hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Şirk ve Müşrikler (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=218)
-   -   Laiklik akidesi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2033)

müslümanlardan 16. November 2010 01:28 PM

Laiklik akidesi
 
KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE ALLAH’IN SÖZÜNÜ GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR

LAİKLİK; NE İSLAMİDİR NE DE İNSANİDİR
LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR



Son günlerde Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, İsviçre gibi tüm Avrupa ülkelerinde ve Türkiye gibi bazı halkı müslüman ülkelerde; müslümanların inançlarından kaynaklanan; kadınların başörtüsü ile okula gitmek gibi bazı talebleri karşısında laiklik ilkesinden hareketle “kamu alanı” tartışması yapılmaktadır. Okullar, devlet daireleri gibi kurumlar ve alanlarda dinin emirleri ve sembolleri laiklik gereği yasaklanmaktadır. Mesela T.C. Devleti Yargıtay Başkanı geçenlerde şöyle bir demeç verdi:


"Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur"(1)



T.C.Milli Eğitim Bakanı, İlköğretim okullarında son günlerde başörtülü bir şekilde girmek isteyen öğrenciler konusunda açıklama yaptı. Bakan, “üniversitelerde başörtüsünün serbest olması çalışmaların yapıldığı bir dönemde böyle bir girişimin olması manidadır" diyerek ilköğretim okullarında başörtüsünün yasak olduğunu söyledi ve konuyla ilgili olarak tüm okullara genelge gönderdiklerini, öğrencilerin başörtülü bir şekilde okullara alınamayacağını ifade etti.(2)



T.C. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, ilköğretim çağındaki çocuklarını başörtülü olarak okula göndermekte ısrar eden aileleri uyararak şöyle deme küstahlığında bulunabilmiştir:



"Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa çocuk aileden alınır. Bu yetkiler devletin elindedir. Tabii bunlar aşama aşama uygulanacak şeyler. İdare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazlarsa cezalar var. Çocuk aynı zamanda aile içinde baskı altındaysa ve öğrenim özgürlüğü engelleniyorsa devlet o çocuğu aileden alır ve öğrenim görmesini sağlar." (3)



Laik T.C Devletinin kurucu partisi olarak bilinen CHP Genel Başkanı ise kamuda ve ilköğretimde türban konusundakiyaklaşımları sorulunca şunları söyledi:



“Öyle şey olmaz zaten. Bir hukuk devletinde zorunlu alanlar bellidir. O zorunlu alanlarda nelerin olduğu bellidir. İlköğretim, ortaöğretimde türban diye bir şey olmaz zaten, orada devletin koyduğu kurallar vardır. O kurallara herkes uymak zorundadır, oralarda zorunlu eğitim var biliyorsunuz. Kamuda da öyle konan kurallar vardır. Bir milletvekili TBMM Genel Kurul Salonu’na kravatsız girebiliyor mu? Hayır. Kuralı kim koydu, devlet koyuyor bu kuralları. Bu kurallara herkes uyacak. Sadece bizim ülkemizde mi bu böyle; gidin Papua Yeni Gine’de de böyledir, Angola’da da böyledir, İngiltere’de de böyledir. Devlet dediğiniz, bir kurumlar ve kurallar rejimidir, herkes uyacaktır”. (4)



Bazı kimi laikciler de; Din ve dinin gerekleri sözkonusu olduğunda; dini ve dine bağımlılığı “yobazlık”, “cahillik”, “bilimselliğe aykırılrk”, “irtica/gericilik” gibi yaftalarla aşağılamaktadırlar. Kibirlenmektedirler, böbürlenmektedirler.



Bütün bu söylem ve tavırların müslümanca tercümesi şöyledir:



“Bu ülkede şu şu alanlarda Allah’ın sözü, emri geçerli değildir. Laik devletin dediği olur. Laik devletin emir ve yasakları geçerlidir.”



Evet bu türden tutum, tavır ve söylemlerin İslami açıdan bundan başka bir anlamı yoktur.



Başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem ile büluğ çağına erişmiş her kadın ve erkeğe tesettürü emretmiştir. Yani avret mahallerini örtmeyi emretmiştir. Erkeğin avret mahalli, diz kapakları ile göbeği arasındaki mahaldir. Kadının avret mahalli ise, elleri ve yüzü hariç başı dahil bütün vücududur.



Nitekim Allahu Teala şöyle emretmiştir:



وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi)görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…” (Nur:31)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’den de şu rivayet edilmiştir:

وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَتْ أسْمَاءُ بِنْتُ أبي بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه على رَسُولِ اللّهِ # وَعَلَيْهَا ثِيَابٌ رِقَاقٌ فَأعْرَضَ عَنْهَا. وَقَالَ: يَا أسْمَاءُ! إنَّ الْمَرْأةَ إذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ يَصْلُحْ أنْ يُرَى مِنْهَا إَّ هذَا وَهذا، وأشَارَ الى وَجْهِهِ وَكَفّيْهِ



Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu Vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve şöyle dedi:

"Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" Bunu söylerken yüzü ile ellerini işaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).]



Allah’ın bu emri karşısında laiklik akidesinden hareket edenler diyorlar ki; “Allah’ın bu emri yanlıştır, kadın onuruna, haklarına ve özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca kamu alanında Allah’ın bu emri hiç uygulanmaz. Kamu alanında esas olan; Allah’ın emri değildir, esas olan laikliktir. Modern, çağdaş olmak da bunun gereğidir. Aksi hal gericiliktir. Bilhassa kamu alanında laik devletin emir ve nehiyleri geçerlidir, Allah’ın emri asla geçerli olamaz...”



KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE ALLAH’IN SÖZÜNÜ GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR
Halbuki yerlerin, göklerin ve tüm mevcudatın yaratıcısı ve mülkün gerçek sahibi Alemlerin yaratıcısı ve Rabbı olan Allahu Teala’dır.



لِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü (tasarruf ve hükümranlığı)Allah'ındır. O her şeye kadirdir (gücü her şeye yeter)”. (Maide:120)



تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا

“Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.
Göklerin ve yerin mülkü (hâkimiyeti)O’nundur. O asla evlat edinmedi, mülkte hiç bir ortağı olmadı. Her şeyi yaratıp nizam veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen O’dur.
O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler.” (Furkan:1-3)

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

“O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü (hükümranlığı)kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf:84-85)



قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

“De ki:"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır" De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (ilahlar)edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma)ile gören (basiret sahibi)eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır." (Ra’d:16)



Bu hakikatler karşısında açıkca ortaya çıkmaktadır ki “kamu alanı” adı altında belirli alanlarda Allah’ın sözüne, emirlerine yasaklar, ambargolar koymaya kalkışmak; mülkünde Allahu Teala’ya kafa tutmak, ilahlık taslamaktır, tağutluktur, ortak olmaya kalkışmaktır yani şirk koşmaktır. Mülkünde hakimiyet sadece Malikulmülk’e yani o mülkün sahibine aittir. O da o mülkün yaratıcısı olan Alemlerin Rabbı Allahu Teala’dır. Dünyayı, insanı, insan hayatını yaratan da Allahu Teala olduğuna göre, dünyada insan hayatı üzerinde Allahu Teala’nın emri, hükmü, sözü üzerine bir söz, emir, hüküm, kanun, hakimiyet, egemenlik asla kabullenilmez, redolunur. “KelimetulUlya” “en yüce söz” Allah’ın sözüdür. Allah’ın sözünün, emrinin, hükmünün olduğu bir yerde yada hususta başka sözler ve hükümler duvara çarpılır, redolunur. Aksi tavır Allah’a karşı saygısızlık, küstahlık ve ukelalıktan başka bir şey değildir. İşte laikliğe dayalı olarak yapılan “kamu alanı” tartışmalarının gerçeği budur.



LAİKLİK GAYRİ İNSANİLİKTİR



Laiklikaynı zamanda gayri insaniliktir. Çünkü insanlar ve cinler Allah’a kulluktan imtihan için yaratılmışlardır. İnsanların babası Adem Aleyhisselam beşer olarak şaştı ve Allah’ın emrine karşı geldi. Fakat sonra aklı başına geldi, yanıldığını anladı. Pişman oldu. Allah’ın öğrettiği kelimelerle Allah’a tevbe etti, af diledi. Böylelikle “Ahsenu Takvim” olmak konum ve şerefini korudu. Nitekim Allahu Teala, insanın bu şerefli konumunu korumasının yolunun “Allah’tan daha hayırlı hüküm koyucu olmayacağına iman edip, salih / Allah’ın emir ve hükümlerine uygun amel işlemek olduğunu şu şekilde bildiriyor:



لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ

“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (Tîn:4-8)

Cinlerden olan İblis yani şeytan ise kibirlenip böbürlenerek Allah’a isyanda inatcı ve ısrarcı oldu. Allah katındaki “üstün” konumunu kaybetti. Onun için böbürlenmek, diklenmek isyanda inatcı ve ısrarcılık bakımından laiklik insanilik değil de şeytanilik karakteri taşımaktadır.



LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR



Akide; hayat hakkındaki tüm fikirlerin, hükümlerin, nizamların kendisine dayandırıldığı temel fikir demektir. Laiklik bu açıdan bir akidedir. Ancak bu akide ve mentalite, zihniyet tamamen şeytani akide ve zihniyettir. Zira şeytan da Allah’ın emri karşısında kibirlenerek, diklenip böbürlenerek Allah’ın emrini beğenmedi ve ona itaat etmedi. Onun için merdud oldu/kovuldu, melun oldu/lanetlendi. Kıyamete kadar o ve onun bu zihniyeti lanetlidir. Bu hususu Allahu Teala şöyle açıklıyor:



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ

“Rabbin meleklere: 'Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın' demişti. Bunun üzerine Meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı. Allah «Ey İblis, seni secde edenler ile birlikte olmaktan alıkoyan nedir?» dedi. O: 'Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem' dedi. Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. (İblis:)Rabbim! Öyle ise, (varlıkların)tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi. Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan)bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin" dedi. 'Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım' dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi. Şüphesiz ki cehennem de, o azgınların hepsinin vaad olunan yeridir.” (Hicr: 28-43)

İşte laiklik, o kovulmuş lanetli şeytanın zihniyetinin çağdaş versiyonudur. Çünkü şeytan da Allah’ın emrine Allah’ın emri olduğunu bilerek isyan etti. Laiklik de Allah’ın emrine bilerek isyan etmektir. Onun için laiklik, şeytaniliktir. Şeytan gibi Allah’ın emirlerine karşı kibirlenerek, böbürlenerek diklenmek ve isyan etmektir. Allah’ın egemenliğine alan çizmeye kalkışmak küstahlığıdır, ukelalığıdır.

Bundan dolayı laiklik; Allah’a isyanda azgınlaşmış şeytanın güdümündeki çağdaş tağuti sistemlerin esasıdır. Şeytan ve onun düzeni tağuti sistemler insanları Allah’a kulluk yapmak yolundan saptırmak yada alıkoymak misyonunu üstlenmişlerdir.

Onun için Allahu Teala, günümüzdeki laikliğe dayalı ideolojileri yani çağdaş tağuti düzenleri benimsemeyi, onlarla yönetilmeyi tercih etmeyi yada onlarla yönetilmekten hoşnut olmayı,
Allah’ın Şeriatından hoşlanmamayı; Allah’a, Resulüne ve Kitabına iman iddiası ile bağdaşmadığına, o tür iman iddiasının boşuna olduğuna şöyle dikkat çekiyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا

“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut ile yönetilmek istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. Onlara 'Allah'ın indirdiğine ve Resule (hükmüne)gelin' dendiği zaman, o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa:60-61)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

“Hayır öyle değil, Dikkat edin!; Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme (Resulün getirdiği Şeriata), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa:65)


LAİKLİĞİ BENİMSEMEK;
ŞEYTANA TABİ OLMAK VE ONA KULLUK YAPMAKTIR

Bu ayetlerin ışığında açıkca görülmektedir ki; bir müslüman laikliği asla benimseyemez. Kendisi laik olamayacağı gibi laik düzen, devlet ve ideolojilerden de asla razı olamaz. Laikliğin ılımlısı radikali fark etmez. Çünkü özü şeytani mentalitedir, şirktir, küfürdür. Müslümanlardan istenilen tavır ise; onu red etmektir, şeytanın güdüm alanına girmemektir.Zira günümüzde laiklik esasına dayalı ideolojiler, düzenler ve devletlerle yönetilmeye razı olmak, “şeytana tabi olmak ve ona kulluk yapmaktan” başka bir şey değildir. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim’de tüm insanları şeytana ibadet / kulluk etmekten şöyle sakındırmıştır:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?“ (Yasin:60-62)

Bazı laikciler diyorlar ki; “Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Laiklik kimsenin inanç ve ibadetlerine karışmaz. Sadece devlet ve toplum işlerine dini karıştırmaz.”

Bu tür sözler de şeytani bir kurnazlığın ürünüdürler. Din İslam olunca şeytanın hilesi açığa çıkar. Laikliğe giydirlmek istenilen o yanıltıcı, sahte, şirinleştirici maske düşer. Zira Allah katında tek hak din İslam’dır:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

“Hiç şüphesiz din, Allah katında ancak İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki)gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Ali İmran:19)

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran:85)

Buna gore, Müslümanlar nezdinde de İslam’dan başka hak din olamaz. İslam’a göre ise; hüküm / hakimiyet sadece Allah’a aittir.

مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

“Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) kulluk ediyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf:40)

İnsanlar ve cinler sadece Allah’a ibadet etmek / kulluk yapmak için yaratılmışlardır.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)

“Allah’a kulluk yapmak” ise; Allah’ın her alandaki emirlerini sadece Allah emrettiği için yapmak ve nehiylerinden de Allah nehy ettiği için kaçınmaktır. “Dini Allah’a halis kılmanın” anlamı da işte budur.

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine:5)

Zira bir kişi, Allah’ın her hangi bir emrini, Allah’ın emri olduğu için değil de hoşuna gittiği için yada menfaati olduğu için yada insanların hoşnutluğunu kazanmak için yada özgürlüğün, insan haklarının gereği olduğu için yapmış olursa, o kişi Allah’a kulluk yapmış olmaz. Onu o işe sevk eden saike kulluk etmiş olur. Yada ameline zulüm / şirk bulaştırmış olur.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ

“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am:82)

إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

“Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman:13)

Bundan dolayı müslüman; mesela namazı Allah emrettiği için kılarsa Allah’a kulluk etmiş olur. İbadet özgürlüğünün gereği demokratik bir hak olduğu için kılarsa Allah’a şirk koşanlardan olur. Aynı şekilde başörtüsünü de kınayanın kınamasına aldırmadan sırf Allah’ın emri olduğu için örterse Allah’a kulluk etmiş olur. Özgürlükler gereği örterse ameline zulüm / şirk karıştırmış olur.

Nitekim başörtüsünün yasaklanması da başörtüsü olduğu için değil de “Allah’ın emri olduğu için, İslam dininin gereği olduğu içindir”.

Onun için müslümanlar, başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi bütün meselelerinde söylem ve eylemlerini İslam akidesi, müslüman kişiliği ve kimliği ile İslami duruş sergilemelidrler. Zira müslümanlar, dinin gereklerini; herhangi bir şekilde getirmekle değil de, zulümden / şirkten, tağutlardan kaçınıp, beri / uzak durup “ben müslümanlardanım” diyerek yerine getirmekle emrolundular.

Buna göre; söylem ve eylemlerinde laikliğin savunucusu asla olamayız. Bize model örnek gösterilen İbrahim Aleyhisselam gibi; “Sizden ve sizin kendisine kulluk yaptıklarınızdan beriyiz/ uzağız” diye tavır koymalıyız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاء وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُم بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ
لَن تَنفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاء مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاء أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

“Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl)onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur.
Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir.
Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah)Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında kulluk yaptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç.
"Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.
Rabbimiz, bizi inkâr edenler için fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin.
Andolsun, onlarda sizlere, Allah'ı ve ahiret gününü umud edenlere güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan), Hamid (övülmeye layık olan)dır.” (Mumtehine:1-6)

قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ

“De ki: "Şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?" De ki: "Ben şehadet etmem." De ki: O, ancak bir tek olan ilahtır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.” (En’am:19)

وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

“Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarım- dan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım." (Yunus:41)

Müslümanlar; nefislerinde yani duygularında, düşüncelerinde, söylemlerinde, eylemlerinde, duruşlarında Allah’ın istediği bu Tevhidi duruşu sergileme yönünde bir tezkiye yapmazlarsa, bir değişim yapmazlarsa Allah onların halini değiştirmeyecektir. Bu zelil durum, bu aşağılama, horlanma durumu devam edecektir. Zira bu Allahu Teala’nın belirttiği sünnetullahın gereğidir:

إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ

“..Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirmedikce, bir toplumda olanı değiştirmez…” (Ra’ad:11)

Müslümanların nefislerindeki tezkiye ve değişim ancak;

-çağdaş zulüm yani şirk olan laikliği kalbleri ile, söylemleri ve eylemleri ile inkar /red etmeleri ile mümkündür.

-Laiklik akidesine dayalı ideoloji ve rejimler olan demokrasi, cumhuriyet, krallık, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, ulus-milli devlet anlayışı, ulusculuk-milliyetcilik, mezhepcilik bağnazlıkları, özgürlükler-insan hakları safsataları terk edilmelidir.

-Yani müslümanlar çağdaş cahiliyye sistemlerini ve tağutları inkar / red edip dini sadece Allah’a has kılarak Allah’ın katındaki tek hak din olan İslam’ın hayat nizamına ve onun hayata geçmesinin tek şeri yolu olan Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasına talib olmalıdırlar. Bunu da çalışmaları ve gayretleri ile ortaya koymalıdırlar.

Doğru olan ve akıllı davranış işte budur. Bu davranışı sergileyenleri Rabbımız şöyle müjdelemektedir:

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

“Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zumer:17-18)

(1)-http://www.internethaber.com/yargitaydan-cok-sert-turban-cikisi-303943h- p2.htm#ixzz13xSuaueL
(2)-http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=133531

(3)-http://haber.mynet.com/detay/guncel/o-cocuklari-devlet-alir/538430

(4)- Radikal- 10/10/2010



AHMED KILIÇKAYA

[COLOR="Red"]Yönetici Notu:[/COLOR] Başlık forum kurallarına aykırı olması nedeni ile değiştirilmiştir.

hiiic 16. November 2010 02:06 PM

güleceğim mi ağlayacağım mı şaşırdım,
peki halifeyi kim olarak düşünüyor bu arkadaşlar? cübbeli ahmet mi olsun yoksa jet fadıl mı?

bunlar yine kimin kabağını kurtarmaya çalışıyorsunuz? yine din adına ne sapıklıklar çıkarıyorlar...

ayrıca sözde makalede delil olarak verilen ayetlerin konuyla bütünlüğü alakası yok,, tam tersine laiklik islamın özünde var. bu tür fitnecilerden allah korusun, şeytan yine ağzına allahı dolamış inananları kandırmaya çalışıyor.

allahım ne olursun dini kuranı cahillerin eline bırakma... delil gösterilen ayetlerle konu karşılaştırıldığında azıcık kuran bilen insanın gülesi geliyor...

şimdi bu saçma sapan yazıları alıp henüz modern atatürk zihniyetinin ulşımamşa olduğu dağlara çıkınız, orda kandıracak çocuklar vardır elbet.. komik :) sadece komik

dost1 17. November 2010 12:02 AM

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, cümlemizi de takva elbisesini giyenlerden eylesin.

A'raf;26: Ya Beniy Ademe kad enzelna aleyküm libasen yüvariy sev'atiküm ve riyşa ve libasüt takva zâlike hayr zâlike min ayatillahi leallehüm yezzekkerun;

[B]Ey Âdemoğulları! Size çirkinliklerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Ve takvâ elbisesi. O, daha hayırlıdır. İşte bu, düşünüp öğüt alsınlar diye Allah'ın Âyetlerindendir.[/B]

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan 17. November 2010 01:25 PM

KARDEŞLERİM BEN ŞUAN VAR OLAN VE TEMELİ MUSTFA KEMAL tarafından atılıp devam eden ,dinsiz devlet anlayışı olan LAİKLİK ten bahsediyorum.

Bizler DİNİ LAİZMEMİ,YOKSA ALLAHA MI HAS KILACAZ.

ki sizn dediğiniz gibi laiklikte islamdan bazı örnekler almış olsada,BU ONU İSLAMLAŞTIRMAZ.

NOT .hiiç KARDEŞ yazınız sadece bi hiiç tir.Yani sadece çamur at izi kalsın olmuş varsa reddiyen yaz..

müslümanlardan 17. November 2010 01:26 PM

dost kardeş verdiğiniz ayete KURAN BÜTÜNLÜĞÜNDE PEYGAMBER PIRATİKLİĞİ VE ÖRNEKLİĞİNDE İMAN VE TESLİMİYET GÖSTERENLERDENİM..

hassasiyetinize saygılar ....

hiiic 17. November 2010 05:13 PM

yazımın ve düşüncelerimin hiiiç olduğunu ben biliyorum. önemli olan allahın ne dediği... raşitüih hilafiyetten bahstiğini hiç duymadım, ama onu siz uydurmuşsunuz,,,

sizin istediğiniz devletten dünyada mevcut, buyrun hicret edin (tabiki sözlerinizde samimiyseniz)..

afganistan da taliban yönetimi tam size göre üstelik irana yada ırağada gitme şansınız var... yada hindistana gidip bol bol tespik çekin...

, sonrada masum insanları kafir diye öldüreceksiniz. asacak recm edeceksiniz ki rahatlık bulasınız...

Eğer samimiyseniz buyrun bir sonraki yazınızı, atatürkün medeni özde hak müslüman devletinden değil, talibanın raşidi hiefaltinden yazınız..

çamur atmama gerek yok, anlaşılıyorki benim atacağım çamurlar sizi temizler.. siz olduğunuz gibi kalın...

hiiic 17. November 2010 05:31 PM

ama olurda birileri atatürkün özde müslüman devletini anlamaz, onu yıkmayı başarır, üniversitelere cübbesiz girişi yasaklar, camiye gelmeyeni döver v.s. ederse,,, ki o gün ben hasan hüseyin gibi şehit olmuş olurum. lütfen kuracağınız mahkemeye aşağıdaki ayetleri yazın... belki dinini satıp sonra bozdurup bozdurup yiyenlerden insafa gelen olurda belki....

[B]Âl-i İmrân 21
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver! [/B]

[B]Nisâ 58
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. [/B]

[B]Nisâ 135
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. [/B]

[B]Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir. [/B]

hilafete raşide uyacaksınız demek...

[B]A’râf 29
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz. [/B]

demek kuran size yetmiyor size sakallı bir hoca bir halife lazım demek he...

[B]En’âm 115
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. [/B]

laiklik düşmanıymış,,, farkında olmadan islam düşmanı olmuşsunuz,, ama vicdan olacakki süze, akıl olacak ki anlaya.. benim lafım hiiiç belki allahın ayetleri sizi akıllandırır.

[B]A’râf 181
Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur. [/B]
sizce bu ayet talibandan mı bahsediyor yoksa (beğenmediğiniz ama ) özde müslüman atatürkten mi?

[B]Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. [/B]
hayır aksine siz bozgunculuk istiyor savaş için ateş yakıyorsunuz,,, allah tuzaklarınızı başınıza geçirsin...

ama benim lafım sadece hiiiç,, size hidayeti allah vere..

müslümanlardan 18. November 2010 07:23 PM

[QUOTE=hiiic;7033]ama olurda birileri atatürkün özde müslüman devletini anlamaz, onu yıkmayı başarır, üniversitelere cübbesiz girişi yasaklar, camiye gelmeyeni döver v.s. ederse,,, ki o gün ben hasan hüseyin gibi şehit olmuş olurum. lütfen kuracağınız mahkemeye aşağıdaki ayetleri yazın... belki dinini satıp sonra bozdurup bozdurup yiyenlerden insafa gelen olurda belki....

[B]Âl-i İmrân 21
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver! [/B]

[B]Nisâ 58
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. [/B]

[B]Nisâ 135
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. [/B]

[B]Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir. [/B]

hilafete raşide uyacaksınız demek...

[B]A’râf 29
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz. [/B]

demek kuran size yetmiyor size sakallı bir hoca bir halife lazım demek he...

[B]En’âm 115
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. [/B]

laiklik düşmanıymış,,, farkında olmadan islam düşmanı olmuşsunuz,, ama vicdan olacakki süze, akıl olacak ki anlaya.. benim lafım hiiiç belki allahın ayetleri sizi akıllandırır.

[B]A’râf 181
Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur. [/B]
sizce bu ayet talibandan mı bahsediyor yoksa (beğenmediğiniz ama ) özde müslüman atatürkten mi?

[B]Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. [/B]
hayır aksine siz bozgunculuk istiyor savaş için ateş yakıyorsunuz,,, allah tuzaklarınızı başınıza geçirsin...

ama benim lafım sadece hiiiç,, size hidayeti allah vere..[/QUOTE]

arkadaşım ALLAH SAPIKLIKLARA HİDAYET VERMEZ VERDİĞİNİZ AYETLERLE NASIL Bİ CEVAP VERMİŞSİNİZ VE KİME,

Bu ayetlerin nasıl ben muhattabıysam sende öylesin.....

ve Allah ın hüküm yasa kitapçığıyla değilde,Kendi uydurduğu şirk ANAYASA KİTAPÇIĞIYLA hükmeden kafirin ta kendisidir ve yandaşlarıda kafirdir ,ayrıca BEKLESİNLER ALEMLERİN RABBİ ONLARI NASILDA Bİ İNKILAPLA DEVİRECEK MUVAHHİDLERİN ELLERİYLE ben bekliyorum ,

ALLAHIN KİTAPÇIĞI OLAN KURANLA DEĞİLDE KURANA ORTAK KOŞTUKLARI ŞİRK ANAYASA KİTAPÇIĞIYLA HÜKMEDEN VE YANDAŞ OLANLARDA BEKLESİN...


Ve soruyorum HİİÇ arkadaşım KURAN MI,YOKSA kurana otak koşulan şirk anayasa kitapçığı mı....hangisi...O Kİ SADECE KURAN DİYORSUNUZ,TAMAM GELİN BU SİTEDE SADECE ŞİRK ANAYASA KİTAPÇIĞINI BOYKOT EDELİM...ALLAH IN KİTABINA ÇAĞRI YAPIYORSUNYA..VARMISIN...YÜRÜRLÜKTEDE,YASAMADADA,MECLİSLERDEDE,KAMUSAL ALANLARADA,EĞİTİMDEDE....VE HER YERDE....


KİM HİDAYETTE OLMAYA LAYIK ARKADAŞIM KİM TÖVBE ETSİN....

Miralay 18. November 2010 10:10 PM

Selam müslümanlardan kardeşim.

Size cevaben diğer konuda birşeyler yazmıştım. Lütfen okuyunuz.

Dünyanın neresinde Kur'an anayasa olarak uygulanıyor da Türkiye'de uygulanacakmış.
Veya Allah Kur'an da böyle birşey emrediyor da biz mi görmüyoruz. Yani illaaaaa İslam devleti kuracaksınız ve başınıza da bir halife koyacaksınız mı diyor?

Yoksaaaaa herkesin bir ferd olduğunu, her bireyin kendisini düzeltmesi gerektiğini, her düzelen bireyin ait olduğu toplumu düzelteceğini...... mi emrediyor.

Rabbimiz bizden salatı emrediyor a güzel kardeşim.
Yeryüzünü bozgunculuğa uğretmayın,barış içerisinde yaşayın diyor. Allah'ı rabbinizi tanıyın diye emrediyor.

Peki şimdiki anayasamız bunun hangisine tezat oluşturuyor.

Hınzır etini zorla yeyin mi diyor,herkes mecbur faiz yiyecek mi diyor, kimse namaz kılmayacak mı diyor, herkesin içki içmesi mecbur mu diyor.......?

Bankayı faizi serbest bıraktıysa sen yeme kardeşim. Gitsin yahudi yesin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.
İçki her yerde satılıyorsa sen içme kardeşim. Bırak hristiyan "Hz.İsa aleyhisselam'ın kanıdır" diyerek içsin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.

Bu devlet sana haramları silah zoruyla mı yaptırıyor; illa Allah'ın yasalarını çiğne mi diyor?

YAPMA! kardeşim. YAPMA!

Bir müslüman olarak bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kur'an'a, daha doğrusu rabbulalemin'in emir ve yasaklarına karşı gelmek zorunda değilsin. Buna muhalif anayasanın hiçbir maddesinde veya hiçbir kanunda[B] "Allah'a isyan edeceksin"[/B] diye bir kaydu şart yok!

Anayasa ve mevzuat seni herşeyde mübah bırakmış. Eğer Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uyacaksan uy; yok içki,kumar,...vs.yapacaksan da yap diyor.
Hatta müslümana daha da kolaylık vererek +18 olacaksın da diye ihtar ediyor.
Sen 18 yaşına gelene kadar evladını güzelce eğit; harama meylettirme. Zaten o 18 yaşını doldurunca ne yapacağını bilir.

Haaaa!

Şimdi bana diyeceksin ki;

Ya "başörtüsü" konusu?
Köşeye sıkıştım değil mi :)

O konuda da forumun diğer bölümlerinde gereken cevapları bulacaksın güzel kardeşim.

Vesselam

müslümanlardan 19. November 2010 05:15 PM

[QUOTE=Miralay;7047]Selam müslümanlardan kardeşim.

Size cevaben diğer konuda birşeyler yazmıştım. Lütfen okuyunuz.

Dünyanın neresinde Kur'an anayasa olarak uygulanıyor da Türkiye'de uygulanacakmış.
Veya Allah Kur'an da böyle birşey emrediyor da biz mi görmüyoruz. Yani illaaaaa İslam devleti kuracaksınız ve başınıza da bir halife koyacaksınız mı diyor?

Yoksaaaaa herkesin bir ferd olduğunu, her bireyin kendisini düzeltmesi gerektiğini, her düzelen bireyin ait olduğu toplumu düzelteceğini...... mi emrediyor.

Rabbimiz bizden salatı emrediyor a güzel kardeşim.
Yeryüzünü bozgunculuğa uğretmayın,barış içerisinde yaşayın diyor. Allah'ı rabbinizi tanıyın diye emrediyor.

Peki şimdiki anayasamız bunun hangisine tezat oluşturuyor.

Hınzır etini zorla yeyin mi diyor,herkes mecbur faiz yiyecek mi diyor, kimse namaz kılmayacak mı diyor, herkesin içki içmesi mecbur mu diyor.......?

Bankayı faizi serbest bıraktıysa sen yeme kardeşim. Gitsin yahudi yesin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.
İçki her yerde satılıyorsa sen içme kardeşim. Bırak hristiyan "Hz.İsa aleyhisselam'ın kanıdır" diyerek içsin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.

Bu devlet sana haramları silah zoruyla mı yaptırıyor; illa Allah'ın yasalarını çiğne mi diyor?

YAPMA! kardeşim. YAPMA!

Bir müslüman olarak bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kur'an'a, daha doğrusu rabbulalemin'in emir ve yasaklarına karşı gelmek zorunda değilsin. Buna muhalif anayasanın hiçbir maddesinde veya hiçbir kanunda[B] "Allah'a isyan edeceksin"[/B] diye bir kaydu şart yok!

Anayasa ve mevzuat seni herşeyde mübah bırakmış. Eğer Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uyacaksan uy; yok içki,kumar,...vs.yapacaksan da yap diyor.
Hatta müslümana daha da kolaylık vererek +18 olacaksın da diye ihtar ediyor.
Sen 18 yaşına gelene kadar evladını güzelce eğit; harama meylettirme. Zaten o 18 yaşını doldurunca ne yapacağını bilir.

Haaaa!

Şimdi bana diyeceksin ki;

Ya "başörtüsü" konusu?
Köşeye sıkıştım değil mi :)

O konuda da forumun diğer bölümlerinde gereken cevapları bulacaksın güzel kardeşim.

Vesselam[/QUOTE]

güzel kardeşim yazınızın girişinde DÜNYANIN NERESİNDE KURAN ANAYASA OLARAK UYGULANIYOR DEYİP,türkiyede uygulansın demiş,
Daha sonrada ferd olarak yaşamamız gereken Bİ KURAN OLDUĞUNU söylemişsiniz..
daha sonrada kuranı bırakıp şirk anayasasıyla bu haramlar meşrulaşmıştır demişsiniz ve siz KURANI MI,YOKSA BU KENDİNİ KURANA ORTAK KOŞAN ANAYASA KİTAPÇIĞINDAKİ MEŞRULAŞMAYI MI KABUL ETMİŞSİNİZ Kİ kuranın yürürlükte olan ülkeyi soruyorsunuz...

biraz aşağıdada yok efendim illaki devlet mi kurmak gerek ve halife mi olması lazım ve böyle bi sorumluluk mu yüklemiş rabbimiz demişsiniz.rabbimiz sizden olan ulul emre uyun dememiş mi nisa süresinde ve türkiyedeki bu şirk yasalarını başlatan ata dan bu yana kadar bütün ulul emirler BU GÜNÜN FİRAVUNLARI ,NEMRUTLARI,EBU LEHEBLERİ DEĞİL Mİ BUNLARI NASIL ULUL EMRE KABUL EDERSİN..

Evet alemlerin rabbi olan rabbimiz bizden devlet kurmamızı istememiş bu doğru ki böyle bir oluşum isteseydi sadece üç peygamber kurtulurdu devlet kuranlar olarak ama alemlerin rabbi olan rabbimiz bütün peygamberlerinden istemediği ve yüklemediğini bizede yüklememiş,yüklememişte bu yaklaşımınızlada RABBİMİZİN RED EDMEMİZ GEREKENİ RED EDDİKTEN SONRA ALLAHI VE HÜKMÜNÜ KABUL ETMEMİZİ EMRETMİŞTİR,

LA İLAHE İLLA ALLAH emriyle ve nahl 36 ayetinde,tağuti hüküm yasa kanunlarını red ederk Allahın kanun ve hükmünü kabulle,ALLAH IN DIŞINDA KURANIN HARAM KILDIĞINI MEŞRULAŞTIRANLAR YUKARDA SAYDIĞIM GÜNÜMÜZ FRAVUNLARINI REDLE BAŞLAR...

şimdi soruyorum size gezel kardeşim,yaşadığımız coğrafyada,İÇKİYİ,KUMARI,FAİZİ,FUHUŞU KANUNEN [HÜKMEN] ve dahası bütün küfrü hükümleri ile kendini KURANA ORTAK KOŞAN şirk anayasa kitapçığını RED EDMEDEN KURANI KABUL EDEBİLİRMİSİN..VEYA bi koltukta iki karpuza yer vardır deyip bi kalpdede iki HÜKÜM KOYUCU OLUR MU DİYENLERDESİN VE BU ALLAHIN HARAM KILDIKLARINI MEŞRULAŞTIRAN VE YER AÇIP BUYRUN DİYEN BU FRAVUNLARIDA MI KABUL EDENELERDENSİN...

İKİNCİSİ eğitim demişsinya,verilen eğitimde BİLGİNİN KAYNAĞI NE OLMALI ve TÜRKİYEDEKİ MÜŞRİK YETİŞTİRME OKULLARINDA verilen eğitimin bilgide kaynağı nedir ve ne baz alınarak yapılır,ve eğitim verilir ve bu okullara çocuklarını göndermeyenlere neden ceza ve ne baz alınarak verilir..

üçüncüsü Alemlerin rabbi olan rabbimiz müslümanım diyeni YEDİĞİN HALT ÇIKARDIĞIN KANUNA UYUYORSA YAPA BİLİRSİN DİYE BİR SERBESTLİK VERMİŞ MİDİR.


DÖRDÜNCÜSÜ.Dünyanın her hangi bi yerindse kuran uygulanır veya uygulanmaz bu benim sorunum değil ben kendime bakarım ve HESAP GÖRÜCÜ OLARAKTA SADECE ALLAHTAN KORKARIM,[AHSAB39]

BEŞİNCİSİ.BU kendini Allah a ortak koşan devlet alemlerin rabbi olan rabbimizin bana verdiği bu furkan anlayışından sonra bana hiç bir şekilde ALLAH IN HÜKMÜNÜ ÇİĞNETEMEZ ,ama BİLEREK SEVEREK VE İSTEKLİ OLARAKTA ONLARIN ŞİRK YASALARINI MAYIN OLSA CANIMDAN OLMA PAHASINADA OLSA BASIP GEÇERİM...


HAK İLE BATIL BİRBİRİNDEN AYIRT EDİLMİŞTİR DİLEYEN HAKKI,DİLEYEN BATILI KABUL EDER,

Örtünmeye gelince,hiç merak etme kim nasıl isterse ,isterse kafasını poposunu açsın ben takvayı esas alırım.,tarihi bir sürece bakarım,peygamberin pıratikliğine bakarım..ki mustafa kemalinde anneside sizn dışınızda kabuyl etmediğiniz bi örtü ile örtülüdür farkındaysanız....atanızı bu durumda niye model seçmiyorsunuz....

saygılar kardeşim...

hiiic 19. November 2010 06:02 PM

Ben senin fikrine razıyım, gel kuran aramızda son söz olsun onun hükmüne göre davranalım.. ama sonradan cayıp hadis uydurmak yok! uydurulan namaza gelmeyenleri dövmek yok, kadınların ayakları gözüktü diye kırbaçlamak yok, recm yok,

ve en önemlisi millete EFENDİLİK yok, millete hizmet var. mal biriktirmek oğlullara evlatlara gemi alamak sonradan muhividdin diye ortalıkta gezmek yok. 7 yıldızlı müslüman otel açmak var ama sadece zenginlere değil, özel kesime ayrıcalık yok, sıvı yumurta fabrikası açıp kuş gribi oyunu yok, milletin malını satıp savmak yok, KPSS sorularını cemaatçi kesimlere vermek YOK!!! adam gibi adil olacaksın cemaatci diye ayrımcılık yapmak yok...

daha da sayacağım önce bunları kabul edin...
kabul kuranı anayasa yapalım ama önce onu doğru anlayalım, ne derler bilirsin yanlış anlayıp yanlış uygulayacağına hiç anlama daha iyi... sizin bahsettiğiniz islam kuranda geçmez, zaten onu doğru anlamış olsaydınız bu tartışmaya da gerek kalmamış olurdu...

aksi taktirde kuran yerine fitneyi başa getirmiş oluruz, ravilerin fitnesini, aman dikkat!!!

hiiic 19. November 2010 06:08 PM

Bu arada bahsettiğiniz muhaviddinler (!) KPSS sorularını hem sattılar hemde yeni sınav yaptık bahanesiyle yine milleti oyuna getirdiler, kim bilir o sınavda ihalelerde dönen yolsuzluklar neler onlardan hiç haberimiz yok... kat sayılarla oynamışlar vede bu hıyaneti bayramdan önceye getirmişlerki akıllarınca unutturacaklar... Bu vatan hatta insan hayinlerinden mi bahsediyorsunuz muhividdin diye?

Yalancının mumu yatsıya kadar... ne mal oldukları çıktı ortaya...

müslümanlardan 19. November 2010 06:53 PM

DOSTUM SEN BAŞTA kurana GÖRE MİLLET nedir ona bak sonra gel..

yok merak etma ben ve senin aranda KURAN YETER,

SEN ATANIN İZİNDEN Bİ AYRIL İÇİ BOŞ NUTUKU BIRAK NAMAZINI NASIL KILARSAN KIL...
AMA KURANIN AYETİNİ TEVİL,TAKİYE YOK...PARÇACI ANLAYIŞ YOK,KURANIN BİR KISMINI ALIP BİR KISMIYLA YÜRÜMEK YOK..

dost1 20. November 2010 12:52 PM

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

[QUOTE=müslümanlardan;7051]güzel kardeşim yazınızın girişinde DÜNYANIN NERESİNDE KURAN ANAYASA OLARAK UYGULANIYOR DEYİP,türkiyede uygulansın demiş,
Daha sonrada ferd olarak yaşamamız gereken Bİ KURAN OLDUĞUNU söylemişsiniz..
daha sonrada kuranı bırakıp şirk anayasasıyla bu haramlar meşrulaşmıştır demişsiniz ve siz KURANI MI,YOKSA BU KENDİNİ KURANA ORTAK KOŞAN ANAYASA KİTAPÇIĞINDAKİ MEŞRULAŞMAYI MI KABUL ETMİŞSİNİZ Kİ kuranın yürürlükte olan ülkeyi soruyorsunuz...

biraz aşağıdada yok efendim illaki devlet mi kurmak gerek ve halife mi olması lazım ve böyle bi sorumluluk mu yüklemiş rabbimiz demişsiniz.rabbimiz sizden olan ulul emre uyun dememiş mi nisa süresinde ve türkiyedeki bu şirk yasalarını başlatan ata dan bu yana kadar bütün ulul emirler BU GÜNÜN FİRAVUNLARI ,NEMRUTLARI,EBU LEHEBLERİ DEĞİL Mİ BUNLARI NASIL ULUL EMRE KABUL EDERSİN..

Evet alemlerin rabbi olan rabbimiz bizden devlet kurmamızı istememiş bu doğru ki böyle bir oluşum isteseydi sadece üç peygamber kurtulurdu devlet kuranlar olarak ama alemlerin rabbi olan rabbimiz bütün peygamberlerinden istemediği ve yüklemediğini bizede yüklememiş,yüklememişte bu yaklaşımınızlada RABBİMİZİN RED EDMEMİZ GEREKENİ RED EDDİKTEN SONRA ALLAHI VE HÜKMÜNÜ KABUL ETMEMİZİ EMRETMİŞTİR,

LA İLAHE İLLA ALLAH emriyle ve nahl 36 ayetinde,tağuti hüküm yasa kanunlarını red ederk Allahın kanun ve hükmünü kabulle,ALLAH IN DIŞINDA KURANIN HARAM KILDIĞINI MEŞRULAŞTIRANLAR YUKARDA SAYDIĞIM GÜNÜMÜZ FRAVUNLARINI REDLE BAŞLAR...

...[/QUOTE]

Allah razı olsun.Yazınızda gönderme yaptığınız Nahl 36. ayetin daha iyi anlaşılması için bu ayetle ilgili olan çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.

Nahl;36: Ve lekad beasna fiy külli ümmetin Rasûlen enı'budullahe vectenibüt tağut feminhüm men hedAllahu ve minhüm men hakkat aleyhid dalaletü, fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn
Nahl;36: [B]Ve andolsun ki Biz, her ümmete, "Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının! " diye bir Elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?[/B]

Bu Âyetlerde Rabbimiz, rahmeti gereği, insanların doğru yolu bulmaları, "Allah'a ibâdet/kulluk edip tağuttan kaçınmaları" için Elçi gönderdiğini beyan etmektedir.

Gönderilen elçilerin görevi ve onlara indirilen vahiylerin temel mesajı, insanları tağuta kulluktan kurtarıp Allah'a kulluğa yöneltmektir.

(Enbiyâ: 25) [B]Ve Biz senden önce hiçbir Elçi göndermedik ki, ona: "Gerçek şu ki Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için bana ibâdet edin." diye vahy etmiş olmayalım[/B].

(Zuhruf: 45) [B]Ve sen, Elçilerimizden senden önce gönderdiğimiz kişilere sor, "Biz Râhman'ın astlarından ibâdet edilecek ilâhlar kılmış mıyız?[/B]"

[B]Bu görev ve mesaj, kısaca la ilahe illallah'ı bütün içeriği ile insanlara iletmek ve bu ilkeye göre hareket edilmesini sağlamaya çalışmaktır.[/B]

Âyette "Allah'a kulluğ"un alternatifi "tağuta kulluk" olarak verilmiştir. Rabbimizin tevhid inancını ortaya koyarken kullandığı "[B]karşıtlık ilkesiyle anlatım[/B]" metodu başka Âyetlerde de görülmektedir:

(Bakara: 256) [B]Dinde zorlama yoktur; rüşd ğayden [iman küfürden, iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan] iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.[/B]

Âyette bahsedilen "Tağût" ve onun bu adı almasına sebep olan "tuğyan/ azma" hakkında kısa bir hatırlatmanın yararlı olacağı kanaatindeyiz:

[B]TUĞYAN[/B]:
Tâğût'un eylemi olması bakımından öncelikle bu kavramın bilinmesi gerekmektedir.
Tuğyan, "[B]haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapıklık, isyan, küfür[/B]" demektir.
Tuğyan kelimesi,
tağâ [azdı, taştı, zulmetti] fiilinin mastarı olarak Kur'ân'da dokuz yerde geçer. Ayrıca
"[B]haddi aşıp azgınlık yapan kişi ve topluluklar[/B]" manasında [tağ] altı yerde;

insanları yoldan çıkaran, azdıran "[B]şeytan, put ve kâhin[/B]" anlamında [tâğût] sekiz yerde geçer.

Mastar ve diğer türevleriyle birlikte bu kelime Kur'ân'da toplam otuz dokuz yerde zikredilir. [B]Tuğyan, insanın tabiatında vardır. Vahye kulağını tıkayan, kendi aklını yegâne rehber kabul ederek kendini beğenen bencil insan, bir de çok mal sahibi olup kendini ihtiyaçtan uzak görmeye başladı mı, tuğyan içine düşmüş olur[/B].
İnsan, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek hissettiği zaman artık Allah'ı unutur; gerçek kudret, gerçek ilim, gerçek dileme, gerçek güç ve irade sahibinin yalnızca Allah olduğunu aklından çıkarır. Bu durum insan için tuğyana açılan bir kapıdır; artık dilediğini yapar, hak-hukuk ve sınır tanımaz. Allah'a ortak koş maya, nefsini O'nun yerine geçirip hevâ ve heveslerinin peşinden gitmeye başlar. İşte bu hâl, tuğyan hâlidir ve bu tür insanlar da Kur'ân'ın diliyle "tâğî'dir.

Kur'ân'da Firavun, tuğyanın simgesi olarak takdim edilmiştir. O, bütün gücün kendi elinde olduğuna inanıyor, insanları küçük görüyor, öldürüyor ve en kötü işkenceye maruz bırakıyordu (Bakara Sûresinin 49; İbrâhîm Sûresinin 6. Âyetleri.)
Firavun mantığına göre bütün insanlar onun kulu-kölesi, Mısır ve nehirler onun mülkü idi (Zuhruf Sûresinin 51. Âyeti.)

Eğer Mûsâ peygamber ile Hârûn peygamber ona tuğyanını hatırlatmasa ve onu Allah'a çağırmasa idiler, Firavun da ahirette Allah'a karşı bir bahane üretebilir, "[B]Rabbim! Bana bir uyarıcı gelmedi ki![/B] " diyebilirdi. Çünkü azgınlığının farkında değildi; insanları köle olarak çalıştırmayı, onlara işkence etmeyi ve öldürmeyi tabii hakkı olarak görüyordu. Saltanatı onu mağrur etmişti.

Tuğyan'ın temelinde kibir ve bencillik yatar. Şeytanın da azgınlığının sebebi kibir ve bencillikti. Bu bakımdan Nisâ Sûresinin 51. Âyetinde tâğût , şeytanı [İblisi] da kapsamaktadır.

TÂĞÛT:
Arapça "Yüce Allah'a isyan etmek" anlamına gelen tağa kökünden türemiş bir kavramdır. "[B]Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthâne, kâhin, sihirbaz, Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluş[/B]" anlamlarına gelir.

Tuğyan ile aynı kökten gelen tâğût kelimesi; "[B]azgın, insanlara zorla hükmeden, kâfir, zorba kişi"[/B]yi ifade eder.

Kur'ân'da Allah müminlerin dostu ve yardımcısı; tâğût ise kâfirlerin dostu ve yardımcısı olarak gösterilmiş, mü'minlerin "[B]Allah yolunda savaştıkları[/B]", kâfirlerin ise "[B]tâğût yolunda savaştıkları[/B]" ifade edilmiştir:

(Bakara: 257)[B]Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, inkâr edenlerin ise dostları tâğûttur [azgın putlardır]. Onları aydın lıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada temelli kalacaklardır.[/B]

(Nisâ: 76) [B]İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tâğût [şeytan] yolunda savaşırlar. Şeytanın dostlarıyla savaşın. Esasen şeytanın hilesi zayıftır.[/B]

Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icat eden her kişi ve kurum, tâğûttur.

Tâğût, Allah'a karşı isyan etmesinin yanı sıra, O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu işleviyle o, şeytân, papaz, dini veya siyasî bir lider olabilir.

Yüce Allah Kur'ân'da [B]Andolsun ki, Biz her kavme 'Allah'a ibâdet edin, tâğûta kulluk etmekten kaçının! ' diye(tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir . [/B](Nahl Sûresinin 36. Âyeti )
ve
İ[B]man edenler Allah yolun da savaşırlar, kâfirler ise tâğût yolunda savaşırlar [/B](Nisâ Sûresinin 76. Âyetiyle ) müminlere tâğût hakkında bilgi vermekte ve tâğûta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır.

Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından Allah'ın hükümlerine muhalefet edecek şekilde konulan hükümler, "tâğûtî hükümler" olarak isimlendirilirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

(Nisâ: 60)"[B]Sana indirilen Kur'ân'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik" diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tâğûtun huzurunda muhakeme olmak [hükümlerine boyun eğmek] istiyorlar. Hâlbuki tâğûtu inkâr etmekle [kâfir saymakla, lânetlemekle] emir olunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister.[/B]

Kendisinde böyle yetkiler görüp, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip hevâ ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar, aynı zamanda "ilâhlık" iddiasındadırlar. Allah'ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar, tevhid akidesinin dışına çıkıp kâfir, zalim ve fasık olurlar. Allah Teâlâ, Allah'ın in dirdiği ile hükmetmeyenleri kâfir, zalim ve fasık olarak nitelemiştir. (Mâide Sûresinin 44–47.Âyetleri.)

Konumuz olan Âyetten de anlaşıldığı üzere Yüce Allah, Nûh peygamberden Muhammed peygambere kadar bütün peygamberleri, insanlığı tevhide, yani Allah'ın birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyip hevâ ve heveslerine göre hüküm koyan tâğûta karşı savaşmaya ve tâğût kapsamına giren şeylere kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.

Bu tâğûtlar, İbrâhîm peygamber döneminde Nemrut, Mûsâ peygamber döne- minde Firavun, Muhammed peygamber döneminde de Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi toplumun ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleridir; diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen tevhid akidesini/inancını inkâr edip, atalarından kalan inançlar üzerinde inat gösteren puta tapan kavimlerdir.

Tâğûtların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tâğûtlar var olmaya devam etmiştir. Onlar sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan güçler değil; bugün de Müslümanlara en azim düşmanlığı ve en yıkıcı propagandaları reva gören kişi, odak veya organizasyonlardır.

Tâğût, ekonomik, sosyal ve kültürel güç kaynaklarını ele geçirmiş, ahlâkî değerleri [dini] toplumların gözünde itibarsız ve taraftarı olmaktan çekinilen bir duruma düşürmeyi göze alacak kadar düşmanlığını ilerletmiştir. Ayrıca doğrudan yaptıklarının dışında, insanlığın ortak değerleri adı altında pek çok kavramı da Müslümanlara zarar verecek bir içeriğe dönüştürmüştür. Kısaca tâğût, Müslümanları dört bir yanından kuşatmış bulunmakta ve Müslümanlara hayat hakkı tanımamaktadır.

Öyleyse anlıyoruz ki, [B]Peygamberimizin görevi sokaktaki şımarıklarla değil, tâğûtî düzenin kurucularıyla mücadele etmekti. İlk işi, toplumun hidayet yolu üzerinde oturup haydutça engellemeler yapan bu azgın güruhu uyarmaktı.[/B]

Bu açıklamalardan sonra tekrar konumuz olan 36. Âyete dönelim:
[B]Rabbimiz Âyetin sonunda Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş buyurmuştur. Böyle buyurarak peygamberlere ters davranan ve gerçeği yalanlayanların durumlarının araştırılmasını istemiştir.[/B]

Rabbimizin geçmişten ibret alınması amacıyla yaptığı bu davetin yer aldığı onlarca Âyet mevcuttur. Bunlardan birkaçını hatırlatmakla yetiniyoruz:

(Muhammed: 10) Peki, onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri vardır.

(Hacc: 46) Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, kendisiyle akıl edecekleri kalpleri ve kendisiyle işitecekleri kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

(Mülk: 18) Ve andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Peki, Beni inkâr ediş nasıl oldu?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Derin Düşünce 17. February 2011 04:42 PM

Selam kardeslerim

Bana kim kurandan misalen; avukatlık kanunlarını yada, trafik ceza kanunları, askerlik, emlak, banka, belediye, butce, enerji, egitim, dernek, elektrik, gümrük, icra, ihale, imar, internet, iş, kira, kdv, kooperatif, maden, medeni yasa, orman, secim, sigorta, tuketici, vergi usul, çalısma, cevre... vs. vs kanunları cıkartıp getirebilir.

Soruyorum sizlere; Allah biz insanlara bir kanun kitabı mı indirmistir yoksa bizlere o kanunları adalet ile yapacak, kutsal bir kitabın kılavuzladıgı, aklı ve irade gucunu mu vermistir? Hic bir kanun mazlum ve magdur sınıf aleyhine yorumlanamaz. Kuran toplum hayatını duzenleyici hukumler icerir.

Size yusufun kıssasını hatırlatırım. Hani Yusuf peygamberin kucuk kardesinin cantasına saraya ait bir esya konmustu. Ve diğer kardesleri ile beraber halkının arasına donerken askerler Kucuk kardesin cantasındaki o esyayı buldular. Ve cezalandırmaya karar verdiler. Yusufun buyuk kardesleri Yusuf ve esrafına;
-"Sizde hırsızlıgın cezası nedir" diye sordular.
Dikkat edin bir peygamber olan Yusufun hukmune;
-Bizde hırsızlık yapanın cezası, alıkonmaktır....
Allahın kanunlarında degisiklik olmayacagına gore yusuf neden el kesme cezası uygulamamıstır? Hem kuranın tasdiki ile biz ona boyle yapmasını vahyettik der ayet, uzerinde biraz dusunelim mi?

Allahın arzusu, bizlerin mutlaka toplanıp adı islam olan bir devlet kurmamız mıdır? Yoksa ancak tagutlar, adalet ile hukmetmeyenler, zulm edenler oldugunda bu zulumlerine bas kaldırıp, adaleti tesis etmemiz midir? Hılasa; yukarıda sadece bir kısmını andıgım yapılması gereken bukanunlarda olcu, ictimai hayatın her alanında bir yaratıcının rızası gozeterek, Adalet ile hukmedilmesi ve bu dairede kanunlar yapılarak ilahı rızanın saglanması mıdır. Ne dersiniz?

pramid 18. February 2011 07:11 PM

kuran mehcur ittihaz edilmiş....
kişiler fikirlerine ayetleri alet ediyorlar muaviye gibi...
kavramlar anlamını yitirmiş.....
boşluğu din adamları dolduruyor...
kurana uymayıp zan ve hevalarına uyarlar.
aynı ayette kişiler anlaşamıyor....,
ne oluyor yaaaa...

hiiic 19. February 2011 03:11 AM

[QUOTE]kuran mehcur ittihaz edilmiş....
kişiler fikirlerine ayetleri alet ediyorlar muaviye gibi...
kavramlar anlamını yitirmiş.....
boşluğu din adamları dolduruyor...
kurana uymayıp zan ve hevalarına uyarlar.
aynı ayette kişiler anlaşamıyor....,
ne oluyor yaaaa...[/QUOTE]

:)

Allah böyle dilemiş, isteseydi hepimizi ip gibi dizerdi sıraya ama burada bir süre imtahan için çatışmamız yazıldı.... Tek duamız var o da doğruların, iyilerin, sadıkların v.s. yoluna nimet verdiklerinin yoluna bizi koyması. Gerisi teferruat. Ama çatışma 2 grup arasında çıkıyor,,, İslama gönülden bağlı samimiler ile, onun ticareti kaygısını güden samiriler.. :) bu 2 grup hep savaştı hep savaşacak,,, sonuçta kimin haklı olduğu değil, kimin davasında samimi, kimin samiri olduğu açığa çıkıca problem kalmayacak.

zaten hangi adımda ahirete gideceğimizi bilemeyiz, bir adım atmışsın bide bakarsınki hesap veriyorsun,,,, ne zaman krizden öldün yada araba çarptı, ne zaman yıkadılar, gömdüler, mevlütler okudular, ne zaman ağladılar, ne zaman unuttular, ne zaman gelecek nesiller arkadan laf söledi, ne zaman milyarlarca yıl geçtide ne zaman dünya yıkıldı ne zaman yeni galaksiler gezegenler kuruldu ne zaman oldu anlama bile anlamazsın. ... İlke kez gelişini, dünyaya gelmeden önceki milyarlarca yılı hatırlayan var mı? ZIP! bi anda dünya, çağ milenyum çağı, en son inen vahy üzerinde bozum yapılalı yaklaşık 1400 yıl geçmiş... ara da bul gerçeği, HAKKI, O iletmezse zor bulunur.

Hepsi hepsi bi adım atarsın, hop! bi bakarsın herkes toplanıyor. hadiiiiiii, ne güzelde kumpir yemeye gidiyordum diyebilirsin.

nuhungemisi 30. August 2011 09:18 PM

Yazı aşırı uzun oldu o yüzden başa burayı ekledim. Yazının sonunda ağırlıkla Kemalistlere çağdaşlıkçılara ve laikliğe eleştirilerimi yazdım. Kur’an ile ilgili atladığım veya yanlış olan birşey varsa farkeden lütfen belirtsin.

Meseleye yalnız Kur’an , akıl , gözlem ekseninde yaklaşmaya çalışacağım. Ve Kur’an’daki yönetim, hukukla ilgili bazı ana kavramlara değinmeye. Kur’an’daki hukuk kavramına çok hakim değilim ama Allah izin verirse Bakara ve Nisa sureleri üzerine (Bakara çok uzun bir sure) emek harcamak istiyorum. Bu iki sure çokça şer’i hüküm içeriyor diye biliyorum.
Hepimiz kavramlara kendi kafamızdan olumlu-olumsuz anlamlar veriyoruz. Kimimiz için modernlik iyi kimimiz için kötü mesela. Herkesin geçmiş tecrübeleri, duygusal tepkileri bu işe karışıyor.

Laiklik kavramında da bu geçerli galiba. Şimdi ben hükümlerimi Kur’an ayetlerine dayandırarak doğru bildiklerimi yazmaya çalışacağım.

Kur’an’da Allah’ın emrettiği bir siyasi yönetim şekli yok. Bu konuda Allah’ın koyduğu prensiplerden birisi adalet. Bir de şura/danışma yöntemi.

[COLOR="Red"]Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları) nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (NİSA 135)[/COLOR]

[COLOR="red"]Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (MAİDE 8)[/COLOR]

[COLOR="red"]Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. (MÜMTEHİNE 8)[/COLOR]

Din sömürücüsü – dinsiz laik kapışmasında güme giden bir nokta var galiba. MAİDE 8’i bir daha okuyun derim.

Peki adalet sadece maddi-parasal adalet midir ? Mesela sizden karşıt görüşte olan biri doğruyu söylediğinde onu tasdik etmek de adalet değil midir ?

Kur’an’daki hukuk sadece adalet üzerine mi kuruludur peki ? Islah-caydırma amaçlı cezai yaptırım yok mudur ? Ya da başka hükümler.

Allah Kur’an’da adalet, kısas gibi hükümler koymuştur. Bazı suçlara ise cezai yaptırımları bildirmiştir. Ayrıca miras ve borç alıp verme ile ilgili hükümler de Kur’an’da mevcuttur.

Maddi adaletle ilgili olarak:

[COLOR="red"]Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? (NAHL 71)[/COLOR]

[COLOR="red"]Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.» Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyaçtan artakalanı.» Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (BAKARA 219)[/COLOR]

İhtiyaçtan fazlası , yani lüks yaşamak ve biriktirmek haramdır. Yukarıdaki ayet Allah’ın emridir.

Ancak bu konuda Allah cezai-hukuki bir yaptırım öngörmemiştir. Dileyen haram yemekte serbesttir ama ahirette cezasını çeker. Sanırım İhsan Eliaçık konunun bu boyutu (maddi paylaşım) üzerine oldukça yoğunlaşmaktadır. Burada bir mümine düşen Kur’an ayetleri ile mücadele etmektir ve infak etmektir. Burda belirtmek istediğim şey, mal mülk hırsının kötülüğü ve yetimi, yoksulu gözetmenin önemi Kur’an’da çok vurgulanır.

Kısas ve cezai hükümlere gelince :

[COLOR="red"]Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabb'inizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır. Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız. [/COLOR]

Ayrıca zina, iffete iftira, hırsızlık gibi konularda da ceza emredilmiştir.

[COLOR="red"]Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun. (NUR 2)[/COLOR]

[COLOR="red"]İffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen seksen değnek vurun. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin. Onlar, sapmışların ta kendileridir. (NUR 4)[/COLOR]

[COLOR="red"]
Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. (MAİDE 38)[/COLOR]

Burada ki “el kesme” kavramıyla ilgili yorum farklarına girmeyeceğim. Dileyen araştırsın.

İçki içilmesi ve kumar ile ilgili olarak da, cezai bir yaptırım öngörmemiştir Allah. Ancak :

[COLOR="red"]Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. (MAİDE 90)[/COLOR]

Allah’ın pislik (rics) olarak tanımladığı bir şeyin yayılmamasını savunmak, onun özgürlüğünü demokrasi ya da modernlik adına savunmaktan daha yakındır takvaya. Mümin iyilik için uğraşır, rics için değil. Yani birileri islamı içki, namaza indirgiyor diye, içki içenleri savunmak bir mümin tutumu değildir.

Bir ülke yönetimi/vatandaşları Kur’an’daki hükümlere ters düşmediği sürece kendi yasalarını yapabilirler.

[COLOR="red"]Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (ŞURA 38)[/COLOR]

Burada “ANA YASA” Kur’an’dır. Mümine düşen idare şekillerini, kendi siyasi-dini liderini savunmak değil Allah’ın ayetlerini savunmaktır. Her bir hükmü tek tek savunursunuz. Belirli idare şekillerini değil. Laik devletin Allah’ın emirlerine uyan uygulamaları varsa bu savunulur yoksa değiştirilmesi gerekir.

Peki Allah’ın hükümlerine göre yönetilmek istemeyenler ne olacak ? Neyle istiyorlarsa onla yönetilecekler. Ama biri çıkıp ben müminim diyecek ama aynı zamanda Kur’an hükümleri uygulanmayabilir diyecek. Allah dini yönetsin, biz de siyaseti yönetelim.

Kısas’ı kaldıran, zinaya ve iftiraya ceza öngörmeyen bir hukuku savunmak Allah’ın hükmünü reddetmek demektir. Veya Kur'an'da emredilen herhangi bir hükmü. Allah müşriğe adil olun derse mümin adil olur. Allah kısas uygulayın derse bunun uygulanmasını savunur.

Maddi adalet ve paylaşım Kur’an’da çok üstünde durulan bir konudur. Ancak kimse Allah’ın hükümleri arasında öncelik/önem sırası belirleyemez. Kimse bazı hükümler için o döneme/kültüre aittir bugün biz değiştiririz diyemez. Siz kitabın bir yerlerini delerseniz , başkaları da başka yerlerini deler. Sonunda dinci-siyasi bir sürü ilah türer. Müşrikler Allah’ın varlığını, yeri göğü kendilerini yarattığını değil, tek hüküm koyucu, kul olunacak varlık olmasını reddederler.

Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı» diyecekler. (ZUHRUF 9)

Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar? (ZUHRUF 87)

Şirki sadece mekkeli ve daha önceki putperestlerin hurafeleri, uydurmaları olarak görenler Kur’an’ı o döneme hapsetmiş olmuyorlar mı ?

Adama yalnız Kur’an deyince reddediyor zaten. Kur’an yetersiz diyor. Ordan sonra adamla neyi tartışacaksın ? Sidik yarışından öteye nasıl geçeceksin ?

[COLOR="red"]Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. (FURKAN 68,69)[/COLOR]

Sırf kozmetik ürünü, giysi, moda aksesuarları satmak adına genç kızları cinsel meta olmaya, zinaya özendiren tezgahlara karşı ne kadar ses çıkarıyorsunuz ?

Sizce Allah’ın istediği sadece müreffeh bir dünya mı ?

[COLOR="red"]Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? Yüksek sütunlu İrem'e. Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. (FECR 6,7,8)[/COLOR]

[COLOR="red"]Biz refah içinde şımarmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimse oturabilmiştir. Onlara hep biz varis olmuşuzdur. (KASAS 58)[/COLOR]

[COLOR="red"]Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikri unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular." (FURKAN 18)[/COLOR]

Şimdi dünya üzerinde refah içinde Allah’ı unutanlar sadece Amerikancı ortadoğulu ve Arap yöneticiler mi ? Bunlar müşrikse, münafık kim ?

Din adına kimsenin hüküm koyma veya Allah’ın hükümlerini değiştirme yetkisi yok. Ama bunu siyaset adına yapınca sakınca yok. Bu nasıl hüküm vermek ?

Bana firavunun dini bir söylemini gösterebilir misiniz Kur’an’dan ? Haram helal uydurma vs.

Mustafa Kemal’e ulu, yüce gibi sıfatlar yakıştırmak ne ? Ben peygamberleri bile fazla övmemeye dikkat ediyorum ama kemalizm yüzünden Mustafa Kemal’den de soğudum. Uydurma dine hiç ısınmamıştım zaten. Ama çocuk ve genç delikanlıyken Atatürk’ü severdim. Her yere resmini, heykelini koyup ulu yüce demek putperestlik değil de nedir ? Şirk denince neden sadece Mekke müşriklerinin hurafelerini ve uydurmalarını anlıyorsunuz ? Kimse peygamberi bile sevmek zorunda değilken, Mustafa Kemal’i sevmeyeni eleştirmek nedir?

[COLOR="red"]Allah; O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur. (TAHA 8)[/COLOR]

[COLOR="red"]Hamd (övgü) yalnızca alemlerin rabbine mahsustur. (FATİHA 2)[/COLOR]

Bir de o olmasaydı bugün sen olmazdın, Kur’an’ı okuyamazdın, baban İngiliz Yunan olurdu gibi abuk argümanlar var.

Ben Kur’an’a yalnız ve yalnız Allah’ın rahmeti sayesinde ulaştım.

[COLOR="red"]Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. (NİSA 79)[/COLOR]

Peygambere gelen iyilik bile yalnız Allah’tan. Şimdi bana gelen rahmeti kuldan mı bileceğim?

Eğer teslimiyet iddianızda samimi iseniz bana bu durumu izah edin.

Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir. (MERYEM 93)

Kur’an’ı açıp okuyun bakalım. Ordaki peygamberler tüm iyiliği rahmeti Allah’a isnat ederler. Ben Allah’ın izniyle ... yapıyorum, bana rabbimin sayesinde şu ilim verildi vs.

Türkiye’deki şekilci anlayıştan bıktım. Buraya da tüm ayetlere samimi teslim olmaya çalışanlar vardır ümidiyle geldim ama burda da Mustafa Kemal’e resul denen bir mesaj gördüm. Bunun bir delili var mı?

Türkiye’nin çoğunluğunun akletme ve Kur’an’ı okuyup anlamaktan uzak olmasının çözümü Mustafa Kemal’i yüceltmek, her yere resmini heykelini koymak mıdır ?

Ben şirk riski yüzünden bundan kaçıyorum. İnatla onu yüceltenler ile nasıl gönül ya da güç birliği edip hareket edeceğim ?

Arap’a kızıp batılıyı taklit etmek midir doğru yol ? Bu yaz Alanya Kalesine gittim. Oradaki notta yazdığına göre kalenin/beldenin orjinal ismi Alaiyye (Arapça galiba) iken Atatürk Alanya diye değiştirtmiş. İçimden gülümsedim :) Bu mu ilerleme ?

Savaş kazanmanın müminlik olduğuna dair bir Kur’an ayeti var mı ? Müminlik emperyalizm ile mücadele ise, en büyük müminler Che Guevara, Castro o zaman.

İbrahim peygamber hiç birşeyi değiştirememiş, sonunda kavminden uzaklaşmış. Milyonları kurtarıp ulus yaratan bir kahraman değil. Ama Allah için oğlunu kurban etmeye razı biri. Meselenin özünün anti-emperyalizm değil Allah’a teslimiyet olduğunu kabul etmek istemiyor musunuz ?

Kurtuluş savaşında mücadele edenlerin hepsinin göğüslerinde ne kadar iman olduğunu ölçmek için bir yönteminiz mi var ?

O savaşı kazananların fakir , yoksul kalmış ve batılı zalimlerin yurduna göz diktiği bir halk , Mustafa Kemal’in ise bu savaşın siyasi ve askeri lideri olduğunu kabul etmek size yetmiyor mu ? Zaten canlarından başka verecek bişeyleri kalmamış ki tarihi bilgiler doğruysa. Bundan 80-90 yıl önce yaşamış hiç içinde bulunmadığınız bir toplumla ilgili nasıl bu kadar kesin hüküm verebiliyorsunuz? Mustafa Kemal bu ülkenin tarihinin bir parçası olarak kalsa biz de bugüne gelsek nasıl olur ? Siz neye dayanarak onu Allah’ın gönderdiğini iddia ediyorsunuz ?

Emperyalistler Mustafa Kemal’i yıpratıp bizi sömürmek istiyor derseniz, emperyalistler putlara düşman olsa birlik için putlara mı sarılacağız ? Yalnızca Kur’an etrafında birleşmek istemiyor musunuz ? Neden ulus kavramını Allah’a iman ve teslimiyet ile bir tutuyorsunuz ?

Allah’ın rızası için olmadığı sürece bilimin ne anlamı var ? İslamda bilim sanat düşmanlığı yok elbette ama onu aşırı yüceltip hayatın amaçlarından biri yapmak var mı ? Hesap günü bilgisayarlar, mühendislik harikası binalar, araçlar toz olmayacak mı ? Allah neden son elçisini 7. yüzyılda bir Arap kavmine göndermiş ? Sanayi devriminden sonra gönderse karışıklık daha az olmaz mıydı ?

Ben bunu İngilizce eğitim veren, Türkiye’nin iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuş biri olarak söylüyorum. Ben matematiğe aşık bir insanım. Ortalama üzeri de zekaya sahibim Allah’ın izniyle.

Entellektüel! bilgisi ile kibirlenen ile, malı yüzünden kibirlenenin bir farkı var mı Kur’an’a göre. İblis malı mülkü olduğu, Adem fakir olduğu için mi kibirleniyor kendini üstün görüyor? Şirki 7. yüzyılda Mekke’de donduranlar bunu anlayamıyor. Hala 7. yüzyılda yaşayanlar zaten hiçbir şeyi anlamıyor.

Hz. Muhammed okuma yazma bile bilmiyor, Musa peygamber konuşmasında problem olan koyun güden bir insan peygamber olmadan önce. Firavun ise ilah gibi görülüyor.

Laiklik kilise sömürüsüne karşı ortaya çıkmadı mı ? Kur’an kilise ile bir mi ?

Ben sağcı-solcu, laik-dinci, kemalist–yobaz bütün putları kırma samimiyetinde olan insanlar arıyorum.

Ehli sünnetin akletmeyeniyle zaten bişey tartışamıyosun. Karbon kopya gibi aynı şeyleri savunuyolar. Saçma sapan şeyler. Kur’an’da neyin haram olduğu yazıyoken hala hocadan fetva almadan içi rahatlamayanlar var. Kızayım mı, üzüleyim mi bilemiyorum. Bazı insanları anlayamıyorum.

Bir kısmınız diyecektir ki, iktidar partisi %50 üzeri oy almış, malı götürüyo. Sen eleştirecek bunu mu buldun ? Yalnız Kur’an diyenlerin şirk kalıntısı barındıran davranışlarını eleştirmeden içim rahat etmeyecek. Benim iktidar partisi yanlıları ile anlaşma olasılığım yok neredeyse. Ama yalnız Kur’an diyen ve Allah’a samimi teslim olmak isteyenlerle var.

Yalnız Kur’an diyenler neden güç birliği edemiyorlar da iktidar partisi 50% üzeri oy alıyor? Cevabı basit canım. Halk aptal, din de toplumun afyonu.

Bir de yanlış yanlıştır. Yüzdesi olmaz.

Birbirimize ayet copy/paste edip teorik tartışmaktan ileri gitmek istiyorum.

Yoksa benim bu siteye ya da bu sitenin bana verebileceği bişey olduğuna inanmıyorum. Sitedeki yazı deryası içinde ne kadarını okuyabilirim ki. Herkesin yorumu görüşü var elbette. Hepsini okumaya tartışmaya vakit yetmez. Kur’an zaten kocaman bir kitap. Belirli bir ortak paydada buluşamaz mıyız?

Hepimiz yalnız Allah’a teslim olsak. Nasıl infak edebiliriz, yardıma muhtaç, yetim kimler var onları araştırsak. Ehli sünnet içinde samimi olup da yanlış bilgilendirilenleri nasıl uyarırız onu düşünsek. Kur’an okuyup anlamayı herkesin kendi aklına bıraksak. Biz sadece yönlendirsek ve ilginç bulduğumuz noktaları tartışsak. Çok mu hayalci düşünüyorum ? Sanırım Allah’ın elçisi olmadığı sürece böyle bir birlik olamayacak.

[COLOR="red"]Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik. (ENBİYA 107)[/COLOR]

Ben Allah dışında, ister peygamber olsun ister Mustafa Kemal olsun isterse din alimi olsun ister siyasi lider olsun kimsenin yüceltilmesini, övülmesini, ilahlaştırılmasını kabul etmiyorum. Ben şirki yalnızca hurafe dini değil, Allah’ın dini islam olmayan herşey algılıyorum. İsterse siyasi olsun, ister kişisel, ister başka bir şey. Ben hükmün (siyasi, dini yönetim), mülkün ve övgünün yalnızca Allah’a ait olduğuna iman ettim.

[COLOR="red"]«Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın/kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Bana tapın/kulluk edin, doğru olan yol budur.» Andolsun o, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? (YASİN 60 , 61 , 62)[/COLOR]

Bu ayet kıyamet gününden bahsediyor. Ayete göre insanlık şeytana tapıyor. Şimdi bana bu dinin ritüellerini açıklasın biri. Bütün insanlık ben görmediğim sırada gizli mi yapıyor ritüellerini ?

Bu forumda benim gibi düşünen var mı ?

hiiic 30. August 2011 10:07 PM

[QUOTE]Türkiye’deki şekilci anlayıştan bıktım. Buraya da tüm ayetlere samimi teslim olmaya çalışanlar vardır ümidiyle geldim ama burda da Mustafa Kemal’e resul denen bir mesaj gördüm. Bunun bir delili var mı?[/QUOTE]


[B]Fâtır 24
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. [U]Her millet için [COLOR="Red"]mutlaka[/COLOR] bir uyarıcı bulunmuştur[/U].[/B]

ama siz başka birşey arıyorsanız o başka. Mesela yemeyen içmeyen, yada yanında Allah katından hazineleri olan yada tükenmeyen bağı olupta ondan yiyen birilerini arıyorsanız onlardan gelmedi henüz. Sadece kardeş katlini dini bir fetva yapanları ortadan kaldırıp egemenliği Halka dağıtan cesur bir lider önder uyarıcı geldi. Yolundan gidenleri cennetle müjdelerim.


[QUOTE]Türkiye’nin çoğunluğunun akletme ve Kur’an’ı okuyup anlamaktan uzak olmasının çözümü Mustafa Kemal’i yüceltmek, her yere resmini heykelini koymak mıdır ?[/QUOTE]

katılıyorum.

[B]"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir."[/B] M.K.Atatürk

(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
[B]Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin![/B] M.K.Atatürk

Allahın son 100 yılda gönderdiği büyük lider de bugün anıtlarının heryere dikilmesinden hoşlanmıyor. Heykellerin dikilen camilerden bir farkı yok, ikiside bir ideoloji üzerine inşa edilmiş boş gereksiz batıl uydurma bidatlar.

Allah özünü anlayanlardan eylesin.



[URL="http://www.facebook.com/video/video.php?v=144053132334804&oid=150262015026092&comments"]Atatürkün Türk milletine SALATI dosdoğru ayakta tutmak için açtığı Mescitleri izlemek için TIKLAYINIZ.[/URL]



Allah ilmimizi artırsın.

hiiic 30. August 2011 10:44 PM

Kuranı sadece şeyhlerin dervişlerin anlayıp ondan fetvalar uydurageldikleri zamanlarda bir peygamber gelmiş olsaydı eğer; yapacağı ilk iş batıl hurafeleri ve kaynaklarını en şiddetli şekilde yok edip bu yüce kitap Kuranı Kerimi tekrar halkına okuması, düşünmesi ve anlaması için vicdani bir din olarak etkilerden uzak bir şekil ve yönetim altında sunmak olacaktı.

Atatürk pek çok hizmetinin üzerine bu memlekete (günümüzde bile devam eden pek çok yaygara ve itiraza rağmen) Anlaşılmak üzere yazılmış TÜrkçe Kuranı hediye etti. Daha doğrusu ilk kıvılcımı çaktı devamını teşvik etti. Bu kıvılcım bugün Hakkı Yılmaz'ın cesur eserindeki aleve kaday ulaştı, yarın batılın ne tür bir yangın içerisinde yanacağı bilinmez. Allah dilediğini yapar.

Ama birileri milli değerlerle dini değerleri çarpıştırmaya çalışıyor ya hani. Kim olduklarını ve kuyruk acılarının ne olduğunu çok iyi bildiğimiz bu dönek münafık kesim her an her türlü duyguyu kullanarak bu memleketin esas kutsal varlıklarını lekeleyebilir.





[U]SUN-TZU'NUN ÖĞÜTLERİ SİZE NEYİ ÇAĞRIŞTIRIYOR?[/U]

Her türlü savaş tekniğinin temelinde hile ve aldatma vardır/olmalıdır.
Bütün çatışmaları savaşarak kazanmak mutlak üstünlük değildir. Mutlak üstünlük düşmanın direniş gücünü savaşmadan kırmaktır.
Düşman ülkede var olan her iyi şeyi gözden düşürün.
İyi olanların imajlarını sarsın ve günü geldiğinde onların hor görülmesini sağlayın.
Adi ve aşağılık olanlar ile işbirliği yapın.
SUN-TZU

nuhungemisi 31. August 2011 06:53 PM

Herkes görmek istediği gibi görüyor herşeyi. Ben bu tartışmanın bir yere varacağına inanmadığım için devam etmeyeceğim.

[COLOR="Red"]Allah katında din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, Allah'ın hesap görmesi çok çabuktur. (ALİ İMRAN 19)

De ki: «O, her şeyin Rabbi iken ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendi aleyhinden başkasını kazanmaz. Günâhkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.» (ENAM 164)

Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (MAİDE 48)[/COLOR]

hiiic 31. August 2011 10:39 PM

Yani tartışma sizin istediğiniz gibi gitmeyecek. Sizin inancınıza göre sonuçlanmıyacak.
Doğru diyorsunuz. Bu tartışmadan sizin inancınıza destek çıkmaz...




****
birde sonradan farkettim ki...
[QUOTE]
Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... [U][B]O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma.[/B][/U] Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (MAİDE 48)[/QUOTE]

ayetini yazmışsınız..
sonrada Kurandan uzaklaşıp, keyiflerine göre fetva uyduranların hurafelerini temizleyen çağdaş inanca karşı cephe alıyorsunuz.
Bu nasıl mümkün olabilir? Demekki ya Kuranı yanlış anlamışız yada Hurafe fetvaları gerçekten Kurandan bir cüz sanıyoruz.

Oysa sizinde yazdığınız ayetteki gibi. Emir apaçık ortada. Altını çizdiğim yeri daha dikkatli ve çevremizde düşünerek okuyalım...

nuhungemisi 1. September 2011 10:18 AM

Benim inancımı Allah bilir. Haddinizi aşmayın.

Ben Kur'an'da [U]sadece[/U] hurefecileri görmüyorum. Ben Kur'an'da çağdaşlığın yüceltildiğini de görmüyorum.

Kur'an'ın indiği zamanda o toplumda ana gruplar olarak putperestler ve ehli kitap (yahudi ve hristiyanlar) var. Kur'an'ı evrensel ve zaman üstü yapan ondaki prensipler.

Allah'ın hükmünü hurafeciler de değiştiremez modernistler de. Din adamları da, siyasiler de.

Ben az çok ilgilenen herkese, tek doğrunun Kur'an olduğu, ondan sorumlu olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Onu anlama ve uygulama yolunda yardımlaşmaya da açığım.

Kur'an'ı herhangi bir ideolojiye/fikre/hevaya/uydurma dine alet etmek isteyenlerden olmak istemiyorum.

Benim okuduğum Kur'an'da [U]Allah'a teslimiyet[/U], [U]O'nun rızası için [/U]amel etme (sosyal , kişisel) , bunun için sıkıntılara katlanma ve bunun ödülünü ahirette almak var. Ben Allah'ın doğa olaylarını , milletin hayatı yönettiği sadece sosyal adalete ve bu dünyaya yönelik inanca katılmıyorum.

Yüzlerinizi [U]Doğu ya da Batı [/U]tarafına çevirmeniz iyilik demek değildir. Asıl iyilik Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan; akrabalara, yetimlere, yoksullara, yarı yolda kalanlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunanlara (kölelere, tutsaklara) mallarını sevmelerine rağmen yardım edenlerin; namazı kılanların, zekâtı verenlerin, antlaşma yaptıklarında yapmış oldukları antlaşmaları yerine getirenlerin; zorda, darda ve savaş zamanında sabredenlerin tutumudur. İşte doğrular (sözlerinin erleri) onlardır, takva sahipleri de onlardır. (BAKARA 177)

Bugün iktidar partisi adalet kavramını yerle bir etmiş görünüyor. Nasıl türbanlı kızların okula alınmaması, milletin oyuyla seçilmiş partilerin kapatılması yanlışsa, insanların sadece fikirlerinden dolayı hapse atılması da yanlıştır.

Ben size Mustafa Kemal'i yüceltmeyi ve onun fikirlerini bırakın sadece Kur'an'a gelin diyorum. SADECE KUR'AN YETMİYOR MU ? Çünkü bunda putperestlik tehlikesi görüyorum. Millet kavramını değil muttaki kavramını ön plana çıkaralım diyorum.

100 yıl önce ölmüş bir şeyhin uluhiyetinden medet umarak cennete gitmeyi beklemekle , 100 yıl önce ölmüş bir lider siyasetçinin siyasi fikirlerinden medet umarak cennete gitmeyi beklemek arasındaki farkı bana [U]Kur'an'dan[/U] gösterebilir misiniz ?

Bana Kur'an'dan din-siyaset ayrımını gösterebilir misiniz ? Kur'an'ın indiği dönemde siyaset zaten dinle yapılıyor.

Ya dinci olmalısın ya da kemalist. Ya içindesindir çemberin ya da dışında.

Siz de ben de okuduğunu anlayacak zeka kapasitesine sahibiz. Ama herkesin göğsünün içindekini Allah bilir.

Lütfen bana cevap yazmayın çünkü karşılık verme hakkı doğuyor. Dilediğiniz şeye dilediğiniz gibi inanın.

Ben size x'i , y'yi bırakın Kur'an'a gelin diyorum. Siz beni anti-x (pro-y) olmaya çağırıyorsunuz. Anti-x mi Kur'an mı ?

hiiic 1. September 2011 12:59 PM

[QUOTE=nuhungemisi;10142] Ben Kur'an'da çağdaşlığın yüceltildiğini de görmüyorum.[/QUOTE]

Görememenize şaşırmadım.

[QUOTE=nuhungemisi;10142] Ya dinci olmalısın ya da kemalist. Ya içindesindir çemberin ya da dışında.[/QUOTE]

Ya müslümansın ya laik.
Ya çağdaşsın ya müslüman.
Ya okumuş olacksın ya müslüman.
Ya saygılı dürüst adam olacaksın yada müslüman olacaksın...

O an neyi karalamak istiyorsanız bu sözü kullanabilirsiniz.

****
Kuranda siz göremediniz diye çapdaşlığın, medeniyetin olmamasını hangi hakla! hangi cesaretle söylüyorsunuz???

ben kuranda göremedim diye nasıl bir yobazlığı bizim önümüze sürüyorsunuz??

ama tabi çağdaşlık denince ne anladığınız da önemli... belki çağdaşlık diyince gerçekten kötü birşey anlıyor da olabilirsiniz. sözlükten bakmak lazım...
***

Benim size siyebileceğim tek bir söz var...

Size selam olsun...

hiiic 1. September 2011 01:10 PM

LAFA BAK yaaa "ben kuranda çağdaşlığı göremedim demek ki dinde çağdaşlık yok" diyor :)
güler misin ağlar mısın.

Sonra çok bilmiş gibi "tartışma bir yere varmıyacak" diyor...

Çanakkale savaşı Kuranda yok demekki yanlış yapılmış..
Kurtuluş mücadelsini ben Kuranda göremedim demek gibi...
Kuranda okul, hastane, fabrika v.s. açın diyor mu? demiyor demekki yok öyle bişi... demekki açmıcaz...
Kuranda insan hakları yok, kul hakları var... demekki

liste uzar gider...

***

Atatürkün görüşleri çok yanlış;
-Kuran hiç türkçeleştirilir mi? onu zaten analamayız ki biz, alimler şeyhler anlar onu.
-Fetva neyse o, kardeş katli fetva ise kuranda aksi de yazsa bilr olmaz. Devlet fetva ile yönetilir.
-Kapütülasyonlar neden yasaklandı? Kuranda kapütülasyon yasaklansın diyor mu? Yabancı sermaye başımızın üzerinde, hem uydurma hadise göre peygamber yahudiye borçlu ölmedi mi?
-ne demek vatanı fransız ingiliz mandasından çıkarıp bağımsızlık ilan etmek.. dine aykırı
-Hem serv antlaşması tam dini birşey,, serve karşı çıkan kesin kafirdir değil mi?
v.s. liste uzar ama konunun muhatapları yine bişi anlamaz. anlayamaz.




***

Bakın tam sizin görüşünüze göre konuştum katılıyorum size,, kuranda yok çağdaşlık demokrasi yok... kardeş katli var kuranda yaşasın padişah yaşasın halife, kahrolsun bu kemalistler... hepsi ileri görüşçü bu kemalistlerin kahrolsun geniş ufukları... yaşasın kendi evladının katili kanuni sultan süleyman heyooo

neyse size selam olsun arkadaşım...

hiiic 1. September 2011 01:49 PM

[QUOTE]Ben size Mustafa Kemal'i yüceltmeyi ve onun fikirlerini bırakın sadece Kur'an'a gelin diyorum. SADECE KUR'AN YETMİYOR MU ? Çünkü bunda putperestlik tehlikesi görüyorum. Millet kavramını değil muttaki kavramını ön plana çıkaralım diyorum. [/QUOTE]


[QUOTE]100 yıl önce ölmüş bir şeyhin uluhiyetinden medet umarak cennete gitmeyi beklemekle , 100 yıl önce ölmüş bir lider siyasetçinin siyasi fikirlerinden medet umarak cennete gitmeyi beklemek arasındaki farkı bana Kur'an'dan gösterebilir misiniz ? [/QUOTE]


Arkadşaım Atatürk size puta tapın emri mi verdi?
Bu memleketin selahati, istikbali için canını ortaya koyan, yokluklar içinde büyük sabırla mücadele veren, Ülkeyi sananayi inkilaplarıyla yoktan imara başlarken bir yandan yobazlık kalıntılarını silme inkilaplarını yapan insanın hayatı, yaşam biçimi Kuran değil midir?

Yanlış mı yaptı bu adam memlekette servi kabul etmedi, ülkeyi imar etti diye ben anlamadım ki?
Neresini Kurana aykırı buldunuz bana şunu yanlış yaptı diyin size hak vereyim..

haaaa ama ne diyor bizim ham yobaz şeyhlerimiz "İçki içti" sanki osmanlı padişahları içmemiş gibi... İÇKİ İÇTİ öyle mi???? sizin yanınızda hiç bir insan parçalara ayrılırken gördünüz mü? Siz hiç boğaz harbi gibi bir arazide kopuk organlar kelleler kollar bacaklar arasında yürüdünüz mü? siz hiç bir emirle binlerce kişinin hücum sırasında ölmesini izlediniz mi?
Sakinleştirici mi var millette, daha doğru düsürst hastane bile yok osmanlıdan kalma..

O savaşlardan tekke köşelerine sıkışarak kaçan şeyhler bu gün bu kutsal insanı ne pahasına olursa olsun kötülemyi hor gördürmeyi hedef almışşş,,, bunların kulaktan dolma laflarını anlamıyacak kadar basiretsiz miyiz biz... Tekke ve zaviyeler kaldırıldı diye kazanç ve sömürü kaynakları kaldırılan bu yobaz kesimin şeytani telkinlerine kulak verecek kadar basiretsiz miyiz bizler...

yani kusura bakmayın... Bu gerçekleri yazmak zorundayım.
hak ile batılı adaletli bir şekilde ayırmam emredilir bana Kuranda,, ama birilerinin görmemesi orda olmadığı anlamına gelmez, gören gözlerden eylesin Allah...

nuhungemisi 1. September 2011 02:01 PM

Birincisi üslubunuza dikkat edin. İkincisi bana olmadığım osmanlıcı, hilafetçi , emperyalizm hizmetçisi gibi şeyleri isnat ederek, ya da savunmadığım şeyleri isnat ederek iftira ediyorsunuz. Kıyamet günü bundan sorumlu tutulursunuz. Kendimi savunma hakkım doğduğu için mecbur yanıt yazıyorum.

Hakkımda herhangi birşey yazmayı bırakın çünkü buna hakkınız yok.

BENİMLE İLGİLİ HÜKÜM VERİCİ HERHANGİ BİRŞEY YAZMAYIN.

nuhungemisi 1. September 2011 04:40 PM

Herkesin kabul edeceği adilane bir şekilde bu konuyu kapatmaya çalışıyorum. Hiiic 'e özelden mesaj attım.

Herkes bu konuya kişisel yargıları, duygusal tepkileri ( yobaz vs dinsiz ) ile yaklaşıyor. Bunu kabul etmeyen var mı ?

Başlık provakatif. Onu değiştirme imkanımız var mı ? Bir de bu konuyu daha düzgün tartışmak imkanı var mı ? Mesela adil olması ile bilinen bir hakem ? Yoksa lütfen kapansın bu başlık.

hiiic 1. September 2011 07:32 PM

başlık provokatif ve sinir bozucu. ama aynı kişi aynı başlığı defalarca açınca artık değiştirmedik. Altına görüşlerimizi yazdık...


Laiklik olan bir ülkede mezhep savaşı olmaz. Alevi sünni şii vahabi hatta din farklılıkları hristiyan yahudi müslüman birbiriyle çatışmaz. güneydoğuda pek çok mecusi var, onlar kendilerine göre devlet yönetimi okul ve hastane isterse ne olur bu işin sonu?

Laiklik Kurandan bir cüzdür ama görebilene. Herkese adaletli davranma ilkesinin uygulamadaki halidir.

Keza bu memlekette neden laikliğe gerek duyuldu onun da iyi öğrenilmesi gerekli değil mi?
Laikliği dinsizlik sayanlar acaba gayri müslimden haraç alırken ve farklı yönetim uygularken hangi delile ayete dayanarak bunu yapıyordu...


Allahın sözleri apaçık... amel etmek için dikkatli okuyan çok iyi görür işin aslını. aşağıdaki ayetlerin uygulaması laik yönetim anlayışıdır....


[B]Nisâ 58
Allah size, [U]mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi[/U] ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.[/B]

emaneti ehline verin diyor... en çok namaz kılanınıza yada cübbeli sakallıya değik,, ehline, o işin uzmanına... zaten sadece bu ayeti hayata sokabilsek gerisi kendiliğinden gelecek, ekonomi de düzelecek, sosyal yaşamda düzelecek, avrupa bu ayeti uygularak bu kadar ileri bir düzeye çıktı.

[B]Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. [U]Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin[/U]. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.[/B]

gayri müslüme ayrı mahkeme, ayrı vergi... osmanlının islam anlayışı aslında dinden ne kadar uzak yaşadıklarının bir göstergesi...

[B]Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.[/B]

maide 8 i okuyupta yönetim sistemini laik düzende kurmayacak olan ya ayeti yanlış anlamıştır ya laikliği.. yada bilinçli yapıyordur.

hiiic 1. September 2011 07:43 PM

PEKİ ESAS KONULAR NEDEN TARTIŞILMIYOR DA LAİKLİĞE TAKILMIŞ BU ZAVALLILAR????

bu ülede faiz yasaklansın mı yasaklanmasın mı? neden o kadar afedersiniz ama şerefsiz dicem bunlara,,, faize sesleri çıkmayan hatta helal sayan bir grup var. Hadi faizi ve faizli sistemi önce kaldırın memlektten. olmaz demesin kimse BAL gibi olur hemde çok daha güzel olur. Memleket ekonomik zenginliğe kavuşur... zenginlik sadece parası olanların değil herkesin çıkarı olur. Milletleri borca düşüren belini büken ve onları köle yapan bu sistemin şeytanlığını tartışmadan laikliği dinile dolayanın dilini kesesim geliyor. Bu kadar olmaz. samimiyetlerine inanmıyorum...
***

peki İDAM? hadi idam gelsin.
Kısas? Kısas neden gelmiyor???
PKK nın affını neden Şehidin ailesine yaptırmıyorlarda çiçeklerle diyarbakıra soktular onları?
Hani sınav sorusu şifresi çalanların kolları neden kesilmedi? hemde cemaatci bunlar..
Hani nerde dolandırıcılar neden hala ayaktalar... yimpaş, jetpa, kombassan la insanları dolandıranlar, deniz feneriyle üstelik yetimin hakkı bağış paralarını çalanları yargılayan hakim neden görevden alındı ??

önce adaletten konuşalım. laiklik siyaset aracı oldu. Bunların asıl amacı türkçe Kuranı da yasaklatmak...

ben böyle samimiyetsiz ibareler görünce sinirleniyorum...
merteği görmeden çapağa takılıyorlar. bunu da siyaset yapmak, halkın desteğiyle yine halkı koyun gibi gütmek için yapıyorlar...

haaa bu arada boğazlar ve yollar kaç yıllığına yabancılara kiralanıyor???
bu memleket görsün dini nasıl kullanıp milleti sömürge yaptıklarını, bir gün bu ülkedeki herkes avrupanın kölesi olacak.

hiiic 2. September 2011 01:07 AM

az önce Bekir Coşkun'un bir yazısını okudum... paylaşmak istedim... :)
***************


‎"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..." diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun'dan yanıt geldi.

"Ezel" dizisinde Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı "Ramiz Dayı" karakterinin herkesin diline doladığı "Kardeş" sözü ile Arınç'a seslenen Bekir Coşkun,"Önce İnsan Olsan Ya Kardeş.." dedi ve Arınç'a "Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?.. Olamıyorsan... Ne işin var laik devletin tepesinde...?" diye sordu...

İşte Bekir Coşkun'un, Arınç'ın sözlerine verdiği yanıt...


[B]Önce İnsan Olsan Ya Kardeş...[/B]

AHA yine bildirdi:

"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..."

Kardeş!..

Laik Batı ülkelerinde yetmiş millet, din, ırk bir arada kardeş kardeş yaşıyor...

Birbirlerini kesmiyorlar...

Asansörlerde selam verirler birbirlerine...

Bak Müslüman ülkelere:

Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta, Sudan'da, Cezayir'de, Yemen'de, Suriye'de,

Irak'ta, İran'da, Pakistan'da, Afganistan'da Müslümanlar birbirlerinin gırtlağına çökmüşler AHA kardeş...

Niçin?..

Çünkü inanç, din, iman, mezhep gibi kavramlar devlet işin içine girdiğinde, asıl o zaman tüm insanların kardeşliği uçup gidiyor...

Ama laiklik varsa; Müslüman, Hıristiyan, Budist, ateist bir arada yaşayabilir...

İnsan olmayı yeterli sayarak...

Doğrusunu istersen kardeş; sen anlamazsın ama laiklik önce "insan" olmakla ilgilidir...

İnsan olan; dini, imanı kirli dünya işlerine karıştırmaz...

Allah'ın adını binbir yalanın uçuştuğu seçim meydanlarında ağzına almaz...

Müslümanlığını çıkarı için kullanmaz...

Peygamberi; binbir skandalın, yolsuzluğun, rüşvetin, rezaletin, haksızlığın, hukuksuzluğun, hırsızlığın döndüğü siyasi iktidarına ortak etmez...

Ki biz ona ne diyoruz:

Laiklik...

Laiklik olmadan asla demokrasi olmaz...

Yeryüzünde laik olmayan bir tek demokrasi göstersene bize kardeş...

AHA görelim...

Bir de utanmadan "demokrasiye" yapışmışsın...

Pekiii...

Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?..

Olamıyorsan...

Ne işin var laik devletin tepesinde...

Kırıta kırıta...

Altında kırmızı plaka, önünde eskort, arkanda laik devletin nimetleri, aylık net 15 bin yolluk, ödenek...

Git dergâhında otur...

Mustafa Kemal'in laik cumhuriyeti olmasaydı, oturacak yeriniz de olmayacaktı ya kardeş...

[I]Bekir COŞKUN[/I]

Anonymous 2. September 2011 08:45 AM

A.1) Laiklik nedir
A.2) Türkiye 100% laik mi?

B.1) İslam nedir
B.2) İran 100% Müslüman mı?


Nasıl ki İran örneği üzerinden İslam savunması/eleştirisi yapılması yanlış ise Türkiye Cumhuriyeti üzerinden laiklik savunması/eleştirisi yapılması da yanlıştır diye düşünüyorum.

İslam adı altında ne kadar yanlışlık yapılmışsa bir o kadarı da "laiklik" adı altında yapılmıştır. Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.

İnsanları da bir bütün olarak değil eylemleri ve sözleri bazında değerlendirmek gerekir. Kurana/İslama/bilime/insana/fıtrata uygun bir söz söyleyenin sözü ile bir eylem gerçekleştiren eylemi övülmeli, aykırı bir söz söyleyenlerin sözü ile aykırı bir eylem gerçekleştirenlerin eylemi ise eleştirilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken Kuranın adalet ölçüsüne göre o kişinin ateist/müslüman/hristiyan/müşrik/peygamber/önder vb. olup olmadığına bakılmamalıdır.

Bir insan kötülenmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri eleştirilmeli.
Bir insan yüceltilmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri övülmelidir.



Hukuk meselesine gelince;

Kuran'da insanları [U]kötülükten sakındıran[/U] olarak geçen [B]salat[/B]'ı uygulamaya koymadan önce zina vb. [U]kötülük yapanlar için[/U] yaptırımları uygulamaya koymak adaletsizlik olur diye düşünüyorum. Kısacası aşamalı bir iş. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeyerek cahilliğe, aç bırakarak hırsızlığa, özendirerek arsızlığa ittiğiniz bir toplumdan çok fazla şey beklememek lazım diye düşünüyorum.

En doğrusunu Allah bilir.

hiiic 2. September 2011 10:59 AM

[QUOTE]Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.[/QUOTE]



[B]Şûrâ 38
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. [U]Onların işleri, aralarında danışma iledir[/U]. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.[/B]



[B]Âl-i İmrân 159
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et;[U] iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven.[/U] Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.[/B]



Yukarıdaki ayetler apaçık... Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...

dost1 2. September 2011 12:41 PM

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Akademisyen bir kardeşimizin "Lâiklik " ile ilgili bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

[B]LÂİKLİK ÂŞIĞI, AMA LÂİKLEŞEMEYEN LÂİK DEVLET[/B]
Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre

[B]Anayasamıza Yansıyan "Lâiklik"[/B]Her ilimde ve her işte, kavramların: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik1 tanımlar üzerine inşâ edilmiş olması gerekir. Aksi hâlde, bu niteliklere sâhip olmayan bir tanımla tanımlanmak istenen bir kavrama ister istemez sübjektif (enfüsî) yorumlar yakıştırılır. Bu yorumların çokluğu ve birbirlerinden farklılığı ise vahim A) karışıklıklara, ve B) belirsizliklere, yâni objektif ve bilimsel sonuçlara değil, yalnızca C) dedikodu'lara yol açar.

Kezâ, yoruma açık bir suç tanımının Adâlet'i zedelemesi, anlaşmazlıklara ve nifâka ve hattâ sosyal huzurun bozulmasına sebeb olması dolayısıyla Hukuk'da da bir suçun tanımının: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik olması, yâni aslā belirsizliğe yol açmaması gerekir2. Benzer şekilde kim, çarşıda pazarda, satın alacağı domatesin açıkça tanımlanmamış keyfî bir ağırlık birimiyle meselâ lâlettâyin bir taş parçasıyla ya da içi toprak dolu bir torbayla tartılmasını tercih eder ki?

Lâik, lâiklik, lâikleşme ve lâikleştirme kavramları için de bu böyledir. Eğer 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlar üzerine inşâ edilmemişlerse bunların da Hukuk'da, cemiyet hayatında ve siyâsette karmaşaya yol açmaları kaçınılmazdır. Ve nitekim öyle de olmakta, ülkemizde bu kavramlar ve bunların sebeb olduğu huzursuzluklar hakkındaki tartışmalar bitmemektedir.

Bütün Dünyâ anayasaları içinde "lâik" kelimesi yalnızca Fransa'nın ve Türkiye'nin anayasalarında siyâsî bir ideolojik sistem kapsamında yer almaktadır. Encyclopaedia Britannica'da bile bu kelimeler söz konusu anayasalardaki gibi bir sistemi ya da bir ideoloji'yi nitelendirmek için değil, fakat yalnızca kişiler için kullanılmaktadır.

Fransa anayasasının dibâcesinin 13. maddesinde: "Her kademeden bedâva ve lâik bir eğitimin örgütlenmesi Devlet'in görevidir" ve aynı anayasanın 1. maddesinde de: "Fransa bölünmez, lâik, demokratik ve sosyal bir Cumhûriyet'tir3" denilmekle lâik kelimesi bu anayasada yalnızca iki kere zikredilmekte, fakat tanımı verilmemektedir.

"Lâik" kelimesi ilk kez 20 Nisan 1340 (1924) gün ve 491 sayılı bizim Teşkilât-ı Esâsiye Kānûnu'muzun 5 Şubat 1937 târih ve 3115 sayılı kānûnun 1. Maddesi ile değiştirilmiş olan "Türkiye Devleti, cumhûriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir" şeklindeki 2. Maddesi'nde ortaya çıkmıştır. "Lâik" kelimesi söz konusu kānûnda yalnızca bir kere zikredilmektedir.

Buna karşılık 7 Eylûl 1961 gün ve 334 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda "lâik" kelimesi 2., 22., 26., 57., 77. ve 121". Madde'lerde, "lâiklik niteliği" tamlaması da 153. Madde'de zikredilmiştir. Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu anayasada yedi kere yer almaktadır. Bu anayasada da bu kavramların hiçbirinin tanımı verilmiş değildir.

18 Ekim 1982 gün ve 2709 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda ise durum kavramsal açıdan daha muğlâk ve daha karışıktır. Bu anayasada:
1. "Lâik" kelimesi ile 2. Madde'de "Devlet'in lâik olduğu"; 13., 14., 68., 81. ve 103. Madde'lerde ise "Cumhûriyet'in lâik olduğu" beyân edilmekte,
2. 174. maddede, dilbilgisi açısından sakat bir ifâdeyle, Türkiye Cumhûriyeti'nin "lâiklik niteliği" söz konusu edilmekte4,
3. Başlangıç Bölümü'nün 3 Ekim 2001 târihinde değiştirilen kısmında, 16. Madde'de, ve Geçici 2. Madde'de de "lâiklik ilkesi"nden söz edilmektedir.
Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu son anayasamızda tam on kere söz konusu edilmekte fakat bırakınız bunların 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlarının verilmesini, bunlar hakkında Anayasa'mızda herhangi bir tanım girişimi dahî bulunmamakta ve böylece sübjektif (enfüsî) yorumların yolu da alabildiğine açılmış olmaktadır.

7 Eylûl 1961 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir"5 şeklindeki 2. Madde'si ile 18 Ekim 1982 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adâlet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir"6 şeklindeki 2. Madde'si, apaçık bir iltibâs ile,"devletin mümkün hükümet şekillerinden biri olan Cumhûriyet" ile "Devlet"i özdeşleştiren bir başka garâbeti daha ortaya koymaktadır.

Fransız Anayasası yalnızca Fransız Cumhûriyeti'nin "lâik" olduğunu ilân etmektedir. Buna karşılık bizim 18 Ekim 1982 târihli anayasamız hem Türk Devleti'nin ve hem de Türk Cumhûriyeti'nin lâikformel fark" mevcûddur. olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle, hükûmet tarzı cumhûriyet olan bir devletin lâik olmasının yanısıra bu devletin cumhûriyetinin lâik olmamasının neye delâlet edebileceği, kānûn koyucunun hem cumhûriyetin ve hem de devletin lâik olduğunu vurgulamayı neden gerekli görmüş olduğundaki vuzuhsuzluk hukuğun felsefesiyle iştigāl edenlerin bile altından kolay kolay kalkamayacakları epistemik tuzaklar içermekte, kafayı iyice karıştırmakta ve iltibâsa yol açmaktadır. Bu bakımdan her iki devletin anayasalarının temelinde, "lâiklik" kavramı açısından, her şeyden önce, büyük bir "formel fark" mevcûddur.

Aslında, kavramların doğru dürüst tanımlanmamış olması dolayısıyla, Devletimizin senelerdenberi anayasal bir suçu herkesin gözü önünde işlemekte olduğu da rahatlıkla savunulabilir. Anayasamız tarafından de jure "lâik" olduğu beyân edilen Devletimiz'in teşkilât şemasında de facto Diyânet İşleri Başkanlığı'nın bulunmasını:

1. "Hoşgörüyle" karşılanacak ama doktrin açısından behemehal düzeltilmesi gereken "hukūkî bir garâbet" olarak mı, ya da
2. Hukukçu mantığı ile bir "anayasal suç" olarak mı telâkkî etmek gerekir?
Alın işte size havanda su dövdürecek bir başka münâkaşa ve dedikodu konusu daha!


[B]Fransız Kökenli Lâiklik Kavramının Yakın Târihi[/B]
"Lâik" kelimesi yukarıda da belirtildiği gibi, Fransa'nın 1946 ve 1958 târihli anayasalarında "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olduğu"nun beyân edilmesiyle yer almıştır.

[B]1946 yılında Fransa Millet Meclisi'nde çoğunluğu sağlayan üç parti vardı[/B]: Hıristiyan Demokratlar, Komünistler ve Sosyalistler. Bunların üçü de "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması" konusunda ittifâk ettiler. Ama herbirinin "lâiklik" konusunda kendine mahsûs bir fikri, bir algılama biçimi vardı. Sosyalistler bundan Din ile Devlet'in ayrılığını, Komünistler ise Din'in tümüyle dışarlanmasını kastediyordu. Hıristiyan Demokratlar adına konuşan Maurice Schumann (1911-1998) ise Fransa'daki ruhban sınıfının (kardinallerin ve arşöveklerin) bu konuda hazırlamış olduğu bir deklârasyona yollama yapıyordu. Bu deklârasyon, lâikliğin kabûl edilmesi mümkün olmayan iki ve kabûl edilebilir de iki anlamı olduğunu vurgulamaktaydı. Hıristiyan Demokratlar işte bu deklârasyonun ifâde ettiği lâikliğin kabûl edilebilir iki anlamına dayanarak "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması"nı kabûl etmişlerdi.

Görüldüğü gibi Fransız Millet Meclisi'nde oluşan bu icmâ-i ümmet, aslında, uzlaşılması mümkün olmayan ihtilâflar üzerine inşâ edilmiş bir mutâbakatı yansıtmakta olan bir başka garâbet numûnesidir.

Fransa'nın anayasasında da hukūkî terminolojisinde de lâiklik kelimesi yoktur. "Lâik" sıfatının çoğu kere "lâiklik" cins ismiyle ifâde edilmesi somut bir kavramdan soyut bir kavrama geçmenin bütün belirsizliklerini ve yanlış anlaşılmalarını da peşinden sürüklemektedir.

Büyük Fransız İhtilâli'nden önce "İlâhî Hukūk'a dayandığını savunan Fransız Monarşisi" için, kıralın Kilise'ye ve Kilise'nin de kırallığa hükmetmemesi dolayısıyla, pekālâ "lâikti" denilebilir. 1789 ihtilâlinden sonra Millî Konvansiyon'un7 10 Kasım 1793'de târihli deklârasyonuyla Akıl Dini'nin8 geçerliliğini ilân eden "İnsan Hakları Fransa'sı" ise, bu yönüyle, hiç de lâik değildir.

Bugünkü Fransız hukukçuların çoğunda egemen olan kanaat şudur ki "Kendi ülkesinde her erkeğe ve her kadına mutlak inanç özgürlüğü tanıyan, bu özgürlüğe saygı gösteren ve bunu emniyet altına alan her devlet lâiktir".

Türkiye bugünkü hâliyle bu tanımına uymadığı gibi üstelik bir de biribirine zıd iki dinin yâni İslâm ile Kemalizm'in anayasa ve yasalarla imtiyazlı bir konumda olduğu (meselâ Yunanistan9, İngiltere10 eski Sovyet Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği ya da11 gibi) bir Konfesyonel Devlet'tir.

Hz Muhammed'in zamanında temelinde 46 maddelik "Medine Vesîkası" bulunan Medine-Şehir-Devleti ise fransız hukukçularının 1300 sene sonra erişmiş oldukları bu lâiklik tanımına tam anlamıyla uymakta ve ayrıca şehirdeki yahudi ve hıristiyan halklarına da kendi şerîatlarına göre jüridiksiyon hakkı12 bile tanımaktaydı.

Fransa III. Cumhûriyet döneminde (4 Eylûl 1870 – 10 Temmuz 1940) bâzı kurumlarını, özellikle eğitim kurumlarını lâikleştirmiş ama bu dönemde kendisini aslā "lâik" olarak tahayyül etmemişti. 1880 yılından i'tibâren Katolik Dini'nin Fransa'nın kamusal hayatı üzerindeki yansımalarını kısıtlamaya mâtuf bir dizi kānûnlar yayınlamış; ve en sonunda da, 1905 yılında Devlet ile Kilise'nin biribirinden kesin bir biçimde ayrılması olarak yorumlanan bir kānûn çıkarmıştır13. Bu ve bunun gibi kānûnların sonucu olarak bir süre sonra mahkemelerde hâkimin, resmî devlet okullarında hocaların ve hastahânelerde de hastaların arkalarındaki duvarlarda, mûtad üzere, asılı olan haçlar kaldırılmıştır. 2004 yılında ise Bernard Stasi Komisyonu'nun raporuna dayanarak Fransız Millet Meclisi ilk ve orta eğitimde öğrencilerin başörtüsü, kippa14 ve haç taşımalarını, gene lâiklik adına, bir kānûnla yasaklamıştır.


[B]Türkiye Cumhûriyeti'nde Lâiklik Kavramının Târihi[/B]
Cumhûriyet Halk Partisi'nin 15 Ekim 1927 târihinde topladığı 2. Kurultay'ında Mustafa Kemal Paşa'nın teklifi üzerine Cumhûriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Lâiklik partinin dört temel ilkesi olarak kabûl edilmişti. 10 Mayıs 1931 târihli 3. Kurultay'da ise bunlara Devletçilik ve İnkılabçılık da eklenerek bu altı ilke partinin Altı Ok'u olarak bayraklaşacaktı.

Atatürk'ün "lâiklik" konusunda temel düşüncelerini yansıtan aşağıdaki beyânları, Türkiye'de bugünkü zihniyet ve uygulamalarla karşılaştırıldığında, uygulamalarda nasıl çarpıtılmış olduklarını teşhis ve tesbit etmek bakımından fevkalâde ilgi çekicidir. Atatürk diyor ki:

• Din bir vicdân meselesidir. Herkes vicdânının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sâdece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan mutaassıb hareketlerden sakınıyoruz. (1926)

• Din ve mezheb herkesin vicdânına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabûl etmeye zorlayabilir15. Din ve mezheb hiçbir zaman politika âleti olarak kullanılamaz. (1930).

• Elbette her fert dinini, diyâneti öğrenecek bir yere muhtaçtır. Orası da medrese değil mekteptir16.

• Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz müsâvîyiz ve dinimizin ahkâmını eşit şartlarda öğrenmeye mecbûruz. Her fert dinini, diyânetini, îmânını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir.

• Türkiye Cumhûriyeti'nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merâsimi de serbesttir. Yâni, ibâdet hürriyeti vardır. Tabîatıyle ibâdetler, güvenlik ve genel âdâba aykırı olamaz; siyâsî gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhûriyeti aslā katlanamaz.

• Din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. (1930 ).

• Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir; bütün yurttaşların vicdân, ibâdet ve din hürriyeti demektir. (1930).

• Lâiklik, aslā dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücâdele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)

Bütün bu güzel beyânlara rağmen 1932 Ramazan'ından i'tibâren Devlet, Lâiklik İlkesi'nin aksine, dine ve uygulanmasına doğrudan doğruya müdâhale ederek ezanın Türkçe okunmasını mecbûr kılmış, hattâ câmilerde Kur'ân'ın bile Türkçe okunması uygulamasını başlatmıştır. Bir müddet sonra bizzât Atatürk'ün müdâhalesiyle Kur'ân'ın Türkçe kıraatinden vaz geçilmiş17 ama ezanın Türkçe okunması 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Demokrat Parti'nin iktidâr olmasına kadar sürmüştür.

1934 yılında Eşref Edib'in Hz Muhammed hakkında yayınlamak istediği bir kitap için başvurduğu "Matbuat Umum Müdürlüğü"nün aşağıdaki cevabı18, yalnızca birkaç yıl sonra
1. Atatürk'ün din ve lâiklik hakkında yukarıda zikredilen olumlu ve hoşgörülü beyânlarının, ve
2. "Lâiklik İlkesi"nin
resmî makāmlar tarafından nasıl tahammülsüzlükle çarpıtılıp reddedilmekte olduğuna ışık tutmaktadır:
T.C.
Dâhiliye Vekâleti
Matbuat Umum Müdürlüğü
Ankara, 17 Mayıs 1934
Sayı: 653
Hülâsa: "Hazreti Muhammed"e dair

Muhterem efendim,

Mektubunuzu aldım. Her ne şekil ve sûrette olursa olsun memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücûda getirilmesine taraftar değiliz. Zât-ı âlîlerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve fazîletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyâta tahammülü olmadığını siz de takdîr edersiniz.


Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim19


Gene 1934 yılında, A. İbrahim'in Millî Din ve Öz Türk Dini başlığıyla yayınlanan kitabı Bakanlar Kurulu'nun 16 Ocak 1935 târihli onayı ile yasaklanmış ve Dâhiliye Vekâleti'nin resmî raporuna dayanarak toplatılarak imhâ edilmiştir. Bu raporun bir paragrafı şöyledir20:

"20'inci asrın lâik gençliği, ahlâk mefhûmunu artık dinden almadığı gibi, din merâsimi günden güne kıymetini kaybederken, bunların yeni bir şekilde yaşatmak istenmesi, hüsnüniyet sâhibi olsa bile muharririn millî kültürü darbeleyen muzır bir fert olmasını icâb ettiriyor. Binâenaleyh birtakım kıylukaller açacak ve gençliğin kültürüne zarar verecek olan kitabın toplattırılması ve yazarın hakkında ayrıca ihtiyat tedbirleri alınması icâb eder."

Atatürk'ün vefâtından sonra Demokrat Parti iktidârına kadar, Atatürk'ün yukarıda zikredilmiş beyânlarında mâkûl bir tanımını bulan, "Lâiklik İlkesi"nden tamâmen inhirâf edilerek din ve dindarlar üzerine tedhîşe varan sindirici baskılar uygulanmış, polis ve jandarma mârifetiyle evlere yapılan baskınlarda Kur'ân okumakta olanlar, elinde tesbih hafî zikir yapanlar, Kur'ân dâhil eski yazı harflerle basılmış kitap bulunduranlar, çocuklara dinlerini tanıtan ders vermekte olanlar, Elifbâ cüzü ve Kur'ân-ı Kerîm cüzleri satanlar21, evde topluca namaz kılanlar tutuklanmış, kitaplar da müsâdere edilmiştir.

Bu sindirmeler Demokrat Parti iktidârı sırasında da diğer iktidârlar süresince de, her zaman bizzât söz konusu iktidârlar tarafından olmasa bile, Atatürk'ün vefâtından sonra çabucak organize olan ve adına "Derin Devlet"(!) denilen ve bir örgüt olmakdan çok müsâmahasız, baskıcı, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasından yana, din-karşıtı bir zihniyeti temsil edenler tarafından da bir irticâparanoyası pompalanarak: 1) lâiklik adına, 2) "Kemalizm dini22" adına, 3) çağdaşlık adına akıl ve mantık dışı bir slogan edebiyatı yapılarak sürdürülegelmiştir.

Türkiye'deki lâiklik uygulamaları Devlet'in zaman zaman, fakat "Derin Devlet"in ise sürekli olarak lâikliği: 1) hayatın her safhasında, 2) siyâsette, 3) ekonomide, 4) ahlâkda, 5) dinde, 6) vatandaşın belirli bir şekilde kalıplanıp tek-biçim hâline getirilmesinde ve daha pekçok konuda "Türkiye'de norm vaz etme hakkının yalnızca ve yalnızca kendisine ait olduğu" şeklinde yorumlamakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu, kendisini layuhtî (aslā hatâ yapmaz) ve layüs'el (tartışılmaz, sual sorulmaz) Rabb gibi görmek marazına tutulmuş olanlara has bir Rubûbiyyet Kompleksi'dir. Bu dayatmacı lâiklik ideolojisi'ni hareket noktası alan post-modern 28 Şubat Süreci'nin amacı ise, bunun icbâr etmek istediği insan kalıbından inhirâf edenlerin "Evrensel ve Doğal İnsan Hakları'nı yok sayan" yeni bir düzenin ihdâsı şeklinde anlaşılmıştır.


[B]Sonuç[/B]
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır. Türkiye'de "lâiklik" irâki halkın bilinçli bir mücâdelesi sonucu elde edilmiş bir hakkı olarak ortaya çıkmamış, tepeden inme bir ilke olarak icbâr edilmiştir. Bir denge unsuru aslā olmadığı gibi, Atatürk döneminde bizzât kendisi tarafından açıklanmış olan amacından da saptırılarak, Derin Devlet'in halkı kamplara bölücü bir sindirme ve tedhîş unsuru olarak tecellî etmiştir.

"Devlet" de "Derin Devlet" de zaman zaman lâikliğin uygulanması konusunda örtüşerek kendilerine has, sui generis (nev'i şahsına mahsûs) ama aslā tanımlamak istemedikleri bir lâikliğe âşık ve de sâdık bir şekilde hareket etmişler, ammâ velâkin aslā Atatürk'ün anladığı ve beyân ettiği şekilde lâikleşemeden lâik olduklarını ilân edegelmekte de beis görmemişlerdir.



* * *


________________________________________
[1]Kesin: fran.exacte, ing. exact, alm. genau, ital. esatto. Dakîk: fran. rigoureux,rigurous, alm. streng, ital. rigoroso. Açık: fran. claire, ing. clear, alm. klar,chiaro. Seçik: distincte, ing. distinct, alm. deutlich, ital. distinto. ing. ital.
[2]Son günlerde patlak veren zinâ tartışmaları da maalesef hep böyle cereyân etmiştir. Medya'da herkes zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermeğe gerek görmeksizin, bunun gerekli olduğunun bilincinde de olmaksızın kendi kafasına göre enfüsî ahkâm kesmiş, düpedüz dedikodu yapmıştır. Oysa avâmın gözünde, evli olmayan çiftlerin cinsî birleşmesi de, biribirinin helâli olmayan en azından bir kadın ve bir erkeğin tesâdüfen bile olsa aynı bir kapalı mekânda bulunmaları da zinâ olarak algılanabilmekte ve hattâ bir "göz zinâsı"ndan dahî söz edilmektedirdir. Buna rağmen kānûn koyucu Türk Cezâ Kānûnu'nda zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermemekte ve bundan ötürü de fuzûlî bir münâkaşa ve dedikodu zemininin oluşmasına sebeb olmaktadır.
[3]Burada Fransa denilen "ülke"nin "Cumhûriyet denilen hükûmet etme şekli" ile özdeşleştirildiğini görmekteyiz ki bu dahî yorum gerektiren ve mantık açısından da hatâlı, kartezyen zihniyete hiç uymayan bir ifâde tarzıdır.
[4]Doğrusu, herhâlde: "Türkiye Cumhûriyeti'nin lâik niteliği" olmalıydı.
[5]Bu anayasa metninde "devlet" küçük harfle yazılmıştır.
[6]Bu anayasa metninde ise "Devlet" büyük harfle yazılmıştır.
[7]Büyük Fransız İhtilâli'nden sonra 21 Eylûl 1792-26 Ekim 1795 arasında Fransa'yı idâre eden meclis.
[8]Fransız İhtilâli'nin Terör Devri'nin mîmarlarından Maximillien de Robespierre (1758-1794) 7 Mayıs 1794'de Yüce Varlık Dini'ni icâd ederek(!) ihtilâl sonrası zuhur eden ve resmiyet kazanan Akıl Dini'nin ve Akıl İlâhesi'nin yol açtığı sapkınlıklara son vermek istemiş ve bu yeni dinin de Büyük Râhibi(!) olmuştur. Bu dinin resmî bayramı olan "Yüce Varlık ve Tabîat Bayramı" ilk ve son kez, Robespierre'in iktidardan düşürülüp de giyotinle îdam edilmesinden 20 gün önce, 8 Temmuz 1794'de Paris'de Tuilerie Bahçesinde başlayıp Champ-de-Mars'da biten şâşâlı bir törenle kutlanmıştır.
[9]Yunanistan'da "Ortodoksluk" Devlet tarafından korunmaktadır.
[10]İngiltere'de "İngiltere ve İskoçya" Kilisesi Devlet'in koruması altındadır.
[11]Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği'nde "Komünizm" Devlet'in koruması altındaydı.
[12]Jüridiksiyon hakkı: Bir topluluğun mensûblarını kendi şerîatına, ya da örf âdet ve kānûnlarına göre muhâkeme etmek hakkı.
[13]Aslında bu kānûnda Devlet ile Kilise'nin ayrılmasından aslā söz edilmemektedir. Bu kānûn Devlet'in, bundan böyle, Kilise'yi millî bütçeden desteklemeyeceğine dâir bir kānûndur.
[14]Yahudilerin başlarını örttükleri ufak takke.
[15]Bu beyân Kur'ân'ın "Lâ ikrâhe fi-d dîn = Dinde zorlamaca yoktur âyetiyle örtüşmektedir. (Bakara/256)
[16]Umran degisi, Eylûl 2004 nüshası, s. 29, İstanbul.
[17]Bk. Türkçe Kur'ân'a dâir bir hâtıra/Yeni Şafak Gazetesi "İslâm ve Toplum" ilâvesi, s.15, 5 Şubat 1998, İstanbul.
[18]Bk. Dücâne Cündioğlu, Bir Siyâsî Proje Olarak Türkçe İbâdet I, s. 99-100, Kitabevi, İstanbul 1999.
[19]Vedat Nedim Tör (1897-1985).
[20]Dücâne Cündioğlu, A.g.e., s. 101.
[21]1944 yılında rahmetli babam bana Kur'ân okumayı öğrenmem için hoca tuttuğu zaman ihtiyâcımız olan Elifbâ cüzü ile Âmme, Tebâreke, Kadsemia ve Vezzâriyati cüzlerinin te'minini Üsküdar'daki Attâr Dükkânı'nın (Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı, 4. baskı, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul 2003) sâhiblerinden Sâim Hoca'dan ricâ etmişti. Sâim Hoca bunları zorlukla 15 günde te'min etmiş ve tezgâhın arkasında iyice paketlenmiş olarak gizlice babamın zembiline koymuştu. İlk hatmimi indirmek için bana mahsûs bir Kur'an-ı Kerîm'in bulunması için ise birkaç ay beklemek zorunda kalmıştık. Sonunda Sâim Hoca yaprakları kopmuş, tirfillenmiş bir Kur'ân'ı zorlukla bulabilmiş; bunu gizlice tâmir ettirip cildleterek gene gizlice bana hediye etmişti.
[22]"Kemalizm Dini" hakkında Bk. Ahmed Yüksel Özemre, "Umran" dergisinin Ekim ve Kasım 2000 târihli 74. ve 75. sayılarında, sırasıyla, s. 55-61 ve s. 52-56.

Anonymous 2. September 2011 02:39 PM

[QUOTE=Anonymous;10158]Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.[/QUOTE]



[QUOTE=hiiic;10162]Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...[/QUOTE]

Sevgili kardeşim başka insanların kalplerindeki düşünceler hakkında zan yürütüp buna da inanıp ona göre savunma veya eleştiri üretiyorsunuz. "Demokrasi İslama ne kadar uygundur" diye sorguladıysam padişahlık daha uygundur dediğimi nereden çıkarıyorsunuz? İslam'ın kendine özgü adil yönetim biçimini herhangi bir şey ile kıyaslayamazsınız zira eğer aktif olarak yaşanıyor olsa idi güneş gibi parlardı.

Ayrıca laiklik demokrasi vb. bunlar hep sözlüklerde kalan kavramlar. İnsan elinde uygulamada yozlaştırılmaları ve kötüye kullanımı da kaçınılmazdır.

Demokrasiyi padişahlıktan sonra olabilecek en uygunu olarak düşünüyorum ve bu konuda yapılanların arkasındayım fakat bu yönetim biçiminin de diğer yönetim biçimleri gibi İslama uygun olmayan taraflarını da kabul etmek gerekir. Eğer farkı olmasaydı demokrasi değil İslam denirdi.

Örneğin Kuran'a uygun hükmeden peygamberimiz hukuk uzmanlığı gerektiren anayasa değişikliğinin hangi yönde olması gerektiği ile ilgili olarak çöldeki bedevi çobanın görüşünü sormazdı (veya oyunu istemezdi) diye düşünüyorum.

hiiic 2. September 2011 05:05 PM

[QUOTE]hiiic Nickli Üyeden Alıntı
Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...[/QUOTE]


Bu lafın nesine alındın anlamadım? hani fikrimin aksini düşünüyor olabilirsin ama yinede ben seni içine katan bir yorum göremedim.
Kuranda demokrasi var mı bakmak lazım dediniz, size demokrasi ve ortak karar alma mekanizması içeren ayetleri yazdım. Altınada demokrasiden uzak memleketlerin ayetle olan çelişkisini yazdım?

Siz neresinden kendinize zan beslediğimi zannettiniz gerçekten anlamış değilim.


zandan ölümüne saknırım, yorumlarımda ZAN içeren bir yer varsa "zannederim" derim zaten. çok ilginç bir durum...

hiiic 2. September 2011 05:10 PM

[QUOTE]Sonuç
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır. [/QUOTE]

Ayrıca bu görüşe katılmıyorum...

Bu memlekette laiklik halifenin sapık uydurma ve baskılarının önüne geçmek için kuruldu.

İnsanlara mülk hakkı ve güvencesi tanımayan, ileri derecede feodal ve bu ağalıklarını şeyhlik ile koruyanların kullandığı din Osmanoğullarının boyunduruğu altında yaşayan bu milletin en büyük takozu prangası olmuştur.

nuhungemisi 2. September 2011 06:08 PM

[QUOTE=hiiic;10151]PEKİ ESAS KONULAR NEDEN TARTIŞILMIYOR DA LAİKLİĞE TAKILMIŞ BU [U][COLOR="Red"]ZAVALLILAR???? [/COLOR][/U][/QUOTE]

Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?

nuhungemisi 2. September 2011 06:12 PM

Bir sistemin Kur'an'a uygun hükümleri korunur. Olmayanlar değiştirilmeye çalışılır diyorum. Futbol maçı mı bu, ya Fenerlisin ya Cimbomlu. Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.

hiiic 2. September 2011 06:16 PM

[QUOTE]Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?[/QUOTE]

hakaret değil ki gerçekler :)
daha faiz konusu bitirilmesi gereken ilk ilke iken, gidip eşit hakları insanlara sunan düzenleri eleştirenler zavallı değil de nedir?

Faizle iş görenle ALLAH ve RESULÜNE savaş açmıştır, bu savaşı görmezden gelip de eşit haklar ve adaletli yönetim getiren sistemleri sorgulayan kişi nedir? bu yaptığı neliktir? cevabını siz verin hadi ben sustum. neliktir bu..

[QUOTE]Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.[/QUOTE]

Allahın emridir.

Batının laik gelişmiş devletlerinde bak kaç farklı din ırk barış içinde yaşıyor. bizim sözde şeriatla yönetilen doğu yabanileri tek din içinde birbirleriyle savaşıyor.

Allah dinlerin çatışmasını mı emreder, yoksa insanların aynı haklardan eşit ve adaletli olarak yararlanmasını mı?

zaten mezheplerin ve hiziplerle dinlerin bölünmesinin altında yatan sisteminde laiksizlik olduğuna inanıyorum.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:33 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam