Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 01:45 AM   #8
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

70. Ayet:

Sen onlara karşı hüzne de kapılma ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma!

Bu ayette, Şuara/3’te “Onlar iman edenler olmuyorlar diye sen kendini helâk edeceksin!” denilmek suretiyle teselli edilen peygamberimize, aleyhinde kurulan tuzaklar sebebiyle sıkılmaması buyrulmaktadır. Bu ifadeden, 49. ayette Salih peygamber için kurulduğu bildirilen tuzağın benzerlerinin peygamberimiz için de kurulmakta olduğu anlaşılmaktadır.
Peygamberimize üzülmemesini telkin eden başka ayetler de vardır:

Hicr 88, 89: Sakın onlardan bazı kimselere verip de kendilerini onunla yararlandırdığımız şeylere [mal ve servete] heveslenip gözlerini dikme. Onlar hakkında üzülme de. Sen kanatlarını müminler için indir. Ve “Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcının ta kendisiyim” de.

71. Ayet:

Ve onlar; “Eğer doğru kimseler iseniz, bu vaat olunan (azap) ne zaman?” diyorlar.

İnkârcıların bu ayetteki sözleri zımnen şu anlama gelmektedir: “Kendisiyle korkuttuğun felâket başımıza ne zaman gelecek? Seni sadece reddetmekle kalmayıp vazifene engel olmak üzere elimizden gelen her şeyi yaptığımız hâlde neden hala cezalandırılmıyoruz?”
İnkârcıların bu alaylı ifadeleri Kur’an’da harfi harfine birçok kez (Ya Sin/48, Yunus/48, Enbiya/38, Sebe’/29, Mülk/25) yer almıştır.

72. Ayet:

De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile.”

Bu ayet, Allah’ın vaat ettiği azabın ne zaman geleceğini soran inkârcılara, Rabbimizin elçisi aracılığı ile verdiği cevaptır. Zira vaat edilenlerin bir kısmı, ölmeden, hayatta iken “vicdan azabı, bela, musibet, bir takım acabalar, keşkeler” olarak insanın beynini kemirirken bir kısmı da ölüm anında yaşanmaktadır:

Kıyamet 7–30: İşte, göz şimşek gibi çaktığı, Ay tutulduğu ve Güneş ve Ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan “Kaçış nereye / Kaçacak yer neresi?” der.
Hayır… Hayır… Sığınak diye bir şey yoktur.
O gün varıp durmak sadece Rabbinedir. / O gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberlenir.
Aslında insan kendi aleyhine iyi bir gözetmendir.
Tüm mazeretlerini koysa bile de/ Tüm perdelerini koysa bile de.
Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme!
Kuşkusuz onun [yaptıklarının-yapmadıklarının] birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir.
O hâlde Biz onu [yaptıklarını-yapmadıklarını] topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle!
Sonra, onun [yaptıklarının-yapmadıklarının] beyanı [kanıtlarıyla ortaya konması] da sadece Bizim üzerimizedir.
Hayır… Hayır… İşin aslında siz aceleciyi [dünyayı] seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.
Yüzler var ki o gün apaydınlıktır.
Rabblerine nazar edicidirler.
Ve yüzler de var ki o gün asıktırlar.
Zannederler ki kendilerine belkıran yapılır.
Hayır… Hayır… Köprücük kemiklerine dayandığı zaman ve “Kim tedavi edicidir [çare bulan kimdir]?” denildiği (zaman),
ve can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı (zaman),
ve bacak bacağa dolaştığı (zaman),
işte o gün sevk [sürülüp götürülmek], sadece Rabbinedir.

Hicr 2: Zaman zaman şu inkâr etmiş olan kişiler, ‘keşke Müslüman olsaydık’ temennisinde bulunacaklar.

73–75. Ayetler:

Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf sahibidir de, velâkin onların çoğu şükretmiyorlar.
Ve şüphesiz ki, senin Rabbin, onların göğüslerinin gizli tutmakta olduklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir.
Ve gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.

Bu ayet grubunda Rabbimiz, inansın inanmasın, tüm insanlara lütufkâr davrandığına dikkat çekmekte ve çoğu insanın bu lütfa gereği gibi karşılık vermediğini bildirmektedir. Rabbimiz, insanın bu konudaki duyarsızlığının Rabbini gereği gibi tanımamasından kaynaklandığını ima edercesine kendini alîm sıfatıyla tanıtmakta ve nankörleri [kafirleri] uyarmaktadır. Bu uyarıya göre, onların her yaptıkları bilinmekte ve kaydı tutulmaktadır. Zamanı gelince mahşerde bu kayıtlar ortaya konulacak ve hesabı sorulacaktır.
75. ayette konu edilen kitap, “levh-ı mahfuz” denilen Allah’ın bilgisidir:

Hacc 70: Gökte ve yerde olan şeyleri Allah’ın kesinlikle bildiğini bilmez misin? Şüphesiz bu bir kitaptadır. Şüphesiz bu Allah’a çok kolaydır.

Ta Ha 7: Sen sesini yükseltirsen; O (Rahman) şüphesiz gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir.

Hud 5: Haberiniz olsun! Şüphesiz onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini dürüp bükerler. Haberiniz olsun! Onlar örtülerine bürünürlerken, gizledikleri şeyleri, açığa vurdukları şeyleri Allah biliyor. Şüphesiz O [Allah], göğüslerdekileri en iyi bilendir.

76, 77. Ayetler:

Hiç şüphesiz ki, bu Kur’an İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmaktadır.
Ve hiç şüphesiz gerçekten o [Kur’an], kesinlikle müminler için bir kılavuz ve bir rahmettir.

Bu ayetlerde surenin başındaki ana konuya dönülerek Kur’an’ın iki özelliği tekrar hatırlatılmıştır:
Kur’an’ın 76. ayette belirtilen birinci özelliği, İsrailoğullarının hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin aktarılması ve anlatılmasıdır ki, bunları iki temel başlık altında değerlendirmek mümkündür. Ayrılığa düşülen konulardan biri “Kitap” hakkında, diğeri de Meryem suresinin 34. ayetinde “İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu İsa’dır” ifadesiyle doğrusu bildirilmiş olan, İsa peygamber ve annesi hakkındadır:

“KİTAP” HAKKINDAKİ AYRILIK

Maide 15: Ey kitap ehli! Kesinlikle Kitap’tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap geldi.

Maide 19: Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada; “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size tebyin yapan [açıkça ortaya koyan] elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir.

Maide 48: Sana da kendisinden öncekilerini doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hakk ile Kitap’ı [Kur’an’ı] indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen hakktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir şeriat ve yol kıldık. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi belâlandırmak [denemek] için (böyle yapmadı). Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah’adır. Sonra O, kendisi hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Bu konu ile ilgili olarak Bakara/79, 85, 213, Âl-i Imran/79, Fatır/31 ayetlerine de bakılabilir.

İSA PEYGAMBER VE ANNESİ MERYEM HAKKINDAKİ AYRILIK

Onlardan bir grup, "İsa, sadece normal bir insandır" derler.

Bir başka grup da şöyle demiştir: "Baba, oğul ve Kutsal Ruh ayrı ayrı üç şekilden ibarettir. Bunlarla Yüce Allah kendisini insanlara tanıtmıştır."
Bunların inançlarına göre; Allah ekanim-i selaseden [üç temel unsurdan] oluşmaktadır. Bunlar; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur. Oğul ise İsa`dır. Baba olan Yüce Tanrı, Kutsal Ruh kılığında yere inmiş, Meryem`de bir insan şeklinde bürünmüş ve Meryem`den Yesri [İsa] şeklinde doğmuştur.
Bir başka grup ise şöyle demektedir: "Oğul, Baba gibi ezeli değildir. Yalnız O, varlık âleminden önce yaratılmıştır. Bu nedenle O, Baba`dan daha geridedir. Ve O`na boyun eğer.” Bir grup da Kutsal Ruh`un bir unsur olmasını reddetmiştir.
M. 325 yılında İznik’te toplanan Konsül ile 381’de İstanbul’da toplanan Konsül, Oğul ve Kutsal Ruh’un lâhûtî bütünlük içinde Baba’ya eşit olduğunu, Oğul’un ezelden beri Baba’dan kaynaklanarak oluştuğunu kararlaştırmıştır. Tulaytula’da 589’da yapılan Konsülde ise Kutsal Ruh’un Oğul’dan da kaynaklanarak oluştuğuna karar verilmiştir. Doğu ile Batı Kilisesi bu konularda ayrılığa düşmüş ve bu ayrılıklar hala devam etmektedir. ... (Seyyid Kutub; Fi Zılali’l Kur’an)
Kur`an-ı Kerim, bu grupların hepsini, sorunlarını çözecek apaçık bir söze çağırmıştır.

Zühruf 59: O [İsa], ancak kendisine nimet verdiğimiz ve kendisini İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

Hıristiyanlar, İsa`nın (as) asılması konusunda da buna benzer bir ayrılığa düşmüşlerdir. Onlardan bazıları şöyle demiştir. "İsa Allah`ın sözüdür. Onu Meryem`e vermiştir."Diğer bir grup ise şöyle demiştir: "Havarisi olan Simon ona benzetilmiş ve O`nun yerine cezalandırılmıştır."

Kur`an-ı Kerim ise bu konuda kesin haberi bildirmiştir:

Nisa 157: Ve: `Biz, Allah`ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa`yı gerçekten öldürdük` demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

Âl-i Imran 55: Hani Allah: “Ey İsa, şüphesiz ki Ben seni öldürücüyüm, seni kendime yükselticiyim ve seni inkârcılardan temizleyiciyim. Ve de sana uyanları, kıyamete kadar o küfretmiş olan kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim” demişti.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla