Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16. September 2017, 09:11 AM   #16
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Saygın Kuman

Alıntı:
Bir şey sorma isteği uyandı içimde; Acaba imtihanı için mutlaka bir mülk mü gerekiyor?
diye sormuşsun.

Bakalım şu yazdıklarım seni tatmin edecek mi?

Her şeyden evvel "insan" Bakara 30 ve devamında (cesedin yaratılıp ruhun üfürülmesinin) anlatıldığı gibi Allah'ın projesidir.

Biz bu proje, insan hakkında şurada:
http://hanifler.com/showthread.php?t=2616
"Zıtlıklar arasındaki insan"
başlığı altında şöyle yazmıştık.

Hatırlatmak istedim. Belki faydası olur.

Şöyle ki:
"RUH VE BEDENİN ZIT TARAFLARA ÇEKİMİ ARASINDA SIKIŞIP KALAN İNSAN
Bölüm-1

Bir başka deyişle cesetler ve kavramlar dünyası arasındaki insan diyebiliriz. Cesedi ile dünyaya gelen insan, kavramlarla insanlaşır. Ruh denilen şey de bir kavramdır. Ceset gelip geçici şeylerden, yani oluşum ve bozuşuma tabi elemanlardan oluştuğu için, kendisi gibi olan maddi dünyaya muhtaçtır. Kendisinden eksileni oradan toplar. Hatta eksilme ve eksik kalma ve sonuçta cesedin tehlikeye girmesi endişesi onu yakın ihtiyacı olmadıklarını da toplayıp yığma yoluna iter. Zayıf ruhlara da bunu ihtiyaç gibi takdim edip amacına hizmet ettirir.

Oysa eksiklik duygusu cesedin ihtiyaç veya ihtiyaç üzeri doymazlığının gereksinimidir. Ruh bunun peşine yanılgısıyla sürüklenir. Kavramlar eksilip çoğalmazlar, bunun için eksilenleri yoktur ki, madde dünyasından tamamlasınlar; kavramlarla olgunlaşırlar veya dejenere olurlar. Kavramlar ancak kendi cinsleri ile adeta bir armoni oluşturmayı, mizanı severler, bunun için de, uyum oluşturmak için benzerlerini ararlar. Ahenkten zevk (Sevinç) alırlar. Tanımlanmaları da benzerleri ile açıklanır. Zıtları ise, ne olmadıklarını anlamak için adeta sınır belirleyicilik işlevini görürler.

Ruhlaşmış kavram, benzerleri ve zıtları ayırmada uzmandır. İnsana fıtraten ilham edilen de zaten budur. Parazit yapan sesleri iyi tanır. Bir anlamda paradokslar uzmanıdır. Bu kendisine yeti olarak sunulmuştur. Bu yeti körelebilir de, mükemmelleşebilir de. Körelip yozlaşması ceset tarafından hissedilen doymazlık ve açgözlülüğe kulak vermesi ile oluşur. Beden eksilme panik sinyalleri vermekte kendi fıtratı gereği haklıdır. Ama eksilme tükenme imkân ve ihtimali olmayan ruhlaşmış kavramın bedenle birlikde özdeşleşmesine hiç gerek yoktur. Onun kendi harmonisini oluşturması gerekir.

Kavramları, benzerlerini, zıtlarını, en iyi tanıyan ''Yaratıcı Ruh''tur. ''Yaratıcı Ruh'', insan ruhuna bu yetiyi aktardığı ve Resul’ler yolu ile de ikazda bulunduğu halde, bedenden gelen sinyallere haddinden fazla önem veren seçici ve ayırt edici ruh, paradokslarla dolu bir anlak oluşturmuştur.

İşte bu ruh, yönünü maddeye çevirmiş ruh olup, bedenin tatminini kendine görev edinmiştir. Bu gerçek bir “Madde bağımlılığıdır”. Rutin madde bağımlılığı(Uyuşturucu v.s) bunun yanında hafif kalır. Kavramları bozan, içlerini boşaltan, vahyiler üzerinde, gerek kalem oynatan, gerek anlamlarını bozan, gerek suya sabuna dokunmayan çok da ilgili olmayan en uzak anlamlarını verenler de bunlardır. Bunun için, sözlük anlamları da tam güvenilir değildir. Bunun mutlaka vahiy satırlarının teselsül(peşi sıra olan, birbirini takip) eden mantığı içinde denetlenmesi gerekir. Yani Kur'an’ı kavramlarla anlamaya çalışmak, ama kavramları da Kur'an’a denetletmek şeklindeki karşılıklı etkileşim bir güvencedir.

Bunda isabet, yine, bakış sahibinin “madde bağımlısı”(materyalist) olmaması, ruhlar arası armoniye önem vermesi gerekir. İşte böyle bir kemâle yönelmiş erdemli insanın ''hah işte bu mana tam oturdu” sözünü iç rahatlığı ile söyleyebildiği anlam, gerçeğe en yakın anlamdır. Zaten Resulullah rivayetlerinde, kalbin içine sindirerek kabul ettiği şeyin doğruya en yakın olduğunu bize bildirmiştir(Benden size gelen haberleri birde kalbinize sorun…). Çünkü madde bağımlılığından kendisini soyutlamış ruh, mükemmeli arar ve erdemin kendisi olan ''Yüce Ruh'‘a hayrandır. Ondan gelene kulağı kiriştedir. Maddi dünyadan olan cesedin doymazlığını bilir, evrensel uyum için, onun zırlamasına kulaklarını tıkamıştır. Bu asla bedeni ihmal etmek veya insanlık düşmanları karşısında maddi güç hazırlamamak anlamına gelmez(Enfal-60). Çok üretmek, ama bunu kendi cesedinin emrine değil, zorunlu ihtiyacı olan başka cesetlerin ihtiyaçlarını nazara alarak, kendine tahsis etmemektir. Bunun da en değerli yolu, Nuh nebiden bu yana hak olan yol ''Beyt-ül mal'' olarak ortaklık (Harim) adına tahsis etmektir.

Böylece, bedenin taleplerini ”ihtiyacı kadar” ile sınırlayıp, onun çığırtkanlığına kulak tıkayarak, evrensel armoni ve uyumu tercih etmek gereklidir. Yeryüzünde saadet içinde yaşamanın ilimsel formülü de budur. Buna hak din literatüründe ''Kavam veya itidâl'' denilir. Dinin gerçek ekonomi politiği budur. Bunu terk edip, hususi teşebbüse toplumun geleceğinin ihâle edilmesi, önceki kitap ehlinin, hem maddi tahrifatlarla, hem de anlam çarpıtmaları ile bozdukları din anlayışını din edinmektir. Yani milletleşmesi ideal olmayan bir toplum vardır ortada. Hak din dışına çıkmaktır.

Sonraki ümmetlerden büyük bir kısmı İsrail oğullarının yolunu izleyerek, eşitlik ve İnsanların amaç, araç birliğine dayanan dini anlayışını terk ederek, takva dininde havlu atarak, fetva ve ruhsat ve hile-i şer’iyye yoluna gitmişlerdir. Böylece cesedin doymazlığına kulakları tetikte hazır köleler olduklarından, evrensel uyum ritminden(melekûttan) uzak kalmışlardır. Hepsi olmasa da, kahır ekseriyeti öyle yapmıştır. Önceki kitap ehli gibi bunu kalem oynatarak ve kelimelere yer değiştirterek değil, ama bazen karışık kıraatle, bazen ulama yapılacak yerde tertil, tertil yapılacak yerde ulama ve ''valslerle'' bunu becermiş, bazen de kavramlara ahenge aykırı en uzak anlamları vererek, yorumlarla paradokslar oluşturup kafa karıştırarak bunu becermişlerdir.

Bu sapmaların orijininde hep kendinden bir şey eksilmesi mümkün olmayan ve madde ile eksileni tamamlama diye bir sorunu bulunmayan ruhun, cesedin doymazlığı çekimiyle kendini özdeşleştirme yanılgısından ileri gelmektedir. Maddeye hiç de ihtiyacı olmayan ruh, bedenle aynı frekansa girdiğinde, ''mülk şehveti''nin güdümüne girmiştir. İnsanın bedeninin bilincinde olması başka şey, bedensel taleplerin güdümüne girmesi başka şeydir. İnsanın kavramlar dünyası ile ilişki içinde olması bile, bilip yaşadığımız hayatta, bir beden (ceset) sahibi olmasına bağlıdır. Yani ruhun(kavramları kavrayan kavramın ve canlık belirtisinin-tam anlamıyla can'ın-) kendi benzerleri ile ilişkide olması için zaman denilen şeye ihtiyacı vardır. Zamanı ise, bedenin hayatiyeti ile kullanır. Öyle ise, bir bedeni olduğunun bilincinde ve yine, onun ihtiyaçlarına kulak vermek zorundadır. Şu kadar ki haddi kadar gerçeğini bilip sınırlamak şartıyla.

Nasıl beden ruhsal ilişkilerin tesisi için bir araçsa, bedenin ihtiyaçları da araç düzeyinde kalmalı, hayatın amacı ruhun yücelmesi tek ve öncelikli amacı olmamalıdır. Çünkü devamlı azalan ve üzerine konulması gereken bir şey olan ceset nedeni ile önceleri eksik tamamlamak, giderek devamlı zimmetinde bulundurmak ve giderek madde yığıp çoğaltmak öncelikli değer haline gelir ki, en güçlü olmak ve bunu artarak sürdürmek herkes için öncelikli amaç haline gelince, dünya yaşanmaz hale gelir.

Onun için, ruhun tatminini ki bu erdemdir, bunu önemsemeyen, bedenin tatminini ön plana alan materyalistler (Madde bağımlıları), cesedin egoizmini amaç yaptıklarından, daha çok şeyin zimmette bulundurmayı hayatın gayesi edindiklerinden, paylaşma ve eşitlik yerine, gücün tahakkümünü maksadın temeline yerleştirmişler, doğal mücadeleyi kutsamış teşvik etmişlerdir. Bunun için de, maddi terakkiyi sağlasalar da, medeniyeti yok etmiş, vahşeti yeryüzüne yaymışlardır. Önceleri mevzii ve bölgesel başarılarını, şimdilerde iki ucu birleştirip kenetleme anlamına gelecek şekilde globalleştirmek, yani iki ucu birbirine bağlayarak adeta kuyruğunu ısıran ve böylece halka olan yılan figürünü oluşturmuşlardır. İşte buna karşı koyacak ve zinciri kıracak olan tek şey, adaleti gücün karşısına çıkartan, kollektif dayanışma taraftarı evrensel adalet savunucusu olmaktır....

Ceset ve midesi için yaşayanların, çevrelerini kendi ihtiyaçlarını rahat ve kolayca sağlama pahasına baskı altında bulundurup, zulmü ve zülüm yapmaya mahsus gücün tahakkümünü ayakta tutup devam ettirirler. İdealizm taraftarları ise, mevcut zulüm düzenine baş kaldırmak ve değerlerin değişimi için çalışmak, zulmün ve kaba gücün tahakkümü yerine, evrensel değerleri adalet ve merhameti hâkim kılma mücadelelerinde ruhen benzer olanların birlikteliğini anlatan ve öneren kavramlara yönelirler......"

diye üç başlık altında devam eder ki Sitedeki "YARATILIŞ/MÜLK" Bölümünde yayımlanan yazı dizisinin bir bölümünü oluşturuyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (16. September 2017 Saat 06:58 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla