Konu: Dua
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22. December 2010, 08:58 PM   #12
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ra’d 14
El açıp yalvarmaya layık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kafirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.


merakım şu, acaba bizim dua diye bilip ettiğimiz şeyle bu ayetin muhatabı konumuna mı geliyoruz? çünkü bazen dil yorgunluğundan öteye gitmeyen işleri dua diye tanımlamamız doğru mu olur?


Ra'd;14: Gerçeğin daveti yalnızca O'nadır. Onların [müşriklerin], O'nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler; onlar, kendilerine hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar, ancak ağzına gelmemesine rağmen ağzına su gelsin diye iki avucunu açan gibidir. Ve kâfirlerin duası sadece bir sapıklık içindedir.

Ra'd;15: Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri, ister-istemez sabah-akşam [sürekli olarak] yalnızca Allah'a secde ederler.

Bu âyetlerde de müşrikler uyarılmaya devam edilmekte, kâfirlerin yanlış ve çarpık durumları değerlendirilmektedir. Yukarıda varlıkların tesbihi konu edilmişti, şimdi ise varlıkların secdesi, ilâhî sisteme teslimiyetleri konu edilmektedir. Gölgelerin secde etmesi de, onların ilâhî sisteme boyun eğmeleridir. Bu hususa başka âyetlerde de dikkat çekilmişti:

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de, “Biz isteyerek geldik” dediler. (Fussilet/11)
Onlar, Allah'ın yarattığı, gölgeleri Allah'a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen birtakım şeyleri görmediler mi? (Nahl/48)
Ve denizde size bir zarar dokunduğunda, o yalvardığınız kişiler kaybolup giderler. O, müstesna [kaybolmaz]. Sonra O, sizi karaya çıkararak kurtarınca, yüz dönersiniz. Ve insan çok nankördür! (İsrâ/67)

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

İsrâ 24
Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

?
İsra;23–24: Ve senin Rabbin kesin olarak şunları gerçekleştirdi: [karar altına aldı] Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara "öf" deme, onları azarlama. Ve ikisine de kerim [onurlu, tatlı ve güzel] söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: "Rabbim! Onların beni küçükten terbiye ettikleri gibi, onlara rahmet et."

İsra;22. Âyette tevhidin önemine dikkat çekildikten sonra, bu Âyetlerden itibaren tevhidin yansıması niteliğinde olan sosyal, ekonomik, kültürel ve cinsel ahlaka ilişkin ana ilkeler sıralanmaktadır. Bu ilkelerin toplu olarak bir genelge mahiyetinde bildirildiği bir başka yer de

En'am Sûresidir:

(En'am: 151–153) De ki: "Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, imlak haşyetiyle [fakirlik endişesiyle/fakirleştiriliriz korkusuyla] çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi ve onları Biz rızklandırıyoruz. Ve kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin. İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O'nun size vasiyet ettikleridir. Yetimin malına da yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar [malına] en güzel biçimde [yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz]. Ve ölçüyü, tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye [Allah] bunları size vasiyet etmiştir. Ve şüphesiz ki, bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun ve Yollar'a uymayın da sizi O'nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, takvalı davranırsınız diye O'nun size vasiyet ettikleridir.

ANA BABAYA İYİ DAVRANMAK:
Yüce Rabbimiz, imanın ilkelerini belirtirken hem En'am Sûresinde hem de burada, şirkten arınmaktan hemen sonra ana-babaya iyilikle davranmayı saymıştır. Lokmân Sûresinde de ana-babayı şükredilecekler arasında kendisinden sonraki sıraya koymuştur:

(Lokmân: 14) Ve Biz insana, anası ve babası hakkında tavsiyede bulunduk: –Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir.– "Bana, anana ve babana şükret [karşılık öde] !" Dönüş, ancak banadır.

Anaya babaya iyilik yapmak onların sadece karınlarını tok, sırtlarını pek tutmak olarak anlaşılmamalıdır. Onlara iyilik yapmak ve iyi davranmak, rabbimizin önemle üzerinde durduğu bir ahlaki tutumdur. Bu ahlaki tutum, onların her türlü maddî ihtiyaçlarının giderilmesinden başlayıp yaşlılıklarında daha da ihtiyaç duydukları manevî ve duygusal ihtiyaçlarının giderilmesine kadar birçok davranışı içeren bir süreçtir. Sevdiklerinin sevilmesi, ahbaplarının aranıp sorulması, meşru taleplerine karşı çıkılmaması, kırgınlıklarına neden olabilecek kaba söz ve davranışlardan kaçınılması, mutluluklarını sağlayacak yakın ilgiden mahrum bırakılmamaları, hayatlarını hoş ve tatlı bir aile atmosferi içinde yaşamalarının sağlanması bu tür davranışlar cümlesindendir.

Ana-babaya iyi davranmak, onların Müslüman olmaları durumuna bağlı değildir. Eğer ana-baba müminler ile savaşmıyorlarsa, kâfir de olsalar, evlâtlarının onlara karşı yukarıda sayılan görevleri yerine getirmeleri gerekir:

(Mümtehine: 8) Allah, sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever.

Konumuz olan Âyette Rabbimizin ana-babanın yaşlılık hâlleri üzerinde durmuş olması özellikle dikkate değer bir noktadır. Çünkü yaşlılık sebebiyle meydana gelen değişikliklerden ötürü, insan, evlâtlarının göstereceği iyiliklere daha fazla muhtaçtır. Rabbimiz, bu durumdaki ana-babaya, değil kaba davranıp azarlamayı, öf demeyi bile yasaklamıştır.
Âyetteki Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir buyruğu, istiare sanatıyla onlara merhamet edilmesini emretmektedir ki, sanat diliyle verilmiş olan bu talimat, sıradan bir emir cümlesiyle verilecek olandan daha fazla etki uyandırmaktadır.

Buradaki hitap peygamberimize olduğu ve o dönemde peygamberimizin ana-babası olmadığı için, "onlar" ile kastedilenler onun ümmetidir:

(Şu'arâ: 215) Ve müminlerden sana uyan kimselere kanadını indir.

İsra;24: Âyetin sonunda öğretilen duada özellikle ana-babanın evladını terbiye etme işlevinin söz konusu edilmesi, bize göre, insanın ana-babasının kendisini büyütürken gösterdikleri sevgi ve şefkati, çektikleri sıkıntı ve yorgunlukları hatırlamasını sağlamak içindir.

Âyette verilen bir diğer mesaj da, insan üzerinde Allah'tan sonra en büyük hak sahibinin ana-baba olduğudur. O hâlde müminlere düşen de kendi üzerlerinde hak sahibi olan ebeveynlerine saygıda, itaatte, hizmette kusur etmemeleridir.




Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Heleki kehf suresinde dua sabır ile birlikte anılıyor?


Kehf 28
Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.
Kehf;27: Ve sen Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku/ izle! Onun [Rabbinin] sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Ve sen O'nun astlarından bir sığınak bulamazsın.

Kehf;28: Ve kendini, sabah–akşam [sürekli] Rablerinin rızasını isteyerek O'na [Rablerine] yalvaran kişiler ile beraber sabırlı kıl. Basit hayatın süsünü isteyerek onlardan gözlerini de ayırma. Ve de kalbini Bizim zikrimizden gafil kıldığımız, hevasına uymuş ve de işi aşırılık olan kimseye uyma.

Kehf;29: Ve de ki: "O hak [gerçek], Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." Şüphesiz Biz zalimler için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladık. Ve eğer yağmur yağsın isterseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O ne kötü bir içecektir! Dayanma/sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür!

Bu Âyet grubunda, Sûrenin nazil olduğu dönemde Mekkeli Müslümanların durumlarından söz edilmektedir. Rabbimiz elçisine şu direktifi vermektedir: "Kur'ân'dan sapma, başka bir yol izleme, bu kitabın gereği ile amel etmeye devam et! "

Bu direktiften sonra, Allah'ın sözlerinin değiştirilemeyeceği ifade edilerek Mekke müşriklerine "Gönderdiğimiz elçinin Kur'ân'da herhangi bir değişiklik yapma yetkisi yoktur, yapmaz ve yaptırtmayız. O, ancak kendisine vahyolunanı aktarmakla sorumludur. Eğer inanacaksanız böyle inanacaksınız; inkâr edecekseniz de serbestsiniz" şeklinde bir mesaj verilmektedir.

Hatırlanacağı üzere, bu mesajı içeren bir pasaj da Yûnus Sûresinde yer almıştı:

(Yûnus: 15–16) Ve Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar; "Bundan başka bir Kur'ân getir yahut bunu değiştir! " dediler. De ki: "Onu nefsimin [kendimin] öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahy olunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım. De ki: "Allah dileseydi, ben onu [Kur'ân'ı] size okumazdım ve O [Allah], onu [Kur'ân'ı] size bildirmemiş olurdu. Ben de ondan [Kur'ân'dan] önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

Yûnus Sûresine ait yukarıdaki pasajda Rabbimiz, Kur'ân'ın değiştirilmesi talebinde bulunan müşriklere, şayet iyice düşünür ve akıllarını kullanırlarsa, Peygamber'in tebliğ ettiği Kur'ân'ın Allah'tan başkasının sözü olamayacağını kesinlikle anlayacaklarını söylemektedir. Müşriklere verilen bu cevap aynı zamanda Kur'ân'ın inananların kalplerindeki yerini de pekiştirmektedir.

Esbab-ı nüzul nakillerinde, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden Abdullah b. Ümeyy el-Mahzumî, Velid b. Muğire, Mukevvir b. Hafs, Amr b. Abdullah b. Ebi Kays el-Amiri ve As b. Amir b. Hişam adlarındaki beş kişinin peygamberimizden kendi akıllarına uygun, onların ilâhlarını reddetmeyen, onlara ne yapacaklarını bildirmeyen ve istediklerinde duruma göre değiştirilebilen bir başka Kur'ân getirmesini istedikleri, bu Âyetlerin de bu talep üzerine indiği haberi yer almaktadır. [69–10] (Razi; el-Mefatihu'l-Gayb)

Yûnus Sûresinin 15–16. Âyetlerinin [69–11]Tebyînu'l-Kur'ân; c. 4, s. 513-514 Konumuz olan Kehf Sûresinin 28. Âyetinde açıklananlar ise En'am Sûresinin 51–52. Âyetlerinde açıklanan ilkelere benzemektedir.

(En'am: 51–52) Ve Rabblerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, takvalı davranmaları için onunla [sana vahye dilenle] uyar. Onların O'nun astlarından Yakın Kimseleri ve şefaatçileri yoktur. Ve Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rabblerine dua eden kimseleri kovma. Onların hesabından sana hiçbir şey [sorumluluk] yoktur, senin hesabından da onlara hiçbir şey yoktur. Ki onları kovup da zalimlerden olasın!

"Esbab-ı Nüzul" kayıtları, bu Âyetlerin iniş sebebi hakkında da yine aynı olayı zikretmektedir:
Abdullah İbn Mesûd'un şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Kureyş'ten bir topluluk Resûlullah (s.a)'a uğramışlardı. O sırada Hz. Peygamber'in yanında, Müslümanların zayıf ve fakirlerinden olan Süheyb, Habbâb, Bilâl, Ammâr ve başkaları bulunuyordu. Bunun üzerine onlar dediler:

-Sen, kavminden vazgeçerek bunları mı tercih ettin? Biz bunlara mı tâbi olacağız? Onları yanından kov! Onları kovarsan belki o zaman sana uyarız. Bunun üzerine Peygamber [sa] şöyle karşılık verdi:

-Ben, mü'minleri kovan bir kimse değilim.

Kureyşliler ise şöyle dedi:

-"O hâlde biz geldiğimizde onları yanından kaldır; biz kalkıp gittiğimizde ise, istersen onları yanında oturt!

Bunun üzerine Hz. Peygamber onların iman etmelerini ümit ederek:

-"Olur" dedi.

Rivayet olunduğuna göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'e şu teklifte bulundu:

"Bir yapsan da, böylece baksak nasıl olacaklar!

Sonra bu Kureyşliler bu hususta ısrar edip, Hz. Peygamber'e:

"Bu konuda bizim için bir yazı yazsan!

Hz. Peygamber, bunu yazması için, bir kâğıt ile beraber Hz. Ali'yi çağırtır. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olur. Bunun üzerine Hz. Peygamber o kâğıdı fırlatıp atar. Hz. Ömer de bu sözünden dolayı özür beyan eder. İşte bu sebeple, Selmân ve Habbâb:

-"Bu âyet bizim hakkımızda nazil oldu. Hz. Peygamber bizimle beraber oturuyor ve biz O'na, diz kapağımız diz kapağına temas edecek kadar yakın bulunuyorduk. O, yanımızdan ayrılmak istediğinde, kalkıp gidiyordu. [69–12]Mukâtil; Râzî, el-Meftihu'l^-ĞAyb, Kurtûbî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur'ân

En'am Sûresinin 51–52. Âyetlerinin tahlili daha evvel En'am Sûresinde yapıldığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz. [69–13]Tebyînu'l-Kur'ân; c. 5, s. 366-368

Kehf Sûresinin 29. Âyetinde ki O hakk [gerçek], Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin ifadesiyle herkese tam bir özgürlük tanınmakta, insanların bu gerçeği kabul edip etmemekte serbest olduğu bildirilmektedir. Kısacası "dileyen dilediğini yapsın" denilmektedir. Sonucuna katlanmayı göze almak şartıyla herkesin istediği inanca sahip olmakta serbest olduğu bundan evvel de birçok yerde detaylı olarak sunulmuştu:

(Bakara: 256) Dinde zorlama yoktur; rüşd ğayden [iman küfürden, iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan] iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Herkesin inanç tercihinde serbest olduğu bildirilen 29. Âyetin devamında Şüphesiz Biz zalimler için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladık. Ve eğer yağmur yağsın isterseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O ne kötü bir içecektir! Dayanma/sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür denilerek yanlış tercih yapanların nelere katlanmayı göze almaları gerektiği de açıkça bildirilmiştir.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (19. March 2011), hiiic (24. December 2010), Miralay (23. December 2010)