PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Göklerin ve yeryüzünün yaratılması


dost1
12. February 2009, 05:57 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Göklerin ve yeryüzünün yaratılması

Ayette geçen “halk” sözcüğü, “yoktan var etme” anlamında olmayıp; “takdir etme, şekil verme, düzene sokma” anlamındadır. Dolayısıyla, rabbimizin gökleri ve yeryüzünü yaratmasından; onlara şekil verdiği, onları düzene soktuğu anlaşılmalıdır. Elbette ki her şeyi yoktan var eden de Yüce Allah’tır. Ama Rabbimizin bu ifadede “halk” sözcüğünü kullanması, bize göre, göklerin ve yeryüzünün araştırılarak incelenmesini, elde edilecek bulgulardan yola çıkılarak da “eserden müessire ulaşma” yöntemiyle, araştırılan “şey”lere düzen veren programlayıcının, yani kendisinin tanınmasını istediğini göstermektedir. Bizim, Kur’an çalışmalarımızda gökler ve yeryüzüyle ilgili tespit edilebilmiş mucizelere yer verip bu bilgileri aktarma çabamız da, işte bu görevin gereğidir.
Rabbimiz, birçok ayette kasem ederek insanların dikkatlerini çekmek suretiyle, kendisine delâlet edecek kanıtları sadece göklerde ve yeryüzünde değil, enfüste (kendi içyapımızda) de aramamızı, istemiştir. Ama Kur’an’da, Rabbimizi tanımamıza vesile olacak deliller arasından “gökler “üzerinde fazlaca durulmuş ve açıkça göklerin halk edilişinin (düzene sokuluşunun), insanın halk edilişine göre daha büyük iş olduğu bildirilmiştir:

Mülk; 3, 4: Ki O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahman’ın yaratmasında bir çatlaklık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür (de bak), bir bozukluk görüyor musun?
Sonra gözünü iki kere daha döndür (bak). Gözün, (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz bir hâlde sana dönecektir. Ve o çok bitkindir.

Âl-i Imran; 191: O (Aklını kullanan) kişilerdir ki, ayakta, otururken yan yatarken ALLAH’I ANARLAR ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler: “Ey Rabbimiz! Sen bunu boşu boşuna yaratmadın! Senin şanın yücedir. Bizi ateşin azabından koruyuver!”


Demek ki, gökler araştırılıp incelendiğinde, insanın yaratılışındakine göre daha büyük bir ihtişamla karşılaşılacak, o ihtişama bakılarak da yaratıcının muhteşemliği daha iyi anlaşılacaktır. Eserlerindeki ihtişamla, yaratıcının muhteşemliğini tanıyan herkes de o güce, ulaşabildiği muhteşemlik sınırına uygun olarak bir isim koyacaktır. Konulacak bu ismin ne olursa olsun, tüm güzel isimler Allah içindir. İşte o ihtişamı yaratan, düzene koyan bizim de Rabbimizdir, yani bizi de yaratan ve bir programa göre yönetendir.

Altı gün

Kaf suresinin 38. ayetinin tahlilinde ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi “altı gün”; “altı evre” demek olup, bu ifade ile dünyanın oluşup mevcut düzene girmesindeki evreler kastedilmiştir. Kur’an’da birçok yerde geçen “altı gün” ifadesi, bize göre Kur’an’ın mucizelerindendir ve bilim hâlen bu evreleri araştırmakla meşguldür.

Arşa istiva

Müteşabih bir anlatım olan “arşa istiva” ifadesi lâfzen; “arşın üstüne kurulmak”, mecazen de; “en büyük makama sahip olmak, en büyük gücü elinde bulundurmak” anlamına gelir. Allah’ın mekândan münezzeh olduğu bir çok ayetle bildirilmiş ve aklen de sabit olduğuna göre, bu ifadede sözcüklerin “hakikat” manalarının murat edilmiş olması mümkün değildir. Dolayısıyla Allah’ın arşa istiva etmesi; Allah’ın en büyük makama sahip olduğunu ve en büyük gücü elinde bulundurduğunu ifade etmektedir.

Yaratma ve emrin sadece Allah’a özgü olması

“Yaratma” sözcüğü ile ilgili olarak yukarıda, ayetin tahlilinin başında bilgi verdiğimiz için, burada kısaca “emr” sözcüğü üzerinde duracağız.
Hem “buyruk”, hem de “iş” anlamına gelen “emr” sözcüğü, burada “buyruk” anlamıyla ele alınırsa, emrin sadece Allah’a özgü olması; “Allah’ın yarattıklarına emirler vermesi, onları yönetmesi” anlamına gelir ve ayetteki ifadeden de; “Allah’ın yaratıklarını kendisinin yöneteceği, kimseyi kimseye yönettirtmeyeceği” anlamı çıkar. Eğer “emr” sözcüğü “iş” anlamıyla ele alınırsa, ayetteki ifadede ile; Allah’ın yaratmaya başlamadan önceki iradeleri, vahy, melek indirme gibi işlerinin kastedildiği anlaşılır. Biz, bunlardan birisine bir öncelik vermeden her iki anlamı da birlikte anlamayı tercih ediyoruz.

İsra; 85: Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir/ işindendir. Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.”

Ya Sin; 82: Şüphesiz ki O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu / işi o şeye “Ol!” demektir; o da oluverir.

Nahl; 40: Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz, ona sadece “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.

Rum; 4: (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.

Musahhar

Bu ifade; “Allah’ın programına karşı duramayan” anlamına gelir ki buradan, Güneş, Ay ve yıldızların O’nun programı dışına çıkamadıkları anlaşılır.

Fussılet; 11: Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti / egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de “Biz isteyerek geldik” dediler.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bob
15. May 2009, 04:07 PM
Merhaba.


Ayette geçen “halk” sözcüğü, “yoktan var etme” anlamında olmayıp; “takdir etme, şekil verme, düzene sokma” anlamındadır. Dolayısıyla, rabbimizin gökleri ve yeryüzünü yaratmasından; onlara şekil verdiği, onları düzene soktuğu anlaşılmalıdır.

Elbette ki her şeyi yoktan var eden de Yüce Allah’tır. Ama Rabbimizin bu ifadede “halk” sözcüğünü kullanması, bize göre, göklerin ve yeryüzünün araştırılarak incelenmesini, elde edilecek bulgulardan yola çıkılarak da “eserden müessire ulaşma” yöntemiyle, araştırılan “şey”lere düzen veren programlayıcının, yani kendisinin tanınmasını istediğini göstermektedir.

Acaba öyle mi? Yoksa, gerçekten de evrenimiz yoktan var olmamış olabilir mi?

dost1
15. May 2009, 11:28 PM
Merhaba Bob Kardeşim!

Merhaba.


Acaba öyle mi? Yoksa, gerçekten de evrenimiz yoktan var olmamış olabilir mi?

Ayette geçen “halk” sözcüğü, “yoktan var etme” anlamında olmayıp; “takdir etme, şekil verme, düzene sokma” anlamındadır. Dolayısıyla, rabbimizin gökleri ve yeryüzünü yaratmasından; onlara şekil verdiği, onları düzene soktuğu anlaşılmalıdır.

Yerlerin ve göklerin halk edilmesinde kullanılan "HALK" kelimesinini "Yoktan var etme" şeklinde olmadığını belirtmiştim.

Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

SARAH
15. May 2009, 11:45 PM
selam.


sayın hocam: Allah yerleri ve gökleri altı günde yarattı. Ayetinde derken ,yine bir ayette siz iyi bilirsiniz derki;sizin saydığınız ellibin sene buradaki bir güne tekabül eder. Altı gün veya evre herbir gün ellibin yıl olduğuna göre üçyüzbin yıldamı gerçekleşmiş oluyor. Tabiki bu bir fikir.
Ve sayın bob bing bang olayı bazı ateist bilim adamlarını dahi yola getirirken, sizin bu garip tavırlarınızı anlamış değilim. Neden?
Yine ateist bir genetik mühendisi ,gen haritalarını incelerken inanç genini bulmuş ve ateist olan kendisi Yüce yaratıcının varlığını kabul etmiştir.


GENETİK BİLİMİ DNA’nın yapısının keşfinden sonra baş döndürücü bir hızla, ilerleyen teknolojiyle birlikte gelişiyor. ‘İnsan Genom Projesi’ ile her bir hücremizde bulunan genetik programımızı anlamaya doğru adımların atılması, bu DNA dizisinden elde edilen bilgilerin sadece hastalık tedavisinde kullanılabilmeyi değil, aynı zamanda ‘insan denen muamma’nın davranışlarını da açıklamakta kullanılmaya çalışılıyor. Dean Hamer kitabında kendisi de dahil çoğu bilim adamının materyalist olduğunu vurgularken, davranış, inanç ve ruhi yapımızın genlerimizde programlı olması gerektiğine inanıyor. Çünkü ona göre beyin elektrokimyasal sinyallerle çalışan ve insan düşüncesini yöneten ve etkileyen tek varlık. Hamer gibi materyalist görüş sahiplerince düşünce, hayal, inanış, sevinç, hüzün, ve bunlar gibi bütün latif duygularımız, beyindeki nöron ağlarının aralarındaki ilişkiler ve biyokimyasal etkileşimlere indirgeniyor. Ruh tamamen sahne dışı. Her ne kadar inanç genini bulmaya çalışırken ölçmeye çalıştıkları ‘spiritulite’yi ruhaniyat veya maneviyat olarak dilimize çevirmeye çalıştığımızda ‘ruh’ kelimesiyle karşılaşıyorsak da ‘ruh’ bu çalışmadan tabi ki materyalist düşüncede yeri olmadığından tamamen uzakta.

Spiritualitenin genetik izlerini bulmak kolay değil. Hamer’in de belirttiği gibi saç rengi veya göz rengi gibi nesilden nesile görünür bir şekilde geçmiyor. Spiritualiteyi ölçmek zor; çünkü duygular, inançlar ve deneyimler sonucu ortaya çıkan bir spiritualite nasıl ölçülebilir. Hamer, spiritualiteyi ölçmek amacıyla Robert Cloninger tarafından geliştirilen ‘kendini aşma/self-transdence’ denilen istatistiksel metodu kullandı. Bu ölçütte dindarlık ile spiritualite mümkün olduğunca birbirinden ayrılmaya çalışılıyor. Çünkü kişiler bir dine mensup, ya da dindar olmasalar da; bir yaratıcıya, ya da yüce güce inanıyor olabilirler, bu da spiritualite notlarının yüksek olması demektir. Yani ‘kendini aşma’ belli bir inanışa sahip olma, ibadet veya duanın sıklığı ile ilişkili değil. Onun yerine ruhani inanışın özünü, kişinin kainata bakış açısı ve kainat içinde kendi yerini bulması ile ilişkili.


Kitabın ikinci bölümünde spiritualitenin kalıtsal olduğu ikizler üzerinde yapılan deneylerle ispat edilmeye çalışılıyor. Başka araştırmacıların çalışmalarına da yer verilen bu bölümde her ne kadar yetiştirilme şartlarının ve çevrenin spiritualiteyi etkilediği belirtilse de, Hamer spiritualitenin yüzde 40-50 oranında kalıtsal olduğu çıkarımında bulunuyor.

Çalışmada ‘kendini aşma/self-transdence’ anketi ile spiritualite seviyeleri ölçülen deneklerin daha sonra DNA örnekleri incelenerek karşılaştırma yapılmış. Yaklaşık 30-35 bin kadar genden oluşan DNA dizisindeki bütün genlerin tek tek okunup 1000 kişinin DNA’larının bu şekilde karşılaştırılması şimdiki teknoloji ile mümkün olmadığından, testlerde kullanılmak üzere bir öneleme yapılması gerek. Beyindeki dopamin ve serotonin gibi monoaminlerin miktarının kişinin bilinç, algılama ve hafıza gibi duyularını etkilediği düşünülüyor. Hamer bu veriden yola çıkarak beyindeki monoamin sinyallerini etkileyen 9 geni araştırmaları için seçti. Yani muhtemel 30-35 bin gen içinden sadece 9 tanesi deneylerde kullanıldı. Çalışmalarında kullandığı 8 gen ile spiritualite arasında bir ilişki bulamayıp ümitsizliğe düşmüşken bir konferansta tanıştığı George Uhl’dan VMAT 2 (The Vescular Monoamine Transporter 2) geninin varlığını öğrendi. Değişik monoaminleri bir zar içinde paketleyerek depolanmasını ve taşınmasını sağlayan bu gen Hamer’in hemen ilgisini çekti.


VMAT2 geninin değişik versiyonları var. Bir veya birkaç bazın farklı olduğu versiyonlardan Hamer sadece bir bazın farklı olduğu iki VMAT2 genini seçti. Seçilen VMAT2 geninin DNA dizisi içinde aynı yerde birinde sitozin (C), diğerinde adenin (A) bulunuyor. 1001 denekten alınan DNA örnekleri incelendiğinde VMAT 2 geninin bir versiyonu ile ‘kendini aşma’ testi sonuçlarının birbiriyle orantılı olduğu istatistiksel olarak bulundu. VMAT2 geninin sitozin versiyonunu taşıyan kişiler ‘kendini aşma’ testinden diğer kişilere nazaran biraz daha yüksek puan almışlardı, yani spiritualite skorları yüksekti. Bu sonuçtan yola çıkarak Hamer VMAT2 geninin sitozin versiyonunu ‘The God Gene’ olarak tanımlıyor. Tabi sonra da inanç gibi kompleks bir oluşumun varlığını sadece bir genin varlığına bağlayamayacağımızı eklemeden yapamıyor. Her ne kadar kitabının başlığındaki The God Gene sadece bir inanç geni varmış gibi bir çağrışımda bulunduruyorsa da, yazar en az 50 kadar daha inanç geninin var olabileceğinden bahsediyor.

Hamer’in bu çalışması henüz bilimsel bir dergide yayınlanmadı, yaptığı deneyler ise bir başkası tarafından tekrarlanıp test edilmedi. Bulduğu istatistiksel sonuçlar ise yeterince güçlü değil. Bu aşamada VMAT2 geninden inanç geni olarak bahsetmek çok erken.

Davranış genetiğinin doğmasında materyalist bakış açısı var, yani insanoğlundaki her türlü davranış veya eğilimlerin tamamen maddede, genetikte aranması. Ancak yetiştirilme şartları ve çevrenin, kişinin davranış ve eğilimlerindeki büyük etkisi; hangi karakterlerin genetikten, hangilerinin çevreden geldiğini anlamayı zorlaştırmakta. Daha çok yeni bir bilim dalı olan davranış genetiğinin şimdiye kadar fazla bir başarısı olamadı malesef. Mesela Dean Hamer’in bir önceki çalışmasında eşcinsellikle genetik arasında bir ilişki bulunamadı ve başarısızlıkla sonuçlandı. Yine Hamer sigara tiryakiliği ile genetik arasındaki ilişkiyi araştırırken deneklerden aldığı anket sonuçları ve DNA örneklerini kullanarak The God Gene teorisini üretmiştir.

İnsan maddeden ibaret bir varlık değil. En başta hayat sahibi olmak maddesel bedene sahip olmaktan çok daha farklı bir olgu. Tamamen cansız atomlardan yaratılmış olan bir hücreciğin nasıl olup da canlı, hayat sahibi olduğu bilimsel olarak açıklanamamış bir olgudur. Hücreciklerde her saniye meydana gelen muhteşem, aklımızın alamayacağı kadar karmaşık kimyasal işlevler sadece atomların eseri değildir. ‘Hayat’ tek kelimeyle bir mucizedir ve ruhun ışığıdır. Beynimizde meydana gelen kimyasal oluşumlar ve sinyaller bizim ruhî durumumuzla ilişkilidir. Kısacası inanç da dahil davranışları sadece genetik ile açıklamaya çalışmak hiç gerçekçi değildir.


---------------------------------------------------------------------------------------------


— Prof. Paul Davies, Macguarie Üniversitesi Felsefe Uzmanı

SARAH
16. May 2009, 12:11 AM
Selamlar

Bence Allah herşeyi yoktan var etmiştir. Bu yaratımı kutsal kitabımızda ve muharrif kitapların hüküm sürdüğü zamanlarda dahi açıklamıştır. Bunun aksi ki bu bence yanılgıya iter insanı. Gönülden Allaha teslimiyet göstermek kadar güzel şey olurmu hiç. Kainatı, aktarı semavata gözlerini çevir. Hiç bir eksiklik göremezsin der Allahımız ve gözlerin yorgun sana geri döner der . O muhteşem Allahım. Ne güzel söyler. Bizler ancak bu yaratımdan sonraki bırakılan izlere bakıp ibret alırız. her şey matematiksel ve en ince detayına kadar ince hesaplardan geçmiş değilmi? Oysa hep bir kusur arar durur nankör insan. Egosunu tatmin edecek ya. O zaman insan, lütfen kendini incele. Al bir moleküllerini incele, hücreni incele, kanını incele. Yapabiliyorsan yapay bir kan yapta kendi ihtiyacın olduğunda kendine verme riskini al. Mümkünmü acaba? Kan kaybetmiş bir canlıya ki buna hayvanlarda dahildir kendi gurubu olmadan bilirizki asla vücut kabul etmez. Kuagule olur ve ölüm gerçekleşir. Vücutta bütün kan pıhtılaşıverir. Bir küçücük karaciğer parçası trans edilir ve o küçük nparça kendini tamamlar. Göklerdeki düzen öyle mükemmel yaratılmıştırki. Öyle ince matematilsel kurallara, fizik kurallarına göre yaratılmıştırki bakıpta hayran olmamak mümkünmü???.Hayır bence hayır. Ay bizim uydumuz . Yaşadığımız mevsimler üzerindeki etkisi ki Allah sı k sık bundan bahseder değilmi? Ayın olmadığı bir dünya nasıl olurdu acaba? Bitkiler alemi herhalde taşlar alemine dönüşürdü sanırım. Anlatması sayfalar alır. Verhasıl ALLAH herşeye kadir dir. O ol der. Ve hemen oluverir.........El Alim

bob
16. May 2009, 02:30 PM
Değerli Dost1 kardeşim,

"... Rabbimizin bu ifadede “halk” sözcüğünü kullanması, bize göre, göklerin ve yeryüzünün araştırılarak incelenmesini, elde edilecek bulgulardan yola çıkılarak da “eserden müessire ulaşma” yöntemiyle, araştırılan “şey”lere düzen veren programlayıcının, yani kendisinin tanınmasını istediğini göstermektedir."

yazmışsınız.

Tekrar edersem, söz konusu ayette "yoktan var etmenin" kullanılmamış olmasının nedeni,

"göklerin ve yeryüzünün araştırılarak incelenmesini, elde edilecek bulgulardan yola çıkılarak da “eserden müessire ulaşma” yöntemiyle, araştırılan “şey”lere düzen veren programlayıcının, yani kendisinin tanınmasını istediğini göstermek" değil de,

-gerçekten- evrenimizin yoktan var edilmediğini belirtmek ise?

elmuh
16. May 2009, 03:32 PM
Selam Dostlar,

Ben farklı anlamıştım. Metindeki "yoktan var etme" ile kastedilenin bir anda ortaya çıkarma değil, yaratılışın bir süreç olduğunu ifade etmeye yönelik olduğunu düşünmüştüm. Hem metinde geçen "Elbette ki her şeyi yoktan var eden de Yüce Allah’tır." ifadesi hem de Mülk 3,4 ün meali bu anlamda bir kullanımı düşündürüyor.
Bence, yaratmak sözcüğü kavram olarak bir süreci/tasarımı zaten içermektedir.

Muhabbetle.

kanor
5. July 2010, 10:41 AM
Selamlar,

Bir yoktan varetme olayi degil kanimca, kitapta bahsedilen. Eger yoktan varetme olayi ise, bu Allah'in sifatlari ile celisir.

Yuce Allah degil mi, her an bir is , bir olus, bir yaratim uzre olan?

Allah'in yaratmasi ne zaman kesildi ki? Hicbir zaman!

Buna evren de dahildir bence.
Ornegin; Simdiki insan bir surec/evre dahilinde yaratildi. Bunu kitaptan da biliyoruz. Yani hokus pokus tarzi bir yaratim degil..

Ondan once hicbirsey yok muydu?

Allah henuz hicbirsey yaratmiyor muydu? O halde Allah'in her an bir is veya olus uzre olmamasi lazim.. Ki bu Kuran icerigine aykiridir.

Hem ezel, hem de ebed olan bir ustun guc'un, yaratim ozelligini belli bir noktadan baslatmak(okundugunda algilandigi gibi yoktan varettirmek) celiski degil mi?

hiiic
29. November 2010, 05:24 PM
http://www.watchonepiecepoint.com/wp-content/uploads/2010/02/Size-of-Space.jpg

hiiic
29. November 2010, 05:31 PM
valla nasıl oldu önce hiç bişey yokmuydu sonra zatı mı vardı sıfatı mı oldu kim nereye nasıl yaptı bilmem..

bildiğim tek bir şey var durum çok ciddi... yukarıdaki büklüğüne göre ölçeklendirilmiş gezegen ve yıldızlar sadece bizim galaksimizin yakın yerlerinden, daha niceleri var ve bunlar iş olsun sırf ben buraya bu yorumu yazayım diye yaratılmadı. bizi bekleyenin de mahiyetini tam bilmiyorum ama durum çok ciddi bu kadarını sezebiliyorum.

kuman
31. March 2013, 12:15 AM
Evren kendi kendini yaratabilir newtonun dediği buydu. Şimdi newtonun fizik anlayışı einsten ile değişmedi eski fizik değişti maddeye bakış açısı değişti sadece ancak kimse kütle çekim kuvveti yok diyemez diyen bilim adamları da genelde kuantumculardır ki onlar da tam emin değiller. Araştırmalar sürüyor.
Ancak evren kendi kendini var edebilir newton bunu söyledi kant felsefesini yaptı marx ekonomisini düzenledi.
Kütle çekim kuvveti gerçekten muhteşem bir şeydir Allah büyüklüğü burdadır. Allah sistemi oluşturdu sonrada ister isteyerek ister istemeyerek bana itaat edin dedi ve İtaat edildi böylece evren sistemi oluştu ve oluşmaya gelişmeye devam ediyor.
Allah kuranda bilim adamlarına şöyle sesleniyor bulduğunuz şeyleri Allahtan soyutlarsanız o zaman yanlışa düşersiniz.
Evrenin kendi kendini düzenlemesi ve belli bir sistem içinde gitmesi Allahın bu olaya müdahale etmediğini gösteren bir delil değildir aynışekilde Kütle çekiminin olması Allaha gerek olmadığı anlamına da gelmez ancak siz isterseniz Allahı bu olaydan soyutlar ve ,kütle çekim Kuvveti sayesinde bu evren kendi kendini yaratmıştır diyebilirsiz o zaman da ben size şu soruyu sorarım;
Madem Evren kendini kütle çekimi ile yarattı kendini Atomlar nerden geldi ? Kütle çekim kanunu atomların nerden geldiğini açıklamaz.
Allahın olmadığını ispat etmek isteyenler atomun nasıl meydana geldiğini açıklamalıdır.
Ancak bu açıklamayı yaparken elektronları atom altı parçacıklarında nerden geldiğini açıklamalı.
Yada şimdiki bilgiler ışığında enerjinin nasıl kütle kazandığı, bu enerjinin nasıl meydana geldiği ........

O kadar çok soru sorulabilir ki ....

Bilim yaparken işiniçine Allahı koyarsanız ve Allah buyurdu oldu Allah yarattı derseniz bilim sistematiği içinde bilim yapamaz bir şeybulamazsınız ancak elde ettiğiniz şeyleri yorumlarken de bunu Allahtan soyutlayamazsınız.

Kuranda bahsedilen günlerde bir fikir versin insanoğlunuda diye anlatılmış şeylerdir.
Şunu algılayabilirmisiniz '' 1 Günü 50.000 yıl olan'' bir zaman dilimi
İlk önce 50.000 yılı algılayın sonra 1 günün 50.000 yıl olabileceğini algılayın sonra bana cevap verin bende algılayabileyim.

kuman
31. March 2013, 12:18 AM
Yada biz şunu yapalım, bizden geçmiş çünkü en küçüğümüz 20 dir herhalde,
Zeki çocukları keşfedelim sonra bu çocukları üst düzey eğitim verelim bunu da sistemli bir hale getirelim bu çocuklar bilimle sporla müzikle uğraşsınlar ve bizde uygarlığa bir tuğla koyalım.
Ağzında su akan varlıklar gibi durmaktansa bir şeyler yapalım.