Geçenlerde televizyonda yapılan karşılıklı bir söyleşiyi dinliyordum. Konuşmacılardan biri diyordu ki: Türkler Orta Asya'dan beri Allah'ı tanıyorlar ve Allah 'tan korkmuyor, bilakis O'nu seviyor ve O'na sevgi ile yaklaşıyorlar ve bunun göstergesi de kalıplaşmış bazı sözlerde topluma yansıyor.
Mesela Orta Asya kültüründe bazı ifadeler " Allah aşkına, Allah'ını seviyorsan, Allah'ın sevgili kulu, ....." gibi iken,
Arap kültüründe ise bu söylemler korku ve menfaat üzerine ve genellikle şöyle ifade ediliyor "Allah belânı versin, Allah'tan kork, Allah'ın kılıcı, ...." gibi
Bu nedenle de Arap kültürü etkisi altında yetiştirilmişler de tercümelerinde, meallerinde "Allah sevgisini" değil de "Allah korkusunu" dile getiriyorlar.
Sana iyiyi ve kötüyü öğreten, cehennemden sakındıran, cennetin yollarını gösteren, sana yaşam ve rızkını veren Allah'tan niye korkacaksın ki?....
Tam tersine, seni 'sırat el müstakim'den saptırmak isteyenlerin şerrinden Allah'a sığınacak, Allah'ın koruması/himayesi altına gireceksin.
İşte bu fark nedeniyle "takva"ya verilen mânâ da değişmekte, korku ile alakası olmayan "takva" korku içeren bir unsur oluvermekte....; Allah da, sevilmesi gereken bir konumda olması gerekirken;
kendisinden kurkulacak,
kendisine sığınılması, kişi kendisini Allah'ın kendisine teslim etmesi gerekirken O'ndan sakınılacak bir hale konmaktadır bazı söylemlerle.
Belirttiğim fark da bundan doğmaktadır.
Bu nedenle Arap kültüründen, Arap gibi olmaktan kurtulup, Kur'an'daki gibi, gerektiği gibi, insan gibi, Müslüman gibi olmalıyız. Sevgi üzerinde....., ve sevginin getirdiği saygı üzerinde.....
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Konu galipyetkin tarafından (23. September 2016 Saat 03:47 PM ) değiştirilmiştir.
|