Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23. August 2012, 01:59 PM   #2
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

İbrahim Aleyhisselam'in Rabbini Arayışı

SELAMUN ALEYKÜM,

Putperest bir kavmin, putçu bir ailesinde doğan İbrahim a.s., daha küçük yaşlarda iken yaratılışı ve Yaratıcı'yı düşünmeye başlamıştı.

İbrahim'in bu güzel düşüncelerine, Rahman olan Rabbimiz de yol gösteriyordu. Onun ciddi sorularına doğru cevaplar ilham ediyor, yerlerin ve göklerin sadece bir Hakim'in, her şeye gücü yeten mutlak bir Hakim'in hükümranlığı altında olduğuna işaret ediyordu.


Küçük yaşlardaki İbrahim bu düşünceler ile bir Yaratıcı'nın varlığına inanıyor ve bu Yaratıcı'nın bütün bir kainata hükmettiğinden hiçbir kuşku duymuyordu.

İyi ama kimdi bu Yaratıcı, kimdi bu hükümdar, kimdi İbrahim'in Rabbi?

Babası ve kavminin ileri gelenleri, yerleri ve gökleri idare eden bu hükümdarların yıldızlar, ay ve güneş olduğunu iddia ediyorlardı!. Yeryüzünde meydana gelen her olayın bunlara bağlı olduğunu, insanları iyileştiren, hastalandıran ve öldüren bütün güçlerin bunlarda olduğunu söylüyorlardı!.

Babasının ve kavminin ileri gelenlerinin anlattıkları bu gibi şeyleri büyük bir dikkatle dinledi İbrahim. Bu dinlediklerinin hiçbirini yalanlamadı, hiçbirine itiraz etmedi. Çünkü kendisine bunları anlatan kimseler, herkesin kendilerine saygı gösterdikleri koca koca insanlardı!. Bu yaşlı ve saygın insanların yanılması veya yalan söylemesi, mümkün olmamalıydı.

Ancak; İç dünyasındaki gerçekler ile kavminden duyduğu sözleri birleştirerek bir sonuca varmak isteyen İbrahim, gecenin karanlığında bir yıldız görmüş ve kendisine söylenenleri hatırlayarak “İşte bu benim Rabbim” demişti. Ancak içine sinen, kalbine mutmainlik veren bîr söz olmamıştı bu!.

Kalbindeki bu tereddütler ile yıldıza bakıp, insanların Rab dedikleri bu yıldızı düşünmeye başladı. Bir süre sonra yıldız batıp, gökyüzünde kaybolunca Ben kaybolup-gidenleri sevmem” diyen İbrahim, bir yıldızın bir Rab olamayacağını kesinlikle anlamıştı. Çünkü kendi batışını bile engelleyemeyen bu yıldız, hiç batmadan kainattaki doğuş ve batışları İdare eden, onlara düzen veren bir Rab olamazdı.

Bunun ardından Ay'ı, etrafa aydınlık saçarak doğmakta olan Ay'ı görünce, yine kendisine söylenenleri hatırlayarak “İşte bu benim Rabbim” demişti.

Fakat daha sonra Ay da batmış, Ay da kayboluvermişti!. İbrahim için ikinci bir hüsran, ikinci bir hayal kırıklığı idi bu!. Babasına ve kavminin ileri gelenlerine karşı da güvenini yitirmeye başlamıştı. Ay ve yıldız konusunda yanıldıkları, apaçık bir sapıklığa girdikleri belliydi.

Bu duygular ve düşünceler içinde umutsuzluğa düşmüş ve “And olsun, eğer Rabbim beni doğru yola erîştirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum” demişti.

Sonra güneş doğmaya başladı. Etrafa ışıklar saçarak ve tüm karanlıkları delip gidererek doğmakta olan güneşe bakan İbrahim, babasına ve kavmine son bir fırsat vermek istercesine ““İşte bu benim Rabbim, bu en büyük” diye seslendi kalbine.

Fakat kalbi yine doğrulamadı, yine kuşkuyla karşıladı bu sözü!. Nitekim bir süre sonra güneş de batmış, güneş de kayboluvermişti!.

Yıldızı, Ay'ı ve güneşi tekrar tekrar düşünen İbrahim, bütün bunların kainatı idare eden bir Rab, bir Yaratıcı değil, kainatta idare edilen birer yaratılmış olduklarını anlamıştı.

İç dünyasındaki gerçekler ile kavminden duyduğu yalanlan bir araya getiremeyen, bunları uyuşturamayan İbrahim, son tercihini kalbindeki aydınlık gerçeklerden yana yapmaya karar vermişti.

Hiç kimsenin bulunmadığı sessiz bir tenhalıkta kavminin söylediklerini tekrar tekrar düşünen İbrahim, kararlı bir şekilde ayağa kalkmış ve “Ben kavmimin şirk koşmakta olduklarından uzağım” diyerek, kavminin boş sözlerle yücelttiği ve şaşkınca tapındığı bütün putları inkar etmişti.

Demek ki ilk önce “La İlahe” demiş.

“Evet, bir insanın Allah'ın razı olacağı dine girebilmesi için öncelikle kelime-i tevhid gerçeğini söylemesi ve bu güzel sözün gereğini yapması şarttır.

Kelime-i tevhid yani “La İlahe illaallah” ifadesi, “Allah'tan başka İlah yoktur, ilah olarak sadece Allah vardır" anlamına gelir.

Dikkat ederseniz bu güzel sözün ilk yarısı inkar, ikinci yansı tasdîkdir. Bu güzel sözdeki Allah'ı tasdik ne kadar önemliyse, sahte ilahların inkarı da o kadar önemlidir. Çünkü “La ilahe” diyerek sahte İlahları inkar etmeyen ve şirkten temizlenmeyen bir kalbin; “İlla Allah” demesinin veya Allah'ı tasdik etmesinin hiçbir anlamı yoktur.

İslam'a girmek isteyen bir insan önce “La ilahe” yani “Allah'tan başka ilah yoktur” diyerek, içinde yaşadığı toplumda insanlara ilahlık taslayan her şeyi inkar edecek ve sahte ilahları İnkar ederek temizlenen kalbi ile “İlla Allah” diyerek, tertemiz kalbine ilah olarak sadece Allah gerçeğini yerleştirecektir.”

Nitekim İbrahim Aleyhisselam da önce “La İlahe” yani “Allah'tan başka ilah yoktur” ifadesinin gereğini yapmış, içinde yaşadığı kavmin yücelttiği putları ve putperestliği çok açık bir şekilde inkar etmiştir. Çok Önemli olan bu inkar ile putperestliğe sırtını dönmüş ve bu çok önemli inkar île temizlenen, aydınlanan kalbini yegane İlah olan Allah'a yöneltmişti.


Ancak böylesi bir yöneliş ile mü'min ve muvahhid olan İbrahim, Allah'a inandıktan sonra ne yapacağını ve ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu.

Bu önemli bilmezlik içinde kendisini boşlukta hisseden İbrahim, tenhalara çekiliyor ve meraklı gözlerle kainata bakarak, kainatı yaratan Allah için ne yapması gerektiğini düşünüyordu.


Alemlerin yegane Rabbi olan Allah için ne yapacak ve Allah'a nasıl teslim olacaktı? Küçük yaşta büyük bir işi başaran İbrahim, kainata bakan merak dolu gözleri ve Allah'a yönelttiği dua dolu sözleri ile bu arayışına devam ediyordu. Nitekim tenhalarda sürdürdüğü bu güzel yönelişi cevapsız kalmamış ve hiç kuşku duymadan inandığı Rabbi “Teslim ol ya İbrahim" diyerek ona seslenmiş, ona seslenivermişti.


İbrahim durdu, hemen cevap vermedi bu seslenişe!. Çünkü bu sesin kimden geldiğini bilmiyor, bilemiyordu!. “Teslim ol ya İbrahim" diyen ve ondan tam bir teslimiyet isteyen bu ses kendisini tanıyordu ama, kendisi bu sesin sahibini tanımıyordu. Bu nedenle “Teslim oldum” demiyor, diyemiyordu. Çünkü alemlerin Rabbi olan Allah'tan başka hiç kimseye, ama hiç kimseye teslim olmaya niyeti yoktu İbrahim'in.

İşte bu düşünce¬lerle biraz tereddüt eden İbrahim, anlamında hem ted¬bir, hem de teslimiyet bulunan şu cevabı verdi.

“Alemlerin Rabbine teslim oldum”

Evet, artık teslim olmuştu, artık müslim olmuştu İbrahim. Ve onun için bu teslimiyet, dünya yasantısındaki son nefesine kadar sürmesi gereken ve sürecek olan bir teslimiyet idi.

DEVAM EDECEK....

saygılarımla,
aorskaya

Konu aorskaya tarafından (23. August 2012 Saat 02:56 PM ) değiştirilmiştir.
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aorskaya Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (28. August 2012), Zinedov (23. August 2012)