dost1
25. February 2009, 08:17 PM
BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP
Sayın başbakan,
Bendeniz; 2002'de yayınlanan ve o günlerde imzalayıp size de ulaştırdığım BEN DE 'TAYYİPÇİ'YİM adlı kitabın yazarıyım. Hatırlarsanız, kitabın alt başlığı da şöyleydi : "İnsana, Hukuka ve Demokrasiye Yapılan Saygısızlığın Karşısına Dikilmek İçin."
Bir şiir okumanız bahane edilerek yapılan zulme ve haksızlığa karşı çıkmak için yazmıştım o kitabı. Ve orada insanı, insan haklarını, hukuku ve demokrasiyi savunuyordum.
Bugün bundan asla pişman değilim, altına imzamı bugün de atarım ama, gelin görün ki çok büyük hayâl kırıklıkları, hatta hüsranlar içindeyim. Zira orada eleştirilerime konu olan olayların kat ve kat beterini bugün sizin sergilemekte olduğunuza, dahası; onları -hani neredeyse- normalleştirdiğinize, ülke çapında yaygınlaştırdığınıza bile tanık oluyorum.
Örneğin; zaten milyonlarca işsiz insan varken, bunlara her ay 100-150 bin daha eklenir ve kriz bir toplumsal bunalıma dönüşürken bile en basit ekonomik önlemleri dahi seçim sonrasına erteleme sorumsuzluğunu gösterebiliyorsunuz. Geçim derdi yüzünden yuvalar yıkılır, kimileri dayanamayıp kendini yakar, ev reisleri ailelerini kurşuna dizerken nasıl olur da hâlâ üç oy fazla alabilmek uğruna vicdanı bu denli bir yana itip, tümüyle siyasî hareket etme basiretsizliği gösterebiliyorsunuz, anlamak kolay değildir.
Yoksa "insana saygı" böyle bir şey miydi?
Bu acıları görmezlikten gelmek miydi?
"Ananı da al git!" demek miydi?
Artık kesinleşmiştir ki bu ülkede telefonunun yasadışı dinlenebileceğine inanmayan kimse kalmamıştır. Hâl böyle iken bırakın gerekli önlemleri almayı; buna karşı çıkan bir çift lâf bile etmediniz. İnsan haklarına saygı bu muydu?.. Biz sizin haklarınızı böyle yapasınız diye mi savunmuştuk?
*
Biz sizin demokratik haklarınızı, demokrasiyi sadece taraftarlarınızın hak ve hürriyetleri olarak anlayasınız, onu hem de bu derecede antidemokratik yorumlayasınız diye mi savunmuştuk?
Biz sizin demokratik haklarınızı, size destek vermeyen yayın organlarına tehditler savurasınız, şantajlar yapasınız, Maliyeyi üstlerine salasınız, boykot çağrılarında bulunasınız, kısacası basın özgürlüğünü sadece sizi destekleyen gazete ve televizyonlara tanıyasınız diye mi savunmuştuk?
Biz o kitabı, gün gelsin, bu ülkenin muhalif aydınları kendilerini daha özgür hissedemesinler, ulusalcı/milliyetçi olmaktan bile korksunlar diye mi yazmıştık?
*
Başınıza kakmak gibi olmasın ama, biz size yapılanların karşısına, partiniz hakkında kapatma dâvâsı açılınca hukuku yerden yere vurduğunuz yetmezmiş gibi bir de Ergenekon dâvâsının savcılığına soyunacak kadar hukuk tanımaz hale gelesiniz diye mi dikilmiş, biz sizin haklarınızı; hukuku böyle anlayasınız diye mi savunmuştuk?
Siz siyasetçi misiniz, hukukçu mu? Eğer siyasetçi iseniz yargıya ne hakla karışıyorsunuz?.. Yok, eğer hukukçu iseniz neden onca insanın gözaltına alınışında bir sürü kanunsuzluklar sergilenir, dâvâ bir cezaevinde görülürken bile hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz?.. "Hukuka saygı" böyle bir şey miydi?
Dahası ve belki bunlardan da kötüsü ise aradan aylar geçtiği ve hem de hayır işleri diyerek yola çıktığı halde şu utanç verici Deniz Feneri rezaletiyle ilgili küçücük bir araştırma-soruşturma emri dahi vermediniz. Siz hak, hukuk ve adaletin yanında böyle yer alasınız diye mi sizin yanınızda yer almıştık?
Sizin anlayışınızda hukuk demek; itirazı bile mümkün olmayan Yüksek Seçim Kurulu'nun karar ve uyarılarına dahi kulak asmamak demek miydi?
*
Bu kadarla yetinmek zorundayım. Çünkü bu bir kitap değil; sadece bir mektup.
Sayın başbakan,
Halkımızın ruh kimyası bile bozuldu. O kadar bozuldu ki rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık bile neredeyse suç, hatta günah olarak görülmekten çıktı. Kömüre, pirince, dolaba avuç açmaktan bile artık kimse rahatsız olmuyor.
Son olarak şunu da söylemeden geçmemeliyim ki eğer ben o kitabı yazarken küçücük bir tedirginlik dahi duymamışken, eğer bugün şu birkaç satırı yazarken dahi ve hem de oldukça derin bir tedirginlik duyuyorsam, bu ülkedeki demokratik hak ve özgürlüklerin nereden nereye gittiği apaçık ortaya çıkmış demektir.
Öyleyse ve eğer iktidara gelmenizde benim de çam sakızı kadar bir katkım olduysa –üzgünüm ama bunu da söylemeden geçmemeliyim- size hakkımı helâl edemeyeceğim. Çünkü bu sorun, sadece benim sorunum değil. O nedenle Yaratıcı'nın bana da bunun hesabını sormasını istemem.
Selâm ve saygılarımla. (23 Şubat 2009)
Salim Koçak
gazeteci-yazar
Sayın başbakan,
Bendeniz; 2002'de yayınlanan ve o günlerde imzalayıp size de ulaştırdığım BEN DE 'TAYYİPÇİ'YİM adlı kitabın yazarıyım. Hatırlarsanız, kitabın alt başlığı da şöyleydi : "İnsana, Hukuka ve Demokrasiye Yapılan Saygısızlığın Karşısına Dikilmek İçin."
Bir şiir okumanız bahane edilerek yapılan zulme ve haksızlığa karşı çıkmak için yazmıştım o kitabı. Ve orada insanı, insan haklarını, hukuku ve demokrasiyi savunuyordum.
Bugün bundan asla pişman değilim, altına imzamı bugün de atarım ama, gelin görün ki çok büyük hayâl kırıklıkları, hatta hüsranlar içindeyim. Zira orada eleştirilerime konu olan olayların kat ve kat beterini bugün sizin sergilemekte olduğunuza, dahası; onları -hani neredeyse- normalleştirdiğinize, ülke çapında yaygınlaştırdığınıza bile tanık oluyorum.
Örneğin; zaten milyonlarca işsiz insan varken, bunlara her ay 100-150 bin daha eklenir ve kriz bir toplumsal bunalıma dönüşürken bile en basit ekonomik önlemleri dahi seçim sonrasına erteleme sorumsuzluğunu gösterebiliyorsunuz. Geçim derdi yüzünden yuvalar yıkılır, kimileri dayanamayıp kendini yakar, ev reisleri ailelerini kurşuna dizerken nasıl olur da hâlâ üç oy fazla alabilmek uğruna vicdanı bu denli bir yana itip, tümüyle siyasî hareket etme basiretsizliği gösterebiliyorsunuz, anlamak kolay değildir.
Yoksa "insana saygı" böyle bir şey miydi?
Bu acıları görmezlikten gelmek miydi?
"Ananı da al git!" demek miydi?
Artık kesinleşmiştir ki bu ülkede telefonunun yasadışı dinlenebileceğine inanmayan kimse kalmamıştır. Hâl böyle iken bırakın gerekli önlemleri almayı; buna karşı çıkan bir çift lâf bile etmediniz. İnsan haklarına saygı bu muydu?.. Biz sizin haklarınızı böyle yapasınız diye mi savunmuştuk?
*
Biz sizin demokratik haklarınızı, demokrasiyi sadece taraftarlarınızın hak ve hürriyetleri olarak anlayasınız, onu hem de bu derecede antidemokratik yorumlayasınız diye mi savunmuştuk?
Biz sizin demokratik haklarınızı, size destek vermeyen yayın organlarına tehditler savurasınız, şantajlar yapasınız, Maliyeyi üstlerine salasınız, boykot çağrılarında bulunasınız, kısacası basın özgürlüğünü sadece sizi destekleyen gazete ve televizyonlara tanıyasınız diye mi savunmuştuk?
Biz o kitabı, gün gelsin, bu ülkenin muhalif aydınları kendilerini daha özgür hissedemesinler, ulusalcı/milliyetçi olmaktan bile korksunlar diye mi yazmıştık?
*
Başınıza kakmak gibi olmasın ama, biz size yapılanların karşısına, partiniz hakkında kapatma dâvâsı açılınca hukuku yerden yere vurduğunuz yetmezmiş gibi bir de Ergenekon dâvâsının savcılığına soyunacak kadar hukuk tanımaz hale gelesiniz diye mi dikilmiş, biz sizin haklarınızı; hukuku böyle anlayasınız diye mi savunmuştuk?
Siz siyasetçi misiniz, hukukçu mu? Eğer siyasetçi iseniz yargıya ne hakla karışıyorsunuz?.. Yok, eğer hukukçu iseniz neden onca insanın gözaltına alınışında bir sürü kanunsuzluklar sergilenir, dâvâ bir cezaevinde görülürken bile hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz?.. "Hukuka saygı" böyle bir şey miydi?
Dahası ve belki bunlardan da kötüsü ise aradan aylar geçtiği ve hem de hayır işleri diyerek yola çıktığı halde şu utanç verici Deniz Feneri rezaletiyle ilgili küçücük bir araştırma-soruşturma emri dahi vermediniz. Siz hak, hukuk ve adaletin yanında böyle yer alasınız diye mi sizin yanınızda yer almıştık?
Sizin anlayışınızda hukuk demek; itirazı bile mümkün olmayan Yüksek Seçim Kurulu'nun karar ve uyarılarına dahi kulak asmamak demek miydi?
*
Bu kadarla yetinmek zorundayım. Çünkü bu bir kitap değil; sadece bir mektup.
Sayın başbakan,
Halkımızın ruh kimyası bile bozuldu. O kadar bozuldu ki rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık bile neredeyse suç, hatta günah olarak görülmekten çıktı. Kömüre, pirince, dolaba avuç açmaktan bile artık kimse rahatsız olmuyor.
Son olarak şunu da söylemeden geçmemeliyim ki eğer ben o kitabı yazarken küçücük bir tedirginlik dahi duymamışken, eğer bugün şu birkaç satırı yazarken dahi ve hem de oldukça derin bir tedirginlik duyuyorsam, bu ülkedeki demokratik hak ve özgürlüklerin nereden nereye gittiği apaçık ortaya çıkmış demektir.
Öyleyse ve eğer iktidara gelmenizde benim de çam sakızı kadar bir katkım olduysa –üzgünüm ama bunu da söylemeden geçmemeliyim- size hakkımı helâl edemeyeceğim. Çünkü bu sorun, sadece benim sorunum değil. O nedenle Yaratıcı'nın bana da bunun hesabını sormasını istemem.
Selâm ve saygılarımla. (23 Şubat 2009)
Salim Koçak
gazeteci-yazar