dost1
20. May 2009, 08:22 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Vatan Gazetesi yazarlarından Hikmet Bilâ Bey'e ait bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Türkan Saylan duruşu
Mustafa Kemal 90 yıl önce Samsun’a çıktığında kafasında sadece Kurtuluş Savaşı fikri yoktu. Yakılıp yıkılmış, savaşlarla harap olmuş, işgal edilmiş bir ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmak değildi tek amacı...
Elbette önce “Kurtuluş”tu. Samsun’dan başlayıp Erzurum’dan Sivas’tan geçen, İzmir ve İstanbul’a kadar uzanan zafer yolculuğunun nasıl olduğunu iyi biliyoruz. Son zamanlarda, o yolculuğun önemini küçültmek için ileri sürülen saçma sapan iddialara rağmen, Kurtuluş Savaşı’nın nasıl bir destan olduğunu çok iyi biliyoruz.
Kurtuluşu “kuruluş” izleyecekti. Köhnemiş, çağ dışı bir yönetimin yerini çağdaş Türkiye Cumhuriyeti alırken Atatürk’ün çektiği çileleri de iyi biliyoruz, duyduğu kaygıları da biliyoruz.
***
Aslında bugün biliyoruz da, meğerse uzun süre bilmiyormuşuz. Meğerse, Atatürk, “Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yaşatacak olanlar sizlersiniz” derken, “Cumhuriyet’i gençlere emanet ettiği”ni söylerken, meğerse bizler sağımıza solumuza bakıyormuşuz, “Acaba kime söylüyor?” diye...
Meğerse bizler, sizler, Atatürk’ün sözlerini pek ciddiye almamışız.
İçinde doğduğumuz rejimin, gözünü çağdaş uygarlığa dikmiş cumhuriyetin “ilelebet” yaşayacağını düşünürken...
“Cumhuriyete kim ne yapabilir ki?” diye safça sorular sorarken...
“O kadar da değil” diye kendi kendimize güven aşılarken...
“Nasıl olsa cumhuriyetin bekçileri var” diye yan gelip yatarken...
Atatürk’ün sözleri, uyarıları, ezberlenmiş, kalıplaşmış klişeler haline dönüşürken...
İçimizden birileri... O birilerinden biri..
Prof. Türkan Saylan, Atatürk’ün sözlerini ve kaygılarını hepimizden fazla önemsemiş, ciddiye almış. Kolları sıvamış. Atatürk’ün “çağdaş uygarlık” hedefine ulaşmanın, laik cumhuriyeti korumanın laf ve rehavetle yapılamayacağını kavramış. Ömrünü bu davaya adamış. Bilime, eğitime, aydınlanmaya... Eğitim çağdaş çizgisinden çıkarılırken, “çağdaş yaşamı destekleme” hareketini başlatıp, çağdaş gençler yetiştirmesi başka nasıl açıklanır?
Türkan Saylan’ın verdiği en önemli ders bu bence... Yaşamı ve ölümüyle verdiği ders bu... Kolları sıvayıp savunmadıkça, bir büyük davanın kaybedilebileceğini, yıkılmaz sanılan kalelerin düşebileceğini gösterdi Türkan Hoca...
***
Bir ders daha verdi Türkan Saylan: “Dik durma” dersi...
Evi, derneği basılıp aranırken... Evrakı, eşyası tarumar edilirken... Nasıl “dik” durulacağını da gösterdi ele güne karşı. Davasına sahip çıkma savaşı verirken, hukuk savaşı verirken, aydınlanma savaşı verirken nasıl da dik durdu...
Baskın günlerinde de yazmıştım. Şimdi yine altını çizerek tekrar edeceğim. Ölümcül bir hastalığın pençesindeyken... Bir deri-bir kemik kalmışken... Evinde, hastanede, tekerlekli sandalyede...Televizyon kameralarının karşısına geçtiğinde, nasıl kendinden emin, nasıl haklı, nasıl güçlü olduğunu gördük onun. Kararlılıkla dile getirdiği fikirleri, muhteşem belleği, düzgün cümleleriyle nasıl da büyülemişti milyonları...
Nasıl da anıtlaşmıştı o gün...
O “anıt kadın”ı dün toprağa verdik.
Sadece binlerce aydın genç yetiştirmekle kalmadı Türkan Saylan. Geride bıraktığı milyonlara, “kıpırdayın artık” mesajı verdi. “Uyanın” dedi. “Demek ki oluyormuş” dedi.
Son uykusuna yatmak üzereyken bile...
Geriliğe inat, gericiliğe inat, zulme inat, ölüme inat, dik duruşuyla, yanaklarında allığı, dudaklarında rujuyla aydınlık yüzü gözlerimin önünden hiç gitmeyecek.
Sadece benim değil, benim gibi düşünenlerin değil, aydınlığa düşman olanların da gözlerinin önünden silinmeyecek o simge...
Vatan Gazetesi yazarlarından Hikmet Bilâ Bey'e ait bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Türkan Saylan duruşu
Mustafa Kemal 90 yıl önce Samsun’a çıktığında kafasında sadece Kurtuluş Savaşı fikri yoktu. Yakılıp yıkılmış, savaşlarla harap olmuş, işgal edilmiş bir ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmak değildi tek amacı...
Elbette önce “Kurtuluş”tu. Samsun’dan başlayıp Erzurum’dan Sivas’tan geçen, İzmir ve İstanbul’a kadar uzanan zafer yolculuğunun nasıl olduğunu iyi biliyoruz. Son zamanlarda, o yolculuğun önemini küçültmek için ileri sürülen saçma sapan iddialara rağmen, Kurtuluş Savaşı’nın nasıl bir destan olduğunu çok iyi biliyoruz.
Kurtuluşu “kuruluş” izleyecekti. Köhnemiş, çağ dışı bir yönetimin yerini çağdaş Türkiye Cumhuriyeti alırken Atatürk’ün çektiği çileleri de iyi biliyoruz, duyduğu kaygıları da biliyoruz.
***
Aslında bugün biliyoruz da, meğerse uzun süre bilmiyormuşuz. Meğerse, Atatürk, “Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yaşatacak olanlar sizlersiniz” derken, “Cumhuriyet’i gençlere emanet ettiği”ni söylerken, meğerse bizler sağımıza solumuza bakıyormuşuz, “Acaba kime söylüyor?” diye...
Meğerse bizler, sizler, Atatürk’ün sözlerini pek ciddiye almamışız.
İçinde doğduğumuz rejimin, gözünü çağdaş uygarlığa dikmiş cumhuriyetin “ilelebet” yaşayacağını düşünürken...
“Cumhuriyete kim ne yapabilir ki?” diye safça sorular sorarken...
“O kadar da değil” diye kendi kendimize güven aşılarken...
“Nasıl olsa cumhuriyetin bekçileri var” diye yan gelip yatarken...
Atatürk’ün sözleri, uyarıları, ezberlenmiş, kalıplaşmış klişeler haline dönüşürken...
İçimizden birileri... O birilerinden biri..
Prof. Türkan Saylan, Atatürk’ün sözlerini ve kaygılarını hepimizden fazla önemsemiş, ciddiye almış. Kolları sıvamış. Atatürk’ün “çağdaş uygarlık” hedefine ulaşmanın, laik cumhuriyeti korumanın laf ve rehavetle yapılamayacağını kavramış. Ömrünü bu davaya adamış. Bilime, eğitime, aydınlanmaya... Eğitim çağdaş çizgisinden çıkarılırken, “çağdaş yaşamı destekleme” hareketini başlatıp, çağdaş gençler yetiştirmesi başka nasıl açıklanır?
Türkan Saylan’ın verdiği en önemli ders bu bence... Yaşamı ve ölümüyle verdiği ders bu... Kolları sıvayıp savunmadıkça, bir büyük davanın kaybedilebileceğini, yıkılmaz sanılan kalelerin düşebileceğini gösterdi Türkan Hoca...
***
Bir ders daha verdi Türkan Saylan: “Dik durma” dersi...
Evi, derneği basılıp aranırken... Evrakı, eşyası tarumar edilirken... Nasıl “dik” durulacağını da gösterdi ele güne karşı. Davasına sahip çıkma savaşı verirken, hukuk savaşı verirken, aydınlanma savaşı verirken nasıl da dik durdu...
Baskın günlerinde de yazmıştım. Şimdi yine altını çizerek tekrar edeceğim. Ölümcül bir hastalığın pençesindeyken... Bir deri-bir kemik kalmışken... Evinde, hastanede, tekerlekli sandalyede...Televizyon kameralarının karşısına geçtiğinde, nasıl kendinden emin, nasıl haklı, nasıl güçlü olduğunu gördük onun. Kararlılıkla dile getirdiği fikirleri, muhteşem belleği, düzgün cümleleriyle nasıl da büyülemişti milyonları...
Nasıl da anıtlaşmıştı o gün...
O “anıt kadın”ı dün toprağa verdik.
Sadece binlerce aydın genç yetiştirmekle kalmadı Türkan Saylan. Geride bıraktığı milyonlara, “kıpırdayın artık” mesajı verdi. “Uyanın” dedi. “Demek ki oluyormuş” dedi.
Son uykusuna yatmak üzereyken bile...
Geriliğe inat, gericiliğe inat, zulme inat, ölüme inat, dik duruşuyla, yanaklarında allığı, dudaklarında rujuyla aydınlık yüzü gözlerimin önünden hiç gitmeyecek.
Sadece benim değil, benim gibi düşünenlerin değil, aydınlığa düşman olanların da gözlerinin önünden silinmeyecek o simge...