hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Namaz (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=236)
-   -   Namaz rekatları... (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037)

hiiic 14. March 2010 03:33 AM

Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,

eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...

dost1 14. March 2010 10:53 PM

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

[QUOTE=hiiic;4977]Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,

eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...[/QUOTE]

[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1391"]Buraya bakar mısınız?[/URL]


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan 15. March 2010 08:51 AM

DOST1..ALINTI
NAMAZ KAÇ REKÂTTIR?
Kur’ân'da namazın kaç rekât olduğu yer almaz. Bunu, niyazda bulunan kişiler, psikolojik durumlarına göre yaparlar. Namaz, tekbirden oturuşa hudû ve tazarru ile uzun süreli olabileceği gibi, şekilciliğe düşmemek şartıyla arzu edildiği kadar uzatabilir.

Ayrıca bu niyazda, konu ettiğimiz aşamaların hepsini yapmak da gerekmez. İmkân ölçüsünde ortama göre birkaçı yapıldığı zaman da tazarru yerine gelmiş olur.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere dua; hudû [eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek; tevazu göstermek] ile namaz da tazarru [sürekli alçalma] ile yapılmalıdır.

Bunlar, en önemli özelliklerdir. Hudû ve tazarru, şekilciliğin bilince ermesidir.

Yukarıda tekrar tekrar açıklamıştık ki namaz, “tazarrulu duâ” demektir. Duâ da, “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah'a arzetmesi”dir. Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır. Hiç şüphesiz Allah, kalplerden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istek ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu, saygı ve edep çerçevesinde Allah'a arz edip O'ndan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edilecek husus, samimiyet ve saygıdır.

Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, hudû ve tazarru yönünden bilinmediğinden, namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınması sebebiyle namaz anlamsız hareketlere dönüşmüş, kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur.

Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakâr, ısmarlama duâ yapan, süslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar vardı. Bu âyetle Cenâb-ı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah'a karşı da saygısızlık, edepsizlik ve haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve edepsizleri sevmez. Burada, Kütüb-i Sitte'de yer alan sahih bir rivâyeti nakletmek istiyorum:
Ebû Mûsa el-Eş‘ari şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeye başladık. Rasûlullah bizim yanımıza yaklaştı ve dedi ki:

-- Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın [seslerinizi çok yükseltmeyin]! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz semî‘ ve basîr olan Allah'a duâ ediyorsunuz.

Evet, kulluğun özü ve göstergesi duâdır. Duânın özü ve göstergesi de hudû ve tazarrudur. Namaz, yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan [hem gönül hem beden hem de dil ile yapılan komple bir duâ olduğundan], hudû ve tazarrusuz olmamalıdır. Hudû ve tazarru namazın ruhudur. Hudû ve tazarrusuz namazın yararı olmak şöyle dursun, insana yük bile olur.

Gösteriş olarak yapılan hudû ve tazarru hiçbir işe yaramaz.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)


[ALİ RIZA]ALINTI
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”
Şimdi ben burada ki anladığımı, okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim.
Allah Kuran da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikâye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, kurandaki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır.
Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. “ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun. Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar,” İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de kuranın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekât olmaktadır.

HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP

BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.

Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.

İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.

Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.

Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı

dost1 16. March 2010 01:29 AM

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

[QUOTE=müslümanlardan;4994]

...
HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP

BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.[/QUOTE]

Sözü edilen ayetler şunlardır.
Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;

Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.
Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;

Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.


Lütfen ayetlerin orijinalini de okuyun.Savaş esnasında ikame edilen salattır. Farsça “namaz” olarak geçen değildir.

[QUOTE=müslümanlardan;4994]

Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.[/QUOTE]

SECDE NEDİR? BİRLİKTE BAKALIM.İNŞAALLAH.

Secde sözcüğünün vaz’ı [ilk ortaya çıkışı], “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra sözcük, “kralların bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır.
Bu durumda سجدة [secde], “kişinin bilinçli olarak bir başkasına –kendisinden daha güçlü olduğunu kabul ederek– teslim olması, boyun eğmesi, onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Kur’ân'da zikredilen, “meleklerin Âdem'e secde etmeleri” de bu anlamdadır. Yani, melekler [tabiat güçleri], –kendilerinden daha güçlü olduğu için– Âdem'e [bilgili kimseye] boyun eğip teslim olmuşlardır.

Secde kelimesinde, “yere kapanmak” anlamı yoktur. Bu eylem, خرور [harûr] sözcüğü ile ifade edilir. Nitekim bazı âyetlerde خرّوا سجّداً [harrû sücceden] şeklinde geçer ki bu, “secde ederek [teslim olarak] yere kapandılar” demektir.

“Teslim olarak yere kapanma” ifadesinin yer aldığı âyetler şunlardır:

Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)

İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan ve hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar kendilerine Rahman'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek [teslimiyet göstererek] yere kapanırlardı. (Meryem/58)

Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman secde ederek yerlere kapanan ve Rabb'lerine hamd ile tesbîh edenler ve büyüklük taslamayanlar inanırlar. (Secde/15)

De ki: Siz ona [Kur’ân'a] ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine ilim verilenler; o [Kur’ân] onlara okunduğunda onlar, secde ederek [teslimiyet göstererek] çeneleri üstü kapanırlar. Ve, “Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu [Kur’ân] onların huşûunu [alçak gönüllüğünü] artırır. (İsrâ/107-109)

Bir de korkudan yere kapanmak vardır ki, bu secde değildir:Ne zaman ki Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na konuştu. (Mûsâ,) “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!” dedi. (Rabbi o'na) dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın olarak yere kapandı [yığıldı]. Ayılıp kendine gelince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm [tevbe ettim] ve ben inananların ilkiyim” dedi. (A‘râf/143)

Mü’minlerin namazda yere kapanmaları ise, geçmişte, bağlılık ve teslimiyetin dışa vurulması, yere kapanmak sûretiyle olduğundan, onlar da, Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin (A‘râf/55) emrini yerine getirmek için Allah'a teslimiyetlerini bu şekilde göstermişlerdir.

Secde kelimesinin anlamı bu şekilde açığa kavuştuktan sonra Kur’ân'daki “secde” sözcüklerinin doğru anlaşılması da kolaylaşmaktadır.

Meselâ, şu âyetlerdeki secde sözcükleri, “bilinçli olarak bir başkasına –güçlü olması sebebiyle– teslim olmak, boyun eğmek” demektir:

Hani bir zaman Yûsuf babasına, “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay'ı gördüm; onları bana secde ederken [boyun eğerken] gördüm” demişti. (Yûsuf/4)

Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)

Kardeşlerinin ve ana-babasının Yûsuf'a secde etmeleri/teslim olmaları, “yaşam düzenlerini o'nun kontrolüne verip o'nun otoritesi dışına çıkmamaları” anlamına gelir. Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve ‘Hıtta’ [günahlarımızı bağışla] deyin ve secde ederek [teslim olmuş olarak] kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti. (A‘râf/161)

Buradaki secde, şehrin kapısında yere kapanmak değil, “o şehrin otoritesine teslim olmak”tır. Aynı husus, Bakara/58 ve Nisâ/154'de de konu edilmiştir.

Bilinçli olarak yapılan secdeden başka Kur’ân'da bir de teshirî [ister-istemez yapılan] secde vardır ki bu, “insanın dışındaki varlıkların yaratılışları, kaderleri gereği ister-istemez yaptıkları teslimiyet ve boyun eğme”dir:

Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri ister-istemez de sabah-akşam yalnızca Allah'a secde ederler. (Ra‘d/15)

Göklerde ve yerde olan dâbbehden/canlılardan ne varsa ve melekler Allah'a secde ederler [boyun eğerler, teslimiyet gösterirler] ve onlar büyüklük taslamazlar. (Nahl/49)

Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, tüm kıpırdayan canlılar/hayvanlar ve insanların çoğunun Allah'a secde ettiklerini [boyun eğdiklerini, teslimiyet gösterdiklerini] görmüyor musun? (Hacc/18)

LÜTFEN AYETLERİN ORİJİNAL YAZILIMLARINA DA BAKALIM.


[QUOTE=müslümanlardan;4994]

İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.[/QUOTE]

Bu dediğiniz çok doğru. Ne yazık ki Kur’an’ın metnine sadık kalarak anlamak için Kur’an’ a yönelenler ile sizin deyiminizle “DÜŞÜNCELERİNE DESTEK BULMAK İÇİN YÖNELENLER” arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkı görmek için “ARABİYYEN” gelen Kur’an metnine sadık kalarak bakmak gerekir.

[QUOTE=müslümanlardan;4994]
Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.[/QUOTE]

Kur’an’ın “muhkem” ve “müteşabih” ayetleri vardır. Kur’an’a metne sadık kalınarak gidilirse muhkemler herkese göre aynıdır ve kişiye göre değişmez. Kur’an’a yine metne sadık kalınarak gidilirse “müteşabih” olan ayetlerin tevilinde/önceliklenmesinde farklı önceliklemeler olabilir. Sözkonusu ayetlerde geçen “salat, yusallu,secde” kelimeleri müteşabih değil muhkemdir.



[QUOTE=müslümanlardan;4994]
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.[/QUOTE]

Evet. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Kur’an’ı anlamak için birtakım şartlar koymuştur. [URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=723"]LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ?[/URL]

[QUOTE=müslümanlardan;4994]
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.[/QUOTE]

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Resûlune/Nebisine Uymak için neleri vahyetmiş? [URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=5"]BURAYA BAKABİLİR MİSİNİZ?[/URL]

Alemlerin Rabbi olan Allah’ıma hamdolsun Şükrümüzden aciziz. Resulu Nebisi Muhammedi kendimize örnek alanlardan olmasak Allah Resulunun tebliğ ettiği Kur’an’ı anlamak için cehd edenlerden olmazdık.

[URL="http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=459"]LÜTFEN BURADAKİ YAZILARA BAKABİLİR MİSİNİZ?[/URL]

[QUOTE=müslümanlardan;4994]
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı[/QUOTE]

Allah Resulunun tebliğ ettiği KUR’AN’IN METNİNE SADAKAT GÖSTERİLEREK ÇIKILACAK. İnşaAllah.

Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma.
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar. Ey mü’minler! Siz de ona destek olun ona yardım edin/ onun için gerekeni yapın ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız!”

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, Resulu ve Nebisine uymak için bakın neler vahyetmiş?
[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=63"]LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ?[/URL]

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz

müslümanlardan 16. March 2010 08:02 AM

İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.

Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.

Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]

örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....

aşık74 16. March 2010 10:21 PM

Selamlar dost1 abi...

Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?

sevgiler.selamlar.

dost1 16. March 2010 11:39 PM

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim

[QUOTE=müslümanlardan;5004]
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.[/QUOTE]

İnandığı dinin ana kaynağından ayrılanlar dinlerini örflerine tercih edenler hep böyle olmuştur.

Bakara;170: Ve iza kıyle lehümüttebiu ma enzellAllahu kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena* evelev kâne abaühüm la ya'kılune şey’en ve la yehtedun;
[B]Onlara: “Allah’ın inzal ettiğine tabi olun” denildi zaman onlar: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza/gördüğümüze tabi oluruz”, derler... Ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış/seçememiş idiyseler?.[/B]

A’raf ;70:Kalu eci'tena lina'budAllahe vahdeHu ve nezere ma kâne ya'büdü abaüna* fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
[B]“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”[/B]

Zümer ;45:Ve iza zükirAllahu vahdehüşmeezzet kulubülleziyne la yu'minune bil ahireti, ve iza zükirelleziyne min duniHi izahüm yestebşirun
[B]“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”[/B]

[QUOTE=müslümanlardan;5004]
Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.[/QUOTE]

İslamda günümüzde yaşananların ana nedeni budur.
Bütün tefsirleri,mezheplerin koyduklarını okuyun çoğunun KUR’AN’dan çok birbirini yalanlayan birbiri ile çelişen çoğu ahad habere dayalı HADİSLERE bağlı olduğu görülür ki,bunlar da "[B]Kab El Ahbar ve Vehb Bin Münebbih[/B]" eli ile sokulan İsrail kaynaklı haberlerle [B]Emevi saltanatının para ve makam ile elde ettiği kişilere dayalı [/B]haberlerdir.


[QUOTE=müslümanlardan;5004]
Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]

örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....[/QUOTE]

Kur’an üzerine çalışan tüm alimlerden Allah Razı olsun. Hepsinin de çalışmalarından yararlanıyoruz. Emeklerine saygı duyuyoruz. Ancak ilahımız edinmiyoruz. LA İLAHE İLLA ALLAH diyor ve KUR’AN’IN metnine sadık kalıyoruz.

Zümer;3[B]:“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Halis din/arı-duru tertemiz din sadece ve sadece Allah’ındır. O’ndan astları Velîler/Yakınlar kabullenmek suretiyle, “Biz onlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.”[/B]

Yunus; 18: [B]“Allah’ın astından (yaratılmışlardan) kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefâatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından münezzehtir O.”[/B]

Kur’an ile ilgili çalışma yapan alimlerin Arapçaya iyi derecede vakıf olmadıklarını değil metne sadakat göstermediklerini tefsirlerinde dirayetten çok rivayeti ön planda tuttuklarını söylüyoruz. Bunu görmek için Kur’an’ı orijinalinden okumak ve meallere bakmak gerekir.

“[B]Salat” ve “Secde”[/B] ile ilgili yazdıklarımıza verdiğimiz ayetlerden bakınız. Yazılanların “[B]alimlerin yazdıklarıyla[/B]” değil [B]Kur’an’da yazılanlar [/B]ile çeliştiğini gösteriniz.

Allah rızası için önyargılarınızı yıkınız ve Kur’an’a Allahın belirttiği şartlara uyarak yaklaşınız.

Ahzab; 43: Huvelleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHu li yuhriceküm minez zulümati ilenNur* ve kâne bil mu’miniyne Rahıyma;
[B]O’dur ki, sizi zulumatlardan Nur’a çıkarmak için size salat eder, ve O’nun melekleri de. Mü’minlere Rahıym’dir.[/B]

“[B]Salat eder[/B]” diye yazdığımız yere [B]“namaz kılar[/B]” diye yazın bakalım ne göreceksiniz.

Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma;
[B]Muhakkak ki Allah ve O’nun melekleri, O Nebî’ye salat ediyorlar/.destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar.. Ey iman edenler, siz de O’na salat edin ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız.[/B]

[B]“Salat ediyorlar[/B]” diye yazdığımız yere “[B]namaz kılıyorlar[/B]” diye yazın bakalım ne göreceksiniz?

Nur;41: Elem tera ennAllahe yüsebbihu leHu men fiysSemavati vel Ardı vet tayru saffat* küllün kad alime salatehu ve tesbiyhah* vAllahu Aliymun bima yef'alun;
[B]Görmedin mi ki, Semalar’da ve Arz’da kim varsa ve saf saf kuşlar, Allah’ı tesbih eder. Her biri kendi salatını ve kendi tesbihini gerçekten bilmiştir. Allah fiil yaptıklarını Aliym’dir.[/B]

“[B]salatını”[/B] yerine [B]namazını[/B] yazın bakalım ne göreceksiniz?

Değerli Kardeşim!
Hüsnü zannınız için teşekkür ederim. Herkes kendinden sorumludur. Kimse kimsenin yükünü yüklenmez.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah:

Zariyat; 56: Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya'budun;
[B]Ben cinn’i ve ins’i sadece beni tanıyıp kulluk/ibadet etsinler diye yarattım!.[/B]diyor.

Allah’a kul olmaktan şikayetimiz olmuyor.

A’raf ;70:“[B]Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”[/B]
Zümer ;45:“[B]Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”[/B]

LA İLAHE İLLA ALLAH diyoruz.

Rabbimiz olan Yüce Allah’ı tanımaya çalışarak “ sadece O’na kul olmak” için

Zümer;11:Kul inniy ümirtü en a'budAllahe muhlisan lehüd diyn;
[B]De ki: “Muhakkak ki ben, diyni O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk yapmakla emrolundum”.[/B]

Zümer;12: Ve ümirtü lien ekûne evvelel müslimiyn;
[B]“Ve müslimlerin evveli olmakla da emrolundum”.[/B]

Zümer;13: Kul inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
[B]De ki: “Eğer Rabbime ısyan edersem, muhakkak ki ben aziym bir günün azabından korkarım[/B]”.

Zümer;14:Kulillahe a'büdü muhlisan lehu diyniy;
[B]De ki: “Diynimi/yaşamımı, O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk ederim!”.[/B]

Zümer;15:Fa'budu ma şi'tüm min duniHİ, kul innel hasiriynelleziyne hasiru enfüsehüm ve ehliyhim yevmel kıyameti, ela zâlike hüvel husranulmübiyn;
[B]siz de O’ndan başka dilediğinize kulluk/ibadet edin. De ki: “Muhakkak ki husrana uğrayanlar o kimselerdir ki, kıyamet günü nefslerini ve ehillerini husrana uğratmışlardır. Dikkat edin!. İşte o apaçık bir husranın ta kendisidir”.[/B]

Zümer;16: Lehüm min fevkıhim zulelün minennari ve min tahtihim zulel* zâlike yuhavvifullahu bihi ıbadeHu, ya ıbadi fettekun;
[B]Onların, fevklerinden de Nar’dan gölgelikler vardır, altlarından da gölgelikler vardır. İşte bu, Allah onunla kullarını korkutuyor. Ey kullarım, benden ittika edin!.[/B]

Zümer;17:Velleziynectenebüt tağute en ya'buduha ve enabu ilellahi lehümül büşra* febeşşir ıbad (iy);
[B]Tağuttan, ona kulluk yapmaktan kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için Büşra/müjde vardır.Kullarımı müjdele!.[/B]

Zümer;18: Elleziyne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullahu ve ülaike hüm ulül elbab;
[B]Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.[/B]

emrine uyarak Sözlerin en güzeli olan Vahyine KUR’AN’A uyarak yaşamımızı düzenlemeye çalışıyoruz.

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ım beni bu şikayetin muhataplarından eylemesin.

Furkan;30: Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazu hazel Kur’âne mehcura;
[B]Rasûl dedi ki: “Ya Rabb! Muhakkak ki benim kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş edindi”.[/B]
Değerli Kardeşim!
Arapçayı bilenlerce meallendirilen Hacc Suresinin 15. Ayetinin meallerine bakar mısınız?

Men kâne yezunnü en len yensûrehullahu fiyd dünya vel ahireti felyemdüd bi sebebin iles Semai sümmelyakta' felyenzur hel yüzhibenne keydühu ma yağıyz

Diyanet Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?

Elmalılı Orj. Her kim, ona Allah Dünyada ve Âhırette aslâ yardım etmez zannediyorsa hemen Semâya bir ip uzatsın sonra nefesini kessin de baksın keydi gayzını giderecek mi?

Ö.N. Bilmen Her kim O'na (peygambere) Allah'ın ne dünyada ve ne de ahirette yardım etmeyeceğini zannediyor ise semaya bir ip uzatsın, sonra onunla intihar etsin, artık baksın ki, kendisinin bu hilesi onun nefret ettiği şeyi giderecek mi?

C. Yıldırım Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi ?

A.F. Yavuz Kim ki, Allah, Peygambere dünyada ve ahirette asla yardım etmez zannediyorsa, hemen yukarıya (evinin tavanına) bir ip uzatsın, sonra intihar etsin (boğulsun) de baksın, yaptığı bu iş, kendini öfkelendirmekte olan Allah’ın (Peygamberine) yardımını giderecek mi? (Çatlasa, patlasa, yine de Allah, Peygamberine, hem dünyada hem ahirette zafer verecektir.)

H.B. Çantay Kim dünyâda da, âhiretde de ona (o peygambere) Allahın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa (evinin) tavan (ın) a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes (ip boğ) sun da bir baksın, (bu) hıylesi onun öfkelenmekde olduğu şey'i behemehal giderecek mi?!

M. Esed Kim ki Allah'ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?

A. Bulaç Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Y.N. Öztürk Kim Allah'ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?

Diyanet Vakfı Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?
Elmalılı S1 Her kim, Allah'ın ona dünyada ve ahirette asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini boğup) nefesini kessin de bir baksın, (baş vurduğu) hilesi öfkesini giderecek mi?

Elmalılı S2 Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini intihar edip) boğsun da baksın bu hilesi kendisini öfkelendiren şeyi giderecek mi?

TefhimulKuran Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

F. Kuran Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişimi umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

A. Gölpınarlı Allah, peygambere dünyâda da, âhirette de yardım etmeyecek sanan bilsin ki yardım edecektir, isterse tavana bir ip takıp assın kendini de ölsün ve baksın da görsün, bu yaptığı düzen, kızdığı şeyi ortadan kaldırır mı?

S. Ateş Kim Allâh'ın, dünyâda ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa öfkesini gidermek için göğe bir sebep(ip)le uzansın, sonra (ayaklarını yerden) kessin de baksın, bu çaresi, öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?

S. Yıldırım Kim Allah’ın, Resulünü dünyada ve âhirette desteklemeyeceğini zannederse, haydi öfkesinden bir ip alıp tavandan uzatsın, boğazından geçirsin. Sonra nefesini kessin de bir baksın, bulduğu bu tedbiri, bu çırpınışları öfke duyduğu şeyi, Allah’ın Resulüne yardımını engelleyecek mi?
A. Uğur Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?

G. Onan Kim, Tanrı'nın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Ş. Piriş Kim, Allah’ın dünyada ve ahirette ona yardım edemeyeceğini zannediyorsa, göğe bir ip uzatsın ve sonra kesiversin. Baksın, kurduğu düzen onun öfkesini giderebilecek mi?

Ebü'l-Leys Semerkandi(Tefsirü'l-Kur'an)
«Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın yardım etmeyeceğini sanıyorsa, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp kessin de bir düşünsün bakalım. Bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?»
Mahmut Toptaş(Şifa Tefsiri)
Kim ona (Allah'ın kuluna) dünyada ve ahirette yardım etmeye¬ceğini zann ediyorsa, hemen gökyüzüne bir sebeb uzatsın, sonra kes¬sin. Baksın kurduğu tuzak kinini giderecekmi.

Abdulvahid Metin(Mufassal Tefsir)
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

Fahrettin Razi
Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir ip uzatsın, sonra kendini yerden kesip boğsun ve baksın (intihar etsin). Bu hilesi onun öfkelenmekte olduğu şeyi, giderecek mi?

Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmet el-Vahidi(El Veciz Fi Tefsir’il kitab’il Aziz
“Allah’ın ona yardım etmeyeceğini zannedenler” “Öfkesini gidermek için göğe bir sebeble uzansın” “Sonra da kessin” “Baksın, bu çaresi öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?”

Vehbe Zuhayli(Tefsirul Minur)
Kim dünyada da ahirette de pey¬gambere Allah'ın asla yardım etmeye¬ceğini sanıyorsa yukarıya bağladığı ipe kendini asıp sonra ipi kessin (kendini boğsun). Bir düşünün bakalım, bu hile¬si kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Ali Küçük Besairul Kur’an
“Allah'ın peygambere dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?”

Muhammed Ali Es Sabuni(Savfetüt Tefasir)

Her kim, Allah'ın, dünya ve âhirette Rasûlüne asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise artık o kim¬se tavana bir ip atsın; sonra da kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfkesi duyduğu şeyi gerçekten engelleyecek mi?

İmam Kurtubi(El Camiu li Ahkâmi’l Kur’an)
Allah'ın ona dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse tavana bir ip bağlasın, sonra kessin. Sonra başvurduğu bu yol öfkelendiği şeyi giderir mi bir baksın?

Muhammed Gazali
"Her kim, Allah'ın dünya ve âhirette Resûlü'ne asla yardım etmeyeceğini zan¬nediyorsa, artık o kimse tavana bir ip atsın; sonra da ayağını yerden kessin. Şimdi bu kimse baksın. Acaba hilesi, öfke duyduğu şeyi gerçekten engelleye¬cek mi?"

Furkan TefsiriProf. Dr. Muhammed Mahmud Hicazı

Allah’ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sa¬nan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendisini asıp, boğsun; düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

İbni Kesir
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın ona yardım etmeyeceğini sanıyorsa; yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra kessin de bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Muhammed İzzet Derveze
Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, ğöğe bir sebep uzatzın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Bedrettin Çetiner
Kim dünyada ve âhir ette Allah'ın ona (Hz. Muhammed'e) yardım etmiyeceğini sanıyorsa yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra da kessin ve bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Celal Yıldırım
Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yar¬dım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi?

Bayraktar Bayraklı
Her kim Allah 'in, peygamberine dünya ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe ulaşacak bir çare arasın, sonra eğer mümkünse o yardımı kessin. Baksın bu hilesi, kızdığı yardımı engelleyecek mi?

Seyyid kutup
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

Ali arslan
Kim Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve Ahiret'te yardım etmeyeceğini sanıyorsa, hiç durmaksızın göğe (tavana) bir sebeb (ip) uzatsın. Sonra ipi kessin ve baksın. Bakalım kur¬duğu tuzak onun öfkesini giderebilecek mi?

[B]Merak edenler için çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum[/B]

Saffat; 180:Subhane Rabbike Rabbil ızzeti amma yasifun

Bu ayette iki kere “Rab” kelimesinin geçtiğini görüyorsunuz. Şimdi elinizde bulunan bütün meallere bakar mısınız?

[B]Metne sadakat gösterilip gösterilmediğine başka bir örnek[/B]:

Nebe;33: [B]Ve keva'ıbe etraba[/B]

Diyanet (31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Elmalılı Orj. Ve turunç sîneli yaşıtlar var

Ö.N. Bilmen Ve nar memeli, hep bir yaşta (cariyeler vardır).
C. Yıldırım (31-32-33-34) (Allah'tan derin bir saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınanlara kurtuluş, başarıya erişme, bahçeler, bağlar, göğüsleri yeni kabarmış yaşıtlar; dolu dolu kadehler vardır.
A.F. Yavuz Aynı yaşta tomurcuk sîneliler,
H.B. Çantay memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar,
M. Esed müthiş uyumlu harika eşler,
A. Bulaç Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Y.N. Öztürk Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
Diyanet Vakfı (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.
Elmalılı S1 Turunç göğüslü yaşıt (kızlar) var.
Elmalılı S2 Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.
TefhimulKuran Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
F. Kuran Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve
A. Gölpınarlı Ve memeleri yeni sertleşmiş yaşıt kızlar.
S. Ateş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
S. Yıldırım (32-34) Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var.
A. Uğur Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
G. Onan Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Ş. Piriş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar..

Bu ayette olmayanların meallerde nasıl yerleştirildiklerini gördünüz mü?

Metne sadakat olsa ayetin meali “yaşıt/hepsi bir seviye tomurcuklar” olur.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz

dost1 17. March 2010 01:40 AM

[FONT="Times New Roman"][SIZE="4"]Aleykum selam! Değerli Aşık 74 Kardeşim!

[QUOTE=aşık74;5012]Selamlar dost1 abi...

Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?

sevgiler.selamlar.[/QUOTE]



Ayetlerde sözkonusu edilen savaşın/çarpışmanın yapıldığı an değil, savaşın/çarpışmanın olma olasılığı içindeki bir süreçde gerçekleştirilen sefer ile ilgili bir durumdur.

Sefere çıkan cemaatın başında Allahın Resulu vardır. Sefere çıkan cemaatin yolunun geçtiği yerlerde saldırma olasılığı yüksek kafirler bulunmaktadır.

Cemaat, sözlükte, “insan topluluğu, bir araya gelen insan grubu” demektir. Geniş anlamıyla cemaat, “bir fikir ve inanç etrafında toplanan insan topluluğu”dur.

Fıkıh terimi olarak cemaat, “salâtı bir önder ile birlikte ikâme eden mü’minler topluluğu”dur.

En geniş anlamıyla da, İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde “cemaat”tirler. Bu cemaatin ana özelliği, aynı dine, aynı inanca sahip olmalarıdır. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün müslümanlar İslâm cemaatinin mensubudurlar.

Cemaat, tesadüfen veya şartların bir araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiklerinden habersiz ve şuursuz kimseler değildir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir, kuru kalabalık değildir. Kuru kalabalık, şartların bir araya getirdiği kitle olup yolu ve hedefi belli değildir. Belki bir çıkarın, belki etkili bir rüzgârın, belki gözü açık bir propagandacının bir araya topladığı bir sürüdür. Sürüyü, akıllı ve gözü açık çobanlar istediği gibi sürükleyip götürürler.

Bir topluluğun cemaat olabilmesi için, belli bir fikir etrafında, belli bir hedefe ulaşmak üzere bir araya gelmesi, muayyen ilkelere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş yetkin bir önderin bulunması gerekir.

İnsan, yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorundadır. İslâm, müslümanları bilinçli bir toplum olarak yetiştirmeyi ve yaşatmayı irade ediyor. Bu arada, yaşama bilincini, fedakârlığı, başkalarını önemsemeyi, hakk ve hukuka uymayı, yardımlaşmayı, acıları paylaşmayı, nimet ve külfetleri bölüşmeyi yerleştirip geliştiriyor. Dinimiz bu ideallerin en güzel şekilde yerine getirilmesini, bunların bir ibadet bilinciyle yapılmasını istiyor.

Bir cemaat dini olan İslâm'ın ilke ve prensipleri, en güzel ve mükemmel şekilde cemaat ile uygulanır. Dinimiz, müslümanların bilinçli bir cemaat olmalarını emretmiştir. Peygamberimiz, bu örnek cemaati bizzat teşkil ederek göstermiştir. Cemaat, bireyler için koruyucu bir zırh ve sağlam bir kale mesabesindedir. Cemaat olan kimseler birbirlerini daha iyi tanır, sever-sayar, birbirlerine destek ve yardımcı olurlar. Böylece birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar; tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısını paylaşırlar.

Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:

Kuşkusuz Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşan kimseleri sever. (Saff/4)
Bakınız Rasûlullah Efendimiz nasıl açıklıyor:

Ebû Mûsâ el-Eş‘arî haber verdi: Rasûlullah bir hutbesinde, “Mü’minin mü’mine bağlılığı, taşları birbirine kenetleyen duvar gibidir” buyurmuş, sonra iki elinin parmaklarını birbirine geçirmiştir. Peygamber mescidde otururdu, bu sırada kendisine bir kimse gelip birşey ister yahut bir hacet dileğinde bulunan olur ise yüzünü bizlerden yana döndürür ve şöyle derdi:
-- Bana delâlet edin, size bunun ücreti/sevabı verilir. Bununla beraber Allah, Peygamberi'nin isteği üzerine dilediği şeyi muhakkak yerine getirir.
Müslümanlar, Kur’ân anlayışı üzerinde cemaatleşirler. Onların arasında kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.
Kur’ân, Müslümanları, Kur’ân etrafında bir araya gelmeye davet ediyor.
Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin. (Âl-i İmrân/103)
Allah'ın, Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin sözüne ittibâen, “Cemaat rahmettir, tefrika azaptır” diyen Rasûlullah'a, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” rivâyetini isnad edip Müslümanlığı dejenere edenlere Allah müstehaklarını versin!

Allahın Resulu inananlarını sürekli olarak salat ile cemaatleştirmiştir. Salatlarına da toplu halde Allah’a yakarış/namaz ile başlatmıştır. Yapılacak her şey sadece Allah için yapılacaktır ve bunun için de Allah’a yakarılacaktır.

Değerli Kardeşim!
Sözü edilen ayetler şunlardır.

Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;

Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.

Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;

“[B]Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.”[/B]


[B]Ayetlerde geçen kelime “salat” ve “ekimus salat”dır[/B]

الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların bir çoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir.

Bu gibi durumlarda Kur’ân'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık.

صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka sûresi'nde geçmektedir:

Sonra cahîme [cehennem] sallayın onu [صلّوه/sallûhû]. (Hâkka/31)
Bundan başka, sözcük Kur’ân'da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.

صلى[saly] sözcüğü, Türkçe'deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır.

Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân'da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser sûresi'ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56'daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “o'nu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamı çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındaki صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur.

ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.
Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.

Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklindeو [vav] ile yazılır.

Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32'de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır:
فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ=O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu].

Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir.

Anlamı Kur’ân'da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî'nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât; ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir.

Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:

• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.


Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.

Görüldüğü gibi ifade إقام[iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام[iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.

ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.

Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;

• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.

Zihnî yönüyle salâtın amacı; ikna etmek sûretiyle insanı aydınlatmak, rüşde erdirmek ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi canlı tutmaktır:

Rüşd sözcüğü, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir. Nitekim Rabbimiz, Kur’ân'ın insanları, “rüşd”e (Cinn/2) ve “en doğru ve en sağlam şeye” (İsrâ/9) kılavuzladığını ifade etmek sûretiyle rüşd'ün, “en doğru ve en sağlam şey” olduğunu bildirmiştir. Buna göre rüşd sözcüğünün Kur’ân açısından manasını; “İslâm'ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür. Ancak, insanın rüşde kılavuzlanması Kur’ân'da, “beyin yıkama veya büyüleme” şeklinde değil, “aklı kullandırmak sûretiyle bilinçlendirme”, yani “ikna etme” şeklinde gerçekleştirilmektedir. O hâlde, Kur’ân tebyini ile yapılan salâtın [zihnî desteğin] amacı da, insanları ikna ederek rüşde erdirmekten başka birşey değildir. Bu hususu Rabbimiz, Kendisinin ve meleklerinin ettiği salâtın [sağladığı desteğin] amacının, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu bildirerek teyit etmiştir:

O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)

Oluşturulmuş eğitim-öğretim kurumlarında, insanlar reşit olurlarken, bir taraftan da kendileri ile Allah arasındaki ilişkileri sorgularlar ve böylece de, toplumun özlemini duyduğu “ideal insan” oluşur.

Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. (Tâ-Hâ/14)

Zikrullâh [Allah'ın anılması], “Allah'ın bizler üzerindeki haklarını, bize sunduğu nimetleri düşünmek, kul olarak O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizin kontrolünü yapmak ve verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemektir. Daima bu bilinç içerisinde olmak”tır.

En zor koşullarda bile salatın ihmal edilmemesi gerekir.

Meryem; 59–61: Sonra onların ardından half /kötü bir nesil geldi ki, salatı / sosyal desteği kaybettiler. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tövbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar (tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler) cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vadettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.

Bakara;238-239:Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın (işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin). Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken işe koyulun. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.[/SIZE][/FONT]
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz

aşık74 17. March 2010 08:02 PM

Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?

selamlar...

dost1 17. March 2010 10:21 PM

Aleykum Selam Aşık 74 Kardeşim!

[QUOTE=aşık74;5027]Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?

selamlar...[/QUOTE]

Kur’an’da salat kelimesinin geçtiği hiçbir yer namaz anlamına gelmiyor.

[B]Kur’an’da namaz vardır.[/B] Allah’ın Resulu “Salatları” namaz ile başlatmıştır.

[B]“Namaz[/B]” sözcüğü Hindçe'den Farsça'ya, Farsça'dan da Selçuklular döneminde Türkçe'ye geçmiştir. Farsça'daki ilk anlamı, “ateş önünde saygıyla eğilmek” demektir. Sanskritçe, “saygı sunmak” anlamına gelen namaste kelimesinin Farsça'ya geçmiş şekli olması muhtemeldir. Bu kelime de, “selam vermek” anlamına gelen nam kelimesinden türemiş olmalıdır. Hem nam [selam] ve hem de namaste [saygı sunmak] günümüz Hind kültüründe de görülebileceği üzere “eğilerek” yapılan bir fiildir.

[B]Namaz”[/B] sözcüğünün Farsça'daki bu “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı, Arapça ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [[B]ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala/sürekli alçalarak yakarma][/B] şeklinde ifade edilir.

[B]Bunu da Rabbimiz şu âyetiyle emretmiştir.[/B]

A’raf;55: Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn;
[B]Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. [/B]

Âyetin orjinalindeki تضرّعاً[[B]tezarru‘an[/B]] ifadesi, ض ر ع[[B]d-r-a[/B]] kökünden türemiş “[B]tefe‘ul”[/B] babından bir sözcüktür. Kök sözcüğün anlamı “[B]zillet ve tevazu göstermek[/B]”tir. [B]Tazarru‘an sözcüğü, kalıp ve cümledeki “hal” ögeliği itibariyle “zillet üstüne zillet, zillet üstüne zillet” [alçala, alçala, alçala alçala] demektir.[/B]

Âyetin orjinalinde yine و[vav] bağlacıyla cümlede ikinci “hal” konumunda bulunan [B]hufyeten[/B] sözcüğü, [B]h-f-v[/B] kökünden türemedir ve [B]ezdâd'dandır[/B]. Yani, iki zıt anlamı da içeren bir sözcük olup “[B]açıkça göstererek, parıl parıl parlatarak” ve “gizleyerek”[/B] demektir.

Bu durumda âyetten her iki mana da anlaşılmalı ve her iki hal ile de bu görev yapılmalıdır.

Dua, “da’vet” ve “da’va” sözcükleri gibi mastar olup “çağırmak, seslenmek” demektir.

İslâmî terim olarak “dua” ise, “yaratıklardan alâkayı keserek Allah'a yönelip O'ndan hayır istemek [[B]hayır istemek için O'na yakarmak[/B]]” demektir.

Dinlerdeki duaların; içerik ve biçimleri değişik olsa da, asıl olan [B]dua yalvarıp yakarmaktır.[/B] Çünkü insan, kendisinden daha üstün olan bir varlıkla irtibat kurma ihtiyacı duyar. Bu sebeple, dua ederek varlığını kabul ettiği o Yüce Güç karşısında duyduğu saygı ve ümit hislerini açıklar, böylece bu ihtiyacını en üst seviyede karşılayarak gönlü huzura kavuşur. Dolayısıyla dua, Allah ile O'na inanan ve hâlini arz edip O'ndan niyazda bulunan kul arasındaki yakın ilişkinin nişanesi olan bir konuşmadır. Zaten bu sebeple duaya “münâcât” [Allah ile gizliden ve ruhsal konuşma] adı da verilmiştir.

Dua, insan kişiliğindeki zaafların yol açabileceği kaymaları önlemek için olsa gerektir ki, ilâhî dinlerde, insanda yaratılıştan var olan dinî yöneliş duygusunun mümkün olduğu kadar canlı ve etkili bir hâlde bulunmasını sağlayacak bazı davranışlar görev hâline getirilmiştir. Bu davranışlar, yapılması zorunlu kılınan ibadetlerdir ve özellikle de ibadetlerin özü olan duadır. Dua ile insanın bilhassa refahta ve rahat ortamda iken Allah'ı hatırlaması öngörülmüş, böylece bencil isteklerine kapılmasının engellenmesi hedeflenmiştir.

İbadet ve dua sayesinde Allah'a yönelme güdüsünü canlı tutan insan, Allah'a boyun eğmekten [kulluktan] hiç çıkmayacağı gibi, bu şekilde gösterdiği küçülme ve saygı da Allah'ın rahmet ve bereketinin hep onun üzerinde kalmasını sağlayacaktır. Böylece ilk bakışta insanın Allah'a doğru bir yönelişi olarak görünen dua, Allah'ın rahmet ve şefkatini celbetmek sûretiyle Allah ile kul arasında karşılıklı bir ilişkinin başlangıcı hâline dönüşecek, bir başka boyut kazanacaktır.

Bu sebeple dua, kulluğun en ileri mertebesi ve ibadetlerin özü ve en önemlisidir. Rabbimiz kulun ancak duası ile değer kazanacağını bildirerek duanın önemini şöyle vurgulamıştır:
[B]De ki: “Duanız olmasa Rabbim size kıymet verir mi ki de siz kesinkes yalanladınız? Artık size o kaçınılmaz olacaktır.”[/B] (Furkân/77)

Allah ile kul arasındaki böyle bir ilişkide bir vasıtanın olamayacağı ortadayken, aracısız yapılacak duaların Allah tarafından kabul edilip edilmeyeceği hakkında Peygamberimize soru sorulmuş olmalı ki, Rabbimiz bu sorulara, dua edenlere çok yakın olduğunu ve onların dualarına karşılık vereceğini bildiren âyetlerle cevap vermiştir:

[B]Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.[/B] (Mü’min/60)

[B]Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman, biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve bana inansınlar.[/B] (Bakara/186)

Yüce Allah, kuluna cevap vermek için ondan sadece Kendisine başvurmasını istemektedir. İnsanın Allah'a başvurması için pek çok sebebi olabilir. Bu sebepler hayranlık, hamd, şükür olabileceği gibi, herhangi bir şeye ihtiyaç, korkulandan kurtulma ve yapılan hataların bağışlanması isteği de olabilir.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aşık74 18. March 2010 10:03 AM

Dost1 abi teşekkürler emeğiniz için. Abim; o zaman hakkı bey'in yazdığı bu yazıya göre ben şunu anlıyorum.
Dinimizde farz olan namaz değil ! Salat dır ! Doğrumuyum ? Çünkü peygamberimiz ve arkadaşları farz olan ( salat ) bir ibadete başlamadan önce, namaz denen şekilsel dua yı yapıyorlarmış!
Ben bunu anladım...doğrumuyum ?
selamlar..

dost1 19. March 2010 12:41 AM

Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!

[QUOTE=aşık74;5029]Dost1 abi teşekkürler emeğiniz için. Abim; o zaman hakkı bey'in yazdığı bu yazıya göre ben şunu anlıyorum.
Dinimizde farz olan namaz değil ! Salat dır ! Doğrumuyum ? Çünkü peygamberimiz ve arkadaşları farz olan ( salat ) bir ibadete başlamadan önce, namaz denen şekilsel dua yı yapıyorlarmış!
Ben bunu anladım...doğrumuyum ?
selamlar..[/QUOTE]

Kur’an meallerinde “[B]namaz”[/B] diye çevrilen kelime “[B]salat[/B]”tır.

Bugünkü kılınan namaz salat değildir.

Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.

Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

[B]Salat, yapılması gerekendir/farzdır...[/B]

İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda

[B]Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.[/B]

Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
[B]Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. [/B]

Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
[B]Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.[/B]

Bakara;2-4:[B]İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.[/B]

Mü’minûn;9:[B]Ve onlar [mü’minler], salâtlarını koruyan kimselerd[/B]ir.

Fâtır;18:[B]Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır. [/B]

Fâtır;29-30:[B]Hiç şüphesiz şu, Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir[/B].

Nisâ;162:[B]Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir. [/B]

Bakara;177:[B]Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr, Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanmak; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], Allah sevgisi için vermek ve salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve işte onlar takvâlı olanların ta kendileridir.[/B]

Nûr;56:[B]Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin. [/B]

[B]Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.[/B]

Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


[B]Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez [/B](A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.

“[B]namaz[/B]” sözcüğünün Farsça'daki “[B]eğilerek saygı ile dua etmek[/B]” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [[B]ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma[/B]] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.

Nisâ;134:[B]Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir. [/B]

A‘râf;29:[B]De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.” [/B]

A‘râf;55-56:[B]Rabbinize yalvara-yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenlere-güzelleştirenlere] çok yakındır. [/B]

A‘râf;180:[B]Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler. [/B]

A‘râf;205:[B]Ve sabah-akşam [her zaman] kendi içinden, korkarak ve yalvararak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma![/B]

Bakara;186:[B]Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar. [/B]

Mü’min;60:[B]Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi[/B].

Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?

ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an

ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan 20. March 2010 07:21 AM

[QUOTE=dost1;5039]Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!



Kur’an meallerinde “[B]namaz”[/B] diye çevrilen kelime “[B]salat[/B]”tır.

Bugünkü kılınan namaz salat değildir.

Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.

Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

[B]Salat, yapılması gerekendir/farzdır...[/B]

İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda

[B]Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.[/B]

Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
[B]Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. [/B]

Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
[B]Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.[/B]

Bakara;2-4:[B]İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.[/B]

Mü’minûn;9:[B]Ve onlar [mü’minler], salâtlarını koruyan kimselerd[/B]ir.

Fâtır;18:[B]Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır. [/B]

Fâtır;29-30:[B]Hiç şüphesiz şu, Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir[/B].

Nisâ;162:[B]Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir. [/B]

Bakara;177:[B]Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr, Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanmak; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], Allah sevgisi için vermek ve salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve işte onlar takvâlı olanların ta kendileridir.[/B]

Nûr;56:[B]Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin. [/B]

[B]Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.[/B]

Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


[B]Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez [/B](A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.

“[B]namaz[/B]” sözcüğünün Farsça'daki “[B]eğilerek saygı ile dua etmek[/B]” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [[B]ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma[/B]] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.

Nisâ;134:[B]Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir. [/B]

A‘râf;29:[B]De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.” [/B]

A‘râf;55-56:[B]Rabbinize yalvara-yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenlere-güzelleştirenlere] çok yakındır. [/B]

A‘râf;180:[B]Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler. [/B]

A‘râf;205:[B]Ve sabah-akşam [her zaman] kendi içinden, korkarak ve yalvararak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma![/B]

Bakara;186:[B]Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar. [/B]

Mü’min;60:[B]Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi[/B].

Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?

ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an

ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

DEGERLİ KARDEŞİM DOST1 E SAYGILAR

Yukarda verdiğiniz yazınızda ARAF SÜRESİNDE GEÇEN DUAYI namaz olarak almışsınız ve bakalım ki ayetlede geçen durumda rabbim bizleri nasıl uyarıyor ve özellikle TEVİL OLAYINDAN uzak durmamız gerektiği nasıl çıkıyor.

ARAF .52- Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere BİR BİLGİYE DAYANARAK onu çeşitli biçimlerde AÇIKLADIK.[ not.okutturduk değil ,AÇIKLADIK]

53- Onlar, onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimiz'in elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.

55- Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.

56- Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.

gelelim ARAF 55. VERDİĞİNİZ MANAYA,VE GÜZEL ABİM SİZE SORMAK İSTERİM KURANDA GEÇEN VE BİZİMDE İKAME ETMEKLE EMROLUNDUĞUMUZ NAMAZ MI

KURANDAN KOLAYINA GELENİ OKUMAKLA VE TEKBİR TESBİH VE DUA, KIYAM,RUKU,SECDE, İLE OLMASI GEREKENLE mi ÖRTÜŞÜYOR,YOKSA YUKARDA verdiğiniz ve İKAMETU SALAT LA MI,

İsra;78: EKIMIS SALETE lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda

Hud;114: Ve EKIMIS SALATE tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
[B]Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde SALATI İKAME ET[zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. [/B]

VE AYETTETE NET BELLİ OLAN KIYAM İLE BAŞLAYAN İKAME SÖZCÜĞÜ HEM KIYAM ,HEMDE YAPILMASI GEREKEN MANAYI BARINDIRIR.

SİZİN VERDİĞİNİZ ARAF 55 sadece ayettede belirtilen yalvarma manasındaki bir boyutuyla DUA olarak çıkıyor KANAATİNDEYİM.

Lütfen birdaha bakın saygılar...

dost1 21. March 2010 02:03 AM

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

Bundan önceki yazınızda da sordunuz ve tek tek cevap verdik. Hatta Arapça bilmiyorlar mıydı diye sorduğunuz soruya oldukça çok sayıda tefsir ve meal yazan alimlerin meallerinden örnekler verdik.

Bu yazınızdaki sorularınızın cevabı da bu başlıkta yazdığım yazıların içinde vardır.
Uyarınız için teşekkür ederim. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a... Kırk yılı aşkındır sürekli bakıyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sabaha_dogru 21. March 2010 02:55 PM

Arkadaşlar Namaz sadece ve sadece iki vakittir. Anlayana Müteşabih olarak Hud 114, İsra 78 ve Muhkem olarak ta Nur 58. yeter. sevgiler, selamlar..

Ayrıca mealler arasına parantez açıp kendi yorumlarını ekleyen yobaz örümceklere de dikkat edelim.
dikkat ediyorum da insanlar ayete bakmıyor yoruma veya nota bakıp aaaa bak namaz beş vakitmiş diyorlar. yazık çok yazık...

dost1 27. March 2010 12:43 AM

Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!

[QUOTE=sabaha_dogru;5066]Arkadaşlar Namaz sadece ve sadece iki vakittir. Anlayana Müteşabih olarak Hud 114, İsra 78 ve Muhkem olarak ta Nur 58. yeter. sevgiler, selamlar..

Ayrıca mealler arasına parantez açıp kendi yorumlarını ekleyen yobaz örümceklere de dikkat edelim.
dikkat ediyorum da insanlar ayete bakmıyor yoruma veya nota bakıp aaaa bak namaz beş vakitmiş diyorlar. yazık çok yazık...[/QUOTE]

Hud; 114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn.



İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda;

Bu ayetlerde müteşabih olan nedir? Belirtirseniz sevinirim.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabetle.
Allah'a emanet olunuz.

sabaha_dogru 4. April 2010 06:30 PM

Hud 114 ve isra 78 de detayları, Nur 58 de isimleri var demek istedim.
yoksa gizli anlamlar içeriyor demedim sevgili kardeşim......
sevgilerle

aşık74 6. April 2010 01:27 PM

Selamlar arkadaşlar...

Hud 114 de sanki birde yatsı ya işaret eden namaz var gibi geldi bana ! Bilmem sizler ne düşünüyorsunuz ?

[url]http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=11&ayet=114[/url]

selamlar...

sabaha_dogru 6. April 2010 06:15 PM

işa bildiğim kadariyle akşam demek. ama bazı mealciler yatsı diye çevirmişler.
Peki bu Kur'an'a ihanet değil mi arkadaşlar..
Güya yatsı namazını haklı çıkarmak için yapmışlar herhalde.
sevgilerle.

aşık74 7. April 2010 08:38 AM

[SIZE="4"]وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ[/SIZE]


Veakimi-ssalâte tarafeyi-nnehâri vezulefen mine-lleyl(i)(c) inne-lhasenâti yużhibne-sseyyi-ât(i)(c) żâlike żikrâ liżżâkirîn

Kardeş bu ayet de 'işa' kelimesi geçmiyor sanırım. Çok bilgim yok,bilen varsa yardımcı olursa sevinirim..

selamlar..

sabaha_dogru 7. April 2010 05:39 PM

selamlar.
Hasan Akçay hocamın bu konudaki makalesini okumanı tavsiye ederim aşık74 kardeşim.
Ben Nur 58'den bahsetmiştim. Kusura bakma.
orada apaçık olan akşam kelimesini yatsı diye çevirmişler...
Hud 114 de o kelime zaten yok....
kanaatimce günün iki tarafı ve geceye yakın saatler sabah ve akşam..
sevgilerle

dost1 7. April 2010 10:20 PM

Selamun Aleykum! Değerli Sabaha_doğru Kardeşim!

[QUOTE=sabaha_dogru;5228]selamlar.
Hasan Akçay hocamın bu konudaki makalesini okumanı tavsiye ederim aşık74 kardeşim.
Ben Nur 58'den bahsetmiştim. Kusura bakma.
orada apaçık olan akşam kelimesini yatsı diye çevirmişler...
Hud 114 de o kelime zaten yok....
kanaatimce günün iki tarafı ve geceye yakın saatler sabah ve akşam..
sevgilerle[/QUOTE]

[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1362"]Buraya bakar mısınız?[/URL]

Hud 114 de ve bağlacı vardır.

Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari [B][COLOR="Red"]ve[/COLOR][/B] zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn

Ve gündüzün iki tarafında [B][COLOR="red"]ve [/COLOR][/B]gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.

Ayrıca Bakara 238 de çoğul ifadesi vardır ki Arapçada çoğul en az üç ile başlar.

Bakara 238: Hafizu ales [COLOR="red"][B]Salevati[/B][/COLOR] ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn

[COLOR="red"][B]Salâtları[/B][/COLOR] ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin].

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aşık74 8. April 2010 07:44 AM

Halil abi teşekkürler.
Abi, acaba bakara 238 deki ' en hayırlı salaat dan ne anlamalıyız ?

selamlar...

sabaha_dogru 8. April 2010 05:28 PM

[B]Selam Halil kardeş.
Ayet gayet açık, ve ayıracından önce tarafları ve (yani) gecenin yakın saatleri.
yani ikisi de aynı şey, yani bu tarafları gecenin yakın saatleri. Ayrıyetten bu tarafların (geceye yakın saatlerin) Nur 58 de isimleri belirlenmiş. Ben orada yatsı falan göremedim, tıpkı Hud 114 de de göremediğim gibi.
sevgilerle...[/B]

dost1 8. April 2010 11:53 PM

Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!

[QUOTE=aşık74;5230]Halil abi teşekkürler.
Abi, acaba bakara 238 deki ' en hayırlı salaat dan ne anlamalıyız ?

selamlar...[/QUOTE]

[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1360"]Buraya bakar mısınız?[/URL]

En hayırlı salatın cumua salatı olduğunu düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1 9. April 2010 12:01 AM

Aleykum selam! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!

[QUOTE=sabaha_dogru;5232][B]Selam Halil kardeş.
Ayet gayet açık, ve ayıracından önce tarafları ve (yani) gecenin yakın saatleri.
yani ikisi de aynı şey, yani bu tarafları gecenin yakın saatleri. Ayrıyetten bu tarafların (geceye yakın saatlerin) Nur 58 de isimleri belirlenmiş. Ben orada yatsı falan göremedim, tıpkı Hud 114 de de göremediğim gibi.
sevgilerle...[/B][/QUOTE]

Aslında salatın olmadığı bir yerde vaktinden sözetmek çok da fazla bir şey değiştirmiyor.Biz yine de görüşümüzü belirtelim.

[COLOR="Red"]Ve ekımıs Salate [/COLOR][COLOR="Blue"]tarafeyin nehari[/COLOR] ve [B]zülefen minel leyl[/B]…
[COLOR="red"]Ve Salatı ikame edin[/COLOR] [COLOR="blue"]gündüzün iki tarafında[/COLOR] (Sabah,akşam)ve [B]gecenin bir kısmında[/B]…

Zülefen minel leyl (gecenin bir kısmında) ile gündüzün iki tarafından biri olan işa vakti birbirinden farklıdır.

Önceleri “işai ahir“ olarak kullanılan ifade sonraları “yatsı” olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Farzlar(vahiyle yapılması istenilenler) açıktan yapılır. Mescidlerde salat öncesi ifa edilen tazarrulu yakarışlara (namaza) baktığımızda imamın sesli olarak okuduğu vakitler fecr,işa ve işai ahirin (sabah,akşam ve yatsının) ilk iki rekatidir. Ayrıca cumua salatı öncesi tazarrulu niyazda da sesli olarak okunur.
Sözünü ettiğim Bakara 238: Hafizu ales [COLOR="blue"][B]Salevati[/B][/COLOR] ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn (Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin].) ayetindeki “[COLOR="blue"][B]salatları”[/B][/COLOR] ifadesi çoğuldur. Arapçada iki tane olanlar “teyn” ile ifade edilir. İkiden fazla olanlar için çoğul ifadesi kullanılır.

Sözünü ettiğiniz Nur suresindeki ayete bakalım.
Ya eyyühelleziyne amenu li yeste'zinkümülleziyne meleket eymanüküm velleziyne lem yeblüğul hulüme minküm selâse merrat* min kabli [COLOR="blue"]Salatil Fecri [/COLOR]ve hıyne tedaune siyabeküm minez zahıreti ve min ba'di [COLOR="blue"]Salatil ışa'[/COLOR]* selasü avratin leküm* leyse aleyküm ve la aleyhim cünahun ba'dehünn* tavvafune aleyküm ba'duküm alâ ba'd* kezâlike yübeyyinullahu lekümül ayat* vAllahu Aliymun Hakiym;
Ey iman edenler. Sağ ellerinizin malik olduğu kimseler ve sizden akil-baliğ olmayanlarınız, sizden üç defa izin istesinler. [COLOR="blue"]Salat-ı Fecir’den [/COLOR]önce, öğlen elbiselerinizi çıkarıp koyduğunuz vakit ve [COLOR="blue"]Salat-ı Işa’dan [/COLOR]sonra. (Bunlar) sizin için üç avrettir... Bunlardan sonra sizin ve onların üzerine bir günah yoktur. (Onlar) yanınızda dolaşırlar; yani birbirinizin yanında dolaşırsınız... İşte böylece Allah ayetleri size açıklıyor. Allah Aliym’dir, Hakiym’dir.
Burada belirtilen vakitler insanların avret hali diye belirtilen korunmasız (üstleri açılabilir) oldukları vakitlerdir.
Bunlar da salatıl fecr(sabah) , öğlen ve salatıl işadan sonraki vakitlerdir. Salatıl işadan sonraki vakitten kasıt salatıl işa bitip de eve gelip yatılan zamandır.
Allah resulunun zamanında salatlar, tazarrululu dua (namaz) ile başlar ve arkasından da salat devam ederdi.Allah resulunden bu güne kalan İmamların tazarrulu dua(namaz) bittikten sonra yüzlerini cemaate dönmesidir. Allah resulu cemaate döner salata devam ederdi. Günümüzde de imam yüzünü cemaate döner tesbih çekilip dua edilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sabaha_dogru 10. April 2010 11:46 AM

[B]gecenin bir kısmı mı yoksa gecenin zülefleri mi halil kardeşim.
Bana yatsı namazının açık seçik anlatıldığı(ismiyle) ayeti gösterebilir misiniz?
Sabah ve akşam gibi....
sevgilerle....[/B]

dost1 11. April 2010 12:39 AM

Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!

[QUOTE=sabaha_dogru;5240][B]gecenin bir kısmı mı yoksa gecenin zülefleri mi halil kardeşim.
Bana yatsı namazının açık seçik anlatıldığı(ismiyle) ayeti gösterebilir misiniz?
Sabah ve akşam gibi....
sevgilerle....[/B][/QUOTE]

"Gecenin zülefi" sözünden anlayışımız "gecenin bir kısmında" şeklindedir.
Daha önceki yazılarımda da açıklamış ve bir de link vermiştim. [URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1362"]Buraya bakar mısınız? [/URL]

Değerli Kardeşim!

Bugün İslam aleminde uygulanmayan "salat " vakitleri ile ilgili anlayışımız verdiğimiz linkteki anlayışdır ve enaz üç vakittir.

Sizin anlayışınıza göre "salat" iki vakittir.

Mü'min kardeşler olarak biz görüşümüzü , siz de görüşünüzü belirttiniz.
Biz kendimizden, siz de kendinizden sorumlusunuz.
Paylaştıklarınız için Allah razı olsun.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sabaha_dogru 12. April 2010 06:04 PM

ama sevgili kardeşim vakitleri belirlenmiş bir namazdan bahsediyoruz.
salatın vakti olur mu. Salat her an, her zaman yapılır. ama namaz belirli vakitlerde.
işte bu vakte bağlanmış namazlar(salat değil) Kur'an'da isimleriye belirtilmiş.
Gecenin bir kısmı dediğiniz vakit sabaha kadar olan bir vakit olabilir ancak.
Ben sadece yatsı namazı ismi geçiyor mu? onu öğrenmek istiyorum.
yani muhkem bir ayet
sevgilerle

dost1 12. April 2010 08:01 PM

Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!

[QUOTE=sabaha_dogru;5249]ama sevgili kardeşim vakitleri belirlenmiş bir namazdan bahsediyoruz.
salatın vakti olur mu. Salat her an, her zaman yapılır. ama namaz belirli vakitlerde.
işte bu vakte bağlanmış namazlar(salat değil) Kur'an'da isimleriye belirtilmiş.
Gecenin bir kısmı dediğiniz vakit sabaha kadar olan bir vakit olabilir ancak.
Ben sadece yatsı namazı ismi geçiyor mu? onu öğrenmek istiyorum.
yani muhkem bir ayet
sevgilerle[/QUOTE]

Siz, "vakitleri belirlenmiş bir namaz"dan söz ediyorsunuz. Biz ise "vakitleri belirlenmiş salat"tan sözediyoruz.

Kur'an'da ismiyle belirtilmiş namaz vakti yoktur. Kur'an'da tazarrulu niyaz,yakarış/namaz dışında bir namaz yoktur.
Aslında yazılarımızda bu çok açık. Özellikle ayetlerin orijinalini yazarak açıklamaya çalıştık. Sizin Nur 58 de sözünü ettiğiniz "sabah namazı, akşam namazı" ayetin orijinalinde Salatı fecr,salatı işa dır. Salat = namaz değildir.

Sorularınızla ilgili cevaplarımız önceki yazdıklarımızdadır.
Katkılarınız için Allah razı olsun.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aşık74 13. April 2010 07:25 AM

Ben bu konuşulanlardan anladığımı yazmak istiyorum.

Kısacası ; kitabımızda namaz ile ilgili farz olan bir hüküm yoktur.

Ama salaat vardır. Salaat = namaz değildir.

peygamberimiz salaat için toplandığında , salaat'a başlamadan önce namaz kılarmış !

Kısacası kuran'da namaz yoktur. Ama salaat vardır. Yani namaz farz değildir !

Ama salaat kesinlikle farz dır.

Yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirim...

selamlar...

dost1 13. April 2010 08:33 PM

Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!

[QUOTE=aşık74;5256]Ben bu konuşulanlardan anladığımı yazmak istiyorum.

Kısacası ; kitabımızda namaz ile ilgili farz olan bir hüküm yoktur.

Ama salaat vardır. Salaat = namaz değildir.

peygamberimiz salaat için toplandığında , salaat'a başlamadan önce namaz kılarmış !

Kısacası kuran'da namaz yoktur. Ama salaat vardır. Yani namaz farz değildir !

Ama salaat kesinlikle farz dır.

Yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirim...

selamlar...[/QUOTE]

Kur'an'da namaz/tazarrulu yakarış ile ilgili emir vardır.
Daha önceki yazılarımda namaz ve salatın farz/yapılması gereken olduğunu belirtmiştim.
[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=5"]BURAYA BAKAR MISINIZ?[/URL]

[URL="http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=6"]BURAYA BAKAR MISINIZ?[/URL]

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic 13. April 2010 11:53 PM

aşık74 kardesim, ben günde 3 vakit 2 şer rekattan kurandan kesin okuduklarımı tefekkür ede ede, manalarına ve açılımlarına kıt kafamla dala dala namaz kılıyordum. Sonra 3 e 2 katmaya basladım, sonra 5 e 5 katmaya basladım. Döndüm dolaştım her türlüsünü yaptım yine geldim bildiğimiz namazı kılmaya :)

Ancak ne değişti, rukular ve secdelerim çok uzun oluyor, orlarda istediğim gibi dua felan yapıyorum. Bide meslek erbabından bir kaç arkadasın beynini yıkadım, namaz kılmayan kimselerdi, hem namaz kılıyoruz hemde oturup salat yapıyoruz. Bazen farza sünnetleride ekliyorum çok keyifli oluyor bazende sadece farzı yerine getiriyorum o dönemlerde genellikle bunalım hallerimde oluyor.
Kısaca kütür kütür namaz kılıyorum daha altına üstüne bakmam. Sabah namazınıda hiç kaçırmam çok acayip mutluluk veriyor. namazdan sonrada salat niyetine kahvaltı yapıyorum artık Allah kabul etsin :)
Bazen küs olduğum zamanlar oluyor, o zamanlardada ezberden arapça hiç manasına bakmadan secdelerde de geleneksel olaraktan hızlıca namazı kılıp kaçıyorum :) eee ne kadar ekmek o kadar köfte :) bu şakaydı tabi, altında biraz gerçeklik yatanından.

Şunlardan kurtuldum ya, Allah hepinizden razı olsun;
-namazı bozan hallere takılma
-rekat sayma
-ne dediğimi bilmeden odun gibi namaz
-namazım kabul oldumu olmadımı bunalımları
-ne kadar dua okumalıyım ne kadar süre kılmalıyım
-sünneti neydi zuhuru ahiri vaktin son sünneti neydi o mu bu mu
-içimdeki manevi eksiklik v.s.

eeee ne demiş Allah; Beni anmak, unutmamak için namaz kıl, böylece ayetlerimizden ve benden ve öleceğinden ve ahirette hesaba çekileceğinden gafil olma. Böylece ayetlerimizi hatırla, yaşamına hakim kıl. Dünyada da gül ahirette de gül.

Kurban olurum böyle rabbe

Miralay 20. May 2010 12:09 PM

Selam
Dikkat ediyorum da her yerde namaz tartışılırken aklıma [B]"körlerin fili tarif etmeleri"[/B] geliyor.
Hikayeyi hepimiz bildiğimiz için uzun uzadıya yazıp ta sizleri sıkmak istemiyorum.

Bizlere küçük yaştan beri öğretilen ilmihal bilgileri bilinçaltımızda yer etmiş. Onun dışına bir türlü çıkamıyoruz. Namaz (...ki ben de sizler gibi salat diyorum) konusunda çoğumuz belli bir kanıya bile varmış değiliz.

Kimimiz şekilsel namazın varlığından, kimimiz böyle birşeyin olmadığından, kimimiz de her ikisinin de mevcut olduğundan bahsediyoruz.

Tabii ki çok değerli Hakkı abi konuya son noktayı koyma adına [B]"Salat"'[/B] ı tanımlamış. Allah kendisinden ve hepimizden razı olsun.
Fakat affınıza sığınarak, belki ben yanlış anlamış ta olabilirim ki;
"Salat" kavramına ulaşmak için, [B]"Slv"[/B] kökünden yola çıkılmış.

Benim kafamdaki soru şu;

Arapça bilgisine sahip olmamamla birlikte, [B]"Salat"[/B] kelimesi başlı başına acaba farklı bir anlam ifade edebilir mi? Yani [B]"SLT"[/B] veya [B]"SLH"[/B] kökünden gelebeileceğine dair olarak ta olaya bakabilirmiyiz?

Bu konuda beni aydınlatırsanız çok sevineceğim.
Saygı selam ve muhabbetlerimle

Ali Rıza Borazan 20. May 2010 02:11 PM

NAMAZ
NAMAZ
Son Zamanlarda namaz konusunda epey değişik anlayışlar gelmektedir. Bazıları namazın salât olduğunu Allahın güzel emirlerinin pratik hayata fiilen yansıtılması, yaşanılması, olduğunu söylerken, şekillenmiş veya mekanik bir namazın olmadığını anlamışlar. ve anlatmaya çalışmışlardır. Bazıları da Kuranda namazın tarifi kılınış şekli yok onu peygamberimiz tarif etmiştir. Deyip, geleneksel olan peygamberin sünneti ile Allahın emrettiği namazı bir arada barındırıp namaz tarifi yapmışlar. Bazıları namazın vakitleri konusunda üç vakitti beş vakitti deyip değişik görüşlerini ortaya koymuşlardır. Âcizane otuz yıl gibi bir zamandır. Kuranı kuranla anlamaya çalışan birisi olarak kuranda tanımlanan namazın kılınışı ve vakitlerini anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım inşallah.

KUR’ANDA MEKANİK VEYA ŞEKİLSEL NAMAZIN OLMADIĞINI SÖYLEYENLERE CEVAP
Öncelikle kuranın bir masal veya hikâye kitabı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Kuran okuyanların da bildiği gibi kuranda hem müteşabih hem de muhkem olan ayetler vardır. Müteşabih kelimesini kuranın anlaşılmasına doğru isimli web sayfasında değişik yerlerde anlatmaya çalışmıştım. Burada sadece konunun anlaşılması açısından tanımlayıp geçeceğim. Müteşabih; karmaşık ve ikişerli anlamına gelmektedir. Anlaşılması inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra o konunun uzman olanlarının kararı ve yorumu ile ne anlama geldiği anlaşılan demektir. Aynen Dağdaki madenleri ayrıştırarak insanların önlerine yemek tabaklarının gelişi, araba olarak yorumlanması, tıpkı kuranda müteşabih ayetlerin açıklaması onun gibi ilim gerektirir. Bu sebeple Kuranda ne bazılarının dediği gibi onu sadece peygamber anlar onu da hadislerle açıklamıştır, Anlayışı, ne de kurandaki ayetler kolay anlaşılır açıktır. Deyip de kuranda şu yoktur bu yoktur demeleri kesinlikle doğru değildir.
Kurandan bazı kardeşlerimizin söylediği hayatın pratiğini kuşatan salâtı veya hayat namazı tanımlamalarına kesinlikle yürekten katılıyorum. Asıl olan bu namaz toplumlardan kaldırılmış, yüzeysel şekilsel olan namaz yerini almıştır. Bu da Toplumlarda, aç, fakir, borçlular, köleler, daha nice ihtiyaç sahipleri unutulmuş, kapitalist bir sınıfı doğurarak yığdıkça yığan bir sınıfın doğmasına sebep olarak güç yetiremeyenler toplumda rezil rüsva haline düşmüştür.
16/71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
Yerleri ve gökleri yaratan Allah tır. İnsanları da yaratan Allah tır. Allah kişilerin bazılarına güç ve yetenek vermişse o gücünden ve yeteneğini verilmeyenlerle paylaşmalarını istemektedir. Ama insanlar azgınlık yapıp Allahın paylaşmak için verdiği malları paylaşmayan topluluğa da hidayet vermiyor.
Kur’an asıl bunları Allah adına yaptıktan sonra güçleri olanlar bu yükü omuzladıklarında kimin adına bu yükleri omuzladığını belirginleştirmesini
İstemektedir. Ve asıl namazın doğuya ve batıya yüzü dönmeden daha çok bunların yapılmasının, yaşanmasının önemine dikkat çekmek istemektedir.
2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.

Kuran, burada müslümanım diyenin tam bir fotoğrafını çizmektedir. Bir taraftan çalışarak yeryüzünde kendi üzerine düşen görevi yapmaya eşyanın esrarını çözmeye davet ederken, bir taraftan da ihtiyaç sahiplerine kazanmış olduğu mallardan onu dağıtmayı ifade ederken, bir taraftan da Allahın kuranda tanımladığı inanç esaslarını ortaya koyarak yaşadığı hayatla kıldığı namazın bütünleşmesini istemektedir. Bu ayete göre ne Kazandığından mallarını başkalarına dağıtırken namaz kılmadan vermenin bir anlamı olmadığını, ne de namaz kılıp da başkalarına vermeden yaşayanların asla Allah katında bir önem ve değeri olmayacaktır.

İman etmeyenler yakınlarını yetimlerini Allaha yöneldiğini veya yaptıkları güzel davranışları Allah adına yaptığını belirginleştirmeden yaptıklarının boşa gideceğini söylemektedir.
9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.
107/1- Dini yalanlayanı gördün mü? 107/2- İşte yetimi itip-kakan;107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar107/7- Ve �ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.
Maun suresinde bahsedildiği gibi, namaz kılıp da bu yaptıkları eylemlerin hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar ahret âleminde yaptıkları bu davranışlar yürek acısı olacak. Kuran Hem güzel işlerin Allah adına yapılmasını emrederken hem de yapılan eylemin Allah adına yapıldığını namazla göstermesi gerekmektedir.
Diyelim ki, Bir kişi gidiyor. İhtiyar, dünyada kendi yükünü taşıyamayan birinin yükünü omuzlayıp Allahın gönderdiği peygamberlere ve kitaplara iman etmediğini söylüyorsa bunu Allah kabul eder mi? Bu yapmış oldukları davranışlar Allah için değilse kendi putları içindir.
Aynı davranışı Allaha ve ahret gününe iman eden gönderilmiş olan peygamberlere kitaplara inanan bir kişi olursa bunların Allah katında yaptıkları hüsnü kabul görecektir.
Allah insanların yapmış oldukları güzel olan davranışların kimin adına yaptığını bildiği gibi kalplerden geçenleri de bilmektedir. İnsanların yapmış olduğu güzel davranışların kime ait olduklarını Allah inanaları bir arada bulundurmayı onların şekilsel olarak tanımladığı o namaz olmazsa nasıl insanlar birbirlerini tanıyıp düşman olanlara karşı güç ve kuvvet olup savunacaklar. İnsanların kalplerinden geçenleri elbette başka insanlar bilemez. Onların ancak yaşadıkları hayatla kıldıkları namaz uyum sağlamazsa münafık mı? Değil mi? ancak ayırt edilebileceğini anlatmaktadır.

60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah kuranda değişik yerlerde kimin münafık kimin müslüman kimin kâfir veya müşrik olduklarını yaşam biçimlerinden bize bilgiler vermektedir. Biz o verilmiş olan bilgilere göre o gelen kadınları test edip imanlı olup olmadığına karar vermemizi istemektedir.
Bu Kısa açıklamalardan sonra, iman edenlerin, kurana iman ettiğini söyleyen ve tek kuran diyen kardeşlerimin. Yaşanan hayatın salât olduğunu, hayat namazı olduğunu söylediklerini ve bu hayatın bütün yaşamlarında kendilerine boyunları çözmeğe, aklına gelen ne varsa güzel olan davranışların hepsine namaz veya salât dediklerine istisnasız katılıyorum. bunu kabullendik. Ancak bu salâtlardan Allah hangisi için namaza kalktığınız zaman abdest almağa çağırmaktadır.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

Köleyi Özgürlüğe kavuşturmak namaz veya salât, bahçe çapalamak salat, okumak salat birilerine yardım yapmak salat, evlenmek salat savaşa çıkmak salat, zekat oruç salat vs. bunların hangisi için abdest alınacak?

Eğer abdesti temizlik olarak kabul edenlere sesleniyorum. Su bulunmadığı zaman teyemmüm etmeğe çağırıyor. Toprağa elleri sürüp onu yüze sürmek insanın nesini temizler.
Kuran İnsanlar için yaşamlarında her örnekten bir örnek vermiş hiçbir eksik de bırakmamıştır.
17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Kurana uygun olmayan bir söz söylediklerinde hemen o sözün yanlışlığını ortaya koyan mutlaka bir ayet vardır.
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
Şimdi Kuranda şekillenmiş olan namaz yok diyen kardeşlerimin, bu görüşleri eğer doğru olmuş olsaydı. Şu arazlar ortaya çıkmazdı.

1- Eğer namaz olmasaydı İman eden ve Salih amel işleyenlerle, iman etmediği halde aynı ameli işleyenler arasında kimin müslüman kimin müslüman olmadığı ayırt edilmezdi.
1- Namaz Kılanları Allah Bir disipline sokmaktadır. Eğer o yürekten namaz kılıyorsa onun veliliğini Allah kendisi üslenmekte ve o namaza ihlâsla devam ettiği sürece onu fahşalardan korumaktadır.29/45- Sana Kitap'tan vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
2- Namaz Vücutta iki kalpten birini işgal eder. İnsan ya müslümandır Allah yolunda ölümü dirimi Allaha aittir. Ya da şeytan yolundadır ölümü dirimi tağutlar içindir 33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Namaz kılanlar kendilerine şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allaha sığınır Allah adına kılmış olduğu namaz onu diğer kötülüklerin gelmesini engeller kişi ya namazı Allaha olan yönelişini kaldırır ya da tağuta olan yönelişini kaldırır kişi aynı anda hem tağuta hem de Allaha kulluk edemez. Bu insanın yaratılışına terstir.
3- Allah Kâinatta yarattığı bütün varlıkları çift yaratmıştır Namaz da çifttir bir hayat namazı bir de şekilsel namaz.13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Öyleyse Namaz gerçekten müminin Allaha olan bağlılığının, bir göstergesi bir terazisidir. Kötülük yapmamayı Allah müslümana böyle bir silah vererek koruma altına almıştır. İmanın fanusudur. Şimdi Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetlerden bir kaçını nakletmeye çalışalım.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.
2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
4/77- Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
Şimdi de namazın kuranda beş vakit olduğunu ispat etmeye çalışalım.

KURANDA TARİF EDİLEN NAMAZ BEŞ VAKİTTİR
Bazı Kardeşlerimiz namazı kabullendikleri halde namazın üç vakit olduğunu söylemektedirler. Namaz kuranda beş vakit olarak anlatılmaktadır. Sadece Peygambere ait olan namaz da ekenince altı vakittir. Şimdi bunları tek tek anlatmaya çalışalım.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

Bu ayet hem kuranda mekanik olarak günün belirli vakitlerde kılınması gereken bir namaz olduğu gibi, hem de belirli vakitlere hasredilmesi olduğunu da göstermektedir.

SABAH NAMAZI:50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
Güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Buna sanmıyorum itiraz edecek olanı. Sabah bilindiği gibi Kuranda tarif edilirken2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

Bakara yüz seksen yedinci ayete baktığımız zaman gören gözler için burada üç vakti tarif ediyor., Gece kelimesini güneşin batışı ile doğuşu arasındaki karanlık bölgeyi tanımlamaktadır. Karanlık bölgenin gündüze yakın olan iki vakitten söz etmek mümkündür. Birisi güneşin batışından sonra gelen akşam diğeri güneşin doğuşundan önce gelen sabah kelimesidir. İşte sabah namazını tanımlarken , “Rabbini güneşin doğuşundan önce” ifadesini kullanmaktadır. Dikkat edilirse namaz vakitleri, ardı arkası kesilmeden bir namazın bitişi ile diğer namazın başlaması söz konusudur. Eğer güneş doğmadan önce sabah namazı kılınamamışsa o namaz ertelenmesi veya kılamaması gerekmez. Ne zaman fırsat bulunmuşsa o namaz güneş doğduktan veya öğleye erdikten sonra kılamadığın sabah namazını kılıp daha sonra öğleyi kılman gerekir. İşte namazın kazası yoktur anlayışı da burada çözülmüş oluyor.
Öyleyse Allahın sınırladığı sabah namazının vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, İşte kuranda gecenin tanımı beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar. Sabah namazı da bu zamandan güneşin doğuşuna kadar olan bölümdür. Sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın ne zamana kadar? Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. İşte orucun tutuluş sınırları. Gece kelimesi eğer güneşin batışından sonra başlayıp beyaz iplikle siyah ipliğe kadar kalan bölge ise gündüz de diğer kalan zaman dilimidir. Şimdi onları tanımlayalım.

ÖĞLE NAMAZI: 18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.
Kuran okuyucuların kuranda yok dediği vakitlerden birisi de öğle namazıdır.30/ 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).
Kuran gördüğünüz gibi namaz vakitlerini tanımlarken sabah ve akşamdan bahsediyor daha sonra gelen ayette de öğleye erdiğiniz vakit de ifadesini kullanıyor bu tabii ki namazı kabullenip üç vakit diyenler içindir. Namaz yoktur diyen kardeşlerimize diyeceğim bir şey yoktur. Öğle namazının oluşunu destekleyen bir ayet daha.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Bu Ayet anlaya bilenler için dört vakit namazı tanımlamaktadır. Sabah, öğle ikindi, yatsı, namazlarıdır. Buradaki,” gündüzün uçlarında “ ifadesi zeval vaktini işaret ediyor. Yani her yokuşun son anını ve daha sonra inişe başladığı yeri gösterdiği gibi güneş de gündüzün zirve yaptığı yer demektir bu namazın süresi de ikindi vaktine kadardır. Bunu da bu konuyla ilgilenen uzmanlara bırakıyorum.
Öğle namazını destekleyen bir ayet daha nakledelim.
24/ 58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İKİNDİ NAMAZI: Yine burada dört namaz vaktini de içine alan bir ayeti vereceğim.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.” batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt bu ayette batışından önce diye bahsedilen namaz ikindi denilen namazdır.
Bu Namaz diğer namazlarla beraber devamlı anıldığı için uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok.
AKŞAM NAMAZI: 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı teşbih edip (yüceltin).
Akşam namazının da nasıl gecenin bitişi ile güneşin doğdu arasındaki kalan bölüm ise akşam namazının vakti de güneşin batışı ile gecenin başlangıcına kadar geçen zamandır. Yine bu zamanını sınırlarını dakikasını koyan ilim adamlarına bırakıyorum. Ama şu gerçek var ki sabah namazı vakti kadar da akşam namazı olduğu kesindir.
YATSI NAMAZI:20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Burada bahsedilen” Gecenin bir bölümünde” dediği namaz yatsı namazıdır. Bu namazın vakti de. Akşam namazının bitişi ile başlar. Sabah namazının başlangıcına kadar devam eder.
SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI: 79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. Bu namaz da peygamberlere emredilen diğer müslümanlar üzerinde sorumluluk olamayan bir namazdır ama diğer peygambere ait olan namazı kılanları da Allah övgü ile bahsetmiştir.

Bazıları ayetlerde geçen teşbih edin zikredin kelimelerini namaz olarak görmeyebilirler ama namazın müslümanım diyenler üzerindeki vakitleri belirlenmiş farzdır ayeti başka türlü nasıl açıklanabilirdi?
kuranianlamametodu.blogspot.com

Miralay 24. May 2010 08:37 AM

Selam
Ali Rıza üstadım öncelikle ellerine sağlık çok güzel bir açıklama yapmışsın
ben sorumu değiştirerek ve başka bir açıdan sorayım o zaman

Geçenlerde ezan okunurken [B]"HAYYE ALESSALEH"[/B] lafzı üzerinde yoğunlaştım. Daha doğrusu buna aşırı derecede kulak kabarttım.
Evet evet! [B]"SALEH"[/B] diyordu. Yani [B]"SALAT"[/B] 'ın sonu "H" ile biteni.

Yarım yamalak Arapça bilgimden yola çıkarak şöyle bir çıkarımda bulundum. Eğer yanlışım varsa bilen arkadaşlarımın düzeltmesini rica ediyorum.

"ISLAH" kelimesinin "SALAH" tan türediğini az çok anlıyorum.
Halk arasında eğri yolda olana , kötülük üzerinde bulunana genelde "ALLAH ISLAH ETSİN" derler.

Yani "ALLAH EĞRİLİĞİNİ DÜZELTSİN, TESVİYE ETSİN, DOĞRU YOLA ERDİRSİN" anlamlarına gelir.

Başka bir açıdan bakarsak; cemaatle namaz kılmak 27 derece daha sevap derler.
Ben evimde ferdi olarak namazımı kılıyorum. Camiye gidiyorum, orda da namaz kılıyorum. Aradaki fark nedir?

Sadece fazlalık olarak imamın arkasında saf tutuyorum, bir de çarşıda sokakta birisini gördüğümde, "BU ADAMI BİR YERDE GÖRDÜM AMA NERDE? HA! TAMAM TAMAM! CAMİDE SAFTA BENİM YANIMDA NAMAZ KILMIŞTI" diyorum.
Başka?
Hiiiç
İslama, müslümanlara bir faydam oldu mu?
Yok
Demek ki, evde de namazımı kılsam, camide de kılsam farkeden birşey yok.

Bir de şöyle düşünüyorum; Cenab-ı Allah Kuran'da namazlarda rekat sayısından veya bir namazı nasıl kılacağımızdan neden bahsetmedi acaba?
Acaba kılınan namazla Kuran'daki namaz ayrı şeyler mi?
Acaba Cenab-ı Allah'ın nazarında eğilip doğrulma hareketlerinin ve rekatlerin hiçbir önemi yok muydu?
Acaba şöyle mi olmalıydı?

Camiye (veya mescide) gideceğiz. Camide en yaşlı, ya da en itibarlı bir kişinin etrafında halka biçiminde durarak (saf değil. sadece o kişiyi daha rahat görebilmek ve de duyabilmek için) onu dinleyeceğiz. Şimdilik bu kişiye imam diyelim.
İmam seslenecek; "Arkadaşlar aranızda derdi sorunu olan var mı? Var olanların derdine derman olacak kimse var mı öyleyse?" Sorun çözülecek.
Yine diyecek,"Arkadaşlar cemaatten bir arkadaşımızın evi harap bir şekilde. Aranızda boyadan tamirden anlayan var mı?" Sorun çözülecek.

Yine,"Arkadaşlar mahallede çöpler ortalığa dökülmüş. Gelin hep beraber mıntıka temizliği yapalım." diyecek.
Yine,"Aramızda şirke götürecek bir takım davranışlarda bulunanlarımız var. (Şeyhe,türbeye,vs.. istimdat edenler) Gelin tevhidi çalışmalarda bulunalım."
Ve böylece "ISLAH" (Eğrilikleri düzeltme,sorunlara çare bulma) çalışmaları yapılacak.

Bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum? :)

Ali Rıza Borazan 25. May 2010 07:17 AM

Selam
Ali Rıza üstadım öncelikle ellerine sağlık çok güzel bir açıklama yapmışsın
ben sorumu değiştirerek ve başka bir açıdan sorayım o zaman

Geçenlerde ezan okunurken "HAYYE ALESSALEH" lafzı üzerinde yoğunlaştım. Daha doğrusu buna aşırı derecede kulak kabarttım.
Evet evet! "SALEH" diyordu. Yani "SALAT" 'ın sonu "H" ile biteni.

Yarım yamalak Arapça bilgimden yola çıkarak şöyle bir çıkarımda bulundum. Eğer yanlışım varsa bilen arkadaşlarımın düzeltmesini rica ediyorum.


"ISLAH" kelimesinin "SALAH" tan türediğini az çok anlıyorum.
Halk arasında eğri yolda olana , kötülük üzerinde bulunana genelde "ALLAH ISLAH ETSİN" derler.


Yani "ALLAH EĞRİLİĞİNİ DÜZELTSİN, TESVİYE ETSİN, DOĞRU YOLA ERDİRSİN" anlamlarına gelir.


Başka bir açıdan bakarsak; cemaatle namaz kılmak 27 derece daha sevap derler.

Ben evimde ferdi olarak namazımı kılıyorum. Camiye gidiyorum, orda da namaz kılıyorum. Aradaki fark nedir?


Sadece fazlalık olarak imamın arkasında saf tutuyorum, bir de çarşıda sokakta birisini gördüğümde, "BU ADAMI BİR YERDE GÖRDÜM AMA NERDE? HA! TAMAM TAMAM! CAMİDE SAFTA BENİM YANIMDA NAMAZ KILMIŞTI" diyorum.

Başka?
Hiiiç
İslama, müslümanlara bir faydam oldu mu?
Yok

Demek ki, evde de namazımı kılsam, camide de kılsam farkeden birşey yok.


Bir de şöyle düşünüyorum; Cenab-ı Allah Kuran'da namazlarda rekat sayısından veya bir namazı nasıl kılacağımızdan neden bahsetmedi acaba?

Acaba kılınan namazla Kuran'daki namaz ayrı şeyler mi?
Acaba Cenab-ı Allah'ın nazarında eğilip doğrulma hareketlerinin ve rekatlerin hiçbir önemi yok muydu?

Acaba şöyle mi olmalıydı?


Camiye (veya mescide) gideceğiz. Camide en yaşlı, ya da en itibarlı bir kişinin etrafında halka biçiminde durarak (saf değil. sadece o kişiyi daha rahat görebilmek ve de duyabilmek için) onu dinleyeceğiz. Şimdilik bu kişiye imam diyelim.
İmam seslenecek; "Arkadaşlar aranızda derdi sorunu olan var mı? Var olanların derdine derman olacak kimse var mı öyleyse?" Sorun çözülecek.

Yine diyecek,"Arkadaşlar cemaatten bir arkadaşımızın evi harap bir şekilde. Aranızda boyadan tamirden anlayan var mı?" Sorun çözülecek.

Yine,"Arkadaşlar mahallede çöpler ortalığa dökülmüş. Gelin hep beraber mıntıka temizliği yapalım." diyecek.

Yine,"Aramızda şirke götürecek bir takım davranışlarda bulunanlarımız var. (Şeyhe,türbeye,vs.. istimdat edenler) Gelin tevhidi çalışmalarda bulunalım."

Ve böylece "ISLAH" (Eğrilikleri düzeltme,sorunlara çare bulma) çalışmaları yapılacak.


Bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum?
________________________________________
Konu Miralay tarafından (Dün Saat 01:14 PM ) değiştirilmiştir.
MİRALAR KARDEŞE NAMAZ KONUSUNDA SORDUĞU SORUYA CEVAP

Ve Aleyküm selam miralay kardeşim.

Kuranda namaz kavramı geçmez. Salât kavramı geçer. Salât bir müslüman için, doğru yolda gidenlere peygamberlere fiili olarak güç olarak destek verme onların yanında olduğunu gösterme bir yoksulu bir yetimi yolda kalmışı isteyip dileneni destekleme onlara yardımda bulunma anlamında olduğu gibi. Salât aynı samanda bu yapmış olduğun eylemi kimin adına yaptığını belirginleştiren günün belirlenmiş vakitlerinde bir ritüel eylemdir.

Bilindiği gibi İnsan yaratılış olarak iki yöne de gidebilme eğiliminde olan nötür bir varlıktır. Bir insan bir taraftan Rabbim Allah’tır deyip de Allahın elçiler aracılığı ile göndermiş olduğu ilahi mesajın yolunda yürüyüp ibadet ve kulluğu Allaha yaparlarken. Aynı insandan Allahın dışında yaratıklardan kendisine rab kabul edip onların adına ibadet ve kulluk yaptıkları görülmektedir.

Allaha ait ibadet ve kulluk görevini yerine getirenlerin dini İslam, teslim olanların da adı müslümandır. Bu dine tabi olanların duruşları yaşam tarzları hayata bakışları aynı olması gerekir. Bu sebeple müslüman olanlar gerçek anlamda tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. Allah müslüman olanların insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa tevhit akidesini peygamberler aracılığı ile gündemde tutmuştur. Yani yaşadıkları hayatı Allah için yaşamışlar ölümü dirimi her şeyi Allah adına yapmışlardır. İşte müslümanım diyenleri yaşadıkları hayatı kimin adına olduğunu göstermeleri için her müslümanın ayinle ilgili olarak günde gerek fert halinde gerekse cemaat halinde belirlenmiş vakitlerde yaşadıkları hayatın Allah adına olduğunu göstermektedirler.

İman etmeyenler de kendilerine göre Allahın dışında kendilerine bir takım ilahlar edinerek onun adına hayatlarını yaşamaktadırlar. İbadet kurallarını onlardan almaktadırlar. Dikkat ederseniz. Her ilahı olan yaşamını ibadetini onun adına yaptığını belirli zamanlarda onlara bağlılıklarını göstermektedirler. Bu tapınış insanların yaratılışında Allahın denemek için koyduğu bir olgudur. Ama Allah yarattığı kullarını putlara tapsın diye yaratmadı. Kendisine ibadet ve kulluk yapsınlar diye yarattı. İşte dünya hayatının imtihan oluşu bunun içindir. İnsanları meleklerden ayıran özellik budur.

Bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin Kuranda namaz yok. Deyip Allaha günün belirli vakitlerinde ayinle ilgili olarak namazın olmadığını söylemelerini ben gerçekten yadırgıyorum,ve üzülüyorum.
Kuranda peygamber de geçmez. Kuranda mucize de geçmez. Bu kelimeler bizim dilimize bir anlam olarak girmiştir. Namaz deyince Allaha ait günün belirlenmiş vakitlerinde belirli kurallar içerisinde gerek fert halinde gerekse cemaat halinde yönelerek kurandan okunup da Allah ile konuşmanın bir sohbet etmenin anlamını taşımaktadır.

Bu Hal hem insan kurandan ayetler okumakla kişilere bir mesaj vermekte hem de o ilahi sohbetle Allah’ı vekil kılıp arkasında yardımcı kıldığını anımsamaktadır. Elbette kılınışı insanlar tarafından anlamlandırılamamış bir namaz insana fayda vermemiştir vermez de. insan hangi işi şuursuz ve bilinçsizce yaptığı zaman o işten verim alabilir ki.

İman edenlerin Hayatından namazı çıkarıp atarsan içi boş bir teneke halini alır insan. İmanı koruyan namazdır. Kadınların örtüsü namusumuzun fanusudur diyen ikbal bence çok isabetli söylemiş. Ondaki örtünme duruş kimlik ve Allahın gösterdiği yolda yürümenin bir sembolüdür. Evet, o bir bez parçası ama o insanda yerleri ve gökleri barındıran bir Allaha bağlılığını sembolize etmektedir.

Bayraklar da bir bez parçasıdır. Ama bir devletin varlığını ve özgürlüğünü sembolize etmektedir. Onu ellerinden almaya kalkarsan o ülkeye karşı savaş açmış olursun kan gövdeyi götürür. Müslüman olanı müslüman yapan ağzından çıkan anlamsız müslümanım sözcüğü değil, onun hayata bakışı ve yaşam biçimini şekillendiren müslüman sözcüğüne anlam kazandırmaktadır.

İşte iman etmeyenlerle iman edenlerin arasını temel bir çizgiyle ayıran onlardaki yaşam farklılığıdır. Ve bu yaşam farklılığını her fert Allahın tanımladığı hayat tarzının örneğini verdiği İbrahim dininin yaşadığı ve döndüğü yönü örnek olsun diye bizler o yöne yönlendirmektedir. Yoksa Doğuya da batıya da kuzeye de güneye de dönsek bir anlam ifade etmez.

Sonuç olarak uzun lafın kısası Müslümanın namazı Müslümanların kendileri içindir. Namaz hem fertleri pisliklerden fahşadan temizler arındırır hem de müslüman olanlar arasında bir parola ve tanınma anlamındadır. Kötülüklere karşı çıkanlar zulme karşı direnenler kimin adına yaptıklarını bir araya gelerek saflar belirginleşir. İman etmeyenlerin zaten namaza karşı düşmanlıkları bundan kaynaklanmaktadır. Değilse senin eğilip kalkman onları neden ilgilendirsin. Elam ve sevgiler.
Kuranianlamametodu.blogspot.com

aşık74 25. May 2010 08:53 AM

Selamlar alirıza abi :) Yazdıklarınız için teşekkürler,rabbim razı olsun hepimizden...

Alirıza abi; belki özel olacak,ama genede yazma ihtiyacı hissettim. Seninle msn üzerinden konuşmalarımızdan birinde , bana şunu dediğini hatırlıyorum,eğer yanlış hatırlamıyorsam !

Ben namazlarımı sadece 2 rekat ve 5 vakit kılıyorum demiştin.Sünnet namazları kılmadığını belirtmiştin,eğer yanılmıyorsam.

O zaman bu pozisyona göre sizin cemaat ile namaz kılmanız söz konusu olamaz.

Acaba bu pozisyonda bir çelişki yokmu abi ?

Çıkamıyorum işin içinden,heleki hanifdostlar diye bir site de ' KURAN’DA SALAT NAMAZ MIDIR??? ' adlı konuyu okumaya başladığımdan beri,namaz hususunda ciddi soru işaretleri doğmaya başladı içimde !! :(

Rabbim yardımcımız olsun...

Miralay 25. May 2010 09:00 AM

Üstadım Allah razı olsun
yazdıkların ve fikirlerin şahsımı fazlasıyla memnun etmekte, doğru olduğundan kıl kadar şüphe duymamaktayım.

Şunu yanlış anlamamanızı rica ederim ki; "Kuran'da şekilsel namaz yoktur" deyip te, işi tembelliğe vurma sevdasında değilim.

Amacım doğruyu tam manasıyla bulabilmek, Cenab-ı Allah'ın bizden istediği muradı ne ise onu tamamıyla kavrayabilmek ve onunla salih amel etmektir.

Tabii ki, bir müslümanı diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerden birisi de salat (biz yine de namaz diyelim :) ) yani bahsettiğimiz eğilip, doğrulma hareketlerinin bütünüdür.

Namaz kılan, camiye cemaate devam eden bir kişinin imanından şüphe olmaz.

Kim, sabahın erken saatinde ya da akşam herkesin yatacağı zamanda rahatını, tatlı uykusunu bozup ta camiye gider ki? İmanı olan dışında.

Değil mi üstadım :)

Ancak imanı olanlar bu salih ameli hayatına yerleştirir ve özenle korur.

Klasik anlamda kılınan namazların Sayın Hakkı Yılmaz üstadımın da bahsettiği gibi tazarrulu niyaz (tazarrunun anlamını bir türlü bulamadım :)), salat ise ISLAH etme, yola getirme çalışmaları olarak anlamamız mümkündür gibi geliyor bana.

Üstadım bahsettiğiniz üzere bir müslüman olarak, hem şekilsel olarak namaz adındaki salat çalışmalarını yapacağız, diğer yandan da SALAH (ISLAH) çalışmalarına devam edeceğiz.
Sağ ve selametle kalınız.
Saygılarımla

Ali Rıza Borazan 25. May 2010 01:21 PM

Selamlar alirıza abi Yazdıklarınız için teşekkürler,rabbim razı olsun hepimizden...

Alirıza abi; belki özel olacak,ama genede yazma ihtiyacı hissettim. Seninle msn üzerinden konuşmalarımızdan birinde , bana şunu dediğini hatırlıyorum,eğer yanlış hatırlamıyorsam !

Ben namazlarımı sadece 2 rekat ve 5 vakit kılıyorum demiştin.Sünnet namazları kılmadığını belirtmiştin,eğer yanılmıyorsam.

O zaman bu pozisyona göre sizin cemaat ile namaz kılmanız söz konusu olamaz.

Acaba bu pozisyonda bir çelişki yokmu abi ?

Çıkamıyorum işin içinden,heleki hanifdostlar diye bir site de ' KURAN’DA SALAT NAMAZ MIDIR??? ' adlı konuyu okumaya başladığımdan beri,namaz hususunda ciddi soru işaretleri doğmaya başladı içimde !!

Rabbim yardımcımız olsun...

Aşık-74 Kardesim Bana islam ülkelerinde Kılınan namaz rekat ve şekilleri hangisi hangişsi ile uyum sağlıyor ki? Cemaat tek bir ümmet ve tek bir ilah tek bir şeriat oluşan yerde aynı yaşam biçimlerine denir. Namazın sünneti farzı olmaz elbette. bütün namazlar allaha kılınır peygamber de onu yapmıştır. nisa 101,102,103. ayetlerde bunu peygamberin önderliğinde kısaltılmış bir tatbikatını allah resulü yapıyor normal şartlar altında da kısaltılmamış şekilde namaz kılınır yani korku anında bir rekat diğer normal zamanlarda da iki rekat diye anlıyorm. Alaha kılınan namaz budur. diğer fazladan kılınan namazlkar nafile olan namazlardır. bu insanlar diledikleri kadar diledikler zaman kılabilirler. bir tane kardeşimizde demiş ki abdeste kolaylık olsa abdest de eller dirseklerle beraber yüz ve baş mesh edilir ayaklar da çorap olsun çıplak olsun meshedilr. ayak yıkama değil mesh vardır bu bir temizlik değil bu bir ibadettir. allahı gereği gibi anmaktır selam ve saygılar sunarım aşık 74 kardesim.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:58 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam