PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Mescid-i Haram Kollektivizmi!


Eren Erdem
14. January 2009, 06:05 PM
MESCİD-İ HARAM KOLLEKTİVİZMİ


İçindekiler

1- Tahakküm Teologları ve Sürü
2- Salat
3- Mescid-i Haram Kolektivizmi!



Hazırlayan
Eren Erdem








Tahakküm Teologları ve Sürü


İnsanlarla yaşamak güçtür,
Çünkü susmak zordur…
Nietzsche

Kalabalık, karanlıktır. Çünkü tarihin her sayfasında kalabalığın ürettiği ‘’sürü’’ psikolojisinin dehşet verici neticeleri bulunmaktadır. İnsanlık tarihinin en vahşi katliamları, Kalabalık = Karanlık denklemini doğrulayıcı etkiler bırakmışlardır. Üretilen değerlerin neredeyse tamamı ‘’sürü’’nün parçası olabilme psikozuna endeksli, yargı ve sorgu metabolizmaların işlevselliğini yitirdiği ibretlik enstantaneler içermektedir.

Toplumların ürettiği tüm değerler, tarihin tekerrür gerçeğini anımsatacak nitelikte vahim bir benzerlik taşıyan sabit metodolojiler ile imha edilmiş, toplumlar deforme edilen fikir ve değerlere bağlı yargılar üretmeye hapsedilmiştir. Bunu biz en iyi ‘’İslam Tarihi’’nde görmekteyiz. Tahakküm Teologlarınca deforme edilen, özünden saptırılarak ‘’Melek Kanatlarına’’ hapsedilen İslam, tarih sayfalarındaki en vahim ‘’sürü katliamı’’ olarak yer edinmiştir. Yine belirttiğim gibi, tamamen deforme edilen anlayış, geldiği nokta itibari ile yargılar üreterek toplum vicdanını tamamen kör ederek, vahşet-talan psikolojisini öngören bir çelişkiler yumağı haline getirilmiştir.

İstanbul Fethi esnasında Ayasofya’da Melek Kanadı saydığı iddia edilen Papazların eleştirisi, tahakkümün geldiği noktayı Müslüman halklara göstermekte iken, üretilen Ruhbancılık ve anti-sekülerizm, rekat sayısınca cennete girme metamorfozunu doğurmuş, toplum hayata ve insanlık ırkına karşı tüm duyarlılığını yitirmiştir.
İşin özüne baktığımızda, bu fikir katliamı sürece yayılarak ilmek ilmek işlenerek hayata geçirilmiştir. Vahşetin Allah adına sergilendiği insanlıkdışı katliamlara bakarsak ki, Hallac-ı Mansur bunun en tipik örneğidir;
Tek gerekçe, ‘’Din elden gidiyor’’ üzerine inşa edilmiş, Allah adına hüküm koyan Ruhbanların azgınlığı doruk noktaya ulaşmıştır. Buna karşılık, Emevilerin ürettiği masalları din adı altında tek lokmada yutan halk, tarihte toplumculuğu,eşitlikçi yaklaşımı ve sosyal adaleti savunan bireylerin vahşi katledilişine seyirci kalmış, hatta bir taş ta kendisi atmıştır.
İşin en vahim boyutu ise, tüm bunların Allah adına yapıldığının iddia edilişidir…

Emevilerin yarattığı konjonktür, Peygamber adına konuşanların tüm söylemlerini ‘’Hadisleştirerek’’, Resulün ‘’Ben sadece Kuran’a uyarım’’ beyanınca oluşması gereken ‘’Kuran odaklı dindarlık’’ yerine, ‘’Hurafe odaklı Dincilik’’ yaklaşımını toplumsallaştırmıştır.
Büyük düşünür Mevlana Celaleddin Rumi, bu düşünce mensuplarına ‘’Eşek Sürüsü’’ derken, vicdanlarına zerkedilen sürü psikolojisinin ulaştığı vahim noktaya önemle temas etmektedir.

Kuran’ın tarif ettiği bazı meselelere işaret etmeden önce şunu da net biçimde belirtmek gerekmektedir ki, bahsettiğim gibi ‘’Tarihin Tekerrür hakikati’’ kendisini apaçık biçimde günümüzde de göstermektedir. Yapılan işlerin çoğu Allah’a fatura edilerek, asırların mirası olan ‘’sürü psikolojisi’’ tetiklenmekte ve toplumlar üretilen çobanların ardından sürüklenmektedir. Bunun en vahim örneği İslam anlayışının tamamen karşısında yer alan Küresel Kapitalizm’in işbirlikçilerine gösterilen bağlılıktır. Neo-Liberal ekonominin sadık kullarının toplumdan kopartılan Kuran ile arasındaki DEV çelişkiye rağmen, üretilen DİNCİ SEKTÖR’ün büyük sadakati, Mevlana’yı doğrular niteliktedir.

Mevlana, Eşek misalini verirken önemli bir hususa da değinmektedir ;

- Eğer yolunu kaybedersen Eşeği takip et! Nereye giderse zıttını izle. Bil ki o yol doğrudur…

Bu tarihi yaklaşım, üfürük kitabı yapılan ve toplumun içeriği hakkında hiçbir fikri olmadığı(kaldı ki buna rağmen Müslüman olduklarını iddia edebilmektedirler) Kuran’ın sayfaları arasında bolca mevcuttur.

Toplum, günahkarlık psikozuna entegre edilerek, ŞEFFAT ya Resulullah zikrine tabii tutulurken, Kuran’da Kıyamet sahnelerinde çok feci biçimde vurgulanan bir gerçeği göremeyecek kadar KÖRLEŞTİRİLMİŞTİR;

Resul derki : Rabbim, benim ümmetim Kuran’ı devreden çıkarttılar ( Furkan 30)

Öte taraftan bilimsel geriliğin mübah sayılması, ilim adı altında ticarileştirilen dindışı uydurmaların toplumda muteber olması da şu ayeti hatırlatmaktadır ;

Aklını kullanmayanların üzerine Allah pislik yağdırır ( Yunus 100)

Tahakküm teologlarının en büyük işbirliği firavun iledir. Firavun’u tarihsel bir kişilik olarak ele almak, Allah ile Resul’ü dedikoducu ilan etmek demektir. Tarihin tekerrür gerçeği diye bahsettiğim bu gerçeği adeta gözler önüne seren bu yaklaşım dahilinde, Firavun’un evrenselliği ve buna karşı yapılması gerekenlere dikkat çekilmiştir. Dilerseniz Firavun’un tarifine hep birlikte bakalım ;


Firavun için Kuran’da ifade edilen özellikler ;

1- Cani, sadist ( Bakara 49)
2- Medeniyetlerin Gerçeklerini kabul etmeyen ( Ali İmran 11)
3- Apaçık delil ve kanıtlara rağmen bildiğini okuyan bir DİKTATÖR ( Araf 106 )
4- Toplumun gözünü boyayan aracı güçleri olan (Ali İmran 116)
5- Yalancı – Sahtekar ( Araf 116)
6- Halkının inanç ve düşünce özgürlüklerini sonuna kadar kısıtlayan ve onlara karşı DESPOT bir tutum sergileyen.(Araf 123-124)
7- GELENEKÇİ, Atalar Kültüne aşırı BAĞLI (Yunus 78)
8- Haddi aşmış/toplumuna ekonomik-sosyal-politik anlamlarda ambargo koymuş ve onların tüm özgürlüklerini elinden almış. (Ta-Ha 24)
9- Kullandığı metod : Halkı SINIFLARA ayırıp birbirine kırdırmak! Farklı görüşler yaratıp, bu görüşleri çatıştırmak. ( Kasas 4)
10- Halkı kayıtsız şartsız egemenliği altına alan ( Kasas 28 )

Gördüğünüz gibi, nitelemeler ve Kuran’ın dipnotları dediğim teferruatları veren ayetler ile ortaya çıkan tablo, günümüzde farklı versiyonlarda cereyan etmektedir. Yaşadığımız coğrafyada tahakküm teologlarının ürettiği ‘’sürü’’, yukarıda nitelenen firavuna karşı büyük mücadele vererek, Mescid-i Haram Kolektivizmini inşa eden önderlere FİRAVUN demişse de, biz vahyin neyi kastettiğini algılayacak ilmi yeterliliğe sahip olduğumuz kanaati ile bu görüşlere aldırış etmemekteyiz. Netice itibari ile, Ruhban-Firavun işbirliğinde katl-i vacib kılınacak yegane unsur, bu ilişkiyi imha edecek HAK güçleridir.

Günümüzde, yukarıdaki tablonun tezahürü boyutuna varan Küresel Kapitalizm ve bu tezahürden türeyen Emperyalizm ile, Tahakküm teologlarının işbirliği neticesinde üretilen DİNCİ sınıfı, yaşadığı Dünya’ya aldırmaksızın Cennet hayalleri ile meşgul oladursun, biz hiçbirinin yapamadığı temel açılımı ortaya koyalım.






Salat!

Din terminolojisinde yer edinen kavramlar, çok ciddi derecede yozlaştırılmıştır. Bu yozlaşmanın en büyük örneği, ‘’Namaz’’ kavramı üzerinde gerçekleşmiştir. Namaz kelimesi, Farsça olmakla birlikte Kuran’da kesinlikle geçmemektedir. Yapılan deformasyon, Salat kavramını ‘’Namaz’’ olarak nitelemekle ilgilidir. Salat, Kuran’da kastedildiği hali ile ‘’Namaz’’ değildir.!
Kuran’da yaklaşık 71 yerde geçen Salat kelimesinin ‘’ekimus’’(uygulamak) fiili ile bitiştirilmesi neticesinde ‘’Namaz’’ eylemi kastediliyor olabilir. Fakat bu bir kesinlik arz etmemektedir. Esasen, meallerde bu kelimenin NAMAZ olarak çevrilmesi, DEV bir KATLİAM’dır…

Salat, saly ve salv köklerinden türemiş, kökler bir araya geldiğinde ‘’Ateşten korunmak için uylukların hareketi’’ anlamı taşırken, semantik anlamı itibari ile;
Desteklemek
Toplumsal Dayanışma
Duyarlılık
Özgürlük Mücadelesi
Hoşgörü ve paylaşım
Allah’a,Halk ve Hak için çalışan liderlere itaat

Gibi anlamlar içerirken, bu eyleme bağlı ‘’abdest’’ yaklaşımının diğer açılımı, zihinsel ve bedensel arınmayı temsil etmektedir. Namaz ise, bu büyük yapının ‘’temsili’’ dir…

Kısacası, Salat = Din’dir. Kuran’ın Salat’a yüklediği değer nazarınca bunu söylemek gayet yerinde olacaktır. Namaz olarak nitelenen eylem ise, bu geniş kapsamlı projenin sembolü-temsili-hatırlatmasıdır…

İnsanların, Salat’ı kesin suretle kavramadığı gerçeğine dayanarak Kuran’dan bir örnek vererek tamamen anlamanızı sağlayacağım ;

Ütlü ma uhiye ileyke minel kitabi ve ekimis salah innes salate tenha anil fahşai vel münker ve lezikrullahi ekber vallahü ya'lemü ma tasneun

Kitap'tan sana vahyedileni oku! Salat’ı da uygula! Çünkü Salat, felaketlerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor. Ankebut 45

Bu ayet birçok çeviride şu minvalde çevrilmektedir ;

(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.

Şimdi tarihi sorumuzu soruyoruz ;

2. çeviriyi kıstas edinelim.

1- Filistin halkı namaz kılmamaktamıdır ?
2- Namaz kıldığı halde felaketler neden İslam toplumlarının yakasını bırakmamaktadır ?
3- Üzerine bomba yağan halkların kıldığı namaz mı hatalıdır ? Yoksa (haşa) Allah yalan mı söylemektedir ?

Gördüğünüz gibi çelişki ortadadır. Bu kavramı TEK BAŞINA namaz olarak almak, bir anlamda Allah’ı yalancı konumuna düşürmektedir.

Şimdi Salat’a yukarıda yüklediğimiz anlamlar üzerinden bir resim çizelim.

Batı Emperyalizminin varlığının bu denli güçlü olduğu Dünya’da,

1- Toplumsal Dayanışması güçlü olan
2- DESTEK unsurunun gereğini yerine getiren
3- Duyarlı olan, hayata ve çevresine olan duyarlılığı had safhada olan
4- Kıyam eden = Özgürlüğü için mücadele veren
5- Rüku eden = Hoşgörülü ve paylaşımcı olan
6- Secde eden = Halk için mücadele eden önderler yetiştirecek olgunluğa erişmiş toplumun, ürettiği bu değerli önderleri takip etmesi.
7- Mescid-i Haram Kollektivizmi’ni uygulayan = Kamu’cu, anti-liberalist, paylaşımcı bir ekonomiyi benimseyen, anti-kapitalist, değerlerine sahip çıkan, araştırmacı, eğitime önem veren, bilimsel düşünceyi zirveye çıkartan, Din’i orijinal kaynaklarından değerlendiren. İlerici.

Şimdi, yukarıda ki SALAT uygulamasını eksiksiz yerine getiren toplum, sizce EMPERYALİZM karşısında mağlubiyete uğrayabilir mi ?

İşte meselenin özü budur…

Hepimizin uyguladığı, olgunlaştırıcı (çünkü doğru uygulanan namaz bir muhakeme mekanıdır, kişisel muhakemenin had safhaya çıktığı an dır) ibadet ritüeli olan namaz, Salat’ın bir kısmıdır sadece. Tahakküm teologlarının Salat’a eşitlediği bu ritüelin altını dolduran eylemler yumağı, yukarıda izah ettiğimiz gibidir.

İşte, toplumun eda ettiğine inandığı Salat’ı ne kadar eksik ve yetersiz uyguladığını gösterir TEK BİR ÖRNEK. Bu örnekleri çoğaltmam halinde, makale olarak tasarladığım bu yazı bir KİTAP halini alacaktır. ( Kaldı ki, kısa bir süre içerisinde kitaplaşacağını umuyorum)



Mescid-i Haram Kolektivizmi!

Süreç dahilinde Emevi baskısıyla imha edilen en önemli değerlerden biri olan ‘’Mescid-i Haram Kollektivizmi’’nin önemli savunucularından Ebuzer Gıffari, Emevi saltanatının temsilcisi olan Muaviye’yi sarayının önünde her gördüğünde;
- Ey Muaviye, eğer bu sarayı Halkın parasıyla yaptırdıysan ‘’KUL HAKKI’’, kendi paranla yaptırdıysan ‘’İSRAF’’tır.
Şeklinde bir yaklaşım ile, esasen hakiki Muhammediliği beyan etmiştir. Muhammedilik, Halkçılıktır. HAK paydasında bütünleşmiş halk kitlelerinin Bağımsızlığını temin ederek, onları kainatın yaratıcısı etrafında bütünleştirmektir.
Nitekim, Kuran’ın lanetlediği Ruhbanların(Hocaefendiler-efendi babalar…vs.) insan gibi Allah sanrısıyla toplum zihnini bulandırdığı, TANRI yarattığı ve kainatın polarite (zıtların denkliği-çiflik ve teklik) ile ihlas gibi kavramlarını imha ettikleri süreçte ortaya çıkan Seyyid Nesimi ve Pir sultan abdal gibi doğruluk elçilerini kolayca kafir ilan edebildiğini görmekteyiz. Çünkü yaratılan TANRI, göklerde, namaz rekatı sayan, oruç sayan, hacc sayan, zulmü önemsemeyen, erkeklere huri, kadınlara nuri dağıtan ak sakallı bir dede dir.
Bu çarpık ve sapık yaklaşım, varlık felsefesi üzerine yoğunlaşanların ATEİZM kabullerini tetiklemiş, Kuran’ın tarif ettiği ALLAH kavramının tüm niteliklerini yok etmiştir.
Allah, kozmik bütünlüğün yaratıcısı olan irade, kendi özelliklerini ve seyrini insanda yansıtan kudret, nefs(ego) yu domine etmek koşulu ile açığa çıkacak erdem’in ve bunların sınırının ötesinde varlığını temin eden TEK’in ta kendisidir.

Bu hakikat üzerine inşa edilen kudsi yaklaşım, Vahiy verileri dışında kalan, gelenek dini ve atalar kültü ile asla temin edilemeyecek, insanlık o yaklaşıma mensubiyetini sürdürdükçe, zulmün ve esaretim gölgesinde ‘’Cennet’’ hayalleri ile yanıp tutuşmaya devam edecektir.
Mescid-i Haram Kollektivizmi’ni açıklarken, başvuracağımız yegane kaynak ‘’KURAN’’ olacaktır. Nitekim, Kuran ayetlerinin kainat ayetleri(ilim-irfan) ile bireylerde nasıl tecelli edeceğini de ayrıca göreceksiniz.

Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı(Mescid-i Haram’ı) insanlar için yaptıkları güzel işlerin karşılığını kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir SALAT yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler, kendini Salat’a verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"Bakara 125

Salat’ın tanımını hatırlayınız. Ayet ile bizlere gösterilen, önceki bölümde belirttiğimiz SALAT gerçeğinin merkezi olan Mescid-i Haram’ın fonksiyonel özelliğine dikkat çekmektedir.

insanlar için yaptıkları güzel işlerin karşılığını kazanmaya yönelik bir toplantı yeri

Bu çeviri de geçen orijinal kavram ‘’sevap’’ tır. Sevap, yapılan güzel işin sonucunu elde etme manasına gelmektedir. Bu iş pekala ÇALIŞMAK ta olabilecektir.

yeri ve güvenli bir sığınak yaptık.

Salat’ın uygulandığı bir belde, Dünya’nın en güvenli yeridir. !

Siz de İbrahim'in makamından bir SALAT yeri edinin.

İşte, EVRENSEL MESCİD-İ AKSA KOLLEKTİVİZMİ, Salat yeri edinin şeklinde yapılan yaklaşım, Salat’ı uygulayabileceğiniz hareket alanını inşa edin şeklinde ele alınmalıdır. Esasen bu uygulamada MODEL olarak sunulan Mescid-i Haram, evrensel bir nitelik taşımaktadır.

Ayetlere Devam edelim ;

İbrahim şöyle yakarmıştı: "Rabb'im! Şu kenti güvenli bir kent yap, halkının Allah'a ve âhıret gününe inananlarını çeşitli ürünlerle rızklandır." Rab dedi ki: "Küfre sapanları bile rızklandırırım. Ama az bir nimetle rızklandırır, sonra da ateş azabına itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o..." Bakara 126

Vurgulanan mesele, beldenin halkının ekonomik refahına atıflar içermektedir. Dikkat edersiniz ki, bir önceki ayette, çalışmanın karşılığını almak ile ifade edilen kelimenin tam açılımını burada görmekteyiz.
İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin." Bakara 127

Öz benliğini beyinsizliğe itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o, âhırette de barış ve iyilik sevenlerden biri olacaktır elbette...Bakara 130

Açık-seçik deliller, İbrahim'in makamı vardır orada(Mescid-i Haram’da). Oraya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî'dir.Ali İmran 97

Yukarıdaki ayetleri anlamamız için, İbrahim Peygamber’in kim olduğunu ve ne yaptığını idrak etmemiz gerekmektedir.

İbrahim Resul, tüm ejdat kabullerine ve Atalar kültüne, bağlı olduğu toplumun ürettiği SÖMÜRÜ düzenine karşı çıkıp, onların bağlı olduğu SİSTEM’i yıkmayı başarmış büyük bir DEVRİMCİdir.

Öylesine güçlü ve keskindir ki, Mümtehine 4. ayette sarfettiği belirtilen cümlelerin yarattığı Dehşet psikolojisi, içinde bulunduğu halkı helak etmiştir. İbrahim a.s. için Kuran, HANİF, yani DÖNEK demektedir.

Çünkü içinde bulunduğu toplum, tamamen sömürü odaklı, Putperest(Ruhban kontrolünde ) ve NEMRUT ( Emperyalizm) kuşatması altındadır.

Bu güçlü kuşatma, toplumun tüm değerlerini asimile etmiş, yozlaştırmıştır. Bu yoz düşüncelerden DÖNDÜĞÜ, doğru olana yöneldiği için, Kuran, Bölücülükten vazgeçip, birleştirici unsur haline gelmek manasına gelen ‘’HANİF’’ kelimesi ile tarif etmektedir İbrahim a.s.’ı.

O’nun yaptığı sadece uluhiyet boyutunda değil, sosyo-ekonomik alanı da ilgilendiren devrimleri içermektedir. Nemrut ile mücadelesi süresince ürettiği AKILCI değerler,FAZLACA ZEKİ ve AKILCI olduğunu bizlere göstermektedir. Bunun bir diğer örneği de, puthane de putları kırıp, baltayı büyük putun omzuna asmasıdır.

Allah’a sorduğu ;


Ölüleri nasıl dirilttiğini göster ki TATMİN olayım! Sorusu, sorgulayıcı-araştırmacı-düşünen ve hesap yapan bir kişi olduğunu da ayrıca gözleri önüne sermektedir.

Semavi dinler SAFSATASINA binaen, Kuran’ın, İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyandı, O HANİF bir müslümandı (Ali İmran 67) vurgusu da çok büyük önem arz etmektedir.

İbrahim Resul, ürettiği Mescid-i Haram değeri ile, toplumun kolektif çalışması neticesinde ürettiği değerlere sahip çıkıp, PAYLAŞMASINI öngören modelin ilk temsilcisidir.

Malik-ül Mülk ifadesi ile, özel mülkiyete karşı tavrını ortaya koyan İslam’ın sosyo-ekonomik uygulamasının ilk çıkış noktalarından biridir Mescid-i Haram.

Çalışanın çalışmasının karşılığını aldığı,
Salat bölümünde tanımladığımız SALAT’ın doğruca uygulandığı nokta,İBRAHİM MAKAMI olarak belirtilmiştir Kuran’da…

Tahakküm Teologlarınca, dostlaştırılan Firavun’un ürettiği SİSTEM’e karşı, Mescid-i Haram çıkışlı, İbrahim Milleti kavramının en temel değeri olan, MEscid-i Haram Kolektivizmi, bu bağlamda çok önemlidir.

Ve belirtildiği gibi, bu kavramın uygulaması EVRENSELDİR.

Yani, heryerde uygulanabilecek bir yaklaşımdır…

Esasen, son uygulandığı yer : Türkiye Cumhuriyeti,
Tarih ise : 1919-1938’dir…

Nasıl mı ?

Şöyle izah edeyim ;

Firavun örneğine karşılık, Musa kıstası sunulmaktadır.

Musa : Firavun’u ASAsı ile alt eden kişidir.

Firavun’un huzuruna çıkar, büyücülerin ( piyonların) ortaya attığı yılanları ( TEZLERİ) yok eden bir yılana dönüşür asası ( piyon-işbirlikçilerin tezlerini çökerten BÜYÜK TEZ).

İbrahim makamının evveliyatında yer alan makamdır MUSA makamı!

Firavuna karşı mücadelenin en temel bilgileri burada yatar.
TEVHİR,yani BİRLEŞMEK ve BİRLEŞTİRMEK vurgulanır…

İşte, işbirlikçilerin tezlerini yok eden,
Halkı BİRLEŞTİREN,
Kapitalist Sistem karşısında ÖZGÜN bir HALK dayanışması üreten,
Sosyal bir ekonomi modelini benimseyen,
Aydınlanmacı,
Özgürlük mücadelesini karakteri olarak gören,

Kişi,

Mustafa Kemal ATATÜRK’tür.