseyi görmedin mi? Hani İbrahim “Benim Rabbim dirilten ve öldürendir” demişti. O: “Ben diriltir ve öldürürüm” demişti. İbrahim: “Öyleyse Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!” deyince o inkâr eden kişi şaşırıp kaldı. -Ve Allah zalimler kavmine doğru yolu göstermez.-
Yahut evlerinin çatıları çökmüş bir kente uğrayan kimse gibisini [görmedin mi?]. O [kimse]: “Bunu bu ölümünden sonra Allah, nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti. O [Allah]: “Ne kadar kaldın?” dedi. O: “Bir gün yahut bir günün bir kısmı kaldım” dedi. O [Allah]: “Bilakis, sen yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, eşeğine de bak. -Ve seni insanlar için bir ayet kılalım diye… - O kemiklere de bak, onları nasıl yüksekleştiriyoruz. Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” dedi. Böylece ona açıkça belli olunca; “Şüphesiz Allah’ın her şeye kadir olduğunu daha iyi biliyorum” dedi.
Bir zamanlar İbrahim de: “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. (Allah): “İnanmadın mı ki?” dedi. (İbrahim): “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye” dedi. (Allah) buyurdu ki: “Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça kıl [bırak]. Sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”

En’âm 75–83: Ve Biz kesin inananlardan olması için İbrahim`e göklerin ve yerin melekûtunu böylece gösteriyorduk.
Bu nedenle o [İbrahim], üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Bu, benim Rabb`imdir" dedi. Sonra yıldız batınca: “Ben batanları sevmem” dedi.
Sonra Ay`ı doğarken görünce de “Bu, benim Rabb’imdir” dedi. O da batınca: “Ant olsun ki Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, kesinlikle ben sapkınlar kavminden olurum” dedi.
Sonra Güneş`i doğarken görünce de: “Bu benim Rabb’imdir, bu daha büyük” dedi. Sonra o da batınca: “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Kesinlikle ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene/yok edecek olana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim” dedi.
Ve kavmi onunla tartıştı. O [İbrahim]: “Bana doğru yolu göstermişken Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum. — Ancak Rabbimin dilediği şey hariç.- Rabbim bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hala düşünmez misiniz?
Ve Allah, haklarında hiçbir güç kuvvet indirmediği halde, siz O’na ortak koşmaktan korkmuyorken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Bu durumda eğer biliyorsanız, bu iki topluluktan hangisi güvende olmaya daha layıktır?
Şu iman edenler ve imanlarına zulüm giydirmeyenler [şirk karıştırmayanlar]... İşte onlar; güven kendilerinin olanlardır. Doğru yolu bulanlar da onlardır” dedi.
Ve işte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kanıtımızdır. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin Hakiym’dir ve Aliym’dir.


Meryem 41–50: Kitap’ta İbrahim’i de an / hatırlat. Şüphesiz ki o, sıddık [özü, sözü doğru] biri idi, peygamberdi.
Bir zaman o, babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin ibadet ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahman’a asi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahman’dan bir azap dokunur da şeytan için bir veliy [yardımcı] olursun diye korkuyorum” demişti.
O [Babası]: “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, ant olsun seni recm ederim [taşlayarak öldürürüm]. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol! [defol!]” dedi.
O [İbrahim]: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok lütufkârdır. Ve ben, sizden ve Allah’ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda bedbaht olmayacağımı umuyorum” dedi.
Sonra o [İbrahim] onlardan [kavminden] ve onların Allah’ın astlarından ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz ona İshak’ı ve Yakub’u ihsan ettik. Hepsini de peygamber kıldık [yaptık].
Ve Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Ve onlar için yüce bir doğruluk dili kıldık.

Enbiya 51–70: Ve ant olsun ki Biz daha önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik. Ve Biz onu bilenler idik.
Hani o [İbrahim], babasına ve kavmine: “Bu, ısrarla kendisine tapınıp durduğunuz bu heykeller nedir?” demişti.
Onlar “Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk” dediler.
O [İbrahim]: “Ant olsun ki sizler ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.
Onlar: “Sen bize hakkı mı getirdin, yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?” dediler.
O [İbrahim] dedi ki: “Bilakis, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım.”
Sonra da o [İbrahim], ona müracaat etsinler diye kendilerine ait büyükleri dışında bunları parça parça etti.
Onlar [Kavmi]: “Bizim tanrılarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, kesinlikle zalimlerdendir” dediler.
Onlar [Bazıları]: “Onları anıp duran bir genç duyduk. Onun için ‘İbrahim’ deniliyor” dediler.
Onlar: “O hâlde ona tanık olmaları için onu [İbrahim’i] insanların gözleri önüne getirin” dediler.
Onlar: “Ey İbrahim! Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler
O [İbrahim]: “Aksine, onu şu büyükleri yaptı. Konuşabiliyorlarsa haydi onlara sorun” dedi.
Bunun üzerine kendilerine [vicdanlarına] döndüler de “Şüphesiz siz, zalimlerin ta kendisisiniz” dediler.
Sonra onlar yine kafalarına döndüler; “Ant olsun ki bunların konuşmayacağını bilirdin” dediler.
O [İbrahim]: “O hâlde, Allah’ın astlarından size hiçbir şeyce fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah’ın astlarından taptıklarınıza da üff [yazıklar olsun]! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
Onlar [kavmi]: “Eğer yapanlarsanız, şunu yakın ve tanrılarınıza yardım edin” dediler.
Biz “Ey ateş! İbrahim’e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik.
Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık.

Saffat 83–113 83- Hiç kuşkusuz İbrahim de onun [Nuh’un] grubundandı.
84- Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.
85, 86 /88, 89- Çünkü o [İbrahim], yıldızlara öyle bir bakış baktı ki! Sonra da ‘Şüphesiz ben hastayım [sancılıyım; fikir sancısı çekiyorum]’ dedi.
87- 89/ 85- 87- Hani o, babasına ve toplumuna: ‘Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah’ın astlarından birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz? Peki âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?’ demişti.
90- Bunun üzerine onlar [babası ve kavmi], ondan [İbrahim’den ] arkalarını dönerek geri durdular [onunla ilişkiyi kestiler].
91, 92- Sonra da o, onların ilahlarına sokulup: ‘Yemez misiniz/ nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?” dedi.
93- Hemen sağ eliyle/yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu.
94- Bir süre sonra, onlar [İbrahim’in halkı] koşarak İbrahim’le yüz yüze geldiler.
95, 96- O [İbrahim]: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa ki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yaratmıştır’ dedi.
97- Onlar: “Şunun için bir bina yapın da bunu cahimin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!” dediler.
98- Onlar ona [İbrahim’e] tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik.
99, 100- Ve o [İbrahim]: ‘Kuşkunuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana salihlerden birini lütfet!’ demişti.
101- Bunun üzerine Biz, İbrahim’e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.
102- Sonra ne zaman ki o [müjdelenen çocuk] onunla birlikte koşacak duruma/onunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman o [İbrahim]: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor] görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?” dedi. O [Oğlu]: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın” dedi.
103- 105- Sonra ne zamanki ikisi de İslamlaştılar ve O [İbrahim], onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: “Ey İbrahim! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik, ….. – Şüphesiz Biz, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] işte onun gibi karşılıklandırırız/ ödüllendiririz.-
106- Şüphesiz bu [oğulu yüzüstü bırakma işi], kesinlikle, apaçık bir beladır.
107- Ve Biz ona [İbrahim’e], bu boğazlayacağı [[helak; perişan, mağdur edeceği] çok büyük şey karşılığında/sebebiyle bedel [bahşiş] verdik.
108- Ve sonra gelenler içinde onun üstüne bıraktık.
109- Selam olsun İbrahim’e!
110- İşte Biz iyilik-güzellik üretenleri onun gibi ödüllendiririz.
111- Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.
112- Ve Biz ona salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı müjdeledik.
113 – Ona [İbrahim’e] ve İshak’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ve açıkça kendi nefsine zulmeden vardır.


Mümtehine 4–5: İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine; “Biz sizden ve sizin, Allah’ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ettik. Ve siz bir tek olarak Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda ebedî bir düşmanlık ve buğuz belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in babası için “Senin için mutlaka mağfiret dileyeceğim. Ve Allah’tan olan hiçbir şeye gücüm yetmez” demesi hariç. -Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Ve dönüş ancak Sanadır. Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne kılma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen Aziz ve Hakiym’in ta kendisisin!-

Âl-i İmran 67–68: İbrahim Yahudi ve Hıristiyan değildi. O Müslüman bir hanifti. O, müşriklerden de değildi.
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber ve şu iman eden kimselerdir. Allah müminlerin velîysidir [yakın olanı, yardım edeni, yol göstereni, koruyanıdır].

Araplar, özellikle de Kureyş kabilesi, kendilerini İbrahim peygamberin torunu saydıkları ve inançlarının ondan geldiğini kabul ettikleri için Kur’an’da onun haberleri ile uyarılmışlardır. Araplardan, Yahudi ve Hıristiyan olmayan, Müslüman bir hanif olan dedeleri İbrahim gibi olmaları istenmektedir. Ama müşrik olmayan İbrahim’in dini, şirk içinde yüzen Araplardan çok uzaktır.

70–77. Ayetler:

Hani o, babasına ve kavmine; “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.
Onlar; “Bir takım putlara kulluk ediyoruz. Onlara kulluk etmeye devam edeceğiz” dediler.
O [İbrahim]; “Yalvarıp yakardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı veya size fayda veriyorlar mı yahut zarar veriyorlar mı?” dedi.
Onlar; “Bilakis, biz babalarımızı böyle yapar bulduk” dediler.
O [İbrahim]; “Peki, siz ve en eski babalarınızın nelere tapmış olduğunuzu gördünüz mü?
İşte onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi ayrı.”

Bu ayet grubunda İbrahim peygamberin kavmini sorgulayışı ve onların akılsız davranışlarını kendi yüzlerine vuruşu dile getirilmektedir. Böylece hem Allah’ın astlarından rabbler edinen Mekkeli ve tüm zamanların müşrikleri kınanmakta, hem de gerçek Rabb, âlemlerin Rabbi Allah tanıtılmaktadır.
İbrahim peygamberin bu sorgulaması başka ayetlerde farklı ifadelerle dile getirilmiş ve benzer sorgulamalar başka elçiler tarafından da yapılmıştır:

En’âm 80, 81: Ve kavmi onunla tartıştı. O [İbrahim]: “Bana doğru yolu göstermişken Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum. -Ancak Rabbimin dilediği şey hariç.- Rabbim bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hala düşünmez misiniz?
Ve Allah, haklarında hiçbir güç kuvvet indirmediği halde, siz O’na ortak koşmaktan korkmuyorken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Bu durumda eğer biliyorsanız, bu iki topluluktan hangisi güvende olmaya daha layıktır?

Zühruf 26–28: Ve hani bir zamanlar İbrahim babasına ve kavmine; “Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni yaratan ayrı. Tabii, şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir” dedi.
O [İbrahim], bunu [bu sözü], ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir söz yaptı. Belki, onlar dönerler.

Yunus 71, 72: Bir de onlara Nuh’un önemli haberlerini oku. Hani o kavmine: “Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum / size karşı çıkışım ve Allah’ın ayetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah’a tevekkül etmişimdir. Artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana gerçekleştirin, bana mühlet de vermeyin. Sonra da eğer yüz çevirirseniz; zaten ben sizden bir ücret istemedim! Benim ücretim sadece Allah’ın üzerinedir. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum” demişti.

Hud 53–57: Onlar dediler ki: “Ey Hud! Bize bir açık kanıt ile gelmedin. Ve biz senin sözünle ilâhlarımızı terk edecek değiliz. Biz sana inananlar değiliz de. Ancak ‘Tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış’ diyebiliriz.” O [Hud] dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki, ben, Allah’ın astlarından O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Hadi öyleyse hepiniz bana tuzak kurun, sonra beni hiç bekletmeyin. Şüphesiz ben gerçekten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Onun, perçeminden yakalayıp denetlemediği hiçbir dabbeh [hareket eden canlı] yoktur. Şüphesiz ki benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir. Buna rağmen yine de sırt çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ve benim Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi halife yapar. Ve siz O’na hiçbir şeyce zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”

78–82. Ayetler:

O, beni yaratandır. Ve bana doğru yolu O gösterir. Ve O, beni yediren, içirenin ta kendisidir. Hastalandığım zaman O bana şifa verir. Ve O, beni öldürecek, sonra beni diriltecektir. Ve O, din günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.

Bu ayetlerde İbrahim peygamber, 77. ayette “Âlemlerin Rabbi” olarak nitelediği Allah’ı tanıtmaya çalışmaktadır. Tanıtmaya, Rabbimizin “yaratan”, “kılavuzluk eden”, “rızık veren”, “şifa veren” gibi bazı sıfatlarını sayarak başlayan İbrahim peygamber, kendisini öldürecek ve sonra da diriltip hesap soracak olanın “Allah” olduğunu ve o gün bağışlanmayı da Allah’tan umduğunu söyleyerek yaratılışından mahşerin son noktasına kadar Allah’la olan ilişkisini gözler önüne sermiş, böylece de İlâhlığa sadece Allah’ın lâyık olduğunu ve sadece O’na kulluk edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
İbrahim peygamberin 82. ayetteki sözleri dikkat çekicidir. Burada, meselâ “beni bağışlayacak olan…” gibi bir ifade yerine, her zaman her işi Allah’ın irade ve meşiyyetine havale etme ilkesini hatırlatan “beni bağışlamasını umduğum…” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Böylece mutlak etki gücünün tamamen ve sadece Allah’a ait olduğu, eşyadaki etkinin Allah’ın dilemesi ve iznine bağlı bulunduğu bir kere daha vurgulanmıştır. Elçilerin sorgulanması hakkındaki detay, A’râf suresinin 6. ayetinin tahlilindedir. (Tebyînü’l-Kur’an; c:2, s:515-517)
İbrahim peygamberin 82. ayetteki, bağışlanma umduğunu dile getiren sözleri, bazıları tarafından onun “bağışlatmak istediği suçları olduğu” şeklinde algılanmış ve bu kişiler, İbrahim peygambere Kur’an’dan ve Tevrat’tan suç ayarlama çabasına girmişlerdir.
İbrahim peygambere Kur’an’dan ayarlanmaya çalışılan suçlar için, Enbiya suresinin 63, Saffat suresinin 88, 89. ve En’âm suresinin 76. ayetler kullanılmıştır. Oysa bu ayetlerde İbrahim peygamberin yalan söylediğine dair herhangi bir beyan yoktur. Bu konu, ilgili ayetlerin tahlilinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
İbrahim peygamberin Tevrat’a dayandırılan suçu ise, onun eşi için “kız kardeşim” demesidir:

Tekvin, Bab; 20:

İbrahim ile Avimelek

1- İbrahim Mamre’den Negev’e doğru göçtü. Kadeş ve Sur kentlerinin arasına yerleşti. Sonra geçici bir süre Gerar’da kaldı.
2- Karısı Sara için, “Bu kadın benim kız kardeşimdir” dedi. Bunun üzerine Gerar Kralı Avimelek adam gönderip Sara’yı getirtti.
3- Ama Tanrı bir gece düşünde Avimelek’e görünerek, “Bu kadını aldığın için öleceksin” dedi, “Çünkü o evli bir kadındır.”
4- Avimelek henüz Sara’ya dokunmamıştı. “Ya RAB” dedi, “Suçsuz bir ulusu mu yok edeceksin?
5- İbrahim’in kendisi bana, ‘Bu kadın benim kız kardeşimdir’ demedi mi? Kadın da, İbrahim için, ‘O benim kardeşimdir’ dedi. Ben temiz vicdanla, suçsuz ellerimle yaptım bunu.”
6- Tanrı, düşünde ona, “Temiz vicdanla bunu yaptığını biliyorum” diye yanıt verdi, “Ben de seni bu yüzden bana karşı günah işlemekten alıkoydum, kadına dokunmana izin vermedim.
7- Şimdi kadını kocasına geri ver. Çünkü o bir peygamberdir. Senin için dua eder, ölmezsin. Ama kadını geri vermezsen, sen de, sana ait olan herkes de ölecek, bilesin.”
8- Avimelek sabah erkenden kalktı, bütün adamlarını çağırarak olup biteni anlattı. Adamlar dehşete düştü.
9- Avimelek İbrahim’i çağırtarak, “Ne yaptın bize?” dedi, “Sana ne haksızlık ettim ki, beni ve krallığımı bu büyük günaha sürükledin? Bana bu yaptığın yapılacak iş değil.”
10- Sonra İbrahim’e, “Amacın neydi, niçin yaptın bunu?” diye sordu.
11- İbrahim şöyle yanıt verdi: “Çünkü burada hiç Tanrı korkusu yok; karım yüzünden beni öldürebilirler, diye düşündüm.
12- Üstelik Sara gerçekten kız kardeşimdir. Babamız bir, annemiz ayrıdır. Onunla evlendim.
13- Tanrı beni babamın evinden gurbete gönderdiği zaman karıma, ‘Bana sevgini şöyle göstereceksin: Gideceğimiz her yerde, benim kardeşin olduğumu söyle’ dedim.”
14- Avimelek İbrahim’e karısı Sara’yı geri verdi. Bunun yanı sıra ona davar, sığır, köleler, cariyeler de verdi.
15- İbrahim’e, “İşte ülkem önünde, nereye istersen oraya yerleş” dedi.
16- Sara’ya da, “Kardeşine bin parça gümüş veriyorum” dedi, “Yanındakilere karşı senin suçsuz olduğunu gösteren bir kanıttır bu. Herkes suçsuz olduğunu bilsin.”
17- İbrahim Tanrı’ya dua etti ve Tanrı Avimelek’e, karısına, cariyelerine şifa verdi. Çocuk sahibi oldular.
18- Çünkü İbrahim’in karısı Sara yüzünden RAB Avimelek’in evindeki kadınların hamile kalmasını engellemişti.

83–91. Ayetler:

Rabbim! Bana ‘hüküm’ ver ve beni iyilere kat.
Ve beni, sonra gelecekler için doğrulukla anılanlardan kıl.
Ve beni naim [nimeti bol] cennetin mirasçılarından kıl.
Ve babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan oldu.
Ve yeniden diriltililen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple [gerçek imanla] gelenlerden başkasına fayda vermediği ve cennetin muttakilere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme” dedi.

İbrahim peygamberin dileklerinin sıralandığı bu ayet grubu, duanın nasıl yapılacağını, Allah’tan nelerin isteneceğini göstermektedir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla