PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Neden Yalnızlık Çekeriz?


HelenSayha
17. May 2009, 01:49 AM
Neden Yalnızlık Çekeriz?
Evin içinde sessizliğin çığlıkları yankılanıyordu. Uzun kış gecelerinin karanlık saatlerinde duvarlar, televizyon sesini geri yansıtmaktan başka bir işe yaramıyordu. Çünkü ruhu ayazda gibiydi.

Odalar bomboş, eşyalarda bu sükûnete alışmış gibi günler öncesinden aldıkları pozisyonu korumaya devam ediyorlardı.

Bazen dışarıdan gelen rüzgârın uğultusu bu kış gecelerinde arkadaşı oluyor, bazen de yoldan geçen arabaların sesi…



Böyle sessizliklere ve yalnızlıklara büründüğü gecelerde hayatın insanı yalnızlaştıran yüzünü düşünür, nasıl bu hale geldiklerini algılamaya çalışırdı…

Düşünmeye ve kendi kendiyle konuşmaya başladı...



“Yalnızlık, anlaşılmayan ‘hal’leri eşyaya anlatmaya benzer.” dedi kendi kendine.



“Nasıl ki eşyalar ve duvarlar seni anlamazsa, duyarsız kalabalıklar içinde de anlaşılmamak gayet doğaldır. Çünkü insanlar artık birbirlerine eşyalar gibi kayıtsızdır.

Yanlızlık; her şeyin ve herkesin aynileştiği bir toplumda, farklı olmanın getirdiği zorluklardan olsa gerek”

Sonra sorular bir bir ardınca zihninde belirmeye başladı.



“Sahi farklı olmak yalnız olmayı mı gerektirir? Farklılıklarımız ‘zenginliklerimiz’ dışında böyle bir görünmez yüze mi sahip?

Yoksa toptancı yaklaşım ‘ötekini’(anlayamadığımızı) yalnızlığa mı sürüklüyor? O zaman ‘Her insan küçük bir kâinattır’ sözü havada kalmış olmuyor mu? Herkesin bir diğerinden faklı olduğunu bilerek onu (insanı) keşfetmeye çalışmadığımız sürece birileri hep yalnız değilmidir?



İnsanlar yalnızlığı en yoğun hangi zaman dilimlerinde yaşarlar?

Gençken mi, yaşlıyken mi, yoksa hayatının tam ortasındayken mi?

Kalabalıklar içindeyken mi, yoksa tek başınayken mi?

Yolcu giderken arkasından el sallayanı olmadığında mı, yoksa döndüğünde karşılayanı olmadığında mı?

Uğruna emek verdiği yakınlarının zor anlarda yanında olmadığında mı, yoksa bu haldeyken bile yine ona sitem ettiklerinde mi?

En yakınlarından darbe yediği anlarda mı, yoksa dünyada onu anlayan bir kişinin bile olmadığını hissettiğinde mi?

Kendini işe yaramaz hissettiğinde mi? Ya da mevki ve makam elde ettiğinde etrafındaki dalkavukları gördüğünde mi, yoksa gönülleri fethedemediğinde çektiği ızdırap anlarında mı?



İnsanlar neden gitgide daha çok yalnızlaşıyorlar?

Çünkü git gide insanların birbirine olan duyarsızlıkları pekişerek artıyor. Duyarsızlıklar arttıkça, kendimizi başkasının yerine koymaya çalışarak onu anlamaya tenezzül etmedikçe, her geçen gün yalnızlıktan şikâyetlerimiz ayyuka çıkıyor. Anlamaya çalışmadan hep anlaşılmadığımızı haykırıyoruz. Kendi kendimize ben kimi anlıyorum diye sormuyoruz bile.’



Belki de biz insanoğluna hak ettiğinden çok değer veriyoruz ve ondan çok şey bekliyoruz. Onun bizim söylediğimiz ve söylemediğimiz hallerimizi anlamasını bekliyoruz. Beklentilerimiz karşımızdaki insanın kapasitesini aşıyor olabilir. Belki de İnsandaki zafiyetleri dikkate almadan beklenti içinde oluyoruz. Sonra beklentimiz karşılanmadığında inciniyoruz ve içimize çekiliyoruz.

İnsan, aslında Rabb’inden istemesi gerekenleri bir başka varlıktan istemenin cezasını, yalnızlık duygusunu hissederek ödüyor olabilir mi?



Yalnızlık dehlizlerinde kıvranırken; kimsecikler beni anlamasa da Rabbim benimle kâinat lisanıyla konuşuyor diyerek, O'nun yarattığı bütün varlıkları anlamaya çalışan, yalnızlık çeker mi?

Demek ki, düşüncelerimizde rotadan sapma var. Bu sapmalar zaviyelerimizi değiştiriyor, hedefinden saptırıyor, öyle saptırıyor ki kıble diye yöneldiklerimiz kıblenin tersi oluyor."



İç dünyasındaki konuşmalarından sıyrıldığında artık evin içindeki sessizlik gitmiş evdeki cansız varlıklar bile lisan-ı halleriyle onunla konuşmaya başlamıştı. İşte o zaman zihninde şimşekler çaktı. Beş dakika önce hissettikleriyle şimdiki hislerini karşılaştırdı. Hayata hangi pencereden baktığının önemini kavradı.

Sanki yalnızlık acısına görünmez bir elle merhem sürülmüş gibiydi…

İnsanlığı yalnızlık dehlizlerinden sadece Allah’ın çıkaracağını geçte olsa anladı…