Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. July 2014, 10:26 PM   #3
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-3.

Yakup’un Mektubu ismiyle anılan bir nevi risalede bazı açıklamaları öncelikle Bab–1’den başlayarak hatırlatalım. Eski ahit mevzuatında rahmani alanda hikmetli olmakla, şeytani zekâya sahip olup onu kullanmaya da teknik anlamda hikmet dendiği diğer peygamberlere veya kâmil insanlara atfen elde bulunan metinlerde ikili bir bakış açısı bulunduğunu biliriz. Mesela İşaya ve Yeramya kitaplarında bu durumu vurgulamak için “iyilikten yana hikmetiniz yoktur. Kötülükte hikmetlisiniz” biçimindeki kınamalarda kullanılan hikmet ifadesi deyimseldir. Hikmet gibi rahmani bir kavramın etimolojisiyle alakalı değildir.

Hikmet herkeste bulunmaz. Bulunanlar dahi hikmeti bir başkasına aktaramazlar. Hikmet bir tarafa, Kuran bize hidayetin dahi ancak Allah tarafından verileceğini, resul ve nebiler de olsa sevdiklerine hidayet edemeyeceklerini, bunun sadece Allah tekelinde olduğunu bize bildirir.

“De ki: o halde bu ikisinden daha doğru bir Kitab getirin Allah tarafından da ben ona tabi' olayım eğer sadıksanız(Kasas–49)

“Yine sana icâbet etmek(davetine katılmak) istemezlerse artık bil ki onlar sırf kendi hevaları peşinde gidiyorlar, halbuki Allah’tan bir doğru delil olmaksızın mücerret kendi hevası peşinde giden kimselerden daha şaşkın kim olabilir? Muhakkak ki Allah zâlimler güruhunu muvaffak etmez(Kasas–50)

“Celâlim hakkı için onlar hakkında sözü uladık da uladık ki iyi düşünsünler(Kasas–51)

“Bundan evvel kendilerine Kitab verdiklerimiz ona iyman ediyorlar(Kasas–52)

“Hem kendilerine tilâvet olunur olunmaz «biz, dediler: buna iman ettik bu şüphesiz hak, rabbimizden, biz doğrusu evvelinden Müslüman idik»(Kasas–52)

“İşte bunlar ecirlerine iki kere nâil kılınacaklar, çünkü sabretmişlerdir, hem de kötülüğünü iyilikle def'eyler ve kendilerine verdiğimiz rızktan hayra sarf ederler(Kasas–54)

“Ve lağıv işittikleri zaman ondan yüzlerini çevirirler de «bize kendi amellerimiz size de kendi amelleriniz, selâmün aleyküm Allaha ısmarladık biz cahillik edenleri aramayız» derler(Kasas–55)

“Doğrusu sen sevdiğine hidayet veremezsin ve lâkin Allah, kimi dilerse hidayet verir ve hidayete irecekleri O, daha iyi bilir(Kasas–56)

“Bir de, doğrusun amma biz o doğru yolu tutar seninle beraber olursak derhal yerimizden yurdumuzdan olur çarpılırız dediler, ya biz onlara darül'emân bir haremi mekân kılmadık da mı? Ona ledünnümüzden rızk olarak her şeyin semereli toplanacak ve lâkin ekserîsi bilmezler(Kasas–57)

Bu ayet bize Allah dışında hidayet edici arayan ve ilmin en hakiki mürşit olduğunu kabul etmeyen ve bir de feodalist ve liberalist olanların hakkı bilmezler olduklarını ne de güzel anlatır. Gerçekten burada hidayet ve hikmetten nasipli olup olmamayı öyle bir sağlam kıstasa bağlamıştır Kuran ki, muttakiler kollektivizmini dindarın tek ve hak sosyo ekonomi politiği olduğunu idrak edenlerin hem hidayet ve hem de hikmetten nasipli olduklarını, liberalistlerin ikisinden de nasipli olmadıkları anlatan önemli ayetlerden birisidir. Nitekim Rabbimiz bize Ankebut–67 ayette de aynı hatırlatmayı yapar. Mekke ve Mescid'il Haram dönüp dolaşıp dönme yeri değil, emperyalist ve kapitalist zalimlerin şerrinden emin olunarak ve gerçekten de kalkınılarak yaşanacak yerlerdendir.

Bir de Kureyş suresine bakın. İnsanın ferdiyetçi panikleyicilerden olmasının ve helal haram demeden mülkleşerek ve mülke güven kazanmaya çalışmasının sona erdiği “dalgalı denizin durgunlaştığı” yerin tam bir sosyal dayanışmanın hüküm sürdüğü Allah Beyti olduğu burada da vurgulanır.

Sosyalizme kulplar takarak ve namusa aykırı iftirasını atanlar hikmet ve hidayetten nasibi olabilir mi? Dikkat edin bunlar Kuran’a, O'na saygılıymış gibi davranıp karşı duran münafıklardır. Fatiha suresinde Yalnız Allah’a kulluk eder ve yalnız O'ndan isterim, çünkü hidayet edici odur anlamında ayet bulunduğu halde onlar kendileri şeytanın hizbiymiş gibiler. Çünkü Allah irşadını ve O'nun ve sadece O'na kulluk edilmesi ve O'ndan yardım dilenmesini inkâr ederek, bir de üstelik irşat eden şeyhi olmayanın mürşidinin şeytan olduğunu ilan ederek ne de kötü söz söylerler.

“Bununla beraber biz maişetiyle şımarmış nice memleket helâk ettik, işte meskenleri bir daha arkalarından meskûn olmadı meğerki pek az ve hep biz vâris olduk(Kasas–58)

“Hem rabbin memleketleri, ana noktasında kendilerine ayetlerimizi okur bir Resul göndermedikçe helâk edici değiller, hem de biz o memleketleri hep ahalisinin zulümleri halinden helâk etmişizdir(Kasas–59)

“Hem size hangi bir şey verilmişse sırf Dünya hayatın geçici metaı ve ziynetidir, Allah yanındaki ise hem daha hayırlı hem bekalıdır, artık akıl etmez misiniz?(Kasas–60)

“Ya şimdi kendisine güzel bir va'd, va'dettiğimiz ve binaenaleyh ona erecek olan kimse hiç o kendisine Dünya hayatın geçici zevkine yaşattığımız, sonra Kıyamet günü o ihzar edilenlerden olacak kimse gibi olur mu?(Kasas–61)

Şimdi Kasas–56 ayette geçen hikmet ve hidayette hiçbir mürşidin hiçbir etkisi olmayacağını benzer kelimelerle anlatan Kitab-ı mukaddes sözlerini Yakup’un mektubu bölümünün Bab–1 ve ayet 5 ve devamından görelim. İlkesel bazda nasıl bir benzerlik olduğu görülecektir. En hakiki mürşidin İlim ve ilim kendisinde sıfat olarak değil, bilakis isim olarak var olan Allah’ın irşadının ilmi mürşit edinmek olduğunu görüp bilelim. Öyle ise Yakup’un Mektubu Bab–1 ayetler 5 ila 9 ayetler arasına bir bakalım:

“Fakat eğer sizden birinin hikmeti eksikse,(onu bir beşerden değil) herkese cömertlikle ve tekdir etmeden(azarlamadan, başına kakmadan) veren Allah’tan istesin, kendisine verilecektir. Fakat bir şeyden şüphe etmeyerek imanla istesin. Çünkü şüphe eden adam, yelle sürülen ve dalgalanan denizin çalkanmasına benzer. Çünkü bütün yollarda kararsız iki yürekli(Münafık) adam, Rabb tarafından bir şey alacağını zannetmesin.”

Öyle ise niçin her Musevi’nin, her Hıristiyan’ın yanında bir Kuran, her Müslüman’ın yanında bir Tevrat, bir İncil, bir Zebur bulunmasın? Allah’ınız bir ve vahyi kaynağı aynı ise. Her sonraki kitap bir öncekini tasdik ve bir önceki de sonrakini müjdeliyorsa, niçin kibir içindensiniz. Değil elindeki kitabıyla gururlanmak, güzel ameli olsa da onunla bile öğünmek hak dinde kınanan kötü ahlak ve kibirdir. Nefsini kınayandır makbul olan. Başkalarının yanındaki kitabı kötülemektir kötülük. Veya kitapların tümünü bir tarafa bırakıp, kitaplarla çok da alakası olmayan geleneksel bir şeriatın peşine takılmışız. "Seninki hak değil benimki hak", "Seninki bozuldu" demekle ne geçer elinize. Doğrusu kitabı yeni olan bozulmanın nerelerde olduğu bilsin, kitabı eski olanlar "nesh"in ve "tashih"in nerede, niçin yapıldığını mufassal/teferruatlı/geniş olarak görüp tanısın. Kaynaktan bilgilensin.
(devam edecek)

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (10. July 2014 Saat 09:36 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (10. July 2014)