PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türk tarihinde tasavvuf ve tarikatlar


Hülya
27. January 2009, 11:09 PM
TÜRK TARİHİNDE TASAVVUF VE TARİKATLAR

Dünyadaki bütün dinlerin kalbî, ruhî ve ahlâkî yönü vardır. Bunun yaygın adına ise Mistizm denir. Mistik faaliyetlerin bizim medeniyetimizdeki adı ise Tasavvuftur.
Tasavvuf özelde kişilerin ruhlarında derin izler bırakırken genelde ise toplumu ahlaklı kılan temel etkenlerdendir. Bu yönüyle tasavvuf sadece kişileri değil toplumları ve devletleri de etki alanı içine almıştır.
Türkler’in tasavvufla tanışmaları İslamla tanışmalarıyla aynı zamanda olmuştur. Özellikle Emeviler dönemiyle birlikte İslamla tanışan Türkler Emeviler’in Asya’nın içlerine kadar uzanan fetihleri sırasında İslamla birlikte tasavvufla da tanışma fırsatı bulmuşlardır.
Türkler’in tarih sahnesine çıkış ve dağılış yeri olan Asya’da ilk tasavvuf merkezi Horasan’dır. Zaten Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Horasan Erenleri adı verilen tasavvuf eğitim almış Türkler’in çok büyük etkisi vardır. Buhara Merv, Semerkant gibi merkezler hem bu tasavvuf ekolünün büyüyüp geliştiği hem de fetih ruhuna sahip Alperen’lerin yetiştiği yerler olmuştur. Alperen’lerin piri ise Hoca Ahmet Yesevî hazretleridir.
Türkler’de müslüman olmalarıyla başlayan tasavvuf anlayışı bugünkü tasavvufî anlayışların pek çoğunun aksine fetih ruhunu da getirmiştir. Daha fetihlerin ilk yıllarında Anadolu’ya yönelen Ahmed Yesevînin talebeleri ordulardan önce halkın arasına katılmışlar, onların gönüllerini İslam’a ve Türkler’e ısındırmışlardır. Anadolu’da oluşan tekkeler ve dergahlar Haçlı seferlerinden ve Bizans’ın baskısından bıkıp usanmış olan Diyar-ı Rum (Anadolu) halkının oksijen çadırları haline çelmişti. Bu hem insanların hızla müslüman olmalarına hem de fetihlerin daha rahat ve kolay yapılmasına sebep olmuştur.
Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra kısa bir süre Anadolu Selçukluların etkisinde kalan Anadolu üstüne bir kabus gibi çöken Moğollar’ın baskı ve zulüm dönemlerinde Anadolu insanının sığınakları yine bu tarikatler olmuştur.
Bu dönemde Anadolu’da başlıca iki türlü tarikat anlayışından bahsedilebilir.
Birincisi Konya merkezli Mevlevîlik geleneğidir ki daha çok farsça ağırlıklı bir dil kullanmış ve saray tebası ve yüksek zümreden insanlara hitap etmiştir. Onun içinde ağırlıklı olarak başkent Konya’da etkili olmuştur. Selçuklu Sultanlarının pek çoğuda bu terbiye geleneğine mensup insanlardır.
İkinci ekol ise daha çok halk arasında yaygın olan Yesevîlik menşeili ekoldür. Aşıklık geleneği ile kendisini ifade eden, sade, halkın dilinden konuşan bu ekol daha çok halk arasında yayılmış bir durumda idi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tarikat geleneğinin ilk halkası Osmanlı Devleti’nin manevî kurucusu sayılan Şeyh Edebali Hazretleridir. Şeyh Edebali damadı Osman Gazi’yi manevî terbiye altına alırken onun şahsında 600 yıl yaşayacak olan Osmanlı İmparatorluğu’nun temeline de tarikat terbiyesini yerleştiriyordu. Onun Osman Gazi’ye yaptığı nasihatlar bütün zaman duvarlarını asıp, makam sahibi olmuş ama terbiye sahibi olamamış günümüz idarecilerinin yüzlerine hâlâ şamar gibi çarpıyor.
Osmanlı İmparatorluğu hakkın hatırını en üst seviyede tutma, adaletli davranma, zulm etmeme, herkese hakkını verme, milletin malını emanet bilip tek kuruşuna dokunmama terbiyesini tâ 1290’lı yıllarda küçük bir beylikken Şeyh Edebali’den öğrenmiştir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemiyle ilgili bir ilginç nokta da bu dönemin Yunus Emre ile aynı döneme rastlamasıdır. Kimbilir belkide Yunus Emre’nin “Gelin Tanış olalım.” düsturu ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde diğer beyliklere uyguladığı kardeşane tutum aynı terbiyenin bir tezahüründen başka bir şey değildir.
Bütün Osmanlı Padişahlarının rüyası olduğu halde Fatih Sultan Mehmed Han’a nasip olan İstanbul’un Fethi olayının sebeplerini sayarken birçok maddî sebebin yanında bir tarikat erbabı olan Ak Şemseddin Hazretlerinin (Hacı Bayram-ı Veli’nin kurucusu olduğu Bayramiye tarikatine mensup idi) gözyaşı ve dua dolu yakarışlarını saymamak ve tasavvuf gerçeğinin Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini görmezden gelmek mümkün müdür acaba?
Osmanlı İmparatorluğu’nun din ve kültür hayatında etkisi olan belli başlı tarikatleri şu başlıklar altında toplabiliriz.
Kazeruniye, Yeseviye, Kadiriye, Rifaiye, Kübreviye, Suhreverdiye, Bektaşiye, Mevleviye, Sadiye, Halvetiye, Nakşbendiye, Bayramiye, Zeyniye.
XIV. yüzyıldan sonra Yeseviye, Kübraniye, Suhreverdiye gibi tarikatlar Selçuklu ve Osmanlı topraklarında dervişleri ile hizmet vermişlerse de tekke ve müesseseleriyle sürekli hizmet verebilme imkanı bulamamışlardır. Bu tarikatların Anadolu ve Rumeli (Tarikatler Rumeli’ye de geçerek oralarda da İslam’ın yayılmasına ve fetihlere zemin hazırlamışlardır. Günümüzde Balkanlardaki mirasımızda da asıl pay onlarındır.) topaklarındaki tesirleri azalmıştır. Bunun yerine yeni bazı tarikatler ortaya çıkmıştır. Bunlardan Bayramiye XV yy., Celvetiye XVII yy. Şazeliye XIX yy. sonlarında Osmanlı’da ortaya çıkmıştır. Her tarikat her yerde yaygın değildir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve günümüzde de hâlâ varlığını ve etkinliğini koruyan üç tane tarikat var ki bunların üzerinde kısaca durmamız gerekiyor:
a) Kadiriye: Meşhur Sufî Abdülkadir Geylani Hazretlerine nispet edilen bu tarikatın Osmanlılardaki ilk büyük temsilcisi Eşrefoğlu Rumî’dir.
b) Nakşibendiyye: Bahaüddin Nakşibend Hazretlerine nisbet edilen Ubeydullah Ahrar ve Molla Cami ile yeni bir hamle kazanan tarikatın Osmanlı dünyasındaki ilk büyük mürşidi Simanlı Molla İlâhî’dir. Emir Ahmed Buharî ile İstanbul’a ulaşan tarikat Osmanlıların son dönemlerine doğru sağlam bir zemin bulmuş ve hızla yayılmıştır. Müceddidiye ve Halidiye kolları yaygınlık kazanan tarikat silsilesi Muhammed Zahid hazretleri ile devam etmiştir.
c) Rıfaiye: Ahmed er-Rifaiye nisbet edilen tarikat Anadolu topraklarındaki en köklü tarikatlerdendir.
Görüldüğü gibi tarikatler Osmanlı toplumu ve devletinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunu anlamak için İstanbul’da açılan tekke sayısına bakmak bile yeterlidir. Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkıldığı 1918 tarihinde İstanbul’da, 4 adet Bayramiye, 9 adet Bedeviye, gizli olarak çok sayıda Bektaşiye, 51 adet Nakşibendiyye, 38 adet Rufaiye, 45 adet Kadiriye tekkesi bulunuyordu.
Horasan Erenleri ile Anadolu’ya gelen, Şeyh Edebali ile devlet terbiyesi halini alan tarikatler her zaman bu toplumun vazgeçilmezlerinden olmuştur. Yanlış tarikat anlayışlarını ve sapık ekolleri örnek gösterip onları yok saymaya çalışmak Türk tarihini yok saymaktır. Unutulmamalıdır ki ilk T.B.M.M.’de Mustafa Kemal’in yardımcısı olan iki başkanvekili tasavvuf eğitimi almış iki şeyh efendidir. Geçmişte ne varsa kötüdür mantığı ile bakarak tarikatları kötülemek ya da yok saymak anlamsızdır. Çünkü bu müesseseler bugün bile hayatımızın vazgeçilmezlerindendir. Öyle ise onları sadece seçim zamanı mesaj verilecek kitleler gibi görmekten ve hor bakmaktan vazgeçelim. Kendi gerçeklerimizle, ülkemizin gerçekleriyle savaşmak değil onları anlamaktır yapmamız gereken şey.
Kaynaklar
1) İslam Ansiklopedisi, Ağaç Yay.
2) Anadoluda İslamiyet , F. Babinger, F. Köprülü
3) Türk Eğitim Tarihi, Vecdi Akyüz
4) Türk Edebiyatında İlk Mutasavvfıflar, F. Köprülü
5) İbret Işıkları, O. Nuri Topbaş
6) Hacı Bayram-ı Veli, Ethem Cebecioğlu

Muhabbetci
2. March 2009, 03:17 AM
Teşekkürler Hülya :)

bayrak
7. June 2009, 02:28 PM
TÜRK TARİHİNDE TASAVVUF VE TARİKATLAR isimli mekalenizi okudum tesekurler hulya kardesim...

tek sorum islam dininde tasavvuf neder ?
varmidir ?
sirk midir?

islamdan ayri bir din midir ?

bunlarida ayri ayri yazsan iyi olur simdiden tesekürler--

TUĞÇE DENİZ AKIN
3. October 2009, 01:32 PM
elinize gönlünüze sağlık.paylaşım için teşekkürler.

hiiic
15. March 2010, 01:46 AM
TÜRK TARİHİNDE TASAVVUF VE TARİKATLAR isimli mekalenizi okudum tesekurler hulya kardesim...

tek sorum islam dininde tasavvuf neder ?
varmidir ?
sirk midir?

islamdan ayri bir din midir ?

bunlarida ayri ayri yazsan iyi olur simdiden tesekürler--


Bayrak kardeşim, istersen bir fiil yaşayandan dinle...

-Kuran esasında tasavvuf denen kalıptan daha geniş ve daha kapsayıcıdır, dışardan bakıldığında, tasavvuf diyince gözünde canlanan tüm fiiliyat ve ahlakı kendi içerisinde barındırır. Hatta gerçekten fazlası bile var. Buraya kadar sıkıntı yok...

-Ancak işin içine girince olayın rengi değişir.

Rabıta; Allaha vesile gösterilmeye çalışan put perest zihniyettir.
Şeyhden Yardım; Allahtan başkasına sığınma içeren, işe başlarken desturla başlanan bitirirkende medet şeyhimle biten, şeyhimin himmetiyle oldu denilen, bir nevi katolik inanç. İslamda yoktur ve Allah tarafından bizzat ayetler dolusu delille kaldırılmıştır.
Ayin; Dine kesinlikle dışrdan sokulmuş, ne sünnete nede kurana uyan bir takım ayinler, içeriğinde rabıta ve himmet geçirilen ancak hiç anlamadan okutulan kuranlada delilli gösterilen; ders, hatme, zikir halkası ve cehri zikir gibi bidatlardır ve %80 şirk içerir
İnanç; Vahdetil vücudu destekleyen ve şeyhi Allahla bir tutan, hatta peygambere vahyi kendisinin getirdiğini söyleyen, burada şu sır var şurada bu sır var adı altında din sömürgeciliği yapan, apaçık ayetleri inkar ediip onu kapalı ve ancak şeyhin anlayabileceğini ve açıklayacağını anlatan bir inanaç biçimiridir. Hepsi Kurana göre şirk ve sapık düşünce ihtiva eder.


Bu tehlikenin tuzağına düşmemen, dini yalnızca Allaha has kılarak ona kulluk etmen dileklerimle. Unutmayın sizi Allahla kandırmasınlar. Zaten aradıkları samimi ve dinde fazla bilgisi olmayan cahil kimselerdir.
Üstelik cinci hoca tekniğiyle çarpılırsın aman inkar etme tarzı korkutmlarla yine kendilerini sindirmişler, bilmediğin vardır sus diyerek üstü her daim kapalı duran birer şeytan tuzağı sapık ve şirk inancıdır.

Neden; çünkü direk veya dolaylı çıkarları söz konusu, kitlelere hakim olma isteği ve dünyaperest arzuların peşinden koşuyorlar.
1. Seni anlamadığın ve bu yüzden karşı geldiğin için inanılmaz ölçekte korkuturlar (ki cehennem bile az kalır)
2. İslamı dini arkalarına alırkar ki, bu şekilde onları inkar etmen zorlaşır, halbuki hakikatler Kuranda yazıyor, ancak onlar elif ba öğrenmeni destekler.
3. Bedenlerine hakim ol ki beyinlerine de hakim olasın (sağ, sol, ileri marş marş komutlarını hatırlıyor musun? bunlarda esasında bedenine hakim olup beyninide komuta şartlandırma psikolojisi içerir, ufak bir araştırmayla bulabilirsin)

Zaten bütün bunlar senin düşünüp öğüt alman için indirilen kuranda apaçık ayetlerde yazıyor. Yinede sıkıntıların soruların varsa paylaş, kendi adıma yardımcı olmaya çalışacağım.

dost1
15. March 2010, 02:24 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

Bayrak kardeşim, istersen bir fiil yaşayandan dinle...

-Kuran esasında tasavvuf denen kalıptan daha geniş ve daha kapsayıcıdır, dışardan bakıldığında, tasavvuf diyince gözünde canlanan tüm fiiliyat ve ahlakı kendi içerisinde barındırır. Hatta gerçekten fazlası bile var. Buraya kadar sıkıntı yok...

-Ancak işin içine girince olayın rengi değişir.

Rabıta; Allaha vesile gösterilmeye çalışan put perest zihniyettir.
Şeyhden Yardım; Allahtan başkasına sığınma içeren, işe başlarken desturla başlanan bitirirkende medet şeyhimle biten, şeyhimin himmetiyle oldu denilen, bir nevi katolik inanç. İslamda yoktur ve Allah tarafından bizzat ayetler dolusu delille kaldırılmıştır.
Ayin; Dine kesinlikle dışrdan sokulmuş, ne sünnete nede kurana uyan bir takım ayinler, içeriğinde rabıta ve himmet geçirilen ancak hiç anlamadan okutulan kuranlada delilli gösterilen; ders, hatme, zikir halkası ve cehri zikir gibi bidatlardır ve %80 şirk içerir
İnanç; Vahdetil vücudu destekleyen ve şeyhi Allahla bir tutan, hatta peygambere vahyi kendisinin getirdiğini söyleyen, burada şu sır var şurada bu sır var adı altında din sömürgeciliği yapan, apaçık ayetleri inkar ediip onu kapalı ve ancak şeyhin anlayabileceğini ve açıklayacağını anlatan bir inanaç biçimiridir. Hepsi Kurana göre şirk ve sapık düşünce ihtiva eder.


Bu tehlikenin tuzağına düşmemen, dini yalnızca Allaha has kılarak ona kulluk etmen dileklerimle. Unutmayın sizi Allahla kandırmasınlar. Zaten aradıkları samimi ve dinde fazla bilgisi olmayan cahil kimselerdir.
Üstelik cinci hoca tekniğiyle çarpılırsın aman inkar etme tarzı korkutmlarla yine kendilerini sindirmişler, bilmediğin vardır sus diyerek üstü her daim kapalı duran birer şeytan tuzağı sapık ve şirk inancıdır.

Neden; çünkü direk veya dolaylı çıkarları söz konusu, kitlelere hakim olma isteği ve dünyaperest arzuların peşinden koşuyorlar.
1. Seni anlamadığın ve bu yüzden karşı geldiğin için inanılmaz ölçekte korkuturlar (ki cehennem bile az kalır)
2. İslamı dini arkalarına alırkar ki, bu şekilde onları inkar etmen zorlaşır, halbuki hakikatler Kuranda yazıyor, ancak onlar elif ba öğrenmeni destekler.
3. Bedenlerine hakim ol ki beyinlerine de hakim olasın (sağ, sol, ileri marş marş komutlarını hatırlıyor musun? bunlarda esasında bedenine hakim olup beyninide komuta şartlandırma psikolojisi içerir, ufak bir araştırmayla bulabilirsin)

Zaten bütün bunlar senin düşünüp öğüt alman için indirilen kuranda apaçık ayetlerde yazıyor. Yinede sıkıntıların soruların varsa paylaş, kendi adıma yardımcı olmaya çalışacağım.

Allah razı olsun . Yazınızı okurken Zümer suresi geldi aklıma. Sizlerle paylaşmak istedim.

1: Kitab’ın tenziyli Aziyz, Hakiym olan Allah’dandır.
2: Muhakkak ki biz sana O Kitab’ı Hakk olarak inzal ettik O halde diyn’i O’na halis kılarak Allah’a kulluk yap!.
3: Dikkat edin, halis diyn/katıksız Allah’ındır. O’nun gayrından veliler edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırması için kulluk yapıyoruz” (derler). Muhakkak ki Allah onlar arasında, hakkında ihtilaf edip durdukları şey hakkında hüküm verecektir... Muhakkak ki Allah, yalancı , gerçeği çok örtücü olan kimseye hidayet etmez.
4: Eğer Allah bir çocuk edinmek irade etseydi, elbette yarattıklarından dilediğini ıstıfa ederdi/seçerdi. Subhan’dır O!... O, Vahid, Kahhar olan Allah’dır!.
5: Semavat’ı ve Arz’ı Hakk olarak yarattı. Geceyi gündüzün üzerine dürer/dolar, gündüzü de geceniz üzerine dolar... Güneş’i ve ay’ı musahhar/itaatkar kılmıştır. Herbiri bir ecel-i müsemma/belli bir vakit için akıp gider... Agah olun, O, Aziyz’dir, Ğaffar’dır.
6: Sizi nefs-i vahide/bir tek nefsden yarattı. Sonra ondan onun eşini oluşturdu ve sizin için en’am’dan/mismil hayvanlar sekiz eş inzal etti. Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra bir yaratışa yaratıyor. İşte size Allah; mülk kendisinin olan Rabbiniz?!... İlah yok, ancak O Nasıl çevriliyorsunuz?!.
7: Eğer küfr ederseniz, muhakkak ki Allah sizden ğaniy’dir. kulları için küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin için ona razı olur. Hiçbir vazire/yük taşıyan, bir başkasının yükünü/günahını yüklenmez. Sonra merci’niz Rabbinizedir. (O), size yaptıklarınızı haber verecektir. Muhakkak ki O sadırların zatı olarak Aliym’dir.
8: İnsan’a bir durr/zarar, hastalık, sıkıntı dokunduğunda, O’na yönlerek Rabbine dua eder/Rabbini çağırır! Sonra ona kendinden bir ni’met lutfettiğinde, daha önce O’na dua ettiğini/çağırdığını unutur ve O’nun yolundan saptırmak için Allah’a endad/eş-denk’ler oluşturur. De ki: “ küfrünle azcık yararlan. Muhakkak ki sen Nar ashabındansın”.
9: yoksa sacid /secde eden ve kaim olarak gecenin vakitlerinde kanit , Ahiret’ten hazer eden ve Rabbinin rahmetini uman mı? De ki: “Hiç bilenler ile bilmeyenler bir/eşit olur mu ? Ancak öz-akıl sahipleri tezekkür eder”.
10: De ki: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden ittika edin ! Bu dünyada ihsan yapanlara bir hasene vardır. Allah’ın Arz’ı da geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesabsız verilir”.
11: De ki: “Muhakkak ki ben, diyni O’na (Allah’a) halis kılan olarak Allah’a kulluk yapmakla emrolundum”.
12: “Ve müslimlerin evveli olmakla da emrolundum”.
13: De ki: “Eğer Rabbime ısyan edersem, muhakkak ki ben aziym bir günün azabından korkarım”.
14: De ki: “Diynimi O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk ederim!”.
15: siz de O’ndan başka dilediğinize kulluk/ibadet edin! De ki: “Muhakkak ki husrana uğrayanlar şol kimselerdir ki, kıyamet günü nefslerini ve ehillerini husrana uğratmışlardır. Dikkat edin!. İşte o apaçık bir husranın ta kendisidir”.
16: Onların, fevklerinden de Nar’dan gölgelikler vardır, altlarından da gölgelikler vardır. İşte bu, Allah onunla kullarını korkutuyor. Ey kullarım, benden ittika edin!
17: Tağuttan, ona kulluk yapmaktan ictinab edip/kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için büşra/müjde vardır.Kullarımı müjdele!
18: Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.
19: Ya aleyhine azab kelimesi hakk olmuş kimse ise, Nar’da olan kimseyi mi sen kurtaracaksın?.
20: Fakat Rablerinden ittika edenlere gelince, onlar için üst üste bina olunmuş, altlarından nehirler akan ğuraf/cennet makamları vardır. Allah’ın va’didir... Allah mi’ad’ı bozmaz.
21: Görmedin mi ki Allah, Sema’dan bir su inzal etti de onu Arz’daki kaynaklara koydu. Sonra onunla renkleri muhtelif ekinler çıkarıyor. Sonra kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra onu bir hutam/kuru bitki, çöp kılar. Muhakkak ki bunda öz-saf akıl sahipleri için elbette bir öğüt/ibret vardır.
22: Allah kimin sadrını İslam’a şerhetti ise o Rabbinden bir nur üzere değil midir? Allah’ın zikrinden kalbleri kasvetlenen/katılaşanlara veyl olsun! İşte onlar apaçık bir sapkınlık içindedirler.
23: Allah, sözün en güzelini, müteşabih/birbirine benzeyen,mesaniy/ikili; bir kitab’ı indirdi. Rablerinden haşyet eden kimselerin cildleri O’ndan ürperir. Sonra cildleri ve kalbleri Allah’ın zikrine yumuşar.İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder. Allah kimi saptırırsa onun için hidayet edici yoktur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet ediniz.