Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. March 2011, 01:44 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

ÖNSÖZ

Bismillahirrahmanirrahim

Siret Kitaplarındaki Eksiklik:

Klasik siret kitapları yazanların çoğunun -Peygamberin (s) risalet öncesi asrı ve çevresiyle ilgili konularda- titiz davranmamalarına ve bu konuya önem vermemiş olmalarına akıl erdirmek zordur. Onların bu asır ve çevre ile ilgili olarak kaydettikleri, Peygamberin şahsı ile alakalı olan konularla sınırlıdır: Peygamberin soyu, ailesi, kabilesi, doğumu, emzirilmesi, himaye edilişi, yolculukları ve evlilikleri. Çok nadir olarak bu asrın durumu ve bu çevrenin sosyal, ekonomik, siyasal ve dini konumu ile ilgilenirler. Rasulullah'ın ortaya çıktığı ve onun, büyük bir başarı ve geniş bir yayılma gösteren ve hala tüm dünya hayatına her açıdan büyük katkılarda bulunmakta olan bu çağrısının ilk olarak gündeme geldiği ortamı aydınlatacak, onlara ışık tutacak malzemeye ne de az yer verirler.

Arapların İslam'dan önceki durumlarıyla ilgili olarak, klasik siyer kitaplarının yaptığı kırpmalar bir yandan gelenek halini alırken öte yandan da o kadar genellemeler ve geniş çizgilerle ifade edilmiştir ki okuyucunun ondan kesin bir bilgiye varması -çok az şeylerin dışında- olanaksızdır. Sonra belirtilen şeylerin hangi asra nisbet edildiği de kesin biçimde belirlenememektedir. Kaldı ki, aktarılan bu kırpıntılar dahi düzmece ve uydurma olmak ihtimalinden uzak değildir. Tedkik amacıyla bunlara dikkat edenlerin; onlardaki yumuşatma ya da birleştirmeyi, olaylar, olgular ve Kur'an ayetlerini açıklama amacını görmesi zor olmaz. Hatta onların bizzat Kur'an nassları ya da çağrıştirdıklarıyla çeliştiğini görmesi fazla çabaya ihtiyaç göstermez.


İşte zamanın bize kadar koruduğu en eski siret kitaplarından biri olan İbn Hışam'ın Sireti'nde -ki bu kitap üzerinde ciddiyet, güven damgası vardır. Peygamberlik döneminden önce olsun, sonra olsun ya da Peygamber (s) ve Ashabına nisbet edilen saygı ve yüceltme ile ilgili olsun, kaydedilen rivayetlerde titiz davranmayı, ihtiyatlı hareket etmeyi esas almış bu işin dindarlık ve günahkârlık açısından ne derece hassas olduğu bilinciyle hareket etmiştir- naklettiği rivayetlerin ve kaydettiği haberlerin, özellikle risaletten önceki vakıalarla ilgili olanlarında bu titizliği açıkça görebiliyoruz. Kitabını yazarken ve olayları kaydederken ravilerin ona ulaştırdığı ya da yazılı kitaplarda gördüğü şeyleri toptan vermeye çalışmıştır. Onlardan bazılarının zayıflığını bizzat kendisi belirtmiş bir kısmını da belirtmemiştir.

Bu aksaklıkların çoğu, İbn Hişam'ın Sîret'i gibi eski, ciddi ve güvenli olan Taberi Tarihi ve Tabakat kitaplarının en muteberlerinden sayılan İbn Sa'd'ın Tabakât'ı için de geçerlidir.

Buna ek olarak klasik kitaplarda kaydedilen, nakledilen pek çok rivayetlere ve haberlere karşı, düşünen bir insanın onları inkâr etmese bile, sürekli olarak dikkatli ve uyanık olması lazımdır. Çünkü bu haberler ve rivayetlerle Peygamber'in, risalet öncesi dönem ve ortamının maddî gelişme, edebiyat ve düşünce hayatı açısından küçümsenmesi amaçlanmaktadır. O donem ve ortam; cehalet, geri kalmışlık, sefalet, itilmişlik, perişanlık, barbarlık, kültürel araç ve vasıtalardan mahrumiyet, düşünce, inanç, ahlak ve edebiyatta katı bir maddecilik gibi sıfatlarla tanıtılmaktadır. Halbuki bu iddialar işlerin tabiatına ve apaçık mantıksal kurallara aykırı düştüğü gibi Kur'an-i Kerim'in bildirdiklerine ve nasslarına da ters düşmektedir.

2, Risalet Öncesiyle İlgili Değerlendirmelerin Zayıflığı:

Klasik sîret kitaplarında yer alan daha önce işaret ettiğimiz karalama esasına dayalı değerlendirmelerden başka, bazı kitaplar ve risaleler bulunmaktadır. Öğretim amaçlı Arapça bu tür kitaplarda yer alan edebi, tarihi ve sanatsal bazı bölümler ve konuların İslam'dan önceki Arapların hayatına, adetlerine, geleneklerine ve inançlarına ışık tuttuğunu biliyoruz.Yalnız bu risaleler, kitaplar, bölüm ve konular çok genel bir üslubla yazılmıştır.

Öncelikle bunlar Peygamber asrı ve çevresiyle özel bir biçimde ilgilenmez. İkinci olarak; buralarda kaydedilen rivayetler iyi-kötü, sağlam-zayıf, gerçek-yalan demeden birbirine karışmıştır. Netice itibariyle düşünen bir araştırıcı yine onları titizlikle okumak zorundadır. Onları gerçek, tarihi, güvenilir rivayetler ya da aşağı-yukarı doğru belgeler olarak almakta, çoğu zaman tereddüt etmek mecburiyetinde kalacaktır. Çünkü bu rivayetlerin eski olanları ancak uzun bir zaman sonra kaydedilmiştir. Rivayetler uzun zaman hafızalarda muhafaza edilmiş ve bu arada dilden dile nakledilmiştir. Tabiki bu esnada bu rivayetler üzerinde alabildiğince oynanmış ve eklemeler yapılmıştır. Artık o dönemden söz etmek bu rivayetlere dayanmakla mümkün olagelmiştir. Onların yazarları da, onları tarihi gerçekler olarak kabul etmiş, konularını, bölümlerini, risalelerini, değerlendirmelerini, çoğunlukla araştırma ve tedkike başvurmadan, bu rivayetlerin üzerine bina etmişlerdir.

Yine ilginçtir ki, zamanımızda sîret kitapları ya da İslam'ın ilk asrının (Sadr-ı İslam) tarihini yazanlar, hatta Arapların düşünce hayatını açıklamaya çalışanlar, İslamdan Önceki hayatın bazı olgularına ulaşanlar bile bu çağı ve bu çevreyi bize yeteri kadar tanıtamamışlardir. Hatta üzelerek belirtelim ki, onlar bu çağı ve çevreyi çok az bile tanıtabilmiş değillerdir. Şu kadarını bilmek yeterlidir ki; Arap düşünce ve dini hayatı üzerine yazılan bir dizi Arapça kitap içinde en güçlüsü olan "Fecru'l-îslam"da bile, Risalet öncesi Arap dinleri ve inançlarının incelenmesi ihmal edilmiştir. Araplarda bulunan kahinlik, sihir/büyü, efsaneler, gelenekler ve adetlere hiçbir işarette bulunulmamıştır. Halbuki bu sahalar ve oralarda yer alan güçlü hareketler, özellikle Peygamberlikten önce olanları, Arap düşünce hayatının bir tezahürü ve somut örneği olması açısından araştırılmaya ve sözü edilmeye değer. Halbuki bu kitapta üzerinde durulan konuların tamamı Yahudilik, Hıristiyanlık ile Yunan fel-sefesi ve bu felsefenin İslam'ın ilk asrında bu hayat üzerindeki etkisinin zikredilmesinden ibarettir. "Hayat-ı Muhammed" kitabının yazarı da yaklaşık olarak bu yazarın yolunu izlemiştir. Bu son kitap parlak bir girişe, doyurucu konulara, araştırmalara, önemli ilavelere ve değerli yaklaşımlara, mülahazalara özellikle sonraki baskılarında kavuşmuştur. Fakat temel yapısı önceki kitapla aynı paralelliktedir. Kaldı ki, herhangi bir halifenin, kralın/sultanın, başkanın/komutanın, alimin, şairin, edebiyatçının hayatını inceleyen bir kitaba baktığımızda, asrımızın son çeyreğinde kaleme alınan bu güzel çalışmaların birini tedkik ettiğimizde görürüz ki, yazar kendisinden söz ettiği kişiyi kuşatan çağı, bütün yönlerden incelemekten geri kalmamakta bu konuda kayda değer her şeyi vermektedir. Çevre şartlarım, onun doğumundan önceki edebi, siyasal ve sosyal yaşam biçimini ele almakta araştırmakta, incelemekte ve tedkik etmektedir.

Pek tabiidir ki, Peygamber asrinin ve çevresinin bu şekilde kapsamlı olarak ortaya konmasının Arap ve İslam Tarihinde ve Siret-i Nebi'de büyük ciddiyetle üzerinde durulması gereken konulardan olmadığını hayatı incelenen halifeler, krallar, komutanlar, şairler ve bilginlerin çağını ve çevresini geniş ve kapsamlı bir biçimde ortaya koymak kadar önemli olmadığını sanmak elbette ki isabetli olmaz. Peygamberin (s) ortaya çıktığı, ilahi vahyi gündeme getirdiği, islam Dinini, bütün yasaları, ilkeleri ve kurallarıyla yürürlüğe koyduğu, bütün dünyayı etkisi altına alan bu güçlü kuralların, yasaların ilk pratiğe aktarıldığı bir bağın ve çevrenin Önemli olmadığı söylenemez. Sonra Arapların kendisinden hareketle medeni dünyaya yöneldiği, o zamana kadar sıra ile kendilerine hükmeden ve egemen olan iki süper devleti/imparatorluğu, eşsiz deha sahibi komutanlar, üstün yetenekli valiler, idareciler ve hakimlerin gücüyle enkaz haline getirecek bir güce kavuştuğu bu çağı ve çevreyi aydınlatmak için ne kadar büyük çaba sarfedilse yine azdır. Ne kadar çok da olsa bu konuya verilen önem yine de yetersizdir.

Arapça rivayetlerde yer alan tedvin, yazım ve içerik yetersizliği, bazı değerli yazarların ve araştırmacıların bu konularda görüş belirtmekten kaçınmalarının nedenlerinden biri olmuştur. Çünkü biz bu yazarları geniş bilgi sahibi, söz sanatı sahibi, yazarlık sanatının gereklerini halkaların birbirine bağlılığının zaruretini anlayan, kitaplarını ölçülü, dikkatli, muhakemeli ve basiretli olarak yazan birer şahsiyet olarak biliyoruz. Bizim burada kaydedeceğimiz tesbitler, Peygamber asrını ve Peygamberlikten önceki çevreyi yeterli biçimde aydınlanmış olarak görmemizi sağlıyacak ve bakış darlığından alıkoyacaktır. Böylece konunun önemi ve nazikliği ortaya çıkacak, yanlış algılamalardan ve hataya düşmelerden emin olunacaktır.

3. Oryantalistlerin Çalışmalarında Kullandıkları Kaynaklar:

Bazı müsteşrikler Peygamberin hayatı ve İslam'ın ortaya çıkışı konusunda bu asır ve çevre hakkında bir takım şeyler yazmışlardır. Yalnız ifade edilmesi gereken gerçeklerden biri de oryantalistlerin araştırma ve hüküm çıkarmada kendilerine özgü yöntemleri olduğudur. İşte onların bu yöntemleri bazılarını -hatta kin ve heva-heves peşinde koymayanlarını dahi- görüşlerinde ve vardıkları sonuçlarda belli ölçülerde zorlanmalara itmektedir. Onların bu tutumlarından dolayı büyük yanlışlıklara düştüklerini, kuruntulara kapıldığını görüyoruz. Bu yanlışlıklarının kaynağı çoğu zaman sahih olmayan yanlış bir haberi, ya da bir rivayeti yahud da bir işareti büyütmeleri, saygı ile karşılamaları, ya da söz konusu haberi sağlıklı bir şekilde anlamamaları yahut sağlıklı bir gerekçe olmadığı halde, o haberi başkalarına tercih etmeleridir. Çünkü onlar genellikle meseleyi kılı kırka yararcasma incelemeyi, kırk dereden su getirmeyi, kuşku ile bakmayı ve değişik faraziyelerle ortaya çıkmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu nedenle onların aradaki önemli farka rağmen iki meseleyi mukayese ettikleri olayların mantığının ve eşyanın tabiatının uygun görmediği şeyleri gayet uygun gördükleri müşahede edilebilmektedir. Şuna da dikkat çekmek gerekir ki onlar, daha önce zaaf noktalarına ve tutarsızlıklarına işaret ettiğimiz rivayetlere ve klasik Arapça kitaplara son çare olarak başvurmakta ve onları en son dayanak olarak algılamaktadırlar. Burada örnek olarak "İslam Tarihi" kitabının yazarı İtalyan müsteşrik Caetani'nin, Abdulmuttalib'in Kureyş'ten oluşundan hatta Arap oluşundan kuşku etmesini ya da bu sahada kuşkular yaratmaya çalışmasını gösterebiliriz. Çünkü rivayetlerden biri, kardeşi Muttalib'in onu Yesrib'ten getirdiğini ve onu kendisine soranlara da kendisine ait "bir kölesi" (Abd) olduğunu söylediğini kaydetmektedir. İşte İslam tarihi yazarı bu rivayete yapışmakta ve Kur'an'ın bu konudaki açık işaretlerini, yakîn ifade edecek dereceye ulaşan tevatür halindeki rivayetleri görmezlikten gelebilmektedir. Halbuki bu yazar oryantalistler içinde küçük bir azınlığı oluşturan ve aşırı kin, karalama, karıştırma ve çirkin gösterme amacıyla yazmayan gruptan sayılmaktadır. Maksatlı olarak kaleme sarılanları ise, kin, düşmanlık saikleriyle araştırmalarının ve değerlendirmelerinin çoğunda yanlışlıklara düşmüşler ve bunların bazılarında ilim, araştırma, ciddiyet ve güven sınırlarının dışına taşmışlardır. Onların kitaplarını ve çalışmalarını, etüdlerini inceleyenler bu olguları rahatlıkla müşahede ederler. Biz burada bu meseleyi daha fazla irdelemeyeceğiz. Zira bu, konumuzun sınırlarının dışına taşmaktadır.

4. Bu Çalışmayı Yapmanın Nedenleri ve Şartları:

Bir ara boş bir zamanım olmuştu ki o sırada Kur'an-ı Kerim en güzel yardım ve arkadaşımdı.(1) Bu esnada ben onun hizmetiyle uğraştım. Okudum. Ezber yaptım.Onu anlamakta derinleştim ve daha sağlıklı düşünme olanağı buldum. Bu arada dikkatlerim Resulullah'ın, risalet öncesi çağı ve ortamında yürürlükte bulunan dinî, fikrî, sosyal ve ekonomik hayat ile onların yaşam biçimleri üzerine çekildi. Baktım ki Kur'an'da bu konularla ilgili tanımlamaları, nitelemeleri, işaretleri kapsayan pek çok ayet mevcut olup, bunlarla o dönemin çevre şartlarını büyük ölçüde tesbit etme olanağı bulunmaktadır. Kendi kendime dedim ki: Bu kadar ayeti ihtiva etmesine rağmen Kur'an bu çağ ve çevrenin şartlarını büyük ölçüde tesbit etme olanağı bulunmaktadır. Kendi kendime dedim ki: Bu kadar ayeti ihtiva etmesine rağmen Kur'an bu çağ ve çevrenin tasviri için neden bir kaynak olmasın? Kaldı ki Kur'an bir yazar ya da araştırmacının kendisine dayanacağı en güvenilir, en doğru ve en eski kaynaklardan sayılmaktadır. Sîret kitaplarında ve diğer kitaplarda yer alan rivayetler geç zamanlarda yazıya geçtiğinden, hafızalarda taşındığı şırada güzel konmamama ve sağlıklı bir biçimde nakledilememiş olma ihtimali bulunduğundan, ayrıca bu rivayetlere heva-hevesin,
Kitabın yazarı 5 Haziran 1939'da Şam'da Fransız Askeri Mahkemesi tarafından, Filistin davası nedeniyle tutuklanmış; 3 Kasım 1940'a kadar süren tutukluluğunun dörtte birini Mezze Askeri Cezaevinde, geri kalanını ise Şam'daki "Kale Cezaevinde" geçirmişti. Cezasını tamamlamasına az bir müddet kala, Fransız askeri yönetiminin çöküşüyle serbest bırakılmıştı.

ön yargıların, kasıtlı müdahalelerin, uydurmacılığın, düzmeciliğin ve uzlaşmacı gayretlerin etkisi uzanmış olabileceğinden, kişinin gönlünde pek çok kuşkulara neden olabilirse de Kur'an böyle değildir. Çünkü Kur'an tüm bu şaibelerden tamamen uzaktır, her türlü takdirin üstündedir. O tedvin/yazılış sağlamlığı ya da en kısa zamanda kaydediliş konusunda hiç bir kuşkunun erişemiyeceği kadar sağlamdır. Kur'an'ın bu özellikleri, ırkları, dinleri ve duygu ve düşünceleri farklı olmasına rağmen insanların büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır. Harflerdeki fazlalıklar İrâb, Nahv ve Kıraatlardaki farklılıklarla ilgili rivayetler hatta kelimelerin fazlalığı-noksanlığı ile ilgili bazı rivayetler, bazı kelimelerin neshedilmesi, bazılarının bırakılması -bu konudaki rivayetlerde Öyle illetler ve açıklar vardır ki onları kabul etmeye yanaşmamızı engellemektedir.
(2) İle ilgili söylentilerde Kur'an'ın, Peygamber çağından ve onun Raşid Halifelerinin döneminden bu yana her çeşit şaibeden uzak olarak bize kadar sağlıklı ve güvenilir bir biçimde ulaştığına gölge düşürecek basit bir işaret bile yoktur. Buna bağlı olarak denebilir ki: Kur'an'da, Rasul'un risalet öncesi çağı ve çevresine ışık tutabilecek açıklamalar, pek tabii olarak her türlü kuşkunun üstünde olacaktır. Herhangi bir şüphe ya da kuşkulanmanın söz konusu edilmesi düşünülemez. Kur'an Rasulullah'ın lisanı ile Allah'tan tebliğ edilmiş ise de ancak ve ancak pratik olayları ifade etmiş ve yürürlükte bulunan durumları gözler önüne sermeye çalışmıştır. Vahiy yaşanan gelişmeler üzerine inmiştir. İşte bu gelişmelerle ilgili olarak; Kur'an, ne önünden, ne arkasından herhangi bir yanlışlığın ulaşamayacağı kesin söz ve ayırıcı hükümdür. Hatta bu olaylara bakış açısından dolayı, gayr-i müslimler bile onu; -sağlıklı, güvenilir, çağdaş bir belge olması nedeniyle- başka şekilde algılayamaz. Onu keyfi biçimde değerlendirmeye tabi tutamaz.
Bu açıdan Kur'an ayetlerini incelemeye başlayıp onları konularına göre tasnife tabi tuttuğumda Peygamber çağı ve çevresini değişik açılardan ele alan pek çok değerlendirmelerle, nitelemelerle Allah'ın yardımıyla yazıp tamamladığımiz "el-Tefsİru'l-Kavim" adlı eserimizin mukaddilesine, Kur'an'ın tedvinine dair bir bölüm ayırıp koyduk. Orada şunu ispatladık. Bugün elimizde iki kapak arasında bulunan Mushaf, Rasulullah'ın vefatı esnasında bize bıraktığı mushafın aynısıdır.

karşılaştım. Böylece bu çağı ve bu çevreyi Kur'an'dan alınan tablolarla aydınlatmaya ve bunlarla pek çok olgunun tesbit edilebileceğine olan inancım daha da sağlamlaşti. Evet bu tesbitler ve tablolar tam yeterli olmasa da konunun ana başlıklarını, ana hatlarını belirleyecek ve olması gerekene ışık tutacaktır. Hatta bu çabayla ortaya konacak olan tabloların bir kısmı şu ana kadar genellikle dikkatten kaçan tablolardır. Sonra başka gerçek tablolar var ki az veya çok şu anda zihinlere nakşedilenden farklılık arzetmektedir. Bunlar kendi alanlarında önemli ve ilginç tesbitler olarak ortaya çıkar. Bu çoğunun başlangıcı bilinse de önemlerini asla yitirmezler. Çünkü ben bu tabloları aynı şekilde ve yalnız Kur'an-ı Kerim çerçevesinde ortaya koymaya çalışan bir tek kişi hatırlamıyorum. Şunu da belirtmeliyim ki: Burada yaptığımız tesbitler ancak istidlal ve ayetlerden esinlenme suretiyle resmedilebilen tesbitlerdir. Kur'an'ın bu tesbitleri bizzat yapmasını beklememek gerekir. O kendi üslûbu, ifade biçimi ve Kur'anî niteliklerine uygun düşecek biçimde hakikatleri belirtmiştir. Biz ise bu ifade, uslub ve niteliklerden bazı çıkarımlarda bulunmak istedik. Çünkü Kur'an'ın asıl metodu ve konusu, davet, öğüt, korkutma, müjdeleme, teşvik, sakındırma, takdir etme, eleştirme, hikaye etme vs. gibi yöntemleri kullanmaktır.

5. Risalet Öncesi Dönemle İlgili Kuranı Tabloların Çokluğu:

Pek tabii olarak ben Kur'an'da Rasul’un (s), risâlet öncesi çağı ve çevresiyle ilgili olarak yer alan pek çok delaletin şu ana kadar hiç ele alınmamış, açıklanmamış ve değerlendirilmemiş olduğu görüşüne katılmıyorum. Elbette ki Kur'an, muhtelif çağ ve ülkelerde yüz milyonlarca insanın arasında elden ele dolaşmış, yüzbinlercesi okumuş, incelemiş, onbinlercesi onu anlamıştır. Ve onu anlayanların çoğu bu sözü edilen delaletleri farketmiş, hissetmiş, onların zihinlerinde bu tabloların pek çoğu şekillenmiştir. Onlar bu asır ve çevre ile ilgili Kur'anî delaletleri ondan iktibas etmişlerdir. Sîret ve tefsir kitaplarında bu konuyla ilgili olarak çokça açıklamalara ve yorumlamalara rastlamak mümkündür. İkinci bir cümleyle ifade edersek, itiraf edeyim ki, burada tespit edilen tablolar ve tasvirler, Kur'an'ı sürekli okuyan ve anlamaya çalışan kimselere hiç de yabancı gelmeyecektir.

Fakat bu Kur'an okuyucularının büyük çoğunluğunun onun ayetlerini anlamak amacıyla yeterli çaba sarfetmediğini, derin ve basiretli anlayışa ulaşmadıklarını, Kur'an'ın ihtiva ettiği bu tablolardan pek çoğunu görmeye güç yetiremediklerini söylemeye engel olmaz. Hatta bu olgu, bir ölçüye kadar, çok azınlıkta kalan, Kur'an'ı anlayan kuçuk grub için de geçerli olmaktadır. Aynı şekilde neslimizin kültürlü kesiminin büyük çoğunluğu, -tamamı olmasa da-Kur'an'a karşı aynı durumdadır. Onların öncelikle Kur'an'ı, ardından sîret ve tefsir kitaplarını okumaları sağlanmamıştır. Öyle sanıyorum ki, onlar çocukluklarında Kur'an'ın tamamını ya da bir kısmını okumuş ya da okutmuşlar sonra onunla aralarındaki bağları kopmuştur. Onların içinden düşünerek ve içtenlikle, basiretli bir biçimde okuyanlar çıkmış, yahut araştırma yapmak isteyenler olmuşsa da bunlar çok ender rastlanan durumlardır. Hiç kuşku yok ki, buna benzer tablolar özellikle bu neslimiz ve gençliğimiz için yeni bir şey olacaktır. Ve aynı zamanda bu, onlarla Kur'an arasındaki zayıflamış ya da kopmuş olan bağı yeniden oluşturacaktır ki bu, gerçekten çok önemlidir. Kur'an ile Arap nesli özellikle müslüman nesil arasındaki bağın zayıf, kopuk ya da buna benzer bir pasiflikle olması gerçekten çok çirkindir. Zira bu kitap kendilerini nisbet ettikleri dinin kitabı ve kendileriyle iftihar ettikleri, sayesinde izzet ve şeref elde ettikleri övünç kaynaklarıdır.

6. Bu Çalışmanın Kaynaklan ve Konuları:

Yukarıda söz ettiğim noktaların hepsi, Allah'tan hayır ve iyi dilekte bulunmamı ve bu tabloları çizerken yalnız Kur'an-i Kerim'e dayanarak çalışmaya devam etmemi sağlamışlardır. Bu tabloları gün yüzüne çıkarmada rivayetlere dayanmaktan uzak durdum. Yalnız bu rivayetler, istidlallerin ve iktibasların sağlıklı olduğunu açıklayıcı, detaylarını açıcı ya da yaklaşımların doğruluğuna delil oldukları zamanlar hariç. Bu çalışmamla önemli bir boşluğu doldurmaya gayret ettim. Ancak Peygamberin (s) Risalet öncesi çağı ve çevresi hakkında, ileride, daha geniş bilgi sahibi, daha becerikli ve daha kapsamlı çalışma yapabilecek, yeterli, doyurucu bir araştırmaya muktedir, onların ikisini de gerçekçi ve kapsamlı bir şekilde tasvir edecek ehliyetli kimselerden önce bu eyleme giriştiğim için üzülüyorum. Yine de bu gayretimle gençliğimize karşı bir görevi yerine getirdiğimi, onlarla Kur'an arasındaki bu kopuk bağı canlandırdığıma inanıyorum. İşte bu çalışmamdan, okuyucunun önüne sunduğum bu kitap oluştu.

Kitap konu ve te'lif açısından birbiriyle uyum sağlayan ve ahenk içinde olan dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde: Bölge ve Yerleşim, ikinci bölümde: Arapların sosyal hayatı, üçüncü bölümde: Düşünce hayatı, dördüncü bölümde: Bu çağda ve bu çevrede yaygın halde bulunan dinler ve inançlar ele alınmıştır. Bu bölümler, önsöz kısmında daha detaylı olarak verilmiş bulunmaktadır.
Kitap birbiriyle ahenkli konularının yanında Kur'an'a dayalı etüdler ve tahlillerden oluşmaktadır. Ayetler konularına göre etüdlere tabi tutulmuş ve tahliller yapılmıştır. Onların delaletlerine dikkat çekilmiş, nüzul şartları ve münasebetlerinin ilham ettiği olgulara işaret edilmiş ye bunların Peygamberlikle görevlendirilmeden önceki zamanla ilgileri tesbit edilmiştir. Bu çalışmalar, umarım kitabın ilgi çekiciliğini ve yararlılığını daha da arttırmıştır.

7, Ayetlere Çokça Yer Verilişinin Gerekçesi:

Okuyucu, işlediğim konularla ilgili olarak, delil sadedinde bol ayet verdiğimi görecektir. Gerçek odur ki, ben bu çalışmamda ayetleri çoğaltmayı değil bilakis çok delil göstermeyi amaçladım. Çünkü; birinci olarak, Kur'an bu kitabımızın dayanağı ve biricik kaynağıdır. İkinci olarak, ayetler ne kadar birbirine benzese de benzeşmelerine rağmen aralarında önemli farklar vardır ve kaydedilmesinde yarar görülmektedir. Üçüncü olarak, herhangi bir konuda ayetlerin çokluğu, okuyucuya ifade edilmek istenenin daha açık bir biçimde algılanmasını ve daha dikkatli olarak konuya yönelme olanağını sağlayacaktır. Ben ayetlerin numaralarını vererek, okuyucunun onları Mushaf ta okumasını uygun görmedim. Zira bu ayetleri kitapta doğrudan onun gözleri önüne sermek, konuyu araştırmada ve onu sürdürmede okuyucuya daha kolay gelecektir. Umarım ki bunda da öncekilere ilave olarak amaçladığımıza ulaştincı pratik bir girişim vardır. Yani gençliğimiz ile Kur'an arasındaki bağ yenilenmiş, Onun ayetlerini anlama ve kapsamlarını idrak etmede kendilerine uygun bir yöntem gösterilmiş olacaktır.

Kendisine yöneldiğim bu işte; ister doğruya ulaşmış olayım ister hataya düşmüş olayım, ister bu tabloları çizmeye güç yetirip bu tahlile dayalı etüdümle istidlalimin sağlıklı olduğuna bir parça açıklık kazandırayım, ister bunda başarısız kalmış olayım, gerçek odur ki; giriştiğim çalışmada var gücümle çabaladım. Bu iyi niyetimin bana şefaatçi olacağını, bu çalışmanın karşılıksız kalmayacağını ümid ediyorum. Allah'tan bana kötülük yolunu kapatıp iyilik yolunu açmasını, doğru iş ve sözü bahşetmesini, beni mağfiret ve hoşnudluğuna erdirmesini temenni ediyorum.
18 Ağustos 1946
Bu tarih, yukardaki girişin temize çekildiği tarihtir. Kitabın müsveddelerinin yazımı ise 1359 hicri yılının Muharrem ayında (Mart 1940) tamamlanmıştır. Kitap basım İçin Şevval 1365 h. (Ekim 1946) tarihinde matbaaya teslim edilmiştir.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (28. March 2011), yeşil (7. November 2011)