Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:39 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ta, Sin. Bunlar, salâtı ikame eden, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan kişilerin ta kendileri olan müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere Kur’an’ın ve apaçık / açıklayıcı bir kitabın ayetleridir. (Neml/1-3)
Allah’a yeminleşerek “Gece ona ve ailesine baskın yapacağız; sonra da velisine [yakınlarına] ‘Biz, o ailenin yok edilişine şahit olmadık [olay sırasında orada değildik] ve biz kesinlikle doğru olanlarız’ diyeceğiz” dediler. (Neml/49)
Veya eğer O [Allah], rızkını kesiverse, size rızık verecek o kimse kimdir? Aslında onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar. (Mülk/21)
Şüphesiz ki bu Kur'an, insanları en doğru ve en sağlam şeye [rüşde, yola] kılavuzlar. Ve salihatı işleyen müminlere kendileri için kesinlikle ve kesinlikle büyük bir ecir olduğunu ve ahirete inanmayan kişiler için Bizim can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler. (İsra/9, 10)
“Sabihat”: Yüzdükçe yüzüp de [elden ele, dilden dile, gönülden gönüle dolaşıp duran].
“Sabikati sekban”: Öne geçtikçe geçen; [hep öne geçen, önemseten ve kişisel ve sosyal tüm işleri ayarlayan].
“Müdebbirati emran”: Kur’an ayetlerinin her işi düzenlemesi; Rabbimizin her işe ait emirlerinin, yasaklarının olması; ilkeler koyması demektir. Zaten Kadr suresinde bu açıklanmış idi.
Melekler [haberciler], içlerindeki ruh ile Rablerinin izniyle iner dururlar/ hulûl eder dururlar; her bir işten. (Kadr/4)
Unutulmamalıdır ki, Kur’ân'daki mucize dağlarda, taşlarda, rüzgârlarda olan mucizelerden daha yücedir. Öyle bir mucizedir ki, her an el altında ve göz önünde bulunmasına rağmen kıyâmete kadar mucizeleri tükenmeyecektir.
Rabbimiz Kur’an’ın bütün bu özelliklerini ön plana çıkararak onların tanıklığı ile “Şüphesiz bunda haşyet duyacak kimseler için nice ibretler” olacağını kanıtlamaktadır.
Ayetteki “bunda” işaret zamiri ile işaret edilen olgu, Nebe’ suresinde konu edilen “kişi iki elinin [iki gücünün; mal ve çevresi] ne takdim ettiğine bakıp da [yaptıklarıyla yüz yüze gelip de] ve kâfir kişinin: “Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım!” demesidir.
Ayette “haşyet [saygı] duyacak kimseler için bir ibret vardır” buyrulmuştur. Daha evvel “haşyet”in “bilgi kaynaklı bir saygı” olduğunu açıklamıştık. Burada da bu konulara ait bilgisi olanların bundan ibret alacağı, evrendeki ayetleri fark edecek akıl ve bilgiye sahip olmayanlara bu ayetlerin bir şey ifade etmeyeceği bildirilmektedir.
Bundan dolayı hemen öğüt ver, eğer öğüt fayda veriyorsa/verecekse, saygısı olan öğüt alacaktır. (A’la/9, 10)

Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allah’ın haşyetinden onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Ve Biz bu misalleri tefekkür ederler diye insanlara veriyoruz. (Haşr/21)
Biz Kur’an’ı sana sıkıntıya düşesin / sıkıntı veresin [eşkıyalık edesin] diye indirmeyip ancak haşyet duyan kimse için bir öğüt olmak üzere, yeryüzünü ve yüce gökleri yaratandan bir indirilişle indirdik. (Ta Ha/3)
İnsanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar vardır. Kulları arasında Allah’tan ancak bilginler haşyet ederler [derin hayranlık ve saygı duyup ondan uzaklaşmaktan korkarlar]. Hiç şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır. (Fatır/28)
Kuran, burada olduğu gibi, başka sure başlarında da bir çok kez böyle mecazi ifadeler ile tanıtılmıştır:
‘Urf hâlinde [yığın yığın, öbek öbek, küme küme] gönderilmişlere kasem olsun ki; –dolayısıyla da büküp devirenlere– canlandırdıkça canlandıranlara da [kasem olsun ki], –dolayısıyla ayırdıkça ayıranlara– ve bir öğüt bırakanlara da [kasem olsun ki], –gerek özür, gerek uyarı olmak üzere– kesinlikle tehdit olunduğunuz şey elbette meydana gelecektir. (Mürselat/1- 7)
O saflar halinde dizilenlere/ dizenlere, sonra da haykırıp sürükleyenlere, sonra da [haykırıp sürükleyince de] öğüt okuyanlara kasem olsun ki, [bunlar, o saflar halinde dizilenler kanıttır ki,] sizin İlahınız kesinlikle Bir Tek’tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir. (Saffat/1- 5)
O tozuttukça tozutanlara arkasından ağırlığı taşıyanlara, sonra kolaylıkla akanlara, sonra da bir emri paylaştıranlara kasem olsun ki, şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz “Din [yapılanların karşılıklandırılması]” de kesinlikle gerçekleşecektir. (Zariyat/1-6)
10, 11 – Onlar, “Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra mı” diyorlar.
12 – Dediler ki: “Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür.”
27 – 33- Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü], O [Allah] yaptı; boyunu yükseltti sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi; ondan [yeryüzünden] suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi].
Bu ayetler Nebe suresinin devamı, biraz da açılımı mahiyetindedir. Nebe suresinde “o çok büyük ve önemli haber” üzerinden soruşanların, tartışanların içinde bulundukları çıkmazların detayı verilmekte ve onlara cevaplar verilmektedir:
Onlar, Kur’an’daki önemli haberleri duydukça, birbirlerine: “Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra mı?”, “Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür” deyip durmaktadırlar.
Rabbimiz bu kişilere “dirilme”nin mümkün, “diriltme”nin de Kendisisi için çok kolay olduğunu bildirerek insanları düşünmeye davet etmektedir: “Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu [göğü], O [Allah] yaptı; boyunu yükseltti, sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi; ondan [yeryüzünden] suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi].
Ayetteki “Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü?” ifadesinin birincil muhatabı ahireti inkâr eden o günkü Mekkeli müşrikler olmakla beraber, aslında tüm zamanlardaki inkârcılardır. Ayette sorulan bu sorular, tüm inkârcıların cevaplaması gereken sorulardır. Rabbimiz, insanlar akıllarını başlarına alsınlar, kendilerine gelsinler diye bu konuda birçok kez ikazda bulunmuştur:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. (Mu'min/57)
Ve onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz, yeni bir yaratılışla diriltilecek miyiz?”
De ki: “İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun.” Sonra onlar; “Bizi kim geri döndürecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan.” Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve “Ne zamandır bu?” diyecekler. De ki: “Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı [diriltileceğiniz] gün, O’nu överek O’nun çağrısına uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.” (İsra/49- 52)
Ve kendi yaratılışını dikkate almayarak Bize bir örnekleme yaptı: Dedi ki: “Kim diriltecekmiş o kemikleri? Onlar çürümüş iken!”
De ki: “Onları ilk defa yaratan, onları diriltecektir. Ve O her yaratmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş yapandır. Şimdi de siz ondan yakıp duruyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir değil midir? Evet [elbette kadirdir]! Ve O çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir.
Şüphesiz ki O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu / işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir. (Ya Sin/78- 81)
Ve onlar: “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir. Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz tekrar dirilecekmişiz? Önceki atalarımız da mı?” diyorlar. (Saffat/16)
Ayetteki “Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi” ifadesindeki sonralık “zamanda sonralığı” değil, kelamdaki sonralığı ifade eder. “ ثمّsümme” ve “ بعد ba’de” edatlarının sadece zamanda sonralığı değil, kelamda sonralığı ifade ettiğini bundan önce [Beled/17 ve Kalem/13’ün tahlillerinde] birkaç kez açıklamıştık. O nedenle, bu ayetin de yer kürenin semalardan sonra yaratıldığı şeklinde anlaşılmaması gerekir. Buna benzer bir ayet de ileride [Bakara/29] gelecektir.
Yerküre ile göklerin yaratılışı Fussılet suresinde detaylıca yer almıştı:
De ki: "Siz yeryüzünü iki günde [evrede] yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir."
Ve O, onun [yeryüzünün] içinde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak [ayırım yapılmadan] rızıkları dört günde ayarladı.
Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de “Biz isteyerek geldik” dediler.
Böylece O [Allah], onları iki günde yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğe kendi işini vahyetti [içine yükledi]. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, Azîz, Alîm’in ayarlamasıdır. (Fussılet/9-12)

6 - O gün sarsan sarsacak.
7 - Onu ikinci bir sarsıntı izleyecek.
8 - Yürekler o gün titreyerek çarpar.
9 – Onların gözleri saygılıdır.
13 – İşte o, bir tek haykırıştır.
14 - Bir de bakmışsın onlar, meydandadır.
Rabbimiz çevremizdeki ayetlerine [evrendeki delil ve işaretlerine] dikkat çektikten sonra, bunların akıbetine dair açıklamalarda bulunmaktadır.
Birinci sarsıntı ile “kıyamet koptuğunda dünyanın alt-üst olması” kastedilirken, ikinci sarsıntı ile de ölülerin ayağa kalkmasına işaret edilmektedir. Bu olguya daha önceki surelerde de birçok kez değinilmişti. Hatırlatmak için şu örnekle yetiniyoruz:
Ve Sûr’a üflenmiştir de Allah’ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar. (Zümer/68)
Ayetteki “Yürekler o gün titreyerek çarpar” ifadesinin çağrıştırdığı korku psikolojisi, korku ve dehşet içindeki kâfirlerin psikolojik durumlarını yansıtmaktadır. Zira o gün müminler güven içinde olacaktır:
Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o Saat’ın sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer. Ve her hamile kadın taşıdığını düşürür. Ve sen insanları sarhoş olmadıkları halde hep sarhoş görürsün. Ama Allah’ın azabı çok şiddetlidir. (Hacc/1,2)
Şüphesiz tarafımızdan kendilerine “En güzel” hazırlanan kimseler; işte onlar, ondan [cehennemden] uzaklaştırılmışlardır. Onlar, onun [cehennemin] uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar.
O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine melekler: “İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür” diye ilka eder dururlar [akıllarına getirirler]. (Enbiya/101-103)
Hayır… Hayır… Yer üst üste sarsıntılarla dümdüz edildiği zaman, Rabbinin geldiği ve meleklerin saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem de getirilmiştir; o insanın, o gün aklı başına gelecektir, artık aklının başına gelmesinin kendisine ne yararı var ki! (Fecr/21-23)
34 - Artık o en büyük felaket geldiği vakit,
35 – O gün, insan ne yaptığını iyice anlayacak.
36 - Gören kimseler için cehennem apaçık gösterilecek.
37- 39 - Artık her azmış ve dünya hayatını tercih etmiş kimseye gelince; İşte şüphesiz cahıym [cehennem], varılacak yerin ta kendisidir.
40, 41 - Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevadan meneden kimseye gelince; artık, hiç şüphesiz cennet, barınağın ta kendisidir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla