Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12. November 2012, 06:05 AM   #3
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

SALAT KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI

ص لو : dua, dua etmek; yalvarma, yakarış; konuşma, söylev, nutuk; övgü, methiye; nimet;
meydana getirmek, sebep olmak; yakından takip etmek, izlemek, uymak, bağlı kalmak;
irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın kuyruğunun çıktığı yer, but.

Örneğin bir at yarışında ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-musalli
(yakından izleyen) denir7. “Musalline” (çoğulu) Kuran’da 70:22, 74:43 ve 107:04 numaralı
ayetlerde geçer.7 Lisan-ül-‘Arap, cilt 7, sayfa 398

75:32’den salat kelimesinin “izlemek, uymak” anlamına geldiğini görebiliriz çünkü
“yüz çevirme” kelimesinin tam zıttına konmuştur.

* Bu ayette salât kelimesi fiil olarak (salla) kullanılmıştır.

75. Ayet:
31. İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.
32. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Ayeti mantık süzgecinden geçirirsek makul olmadığını idrak edebiliriz bunun nedeni de
salât’ın yanlış çevirisidir.

75:31 İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, (ona) uymamıştı /
bağlanmamıştı / kendini adamamıştı da.
75:32 Yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Bir örnek daha:
19:60-61 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar salât’ı bıraktılar;
nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ancak
tevbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler.

Ve bir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Bu ayete göre kişi salât’ı bırakınca nefsini izliyor. Peki neyin izlenmesi gerekiyor, cevap açık
değil mi?

Kuran’da genel olarak salat’ın iki anlamı kullanılmıştır, bunlar BAĞLILIK ve söylev.
Peygamberin yaptığı söylev de Allah ile yapılan ahde bağlılık olduğundan bir çeşit bağlılıktır.

İLK ANLAM: BAĞLILIK

Allah tüm peygamberlerin ve getirdikleri kitaplara iman edenlerin mîsakını almış
olmaktadır. Eski Ahit ve Yeni Ahit’e bakarsanız Kuran’da ehli kitaba da emredildiği söylenen
namazın izine birkaç zorlama yorum hariç rastlamak mümkün olmayacaktır ama “akde bağlı
kalın” sözü çok geçer. Kuran’da da sözü geçen bu mîsaklara bir göz atalım:

İsrailoğullarının Mîsakı / Sözü:

5.7 Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını / sözünü unutmayın. Hani,
"İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.
...

5.12 Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci
göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Bağlantıyı / bağlılığı ayakta
tutarsanız, arınma gösterirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz [azzertümuhüm] veAllah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yoldan sapmıştır.”

* Yukarıdan görülebileceği gibi “desteklemek” ve “salat” kelimeleri bazı tercümanların
sandığının aksine aynı şey değildir.

02:43 (Ey İsrailoğulları) Bağlantıyı ayakta tutun / koruyun, arınma gösterin; tevazu
gösterenlerle tevazu edin.

Ayette gelenekçilere göre sadece “namaz kılın” emri geçmiş. İsrailoğulları bu emirden ne
anladığını bilemiyoruz tabii.

02:83 İsrailoğullarından şöyle bir SÖZ [mîsak] de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet
etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın.

İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Bağı / bağlantıyı ayakta tutun, arınma gösterin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hälä da yüz çevirip duruyorsunuz.

4.162 Ama onların (İsrailoğullarının) ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana
indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Bağlılığı korurlar ve arınma gösterirler,
Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.

Yukarıdaki ayete Ehli Kitap da Allah’a inanıp, (müslüman) namazını kılar ve (müslüman)
zekatını verirse cennete gidebilecek. Halbuki ayeti bu şekilde tevil etmek başka ayetlerle
çelişki yaratır:

02:62 Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah'a
ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine
has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.
Kuran’a ve önceki kitaplara iman bu üç dinde insanlardan istenen ORTAK şeydir farklı olan
bu üç dinin dua şeklidir. Yahudiler Hz. Musa tarafından öğretilen duaya mı (var olduğunu
kabul ediyoruz) devam edecekler, yeni müslüman namazına mı? Hz. İbrahim’den bu yana
gönderilen mesajın değişmemesine rağmen dua şeklinin her peygamberle değiştiğine inanmak saflıktır.

42:13 Sizin için, dinden, Nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e,
Mûsa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini
dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın
bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi
için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.

Hristiyanların Mîsakı:

05:14 "Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere
çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.

İnananların Allah’a karşı Mîsakı:

13.19 Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece
aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
13.20 İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı [misak]
bozmayanlar.
13.21 Onlar, Allah'ın bağlamayı [yusele] emrettiği şeyi bağlarlar [yasilun], Rablerinden
korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperti duyarlar.
13.22 Onlar, Rablerinin yönünü arzulayarak sabrederler, bağlılığı / bağı ayakta tutarlar,
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte
bunlar içindir ölümsüz yurt.

Aşağıdaki ayette de insanlardan farklı bir şey istenmiyor: “İman edin ve ahdi koruyun!”.
57:07 Allah'a resulüne iman edin; sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden başkalarına
bol bol verin! İçinizden iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir ödül vardır.
57:08 İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi
Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.

EN BÜYÜK DELİL: TEVBE SURESİ

9:1 Allah ve resulünden, kendileriyle ANTLAŞMA(*1) yapmış bulunduğunuz müşriklere bir
YÜKÜMLÜLÜKLERDEN AKLANMADIR / BERAATTİR (*2) bu;

عھد : antlaşma, mukavele; söz; koşul; vasiyet; garanti, yemin, ant
راءةب : yükümlülüklerden aklama, beraat

Ayet müşriklerle yapılan antlaşmadan ve bu antlaşmanın aklanmasından, son bulmasından
bahsediyor.

9.2 Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı âciz bırakamazsınız. Şu da bir
gerçek ki, Allah küfre batanları rezil eder.

Ayet müşriklere hitap ediyor ve ayetin sonunda bu kişilere “kâfirin” (kafirler / saklayanlar)
deniliyor.

9.3 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun
elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövbe ederseniz bu sizin için hayırlırdır.
Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara
acıklı bir azabı müjdele!

İnsanlara yapılan bir duyuru var: “Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır.”
Bu söz adeta yapılmış olan antlaşmanın sonlandığının bir bildirgesi. Ayetin diğer
bölümlerinde tekrar müşriklere şöyle sesleniliyor:

fe in tübtüm fe hüve hayrul leküm
tövbe ederseniz sizin için daha hayırlıdır.

Bağlamdan gördüğümüz kadarı ile tövbe edilmesi gereken tek suç antlaşmanın ihlalidir.

9.4 Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve
aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü
belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.

Ayet yine kafirlerden bahsediyor (kâfirin). Acaba neden bu kâfirler ile de namazlarını kılıp,
zekatlarını ödeyene kadar savaşmıyoruz?!

9.5 O yasak aylar (4 AY) çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün.
Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe
eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.

fe in tabu ve ekamüs salate ve atevüz zekate
Tövbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse
En sonunda Allah müşriklerle (antlaşmaya uymayanlarla) namaz kılana ve zekat verene kadar savaşmayı emrediyor!!! Bu mantıklı mıdır? Kuran’ın başka bir ayetinde zorla namaz kıldırana kadar harb etme örneği var mıdır? Niye antlaşmaya uyan müşrikleri namaza zorlamıyoruz da

(9:4) özellikle uymayanları zorluyoruz?

Gelenekçi müslümanlar bu anomaliyi açıklamak için değişik bir kalıp uydurdular ve
müşriklerin bir şekilde (tövbe edip) müslüman olduklarını ilan ettiler! Bağlamdan öyle
anlaşılmasa da tek diyebildikleri şu: “tövbe kelimesi ayette bir ihtidayı kapsamaktadır.”
Kuran’da 87 yerde geçen bu kelime HİÇBİR yerde din değiştirmeyi kapsamıyor ve hiçbir
lugatta böyle bir anlam bulmak mümkün değildir!

ت اب : geri dönmek; pişman olmak, tövbe etmek; itaatsizlikten itaate dönmek
Dikkat edilirse muhtemel bir anlam olan “geri dönmek” verilmiş, bağlamdan onların önceden
müslüman olduğu gibi bir sonuç çıkaramadığımız için bu anlamda kullanılmadığı gün gibi
açıktır.

9.6 VE eğer müşriklerden biri senden güvence dilerse/senin yanına gelmek, sana komşu
olmak isterse, ona güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah'ın kelamını
dinleyebilsin. Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi
şudur: Bunlar bilmeyen bir topluluktur.

Geleneksel çeviriye göre:
1. Ya müşrikler din değiştirip namaz kılmaya ve zekat vermeye başlayacak
2. Ya da - özür dilemeden, antlaşmaya bağlı kalacağına söz vermeden ve bir tazminat
bile ödemeden – güvenli bir yere bırakılacak.
Mantıklı mı?
9:7-9 : Bu ayetlerde yine müşriklerden söz ediliyor.
9.10 Bir mümin hakkında onlar NE BİR YEMİNE SAYGI GÖSTERİRLER NE DE BİR
ANTLAŞMA ŞARTINA. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir.
9.11 Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde
kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.

Bir kez daha müşriklerden namaz kılmaları isteniyor ve yine salât kelimesini “dua, namaz”
olarak kabul edenler “tövbe” kelimesini tekrar “geri dönmek” anlamında anlamak
mecburiyetine düşüyorlar. “Din kardeşleri” sözünden bunların dinlerini değiştirmiş olmaları
gerektiği şeklinde bir itiraz gelebilir ama “kardeş” anlamına gelen اخ ve “din” anlamına gelen

دی ن kelimelerinin anlamlarına bakıldığında durumun o kadar da basit olmadığını göreceğiz:
خ ا : aynı anne ve babaya sahip erkek çocuklar; aynı soydan / topraktan / inançtan olan kişiler;doğumla ilişkili olmadığı zamanlarda eylemlerdeki uygunluğu / benzerliği / birlikteliği ve
ahengi temsil eder; arkadaş, dost;

دی ن : itaat / boyun eğme, kulluk, din, yüksek mevki / rütbe; borç aldı, borçlandı, borçlu,
ödünç alınan şeyi geri ödemek; yönetmek / idare etmek; ölüm (çünkü herkesin ödemesi
gereken bir borçtur); belli bir kanun / yasa; sistem; gelenek; bir işi yapış tarzı; geri ödeme,
karşılık.

Bir sonraki ayet “din kardeşleri” konusuna açıklık getirecek...

9.12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman
küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve
gidişlerine son verebilirler.

Bu ayet din bakımından herhangi bir kardeşlik henüz bulunmadığını bir kez daha kanıtlıyor.
Eğer bir din değişimi söz konusuysa neden hâla yeminlerinden sorumlu tutuluyorlar? Bu
karmaşayı önlemek için geleneksel yorumcular son çare olarak bahsi geçen yeminin “İslam’a
giriş yemini” olduğunu savunuyorlar! Halbuki Kuran ne böyle bir yeminden bahseder ne de
imandan sonra küfre gidenlerle savaşmaktan (4:137)...
İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

9.11 Bununla birlikte tövbe eder, (antlaşmaya) BAĞLILIĞI gerçekleştirir, ARINMA /
İYİLEŞME gösterirlerse, artık sizin, SİSTEMDE / YASADA kardeşlerinizdirler. Biz
ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.
9.12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, SİSTEMİNİZE / YASANIZA
saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün / savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur.
Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (12. November 2012), Miralay (12. November 2012)