Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11. January 2013, 07:16 PM   #25
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın Merdem.

Serbest meslek erbabının, yani kendi nam ve hesabına iş tutanların ve bu kişilerin yanındaki yardımcıların ürettiklerinin veya sattıklarının kazançları serbest meslek kazancı olup bu faaliyet sonucu elde edilen kazanç doğrudan bu kişilerin ellerine geçtiğinden bu hasılat faiz, nema , semere vs.. adlarıyla anılan brüt gelirlerdir. Bu gelirler üzerindan işletme masrafları ile kendisinin ve bakmakla yükümlü olduklarının ihtiyacına yeter kısmı diye hatalı olarak adlandırılan, "mizanda vezin" kısmı ayrıldıktan sonra kalan net artma zekattır ve zimmette tutulan bu zekat insanı kirletir: kul hakkıdır, kat kat Ribadır ve de haramdır. Derhal zimmetten çıkartılarak ihtiyacı olanlara verilmelidir. Bu verme işlemi eğer devlet düzeni kurulmamış ve kendisi de Nuh ve İbrahim Peygamberin beyti'nin devamı olan Yahidilerin havrası, Hristiyanların manastırı, Muhammedilerin mescidi gibi kuruluşlara da bağlı olmayan bir müslümansa bu fazlalığı kendisinin tayin ve tesbit ettiği muhtaçlara adil bir şekilde elden dağıtacaktır. Eğer devlet kurulmuş ise devlete vergi olarak; devlet kurulmamiş ise bağlı bulunduğu beyt adı ile anılan havra manastır veya mescide bu fazlalığı verir ve bundan sonra da zekatın adil ve uygun dağıtılmasının sorumluluğu o yerlerin idarecilerine geçer. ''Zekât-ı ita'' budur ve serbest meslek erbabına hitap eder.

Salat biliyoruz ki karşılıklı yardımlaşma, el birliğidir. Eğer devlet kurulmuşsa bazı işler fabrika, veya devlet çiftlikleri vs... adı altında elbirliği ile yapılır. Devlet kurulmamiş olmasına rağmen insanlar beyt dediğimiz havra, manastır veya mescidlere bağlı dindar kişilerse, buralarda işler elbirliği ile yapılır, yerine getirilir. buraya bağlı olanların meydana getirdikleri ekonomik değer üzerinde bütün herkes iştirak halinde malik olup üzerlerinde kişilerin tek tek tasarruf yetkisi yoktur. Bu yetki idarecilerindir. Çalışanlar çalışmalarının karşılığını ihtiyaca göre ''maaş'' veya ''istihkak'' adı altında alırlar ve bu aldıklarının üzerindeki ürettikleri ''artı değer'' devlete veya beyte kalır ve beyt yöneticileri ihtiyacı olanları bunlarla infak eder. İşte bu alınmayan ve devlete veya beyt'e terk edilmiş artı değere ''sadaka'' denilir. Bu düzene de ''salat-ı ikâme etmek'' denilir.

Beyt içinde elbirliği ile üretim yapanlara ''beyt ehli' ''yoldaş''; beyt içinde üretime katılmayıp da beyt ekonomisine dışarıdan zekatı ile katılanlara da ''komşu'' denilir. Kur'an'da bu iki kesimin işbirliği şöyle anlatılır: ''karşılıklı akaretler'' veya ''aynı avluya bakan karşılıklı evler'' gibi.

Sayın Merden .
Diğer sorularınızı verdiğim bilgiler dahilinde siz cevaplayın veya sorular doğru mudur, değil midir siz karar verin. Çünkü İslam devletinde itidal dışında, itidal seviyesinin altında yaşayan bir tek müslüman dahi olmaması gerekir. Eğer yaşanıyorsa orada zulum vardır ve derhal siyasi değişiklik yapılıp ekonomik ve sosyal yönden adil bir düzen, ''kıst''a dayalı bir düzen ve o düzeni getirecek yönetimlerin görevlendirilmesi gerekir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (21. December 2018 Saat 07:29 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (12. January 2013), merdem (11. January 2013)