Konu: Nûr sûresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 8. April 2013, 11:20 PM   #44
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Nur 31 de geçen " عَوْرَاتِ النِّسَاءِ-avrâtin nisâi/kadınların korunmasız yerleri ", ifadesini daha iyi anlayabilmek için "avratin" sözcüğünün türediği köke bakmak gerekir.

"عور - avr" sözcüğünden türeyen "عورة - avret" –çoğulu, "عورات'tır - avrât"tır– sözcüğü, lügatte "yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız" demektir. İlk vaz'ı, "ağızdaki ön dişlerin gedikliği" anlamındadır. (Lisânu'l-Arab, “Avr” mad.)

Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım.



Ahzâb;13:"Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé'zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ avratun ve mâ hiye biavratin, iy yurîdûne illâ firârâ."

Ahzâb;13: Ve hani bunlardan bir grup, "Ey Yesrib [Medine] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün" diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, "Evlerimiz gerçekten açık, korunmasız savunmasızdır ['avret'tir]" diyerek peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onlar [evleri] açık,korunmasız,savunmasız ['avret] değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.

Nur;58: "Yâ eyyuhellezîne âmenû liyeste'zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yebluğul hulume minkum selâse merrât, min gabli salâtil fecri ve hîne tedaûne siyâbekum minez zahîrati ve mim bağdi salâtil ışâé', selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhum bağdehunn, tavvâfûne aleykum bağdukum alâ bağd, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm."

Nur;58: Ey iman etmiş kimseler! Yemînlerinizin sahip olduğu kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah salâtından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa [gece] salâtından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınızın üzerindedir. Allah, Âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Görüldüğü gibi "avret" sözcüğü, Ahzâb Sûresinin 13. Âyetinde 2 kez geçmekte ve her ikisinde de "açık, korumasız" anlamında kullanılmaktadır. Nur Sûresinin 58. Âyetinde ise çoğul hâliyle "avrât" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah salâtı öncesi, kaylûle denilen öğle vaktindeki uyku zamanı ve yatsı salâtı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de kişiye özel bu zamanlar; korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır.

Şimdi de Nur 31 de iki kez geçen ve "açmaları caiz" sözüne dayanak yapılan "yubdîne" sözcüğünün türetildiği köke bakalım.

Birşeyin apaçık ortaya çıkması anlamındaki "b-d-v" kökünden türetilmiş bir sözcüktür. Bu kökten türetilen tüm sözcükler bu anlamı taşırlar.

Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım.

En'am,28: "Bel bedâlehum mâ kânû yuhfûne min gabl, ve lev ruddû leâdû limâ nuhû anhu ve innehum lekâzibûn."

"Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar."

Zümer;47: "Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fil ardı cemîan ve mislehû meahû leftedev bihî min sûil azâbi yevmel gıyâmeh, ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn"

Ve eğer bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı da o zulmeden kişilerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka kurtulmalık verirlerdi. Ve onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından onlar için açığa,meydana çıkar.

Zümer;48:" Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn"

Ve kazandıklarının kötülükleri onlar için açığa ,meydana çıkmış ve kendisiyle alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre sarmıştır.

Casiye;33: " Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

"Ve işledikleri şeylerin kötülükleri kendilerine açık oldu,belli oldu ve onları, kendisiyle alaya aldıkları şeyler ku*şatıverdi."

Mümtehine;4: " Gad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah, iz gâlû ligavmihim innâ buraâu minkum ve mimmâ tağbudûne min dûnillâh, kefernâ bikum ve bedâ beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bağdâu ebeden hattâ tué'minû billâhi vahdehû illâ gavle ibrâhîme liebîhi leestağfiranne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şeyé', rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr."

Ali İmran;118: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû bitânetem min dûnikum lâ yeé'lûnekum habâlâ, veddû mâ anittum, gad bedetil bağdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber, gad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum tağgılûn.

"Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş [sıkı arkadaş] edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından açığa çıkmıştır,dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri kesinlikle açığa koymuşuzdur."

A'raf;22 :" Fedellâhumâ biğurûr, felemmâ zâgaş şecerate bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve nâdâhumâ rabbuhumâ elem enhekumâ an tilkumeş şecerati ve egul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvum mubîn"

"Böylece onları aldatarak zillete düşürdü. Ağacı tadınca, çirkinlikleri kendilerine belli oldu,açığa çıktı ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine almaya başladılar. Rabb’leri onlara seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve size, ‘Bu şeytân kesinlikle sizin için apaçık düşmandır’ demedim mi?”

Ta Ha;121:" Feekelâ minhâ febedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve asâ âdemu rabbehû feğavâ."

Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen çirkinlikleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve aleyhlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbine asi oldu da şaşırdı / azdı.

Hacc; 25 :" İnnellezîne keferû ve yesuddûne an sebîlillâhi vel mescidil harâmillezî cealnâhu linnâsi sevâenil âkifu fîhi vel bâdi, ve mey yurid fîhi biilhâdim bizulmin nuzıghu min azâbin elîm."

Şüphesiz inkâr eden, Allah'ın yolundan insanlar –orada ibâdete kapanan veya açıktan,dışarıdan gelen eşit olmak üzere– için kılınan Mescid-i Harâm'dan [dokunulmazlığı olan mescitten] alıkoyan kimseler ve orada zulümle yanlış yola sapmak isteyen kimse; Biz ona pek acıklı bir azaptan tattırırız.

Ahzab;20: "Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve iy ye'til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fil ağrâbi yes'elûne an embâikum, ve lev kânû fîkum mâ gâtelû illâ galîlâ."

"Onlar, ahzâbı [birleşik düşman birliklerini] gitmedi sanıyorlardı. Eğer o [Ahzâb/birleşik düşman birlikleri] gelecek olursa, İçinde bulunan şeyi apaçık gösteren,çölde, bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı."

Hud; 27: "Fegâlel meleullezîne keferû min gavmihî mâ nerâke illâ beşeram mislenâ ve mâ nerâket tebeake illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer ra'y, ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlim bel nezunnukum kâzibîn."

"Buna karşılık, kavminin küfretmiş olanlarının ileri gelenleri: “Biz seni sadece bizim gibi bir beşer [sıradan bir insan] olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan [ayak takımımızdan] başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz” dediler."

Bakara;271: "İn tubdus sadegâti feniımmâ hî, ve in tuhfûhâ ve tué'tûhel fugarâe fehuve hayrul lekum, ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum, vallâhu bimâ tağmelûne habîr."

"Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur ve eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır."

Bakara;284:" Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé', vallâhu alâ kulli şey'in gadîr."

"Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseyi de azaplandırır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir."

Nisa;149: "İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev tağfû an sûin feinnallâhe kâne afuvven gadîrâ."

"Eğer bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerseniz yahut da bir kötülüğü affederseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir."

Ahzab;54: "İn tubdû şey'en ev tuhfûhu feinnallâhe kâne bikulli şey'in alîmâ."

Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.

Bakara;33: "Gâle yâ âdemu embi'hum biesmâihim, felemmâ embeehum biesmâihim gâle elem egul lekum innî ağlemu ğaybes semâvâti vel ardı ve ağlemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn."

"O [senin Rabbin] dedi ki: "Ey Âdem! Haber ver onlara; onların adlarını." Sonra da o [Âdem], onlara, onların adlarını haber verince, O [senin Rabbin], "Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin gaybını bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim" dedi."

Maide;99: "Mâ aler rasûli illel belâğ, vallâhu yağlemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn. "

"Elçiye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir."

Nur;29: " Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten ğayra meskûnetin fîhâ metâul lekum, vallâhu yağlemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn."

"size ait herhangi bir meta [değerli şey] bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde üzerinize bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir."

En'am;91: " Ve mâ gaderullâhe hagga gadrihî iz gâlû mâ enzelallâhu alâ beşerim min şeyé', gul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûrav ve hudel linnâsi tec'alûnehû garâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ, ve ullimtum mâ lem tağlemû entum ve lâ âbâukum, gulillâhu summe zerhum fî havdıhum yel'abûn. "

"Ve onlar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler [gereği gibi tanıyamadılar]. De ki: Musa`nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlar kıldığınız, bir kısmını açığa vurduğunuz,belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; siz ve babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitap`ı kim indirdi? Sen de ki: “Allah!” Sonra onları boş uğraşlarında oynar hâlde bırak."

Ali İmran;29: Gul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu yağlemhullâh, ve yağlemu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, vallâhu alâ kulli şey'in gadîr.

"De ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve O [Allah], göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.”

Kasas;10: "Ve asbeha fuâdu ummi mûsâ fâriğâ, in kâdet letubdî bihî levlâ er rabatnâ alâ galbihâ litekûne minel mué'minîn. "

"Musa’nın anasının yüreği bomboş sabahladı. - Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu açığa vuracaktı.-"

Yusuf;77:" Gâlû iy yesrıg fegad seraga ehul lehû min gabl, feeserrahâ yûsufu fî nefsihi ve lem yubdihâ lehum gâle entum şerrum mekânâ, vallâhu ağlemu bimâ tesıfûn."

Onlar [kafile] dediler ki: “Eğer o çalmışsa, ant olsun daha önce bunun kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yusuf bunu kendi içine attı ve onlara bunu hiç belli etmedi, “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi.

Ali imran;154: "Summe enzele aleykum mim bağdil ğammi emeneten nuâsey yağşâ tâifetem minkum ve tâifetun gad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral haggı zannel câhiliyyeh, yegûlûne hel lenâ minel emri min şeyé', gul innel emra kullehû lillâh, yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek, yegûlûne lev kâne lenâ minel emri şey'um mâ gutilnâ hâhunâ, gul lev kuntum fî buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhimul gatlu ilâ medâciıhim, ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve liyumahhısa mâ fî gulûbikum, vallâhu alîmum bizâtis sudûr."

"Sonra O [Allah], o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da; kendilerini nefisleri önemsetti; Allah'a karşı gerçek dışı câhiliyet zannı olarak, zann üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.”

Araf;20: "Fevesvese lehumeş şeytânu liyubdiye lehumâ mâvûriye anhumâ min sev'âtihimâ ve gâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecerati illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn."

"Derken o [İblis] , onların kendilerinden gizli kalan çirkinliklerini kendilerine açığa çıkarmak,göstermek için onlara vesvese verdi. Ve “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek/melik olmanız ya da ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti” dedi."

Maide;101: "Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tes'elû an eşyâe in tubde lekum tesué'kum, ve in tes'elû anhâ hîne yunezzelul gur'ânu tubde lekum, afallâhu anhâ, vallâhu ğafûrun halîm."

"Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur'ân indirilirken sorarsanız/isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır."

Ahzab;37 " Ve iz tegûlu lillezî en'amallâhu aleyhi ve en'amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué'minîne haracun fî ezvâci ed'ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef'ûlâ."

"Ve hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, "Eşini yanında tut ve Allah'a takvâlı davran!" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, Kendisine haşyet duymana çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir."

Yusuf;100: "Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harrû lehû succedâ, ve gâle yâ ebeti hâzâ teé'vîlu rué'yâye min gablu gad cealehâ rabbî haggâ, ve gad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi mim bağdi en nezeğaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî letîful limâ yeşâé', innehû huvel alîmul hakîm."

"Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi secde ederek onun için yere kapandılar. Ve o [Yusuf]: “Babacığım, işte bu durum, o gördüğümün tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi içinde bulunan şeyi apaçık gösterenden/çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütuf edicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.”

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla