Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 01:30 PM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Şüphesiz takvalı davrananlar, Rablerinin kendilerine verdiği ile sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, zevkusefa sürerek cennetlerdedirler, nimetler içindedirler. Ve Rableri onları cehennem azabından korumuştur. Biz onları iri gözlülerle eşleştirdik de. - “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için!”- (Tur/17- 20)

Kuşkusuz muttakiler [takva sahipleri] gölgeler, pınarlar ve canlarının çektiği meyveler içindedirler.
–“işlemiş olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin, için!”–
İşte Biz güzel davrananları böyle karşılıklandırırız [ödüllendiririz]. (Mürselat/41- 44)
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete [kavuşmak için] yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar [daki hakların]dan bağışlama ile [vaz] geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.
Ve çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları [kötü şeylerde] bile bile ısrar etmeyenlerdir.
İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. [Böyle] Yapıp-edenlerin karşılığı/ödülü ne güzeldir. (Ali Imran/133- 136)
Rablerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük sevk edildi. Nihayet oraya vardıkları, kapıları açıldığı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, tertemiz geldiniz!” dediği zaman;Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" dediler [denilecek]. (Zümer/73)
Yakınlık sahibine, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver. Ve saçıp savurma. -Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.- (İsra/26, 27)
Öyleyse, yakınlık sahibine, miskine ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah'ın yüzünü [rızasını] dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar felah bulanların ta kendileridir. (Rum/38)
Allah'a ve Elçi’sine inanın. Sizi, kendisine sonradan sahip kıldığı şeylerden harcayın. Artık sizden, inanan ve harcayan kimseler; kendileri için çok büyük karşılık vardır. (Hadid/7)
Konumuz olan pasajda geçen “… onların mallarında isteyen ve mahrum [isteyemeyen] için bir hak vardı” cümlesindeki “isteyen” sözcüğü, “ihtiyacını söyleyebilen” demektir. Bu da yoksul olup dilenen kimse anlamındadır.
Mahrum” u da iki şekilde anlamak mümkündür:
1- Zorunlu olarak isteyemeyen; doğadaki insan dışı, bakıma muhtaç canlılar:
İnsan bu canlılar için de hak olduğunu bilmeli ve onların haklarını ödemelidir
.
O, yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indirendir.” dedi. —İşte Biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyiniz ve hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz akıl sahipleri için bunda nice ayetler vardır! Biz sizi ondan [yeryüzünden] yarattık, sizi ona döndüreceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.- (Ta Ha/54)
2- İffetinden dolayı isteyemeyen, kimseye derdini açamayan, ihtiyaçlarını gizleyen kimseler:
Büyükbaş hayvanları da; Biz onları sizin için Allah'ın nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O nedenle ön ayaklarının biri bağlı halde keserken/ saf halindeler iken üzerlerine Allah’ın adını anın. Sonra yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, ihtiyacını gizleyene ve isteyene de yedirin. Böylece Biz onları şükredesiniz diye size boyun eğdirdik. (Hacc/36)
Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz zulmedilmeyeceksiniz.
Yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirler için … Utangaçlıktan, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. -Sen onları işaretlerinden tanırsın.- Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Ve siz, hayırdan neyi harcarsanız, biliniz ki, şüphesiz Allah, onu çok iyi bilir. (Bakara/272, 273)
Müminler, iffetlerinden dolayı isteyemeyen, kimseye dertlerini açamayan, ihtiyaçlarını gizleyen böylesi kimseleri de arayıp bulmalı ve onların da haklarını vermelidir.
20- 22 – Ve yakiyn olarak inanacaklar için, yeryüzünde ve kendi içinizde nice ayetler vardır. Ve sizin rızkınız/sizin rızk vereniniz, sizin vaat olunduğunuz şeyler göktedir. Hala görmüyor musunuz?
Bu ayetlerde Rabbimiz, insanların körü körüne inanmamalarını, mutlaka çevrelerindeki ayetleri de dikkate alarak bir kanaat sahibi olmalarını istemektedir. Bilindiği üzere, Kur’an hem afak hem de enfüsteki binlerce ayete, kanıta dikkat çekmektedir. Biz bunları Fussılet suresinde, imkânlar ölçüsünde saymaya çalışmıştık.
Afaktaki [Dış Dünyadaki, Görünen Evrendeki] Ayetler:
Evrenin sürekli genişlemesi, yokluktan yaratılma, evrenin gaz aşaması, gök cisimlerinin mükemmel yörüngeleri, güneşin akıp gitmesi, güneş ve ayın farkı, ayın yörüngesi, gökyüzünün tabakaları, yeryüzünün tabakaları, gökyüzünün korunmuşluğu, göğün geri çevirdikleri, gökyüzünün direksiz yükselişi, dünyanın geoit şekli, dünyanın ve uzayın çapları, dünyanın dönüşü, döndükçe kutupların basıklaşması, aşılayıcı rüzgârlar, yağmurdaki ölçü, suyun çevrimi, kazık şeklindeki dağlar, petrolün oluşumu, solunum ve fotosentez, gökyüzüne yükselmenin zorluğu, bitkilerdeki erkeklik ve dişilik...
Enfüsteki [İnsanın Biyolojik ve Psikolojik Yapısındaki] Ayetler:
Üreme sistemi, sindirim sistemi, dolaşım sistemi, sinir sistemi, bağışıklık sistemi, duyular, eşler halinde yaratılma, meninin bir karışım olduğu, cinsiyetin belirlenmesi, rahim duvarında asılı olma, ceninin bir çiğnemlik et parçası olma durumu, kemiklerin oluşumu ve etle kaplanması, üç karanlıkta yaratılma…
Surenin başında kasemle dikkat çekilen “vaat edilenin kesinlikle doğru olduğu, dinin kesinlikle gerçekleşeceği” hususuna tekrar değinilmektedir. Afak ve enfüsteki tüm ayetler, kıyameti, yeniden dirilmeyi ispat etmektedir:
Ve ölü toprak onlara [duyarsız kavme] bir delildir. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. (Ya Sin/33)
Şüphesiz senin yeryüzünü boynu bükük görüp de Bizim onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman onun titreşmesi ve kabarması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki ona hayat veren kesinlikle ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü yetendir. (Fussılet/39)
Ayetteki “Ve sizin rızkınız/sizin rızk vereniniz, sizin vaat olunduğunuz şeyler göktedir” ifadesiyle göklerden gelen buluta, yağmura dikkat çekilmiştir. Eğer sema olmasaydı, yeryüzünde yenilecek, içilecek, teneffüs edilecek şeylerin hiç birisi olmazdı. Dolayısıyla yaşam da olmazdı. Vaat edilen şey ile de cennet kastedilmiştir.
Ayetteki “رزقكم rızkuküm [rızkınız]” sözcüğünü, İbn Muhaysın ve Mücahid 58. ayetteki gibi “ رزّاقكمrazzakuküm [rızık vereniniz] şeklinde okumuşlardır. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l Kur’an)
23 – Öyleyse gök ve yeryüzünün Rabbine kasem olsun ki, o [size edilen o vaat], kesinlikle tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
Afak ve enfüsteki ayetlere dikkat edilmesi gerektiği vurgulandıktan sonra, Rabbimizin tüm evrene koyduğu plan ve programa, düzen ve intizama dikkat eden herkesin kıyametin hak olduğunu anlayabileceği vurgulanmaktadır. Bu ayet, surenin giriş ayetlerinin bir açılımıdır.
Ayette Allah’ın gök ve yeryüzünün tek rabbi olması gerçeğine dikkat çekildiğine göre, “rabb” sözcüğünün ne anlama geldiğinin tam olarak hatırlanılmasında yarar vardır. “Rabb”, “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa göre uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü [gelişmeyi] programlayıp yöneten” demektir. Bu durumda, yer ve göklerdeki plan ve programı, evrenin işleyişini sağlayan sistemleri iyi gözlemleyen herkes mutlaka kıyametin kopacağı gerçeğine ulaşır.
24 – İbrahim’in saygınlaştırılmış misafirlerinin haberi sana geldi mi?
25 - Hani onlar, onun [İbrahim'in] üzerine girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. O [İbrahim]: “Selam, tanınmamış topluluk!” dedi.
26 - O [İbrahim], sonra ehline gitti de semin [güç veren] buzağı ile geldi.
27 – Sonra onu [güç veren buzağıyı] onlara yaklaştırdı: “Nasiplenmez misiniz?” dedi.
28 – Sonra onlardan çekindi. Onlar: “Korkma!” dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
29 - Bunun üzerine karısı bağırarak öne geldi de elini yüzüne vurarak: “Bir bahtsız, bir kısır!” dedi.
30 - Onlar [Misafirler]: “Rabbin işte böyle buyurdu. Şüphesiz O [Rabbin], hikmet sahibidir. En iyi bilenin ta kendisidir” dediler.
31 – Bunun üzerine o [İbrahim]: “Sizin önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
32 -34- Onlar [elçiler]: “Şüphesiz biz, Rabbin katından aşırı gidenler için işaretlenmiş, çamurdan pişirilmiş sert taşları üzerlerine yağdırmamız için günahkâr bir kavime gönderildik” dediler.
35 – Bunun üzerine Biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
36 - Fakat Biz orada müslümanlardan bir evden başkasını bulmadık.
37- Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir ayet bıraktık.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla