hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Fısk ve fasıklar (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=229)
-   -   "Kur'an bize yeter" diyenlere reddiyeler (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2306)

FEDAKARADAM 14. February 2011 10:54 AM

"Kur'an bize yeter" diyenlere reddiyeler
 
[B][B][SIZE="3"][COLOR="Blue"]Peygamber Efendimiz (s.a.m) şöyle buyurmuştur: "Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: Sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter, diyeceği günler yakındır..." Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)[/COLOR][/B]

Bu Hadis, "Kuran bize yeter" diyerek Peygamber Efendimizin yaşantısını ve açıklamalarını yok sayanlara verilen bir ikaz ve uyarıdır. Bu durum, aynı zamanda bir mucizedir. Çünkü Peygamber Efendimizin haber verdiği gibi tarihte ve günümüzde bunu iddia edenler çıkmıştır.

Allah’ü Teala şöyle buyuruyor: “... O (Resul) onlara iyiliği emreder, onları kötülükten nehyeder, onlara iyi ve temiz olan şeyleri helal, kötü ve pis olan şeyleri de haram kılar....”( A’raf, 157) “...Allah’ın ve Rasülünün haram kıldığını haram saymayanlarla ...savaşın.”( Tevbe, 29)

Allah bu ve benzeri ayetlerde, Hz. Peygamber (a.s.m)’e haram ve helal koyma yetkisi verdiğini açıkça belirtiyor. Özellikle ikinci ayette Allah Teala kendi ismi yanında Hz. Peygamber (a.s.m)ın da ismini zikretmesi, yapılacak bütün te’villerin yolunu kapatıyor. Şayet Allah’ın yasakladığı Peygamberin de yasaklamasına şart kılınsa, haşa Resul de beraber olarak yasaklarlarsa diye anlaşılsa bu manasız olur. Tersi olsa, Resulün yasakladığını Allah’ta sarahaten yasaklaması lazım dense bu da anlamsız olur. Şu halde her ikisinin haram ve helal koyma yetkisiyle belirtilmesi daha ziyade Hz. Peygamberin (a.s.m) görevine yönelik bir emirdir. Bu açıdan Hz. Peygamberin bütün emir ve yasakları bu ayetin bir açılımı ve tayyibat olanları emretmesi, habais olanları da yasaklaması demektir.

Şimdi, Allahü Teala, Hz. Peygamber’e en üst seviye olan haram ve helal koyma yetkisi verdiğine göre, O’nun (a.s.) bunun altındaki vacip mekruh, adab gibi konularda öncelikle söz sahibi olduğunun açık göstergesidir.

İşte Peygamber Efendimiz (a.s.m) “Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir” sözüyle kendisine verilen yetkiyi ve dindeki konumunu bildirmektedir.[/SIZE][/B]

FEDAKARADAM 14. February 2011 10:55 AM

[B] Günümüzde müctehid geçinen ilâhiyat patentli bir takım zevâtın, televizyon kanallarında arzı endam ederek koltuklarına kurulmuş vaziyette “Bize Kuran yeter” dediklerini görünce, aklıma Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)in: “…Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter…’ diyeceği zamanlar yakındır. ” Hadîs-i Şerifi geliyor.


Kur’ân’daki İslâm, “Kur’ân Müslümanlığı” ve “Kur’ân’a dönüş” gibi benzer sloganlarla sünnet ve hadis kabul etmeyip inkar eden!, Müslümanların kafasında da bu konuda bir takım şüphe ve istifhamlar oluşturmaya çalışan sünnet inkârcılarına! karşı, seneler evvel reddiye mahiyetinde birkaç makale yazmıştım.


Muhterem Okurlarım!
Bazı ilimler vardır ilaç gibidir, insanın sıhhat ve âfiyeti için zarûrîdir. Bazı fikirler de vardır ki maalesef zehir gibidir; insanın mânevî hayatına kasteder, öldürür, dünya ve âhiretini berbat eder. Onun için bu gibi fikirlere son derece dikkat etmek, bu tür görüş sahiplerinden de son derece sakınmak lazımdır.



İnsanın mânevî hayatını berbat edecek bu zehirli fikirlerden biride, Hadis ve Sünnet kabul etmeme hastalığıdır!. Bu tehlikeli hastalığa yakalanmış olan güruh; “Kur’ân Müslümanlığı” ve “Kur’ân’daki İslâm” türünden bir takım sloganik ifadeleri ağızlarına pelesenk edip adeta vird haline getirmişlerdir.

Sadece Kur’an’ın yeterli olabileceği fikrini hararetle savunup sünnetsiz İslâm arayışı içine giren bu zevat, her konuda bir âyet ararlar ve âyet dışında kendilerini bağlayan başka bir “La raybe fîh” delilin bulunmadığını ileri sürerler. Tabi her lafın başında bunların “Kuran” dediklerini duyan da onları Kur’an gönüllüsü, Kur’an sevdalısı zanneder.

İyi de, hem Kur’an’da bulunan: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr: 7) gibi, sünnete delâlet eden bir takım âyetlere rağmen sünneti inkar edeceksin, hem de Kuran sevdalısı olacaksın bu mümkün olabilir mi?


Sıradan bir kitabı size hediye eden birine bile teşekkür edip minnet ve şükranlarınızı iletiyorsunuz. Çünkü böyle yapmak bir insanlık icabıdır. Hal böyleyken, Hz. Kur’an gibi dünya ve âhiret saadetinin reçetesini sunan o yüce kitabı bizlere getiren Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)e bırakın teşekkür etmeyi, O’nun sünnetini dahi inkar edip devreden çıkarmaya çalışmak, acaba nasıl bir insanlık icabıdır?


Hadis ve Sünnet kabul etmeyip sadece “Kuran Müslümanlığı”ndan söz etmek, aslında yeni ortaya çıkan bir görüş değildir, bu görüş asırlardan beri vardır ve eksik olmamıştır. Ama bu tür fikirler şimdi olduğu gibi her zaman azınlıkta kalmış, marjinal guruplar tarafından kabul görüp sahiplenilmiş ve ortaya sürülmüştür. Ve tarih yine tekerrür etmektedir.


Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki; Sünnetin delil olduğunu inkar edip, sadece Kur’an’la yetinmek gerektiğini iddia eden bu fâsid görüş sahiplerinin maksadları farklı farklıdır. Dolayısıyla evvela bu fâsid görüşün nereye dayandığı, nereden çıktığı ve bunların kimler olduğu husûsunda bir tasnif yaptıktan sonra, asıl konuya girmek gerektiğini düşünüyorum.


Bu tâifeyi pek çok guruplara ayırmak mümkündür, fakat biz bunları genel olarak iki guruba ayıralım.

Birinci Gurup; Müslüman oldukları veya müslüman olduklarını iddia ettikleri halde, sünneti kabul etmeyip aleyhinde olanlardır ki bunlar, Hz. Ali (Radıyü Anh)ın hilâfeti döneminde ortaya çıkan “Hâriciler” tâifesidir. Bu tâife “Hüküm yalnızca Allah’ındır” (Yusuf: 40) âyetini ele alarak, böylesine doğru bir hükümden, yaptıkları tevillerle yanlış anlamlar çıkardılar ve bu âyeti kerimeyi istismar ederek Hz. Ali (Radıyallâhü Anh) ve Hz. Muâviye(Radıyallâhü Anh arasında vukû bulan Sıffin savaşında, her iki taraftan da harbe katılan sahâbenin adaletini, dolayısıyla onlardan gelen rivâyetleri bütünüyle reddettiler.

Hatta daha da ileri giden bu sapık tâife, Ashâb-ı Kirâm’ı (Hâşa) küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak onların bu bâtıl iddialarına göre, hadîsi şerifler (Haşa) kafir olan bir topluluğun rivâyetleri olduğu için, hiçbirini kabul etmediler.


İkinci Gurup ise; Batılı müsteşriklerin bâtıl görüşleri ve İslâm dışı cereyanlardır. Bu gurup aslında sadece sünnete değil, temelde her şeyiyle İslâm’ın bizâtihi kendisine karşıdır. Bunların esas amacı; Müslümanların zihnine şüphe tohumları atmak, İslâm toplumlarının arasına fitne sokup onların birlik ve berberliğini yok etmektir. Evet ellerinden gelse bunu hemen yapacaklar, fakat karşılarında en büyük engel olarak bu Dîn’in Bânisi Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’i buluyorlar. Öyleyse yapılacak şey, ilk adım olarak bu engeli ortadan kaldırmak ya da en azından O’nun ümmet nezdindeki sarsılmaz otoritesine gölge düşürmek…

Fakat, bunu yaparken direk olarak o yüce şahsiyetin kendisini hedef alsalar foyaları meydana çıkacağından, saldırılarını O’nun şahsı üzerinden değil de, Sünnet ve Hadis üzerinden yapma yolunu seçmişler. Bu arada, az önce bahsettiğimiz birinci gurubun tavrından da faydalanıp, bir takım sûnî tartışmalarla müslümanları sünnet hakkında şüpheye düşürme gayreti içine girmişlerdir. Böylece Sünneti Nebeviyye’yi sıfırlayarak, akıllarınca böyle bir yöntemle Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)i devreden çıkaracaklar.Peki sonra ne olacak?


İslâm âlimlerinin Kur’ân’ın tefsîri olarak kabûl ettikleri “Sünnet sorununu” güya bu şekilde hallettikten ve bu engeli ortadan kaldırdıktan sonra sıra ikinci adıma, yani Kur’ân’a gelecek!


Tabi Kur’an’ın gerçek yorumu olan sünnet devre dışı bırakılınca da, bu gürûhun işleri artık kolaylaşmış olacak. Bundan sonra yapılacak iş; Kur’an’ın kendi arzularına göre yeniden yorumlanması ve tevil edilmesi…

Bu dinsizleştirme operasyonunu yaparken de hem foyalarının meydana çıkmaması, hem de gayet samimiymiş havası vermek için gayet şirin bir de isim bulmuşlar; “Kur’ân’a dönüş”, “Kur’an İslamı”
İşte bu maksatlarla işe başlayan bu güruh; Kur’ân’ı rahatça nefislerine uydurabilecekleri zehâbına kapılarak, İslâm beldelerinde ehl-i îmânın akîdesini bulandırma gayreti içine girmişlerdir.

Peki Müslümanlar içinden de bu oyuna alet olanlar yok mu? Elbette var! Bazıları cehâleti, bazıları da bir takım menfaat ve çıkarları sebebiyle, her ne kadar bu zehirli fikrin rüzgarına kapılmış olsalar da, bu Hadis inkarcıları inşALLAH umduklarını bulamayacak ve avuçlarını yalayacaklardır.

Bu Din, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde asırları aşıp bu güne dek nasıl sapasağlam geldiyse, kıyâmete kadar da öylece devam edecektir…inşaallah!!!


Hadîs-i Şerifleri, güya sıhhatinden şüphe ettikleri için kabul etmeyen ve “Bize Kur’an yeter” diyerek sadece Kur’an’ın delil olduğunu iddia eden bir takım kimseler, her ne kadar hadis kabul etmiyorlarsa da, işlerine gelince zayıf hadisleri bile kabul ederler. Mesela; ağızlarından düşürmeyip bu fikirlerine delil olarak ileri sürdükleri bir Hadîs-i Şerif vardır. Şimdi bu Hadîsin değişik tariklerle gelen bir iki rivâyetini ve Hâdis âlimlerinin, bunların senetleri hakkındaki görüşlerini sizlere arz edeyim.

“Size Benden bir hadis geldiğinde bunu Kur’an’a arzedin. Eğer bu hâdisle ilgili Kur’an’da bir asıl buluyorsanız hadîsi alın, bulamıyorsanız onu reddedin.”
Hadis inkarcılarının cankurtaran simidi gibi sarılıp kendilerine delil olarak aldıkları bu hâdis-i Şerif hakkında Ukayli (Rahimehullah); “Bu hadîsin sahih isnadı yoktur” der. Sağanî (Rahimehullah) ise “mevzûdur” der. (Şevkani, el-Fevaidu’l-Mecmua 278, 291, el-Mekasidu’l-Hasene 36, Keşfu’l-Hafa No: 220, Mecmeu’z-Zevaid I/170)

Yine bu manada zikredilen bir başka Hadîs-i Şerif’te: “Bazı insanlar olacak, benden Hâdis rivâyet edecekler. Size bir kimse hâdis rivâyet ettiğinde bu Kur’an’a muvafıksa onu Ben dedim. Kur’an’a muvafık değilse onu Ben demedim.” buyrulmuştur.


İmâm-ı Beyhaki bu hadisle ilgili olarak: “Bu zayıf bir isnaddır, böyle hadislerle delil getirilmez.” der.


İbnu Main, bu hadîsi rivâyet eden Hüseyin b. Abdillah b. Dumeyre için “Sika ve güvenilir birisi değildir” demiştir.
İmâm-ı Buhârî de bu kişi için: “Hâdisi münkerdir, kendisi zayıf biridir” der.


Ebû Zura ise “Hadisi kıymet takdir edeceğim hiçbir ölçüde değil” demiştir. (Mizanu’l-İ’tidal: II/302, Buhari, er-Tarihu’l-Kebir:IV/291) Bu hadisin diğer râvisi olan Bişr b.Numeyr içinde “sika değildir.” denilmiştir.

Bu Hadis başka tariklerle de rivâyet edilmiştir, lakin İmâm-ı Beyhaki bu rivâyetler için: “Bunların hepsi zayıf rivâyetlerdir.” demiştir.


İşte muhterem okurlarım; bu hadis inkarcıları işlerine gelince, Hadis âlimlerinin kesinlikle delil kabul etmedikleri zayıf isnadlara bile sıkı sıkıya yapışırlar. Ama işlerine gelmedi mi Hadis sahih de olsa, en muteber Hâdis kaynaklarında da yer alsa inkar ederler. Bundan anlayacağımız üzere, bunların derdi kesinlikle üzüm yemek değil maalesef bağcıyı dövmektir.
Şimdi de sizlere Hâdis âlimlerince sahih kabul edilen ve muteber Hâdis kaynaklarında geçen bir başka rivâyeti nakledeyim. Bakın Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) “Kur’an bize yeter” diyenler hakkında asırlar öncesinden ne buyuruyor:
“Şunu kat-i olarak biliniz ki; Bana Kur’an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz onu helâl, neyi de haram görmüşseniz onu da haram kabul ediniz.’ diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah Resûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.”</B> (Ebu Davud, Sünnet: 6, Tirmizî, İlim: 10, İbni Mâce, Mukaddime: 2, Dârimî, I, 117)


Muhterem okurlarım;
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), bu gibi kimseleri haber verirken özellikle; “Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter!” diyeceklerini, tasvir ederek beyan etmesi, ne kadar taaccübe şâyan değil mi? Günümüzde müctehid geçinen ilâhiyat patentli bir takım zevâtın, televizyon kanallarında arzı endam ederek koltuklarına kurulmuş vaziyette “Bize Kuran yeter” dediklerini görünce, inanın aklıma hemen bu Hadîs-i Şerif geliyor.


Fazla söze ne hâcet. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) asırlar öncesinden, nübüvvet dürbünüyle bakarak bu günleri müşahede edip bizlere haber vermiş ve bu tâifeyi gayet net bir şekilde tasvir ederek gözlerimizin önüne bir tablo gibi sermiştir. Tâ ki bunlar bilinsin ve Ümmeti Muhammed bu fitnelerden sakınsın.
Mevlâ Teâlâ bu tür fitnelerden bizleri muhâfaza buyurup Ehli Sünnet i’tikâdından ayırmasın. Amin!
Fî Emanillah!

[B] [B][COLOR="Blue"] kaynak : MUSTAFA ÖZŞİMŞEKLER Hocaefendi---Arifan Dergisi)[/COLOR][/B][/B] [/B]

FEDAKARADAM 14. February 2011 10:57 AM

[B][B]Sünnet İnkârcılarına -1-
[/B]

İlk devirlerde Sünnet düşmanlığı o kadar ileri boyutlara ulaştı ki, ashabı küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak, onların bu bâtıl iddialarına göre Hadis–i şerifler, kâfir olan bir topluluğun rivayetleri olduğu için hiçbirini kabul etmediler.
Hadis düşmanlarının amacı; Sünnet–i Nebeviyye'yi devre dışı bırakarak, akıllarınca Resûlullah'ı devreden çıkarmaktır.İslâm âlimlerinin, Kur'an'ın tefsiri olarak kabul ettiği "Sünnet"i güya bu şekilde hallettikten sonra sıra ikinci adıma, yani Kur'an'a gelecekti!..
Bazı ilimler vardır, ilaç gibidir, insanın sıhhat ve afiyeti için zarurîdir. Bazı fikirler de vardır, zehir gibidir, insan hayatına kasteder, öldürücüdür.İşte bu gibi fikirlere son derece dikkat etmek, bu tür görüş sahiplerinden son derece sakınmak lâzımdır.Bu zehirli fikirlerden biri de, uzun zamandır mevcut olmayan; fakat son yıllarda kötü kokusu yayılmaya başlayan "Hadis ve Sünnet'i Kabul Etmeme Hastalığı"dır. Maalesef son zamanlarda İslâm dünyasında bu yöndeki itirazlar gün yüzüne çıkarılmış, "Kur'an'daki İslâm", "Kur'an Müslümanlığı" ve "Kur'an'a Dönüş" ve benzer sloganlarla, sünnet ve hadis üzerinde birtakım şüpheler ve istifhamlar gündeme getirilmiştir.İşin üzücü tarafı, bunlar gündemde kalmaya devam etmektedir. Bu sloganik ifadeleri âdeta vird hâline getirip devamlı telaffuz eden bu gürûhun, hemen hemen hepsinin Sünnet–i Resûlullah karşısındaki tavırları menfîdir veya en azından lâkayddır. "Kur'an'ın yeterli olduğu" fikrini hararetle savunup, Sünnetsiz İslâm arayışı içine giren bu zavallılar, her konuda âayet arayıp, âyet dışında kendilerini bağlı hissedecekleri bir başka "Lâ raybe fîh" delilin bulunmadığını ileri sürüyorlar. Tabiî bunların, her lafın başında "Kur'an" demelerine bakan da onları Kur'an sevdalısı zanneder.İyi de, hem Kur'an'da bulunan: "Peygamber size neyi verdiyse, onu alın; size neyi yasakladıysa, ondan da sakının."(1) gibi Sünnet'e delâlet eden bir kısım âyetlere rağmen Sünnet'i inkâr edeceksin, hem de Kur'an sevdalısı olacaksın, bu mümkün mü?! Size sıradan bir kitap hediye eden birine bile teşekkür edip, minnet duymak bir insanlık icabı iken, Hz. Kur'an gibi dünya ve âhiret saadetinin reçetesini sunan yüce bir kitabı bizlere getiren Resûlullah'a bırakın teşekkür etmeyi, onun Sünnet'ini dahi inkâr edip devreden çıkarmaya çalışmak, acaba nasıl bir insanlık icabıdır?
Hadis ve Sünnet'i kabul etmeyip sadece Kur'an Müslümanlığından söz edenler, aslında asırlardan beri vardır ve eksik olmamıştır. Tabiî bu tür eğilimler ve görüşler hep azınlıkta kalmış, marjinal gruplar tarafından kabul görüp sahiplenilmiş ve ortaya sürülmüştür. Tarih yine tekerrür etmektedir.
Uzun zamandan beri bazı kardeşlerimiz bizlere bu hususta sürekli sorular soruyorlar. Bulundukları çevrelerde, gerek mahalle gerekse iş ortamlarında Sünnet inkârcılarının olduğunu ve onlarla sık sık bu konuda karşı karşıya gelip, fikir çatışmaları yaşadıklarını; fakat susturucu deliller sunamadıklarını üzülerek bizlere iletiyor ve bu hususta bir yazı kaleme almamızı rica ediyorlardı. Bizlerin de âcizâne gayreti ve arzusu, bu sapık fikirlere karşı gerekli ilmî müdafaanın yapılabilmesi ve bu yanlış görüş sahiplerinin oyununa gelinmemesi olduğundan, inşallah bu Sünnet ve Hadis münkirlerine reddiye mahiyetindeki bu yazımı kaleme alıyorum.
Sünnet'in delil olarak kullanılmasını inkâr ederek, sadece Kur'an'la yetinmeyi iddia eden bu fasid görüş sahiplerinin bunu söylemelerindeki gayeleri farklı farklıdır. Dolayısıyla konuya, öncelikle bu fasid görüşün nereye dayandığı ve bunların kimler olduğu hususunda bir tasnif yaparak başlamak istiyorum.
Bunları genel olarak iki gruba ayırabiliriz
Bunlardan bir grup; müslüman oldukları veya müslüman olduklarını iddia ettikleri hâlde Sünnet'i kabul etmeyip, aleyhinde olanlardır ki bunlar,İslâm'ın ilk dönemlerinde Hz. Ali Radıyallahu Anh'ın hilafeti döneminde ortaya çıkan "Haricîler" tâifesidir. Bu tâife "Hüküm sadece Allah'ındır"(2) âyetini ele alarak böylesine doğru bir hükümden, yaptıkları tevillerle yanlış anlamlar çıkardılar ve bu âyet–i kerîmeyi istismar ederek Hz. Ali Radıyallahu Anh ve Hz. Muaviye Radıyallahu Anh arasında vuku bulan Sıffin savaşında, her iki taraftan da savaşa katılan sahâbenin adaletini, dolayısıyla onlardan gelen rivayetleri bütünüyle reddettiler. Hatta daha da ileri giden bu sapıklar, ashabı (hâşâ) küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak, onların bu bâtıl iddialarına göre hadis–i şerifler (hâşâ) kâfir olan bir topluluğun rivayetleri olduğu için hiçbirini kabul etmediler.
İkinci grup ise; batılı müsteşriklerin bâtıl görüşleri veİslâm dışı cereyanlardır. Bu grup, aslında sadece Sünnet'e değil, temelde her şeyiyleİslâm'ın bizâtihi kendisine karşıdır. Bunların esas amacı; müslümanların zihinlerine şüphe tohumları atmak,İslâm topluluklarının arasına fitne sokup, onların birlik ve beraberliğini yok etmektir. Evet, ellerinden gelse bunu hemen yapacaklar; fakat karşılarında en büyük mâni olarak, bu dinin peygamberi Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i buluyorlar. Öyleyse yapılacak iş, ilk adım olarak, bu maniyi aşmak ya da en azından ümmet nezdindeki sarsılmaz otoritesine gölge düşürmek geliyor… Bunun için de özellikle Sünnet'i ve hadisi hedef almışlar, az önce zikrettiğimiz birinci grubun tavrından da faydalanıp, birtakım sun'i tartışmalarla müslümanları Sünnet hakkında şüpheye düşürme gayreti içine girmişlerdir. Böylece Sünnet–i Nebeviyye'yi devre dışı bırakarak, akıllarınca Resûlullah'ı devreden çıkaracaklar.İslâm âlimlerinin Kur'an'ın tefsiri olarak kabul ettiği "Sünnet"i güya bu şekilde hallettikten sonra sıra ikinci adıma, yani Kur'an'a gelecekti!..
Kur'an, bunların bâtıl fikir ve itikâtlarına kesinlikle mesned teşkil edecek değildir. Ama Kur'an'ın gerçek yorumu olan Sünnet devre dışı bırakıldığı için işleri artık kolaylaşmış olacaktı. Bundan sonra yapılacak iş, Kur'an'ın, kendi arzularına göre yeniden yorumlanması ve tevil edilmesidir. Tabiî bunu yaparken hem bu konuda gayet samimiymiş havası vermek, hem de fincancı katırlarını ürkütmemek için, bu operasyona şirin bir isim de koymak gerekiyordu ki, onu da bulmuşlardır. Bu isim ne olsun? "Kur'an'a Dönüş" olsun, "Kur'an İslâm'ı" olsun...
Bu maksatla işe başlayan bu gürûh, Kur'an'ı rahatça keyiflerine göre biçimlendirebilecekleri zehâbına kapılarak, ehl–i imanın akidesini bulandırma gayreti içine girmişlerdir. Kimi cehaleti, kimi de birtakım çıkarları sebebiyle, bu zehirli fikrin rüzgârına bazı kimseler kapılmış olsa da inşallah bu Hadis inkârcıları umduklarını bulamayacaklardır. Bu din, Kur'an ve Sünnet çerçevesinde asırları aşıp bu güne dek nasıl sapasağlam geldiyse, kıyamete kadar da böylece devam edecektir…
Hadisleri güya sıhhatinden şüphe ettikleri için kabul etmeyen ve "Bize Kur'an yeter" diyerek sadece Kur'an'ın delil olacağını söyleyen birtakım kimseler, her ne kadar Hadis'i kabul etmediklerini ifade ediyorlarsa da, bu fikirlerine delil olarak ileri sürdükleri bir Hadis–i şerif vardır. Şimdi bu Hadis'in değişik tariklerle gelen birkaç rivayetini ve Hadis âlimlerinin bunların senetleri hakkındaki görüşlerini sizlere arz edeceğim. Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Size benden bir Hadis geldiğinde bunu Kur'an'a arzedin. Eğer bu Hadis'le ilgili Kur'an'da bir asıl buluyorsanız, Hadis'i alın, bulamıyorsanız onu reddedin."
Hadis inkârcılarının kendilerine delil olarak aldıkları bu Hadis–i şerif hakkında Ukayl Rahimehullah: "Bu Hadis'in sahih isnadı yoktur." der. Sağanî Rahimehullah ise: "Mevzûdur." der.(3)
Yine bu mânada Beyhakî, senedini de zikrederek, Bişr b. Numeyr, Hüseyin b. Abdullah tarikiyle onun babasından, onun da Hz. Ali'den naklettiği bir başka Hadis'i zikreder ki, Efendimiz bu Hadis'te şöyle buyurmuşlardır:
"Bazı insanlar olacak, benden Hadis rivayet edecekler. Size bir kimse Hadis rivayet ettiğinde bu Kur'an'a muvafıksa, onu ben dedim. Size bir kimse Hadis rivayet ettiğinde bu Kur'an'a muvafık değilse, onu ben demedim."
İmam Beyhakî bu Hadis'le ilgili olarak:
"Bu zayıf bir isnaddır. Böyle Hadis'lerle delil getirilmez." der.İbn Maîn, bu Hadis'i rivayet eden Hüseyin b. Abdullah b. Dumeyre için "Sika ve güvenilir birisi değildir." demiştir.İmam Buhârî de bu kişi için:
"Hadis'i münkerdir, kendisi zayıf biridir." der. Ebû Zür'a ise "Hadis'i kıymet takdir edeceğim hiçbir ölçüde değil." demiştir.(4) Bu Hadis'in diğer ravisi olan Bişr b. Numeyr için de "Sika değildir." denilmiştir.
Bu Hadis başka tariklerle de rivayet edilmiştir; lâkinİmam Beyhakî bu rivayetler için:
"Bunların hepsi zayıf rivayetlerdir." demiştir.
İşte muhterem okurlarım, Hadis inkârcılarının, işlerine gelince, Hadis âlimlerinin kesinlikle delil kabul etmedikleri zayıf isnadlara dahi nasıl yapıştıklarını görüyorsunuz. Ama işlerine gelmedi mi, Hadis sahih de olsa inkâr ederler. Buradan rahatlıkla anlayacağınız üzere, bunların derdi kesinlikle üzüm yemek değil; maalesef bağcıyı dövmektir.
Şimdi sizlere Hadis âlimlerince sahih kabul edilen bir başka rivayeti nakledeyim. "Kur'an bize yeter." diyenler hakkında bakınız Peygamber Efendimiz asırlar öncesinden ne buyuruyor:
"Şunu kat'i olarak biliniz ki, bana Kur'an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin: "Bize Kur'an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz, onu helâl; neyi de haram görmüşseniz, onu da haram kabul ediniz." diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah resûlü'nün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir."(5)
Efendimizin, bu kimselerin "karınları tok bir şekilde koltuklarına kurulacaklarını" özellikle beyan etmesi ne kadar taaccübe şâyan değil mi? Müçtehid geçinen,İlahiyat patentli birtakım zevatın, televizyon kanallarında arz–ı endam ederek, koltuğuna kurulmuş vaziyette "Bize Kur'an yeter." dediklerini görünce inanın aklıma hemen bu Hadis–i şerif geliyor. Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm on dört asır öncesinden nübüvvet dürbünüyle bakarak, bu günleri müşahede edip bizlere haber vermiş ve bu tâifeyi de böylesine tasvir ederek, gözlerimizin önüne bir tablo gibi sermiştir. Tâ ki bunlar bilinsin ve ümmet bu fitnelerden sakınsın...
Mevlâ Teâlâ bizlere Sünnet–i Seniyye'yi en iyi şekilde öğrenip, en güzel şekilde yaşamayı nasip eylesin! Fî emânillah![/B]

FEDAKARADAM 14. February 2011 11:00 AM

[B][B][COLOR="Blue"]Sünnet İnkârcılarına -2-[/COLOR][/B]

Resûlullah'a itaatin, Allah'a itaatle birlikte yan yana zikredilmesindeki incelik; Allah Resûlü'nün değerini ortaya koymak, 'Kur'an'da bulunmayan dinî emirleri yapmak gerekmez' zannını yıkmak ve Peygamber Efendimizin, Kur'an'dan ayrı ve müstakil olarak Hadislerinde ortaya koyduğu emirlerine itaat etmektir."
Sünnet; İslâm'ı anlamak, kavramak ve yaşamak hususunda en doğru ölçü ve yorumdur. Allah'tan gelen vahyi almak için peygamberlerin aracılığına insanların nasıl ihtiyacı varsa, Kur'an'ı anlamak için de Peygamber'in yorumuna yani sünnete öylece ihtiyaç vardır.
Bütün peygamberler, Allah'tan gelen ilâhî vahyi insanlara harfiyen tebliğ eder, açıklanması gereken yerleri açıklar ve kendi hayatlarında yaşayarak uygulamasını gösterirler. Nitekim Hz. Aişe anamıza Peygamber Efendimizin ahlâkından sorulduğunda Hz. Aişe anamız cevaben "Onun ahlâkı Kur'an'dı." buyurmuştur. Kur'an'ın hangi emri nasıl yerine getirilecek, hangi nehiyden nasıl içtinap edilecekse, Efendimiz bunu bizzat yaşayarak göstermiştir. Hiç şüphesiz o, Kur'an'ı en iyi anlayan ve en mükemmel şekilde hayata geçirip tatbikat sahasına koyandır. Yani Efendimiz, Kur'an'ın canlı bir tefsiri ve yaşayan bir İslâm'dır.
Öyleyse Resûlullah'ın Sünnetiyle amel etmek demek; Allah'ın Kur'an âyetlerindeki isteğini hakkıyla yerine getirmek demektir. Dolayısıyla Sünnet ve Hadis'i kabul etmeyip, "Kur'an bize yeter" demek, filhakika Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasını istememektir. Hatta bundan da öte, ilâhî vahyin anlaşılmasına mani olmaya çalışmaktır; neuzübillah…
Beyhakî şöyle bir rivayet nakleder: Bir şahıs Mutarrif b. Abdullah'ın yanında ona hitaben:
–"Bize Hadis anlatıp durmayın, Kur'an'dan başka bir şeyden bahsetmeyin," deyince ona şöyle dedi:
–"Vallahi biz Hadisleri Kur'an'ın yerine anlatmıyoruz. Bilakis Hadisleri anlatmaktaki gayemiz, Kur'an'ı en iyi bilenin, bildiklerini anlatmaktır."(1)
Mevlâ Teâlâ, Peygamber Efendimize itaat etmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu beyan etmek için, Kur'an–ı Kerîm'in birçok âyetinde kendi ism–i şerifiyle Resûlü'nü yan yana zikredip, "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin!" diye emir buyurmaktadır.
"Rûhu'l–Me'ânî" tefsirinin müellifi Alûsî Rahimehullah bu âyet–i kerîmeyi tefsir ederken şöyle buyurmuştur:
"Resûlullah'a itaatin, Allah'a itaatle birlikte yan yana zikredilmesindeki incelik; Allah Resûlü'nün değerini ortaya koymak, 'Kur'an'da bulunmayan dinî emirleri yapmak gerekmez' zannını yıkmak ve Peygamber Efendimizin, Kur'an'dan ayrı ve müstakil olarak Hadislerinde ortaya koyduğu emirlerine itaat etmektir." (2)
Onun gibi daha birçok âlim, Peygamberimize itaat konusundaki âyetleri böyle anlamışlardır. Kur'an–ı Kerîm'de kısaca temas edilen konularda Peygamber Efendimizin açıklamalarına bakılması, Kur'an'da temas edilmeyen konularda da Peygamber Efendimizin Hadislerine uyulması gerektiğini söylemişlerdir.
Nitekim yırtıcı hayvanların etinin helâl olmadığı, denizin suyunun temiz ölüsünün helâl olduğu, ehlî eşek etini yemenin haram olduğu gibi birtakım hükümler, Sünnet tarafından ortaya konmaktadır.
Allah hiç şüphesiz resüle iteatı emreder
Hadis inkârcıları, "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin" âyetinin yukarıda geçen şekildeki izahına itiraz etmektedirler. Onların "Peygambere itaat edin" emri hakkındaki iddiaları; "Peygamberle gönderilen âyetlere itaat edin, yoksa onun şahsî açıklamalarına ve yorumlarına bakmayın." şeklindedir. Eğer durum gerçekten onların dediği gibi olsaydı, Mevlâ bunu açıkça ifade ederek: "Resûlümün getirdiği âyetleri alın, onun şahsî açıklamalarını bırakın" buyurabilirdi. Ama öyle değil de, mutlak bir ifadeyle emrederek: "Resûlullah'a itaat edin!" buyurmuştur.
Diğer taraftan Resûl'e itaat etmenin anlamı; Hadis inkârcılarının iddia ettiği gibi "Allah'ın gönderdiği âyetlere itaat edin" demek olsaydı, o zaman bu âyetin başındaki "Allah'a itaat edin" emri ne olacaktı? O takdirde sanki gereksiz bir tekrar yapılmış zannı hasıl olurdu ki, bir mü'minin, Allah'ın kelâmı hakkında böyle bir şeyi düşünmesi asla caiz değildir.
Dolayısıyla "Ben müslümanım" diyen herkes, hangi devirde yaşarsa yaşasın "Resûlullah'a itaat edin" âyetinin gereğini yerine getirebilecek ve Allah'ın bizlere "üsve–i hasene" olarak takdim ettiği Peygamber Efendimizi örnek alabilecektir. Şayet Hadis ve Sünnet devre dışı bırakılırsa, onun vefatından sonra gelen ümmetleri Resûlullah'ı nasıl örnek alacaktır?
Efendimizin vefatından kısa bir süre sonra tâbiûn döneminde bir zümrenin, Kur'an–ı Kerîm'e ehemmiyet verme perdesi altında, Sünnet'e karşı tavır geliştirdiği bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Dolayısıyla tâbiûn döneminden itibaren Sünnet'i savunanların, Sünnet inkârcılarıyla mücadelesi başlamıştır. Bu meyanda şu rivayet çok mühimdir.
Sahâbenin büyüklerinden İmrân b. Husayn Radıyallahu Anh, arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. O sırada orada bulunan bir adam:
–"Yâ Ebû Nüceyd! Siz bize birtakım Hadisler rivayet ediyorsunuz. Halbuki biz onları Kur'an'da bulamıyoruz. Bize Kur'an'dan konuşun," dedi. İmrân b. Husayn bu adama şiddetle kızarak şöyle dedi:
–"Sen Kur'an'ı okudun mu?!"
Adam
–"Evet," deyince İmrân b. Husayn
–"Öyleyse Kur'an'da yatsı namazının dört rekât, akşamın üç rekât, ikindinin dört rekât, öğlenin dört rekât olduğunu buldun mu?" diye sordu. Adam
–"Hayır," dedi. İmrân b. Husayn
–"Peki, bu namazların rekât adetlerinin böyle olduğunu kimden öğrendiniz. Bizden öğrenmediniz mi? İşte Biz de bunu Resûlullah'tan öğrendik. Peki, Kur'an'da kırk koyundan bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı? "
–"Hayır."
–"Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resûlullah'tan öğrendik. Yine Kur'an'da "O eski evi (Kabeyi) tavaf etsinler." (Hac, 29) buyrulmaktadır. Peki, bunun yedi defa olduğunu nereden öğrendiniz? İşte ben tüm bunları Resûlullah'tan dinledim. Fakat sen o zaman yoktun. Dolayısıyla Kur'an'a bakarak bunları bilemezsin. Siz, "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının" (Haşr, 7) âyetini işittiniz değil mi? Biz bütün bunları Resûlullah'tan aldık. "
Sonra İmrân b. Husayn ellerini kenetleyerek:
–"Ey insanlar! Rivayet ettiğimiz Hadisleri alınız ve uyunuz. Uymazsanız vallahi sapıtırsınız," dedi. (3)
Kur’an ana yasa sünnet kanunları
İmrân b. Husayn Radıyallahu Anh'ın başından geçen bu hâdise, çok net bir şekilde ortaya koymaktadır ki, Kur'an–ı Kerîm tafsilat kitabı değildir. Sünnet, Kur'an'ı açıklar ve mücmel olarak geçen hususları tafsil eder. Kur'an'da emirler ve nehiyler teorik olarak mevcuttur; ama pratikte, uygulamada nasıl olacağı, Resûlullah'tan öğrenilecektir. Tabir caizse, Kur'an sadece ana caddeleri göstermiş, ara yollar Sünnetle belirlenmiştir.
Meselâ: Allahu Teâlâ Kur'an'da "Namaz kılınız." diye emir buyurdu. Hadis kabul etmeyen bir kimse bu emri nasıl yerine getirecek, namazını nasıl kılacaktır? Hani namaz hocası kitaplarında namaz tarifi yapılırken "Şekil–A'da görüldüğü gibi" şeklinde resmedilmiş bölümler vardır. Yoksa Kur'an'da da öyle bir bölüm var da, oradan mı öğrenecekler? Aradıkları "Şekil–A" tabir yerindeyse Resûlullah'ın Sünnetidir. O, namazı nasıl ve hangi şekilde kıldıysa, nasıl tâlim ettiyse öyle kılacaksın. Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da namazı, Cebrail Aleyhisselâm'dan aldığı üzere kıldı ve ashabına: "Beni kılarken gördüğünüz gibi namazınızı kılınız" buyurdu. Dolayısıyla namaz kılarken tekbir nasıl alınacak, rükûya, secdeye nasıl gidilecek, namazın neresinde hangi dualar okunacak, namazdan nasıl çıkılacak… Tüm bunları Resûlullah'tan öğendik ve öyle yapıyoruz; elhamdülillah.
Kur'an'da namaz, "salât" diye geçer. "Salât" ise lügatta "dua" demektir. Şayet bunun tatbikatını Resûlullah'tan almazsak, orada Mevlâ'nın ne buyurmak istediğini anlamak mümkün olmaz. O zaman "salât" kelimesinin lügat mânasını alarak: "Ben zaten dua ediyorum" der, sonra da yan gelip yatar ve namaz kılmayız. Böyle şey olmaz.
Yine Kur'an–ı Kerîm'de Kevser sûresinde "venhar" yani "kurban kes" buyruluyor. Peki, hangi hayvanlardan kurban olur, hangisinden olmaz? Hangi hayvan kaç kişi tarafından kurban edilebilir? Bunları Kur'an'da bulabilir misin? Bulamazsın; çünkü Kur'an tafsilat kitabı değildir. Bunun izahı için Resûlullah'ın açıklamalarına bakacaksın. Zira detaylı malûmat, Sünnet ve Hadis'tedir. Şayet bu âyeti Resûlullah'ın Sünnet'ine göre değil de, kafana göre tefsir ve tevil edecek olursan, o zaman "tavuk da kurban olur, deve kuşu da" diye fetva verirsin.
Tabiî bu gibi misaller çoğaltılabilir; fakat bizim buradan anlayacağımız şudur: Resûlullah'ın Sünnet'ine müracaat etmeye mecburuz. Şayet Sünnet'i, Hadis'i bir kenara bırakacak olursak, ne namaz kalır, ne kurban, ne hac ve ne de zekât. Yani kısaca, o zaman ne din kalır, ne de diyanet…
Hadis inkârcılarının iddia ettiği gibi, eğer sadece Kur'an yetseydi, ayrıca bir de elçi göndermeye ne gerek vardı? Allahu Teâlâ Hira mağarasına Kur'an'ı indirir ve:
"Ey insanlar! İşte size Kur'an gönderdim; okuyun ve nasıl anlıyorsanız, öylece amel edin." buyururdu. Öyle ya, madem Kur'an yetiyor, onu açıklayacak, öğretecek elçiye ne hacet. Herkes kitabı okur, âyetlerden ne anladıysa, nasıl yorumladıysa, öylece amel ederdi. Peki, bu durumda dünyadaki müslüman adedince din anlayışı meydana çıkmaz mıydı? Çünkü biri "Ben bu âyeti böyle anladım." der öyle amel eder; diğeri de "Ben de şöyle tevil ediyorum." deyip bir başka türlü amel ederdi. O takdirde bu durum, vahdet dini olan İslâm'ın hedeflediği temel espriye tamamen aykırı olurdu. Bir buçuk milyar müslüman, bir buçuk milyar din anlayışı çıkardı ki, elinsaf!.. Hiç öyle şey olur mu Allah aşkına? Mevlâ Teâlâ, şu koskoca cihanşümul bir din olan İslâm'ı, şeytan ve nefsin esiri olan bizlerin anlayışına bırakır mı?
Nitekim Allahu Teâlâ, peygamberlerin gönderiliş gayesini açıklarken: "Biz her peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik." (Nisa, 64) buyurmuştur. İşte peygamberlerin gönderilme sebebi budur. Her resûl, ümmetine ibadet tâlimi yaptırmış, gelen vahyin tatbikatını bizzat göstermiştir. Her ümmet de peygamberine itaatle yükümlüdür. Bir rivayete göre 224.000 peygamber gelmiştir; nâzil olan kitaplar ise 104 tanedir. Peki, "Peygamberin Sünnet'ine ne gerek var, bize Kur'an yeter" diyenlerin mantığına göre, kendisine kitap verilmeyen peygamberlerin ümmetleri ne yapacak? Bunlara kitap nâzil olmamış ki, "Bana kitap yeter." desin ve onu okuyup, onunla amel etsin.
Peygamberinin Sünnet'ini de kabul etmez ve ona uymazsa, geriye ne kalıyor dinsizlikten başka?
Fî Emânillah!

[B][COLOR="DarkGreen"]Dipnotlar:
1–Haşr, 7
2–Yusuf, 40
3–Şevkani, el–Fevâidü'l–Mecmûa 278, 291; el–Makâsidü'l–Hasene, 36; Keşfü'l–Hafâ, Hadis no: 220; Mecmau'z–zevâid, I/170
4–Mîzânü'l–i'tidâl, II/302; Buhârî, et–Târîhü'l–kebîr, IV/291
5–Ebû Davud, Sünnet 6; Tirmizî,İlim 10;İbn Mâce, Mukaddime 2; Dârimî, I,117.

İbn Abdilber, "Câmiu Beyâni'l–İlim, 563
Rûhu'l–Me'ânî, c. 5, s. 65
Hâkim, Müstedrek, 1/109, 110, el–Fakih ve'l–Mütefakkih, Hatîb, 1/67
Kaynak:Beyan Dergisi [/COLOR][/B][/B]

FEDAKARADAM 14. February 2011 11:06 AM

[B]Bazı ilimler vardır ilaç gibidir, insanın sıhhat ve âfiyeti için zarûrîdir. Bazı fikirler de vardır ki maalesef zehir gibidir; insanın mânevî hayatına kasteder, öldürür, dünya ve âhiretini berbat eder. Onun için bu gibi fikirlere son derece dikkat etmek, bu tür görüş sahiplerinden de son derece sakınmak lazımdır.



İnsanın mânevî hayatını berbat edecek bu zehirli fikirlerden biride, Hadis ve Sünnet kabul etmeme hastalığıdır!. Bu tehlikeli hastalığa yakalanmış olan güruh; “Kur’ân Müslümanlığı” ve “Kur’ân’daki İslâm” türünden bir takım sloganik ifadeleri ağızlarına pelesenk edip adeta vird haline getirmişlerdir.

Sadece Kur’an’ın yeterli olabileceği fikrini hararetle savunup sünnetsiz İslâm arayışı içine giren bu zevat, her konuda bir âyet ararlar ve âyet dışında kendilerini bağlayan başka bir “La raybe fîh” delilin bulunmadığını ileri sürerler. Tabi her lafın başında bunların “Kuran” dediklerini duyan da onları Kur’an gönüllüsü, Kur’an sevdalısı zanneder.

İyi de, hem Kur’an’da bulunan: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr: 7) gibi, sünnete delâlet eden bir takım âyetlere rağmen sünneti inkar edeceksin, hem de Kuran sevdalısı olacaksın bu mümkün olabilir mi?


Sıradan bir kitabı size hediye eden birine bile teşekkür edip minnet ve şükranlarınızı iletiyorsunuz. Çünkü böyle yapmak bir insanlık icabıdır. Hal böyleyken, Hz. Kur’an gibi dünya ve âhiret saadetinin reçetesini sunan o yüce kitabı bizlere getiren Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)e bırakın teşekkür etmeyi, O’nun sünnetini dahi inkar edip devreden çıkarmaya çalışmak, acaba nasıl bir insanlık icabıdır?


Hadis ve Sünnet kabul etmeyip sadece “Kuran Müslümanlığı”ndan söz etmek, aslında yeni ortaya çıkan bir görüş değildir, bu görüş asırlardan beri vardır ve eksik olmamıştır. Ama bu tür fikirler şimdi olduğu gibi her zaman azınlıkta kalmış, marjinal guruplar tarafından kabul görüp sahiplenilmiş ve ortaya sürülmüştür. Ve tarih yine tekerrür etmektedir.


Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki; Sünnetin delil olduğunu inkar edip, sadece Kur’an’la yetinmek gerektiğini iddia eden bu fâsid görüş sahiplerinin maksadları farklı farklıdır. Dolayısıyla evvela bu fâsid görüşün nereye dayandığı, nereden çıktığı ve bunların kimler olduğu husûsunda bir tasnif yaptıktan sonra, asıl konuya girmek gerektiğini düşünüyorum.


Bu tâifeyi pek çok guruplara ayırmak mümkündür, fakat biz bunları genel olarak iki guruba ayıralım.

Birinci Gurup; Müslüman oldukları veya müslüman olduklarını iddia ettikleri halde, sünneti kabul etmeyip aleyhinde olanlardır ki bunlar, Hz. Ali (Radıyü Anh)ın hilâfeti döneminde ortaya çıkan “Hâriciler” tâifesidir. Bu tâife “Hüküm yalnızca Allah’ındır” (Yusuf: 40) âyetini ele alarak, böylesine doğru bir hükümden, yaptıkları tevillerle yanlış anlamlar çıkardılar ve bu âyeti kerimeyi istismar ederek Hz. Ali (Radıyallâhü Anh) ve Hz. Muâviye</I> (Radıyallâhü Anh)</I> arasında vukû bulan Sıffin savaşında, her iki taraftan da harbe katılan sahâbenin adaletini, dolayısıyla onlardan gelen rivâyetleri bütünüyle reddettiler.

Hatta daha da ileri giden bu sapık tâife, Ashâb-ı Kirâm’ı (Hâşa) küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak onların bu bâtıl iddialarına göre, hadîsi şerifler (Haşa) kafir olan bir topluluğun rivâyetleri olduğu için, hiçbirini kabul etmediler.


İkinci Gurup ise; Batılı müsteşriklerin bâtıl görüşleri ve İslâm dışı cereyanlardır. Bu gurup aslında sadece sünnete değil, temelde her şeyiyle İslâm’ın bizâtihi kendisine karşıdır. Bunların esas amacı; Müslümanların zihnine şüphe tohumları atmak, İslâm toplumlarının arasına fitne sokup onların birlik ve berberliğini yok etmektir. Evet ellerinden gelse bunu hemen yapacaklar, fakat karşılarında en büyük engel olarak bu Dîn’in Bânisi Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’i buluyorlar. Öyleyse yapılacak şey, ilk adım olarak bu engeli ortadan kaldırmak ya da en azından O’nun ümmet nezdindeki sarsılmaz otoritesine gölge düşürmek…

Fakat, bunu yaparken direk olarak o yüce şahsiyetin kendisini hedef alsalar foyaları meydana çıkacağından, saldırılarını O’nun şahsı üzerinden değil de, Sünnet ve Hadis üzerinden yapma yolunu seçmişler. Bu arada, az önce bahsettiğimiz birinci gurubun tavrından da faydalanıp, bir takım sûnî tartışmalarla müslümanları sünnet hakkında şüpheye düşürme gayreti içine girmişlerdir. Böylece Sünneti Nebeviyye’yi sıfırlayarak, akıllarınca böyle bir yöntemle Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)i devreden çıkaracaklar. Peki sonra ne olacak?


İslâm âlimlerinin Kur’ân’ın tefsîri olarak kabûl ettikleri “Sünnet sorununu” güya bu şekilde hallettikten ve bu engeli ortadan kaldırdıktan sonra sıra ikinci adıma, yani Kur’ân’a gelecek!


Tabi Kur’an’ın gerçek yorumu olan sünnet devre dışı bırakılınca da, bu gürûhun işleri artık kolaylaşmış olacak. Bundan sonra yapılacak iş; Kur’an’ın kendi arzularına göre yeniden yorumlanması ve tevil edilmesi…

Bu dinsizleştirme operasyonunu yaparken de hem foyalarının meydana çıkmaması, hem de gayet samimiymiş havası vermek için gayet şirin bir de isim bulmuşlar; “Kur’ân’a dönüş”, “Kur’an İslamı”
İşte bu maksatlarla işe başlayan bu güruh; Kur’ân’ı rahatça nefislerine uydurabilecekleri zehâbına kapılarak, İslâm beldelerinde ehl-i îmânın akîdesini bulandırma gayreti içine girmişlerdir.

Peki Müslümanlar içinden de bu oyuna alet olanlar yok mu? Elbette var! Bazıları cehâleti, bazıları da bir takım menfaat ve çıkarları sebebiyle, her ne kadar bu zehirli fikrin rüzgarına kapılmış olsalar da, bu Hadis inkarcıları inş umduklarını bulamayacak ve avuçlarını yalayacaklardır.


Bu Din, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde asırları aşıp bu güne dek nasıl sapasağlam geldiyse, kıyâmete kadar da öylece devam edecektir…


Hadîs-i Şerifleri, güya sıhhatinden şüphe ettikleri için kabul etmeyen ve “Bize Kur’an yeter” diyerek sadece Kur’an’ın delil olduğunu iddia eden bir takım kimseler, her ne kadar hadis kabul etmiyorlarsa da, işlerine gelince zayıf hadisleri bile kabul ederler. Mesela; ağızlarından düşürmeyip bu fikirlerine delil olarak ileri sürdükleri bir Hadîs-i Şerif vardır. Şimdi bu Hadîsin değişik tariklerle gelen bir iki rivâyetini ve Hâdis âlimlerinin, bunların senetleri hakkındaki görüşlerini sizlere arz edeyim.

“Size Benden bir hadis geldiğinde bunu Kur’an’a arzedin. Eğer bu hâdisle ilgili Kur’an’da bir asıl buluyorsanız hadîsi alın, bulamıyorsanız onu reddedin.”
Hadis inkarcılarının cankurtaran simidi gibi sarılıp kendilerine delil olarak aldıkları bu hâdis-i Şerif hakkında Ukayli (Rahimehullah); “Bu hadîsin sahih isnadı yoktur” der. Sağanî (Rahimehullah) ise “mevzûdur” der. (Şevkani, el-Fevaidu’l-Mecmua 278, 291, el-Mekasidu’l-Hasene 36, Keşfu’l-Hafa No: 220, Mecmeu’z-Zevaid I/170)

Yine bu manada zikredilen bir başka Hadîs-i Şerif’te: “Bazı insanlar olacak, benden Hâdis rivâyet edecekler. Size bir kimse hâdis rivâyet ettiğinde bu Kur’an’a muvafıksa onu Ben dedim. Kur’an’a muvafık değilse onu Ben demedim.” buyrulmuştur.


İmâm-ı Beyhaki bu hadisle ilgili olarak: “Bu zayıf bir isnaddır, böyle hadislerle delil getirilmez.” der.


İbnu Main, bu hadîsi rivâyet eden Hüseyin b. Abdillah b. Dumeyre için “Sika ve güvenilir birisi değildir” demiştir.
İmâm-ı Buhârî de bu kişi için: “Hâdisi münkerdir, kendisi zayıf biridir” der.


Ebû Zura ise “Hadisi kıymet takdir edeceğim hiçbir ölçüde değil” demiştir. (Mizanu’l-İ’tidal: II/302, Buhari, er-Tarihu’l-Kebir:IV/291) Bu hadisin diğer râvisi olan Bişr b.Numeyr içinde “sika değildir.” denilmiştir.

Bu Hadis başka tariklerle de rivâyet edilmiştir, lakin İmâm-ı Beyhaki bu rivâyetler için: “Bunların hepsi zayıf rivâyetlerdir.” demiştir.


Bu hadis inkarcıları işlerine gelince, Hadis âlimlerinin kesinlikle delil kabul etmedikleri zayıf isnadlara bile sıkı sıkıya yapışırlar. Ama işlerine gelmedi mi Hadis sahih de olsa, en muteber Hâdis kaynaklarında da yer alsa inkar ederler. Bundan anlayacağımız üzere, bunların derdi kesinlikle üzüm yemek değil maalesef bağcıyı dövmektir.
Şimdi de sizlere Hâdis âlimlerince sahih kabul edilen ve muteber Hâdis kaynaklarında geçen bir başka rivâyeti nakledeyim. Bakın Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) “Kur’an bize yeter” diyenler hakkında asırlar öncesinden ne buyuruyor:
“Şunu kat-i olarak biliniz ki; Bana Kur’an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz onu helâl, neyi de haram görmüşseniz onu da haram kabul ediniz.’ diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah Resûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Ebu Davud, Sünnet: 6, Tirmizî, İlim: 10, İbni Mâce, Mukaddime: 2, Dârimî, I, 117)[/B]

FEDAKARADAM 14. February 2011 11:07 AM

[B]Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), bu gibi kimseleri haber verirken özellikle; “Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter!” diyeceklerini, tasvir ederek beyan etmesi, ne kadar taaccübe şâyan değil mi? Günümüzde müctehid geçinen ilâhiyat patentli bir takım zevâtın, televizyon kanallarında arzı endam ederek koltuklarına kurulmuş vaziyette “Bize Kuran yeter” dediklerini görünce, inanın aklıma hemen bu Hadîs-i Şerif geliyor.


Fazla söze ne hâcet. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) asırlar öncesinden, nübüvvet dürbünüyle bakarak bu günleri müşahede edip bizlere haber vermiş ve bu tâifeyi gayet net bir şekilde tasvir ederek gözlerimizin önüne bir tablo gibi sermiştir. Tâ ki bunlar bilinsin ve Ümmeti Muhammed bu fitnelerden sakınsın.
Mevlâ Teâlâ bu tür fitnelerden bizleri muhâfaza buyurup Ehli Sünnet i’tikâdından ayırmasın. Amin!
Fî Emanillah!


[B][COLOR="Blue"]MUSTAFA ÖZŞİMŞEKLER Hocaefendi---Arifan Dergisi -[/COLOR][/B] [/B]

hiiic 14. February 2011 05:18 PM

-Resulün getirdiğine uymakla,
-Resulden 200 yıl sonra uydurulanlara uymak

arasındaki farkı anlayamayan dar zihniyetli ahmak kimselere Allah akıl versin, idrak verin.
O halde İsa peygambere neden uymuyorsunuz? buyrun bir tevrat alın?? İsa peygamber yalancı mı? İnkar mı ediyorsunuz??? Neden kiliseye gidip İSA peygamber ne demiş öğrenmiyorsunuz? yoksa peygamberlerden birisini inkar mı ediyorsunuz?

FEDAKARADAM 14. February 2011 06:21 PM

[QUOTE=hiiic;8755]-Resulün getirdiğine uymakla,
-Resulden 200 yıl sonra uydurulanlara uymak

arasındaki farkı anlayamayan dar zihniyetli ahmak kimselere Allah akıl versin, idrak verin.
O halde İsa peygambere neden uymuyorsunuz? buyrun bir tevrat alın?? İsa peygamber yalancı mı? İnkar mı ediyorsunuz??? Neden kiliseye gidip İSA peygamber ne demiş öğrenmiyorsunuz? yoksa peygamberlerden birisini inkar mı ediyorsunuz?[/QUOTE]

Maksadınız nedir bilmem ama hiç de sözleriniz bana samimi gelmedi. Sen o zaman bizzat direkt peygamberimizden hadis naklette ona göre yaşayalım.Konuşurken mangalda kül bırakmazsınız.

Bakara Suresi'nin son iki ayeti olan "Amenerrulü" ayet-i celilesinde peygamberler arasında ayırt etmeyiz cümlesi vardır.Bu mü'minlerin iman esaslarındandır.İsa peygamberimiiz biz papazlardan çok daha iyi tanıyoruz.Onlar gibi İsa aleyhisselama Rabb demiyoruz.Müşriklerle işimiz olmaz bizim...Asla peygamberleri birbirinden ayırt etmeyiz hepsi ne getirdiyse doğrudur, ancak sonradan, getirdikleri kutsal kitapları muharrefleştirdikleri için bunu kabul edemeyiz.Yani insan sözü karışmış İncilden bize hayır yoktur.

Barış 15. February 2011 12:38 AM

İnsan sözü karışmış İncilden bize hayır yoktur. Bir sürü rivayetçinin ve epeyce zamanın araya girdiği hadis denerek Allah resulüne isnat edilen ve söyleyip söylemediğine emin olamayacağımız sözlerden bize nasıl hayır vardır peki?

İnsan sözü karışmamış olan kelam Kuranı Kerimdir. Bundan şüphemiz yoksa, buna iman ediyorsak, evimizi sağlam temel üzerine inşa etmek zorundayız.

Kuran bize yetmez demek, Allahın kitabına eksiklik izafe etmek demektir. Haşa O'nun unuttuklarını tamamlamaya çalışmak demektir.

Kuran bize yeter diyeni reddedenleri reddediyorum. Uzun gerekçelere ihtiyaç yok. Bir Kuran meali alıp azıcık okumak kafidir.

Selam ile.

Miralay 15. February 2011 08:18 AM

[B]Selam fedakaradam kardeşim.

Yazdıklarınızı okudukça sizin hadisler konusunda epeyce bilgili olduğunuz kanaatine vardım.

Benim acizane sizden bir sorum olacak; zira çok merak ettiğim ve hatta hadisleri kabul etme-me-me sebep olan bir konudur. Bu konuda beni ve merak eden kardeşlerimizi aydınlatırsanız şahsımı sevindirmiş olursunuz.

Sorum şu:

Allah'ın elçisi (Salat ve selam üzerine olsun) zamanında,[U][COLOR="Red"]O sağ ve hayatteyken yazılmış [/COLOR][/U]hadisleri ve siyeri nebevi'yi içeren bir kitap veya kitaplar mevcut mudur?
Malumu aliniz üzere;hadislerin Kur'anı açıklayıcı, hatta dinde hüküm koyucu olduğunu ve hadislere önem vermeyenlerin resule itaatsizlik ettiğini iddia ediyorsunuz. Dinde hüküm koyucu ve Kur'anı açıklayıcı etkisi açısından bu denli önemli olan hadis ve siyer kitapları mutlaka resulun sağlığında ciltler dolusu olması gerekmektedir. Öyle ya; o mübarek ahirete intikal ettikten sonra yazılanların ne önemi olabilir ki? Sağken uydurulmuş hadislere itiraz edebilme şansına sahiptir. Vefat ettikten sonra savunamaz ya da "bunları ben söylemedim" diyemez.

Asrı saadette yazılmış olan bu kitapların adını verirseniz;şahsım adına okumak ve incelemekten mutluluk duyacağım. Bu vesileyle hem Kur'anı daha iyi anlamış olacağım,hem de muamelatla ilgili daha çok bilgi sahibi olacağım.

[COLOR="Red"][U]Zira resulün vefatından yüzlerce yıl sonra,Arap bile olmayan;sahabeleri hiç görmemiş kişiler tarafından kaleme alınmış kitapların güven vermeyeceği malumu alinizdir.[/U][/COLOR]
Resulun zamanında kamera sistemi mevcut olmadığından dolayı; siyeri nebeviyi ve hadisleri en doğru ve güvenilir şekilde sahabei kiram yazmıştır. Özellikle Hz.Ebubekir, Ömer,Osman, Ali, Hadice,Ayişe,Fatıma,Hasan,Hüseyin (Allah onlardan razı olsun) gibi, hayattayken resulün yanından bir nebze olsun ayrılmamış değerli kişilerin elinden yazılmış siyer ve hadis kitaplarının değeri en kıymetli hazinelerden daha paha biçilmezdir.

İşte şahsım acizane bu değerli eserleri aramaktayım.

Eğer, [COLOR="Red"]"yok böyle bir eser,kütübü sitteyle idare edeceksin"[/COLOR] derseniz. Kusura bakmayın. O zaman bana, [COLOR="Green"][U]resulün hayatını anlatacak en sağlam ve tek kaynak Kur'an olacaktır. Yani yine dönüp dolaşıp Kur'ana rücu edeceğiz demektir.[/U][/COLOR]
Selametle inşaAllah[/B]

aşık74 15. February 2011 08:44 AM

Peygamberi tanımayan kuranı nasıl öğrenecek demişsiniz !

Hadi kuran da nasıl tanıtılmış peygamberimiz bakalım beraber...

SON PEYGAMBERİM

Hem yetimdi,hem ümmiydi,hem de fakir.

Asla bilmezdi o,kitap nedir,iman da nedir,

Allahım onu şaşırmış bulupta yol gösterdi,

İnsanlığa vahyini bildirsin diye gönderdi.

Allah’ı seven önce Resulüne uymalı,

İnsana hayat veren çağrıyı duymalı.

Allahımız onu yetim bulup barındırdı,

O da Kitap ve Hikmetle bizi arındırdı.

Her ne emredildiyse,ona uygun davrandı,

Hayatı boyunca hep Allaha inanıp dayandı.

Gönderilişinin gayesi âlemlere rahmetti,

Güzel ahlâkıki, daim Kur’an’dan ibaretti.

Yemekte yer,çarşılarda da dolaşırdı,

İnsanların iman etmesi için uğraşırdı .

İçimizden biriydi,değildi o asla melek,

Takip edilip izlenecek en güzel örnek.

İnsanlar arasında Kur’an’la hükmederdi,

Kızına daima“ Bana bile güvenme ” derdi .

Mü’mine karşı şefkatli ve merhametliydi,

İnkarcılara karşı azametli ve şiddetliydi.

Yalnız Allah’a güvenip dayanırdı,

Tek Allah’ın boyasıyla boyanırdı .

Şeytan ki,en büyük düşmanıydı,

Her imanlı,onun canıydı,kanıydı.

Sadece kendisine vahyedilene uyardı,

Şahsı için değil Allah için öfke duyardı .

Mü’minler için kendi canlarından yakındı,

Sabrı ile o,ne şikayet etti,ne de yakındı.

Yalanladılar onu ki, her resulün kaderi

Şahsı için değil, ümmeti içindi kederi .

Tebliğine karşı asla istemedi bir ücret,

Ne dediyse Kurandan, dinle ve itaat et.

Miralay 15. February 2011 10:28 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;8760]Bakara Suresi'nin son iki ayeti olan "Amenerrulü" ayet-i celilesinde peygamberler arasında ayırt etmeyiz cümlesi vardır.Bu mü'minlerin iman esaslarındandır.

[COLOR="Blue"][B]Aynen efemmm, tüm resuller eşittir.Hiçbir peygamberi diğeriyle yarıştırmayız[/B].[/COLOR]

İsa peygamberimiiz biz papazlardan çok daha iyi tanıyoruz.Onlar gibi İsa aleyhisselama Rabb demiyoruz.

[COLOR="blue"][B]rabb demiyoruz ama;cenabı Allah'a haşa! sevgili yakıştırıyoruz. Tüm noksanlıklardan münezzeh olan Allah'a bir habib yakıştırıveriyoruz. Onlar İsa aleyhisselam'a Allah'ın oğlu demişler;biz sevgilisi demişiz. Aradaki fark ne?[/B][/COLOR]

Müşriklerle işimiz olmaz bizim...

[COLOR="blue"][B]Az önce anlattığımla da şirk koşmuyor muyuz acaba?[/B][/COLOR]

Asla peygamberleri birbirinden ayırt etmeyiz hepsi ne getirdiyse doğrudur, ancak sonradan, getirdikleri kutsal kitapları muharrefleştirdikleri için bunu kabul edemeyiz.Yani insan sözü karışmış İncilden bize hayır yoktur.

[COLOR="blue"][B]Çok doğru dediniz. Onlar tevratı,incili mişnalarla (bir nevi hadis kitabı) tahrif ettiler.Biz ise dine insan kelamı eklemekte onlardan geride kalmamaya gayret ediyoruz[/B].[/COLOR][/QUOTE]

Selametle

TEBYİN 15. February 2011 03:05 PM

[B]Yahudi Kab bin Ahbarın talebesi, kemik yalayıcısı Hureyre'nin uyduruklarını PEYGAMBER SÖZÜ diye yutmaktansa..
Sırtımı dönerim ve iki kelime daha Ayet öğrenmeye bakarım.
Bana sünnet/hadis ve hatta herşey kafiri, yalanlayıcısı, inkarcısı desinler ama ASLA KUR'AN kafiri demesinler, bu bana şeref olarak yeter de artar bile[/B]

pramid 15. February 2011 06:20 PM

Selam fedakaradam

[email][email protected][/email] adresine mail adresini gönder kardeş. sana bütün hadis tenkitlerini göndereyim. başka arkadaşlarda mail atarsa onlara da göndereyim.

hadislerin tenkiti buhari, müslim, ebu davut.hadis nolarına kadar

pramid 15. February 2011 06:28 PM

nebimize değil, onun adına hadis uyduran samirilere karşıyız.

samiri= sümerli= semerkant;=samara.............. bütün hadisciler niye buhara gibi zerdüşlük etkisindeki kentlerden çıkmış. samiri soyuda ondan. musanın kavmini saptırdı, muhammet(selam üzerine) kavminide saptırdı.

neden acaba bu hadisciler aynı dönem yaşamış..... ????

akıl edelim körü körüne atalar dinini görmyenlerden olmayalım. nebiler örnek

dost1 15. February 2011 09:47 PM

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

[QUOTE=pramid;8783]Selam fedakaradam

[email][email protected][/email] adresine mail adresini gönder kardeş. sana bütün hadis tenkitlerini göndereyim. başka arkadaşlarda mail atarsa onlara da göndereyim.

hadislerin tenkiti buhari, müslim, ebu davut.hadis nolarına kadar[/QUOTE]

İsteyenin mail adresine göndereceğiniz yazıyı sitenin ilgili başlığına asmanız tüm insanların yararlanmasına vesile olacaktır. Tabi ki isterseniz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Derin Düşünce 17. February 2011 09:57 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;8760]Maksadınız nedir bilmem ama hiç de sözleriniz bana samimi gelmedi. Sen o zaman bizzat direkt peygamberimizden hadis naklette ona göre yaşayalım.Konuşurken mangalda kül bırakmazsınız.

Bakara Suresi'nin son iki ayeti olan "Amenerrulü" ayet-i celilesinde peygamberler arasında ayırt etmeyiz cümlesi vardır.Bu mü'minlerin iman esaslarındandır.İsa peygamberimiiz biz papazlardan çok daha iyi tanıyoruz.Onlar gibi İsa aleyhisselama Rabb demiyoruz.Müşriklerle işimiz olmaz bizim...Asla peygamberleri birbirinden ayırt etmeyiz hepsi ne getirdiyse doğrudur, ancak sonradan, getirdikleri kutsal kitapları muharrefleştirdikleri için bunu kabul edemeyiz.Yani insan sözü karışmış İncilden bize hayır yoktur.[/QUOTE]


Sevgili kardesim

Uzulerek bunu paylasacagım. Biz bu zihniyetin peygamber anlayısınıda biliyoruz. Gokyuzu seviciliginin, peygamberleri yarıstırmanın geldigi nokta bu işte. Asagıda alıntıladıgım kısım videodan bir bolumdur. Hz İsanın gokleri cıkartılıp tanrı ile bir olmasından bir farkı yoktur Peygamberim Muhammedin getirildigi konum arasında. Bu cok ince bir cizgidir ve insan sınırı astıgının farkında bile olmaz...

[YOUTUBE]t4iqTcGMwm8[/YOUTUBE]
[url]http://www.youtube.com/embed/t4iqTcGMwm8[/url]

[QUOTE]Muhammed Mustafa, O’na ben güneş diyemem güneş batar,
Muhammed Mustafa, sudur diyemem su durdu mu kokar.
Muhammed Mustafa, ekmektir diyemem ekmek durdu mu bayatlar.
Muhammed Mustafa, çok leziz bir yemektir diyemem çünkü yemek durdu mu ekşir.
Muhammed Mustafa’nın müşebbihi (benzeri) yoktur.
Muhammed Mustafa’nın benzetilebileceği hiçbir varlık yoktur.
İmam-ı Rabbani (k.s.) buyurduğu gibi : MUHAMMED MUSTAFA EŞİTTİR ALLAH…
BİR ETİ KEMİĞİ VAR FARK OLARAK O KADAR!!!...[/QUOTE]

Oyleki İmam Rabbaninin demedigi bile ona yakıstırılmıs. Halbu ki Mektubat-ı Rabbani'yi okuyanlar İmam-ı Rabbani'nin böyle bir söz demedigini, aksine ve tam tersi 393. mektubunda bunu söyleyen tarikatçıların da tarikat küfrüne girdigini söyler. Ote yandan Resulun demedigi daha neler neler ona yakıstırılmıstır varın gerisini siz dusunun..... Sakın bu meseleyi enel hak meselesi ile bir tutmasın kimse cunku gercekten yemem.

Selam ve dua

Anonymous 17. February 2011 10:25 AM

[QUOTE=Derin Düşünce;8804]Oyleki İmam Rabbaninin demedigi bile ona yakıstırılmıs. Halbu ki Mektubat-ı Rabbani'yi okuyanlar İmam-ı Rabbani'nin böyle bir söz demedigini, aksine ve tam tersi 393. mektubunda bunu söyleyen tarikatçıların da tarikat küfrüne girdigini söyler. Ote yandan Resulun demedigi daha neler neler ona yakıstırılmıstır varın gerisini siz dusunun..... [/QUOTE]


Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler, söylediklerinize katılıyorum.

Konu ile alakasız olsa da Imam Rabbani ve Mektubatı konusu açılmışken bir bağlantı yapmak istedim.

[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=7855[/url]

Selamlar.

hiiic 19. February 2011 04:24 AM

[QUOTE=Derin Düşünce;8804]Sevgili kardesim

Uzulerek bunu paylasacagım. Biz bu zihniyetin peygamber anlayısınıda biliyoruz. Gokyuzu seviciliginin, peygamberleri yarıstırmanın geldigi nokta bu işte. Asagıda alıntıladıgım kısım videodan bir bolumdur. Hz İsanın gokleri cıkartılıp tanrı ile bir olmasından bir farkı yoktur Peygamberim Muhammedin getirildigi konum arasında. Bu cok ince bir cizgidir ve insan sınırı astıgının farkında bile olmaz...

[YOUTUBE]t4iqTcGMwm8[/YOUTUBE]
[url]http://www.youtube.com/embed/t4iqTcGMwm8[/url]



Oyleki İmam Rabbaninin demedigi bile ona yakıstırılmıs. Halbu ki Mektubat-ı Rabbani'yi okuyanlar İmam-ı Rabbani'nin böyle bir söz demedigini, aksine ve tam tersi 393. mektubunda bunu söyleyen tarikatçıların da tarikat küfrüne girdigini söyler. Ote yandan Resulun demedigi daha neler neler ona yakıstırılmıstır varın gerisini siz dusunun..... Sakın bu meseleyi enel hak meselesi ile bir tutmasın kimse cunku gercekten yemem.

Selam ve dua[/QUOTE]


Diyor ki; bi eti kemiği varmış farklı olarak.
Yani Mustafa=Allah+et+kemik

Yani ifadeye göre Allahtan daha büyük çünkü Allahtan ayrı birde eti kemiğide var. (tövbe tensiz ederim rabbimi) Çok büyük günah büyük söz büyük vebal.

Alim sanılanların iç yüzü bunlar işte. cübbeli ahmettte geçende tv de sallıyor,,, biri cehennemde yanıyormuşta, bir mubareğin ismini duymuş dünyadayken, ona riiyazetten kurtarmışlar, biriside şirkin başkanı muhittinin ceketini mi ne tutmuş, cehennemden çıkarmış.. yazıklar olsun uydurduklarınıza...
Hayatın ahiretin gerçekleri var, ahireti oyuncak ettiler,, gidince görürler uydurdukları zan üzeremiymiş ...

___böylece insanları kandırıyorlar, onlara sağdan yaklaşıyorlar. Dinlerini az bir dünyalığa satıyorlar.Muhammedin saltanatı hakkında yalan uyduruyorlar, insanlara sihir (ledülni) öğretiyorlar, halbuki bu [B]dinsiz kitapsız[/B] evliyalar, insanları videoda görüldüğü üzere apaçık şirke sokmadıkları sürece insanlara bişi öğretmezler. (süleymandan tanıdık geldi mi?)

Kuranda muhammedin sadece resul ve kul olduğunu bildikleri halde inkar edip onu tanrı ilan edenler kitapsız değilmidir? Kurnla amel etmeyen kendi eliyle yazdığı sohbet kitaplarını dini otorite kabul edenler, özlerinde diniz ve kitapsız değil midir?

Allah en doğrusunu bilir. aramızda kararı verecek

aşık74 19. February 2011 09:13 AM

İşin enteresan tarafı ne biliyomusunuz arkadaşlar !
Fedakar arkadaşımız başlığına şunu yazmış : Kuran bize yeter diyenlere REDDİYELER !!!!

Hiçmi kuran'ı okumazsınız fedakar kardeşim ? Bu reddiyeyi yazarken aslında,rabbimize REDDİYE yapmış oluyorsunuz,farkındamısınız ????

Bakın okuyun aşağıdaki ayetleri düşüne düşüne , bakalım bu REDDİYE yi bizemi , yoksa RABBİMİZEMİ yapmış oluyorsunuz ???


[SIZE="3"]İşte sana O kitap, şüphe, kuşku-çelişki-tutarsızlık yok O’nda. Bir klavuzdur O.
(Bakara-2)


Biz bu kitapta-Kur’an’da herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık, ne fazla yaptık..
(En’am-38)


Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik..
(Bakara-99)


Yemin olsun, biz açık-seçik bilgiler veren ayetler indirdik..
(Nur-46)


Bu kitab’ı indirdik ki her şey- herkes için açık açık- ayrıntılı--anlaşılır
bir klavuz, bir rahmet, müslümanlara bir müjde olsun..
(Nahl-89)


Yemin olsun ki! biz Kur’an’ı düşünesiniz diye, öğüt ve ibret alasınız diye kolaylaştırdık. Var mı okuyan, düşünen, ibret alan..
(Kamer-17, 22, 32, 40)
[/SIZE]

[SIZE="3"]Biz sana Kur’an’ı ve en güzel yorumu(ahsena tefsir) getirdik..
(Furkan-33)

Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki doğru yolu bulasınız..
(Ali-İmran-103)

Okuyanlar-Düşünenler için ayetlerimizi iyice-detaylı açıkladık..
(Ali-İmran-118)

Neml 2
İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.

Neml 77
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir

Lokman 3
Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).

Mü’min 54
O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.

Nûr 46
And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.

Yâsîn 69
Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.

Zuhruf 2
Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.

[SIZE="6"][COLOR="Red"]Duhân 2
Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a. [/COLOR][/SIZE]

[/SIZE]

aşık74 19. February 2011 09:14 AM

Vaktim olsa daha fazla ayet lerde bulabilirim bu konu ile ilgili ,ama vaktim yok şu an ...

[B]HALA REDDİYELERİN DEVAM EDECEKMİ GÜZEL KARDEŞİM ????[/B]

FEDAKARADAM 20. February 2011 11:55 AM

[B]Sizler ağacın gölgesinden mi istifade etmek daha güzel yoksa meyvesini mi yemek?.Gölge veren ağaç iyidir ama meyve veren ağaç daha çok bakım ister.Sizler sadece Kur'an deyip de Kur'an'ı kısırdöndüye çevirmeyin.Evet, Kur'an'da eksik bir şey yok ama siz eksiltenlerdesiniz.Yüzeysel meallerle yol katedemezsiniz.Aklınızsıra kend felsefelerinizle Kur'an'ı kafanıza göre yorumlamanız ve kıyamet günü; "bunu neye dayanarak söyledin kimden öğrendin?" denilecektir."Ya Rabbi ben aklıma güvendim yazdım ben bu Kur'an'ı böyle anladım" mı diyeceksiniz.Unutmayınız ki Allah'ın huzurunda çetin bir hesaba çekileceksiniz. Allah, "Benim peygamberimin sözleri nerede ben onu size en güzel numune olarak yetiştirmiştim onu size bir nur olarak göndermiştim hani onun sünneti, demeyecek mi sanıyorsunuz.


Allah sizi böyle büyük gafletten kurtarsın...

Peygambersiz İslam mı olur ey şaşkınlar!Ne biçim ümmetsiniz siz?[/B]

FEDAKARADAM 20. February 2011 12:02 PM

[B][COLOR="Blue"]Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere İslam ulemalarına ) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (NİSA SURESİ-59)[/COLOR]

Bu ayeti şimdi siz kaldırıp atacak mısınız? Kur'an'da olmayan bir mesele için Resulüne de arzedin diyor.Siz tam tersine gidip peygamberi hiçe sayıyorsunuz.Yaşayışınız sizi Kur'an'la çelişiyor...[/B]

Miralay 20. February 2011 01:03 PM

[QUOTE=FEDAKARADAM;8834][B]Sizler ağacın gölgesinden mi istifade etmek daha güzel yoksa meyvesini mi yemek?.Gölge veren ağaç iyidir ama meyve veren ağaç daha çok bakım ister.Sizler sadece Kur'an deyip de Kur'an'ı kısırdöndüye çevirmeyin.Evet, Kur'an'da eksik bir şey yok ama siz eksiltenlerdesiniz.Yüzeysel meallerle yol katedemezsiniz.Aklınızsıra kend felsefelerinizle Kur'an'ı kafanıza göre yorumlamanız ve kıyamet günü; "bunu neye dayanarak söyledin kimden öğrendin?" denilecektir."Ya Rabbi ben aklıma güvendim yazdım ben bu Kur'an'ı böyle anladım" mı diyeceksiniz.Unutmayınız ki Allah'ın huzurunda çetin bir hesaba çekileceksiniz. Allah, "Benim peygamberimin sözleri nerede ben onu size en güzel numune olarak yetiştirmiştim onu size bir nur olarak göndermiştim hani onun sünneti, demeyecek mi sanıyorsunuz.


Allah sizi böyle büyük gafletten kurtarsın...

Peygambersiz İslam mı olur ey şaşkınlar!Ne biçim ümmetsiniz siz?[/B][/QUOTE]

Selam fedakaradam kardeşim.

Bizim aklımıza göre Kur'an meali olmuyor da;bizden 1000 lerce yıl önce meal ve tefsir yazanlarınki mi oluyor?
Demek ki, size göre alim olmak öyle okumakla,araştırmakla olmuyor da, doğuştan gelen bir yetenekmiş. Bu kadar araştıran,okuyan insanlar yazık etmişler. Boşuna ilim tahsil etmişler.

Bu demek oluyor ki alim olmak,bir nevi ruhban olmak mış; size göre.

Peygamberimizin sünnetine gelince;
Öncelikle hiçbirimiz resulü reddetmiyoruz. O'nun sünnetleri ve dediği sözler zaten Kur'anda mevcut. Kur'ana uyan zaten O mübareğin sünnetlerine de uymuş olur.
Siz demiyor musunuz; "resulün hayatı,yaşantısı Kur'andan ibarettir" diye? E biz de demek ki sünnete uyarak, Ku'anın hükümlerine göre yaşıyoruz.

Selametle inşaAllah

Miralay 20. February 2011 01:11 PM

[QUOTE=FEDAKARADAM;8835][B][COLOR="Blue"]Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere İslam ulemalarına ) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (NİSA SURESİ-59)[/COLOR]

Bu ayeti şimdi siz kaldırıp atacak mısınız? Kur'an'da olmayan bir mesele için Resulüne de arzedin diyor.Siz tam tersine gidip peygamberi hiçe sayıyorsunuz.Yaşayışınız sizi Kur'an'la çelişiyor...[/B][/QUOTE]

Selam kardeşim.
Her defasında bizi peygambere itaatsizlikle suçluyorsunuz.
Peygamber şu anda aramızda yaşıyor mu? O da,[B]sizin inancınızın aksine[/B], her ölümlü insan gibi ahirete intikal etti. Şu anda aramızda yaşamıyor. Keşke O'nun zamanında yaşasaydık ta O'na itaat etseydik.
O mübarek aramızda olmadığına göre neye itaat edeceğiz. O'ndan tek miras kalan,vasiyeti olan Kur'ana...

Zaten O'da her türlü ihtilafı Kur'anla çözmemiş miydi?

E pekala itaatsizlik bunun neresinde. Aramızda hangimiz Kur'anı inkar ediyor?
veya Kur'anı duyup ta,"semi'na ve asayne (haşa)" diyor muyuz?

Kur'anın hangi ayetini okusak veya duysak,"amenna ve saddekna, semi'na ve ata'ne,tasdiiiik" demiyor muyuz?

Hangi yazımızda aksini gördünüz de bizi tekfir ediyorsunuz?

Selametle inşaAllah

FEDAKARADAM 20. February 2011 01:17 PM

[QUOTE=Miralay;8837]Selam fedakaradam kardeşim.

Bizim aklımıza göre Kur'an meali olmuyor da;bizden 1000 lerce yıl önce meal ve tefsir yazanlarınki mi oluyor?
Demek ki, size göre alim olmak öyle okumakla,araştırmakla olmuyor da, doğuştan gelen bir yetenekmiş. Bu kadar araştıran,okuyan insanlar yazık etmişler. Boşuna ilim tahsil etmişler.

Bu demek oluyor ki alim olmak,bir nevi ruhban olmak mış; size göre.

Peygamberimizin sünnetine gelince;
Öncelikle hiçbirimiz resulü reddetmiyoruz. O'nun sünnetleri ve dediği sözler zaten Kur'anda mevcut. Kur'ana uyan zaten O mübareğin sünnetlerine de uymuş olur.
Siz demiyor musunuz; "resulün hayatı,yaşantısı Kur'andan ibarettir" diye?

Selametle inşaAllah[/QUOTE]

[B]Tefsir yazmak kolay olsaydı her kes yazardı.Kur'an'ı biz ezberden değil her alimin görüşlerin kıyaslayarak öğreniriz.Kur'an'ın her harfinde yüzlerce sır vardır.Bu sırrı siz nereden bileceksiniz...

Mesela;1 elifin, be'nin, cim'in sırrını biliyor musunuz?.Bunu nasıl anlayacaksınız.kendi aklınızla bu sırı çözemezsiniz kardeşim...

4 yaşnda ki bir çocuk size dese ki, "Ku'an'da peygamberimizin hangi sözü varmış dese ne anlatacaksınız ona?...Sonra o çocuk Kur'an'ın nesn anlayabilecek....[/B]

Miralay 20. February 2011 01:25 PM

4 yaşındaki bir çocuk bana o soruyu sorsa, hemen Kur'an daki "KUL" yani,"DE Kİ..." ile başlayan ayetleri söylerim. Zira onları söylemek peygamberimize farz olmuştur. O her "de ki..." ile başlayan ayetlerde zaten her türlü soruyu ve ihtilafı çözen cevaplar mevcuttur.

Elifin,be'nin,cim'in sırlarını dediğiniz zevatta çözememiştir. Zaten ortada sır diye bir şey yoktur. Sadece zamanla,teknoloji ve bilim ilerledikçe ortaya çıkacak bilimsel gerçekler vardır. Her geçen zaman da bilim adamları ayetlerde mevcut olan gerçekleri ortaya çıkarıyorlar.

Öncelikle şunu iyice idrak ediniz ki; Kur'an bir sırlar kitabı değildir. O "MUBİN" dir. Yani rehberdir,apaçık bir kitaptır. Rabbulalemin biz kullarına bulmaca kitabı indirmemiştir. Zuhruf 44.ayette de buyurduğu gibi, biz Kur'andan sorumlu tutulacağız. Sınavın sorularının cevapları O rehberde mevcuttur. Yani rabbimiz rahmeti mucibince bize sınav için kopya vermiştir. Bize sorumlu tutacağı soruların kaynağını bildirmiştir.

Selametle inşaAllah

hiiic 21. February 2011 05:03 PM

yazmıyacaktım ama dayanamadım..
fedakar uslubunu düzelt. 4 yaşındaki çocuk senin anlamadığını anlar.

elifin tek başına bir anlamı yoktur (ilk okuk 1. sınıf dersi)
harfler tek başına anlam taşımaz...

ama illada sorarsan "A" neyin A sı diye.. uygun cevabı veririmde neyse...
_______________

elif be te se cim ha hı dal zel

gibi harfler Kuranın şiirsel hitabını süslemek için vardır...

pramid 2. March 2011 06:48 PM

Nebi: Görevli insan , peygamber

nebi: Beşer muhammed + rasul(uyulacak olan)

rasul: Elçi haber getiren, [b]siz kuran elçi olduğuna inanmadınızmı[/b]

muhammed: Beşer..

Allah niye ayrı kelimeler kullanışta........... Mealci zerzevatlar hep aynı tabiri karıştırır. Allah muhammede uyunmu demiş....rasule mi söyleyin takım taklavatlar(fedakaradam)..

Elma ile armut bir değil...iyide efendim ikisininde sapı var.....sap , saman

pramid 2. March 2011 06:56 PM

[quote][url]http://www.youtube.com/embed/t4iqtcgmwm8[/url][/quote]

kim bu şerefsizler bilgisi olan varmı??

hiiic 3. March 2011 07:59 PM

[QUOTE=pramid;8917]kim bu şerefsizler bilgisi olan varmı??[/QUOTE]

videoyu kaldırmışlar, göremedim o serefsizleri

Derin Düşünce 4. March 2011 07:29 AM

[QUOTE=pramid;8917]kim bu şerefsizler bilgisi olan varmı??[/QUOTE]

İzlemeye muvaffak olamadık, baska bir link var ise paylasırmısın yada icerigi nedir anlatır mısın?

Anonymous 4. March 2011 08:42 AM

[QUOTE=Derin Düşünce;8927]İzlemeye muvaffak olamadık, baska bir link var ise paylasırmısın yada icerigi nedir anlatır mısın?[/QUOTE]

Selam;
Herkesi yanıtlayayım.

Derin Dusunce; arkadaşlar sanırım bir kaç mesaj önce paylaştığınız "Bayram Ali Hoca" videosu hakkında soruyorlar.

[URL="http://www.youtube.com/watch?v=t4iqTcGMwm"]http://www.youtube.com/watch?v=t4iqTcGMwm[/URL]

Derin Düşünce 4. March 2011 09:01 AM

Ah evet hatırladım. Kendileri Naksibendi tarikatına mensublar. Muhammed=Allah diyerek, Allahın resulunude Allahın ete kemige burunmus hali oldugunu iddia etmenin, İsa peygamberin üclemesinden ne kadar farksız oldugunu gostermeye calısmıstık. Resulleri yarıstırmanın, resulleri ve dahi alimleri nasıl ilahlastırıldıgına ornek olarak paylasmıstık. Allah merhumu affetsin. Ogun orada kufre saptı. Bizim kişilerle işimiz olamaz. Biz fikirlerle ve zihniyetle muhatabız.

aşık74 4. March 2011 09:55 AM

[url]http://video.google.com/videoplay?docid=-9178535146109990143#[/url]

hiiic 4. March 2011 06:33 PM

nakşi bendi serefsizi bunlar... bunlar yüzünden geleneksel islamın tüm alimlerine düşmanım... kanser olmuş bir organ kesilmeli... bunlar gerek yi niyetli olsun gerek kötü niyetli, yaptıkları şey Kuranı arkaya atmak yani ayetlerden eksiltmek yani kurandan çalmak (yani hırsızlık) olduğu için bu Kol kesilmeli. kansere bulaşmış bu kol kesilmezse daha kötü sonuçlarla karşılaşabiliriz. Bu karışık zamanda hiç gerek yok, alimde, veli, mürşit, hurşit, buda, sadrazam, halife, şeyhülislam, evliya, papaz, büyücü, cinci, katolik, ruhban, derviş v.s. bunların topunu kesmek gerek kanaatindeyim. Kurunun yanında yaşta yanar ama Kuran temiz kalır...

SU, hangi temiz kaynaktan gelirse gelsin, çamur bulaştımı içilir mi???? gerek yok, Kuran ilk günkü gibi bakir ilk günkü gibi temiz,,, çamurlu dereleri bırakıp kaynağından kana kana içmek gerek dini, islamı, hayat rehberini...

Tek alim tanırım oda [URL="www.kuranmeali.com"]KURAN[/URL]

merdem 12. July 2013 10:20 AM

Reddedıyorum-1
 
[IMG]http://mehmetselvi.files.wordpress.com/2012/10/reddiye.jpg?w=614[/IMG]


[B]REDDEDİYORUM 1 (BU YAZI BİR REDDİYEDİR) / Muhittin BOZKURT[/B]
Yayınlandı: 30 Ekim 2012 / Muhittin Bozkurt, İktibaslar




“Modernistler’in ortak temel kanaatlerini oluşturan en esaslı argüman, Kur’an’dan başka güvenilecek bir kaynak olmadığı ve esasen böyle bir kaynak aramanın Kur’an’a aykırı olduğu tezidir.”

Bu yargıya varan arkadaşa soruyorum: “Allah’ın ortakları olmadan din olmaz değil mi?”

[B]“…O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (Kehf suresi, 26)[/B]

Bu yazı bir Reddiyedir. “Allah’ın dininin yegâne, tek ve temel kaynağının KUR’AN olduğu” gerçeğini İslam’dan ayrı yeni bir din olarak sunan ve Martin Luther’in Hıristiyanlık için yaptığı reformu bizim de İslam dini için yaptığımızı düşünen samimi ama eksik bilgili bir arkadaşımın yazısı üzerine kaleme alınmıştır. Ehl-i sünnet mensupları, Allah’ın dininden ayrı bir din ve teşekkül olan tasavvuf, tarikat, cemaat, mezhep üyeleri, akıl dinini nakil dinine çevirenler, akıllarını kiraya verenler, kafatasında sadece bir ağırlık olarak taşıdıkları beyinlerini kullanmamayı bir marifet sayanlar, IQ’su düşük olanlar bu yazıyı okumasalar da olur.

[B]“Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; ayetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (HUD suresi, 1-2)

Hud suresinin bu iki ayetini görmelerine rağmen, peygamberin sünneti diye kurandan ayrı bir hüküm ileri sürüp kuran+sünnet diyenleri REDDEDİYORUM…

“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir “ (Hucurat suresi, 18)

“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” (Fatır suresi, 38)

Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zalimlerden olurum. (Hud suresi, 31)[/B]

Elçi adına gaybi konuları haber verenleri de REDDEDİYORUM…

[B]“İnkârcılar: “Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?” derler. De ki: “Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım.” Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Ankebut suresi, 50-51)

“Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi (yapabilirsen) yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!” (En`am suresi, 35)

“Mucizeler göndermekten bizi alıkoyan husus, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Semudlulara, gözle görülebilen bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz. ” (İsra suresi, 59)[/B]

Diğer peygamberlere(Musa, İsa vs) mucizeler verilmediğini söyleyen ve kendilerine hanif diyenleri de, “Muhammed peygambere de Kur’an dışında mucizeler verilmiştir.” diyen ehl-i sünnetçileri de REDDEDİYORUM…

[B]O, kendi heva ve hevesinden konuşmaz, onun konuşması ancak bildirilen bir vahiyledir. (Necm suresi, 3-4)

Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Andolsun ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. (Hakka suresi, 44-47)

Onlara bir ayet getirmediğinde, “onu da şuradan buradan derleseydin ya,” diye konuşurlar. De ki: “Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen basiretlerdir(bakış açıları), doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir.” (Araf suresi, 203)[/B]

Sünneti (peygamberin yaşantısını) Kuran’dan ayrı görenleri de, Muhammed peygamberin bütün söz hal ve hareketlerinin vahiy olduğunu söyleyenleri de REDDEDİYORUM…
[B]
Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; ayetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (HUD suresi 1-2)

Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. (Furkan suresi, 33)

Bu indirdiğimiz ve uygulanmasını farz kıldığımız bir suredir. Düşünüp öğüt almanız için onda açık açık ayetler indirdik. (Nur suresi, 1)

Allah size ayetleri iyice açıklıyor. Allah Âlim’dir, Hâkim’dir. (Nur suresi, 18)

Andolsun ki size, açıklayıcı ayetler ve sizden önce gelip geçenlerden bir temsil ve korunanlar için bir öğüt indirdik. (Nur suresi, 34)

Böylece biz Kur’an’ı apaçık ayetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Hacc suresi, 16)[/B]

Muhammed peygamberin görevinin uyarıcı, müjdeleyici ve tebyin (beyan etme)olduğu gerçeğini göz ardı ederek; Kur’an’ın açıklama ve yorumlamasını Muhammed peygamberin ya da başkasının yaptığını söyleyenleri de REDDEDİYORUM…

[B]Ve işte sana böyle emrimizden bir ruh vahyettirdik, sen kitab nedir? İman nedir? Bilmiyordun ve lâkin biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve emin ol sen her halde doğru bir yola çağırıyorsun. (Şura suresi, 52)[/B]

Ve seni bir şaşırmış halde buldu da doğru yolu göstermedi mi? (Duha suresi, 7)

“Muhammed peygambere nebilik-elçilik verilmeden önce İbrahim peygamberin dinindendi.” diyenleri de REDDEDİYORUM…

[B]Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. (Nisa suresi, 136)[/B]

[B]Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri. (Bakara suresi, 177)[/B]

Kader, Allah’ın her şeyi bir ölçüyle yaratmasıdır. Yani sünnetullah dediğimiz kavramın ta kendisidir. Allah, bu kâinatı yaratırken belli bir düzen, mizan, denge ile yaratmıştır. Kader, doğa yasaları dediğimiz durumdur. Geleneksel Sünni inancına göre kader hayatta başımıza gelen her şeydir. Oysaki insanlar kendi hayatlarına kendileri yön verirler. Yaptıkları iyilik ve kötülükten tamamen kendileri sorumludur.

Bu ayetler, açık şekilde “kadere iman” diye bir şeyin olmadığını söylerken, siyasi çekişmeler nedeniyle “kadere iman” diye bir şeyi ortaya koyup savunanları da REDDEDİYORUM…

[B]Elif, lâm, mîm. İşte bu kitap ki, bunda bir şüphe yoktur. Muttakiler için bir hidayettir. (kitap=mehdi) (Bakara suresi, 1-2)[/B]

Hz İsa ve Mehdi’yi bekleyip önlerinde duran apaçık kitabı görmeyen körleri de REDDEDİYORUM…

[B]Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz?

Hiç düşünmüyor musunuz?

Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?

Eğer doğru iseniz kitabınızı getirin. (Saffat suresi, 154-157)

Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. (Kalem suresi, 37-38)[/B]

Ellerinde hiçbir delilleri olmadığı halde saptıranları da, “Kur’an’da örtü yoktur” diyenleri de, “Kur’an’da recm vardır, hatta recm ayetini de mübarek keçi yedi.” diyenleri de, “mürtedleri öldürmek lazım, Allah böyle buyuruyor.” diyenleri de REDDEDİYORUM…

merdem 12. July 2013 10:26 AM

Reddedıyorum-2
 
[IMG]http://mehmetselvi.files.wordpress.com/2012/10/reddiye2.jpg?w=614[/IMG]


[B]REDDEDİYORUM 2 (BU YAZI BİR REDDİYEDİR) / Muhittin BOZKURT[/B]
Yayınlandı: 30 Ekim 2012 / Muhittin Bozkurt, İktibaslar




[B]“Baksana Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allah’ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar. Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır. ” demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır. ”(Ali İmran suresi, 23-24)[/B]

[B]Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline![/B]

[B]Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır. ”Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara suresi, 78-80)[/B]

Cehennemde biraz bronzlaştıktan sonra, cennete gireceğim (bu maddeyi de sadece müslümanlar için işletiyorlar) diyenleri de REDDEDİYORUM…

[B]“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.”

“Zinaya yaklaşmayın.”

“Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin.”

“Yetimin malına yaklaşmayın, sözünüzü de yerine getiriniz.”

“Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın.”

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme!”

“Yeryüzünde kabara kabara yürüme.”

“Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin (mekruh) görülmüştür.”[/B]

[B]“Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir (rabbuke minel hikmeti).”

(İsra suresi, 31-39)

“…Allah sana kitab ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem Allah’ın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor.” (Nisa suresi, 113)

“Nitekim içinizde sizden bir Resul gönderdik, size ayetlerimizi okuyor, sizi tezkiye ediyor, size kitab, hikmet öğretiyor, size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (Bakara suresi, 151)[/B]

Allah açık bir şekilde “Hikmet”in ne olduğunu ortaya koymuşken; “Hikmet=hadis” denklemini kuran, matematik zekâsıyla övünenleri de REDDEDİYORUM…

[B]“….O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” (Kehf suresi, 26)

“Allah hükmedenlerin en güzel hükmedeni değil midir?” (Tin suresi, 8)

“… sen kesinlikle hüküm verenlerin en yerinde hüküm verenisin.” (Hud suresi 45)

“…O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.” (Yusuf suresi, 80)[/B]

Dinin sahibi ve tek hüküm koyucu Allah iken; Allah’ın hükmü+Elçi Muhamed’in hükmü (sünnet/hadis)+icma +kıyas+mezhep imamlarının görüşlerini toplayıp anonim şirket kuranları ve dinde şirketleşenleri de REDDEDİYORUM…

[B]İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.(Enam suresi, 153)

Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. (Enam suresi, 159)

“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. (Şura suresi, 13)

Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab’a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.(Şura suresi, 14)

Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir. (Rum suresi, 31-32)

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Ali İmran suresi, 105)

Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. (Beyyine suresi, 4)[/B]

Bu ayetler açık şekilde dinde ayrılığı hoş karşılamadığı halde, Kur’an’a uymayan bir cemaatleşmeyi/tarikatlaşmayı /mezhepleşmeyi/gruplaşmayı da REDDEDİYORUM…

Biz müslümanlar olarak hristiyanlığı çok güzel eleştirebiliyoruz, onların kendi dinlerini parça parça ettiklerini farklı mezheplere/kollara/gruplara ayrıldığını söyleyebiliyoruz. Bazılarının kendilerine katolik demesini, bazılarının Protestan, bazılarının ortodoks demesini dinlerinin bozulma sebepleri olarak görebiliyoruz. Peki ya biz? Biz bölünmedik mi, biz ayrılmadık mı?

Bizim için ayrılıkta rahmet var da neden başkalarına zahmet var.

[B]Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Ali İmran 103)[/B]

Rabb`imiz ayrılığı değil birleşmeyi; parçalanmışlığı değil bütünleşmeyi emrettiği halde dinde ayrılığı rahmet olarak görenleri de REDDEDİYORUM…

[B]Ey inananlar, sizi diriltecek, size can verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah’a ve elçiye icabet edin ve bilin ki Allah, hiç şüphe yok, insanın kendisiyle kalbinin arasına girer ve hiç şüphe yok ki onun tapısında toplanacaksınız. (Enfal suresi, 24)

Şunu da söyle: “Allah’a ve elçiye (resule) itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez. (Ali İmran 32)

Allah ve resulünden (elçisinde), kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu. (Tevbe suresi 1)[/B]

Bu ayetlerdeki Allah’a ve elçisine uyun tabirindeki “elçi” kelimesinin ne manaya geldiğini bilmeyen ya da bildiği halde sapıtanları da REDDEDİYORUM…

[B]O öyle Allah ki halik, bari, müsavvir o, en güzel isimler (Esma-i hüsnâ) onun, bütün Göklerdeki ve yerdeki ona tesbih eder, o öyle aziz, öyle hakîmdir. (Haşr suresi, 24)

Allah’tır O. İlah yok O’ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O’nundur. (Ta-ha suresi, 8)

De ki; Allah deyin Rahman deyin hangisini deseniz hep onundur o en güzel isimler; bununla beraber salâtında pek bağırma, pek de gizleme ikisinin arası bir yol tut! (İsra suresi 110)

En güzel isimler Allah’ınkilerdir. O’na o isimler ile dua ediniz. O’nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları sapıklıkları ile baş başa bırakınız. Onlar yaptıklarının cezasını ilerde çekeceklerdir. (Araf suresi, 180)[/B]

Allah’ın şu ismini 4444 defa oku bütün dileklerin yerine gelir, şu ismi 23432425 defa oku bütün dertlerden sıkıntılardan kurtulursun, şu ismini 4545634646 defa oku fakirliği görmezsin diyen ve Allah’ın isimleri konusunda eğri yola girenleri de REDDEDİYORUM…

[B]Bir bidat olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır. (Hadid suresi, 27)

“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar…” (Tevbe suresi, 34)[/B]

Allah’ın dininde var olmayan ruhbanlığı, dini sınıfı ve dini kurumları da REDDEDİYORUM…

[B]Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. Ne bilirsin, belki de o arınacak. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; Sen, ona yöneliyorsun. Onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. (Abese suresi, 1-12)

Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Tahrim suresi, 1)

Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık seçik belli olsun da yalancıları bilesin. (Tevbe suresi, 43)[/B]

Muhammed Peygamberin her sözünü ayet, her davranışını dinin bir hükmü bilenleri ve Muhammed peygambere ismet sıfatı takanları, onun hatasız ve günahsız biri olduğunu söyleyerek bu dinin ayaklarını yerden kesenleri, “Peygamber de, bizim gibi bir insandır, ama bizden ayrılan tarafı Allah’tan vahiy almasıdır.” dediğimizde bizi tekfir edenleri de REDDEDİYORUM…

[B]İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir’den okuduğumuzdur. (Ali İmran suresi, 58)

Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir zikirden (hatırlatma) başka şey değildir. (Yusuf suresi, 104)

Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!” (Hicr suresi, 6)

Şüphe yok o zikri (Kitabı) biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz. (Hicr suresi, 9)

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir ehline, eğer bilmiyorsanız. (enbiya suresi, 7)[/B]

Zikrin; hatırlatma, anma, kuran, öğüt olmasına rağmen “Zikir ehline sorun.” ayetini ellerinde boncuklar ve zikirmatiklerle halvete çekilip toplumun sorunlarını görmeyen tasavvuf ehlini ve tarikat şeyhlerini işaret ettiğini söyleyenleri de REDDEDİYORUM…

[B]De ki: “Bana vahyolunanda, ölü, akıtılmış kan, domuz eti –ki pistir- ve yoldan çıkararak Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan gayrisini yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum; fakat darda kalan başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir.” Şüphesiz ki Rabb’in, Gafur’dur, Rahim’dir. (Enam suresi, 145)

Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler. (Nahl suresi, 116)[/B]

Dinde tek hüküm koyucu Allah iken, dolayısıyla helal ve haramları belirleme yetkisi ona aitken; buna rağmen haram üretim merkezlerini kuranları da, onları işletenleri de REDDEDİYORUM…

[B]Çünkü sen o dâveti ölülere duyuramazsın ve arkalarına dönüp giderlerken sağırlara da duyuramazsın. (Rum suresi, 52)

Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir. (Yasin suresi, 70)[/B]

Ölmüş ve kemikleri dahi toprak olan sevgili babam,

Şu an mezarının başındayım, beni duyup duymadığını bilmiyorum ve sana Kur’an okuyorum. Rabb diyor ki: “Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, adaleti gözet, yetimin hakkını yeme, yalan söyleme, iftira atma, zina yapma, Allah’a ortak yaratma, tartıda eksik tartma, cimrilik etme, infak et, sadaka ver.” (Âmin)

Ey benim temiz, bir o kadar da saf oğlum,

Okuduklarını duydum, Rabbim güzel söylemiş, lakin bunlar benden geçti, sen neden bunları düşünüp yapmıyorsun?

Kuran’ı üfürük kitabı yapanları da, her Perşembe akşamı ölülere okuyup onu mezarlık kitabı yapanları da REDDEDİYORUM…

hanifmumin 21. September 2014 02:59 PM

[QUOTE]Şimdi, Allahü Teala, Hz. Peygamber’e en üst seviye olan haram ve helal koyma yetkisi verdiğine göre, O’nun (a.s.) bunun altındaki vacip mekruh, adab gibi konularda öncelikle söz sahibi olduğunun açık göstergesidir.

İşte Peygamber Efendimiz (a.s.m) “Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir” sözüyle kendisine verilen yetkiyi ve dindeki konumunu bildirmektedir.[/QUOTE]

Yüce Allah, hiçbir elçisine haram ve helal koyma yetkisi vermez. Ancak toplumların kendi geliştirdiği "MARUF" ları, insanlık tarihinin iyi değerleri olarak kabul eder. Bu nedenle "HANİFLİK" - "Aracısız Allah'a yönelme" yi başaran "İBRAHİM'e uyun" hitabı diğer elçilere (Muhammed dahil) emredilmiştir.

Sizin çıkarımlarınıza göre herkesin, İbrahim'in söz ve davranışlarının, yani "HADİS" lerinin peşine düşmesi gerekir.

Rainfall 26. March 2015 10:42 AM

Seytan akla dusmandir en cok din uzerinden vurur insanlari yasadiginiz surece her zaman size bir zincir vurmaya calisacaktir.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:17 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam