PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sema sadece Gökyüzü müdür?


dost1
12. February 2009, 05:30 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

" السّماء Sema" sözcüğünden sadece dilimizdeki karşılığı olan "gökyüzü"nü anlarsak, sözcüğün kullanıldığı cümleleri anlamakta oldukça zorlanırız. Çünkü "sema" sözcüğünün ifade ettiği daha bir çok anlam mevcuttur. Bu anlamlar şunlardır:

"Sema" sözcüğü, `yükseklik, yücelik` anlamındaki ` السّموّ es sümüvv` sözcüğünün türevlerindendir. Her yüksek ve yüce şeye `es sema` denilir.

Gökyüzüne sema denilmesinin sebebi, yeryüzünden yukarıda olmasındandır. Her bir şeyin üstü ve üstününe sema denilir.

Meselâ hesaba (matematiğe) da sema denilir. Çünkü matematik üstün bir ilimdir. Herhangi bir şeyin üst kısmına da sema denir. Ayakkabının üstü de bir semadır. Evin tavanı da bir semadır. Hatta bulutlara ve yağmura da sema denmiştir. `Es sema`nın fiili olan `semâ` fiili, ` حسيب hasîp (ince hesap bilen, muhasebeci)` ve ` شريف şerif (onurlu, erdemli)` kimselerin işleri için kullanılır. Bu demektir ki iyi hesap (matematik) bilen kimseler de `sema`dır." (Lisan ül Arab, cilt 4, s. 695-697; semâ maddesi)
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sevginur
14. February 2013, 01:38 AM
Selamun aleykum dost 1 kardeşim

Bilgilendirdiğiniz için Allah razı olsun.Damlaya damlaya göl olur deyimiyle bir kelimenin anlamı dahi onlara ait bazı kavramlarınıda öğrendikçe ,anladıkça ayetler içinde geçtikçe daha iyi anlamıza vesile olacak Allah'ın izniyle..
Konuyu okuyunca içinde sema geçen ayetleri ekleyecektim ama ayetleri okuduğumda sema kelimelerinin kullanılışı hakkında araştırdığım bilgiyi paylaşmanın daha faydalı olacağını düşündüm..


Enbiye süresi :32. Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun [gökyüzünün] Âyetlerinden yüz çevirenlerdirler.
nebe süresi :19. Gökyüzü de açılıp kapı kapı oluvermiştir.
intifar süresi :Gök çatladığı zaman,
Lokman süresi :10. O [Allah], gökleri dayanak olmadan yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Yeryüzünde de, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve oralarda her dâbbehden [canlıdan] türetip yayıverdi. Ve Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her kerîm çiftten bitki bitirdik.
Bakara süresi :21–22. Ey insanlar! Takvâlı davranasınız diye, sizi ve sizden öncekileri yaratan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Artık siz de, bile bile, Allah'a ortaklar koşmayın.

Gerçekten de gök kapısı olan, yarılan ve düşen bir tavan mıdır? Bu ayetlerin manası nedir? Ayetlerde bir çelişki gözlemlenmekte midir?

Kur’an’da defalarca zikredilen“sema” kelimesinin manasını dost 1 kardeşimizin paylaştığı gibi kendi dilimizdeki tercümesi gök değil. Değişik örnekleri olan yukarı taraf manasındadır.sadece Lokman suresinin onuncu ayetinde çoğul olarak kullanılan “semavat” kelimesi bilinen gök manasını taşımaktadır.
iki tanesinde ise yeryüzü atmosferi kastedilmektedir. Kur’an’ın yeryüzü atmosferinin bir tavan gibi başımızın yukarısında durduğunu buyurması, yeryüzü atmosferinin sağlam bir tavan gibi kalkan olduğu ve yeryüzünü gök taşlarının düşmesi karşısında koruduğu anlamına gelmektedir
Kur’an’da Semanın Kullanılışları


“Sema” kelimesi sözlükte yukarı taraf manasındadır. Bu, genel bir mefhum olup değişik örnekleri içinde barındırmaktadır. Bundan dolayı Kur’an’da değişik yerlerde kullanılmış olduğunu olduğunu öğrendik.

1. Bazen yerin çevresinde yer alan “yukarı taraf” anlamında kullanılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ

İbrahim süresi 24–25. : Görmedin mi, Allah nasıl bir misal verdi? Güzel bir söz, aslı [kökü], sabit, dalı–budağı gökte olan, Rabbinin izniyle her an ürün veren güzel bir ağaç gibidir. Ve onlar öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.
2. Bazen yeryüzünden daha uzak bir bölgeye (bulutlar mahalline) denmiştir. Nitekim şöyle okumaktayız:
KAF SÜRESİ 9 :Ve Biz gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.
3. Bazen yeryüzü etrafındaki toplanmış kümelenmeye (atmosfer) denmiştir:
ENBİYA 32.: Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun [gökyüzünün] Âyetlerinden yüz çevirenlerdirler.

Allah’ın biz göğü (atmosfer) korunmuş bir tavan yaptık diye buyurması, yeryüzü atmosferinin bir tavan gibi başımızın üstünde durması ve yeryüzünü gök taşlarının düşmesi karşısında koruyacak derecede sağlam olması nedeniyledir. Eğer kümelenmiş bir hava kalkanı olmasaydı, gece ve gündüz devamlı bir şekilde yeryüzünün çekim alanına giren ve ona taraf çekilen bu taşların düşme tehlikesiyle yüz yüze kalacaktır. Ama bu kalkanın varlığı, taşların yeryüzü atmosferine değmesiyle yanması ve sonra da kül olmasına neden olmaktadır.

4. Bazen de “yukarı küreler” manasında kullanılmıştır:
fUSSİLET 11: Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" dedi. İkisi de "Biz isteyerek geldik" dediler
Bu bilgileri edindiğim kardeşlerimden Allah razı olsun

sevgi ve saygılarımla

galipyetkin
14. February 2013, 09:17 AM
Sayın Sevginur.

Yazılarımdan birinde şöyle demişim. Ne dersiniz?

İnsan denilen varlık ''cesedi'' ve bu güne kadar ne ve nasıl olduğu tam anlaşılamayan, bir kavram olan ''ruh veya can'' diye isimlendirdiğimiz iki olgunun birleşimidir. Bu birleşimde cesede ''ruhun veya canın eşi'', ruh veya cana da ''cesedin eşi'' diye ad verilmiştir:
Bakara-35 :''Dedik ki! Ey Adem. Sen ve eşin(benzerlerin/senin gibiler)..........''

Aşağıdaki ayette de her bir eşe ''bir kısım'' nitelemesi yapılmıştır.
Bakara-36 :''.........bir kısmınız diğerine düşman......''

Bazı ayetlerde, insanın ceset kısmını beş duyumuz ile algıladığımızdan ''ins'', ''ruh veya can'' dediğimiz kavramı da algılayamadığımızdan ''cin'' diye tanıtılmıştır.

Bazı ayetlerde de ''can-ruh'' dediğimiz kavram ''düşünce yetisi''=''Beyin'' ile eşdeğerde tutularak ''gök-sema'' olarak ifade edilmiştir. Bunun nedeni ''kavram''ın cesette-vücutta merkez olarak beyini, yani vücudun tavan kısmını mekan tutmasındandır.

''Vücut-ceset'' = ''kalp'' da maddi dünya ile ilişkisi olduğundan ve topraktan yaratılmasıyla ''yeryüzü'' olarak ifade edilmiş ve ''hissiyat/arzular'' kastedilmiştir.

Bakara-l44 :''Biz senin vechini göğe doğru çevirmekte olduğunu.........''
Al'i İmran-5:''Şüphesiz ki ne yerde ne gökte hiçbirşey .....................''
Nisa-170-171. gibi.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur
14. February 2013, 11:20 AM
selamun aleykum galipyetkin..


Bazı ayetlerde, insanın ceset kısmını beş duyumuz ile algıladığımızdan ''ins'', ''ruh veya can'' dediğimiz kavramı da algılayamadığımızdan ''cin'' diye tanıtılmıştır.
Bazı ayetlerde de ''can-ruh'' dediğimiz kavram ''düşünce yetisi''=''Beyin'' ile eşdeğerde tutularak ''gök-sema'' olarak ifade edilmiştir. Bunun nedeni ''kavram''ın cesette-vücutta merkez olarak beyini, yani vücudun tavan kısmını mekan tutmasındandır.
''Vücut-ceset'' = ''kalp'' da maddi dünya ile ilişkisi olduğundan ve topraktan yaratılmasıyla ''yeryüzü'' olarak ifade edilmiş ve ''hissiyat'' kasdedilmiştir.


Yaradılışımız da Bilinen ve bilmeyen beynimizde yer etmiş kavramları birebir kuranda bilinen eşya dediğimiz dünya ile alakalı bildiğimiz bizzati varlığı duyularımızla algıladığımız şeyler misal su deyince suyu görmesekte nasıl olduğunu biliriz zihnimizdeki varlığı ve akışkan berrak çeşitleriyle anlamı budur.biri su diye ateşi gösterse gerçek olmadığını hakkındaki bilgimiz dogrudur.Arapçada ma farsçada ab inglizce water dese lisanı farklı olsada su sudur. Allah ademe isimleri öğretti ayetiyle insanın yaşamsal ihtiyacları ne ise onunla ilgili zihninde bilgiler insanda mevcut..ama kuranda sıkça okuduğumuz düşünmezlermi öğüt olmazlarmı gibi bizden uygulamamızı istediği şeyler kavramların ruh alemiyle alakalı isterseniz dün gece okuduğum bir yazıyı paylaşmak isterim


Bir arkadaşımızda atom modeli benzetmede bulunmuş Ruhsal Alem’in Çekirdeği “ALEMLERİN RABBİ”dir. Etrafı Ruh Varlıkları’dır. Ruh Varlıkları da guruplar oluşturmuş MERKEZ etrafında dönen Alt Merkez’li guruplar. Çeşitli seviyelerde, çeşitli yörüngelerde Ruhsal Alem bir Guruplar Topluluğu’dur. O hiçbir şekilde bölünemez. RUH Atomu parçalanamaz. Çünkü O’nu “TANRI Aşkı” bir arada tutmaktadır.
Enerji ve Işık Merkez’den yayılır. Güneş sisteminde Güneş, Galaksi Sistemi’nde Galaksi Merkezi, Evren Sistemi’nde Evren Merkezi Enerji ve Işık yayar. Ruhsal Alem’de de, “ALEMLERİN RABBİ”, SİSTEM MERKEZİ, Ruhsal Enerji ve Işık yayar. Ruhsal Enerji “Zeka”dır. Işık ise “Bilgi”dir. Zeka ve Bilgi birleşir, evrenleri yönetir. Zeka TANRI’dan, Zeka ve Bilgi’nin yayılması “ALEMLERİN RABBİ”den, TANRI Muradı’nın uygulanması da tüm Varlıklar’dandır. “İşbölümü” böyledir.devamını okuyabilirsiniz

http://aligurel.wordpress.com/2012/07/29/atom-modellemesi-2/


sevgi ve saygılarımla
sevginur

sevginur
14. February 2013, 08:29 PM
zariyat 47. Ve semâ; Biz onu kudretle/sağlamca bina ettik. Hiç şüphesiz Biz, genişleticileriz.

Bu Âyette semânın haşmetine dikkat çekilmektedir. Böyle muazzam bir varlığı ve sistemi yaratanın, sonsuz güç ve irade sahibinden başkasının olamayacağı ve uzay gibi bir varlığı yaratan gücün insanı yeniden yaratmaya da güç yetireceği vurgulanmaktadır. Âyetteki Hiç şüphesiz Biz, genişleticileriz ifadesinden, genişletme eyleminin devam ettiği anlaşılmaktadır.

(Yâ–Sîn: 81) Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir değil midir? Evet, [elbette kadirdir]! Ve O çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir.

(Nâziât: 27–33) Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü], O [Allah] yaptı; boyunu yükseltti sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi; Ondan [yeryüzünden] suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi].

(Mü'min: 64) Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren –ki şekillerinizi ne de güzel kılmıştır– ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. –İşte, âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! –

(Rahmân: 29) Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'na istekte bulunurlar. O, her gün [an] bir iştedir.

Evrenin genişlemesi hakkında hazırlanan bilimsel bir çalışmayı, yararlı olacağı düşüncesiyle okuyucuya arz ediyoruz:


SÜREKLİ GENİŞLEYEN BİR EVRENDE YAŞIYORUZ:

(Zâriyât: 47) "Ve Evren'i [Göğü] kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz."

Âyette "Evren, gök" diye çevirdiğimiz kelime Arapça semâ kelimesidir. Bu kelime, Türkçe'deki "gök" kelimesi gibi hem Evren'i, hem de Dünya'nın tavanını ifade eder. Yeryüzünün üstünün tümü semâ diye adlandırılır.

Evren sonsuz mudur? Yoksa sınırlarla çevrili, durağan-sonlu bir yapıda mıdır? İşte size insanlığın büyük dehalarının tarihin başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri...

Diyebiliriz ki, insanlık tarihinde çok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tüm uğraşlara rağmen işin içinden çıkılamamıştır. İlk önce felsefenin içinde, daha sonra ise felsefeden bağımsızlığını ilan eden fizikte, Evren'in sınırlarının sonsuz olup olmadığı tartışılmıştır. Tarihin en parlak simalarının bir kısmı Evren'in sonsuz olduğunu, buna karşılık diğer birçok ünlü düşünür de Evren'in sınırlarla çevrili bir şekilde sonlu olduğunu dile getirmiştir. Oysa Kuran bu iki görüşün dışında sürekli genişleyen dinamik bir Evren modeli çizmiştir. Kuran'ın çizdiği bu model, Evren'in her an bir sonu olmakla "Sonsuz Evren" modelinden, sürekli genişlemekle ise "Durağan Sınırlı Evren" modelinden ayrılmaktadır. Böylece insanlığın bu en büyük tartışmasında Kur'ân tüm düşünürlerin dışında üçüncü bir modeli tarif etmiştir.

İşte Kuran'ın Allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler için bir test imkânı... Bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış çöldeki Muhammed peygamber diğer tarafta da felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları... İşte Aristo, işte Ptolemy, işte Giordano Bruno, işte Telesio Patrizzi, işte Galieo Galilei, işte Isaac Newton... Dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla Evren'in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik Evren modelini çizememişlerdir. Ancak 20. yüzyılda Edwin Hubble'ın gelişmiş teleskobuyla gözlemleri, tüm yıldız kümelerinin hızla birbirlerinden uzaklaştığını tespit etmiş, böylece "Genişleyen Dinamik Evren" modeli doğrulanmıştır.

Evren'in genişlediği ilk kez 1900'lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900'lü yıllardan önce Kur'ân dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur.

[U]Hakı yılmaz işte Kuran

sevginur
15. February 2013, 12:40 AM
Kuran ayetlerinde 7 gök

Kur’an ayetlerinde “yedi göğün”Bakara süresi 29. O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratandır. Sonra da O, semaya istiva etti [egemenlik kurdu]; onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi en iyi bilendir.

(Mülk: 3–4) Ki O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir çatlaklık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür [de bak], bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha döndür [bak]. Gözün [aradığı bozukluğu bulmaktan], âciz bir hâlde sana dönecektir. Ve o çok bitkindir.

12. Ve sizin üstünüze yedi sağlamı bina ettik.

Kur’an ayetlerinde “yedi göğün”yaratılışı ve varlığı zikredilmiştir. Yedi gök denilirken gerçek manasıyla yedi gök kastedilmiştir. Bu tabirin değişik Kur’an ayetlerinde zikredilmesi, yedi sayısının burada çokluk 7 (Sayının çokluk için olmasının manası, sayının bizzat gerçek bir adeti göstermeyip sadece söz konusu şeyin çokluğunu yansıtmak için kullanılmasıdır) anlamında olmadığını ve özel bir sayıya işaret olduğunu göstermektedir. Bu ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla gördüğümüz tüm gezegen ve yıldızlar birinci göğün parçasıdır. Ulaşamadığımız ve bugünkü bilimsel araçlarımızın kapsama alanının dışında kalan başka altı gök daha mevcuttur. Toplam yedi âlemi yedi gök oluşturmaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: وَ زَیَّنَّا السَّماءَ الدُّنْیا بِمَصابِیحَ[ 12. Böylece O [Allah], onları iki günde yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğe kendi işini vahyetti [içine yükledi]. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, Azîz, Alîm'in ayarlamasıdır. “En yakın göğü kandillerle süsledik.” Bu ayetlerden iyice anlaşıldığı üzere gördüğümüz ve yıldızlar dünyasını oluşturan her şey birinci göğün parçasıdır, onun ötesinde altı gök daha mevcuttur ve bizim halihazırda onların detayları hakkında tam bir bilgimiz yoktur. Nitekim yeni nücüm ilmi bu doğrultuda hareket etmiş ve bu görüşü desteklemiştir. Netice şudur: Kur’an’da kullanılmış “sema ve es-sema” kelimesinin tam manası “gök” değildir. Mana itibariyle kastedilen, yukarı taraftır. “Atmosfer”, “yeryüzünden biraz yüksek”, “bulutlar mahalli” manalarında kullanılmıştır. Bu Kur’an ayetlerinde sadece bazı yerlerde “gök” (yıldızların bulunduğu yer) manasında kullanılmıştır. Öte taraftan Kur’an on dört asır önce (nücüm ilmi bugünkü geldiği noktadan çok uzakken) evrenin azametini ve görünmeyen şeyler karşısında bu görünen dünyanın ne kadar küçük olduğunu açıklamıştır. Göze görünen tüm şeylerin ve yukarıdaki göğün tüm kürelerinin birinci gök olduğunu beyan ederek, evrenin azametini tüm açıklığıyla dile getirmiştir. Soruda işaret edilmiş ayetlerin incelemesine gelince ise şunları ifade etmek gerekir:


1. Enbiya 32: وَ جَعَلْنَا السَّماءَ سَقْفاً مَحْفُوظاً وَ هُمْ عَنْ آیاتِها مُعْرِضُونَ “Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.” Bu ayet ile ilgili bahis ve onun Kur’an’ın ilmî mucizesine ve ilmî azametine delalet ettiği konusu daha önce belirtildi.


2. Lokman 10: خَلَقَ السَّماواتِ بِغَیْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَها “Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.” Bu ayet de söyleyeninin azametini bildirmekte ve O’nun sonsuz ve zaman ve mekân ile sınırlı olmayan bir ilme sahip olduğunu belirtmektedir. Bu ayet göklerin sütunsuz olduğunu ve sütunsuz bir şekilde durduklarını buyurmamaktadır. Sadece göklerin gözle görülebilecek sütunlara sahip olmadığını bildirmektedir.(el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an) Bu, bilimin on dört asır sonra ulaştığı yer çekimi kanunudur.(el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 11, s. 287.) Bu, bilimin çocukluk döneminde olduğu on dört asır önce Kur’an’ın işaret ettiği mucizevî bir konudur.

el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 11, s. 287.

el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 11, s. 287.

Tefsir-i Numune, c. 1, s. 118 ve 121.

el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 20, s. 166.

el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 20, s. 176.

Tefsir-i Numune, c. 26, s. 33.
islamquest.org

sevginur
15. February 2013, 05:23 PM
Enbiya Süresi 30/31/32/33 : Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?

31. Ve Biz, yeryüzünün içinde, onlar sarsılmasın diye sağlam kazıklar kıldık. Ve orada yollarını bulsunlar diye bol bol yollar kıldık.

32. Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun [gökyüzünün] Âyetlerinden yüz çevirenlerdirler.

33. Ve O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.
Bu Âyet grubunda, gözlerini gerçeğe kapatan, gerçekleri görmezlikten gelen müşrikler kınanmakta ve onlara Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı ? denilmek suretiyle gözlem ve araştırma yapmaya davet edilmektedirler. Araştırma ve gözlem sonucunda Allah'ın ortaklardan münezzeh olduğu mutlaka anlaşılacaktır. Çünkü araştırma ve gözlemle elde edilen tüm deliller, evrende çok dikkate değer bir tertibin mevcut olduğunu göstermektedir. Eğer birden fazla ilah olsaydı, evrende asla böyle bir düzen ve tertip olmazdı.

Pasajda ayrıca Allah'ın kudretinin evrendeki delillerinden birkaçına da değinilmiştir: Bunlar, gökler ile yer bitişik bir halde iken ayrıldığı, her canlının sudan yaratılması, sarsılmasın diye yeryüzünün içinde sağlam kazıklar kılınması, insanlar yollarını bulsunlar diye orada bol bol yollar kılınması, gökyüzünün korunmuş bir tavan yapılması; gecenin, gündüzün, Güneş'in ve Ay'ın yaratılması, bunların bir yörüngede yüzmeleri gibi delillerdir. Bu delillerle evrendeki düzeni sağlayan ilahî yasalara dikkat çekilmiştir. Bu yasalar üzerine çalışma yapan herkes Allah'ın varlığını, birliğini; ortağının olmadığını, olamayacağını bilir.

Bu yasalardan bazıları hakkında yapılan ilmî açıklamaları daha evvelki Sûrelerin tahlilinde nakletmiştik. Burada ise "Yer ve göğün bir zamanlar bitişik olduğu, her canlının sudan yaratıldığı ve göğün korunmuşluğu" gibi ilk kez önümüze gelen konularla ilgili Âyetleri ve bu konulardaki birer çalışmayı naklediyoruz:

(Enbiyâ: 30) "İnkâr edenler Evren [Gökler] ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?"

Âyetin ifadesinden, bu Âyette belirtilenlerin inkârcılara karşı bir delil niteliğinde olduğunu, bu Âyette belirtilenler sebebiyle inkârcıların inanması gerektiğini anlıyoruz. Ateistlerin en temel iddiası, maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve maddenin tüm canlı-cansız varlıkları tesadüfen oluşturduğudur. Oysa Büyük Patlama [Big-Bang] Teorisi, Evren'in ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ortaya koyarak ateizmin bu en temel iddiasını yıkmaktadır. Âyette İnkâr edenler görmüyorlar mı? diye sorulması da çok anlamlıdır. Bu şekilde Âyet Evren'in ve yeryüzünün bitişikken ayrıldığının anlaşılabileceğine, bunu anlamanın mümkün olduğuna da işaret etmektedir. Âyetin doğruluğunun anlaşılacağı 1900'lü yıllar, bilimsel keşiflerin arttığı, bazılarının bilim ile dini çatışır halde göstermeye çalıştığı yıllardır. Sanayi toplumunun getirdiği refah ile şımaran insanların bazıları bu yıllarda maddeyi putlaştırmaya ve Allah'ın yerine koymaya kalkmışlardır. Tam böyle bir ortamda bazı insanların tapınmaya kalktığı maddenin yaratılmış olduğunun, yani başlangıcı olduğunun, Big-Bang ile doğrulanması, inkârcılığa inen bir tokattır. Âyetin devamında geçen Yine de onlar inanmayacaklar mı? cümlesi de çok anlamlıdır. Âyetin bu işaretini de tarih doğrulamış, ortaya konan tüm delillere rağmen inkârcılar inkârlarında ısrarcı olmuşlardır. Âyet bilimsel gerçekleri ortaya koyarken inkârcıların her şeye rağmen inanmama eğilimini de ortaya koymaktadır.

Âyette belirtilenler hem Evren'in başlangıcı olduğunu ortaya koyarak, inkârcılığın maddenin sonsuzdan beri bu şekilde var olduğu iddiasını yıkmakta ve inkârcıları inanmaya mecbur etmektedir, hem de Kuran'ın indiği dönemden 1300 yıl sonra anlaşılacak bu gerçek Kur'ân'da geçtiği için, inkârcıları bir kez daha Kur'ân'ın Allah'ın sözü olduğunu kabule zorlamaktadır.

Evren'in genişlediğini ve tüm Evren'in bitişikken birbirinden ayrıldığını Kur'ân dışında ortaya koyan hiç kimse olmamıştır. İşte Eski Yunan, işte Ortaçağ, işte Yeniçağ, işte Platon'lu, Thales'li düşünce yoğunluğu, işte Batlamyus, işte Kopernik, işte Kepler, işte Kant... İnsanlık tarihinin tüm dehalarının hiçbiri genişleyen bir Evren'de olduğumuzu bilemediği gibi, bu Evren'in yaratılışının başında her şeyin birbiriyle bitişik olduğunun da farkına varamamışlardır. Gelişmiş aygıtlar olmadan, bilimsel birikim kullanılmadan bu sonuçlara varmak imkânsız olduğu için tüm bu ünlü felsefeciler, fizikçiler bu sonuçlara varamamışlardır. Evren'in yaratıcısı Evren hakkındaki bu en önemli bilgileri kitabıyla insanlara bildirerek hem bu Evren'sel oluşumlara dikkatleri çekmiş, hem de Kur'ân'ın kendisi tarafından gönderilen bir kitap olduğunu ispat etmiştir. Günü gelince Uzay'da bir nokta olan insana tüm Uzay'ın bir noktadan yaratıldığının delillerinin örtüsünü açan Allah, böylece hem Evren'in bilgisini insanlara sunmuş, hem de kendi kitabının mucizelerini göstermiştir. Âyetin, açık mucizesi kadar İnkâr edenler görmüyorlar mı ? ifadesiyle Âyetin açıklamalarının anlaşılacağına işaret etmesi, Yine de onlar inanmayacaklar mı? i fadesiyle inanmayanların bu delillere rağmen inkârcılıklarına devam edeceklerine işaret etmesi de çok ilginçtir. Nitekim Einstein da Evren hakkında yaptığı keşiflerden çok, bunların anlaşılabilmesine şaştığını söylemiştir. Bundan da Âyetin, insanların bu Âyette ifade edilenleri anlayabileceğine işaretinin önemi anlaşılmaktadır.

Kaynak:Hakkı yılmaz


Not:Sık sık güncellediğim için belki yadırgayabilirsiniz.. bunu kendim için ve benim gibi öğrenme açlığı içinde olan kardeşlerimiz için yapıyorum. Bilgileri tekrar etmek, öğrenmede çok etkilidir. Ancak okuma, birçok meal kitapları mevcut olduğu için aynı konuyu farklı kaynaklardan da okumak yine etkili bir yöntemdir. Ayrıca bir kitapta kıska geçilen bazı bölümler burada daha geniş ele alınmış olabilir. Veya konu farklı bakış açıları ile anlatılmış olabiliyor.Allah kavrayışımızı artırsın...
saygılarımla


sevginur