Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. March 2010, 12:42 AM   #22
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

ALLAH'IN ZİKRİ

Meş’ar-i Harâm'da yapılacak şey, eğitim ve öğretim, İbrâhîmleşme değil, sadece “Allah anma”dır. Bu konuya dair A‘râf sûresi'nin sonundaki “Zikir, Zikrullah” başlıklı yazımızın netice bölümünü burada da sunuyoruz:

Zikrullah [Allah'ın anılması], elde tesbih, dil ile “Allah, Allah…” demek değildir. Zikrullah, Allah'ın üzerimizdeki hakklarını ve bize sunduğu nimetleri düşünmek, O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi sürekli kontrol etmek, verdiği görevleri eksiksiz yapmak, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemek ve daima bu bilinç içerisinde olmaktır.

VE DAĞILMA

Âyetteki, Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah'tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir (Bakara/199) ibaresi, artık hacc görevinin bittiğini, herkesin memleketine dönüp işine-gücüne bakmasını, memleketindeki görevlerini yerine getirmesini bildirmektedir. Ancak, fertlerin görevi burada bitmekle beraber, Hacc Organize Komitesi'nin ve Hacc Emiri'nin görevi bitmemiştir. Çünkü son görev, –tıpkı Peygamberimiz döneminde olduğu gibi– bir sonuç bildirgesi hazırlanıp yayınlanmasıdır:

BARA’E/ÜLTİMATOM [SONUÇ BİLDİRGESİ]

Bilindiği üzere Rasûlullah, hicrî 10. yılda bizzat hacc yapmış ve o'nun katılması sebebiyle bu hacca, “hacc-ı ekber” [en büyük hacc] denilmiştir, ki bu hacca katılanların sayısının 114.000 olduğu nakledilir. Bu haccın sonuç bildirgesini ise bizzat Allah, Tevbe sûresi'nin ilk 29 âyetini indirerek yapmıştır:

Allah'tan ve Elçisi'nden ahitleştiğiniz müşriklere bir ültümatom: “Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah'ı âciz bırakan olmadığını ve kesinlikle, Allah'ın, kâfirleri rezil-rüsvay eden olduğunu bilin.” Ve “en büyük hacc” günü, müşriklerden ahitleştiğiniz, size hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseyle yardımlaşmamış kimseler hariç, şüphesiz Allah'ın ve O'nun Elçisi'nin müşriklerden berî [ilişiksiz] olduğuna dair Allah'tan ve Elçisi'nden insanlara bir bildiri: “Artık eğer tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır. Ve eğer sırt çevirirseniz o zaman şüphesiz kendinizin, Allah'ı âcizleştiren olmadığını biliniz.” Şu küfretmiş kişilere de acıklı bir azabı müjdele! Artık siz de müddetlerine kadar ahitlerini tamamlayın. Şüphesiz Allah, takvalı davrananları sever. Şu haram aylar çıktığı zaman da o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, gafûr'dur, rahîm'dir. Eğer müşriklerden herhangi biri aman dilerse, Allah'ın kelâmını dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güvenli yerine ulaştır. Bu, şüphesiz onların bilmeyen bir toplum olmaları nedeniyledir. Mescid-i Harâm yanında ahitleştikleriniz hariç, o müşrikler için Allah katında ve Elçisi katında herhangi bir ahd nasıl olabilir? Artık onlar size karşı, doğru durdukça siz de onlara karşı doğru olun. Şüphesiz Allah, takvalı davrananları sever. Nasıl olabilir ki? Ve eğer onlar, size üstünlük sağlarlarsa, sizin hakkınızda bir yemin ve antlaşma gözetmezler. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise dayatır. Ve onların çoğu fâsıktırlar: Onlar, Allah'ın âyetlerini çok az bir bedelle sattılar da O'nun [Allah'ın] yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları kötü olanlardır. Onlar, herhangi bir mü’min hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, haddi aşanların ta kendileridir. Bundan sonra eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, artık onlar, dinde kardeşlerinizdirler. Ve Biz, âyetleri, bilen bir toplum için detaylandırıyoruz. Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, vazgeçmeleri için o küfür öncüleriyle hemen savaşın. Şüphesiz onlar için yeminler diye bir şey yoktur. Yeminlerini bozan, Elçi'yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara haşyet mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine haşyet duymaya daha layık olandır. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsvay etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah, alîm'dir, hakîm'dir. Sizden çaba harcayanları, Allah'ın, Elçisi'nden ve inananların astlarından sırdaş [can dostu] edinmeyenleri Allah bilmeden [ortaya çıkarmadan] bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır. Müşrikler, kendi inkârlarına kendileri şâhit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri söz konusu olamaz. İşte onlar, işleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onlar ateş içinde sürekli kalacaklardır. Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikâme eden, zekâtı veren ve sadece Allah'a haşyet duyan kimseler imar ederler. Artık işte onların, hidâyet üzere olanlardan olmaları umulur. Siz hacc yapanın sulanmasını ve Mescid-i Harâm'ı imar etmeyi, Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad eden kimse gibi mi kılıyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit olamazlar. Ve Allah, zâlimler toplumuna hidâyet etmez. İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte bunlar, kurtulanların ta kendileridir. Onların Rabbi, onları Kendi katından bir rahmet, bir rıza ve içinde ebedî olarak kalmak üzere, içinde tükenmez nimetler bulunan kendilerine ait cennetlerle müjdeler. Şüphesiz Allah, katında çok büyük mükâfât olandır. Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü seviyorlarsa, onları velîler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velîleştirirse artık işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir.- De ki: “Eğer ki babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz [akrabalarınız, kabileniz], elde ettiğiniz mallar, kesâda uğramasından ürperdiğiniz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyiniz.” Ve Allah fâsıklar kavmine doğru yolu göstermez. Hiç kuşkusuz, Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler hâlinde kaçmıştınız. Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine huzurunu indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır. Sonra, bunun [bütün bu olup bitenlerin] arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasib eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Ey iman eden kimseler! Müşrikler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde lütuf ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır. Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçisi'nin harâm kıldığını harâm tanımayan ve hakk dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde, elden cizye verene kadar savaşın. (Tevbe/1-29)

Dolayısıyla Hacc Emiri tarafından, Allah'ın bu bildirgesi örnek alınarak her hacc döneminin sonunda, o döneme mahsus, o dönemin önceliklerini esas alan bir sonuç bildirgesi hazırlanmalı ve bu bildirge [bara’e/ültimatom], Hacc Organize Komitesi tarafından önce hacılara sonra da tüm insanlığa ilan edilmelidir.

VEDA HUTBESİ

Hicrî 10. yıldaki haccta Rasûlullah bir hutbe irad etmiştir. Rasûlullah'ın irad ettiği hutbe –ki Peygamberimizin son hacc hitabesi olması nedeniyle “Veda Hutbesi” adı verilmiştir– her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte Arafat'ta ve Mina'da olmak üzere farklı günlerde parça parça irad edilmiştir.[117] Farklı şekillerde rivayet edilen bu hutbe daha sonra tek bir hutbe olarak empoze edilmiştir ki meşhur olan metni şöyledir:

“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha buluşamayacağım. Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir. Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ey ashâbım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımızın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbâs'ın faizidir.

Ashâbım! Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır, ilk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib'in torunu (yeğenim) Rabîa'nin kan davasıdır.

Ey insanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların hakklarına riâyet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumaları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnetmemeleridir. Eğer onlar, razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa, onları hafif bir şekilde dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakkları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur’an'dır.

Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helâl değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka. Ashâbım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır:

Ey insanlar! Cenâb-ı Hakk her hakk sahibine hakkını vermiştir; vâris için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına neseb iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenâb-ı Hakk bu insanların ne tevbelerini ne de şehâdetlerini kabul eder.”

Rasûlullah sözlerinin burasında dinleyenlere sordu:

-- Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?

Ashâb-ı Kiram cevap verdi:

-- Allah'ın risâletini tebliğ ettin; risalet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehâdet ederiz.

Rasûlullah şehâdet parmağını semaya kaldırarak üç kez şöyle dedi:

-- Şâhit ol yâ Rabb! Şâhit ol yâ Rabb! Şâhit ol yâ Rabb!

Böyece Arafat'taki hutbesini bitirdi.

Ne yazık ki bu hutbede Rasûlullah'a iftira atılarak, Allah'ın âyetlerine ters düşen ifadeler Rasûlullah'ın ağzından hutbeye yerleştirilmiştir. Beşinci paragrafta, Kur’ân'a ters olarak, câhiliye Araplarının kadın ve kadın hakklarına yönelik ilkeleri hutbeye sokulmuş; kadınlar bir emtia yerine konulmuş, erkeklere kadınlara ceza verme ve bu cezayı infaz etme yetkisi tanınmıştır.

Ayrıca, bu hutbede yer alan, Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur’ân'dır ifadesine de, dini yozlaştırmak ve dinde Kur’ân dışı kaynak oluşturabilmek için kimi rivayetlerde Kur’ân'ın yanına “ve benim sünnetim”, kimi rivâyetlerde ise “ve ehl-i beytim” ibareleri ilave edilmiştir.

Son olarak, bu hutbenin değişmez bir parçası olarak nakledilen, Cenâb-ı Hakk her hakk sahibine hakkını vermiştir; vâris için vasiyete gerek yoktur ifadesini Rasûlullah'ın söylemiş olup olamayacağı, miras âyetlerinden doğacak hakksızlığı ortadan kaldırmaya yönelik hükümler içeren aşağıdaki âyetlere göre değerlendirilmelidir:

Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır [mal] bıraktıysa, muttakiler üzerine bir hakk olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, ma‘rûf ile vasiyet etmek yazıldı [farz kılındı]. (Bakara/180)

Ve sizden eşler bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Artık onlar, çıkarlarsa, ma‘rûf ile kendilerinin yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir. (Bakara/240)

SAÇLARI TIRAŞ ETMEME

Bu paragraftaki, Artık her kim o aylarda haccı başlayıp kendisine farz ederse; artık haccda refes [kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek], günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de, Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvâdır. Ve ey düşünme yeteneği olanlar! Bana takvâlı davranın! Ve, Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona [tıraşa] bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün haccda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Harâm'da hazır olmayanlar içindir. Allah'a takvâlı davranın ve şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin ifadelerinden anlaşıldığına göre hacc yapan kimse, başını tıraş etmeyecek, refesten [kötü, çirkin söz ve cinsel ilişkiden], küçük-büyük suçtan, kavga-düşmanlık gibi davranışlardan uzak duracak ve avlanmayacaktır. Literatürde hem bu hükümlere, hem de kefen benzeri dikişsiz bir giysiye “ihram” [yasaklama] adı verilmiştir.

Bu hükümler şu âyetlerde de zikredilmiştir:

Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz dokunulmaz [hacc görevi sürdürür] iken avlanmayı helâl görmeksizin, size okunacaklar hariç, çeşitli hayvanlar size helâl kılındı. Şüphesiz Allah dilediğini hükmeder [dilediği yasayı koyar]. Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, harâm aya, hedylere, gerdanlıklarına ve Rabb'lerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytu'l-Harâm'ı [Ka‘be'yi] kasdedenlere sakın saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında [hacc göreviniz bitince] da avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Harâm'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'a takvâlı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı çok çetin olandır. (Mâide/1-2)

Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken [hacc görevini sürdürürken] av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona cezadır –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır [yakalayıp cezandırarak adaleti sağlar]. Ve Allah, azîz'dir, intikam sahibidir. Kara avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helâl kılındı. Kara avı ise, siz dokunulmaz [hacc görevi sürdürür] olduğunuz müddetçe size harâm edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'a takvâlı davranın. (Mâide/95-96)

Burada açıklanması gereken bir nokta da şudur: Hacca niyet eden ve Hacc Emiri'ne teslim olup İbrâhîmî eğitim alacak olanlar; iş, makam-mevki, sınıf-ırk, cinsiyet, mal-mülk, çoluk-çocuk gibi şeyleri geride bırakıp ölümü göze alıp sanki mezara girer gibi buraya gelenlerdir. Hacc süresince kefenvari bir giysi giymeleri de bundandır. (Böyle bir giysi Allah tarafından emredilmiş veya önerilmiş değildir. Kulun samimiyetinden doğan duygusal bir davranıştır. Haccedenlerin belirli bir üniforma giymelerinde veya farklı elbiseler giymelerinde bir sakınca yoktur.) Tıraş olmak, kişinin kendisiyle ilgilenmesinin ve kendisine değer vermesinin simgesidir. Hacc süresince Allah'a kulluk ve hizmetin önceliği olduğundan dolayı insan bu süreçte, bu gibi kişisel değerleri ön plana çıkarmaz.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla