Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. December 2012, 09:33 AM   #30
gavs
Katılımcı Üye
 
gavs - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 52
Tesekkür: 5
15 Mesajina 23 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
gavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud of
Standart

RİSALE-İ NUR - SAİD NURSİ

9





Tarihçe-i Hayat

Said Nursi'ye gördüğü bir rüyada Hz.Peygamber soru sormamak şartıyla Kur'an ilmi öğretileceğini müjdelemiştir yalanı.(S: 30)

Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terk ederek, pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür:
Kıyamet kopmuş, kainat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalatü Vesselamı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet Sırat Köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir. "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve Sırat Köprüsünün başına gider. Bütün peygamberan-ı izam hazeratını birer birer ziyaret eder; Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır.
Artık bu rüyadan aldığı feyiz, tahsil-i ilim için HAŞİYE 2 büyük bir şevk uyandırır.

HAŞİYE 2
Tarihçe-i hayatında yazılmamış o rüyada mazhar olduğu bir hakîkati sonradan şöyle anladık ki:
Molla Said Hazret-i Peygamberden ilim talebinde bulunmasına karşılık, Hazret-i Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur'an'ın talim edileceğini tebşîr etmişler. Aynen bu hakîkat, hayatında tezahür etmiş; daha sabavetinde iken bir allame-i asır olarak tanınmış ve katiyen kimseye sual sormamış, fakat sorulan bütün suallere mutlaka cevap vermiştir.


Bir yenilik yapmak için ilim ve fennin özünü üç ayda öğrenmiştir yalanı.(S: 31)

Maksadı ise, esasen kendisinde fıtraten mevcud bulunan îcad ve teceddüd fikrini medrese usûllerinde göstermek ve bir teceddüd vücuda getirmek HAŞİYE ve bir sürü haşiye ve şerhlerle vakit zayi etmemekti. Bu sûretle, ale'l-usûl yirmi sene tahsili lazım gelen ulûm ve fünûnun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.

HAŞİYE
Yirmi üç senede telifi tamamlanan ve yüz otuz kitaptan müteşekkil Risale-i Nur adlı eserleriyle, ilm-i kelam sahasında bir teceddüd yaptığı görülmüştür.
Evet, kendisi, on beş sene tahsili lazım gelen ilmi üç ayda elde etmesi, gaybî bir işarettir ki: "Bir zaman gelecek, on beş sene değil, bir sene bile ilm-i îman dersini alacak medreseler ele geçmeyecek. İşte o zamanda müştaklara on beş senelik dersi on beş haftada ellere verebilecek Kur'anî bir tefsir çıkacak ve Said onun hizmetinde bulunacak."



Said Nursi rüyasında adam öldürme emri alıyor.(S: 36)

Tillo'da iken, bir gece Şeyh Abdülkàdir-i Geylanî Hazretlerini (k.s.) rüyasında görür. Geylanî Hazretleri (k.s.) kendisine hitaben:
"Molla Said! Mîran aşîreti reisi Mustafa Paşaya gidiniz ve kendisini tarîk-ı hidayete davet ediniz; yaptığı zulümden vazgeçerek, namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz."


Şakirtler büyük kutbun himayesine muhtaç değildir safsatası.(S: 270)

Faşetmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, faş etmeye mecbur oldum. Şöyle ki:
Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı manevîsi "ferîd" makamına mazhar oldukları için, değil husûsi bir memleketin kutbu, belki ekseriyetle Hicaz'da bulunan kutb-u azamın tasarrufundan hariç olduğu gibi onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor. Ben, eskiden Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki; Gavs-ı Azam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "ferdiyet" dahi bulunduğundan, ahirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o ferdiyet makamının mazharıdır.


Risale-i Nur kudsi bir eserdir iddiası.(S: 286)

….Cenab-ı Hak, Üstadımıza, Risale-i Nur'un telifinde öyle bir iktidar-ı bedî ihsan etmiştir ki; bu herkese nasip olacak hasletlerden değildir. O harika Nur Risaleleri, herbiri, gurbette, hastalık içinde, dağda, bağda, katipsiz, tahammülü müşkül gayet ağır şerait dahilinde, zahirî nice müşkülatlarla meydana gelmiş ve mü'minlerin imdadına yetişmiştir. Fakat, Cenab-ı Hakka şükrolsun ki, inayet-i İlahiye, harika bir tarzda Üstadımıza fevkalade muvaffakıyet ihsan etmiştir. İşte bu sırdandır ki, Cenab-ı Hak, ona kainatı bir kitab-ı semavî ve arzı bir sahife gibi keşf ve şuhudla bihakkalyakîn okuyacak bir iktidar vermiş, mahz-ı inayetle böyle kudsî bir esere sahip kılmıştır.


Kalpten geçenleri okuyan Said Nursi!(S: 287)

Hem, Üstadımızın harika halatı ve şayan-ı hayret garaib-i ahvali başta Risale-i Nur olarak pekçoktur. Evet, biz îtiraf ediyoruz ki, Üstadımız bizim hatırat-ı kalbimizi bizden ziyade okur, çok defa haberimiz olmadığı bir meselede bizleri şiddetli telaşla ikaz ederler, bizi hayrette bırakırlar. Fakat, günler geçtikten sonra aynen Üstadımızın ikaz ettiği şeyle karşılaşır, aklımız başımıza gelirdi. Üstadımızla dağa gittiğimiz zaman, daha şehre dönme zamanı gelmeden, birden Üstadımız kalkarlar, bize de emrederlerdi. Hikmetini sormak istediğimizde, "Acele gidelim, Risale-i Nur hizmeti için bizi bekliyorlar." Hakîkaten, şehre avdetimizde, mutlaka mühim bir Risale-i Nur şakirdi bizi bekliyor bulur veya birkaç defa gelip gittiğini komşular haber verirlerdi.


Said Nursi gelecekten haber verirdi yalanı.(S: 287)

Üstadımız arasıra bizlere, husûsan Feyzi'ye latîfe tarzında buyururlardı ki:
"Cezanız var, tokat yiyeceksiniz, hapse gireceksiniz..." diye Denizli hapsimizi bize remzen haber verip, hem bizi ikaz, hem kable'i-vukù bir mühim hadiseyi keşfen beyan ediyorlardı. Hakîkaten çok geçmedi, Üstadımızın dediği çıktı.


Risale-i Nur'a ilişirlerse afetlerin hücumuna sebep olurlar uydurması.(S: 288)

Yine, Üstadımız tevkifimizden evvel mükerreren buyururlardı ki: "Ehl-i dünya, Risale-i Nur'a ilişmesinler; ilişirlerse, afetlerin hücumuna sebep olurlar." Hakîkaten herkesçe malûmdur ki, Risale-i Nur şakirtleri tevkif edilir edilmez her tarafta afetler, zelzeleler, hastalıklar başlardı; ta Risale-i Nur'un hakkaniyeti tasdik olunup vatana faideli olduğu îtiraf edilinceye kadar. Çok yerlerde, ezcümle Kastamonu'da zelzele devam etti.


Kastamonu kalesi taşlarını atarak Said Nursi'yi tasdik etmiş!(S: 288)

Hatta Kastamonu'nun tarihî yüksek kal'ası (Ki, bazı risalelerin medresesi hükmüne geçti.) Risale-i Nur'a ve müellifi olan Üstadımıza iştiyak ve hasretinden matem tutup, en sağlam köklü taşlarını aşağı atarak, Üstadımızın ihbar-ı gaybîsini maddeten tasdik etmiştir.


Ayet bize cifirle haber veriyor yalanı.(S: 288)

Üstadımız, tevkifimizden mukaddem buyururlardı ki:
"Risalé-i Nur'a müthiş bir hücum planı var; fakat, merak etmeyiniz. Müjde, inayet-i İlahiye imdadımıza yetişecek. Şöyle ki:
"Bugün, okumak için Hizb-i Azam-ı Nûrîyi açmıştım, birden karşıma, ayeti çıktı; manen, 'Bana bak!' dedi.
"Ben de baktım; gördüm ki, manasının çok tabakalarından husûsan mana-i işarîsiyle ve cifrîsiyle hem hapis musîbetine, hem necatımıza işaret ve bize beşaret ediyor" buyurdular.


Nurcuların Hz.Ali'ye ve dine korkunç bir hakareti!(S: 291)

İmam-ı Ali (r.a.) gaybaşina nazarıyla (gaybı gören bakışı ile) bu risaleyi görmüş, "Kasîde-i Celcelutiye"sinde bu risalenin ehemmiyetine ve makbuliyetine işaret edip, fıkrasıyla onu (risaleyi) şefaatçi yaparak dua etmiştir.
Bu "Ayetü'l-Kübra"nın tetkîki neticesinde Üstad ve talebelerinin beraetle hapisten kurtulmaları, İmam-ı Ali'nin (r.a.) bu duasının kabulünü ispat etmiştir.


Bir nurcunun mahkemeye beddua ederken kendi hurafelerini görememesi.(S. 362)

Risale-i Nur şakirtlerinden Abdürrezzak namında bir zat mahkemeden bir sene sonra demiş:

"Hey bedbaht! Otuz üç ayat-ı Kur'aniye işaratının takdirine mazhar ve Imam-ı Ali'nin (r.a.) üç kerametinin ihbar-ı gaybîsiyle ve Gavs-ı Azamın (k.s.) kuvvetli bir tarzda ihbarıyla kıymet-i dîniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesi ile beraber binler vatan evladını tenvir ve irşad eden ve îmanlarını kuvvetlendiren ve ahlaklarını düzelten Risale-i Nur'un irşadlarına `ifsad' diyorsun. ALLAH'tan korkmuyorsun; dilin kurusun" demiş.



Zehirlenen Said Nursi cevşen okuyarak şifa bulmuş!(S: 401)

Bir siyasî memurun iğfali ve "Imhası için yukarıdan emir aldık" demesine aldanan bir bekçibaşı, Üstadın penceresine geceleyin merdivenle çıkarak yemeğine zehir atmış; ertesi gün Üstad zehirlenerek kıvranmaya başlamıştır. Zehirin tesiri çok azîm olduğu halde; kendisi, "Cevşenü'i-Kebîr gibi evrâd-ı kudsiyelerin feyziyle ölümden muhafaza olunuyorum. Fakat, hastalık, ıztırap çok şiddetlidir" derdi.

Said Nursi Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, Almanya Baskısı Temmuz 1994



Tılsımlar Mecmuası



Risale-i Nur’un kıymetini tam hadis ve ayet ile ispat etmesine hayretle barekellah dedim, iddiası.(S: 168)


Evvelâ: Aydın havalisinin Hasan Feyzi'si ve Husrev'i ve Mehmed Feyzi'si ve Risale-i Nur'un manevî avukatı Ahmed Feyzi'nin üç seneden beri âlimâne, mudakkikâne yazdığı şu gelen istihrâcât-ı gaybiyeyi ve Sikke-i Tasdik-i Gaybiye'nin bir kuvvetli hücceti ve şahidi bulunan şu risaleciği dikkatle mütalaa ettim. O'nun tedkikatına ve Risale-i Nur'un kıymetini tam hadis ile ve âyet ile isbat etmesine karşı, hayret ve istihsan ile "MâşâALLAH, Bârekellah" dedim. Fakat, bir derece tâbire muhtaçtır. Ayn-ı hakikattir; fakat "Said" hakkında husûsan son kısmın haşiyelerinde -şahsiyetim itibarıyla haddimden yüz derece ziyade bir hüsn-ü zannı ile- hakikatin sureti değişmiş...


Said Nursi Kitaplarını yere göğe sığdıramıyor.(S: 168)

Evet, hem Sikke-i Gaybiye, hem O'nun yazdığı âyetler ve hadisler müt-tefikan bu asırda bir hakikat-ı nûrâniyeye işaret ediyorlar.


Said Nursî ayetleri kendini reklam için kullanıyor.(S: 168)

Bazı âyât-ı kerîme ve ehâdis-i şerîfe âhirzamanda gelecek bir müceddid-i ekberi mânâ-yı işârî ile haber veriyorlar.


Mehdi’nin doğum tarihi Said Nursî ile aynıymış!(S: 203)

AYN-I HARİKA T BİR KERAMET-İ GAYBİYEDİR

İ'tikad-ı Ehl-i Sünnet'çe hurûc-u eşrat-ı saatten olarak mervî olan Mehdi'nin (R.A.) velâdeti dahi, zuhuru gibi âhirzamanda olacaktır. Ve Âl-i Beyt'ten olduğuna göre ismi, ism-i Nebîye (A.S.M.) ve pederinin ismi, ism-i ebî Nebîye (A.S.M.) uyacaktır. Bu bâbta ehl-i hakâik câniblerinden menkûl olan kuşûfâtın henüz birşey kiz-be çıkmayanı, Mevlâna Hasenü'l Adevî'nin Mevâkıtü'l Şa'râni'den naklettiği keşiftir ki, Abdülvehhab-ı Şa'rânî Hazretleri Kitabül'-Yevâkıtü'l-Cevâhir'i, Mehdi-i âhirzamanın 1255 senesi Şaban'ın 15'inci gecesi dünyaya geleceğini, Şeyh Hasan-ı Irakî'den nakl ve bu re'yde kendi şeyhleri Ali Havâsî Hazretlerinin dahi muvafakati olduğunu beyan buyurmuştur.

(Meşahirü'n-Nisâ cilt l, sahife 227, dârü'l tab'atü'l âmire)

Merhum Hacı Zihni Efendi'nin Meşahirü'n- Nisa unvanlı eserinden nakl ettiğimiz bu satırlarda beyan olunan olunan 1255 senesi ile kitabın sahifesinin kenarına haşiye olarak kaydedilen 1294 senesi ile sevgili Üstadımızın tarih-i veladetlerine; ikincisi, yani 1294 tarihi ise besmele-i hayatlarına başladıkları tarihtir.


Said Nursi’nin ilginç mehdi teorisi.(S: 208)

Hazret-i Mehdi (R.A.), zamanındaki mehdilerin en yükseği ve umûr-ü dinde müctehidlerin en mükemmeli olacaktır. Bu da müşarünileyhin azametinin kemâline, cemalinin şerefine, mertebesinin yüksekliğine ve derecesinin meziyetine delalet eder.



Said Nursi çocuk iken evvelin ve ahirin ilimlerine varis kılınmış!(S: 208)

Hadis-i Şerif meali: "Mehdi, evlâdımdan kırk yaşında bir şahısdır. Yüzü, necm-i ziyadar gibi; onca zulm ve haksızlık ile doldurulan yeryüzünü, hak ve adaletle doldurur. Hilâfette; yerde, göktekiler ve hatta havadaki kuşlar bile razı olacaklardır."

Haşiye 1: Bu cihet güneş gibi aşikar bir hakikattir. Ki, O zât-ı zîhavârik daha hâl-i sahavetinde iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere, üç aylık bir tahsil müddeti ulûm-u evvelin ve afiirîn, ledün'niyat ve hakâik-ı eşyaya, esrar-ı kâinata ve hikmetri İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle bir mazhariyet-i ulyâya kimse nail Olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin işi asla mesûk değildir. Bu cihet, Risale-i Nur'u çınlayarak okuyanlara malumdur.



Mehdi çıkmadan önce doğudan kuyruklu yıldız doğacaktır uydurması.(S: 208)

Hadis-i Şerif meali: "Mehdi (R. A) çıkmasından önce, şarktan, parlak kuyruğa sahi b bir yıldız doğacaktır." (Haşiye 1: O yıldız, birinci harb-i umumide, Risa'e-i Nur'un ilk intişarı anlarında zuhur etmiştir. Bu senede görenlere şâyân-ı dikkattir.)



Said Nursi’nin mehdi olduğunun ilginç delilleri.(S: 208)

Hadis-i Şerif meali: "Mehdi (R. A.), evlâdımdan kırk yaşında bindir. Yüzü necm-i ziyadar gibidir. Sağ yanağında siyah bir ben vardır. Üzerinde iki pamuklu hırkası bulunur. Bu halife, benî-îsrâil erkeklerine benzer. Hazineler istihraç edip, şirk medînelerini feth edecektir.(Haşiye 2: Hazret-i Üstada dikkat edenler, sağ yanağındaki siyah beneği kolaylıkla görebilirler, iki pamuklu hırkası olup, hâl-i sahavetinden beri acîb ve başkalara benzemeyen bir giyime sahib olup, Hadis-i Şerifi fi'len tasdik etmektedir. Usanandaki sıklet ise, kendisi ile görüşenlere malumdur. Ve kırk yaşında Risale-i Nur'un te'lifine meşgul olup, mukaddes vazifesine, imân-ı tahkikinin neşri vazifesi başlamıştır.

Tılsımlar Mecmuası, Said Nursi, Tenvir Neşriyat, İstanbul 1988
__________________
Enam sur. 116: Yeryüzündeki insanların çoğunluğunauyarsan, seni Allahyolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.
gavs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla