Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 01:31 PM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Semud’a da kardeşleri Salih’i [gönderdik]... O, dedi ki: “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. O, sizi yeryüzünden oluşturan ve size orada ömür geçirtendir. Artık O’ndan mağfiret isteyin. Sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim Karîb'dir [çok yakındır], Mucîb'dir [cevap verendir].” Dediler ki: “Ey Salih! Sen, bundan önce aramızda aranan/ ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Ve hiç şüphesiz biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz.”
O [Salih] dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet vermişse… Bu durum karşısında O’na asi olursam beni Allah’tan kim korur? O zaman sizin de bana zarardan başka katkınız olmaz. Ve ey kavmim! İşte size ayet olarak Allah’ın nâkası [beş yaşında, yavrulu, bol sütlü dişi devesi]. Artık onu bırakın, Allah’ın yeryüzünde yesin. Ve ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalayıverir.
Derken, onlar, onu [nâkayı/ dişi deveyi] inciklerinden keserek öldürdüler. Bunun üzerine o [Salih] dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. İşte bu, yalanlanmayacak bir vaattir.”
Artık ne zaman ki emrimiz geldi, Salih’i ve onunla birlikte iman etmiş olan kişileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz ki senin Rabbin, O güçlü, mutlak üstün olandır.
Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.
Sanki orada hiç zengince yaşamamışlardı. Haberiniz olsun! Hiç şüphesiz Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Haberiniz olsun! Semûd için uzaklık verildi. (Hud/50- 68)
Semûd ve Âd, Kariah’ı [felaket kapısını şiddetli çalanı, şok edeni] yalanladılar.
Sonra, Semûd’a gelince; onlar korkunç bir sesle helak edildiler.
Âd’a gelince, onlar gürültülü ve azgın bir fırtına ile helak ediliverdiler.
O [Allah], onnu [fırtınayı] üzerlerine yedi gece sekiz gündüz peş peşe musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi, onun [fırtınanın] içinde, içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş halde görürsün.
Bak şimdi görebilir misin onlara ait herhangi bir kalıntı? (Hakka/4- 8)
43, 44. ayetlerde geçen Semud kavmi ile ilgili açıklamadaki “Belirli bir süreye kadar yararlanın!” ifadesi, Hud/65’te “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın” şeklinde detaylandırılmış ve “belirli süre”nin “üç gün” olduğu bildirilmiştir.
47 – Ve sema; Biz onu kudretle/ sağlamca bina ettik. Hiç şüphesiz Biz, genişleticileriz.
Bu ayette semanın [uzayın] haşmetine dikkat çekilmektedir. Böyle muazzam bir varlığı ve sistemi yaratanın, sonsuz güç ve irade sahibinden başkasının olamayacağı ve uzay gibi bir varlığı yaratan gücün insanı yeniden yaratmaya da güç yetireceği vurgulanmaktadır. Ayetteki “Hiç şüphesiz Biz, genişleticileriz” ifadesinden, genişletme eyleminin devam ettiği anlaşılmaktadır.
Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir değil midir? Evet [elbette kadirdir]! Ve O çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir. (Ya Sin/81)
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü], O [Allah] yaptı; boyunu yükseltti sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi; Ondan [yeryüzünden] suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi]. (Naziat/27- 33)
Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren - ki şekillerinizi ne de güzel kılmıştır- ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. — İşte, alemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!- (Mü'min/64)
Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'na istekte bulunurlar. O, her gün [an] bir iştedir. (Rahman/29)
Evrenin genişlemesi hakkında hazırlanan bilimsel bir çalışmayı, yararlı olacağı düşüncesiyle okuyucuya arz ediyoruz:

SÜREKLİ GENİŞLEYEN BİR EVRENDE YAŞIYORUZ
“Ve Evren'i [Göğü] kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.” (Zariyat/47)
Ayette "Evren, gök" diye çevirdiğimiz kelime Arapça "sema" kelimesidir. Bu kelime, Türkçe'deki "gök" kelimesi gibi hem Evren'i, hem de Dünya'nın tavanını ifade eder. Yeryüzünün üstünün tümü "sema" diye adlandırılır.
Evren sonsuz mudur? Yoksa sınırlarla çevrili, durağan-sonlu bir yapıda mıdır? İşte size insanlığın büyük dehalarının tarihin başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri...
Diyebiliriz ki, insanlık tarihinde çok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tüm uğraşlara rağmen işin içinden çıkılamamıştır. İlk önce felsefenin içinde, daha sonra ise felsefeden bağımsızlığını ilan eden fizikte, Evren'in sınırlarının sonsuz olup olmadığı tartışılmıştır. Tarihin en parlak simalarının bir kısmı Evren'in sonsuz olduğunu, buna karşılık diğer birçok ünlü düşünür de Evren'in sınırlarla çevrili bir şekilde sonlu olduğunu dile getirmiştir. Oysa Kuran bu iki görüşün dışında sürekli genişleyen dinamik bir Evren modeli çizmiştir. Kuran'ın çizdiği bu model, Evren'in her an bir sonu olmakla “Sonsuz Evren” modelinden, sürekli genişlemekle ise “Durağan Sınırlı Evren” modelinden ayrılmaktadır. Böylece insanlığın bu en büyük tartışmasında Kur’an tüm düşünürlerin dışında üçüncü bir modeli tarif etmiştir.
İşte Kuran'ın Allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler için bir test imkanı... Bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış çöldeki Muhammed (as), diğer tarafta da felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları... İşte Aristo, işte Ptolemy, işte Giordano Bruno, işte Telesio Patrizzi, işte Galieo Galilei, işte Isaac Newton... Dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla Evren'in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik Evren modelini çizememişlerdir. Ancak 20. yüzyılda Edwin Hubble'ın gelişmiş teleskobuyla gözlemleri, tüm yıldız kümelerinin hızla birbirlerinden uzaklaştığını tespit etmiş, böylece “Genişleyen Dinamik Evren” modeli doğrulanmıştır.
Evren'in genişlediği ilk kez 1900'lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900'lü yıllardan önce Kur’an dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur.
MUHAMMED'İN ÇÖLDE SAKLADIĞI TELESKOP
Kur’an'ın Allah tarafından indirildiğini inkâr edenler, Muhammed Peygamber'in Kuran'ı uydurduğunu söylemektedirler. Peki bunu söyleyenler Muhammed Peygamber'in Evren'in genişlediğini, 1900'lü yıllardan önce bilen dünya tarihindeki tek kişi olmasını nasıl açıklayacaklar? Acaba Muhammed Peygamber 1900'lü yıllarda yapılmış olan teleskopun bir benzerini 600'lü yıllarda icat etmişti de, bu teleskopu kumlar altında mı gizliyordu? Acaba Muhammed Peygamber teleskopu kullanmayı, yıldızların hareketlerini yorumlayacak astrolojik bilgiyi biliyordu da, bunu insanlardan mı saklıyordu? Eğer Muhammed Peygamber deli olduğu için peygamber olduğunu iddia etti denirse; bu nasıl bir deliliktir ki, kendi döneminin insanlarının hiçbirinin bilmediği ve bilmesine imkan olmayan, kendisinden 1300 yıl sonra ancak anlaşılacak olan bir gerçeği biliyordu? Eğer Muhammed Peygamber kendi menfaatleri için dini uydurdu denirse; bu nasıl bir menfaat uydurmadır ki, bu kişinin uydurdukları ancak 1300 yıl sonra tam anlaşılıyor; fakat kendi döneminde bu ayeti söylemesi kendisine hiçbir menfaat sağlamıyor, hatta gözleriyle Evren'in genişlediğini fark edemeyen düşmanlarına belki koz bile vermiş oluyordu. Menfaat için hareket eden kişi, kendi yaşarken kendisine faydası olmayan, hatta kendi döneminde anlaşılmadığı için eleştirilmesine yol açacak bir şeyi söyler mi? Eğer tüm bu gerçeklere karşın hâlâ bir kişi "Muhammed Peygamber kendi aklıyla bunu bildi" derse; bu nasıl bir akıldır ki, kimsenin bilemediğini biliyor fakat bunları kendi bildiğini kabul edeceğine, Allah bana bildirdi diye yalan söylüyor! Toplu iğneyi bulan bir kişi bile bu buluşuyla övünme eğilimindeyken, Muhammed Peygamber niye aklıyla övünmüyor da "Bu [Kuran] benden değildir, bu Allah'tandır" diyor? Tevazudan mı? Bir yandan peygamber olduğunu söylerken inanılamayan, yalancılıkla itham edilen, böylece ahlâken düşük bir mertebede gösterilen kişiyi, tevazu sahibi diye mi yüceltecekler? Evet inkâr etmekte ısrar edenlere bir soru da biz soralım: “Siz neyi savunduğunuzun, ne dediğinizin farkında mısınız?”
EVRENİN GENİŞLEDİĞİ NASIL ANLAŞILDI?
Büyük deha Newton'un fiziğinde bir eksik vardı. Newton, sonsuz genişlikte ve değişmeyen bir evren modeline inanıyordu. Newton'un yerçekimi yasaları bir sorunla karşılaşıyordu. Nasıl oluyordu da Evren'in başlangıcından beri geçen çok uzun zaman sürecinde tüm madde birbirini çekip tek bir bileşime dönüşmüyordu? Oysa Einstein'ın Newton'dan sonra ortaya koyduğu formüllerde kütlenin varlığıyla zaman ve mekan değişiyordu.
Bilimsel platformda Evren'in genişlediğini ilk kez Lemaitre ortaya attı. Einstein'ın formüllerinden yola çıkan Rus fizikçi Alexander Friedmann en ufak bir etkide Evren'in genişleyeceğini veya daralacağını keşfetti. Bu keşfin değerini anlayıp Evren'in genişlemekte olduğunu ise açıkça ve iddialı bir şekilde ilk savunan kişi, Belçikalı papaz ve bilim adamı Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, Evren'in genişlemesini geri sardığımızda Evren'in tek bir birleşimden patlayarak oluştuğunu, daha sonra Evren'in genişlediğini; bir meşe palamudundan bir meşe ağacının büyümesi gibi Evren'in bu tek atomdan ortaya çıktığını söyledi. Bu o kadar inanılmaz gözüküyordu ki, başta bu iddiaya kendi formüllerinden ulaşılan Einstein bile inanamadı. Lemaitre'nin fizikten pek anlamadığını söyleyerek, Evren'in sonsuz genişlikte ve değişmez olduğunu söyledi.
İlk başta, Evren'in genişlediği kuramsal olarak ortaya konmuştu. Hiçbir felsefecinin tarihin uzun zaman diliminde ortaya koyamadığı bir açıklama, Kant gibi bir felsefecinin "Saf Aklın Eleştirisi" eserinde, zihinsel çatışkılardan [zihnin çözemeyeceği sorunlardan] biri olarak gördüğü ve "Zihin bu sorunu çözemez" dediği konuda ortaya konmuştu. Bu kuram her şeye uyuyor ve Evren'in neden yerçekimine rağmen çökmediğini açıklayarak Newton ve Einstein formüllerinin bir birleşimini veriyordu. Alternatifi yoktu. Doğru anahtarın kendi kilidine uyması gibi, doğru açıklama da evrensel tabloya uymuştu. Fakat bilim dünyasında ilk defa duyulan bu açıklama klasik tepkiyle karşılaşmıştı: Hayır, olamaz!
Aynı yıllarda Amerikalı astronom Hubble, tüm bu kuramsal tartışmaların dışında, Mount Wilson gözlemevinde son derece gelişmiş teleskopu ile gözlemler yapıyordu. Hubble tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, böylece Evren'in genişlediğini gözlemsel olarak buldu. Böylece Hubble, görmediğimize inanamayız diyenlere "Gördüğünüze inanmalısınız" dercesine genişlemeyi ispatladı. [Hubble bu tespitini Doppler etkisiyle yaptı. Buna göre uzaklaşan cisimlerin dalga boyları ışık dalgalarının spektrumunda uzar; böylece kırmızıya kayar, cisimler yaklaşıyor ise dalga boyu kısalır, böylece maviye kayar.] Tüm galaksilerden gelen ışığın, spektrumda kırmızıya kayması, tüm galaksilerin uzaklaştığını gösteriyordu. Hubble bu gözlemiyle beraber çarpıcı bir yasa da buldu: Galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. Galaksi ne kadar uzakta ise, o kadar hızlı uzaklaşıyordu. Bu sonuç tekrar tekrar test edildi. 1950'de ABD'de Mount Palamar'da Dünya'nın en büyük teleskopu inşa edildi. Tüm testler, yeniden kontroller hep bu gözlemi doğruladı. Hatta ölçümler yapılıp Evren'in ilk yaratılış anının yaklaşık 10-15 milyar yıl önce olduğu iddia edildi.
Hubble'ın çalışmalarıyla Einstein da, Lemaitre de ilgileniyordu. Daha önce Lemaitre'ın görüşlerine katılmayan Einstein, bir konferansta Lemaitre'e haklı olduğunu beyan etti. Bu düşünceye inanmamasına yol açan görüşlerinin hayatının en büyük hatası olduğunu itiraf etti. Böylece Evren'in dinamik, sürekli genişleyen yapısı gözlemlerle doğrulanmış bir şekilde anlaşıldı, dönemin en büyük fizikçisi Einstein da bu sonucu kabul etti.
Hubble'ın ve Lemaitre'ın örneklerinde, bir fizikçinin gerek kuramsal, gerek gözlemsel yolla bir sonuca ulaştığında o sonucu nasıl sunduğunu görüyoruz. Lemaitre kuramsal olarak ulaştığı sonuca dayanak olarak Einstein'ın formüllerinden nasıl çıkarım yaptığını gösterirken, Hubble da yaptığı gözlemlerin verilerini ve sonuçlarını sunmaktadır. Böylece fizikçilerin vardığı sonuç bir kitap dolusu altyapıyla bir arada ortaya konmaktadır. Fizik kurallarının Yaratıcısı, tarihteki en büyük tartışmalarından birinin cevabını Kuran'da vermektedir. Kuran, bilim adamlarından farklı olarak doğrudan sonucu verir, bu sonuca gidiş yolları, bu sonuca nasıl ulaşıldığı önemli değildir. Çünkü bu bilgiyi veren bu araçları kullanmadan bu bilgiyi bilmektedir. Evet, Kuran doğrudan sonucu verir. Çok emin, çok kısa, çok net, çok açık bir şekilde...
Herhangi birimiz Evren'e üstten bakma şansına sahip olsaydık ve biri bize "Evren'i tarif et" deseydi, herhalde ilk söyleyeceğimiz şeylerden biri Evren'in genişlediği olurdu. Ancak bilimsel birikim ve gelişmiş teleskoplarla fark edebildiğimiz bu gerçeği, Kur’an'ın 1400 yıl önce söylemesi ne müthiş bir olaydır! Bazıları "Hz. İsa körleri iyileştirecek şekilde mucizeler gösterdiyse, niye çevresindeki herkes iman etmedi?" diye sormaktadır. İşte dine bilimle karşı çıkılmaya çalışıldığı bir ortamda, Kur’an, bilimin en zor birkaç sorusundan birine bir cevap vermekte ve tarihte bu cevabın aynısına rastlanmamaktadır. Gelişmiş teleskopların icadıyla yapılan gözlemler Kur’an'ı doğrulamakta, Kur’an'ın bu mucizesinin benzerini hiç kimse gösterememekte, fakat inanmaya niyetli olmayanlar yine inanmamaktadır. Zaten Kuran bazı insanların hangi mucizeyi görürlerse görsünler inanmayacaklarını belirterek insan psikolojisinin bu yönünü açıklamada da mucize göstermiştir. Sanırız bu örneği gören kişi, İsa'nın ve diğer Peygamberlerin gösterdiği mucizelere karşı kendilerine niye inanılmadığını anlayacaktır. Mucizelerin şekli zamana göre değişmekte, fakat hep açık arayan, gerçeği bulmaya çalışmak yerine, ben nasıl inkâr ederim diye düşünen bazı insan tipleri hiç değişmemektedir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla