Tekil Mesaj gösterimi
Alt 1. July 2015, 09:36 PM   #2
Saadettin Sipehsalar
Katılımcı Üye
 
Saadettin Sipehsalar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2015
Mesajlar: 43
Tesekkür: 5
18 Mesajina 19 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Saadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud ofSaadettin Sipehsalar has much to be proud of
Standart

I. KAVRAMLAR

Kur’an’da konan ölçülere göre Dünyanın her yerinde her gün, gece ve gündüz olur. İbadet vakitlerini belirlemede bu ölçülere uyulursa kutup bölgeleri de dâhil hiçbir yerde bir sıkıntı doğmaz. Önce bazı temel kavramları görelim.
A- GÜNEŞ

Güneş, ziyâ üreten gök cismidir. Allah Teâlâ şöyle der:

هُو الذِي جعل الشمْس ضِياء

“ Güneşi ziyâ yapan odur…” (Yunus 10/5)

Biz, Güneşin kendini değil, ziyâsını yani ışınlarını görür, o ışınlar kümesine Güneş deriz.



Ziyânın kümeleştiği nokta; Güneş[4]

Ziyâ; vakit hesabı yapma imkânı veren Güneş ışınıdır. Güneşin ilk ziyâsı, seher vaktinde doğu ufkunun üst tarafından başlar, sonra bütün ufku; daha sonra da her tarafı sarar. Akşam yavaşça batıya çekilir, gecenin ortası olunca ziyâdan eser kalmaz. Allah Teâlâ şöyle demiştir:

قُلْ أرأيْتُمْ إِن جعل اللهُ عليْكُمُ الليْل سرْمدًا إِلى يوْمِ الْقِيامةِ منْ إِلهٌ غيْرُ اللهِ يأْتِيكُم بِضِياء أفلا تسْمعُون . قُلْ أرأيْتُمْ إِنْ جعل اللهُ عليْكُمُ النهار سرْمدًا إِلى يوْمِ الْقِيامةِ منْ إِلهٌ غيْرُ اللهِ يأْتِيكُمْ بِليْلٍ تسْكُنُون فِيهِ أفلا تُبْصِرُون

De ki, hiç düşündünüz mü; Allah geceyi kıyamet gününe kadar uzatsa Allah‘ın dışında size ziyâyı getirecek ilah kimdir; dinlemez misiniz? De ki, hiç düşündünüz mü; Allah gündüzü kıyamet gününe kadar uzatsa Allah‘ın dışında size rahatlayacağınız geceyi getirecek ilah kimdir? Görmez misiniz? (Kasas 28/71)

Sabahın ve akşamın alacakaranlığında gece ile gündüz iç içe olur. Rahatlayacağımız gece, gecenin ortasıdır. Çünkü gecenin ortası, canlıların dinlenme vaktidir.

Ziya; yılın her gününde, Dünyanın her yerinde, farklı sürelerde gözükür. Kutup bölgelerinde, Güneşin doğmadığı günlerde bile ondan gelen ziyaya göre vakitleri hesaplarız.

Beyaz gecelerde, yatsı ile seher vakti arasında görülen ziya değil, nurdur. Nurun ne olduğu Ay başlığı altında görüelcektir.

Güneşin bir de duhâsı vardır. Duhâ, gündüzün ortaya çıkar. Onu anlatan âyetler şunlardır:

والشمْسِ وضُحاها .والْقمرِ إِذا تلاها . والنهارِ إِذا جلاها . والليْلِ إِذا يغْشاها .

“Güneşi ve duhâsını düşünün[5]. Onu takip ettiğinde Ay’ı düşünün. Onu gösterdiğinde gündüzü düşünün. Onu örttüğünde geceyi düşünün.” (Şems 91/1-4)

Şu ayette duhâ gündüz anlamındadır:

أَوَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَى أَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا ضُحًى وَهُمْ يَلْعَبُونَ

“Ya da o kentlerin ahalisi oyun halinde iken duhâda baskınımıza uğramayacaklarından emin midirler?” (Araf 7/98)

Bu âyetler, gündüzü duhâ ile tanımlandığını, gecenin duhâyı örttüğünü gösterdiği için bizi, dünyanın her yerinde ve her zaman geçerli şu tanımlara ulaştırır:

Gündüz: Duhânın ortaya çıkması ile kaybolması arasındaki zaman dilimidir.

Gece: Duhânın kaybolması ile ortaya çıkması arasındaki zaman dilimidir.

Öyleyse gece ile gündüzün temel belirleyicisi duhâ’dır. Bu sebeple kutup bölgelerinde Güneşin doğmadığı veya kısa süreliğine görüldüğü günlerde Güneş, dağın arkasından doğup batıyor gibidir. Ama duhâsı, günün başından sonuna kadar var olmaya devam eder. Güneşin hiç batmadığı veya kısa süreliğine gözükmediği günlerde de gündüzü duhâ ile tanıyabiliriz. Güneşli geceler şu âyetlerdeki gölgeliğe benzerler:

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى . فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى . إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى . وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى

“Bir gün meleklere; “Âdem’e secde edin” dedik de hemen secdeye kapandılar ama İblis direndi. Dedik ki; “Bak Âdem! Bu sana da, eşine de düşmandır. Sakın sizi şu bahçeden çıkarmasın yoksa mutsuz olursun. Burada ne acıkır ne de çıplak kalırsın; susuz kalmaz, duhâdan da etkilenmezsin.” (Taha 20/116-119)

Âdem aleyhisselamı duhânın etkisinden koruyan, bahçedeki gölgeliklerdir. Beyaz gecelerde de gece, kişiyi duhânın etkisinden koruyan gölgeliğe benzer.

Şu âyete göre duhâ, gece ile gündüz arasındaki ısı farkının sebebidir.

ولا الظلُماتُ ولا النورُ . ولا الظل ولا الْحرُورُ .

“Karanlıklarla aydınlık bir olmaz. Gölge ile sıcaklık da aynı değildir.” (Fatır 35/20-21)

Âyetteki el-harûr = الحرور kelimesine Güneş anlamı da verilebildiği için[6] ona gündüz, gölgeye de gece denebilir. O zaman ayetin meâli şöyle olur:

“Karanlıklarla aydınlık bir olmaz. Gece ile Gündüz aynı değildir.”

Alacakaranlıklarda var olan Güneş ışınları da ısı verir ama duhâ gibi değildir. Şu âyetlere göre duhâ, gündüzü, bir deniz gibi dalgalandırır:

وَالضُّحَى . وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى

“Duhâyı iyi düşün. Durgunlaştığı zaman geceyi iyi düşün.” (Duhâ 93/1-2)

Secâ = سَجَى’nın anlamı, durgunlaşmadır; dalgalı denizin durgunlaşmasını ifade için kullanılır[7]. Bu da beyaz geceleri tespitte ölçü olur. Güneş havada olmasına rağmen, bir durgunlaşma ve serinlik başlarsa gecenin başladığına hükmedilir. Beyaz geceler gölgelik gibi Güneşin duhâsını örttüğü için insanları ve hayvanları dinlendirir. Nitekim Tromso’da, Haziran ayının son haftasında, geceleyin pencerenin perdesini kapatma ihtiyacı duymuyor, odayı dolduran Güneş ışığından rahatsız olmuyorduk.
Saadettin Sipehsalar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla