PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Insanlik Bahcesi


Hülya
8. May 2009, 11:22 PM
İNSANLIK BAHÇESİ

Eski Yunan'da Liman meyhaneleri varmış,Oralarda toprak kadehler ile içki içilirmiş.
Birbirini çok seven, çok tanıyan, tanıdığı ve anladığı için çok ta sayan, iki dost; birbirinden uzak düşecekleri bir ayrılık gecesinde, meyhanede buluşur, içkilerini içer, sohbet eder.... Amma, ayrılmadan önce, kadehlerini kırarlar imiş. İki dost'tan her birisi; kırdığı kendi kadehinden bir parçayı alıkoyar, diğer parçasını arkadaşına verir imiş.
İşte bu kadeh parçasına, bu kadeh yarısına: (SYMBOLON) denir imiş. Symbolon kelimesi; çok sonraları, SEMBOL halini almış.
Yıllar ve yıllar sonra, o iki dost bir daha buluşabilirler ise, ellerindeki (yarım kadehler)i birleştirir, birleştirerek de dostluklarını, dostluklarındaki tüm duyguları ve tüm bilgileri yeniden yaşarlar imiş.

Tanrı'nın (Ezel Sofrası)nda
YARATAN ile YARATILAN
o iki ezeli dost'tan
INSAN suretinde olanı:
(Ebed Yolculuğu) na çıktıkda
elinde yarım kadeh ile........

O zamandan beri, İnsan; Tanrı Meclisi'nin bilgilerini ve duygularını taşıyan bir Symbolon olarak (Tam Kadeh) olabilmenin özlem yolculuğunu sürüp gider olmuş....

Bir gezgin'in anlattığına göre

" günün birinde, yolu ,güzel mi güzel bir bahçe' ye varmış.
O bahçede yalnız GÜL yetişiyormuş. Birbirinden latif kokulu , rengarenk, birbirinden narin ve zarif güller, güller, ve güller....
O güller kadar güzel , o güller kadar narin ve latif bir hanım; kapı önünde duruyormuş.
Gezgin dostumuz , o güzel hatun'a hayranlık ve saygı ile yaklaşıp kendisini takdim etmiş ve hatundan adını bağışlamasını dilemiş.

Hanım'ın cevabı (Bana SEVGİ derler.) olmuş.
ve böylece konuşmaya başlamışlar.

Sevgi hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?
Hayır, eşimle beraber oturuyoruz. Eşime İLİM derler. Şu anda o, bahçenin içinde çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir insandır.

Bahçeyi dolaşmama izin var mı?

Hay hay.. Ayakkabılarınızı lütfen çıkarın da SAYGI dediğimiz şu mesleri giyiverin olur mu?.

Onlar böyle konuşup dururken hanımın beyi çıkagelmiş. Tanışma ve selamlaşmadan sonra, bahçeyi beraberce dolaşmaya başlamışlar. SEVGİ önde İLİM ve Gezgin arkada, yürüyorlarmış.

Her bir gül'ün ismi varmış.

Sabır, Hoşgörü, Samimiyet, Adalet, Kanaat, Tevekkül, Mutluluk,Şefkat, Merhamet,Tevazu, Akıl, Hikmet, İrade, Kudret, vb..vb...

Bu kadar çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen, böylesine bir düzen karşısında heyecandan heyecana , hayretten hayrete uçuşan Gezgin dostumuz; Bahçıvan İLİM efendiye sormuş;

Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırmıyormusunuz?

Bazen şaşırdığım oluyorsada, eşim Sevgi hemen yardımıma koşuyor. Bana doğru ismi hatırlatıyor. Sağolsun..

Gezginimiz bir şey daha sormuş, demiş ki:

Güllerin erip yetiştiği şu toprak , bana, bambaşka göründü . Bu toprağın gerçekden bir özelliği varmı?

Özelliği olup olmadığını bilmiyorum. Zira biz; ezel'den beri bu toprak ile çalışıyoruz. Bu toprağı bize Vefa isminde bir dostumuz getirir.

Vefa dostumuzun dediğine göre,
Örneğin; Merhametli bir insan göçünce, ondan oluşan toprağı alıp bize getirir, biz de o toprağı (Merhamet gülü)nün altına serpiveririz. Veya Şefkatli bir insan göçünce, ondan oluşan toprağı bize getirir, biz de o toprağı (Şefkat gülü) nün altına serpiveririz.
Ve... bu böylece sürüp gider.
Allahım , öylesine TOPRAK olabilenlerden razı olsun.

Bir aralık Gezgin, Adalet gülünün ihtişamı karşısında öyle bir vecde girmiştir ki o gülü tutmak- ellemek istemiş. Derhal ama nezaketle mani olmuşlar ve demişler ki:

Kokusu koklanabilir, manzarası, teni- dokusu yaprağı seyredilebilir. Ama ellemek yasaktır.

Zira,koku-manzara-doku ; gül'ün SIFATLARI dır.

Sıfatlar ise SANA dır. Senin içindir. Lakin Gül'ün KENDİSİ ; ZÂT tır. Zât ise ,O dur.

Gezginimiz pek anlamamış fakat itiraz da etmemiş.

Gezgin'imizin aklına birdenbire , bir soru daha gelmiş.demiş ki:

Bu güller arasında aşı yapılıyor mu?

Elbette.. Örneğin;

Hayal Gülüne Gerçek'i aşıladık. ÜMİT gülü oluştu.

İman gülüne Tevekkül Gülü'nü aşıladıkta SABIR gülü oluştu.

İman Gül'üne Hikmet Gül'ünü aşıladıkta TESLİMİYET Gül'ü oluştu.

İman gülüne Akıl'ı aşıladıkda . İRADE gülü oluştu.

Bu aşıları sürekli yapmak tekrarlamak mecburiyetinde bulunuyoruz. Örneğin; o muhteşem Adalet gülüne Kudret gülünü sıkça aşılamazsak, Adalet hemen sararıp soluyor. Halsiz ve mecalsiz kalıyor. Veya Kudret gülüne Adalet GÜLÜ'nü sıkça aşılamazsak Kudret gülünün toprağında hemen haksızlık ve Zulüm böcekleri üreyiveriyor.

Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz, İLİM efendi??

Çelikleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kovuşturan eşim Sevgi'dir.
O İlham kalemini eline alır, aşılanacak varlığın Akıl perdesini yumuşak yumuşak aralar, böylece o varlığın Gönül'üne ulaşır,oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir. Sonra da oluşan BÜTÜN'ü Kader sicimi ile tatlı tatlı sarar. Bütün bu işleri, bu aşamaları her seferinde aynı dolgun zevk, aynı dölleme- doğuş heyecanı içinde seyrederim. Sanki o anda Allhım yanımızda- yanıbaşımızdaymış gibi.. Yanımızda,râzı ve memnun gülümsüyormuş gibi...

Öylesine konukseversiniz ki.. Bıktırma korkusuna düşmeden habire soruyorum: Tercih ettiğiniz güller var mı?

Aslında, cidden yok. Lakin eşim Sevgi;

Hoşgörü için, O benim BEŞDUYUM dur der. Samimiyet için, O benim AHLÂKIM dır der. Tevazu için, O benim EDEBİM dir der.

Ama Ümit' e fazlaca düşkün galiba.... Zira

Ümit benim KANIMDIR der durur...


Birkaçgün sonra Gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş. Burası günün her saatinde tenha imiş.
Kuytu bir köşede bir kişi oturuyor ve çay içiyormuş. Önündeki sehpanın üzerinde bir kırık kadeh bulunuyormuş.
Gezginimiz, yarenlik için bu zata yaklaşmış, yanına oturmuş, kendisini takdim etmiş, adını bağışlamasını dilemiş. O zat demiş ki...

Bana ADEM derler..
herhalde soracaksın, ben önceden deyivereyim.
Bu kırık kadeh bana Ezel Hâtırası'dır.

Gezginimiz Adem'e başından geçenleri, Gül Bahçesini, iki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış, anlatmış da bitirememiş. Adem dinlemiş,
dinlemiş.... Bu sefer o konuşmaya başlamış:

O bahçeye "İnsanlığın Kemal Bahçesi" derler.

O bahçenin iki yüce hizmetlisinden başka, bir de bekçisi vardır. Seni görmüştür ya, sana görünmek istememiş olsa gerek. O bahçenin bekçisine "FELSEFE" derler.

O bekçinin elinden hiç eksik etmediği bir de asası vardır. O asa'ya "SENTEZ" diyorlar. Ayıklayıp ayıklayıp, ayıkladıktan sonra da düzenleme anlamında anlattıklarına göre, kendisi de, -ismi de-, asası da hoş olan bu bekçi hiç kızmaz, hiç kınamaz , hiç suçlamaz. hiç yargıya varmaz imiş.

Sevmekten ve öğrenmekten usanmaz, hep dikkatli ama ve hele daima açık dururmuş. İnsanların Tez-Antitez dedikleri,

o gürültülü patırtılı,

o hırçın ve sabırsız,

o iddialı ve iddiacı

arayışları ve yönelişleri bu cennet bahçesine yaklaştımı, bekçi

Sentez asasını

sevecen bir vakar ile

hayli mahçup bir tevazu ile sallar, sallar

ve bütün o mücadele yavaş yavaş duruluverirmiş.

Duruluverirmiş ya.... Felsefeye de yeni bir olgunluk, yeni bir güzellik, yorgun bir huzur erişirmiş.

Adem kardeş, bu bekçi , hiç yorulmaz, hiç uyumaz mı imiş ? Bu mümkün mü?.

Haklısın dostum, haklısın ya...

Bazı zamanlarda, seher vakti, insanlığın bir yeni günü ışırken

"Filozof" denilen bir fakir çıkagelir, bekçiye birşeyler verirmiş.

Denildiğine göre Filozof, "Sevap'tan NİMET, Hata'dan İBRET" devşirmesini pek bilirmiş. Kaldıki bahçenin o iki mübarek hizmetlisi bu sadık ve cesur bekçiyi hiç mi hiç boş komazlarmış.


Adem kardeş bu kadehi kim kırdı?

Ben kırmadım, O kırdı. Bu kadeh O'nundur. Benimki de O'nda .

Ezel'de, MUHABBET Meclisinde.

Âdem kardeş uğur'un nereye?

Kendime, Kendim 'de EBED' e

Kendi ÖZÜM de , kadehin diğer yarısında VUSLAT'a TAMLIĞA, VAHDET'e
Yolun açık himmetin muvaffak olsun Kardeşim...

Ey gezgin, sen de benimle beraber gelsene...