Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. June 2014, 12:03 PM   #18
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım.

"Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn"

Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez.
Sebebi açıklanmadıkça... altını çizdiğim "ayetin teknik yapısı" ifadesi (belagat sanatı/ilmi ifadeleri gibi), ayete anlaşılmazlık katarak yorumu dokunulmaz kılmakla sınırlıdır.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir.

Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir.
Bu yorumlar, daha önce bahsettiğimiz,

Ruh = Bilgi
Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme
Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan
İnsan = Bilgilendirilmemiş/cahil insan
Melek = Tabiat güçleri
İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması)
Cin = Başka yerden gelen yabancı insanlar, tanımadığımız yabancı insanlar, gizli ajanlar, görünmez varlıklar, güçler

... yorumlarından türetilmiş yorumlar. O halde bir adım geriye giderek, yukarıda listesini verdiğim ilk yorumların yaslandığı tanımları yapan Kuran ayetlerini sormam gerek. Bu ayetlerin olmaması durumu, "ben Kuran'ı böyle anlıyorum" demektir; ki bu da izah edildiği üzere, tüm tekamül kademelerinin yaptığıdır/metodojisidir (her birine verdiğim haklılığı bu yoruma da verir, bunu da kabul ederim).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu âyetten bir kısmını alarak:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22,
diye belirttiğiniz cümlede...
Çalışmamın şu anki halinde ayetin devamı var, ayetin tamamına göre bir anlam eksikliği varsa lütfen belirtin:

"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı1. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar2.” Araf 22, Taha 121
1- Üreme organlarının kendilerine açılması... cinsiyetsiz ruhların, cinsiyetli bedenlere bağlanması.
2- Bedeni örtme, giyinme. Daha önce giyinmiyorlardı çünkü madde bedenleri yoktu.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436)
Mistik metinler, bir kaç yüz sayfada evren bilgilerini aktardıkları için, kullandıkları dil/ifade son derece yoğun ve iç içe anlamlar ile yüklü olmak zorunda. Konuya şu şekilde de bakabiliriz ki, yazıldıkları dil de (örn. Arapça) daha en baştan bu amaca uygun inşa edilir. Bu durumda eşsesliler, eşanlamlılar vs. de dilin zorluğu değil, mistik metinlerin bizzat aracı: "Allah, sözün/hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir." Zümer 23. Böylece farklı tekamül kademeleri için farklı anlamlar, iç içe verilebilir: "Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemdir (kesindir) ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihdir (benzeşmelidir)." Ali İmran 7

Ayete dönersek, "çirkinlikler", hem çirkinlik hem cinsel organ anlamında. Yani ikisi de doğru. Metnimde, sizin bahsettiğiniz çirkinlikler/kötülükler anlamını zaten vermiştim: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." Ahzab 72. Ve verdiğim ikinci "cinsel organ" anlamı da doğru. Ruh (adem) cinsel organlara (bedene) sahip olunca madde alemde tekamüle başladı ve tekamül bu zalim/cahil/kötülük halinden başladı. Görüldüğü üzere, çelişen hiç bir durum yok.

Üstelik bu kelime seçimi keyfi de değil. Madde bedeni anlatmak için hangi kelimeyi kullansak (beden, el, ayak, kol, göz vs.), ruh bedeni bilmediğimiz için hepsi ruh bedende de olabilecekti. Oysa üreme ihtiyacı madde bedene aittir. Dolayısıyla ruh beden ile madde bedeni birbirinden ayırmanın mutlak yolu (enerji ve madde kelimelerini kullanmayacaksak), üreme organlarıdır (ruhlar üremez, yaratılır).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
Ceset kelimesinin de, bedenle yakından ilişkili bir kelime olması dikkat çekiyor. Ama benim dil bilgim buraya kadar.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
İlk olarak, "insanın en güzel halde yaratıldığı" bilgisiyle, "cinsel organların çoklukla kötülüğe sebep oldukları" bilgisi farklı tekamül düzlemlerine ait bilgiler. Yani söylendikleri kişiler ve durumlar farklı. Siz burada aynı apartmanın iki katını karşı karşıya getirip bunlardan birinin olmadığı sonucunu üretiyorsunuz. Oysa Kuran'da insan için sert ifadeler var ve epeyce var. Bunlarda "ben seni en güzel halinde yarattım, o yüzden bu sözlere layık değilsin" demez, çünkü ana fikir "herkese onun kendi anladığı dilden konuşmak, hitap etmek"tir.

İkinci olarak, Kuran cinselliğin kendisi konusunda da pek çok uyarılar yapar, Arapça'dan bahsettiğiniz "muhtemel kötü sonuçlara" değinir, yaptırım dahi uygular. Dolayısıyla cinsel organlara "çirkinlik" kelimesi kullanmasında ve "dikkat edilmesi gereken bu unsurlara/eğilimlere" dikkat çekmesinde kendi mantığı içinde bir engel yok.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
......
Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir).
Önceki yorumlardan üretilen yorumları atlayarak sonucu aldım. Benim nezdimde son derece doğru. İnsandaki hırs boyutunu ve bundan sıyrılma boyutunu anlatıyorsunuz. Bu konuya ayrılmış ayetleri ben de zaten vereceğim. Benim itirazım, Kuran'daki pek çok boyutu, teke indirip herşeyi bununla açıklamanız. Kuran buna müsade eder çünkü her bir ayette tüm boyutlar zaten mevcut. Dolayısıyla özellikle bir boyutu ararsanız, o boyutu her ayette mutlaka bulursunuz. Her tekamül kademesinin kendi Kuran anlayışından bu kadar emin olması ve diğer kardeşlerini yargılamaktaki rahatlığı da buradan gelmekte.

Sufizm'in kurucu teorisyenlerinden İbn Arabi:

"İnsan bilinci sonlu olduğu için, sonsuz olanı kavrayamaz, imgeleyemez. Bu sebeple, zihninde onun bir imgesini oluşturur. Sonra bu imgeye aşık olur. Aşka düştüğünden, diğer insanların imgelerinin, aynı sonsuzun farklı imgeleri olduğunu göremez, onlara düşman kesilir. Gönül arifi ise, kendisini bir imge ile sınırlamaz, her imgede o aynı sonsuzu görür, hepsini öğrenmek ister ve hepsini bir ve tek olarak sever."
.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Araştıran (11. June 2014)