PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Meallerde ki HURİ yanılgısı


TEBYİN
12. October 2008, 12:49 PM
Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.

32. Bahçeler,bağlar,

33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

34. Ve içki dolu kâse(ler) .

35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.


Diyanet ve diyanet tasdikli birçok mealler, Nebe 31-36 arası ayetleri aynen böyle manalandırmışlardır.
Ve asırlardır kürsüler de insanlara bu ayetler delil gösterilerek, cennette kendilerine verilecek GÖĞÜSLERİ TOMURCUK GİBİ KABARMIŞ YAŞIT KIZLAR.. vaadedilmiş,
Ve hayata sadece cinsel açıdan bakabilecek saf insanların ağızları, hem de Allah'ın mescitlerin de sulandırılmak süretiyle..
Cennet sanki cinsel arzuların sonsuza dek yaşanılacak bir mekan konumuna indirgenmiştir..
Fakat, bu allame-i cihan müfessirlerimiz!! şunu hiç hesaba katmamışlardır.
Cennet sadece erkeklerin girebileceği bir yer midir ki, sadece erkeklerin nefislerine hoş gelen tasvirler çizilmiştir..
Peki Cennetlik kadınların durumu ne olacaktır bu duruma göre..
İşte burada devreye erkekegemen fıkhın çarpıklıkları girmektedir.
Din sahasında despot fıravunlardan daha katı davranan erkekegemen din alimleri!!, içinden çıkılamayacak bir duruma sebep vermemek için, bütün kadınları sindirerek, din sahasından uzak tutmuş, böylelikle arzuladıkları bir dini ortamın tesisine kendilerince katkı sağlamışlardır..
Oysa, herkes biliyor ki, Cennet ne sadece erkekler içinder ve ne de cinsel arzuların tatmini için oluşturulmuş bir mekandır.
Bu çelişkili mealler bir şeyi daha akla getirmektedir ki, bu doğruysa eğer,
Son 1200 yıl içinde ölmüş insanlar bu uydurulmuş dinin kurbanları olarak ahirete irtihal etmiştir..
Bu çelişkilerin akla getirdiği şüphe ise.. Müfessirlerin, din alimlerinin yeterli derecede ARABÇA bilmeden dini tanzim etmeye çalışmalarıdır..
Hal böyleyse, hem bilmedikleri bir konuda kendilerini ihtisas sahibi gördükleri ve hem de milyarlarca insanı etkileyip yanlış inançla hayat sürmelerine sebep verdikleri için, dünyadan daha ağır bir vebalin altına girmişlerdir..
Şimdi gelelim yukarıda ki mealin tam arabça gramerine uygun meallendirilmesine..


Hiç kuşkusuz Erdemliler/korunup sakınanlar/Takva sahipleri için mutluluk ve kurtuluş vardır. Takva sahipleri -kadın/erkek- için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri olgunlaşmış üzüm bağları ve içleri dolu kadehler vardır. Orada olanlar ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler. Takva sahipleri için bunlar Rabbinden bir ödül, yaptıklarına karşılık bir armağandır. (nebe31-36)


Şimdi, ayette erdemliler/takva sahipleri için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri üzüm bağları... diye anlamlandırılan ayetler, aşağı-yukarı çoğu Kur'an mealleri ve tefsirlerde, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, "takva sahipleri için.. bahçeler..üzüm bağları.. göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar" diye çevrilmiştir.
Ayetteki HADİKA nın çoğulu olan HADAİK etrafı çevrilmiş bahçeler...
İ'NEB'in çoğulu olan E'NAB üzüm, üzüm bağları...
Hemen arkasından gelen KAİBE'nin çoğulu KEVAİB ve TİRB'in çoğulu ETRAB "KEVAİBE ETRABEN" ayeti apaçık olarak üzüm bağlarındaki üzüm tanelerinin her birinin olgunlaşması, lezzetli hale gelmesi ve bunların kadın-erkek cennet ehline ikram edilmesi anlamına gelmektedir.

Ama, erkekegemen müfessirler tefsir ve meal çalışmaların da tüm faydaları kendilerine yonttukları için..
Arabça da DİŞİL olarak kullanılan çoğu terimleri hemen heveslerine ve şehvetlerine kurban ederek, Allah'ın ERKEK-KADIN tüm müttakilere tahsis ettiği dünyasal ve ahiretsel ödülleri ihtirasça hanelerine kaydetmiş..
Ve gayrımüslim islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürerek..
Güzel dinimizle alay etmelerine ortam hazırlamışlardır.
Hep söylerim, tekrar edeyim..
Yapılacak yeni mealler de muhakkak KADINLARIN parmağı olmalıdır, yoksa bu ZIRVAların önünü tıkamanın asla bir yolunu bulamayız..
Heba olan milyarlarca insanlar gibi hem dünyamızdan hem ahiretimizden oluruz.
Unutmadan,
Bu dünya sadece erkeklerle dönmüyor, varlığın devamı ve selameti, MÜTTAKİ ERKEK-KADINların elele vermeleriyle mümkün olacaktır.

Barış
12. October 2008, 01:29 PM
NİSA 124
Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.


Tebyin Kardeşim, Allah razı olsun.
Bu ve buna benzer yanlış meallendirmeleri okuduğumda, Kurandaki başka ayetler gelir aklıma. Kuran'da çelişki tutarsızlık olmaz. Ve Rabbimiz adildir. İnşallah bu yanlış meallerden de kurtulacağız zamanla.

Rabbimiz ilminizi artırsın.
Esenlikler.

serkan2172
12. October 2008, 04:11 PM
iyi de cennete huri olmadığını kanıtlayan ne o kelimelerin başka şekillerde de yorumlana biliyor olması mı?
Bence cennette huriler var.
Zaten huri yoksa insanlar neden gitmek istesinler ki?

TEBYİN
12. October 2008, 04:58 PM
iyi de cennete huri olmadığını kanıtlayan ne o kelimelerin başka şekillerde de yorumlana biliyor olması mı?
Bence cennette huriler var.
Zaten huri yoksa insanlar neden gitmek istesinler ki?


Cennette huriler var mı konusu ayrı bir mesele,
Onu da müstakil bir yazıyla ele alırız inş

PİLOT
13. October 2008, 04:38 PM
selamlar,

Gelenekçilerin cennet tanımı;

Herşey dahil bol yıldızlı turistik tatil köyüne benziyor.:D

TEBYİN
13. October 2008, 05:21 PM
selamlar,

Gelenekçilerin cennet tanımı;

Herşey dahil bol yıldızlı turistik tatil köyüne benziyor.:D



Aynen katılıyorum,
Güzel bir benzetmeydi..

Metafizik
15. October 2008, 06:37 PM
Bakın Süleyman Ateş bu konudaki soruya şöyle cevap veriyor;
Soru: Bir Alman bilim adamı, huri kelimesinin Arâmîce'den Arapça'ya geçtiğini, Arâmîce'de bu sözcüğün "kara üzüm" anlamına geldiğini söylemiş. Aynı kişi, cennette inananlara huriler verileceği inancının doğru olmadığını da iddia etmiş. Sizin düşünceniz nedir?


Cevap: Bazı kimseler böyle mantıksız, uç fikirler ortaya atarak ün kazanmak isterler. Herhalde bu bilim adamı denilen kişi de öylelerinden biri. Bu kelime Arapçadır. Arâmîce'den Arapçaya geçtiğine dair bir kanıt yoktur. Arapça, İbrânîce aynı kökten dallanmış dillerdir. Bazı kelimeler ortaktır ama o kelimelerin bulunduğu dilde anlamı farklı olabilir. Bir dilden diğer dile geçen kelimeler, geçtikleri dilde özel anlam kazandığı gibi ayrıca Arapça kelimeler de Kur'ân konteksti içinde asıl kök anlamından ayrı olarak özel anlam da kazanmaktadırlar. Şimdi huri kelimesinin ne anlama geldiğini belirtmek için Kur'ân'da kullanıldığı ayetlere bakalım: "Biz onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir" (Duhân: 64/54, Tür: 76/20) ayetlerinde müminlerin, cennette hûr-i în eşlerle evlendirilecekleri bildirilmektedir. "İri gözlü huriler, saklı inciler gibi yaptıklarına karşılık olarak (o müminlere bahşedilmiştir)" (Vâkı'a: 46/22-24) ayetlerinde de müminlere verilecek eşlerin, saklı inci gibi bembeyaz, ışıl ışıl parlayan iri gözlü huriler olduğu vurgulanmaktadır.


Onları yeniden yarattık

Hür (haver) kökünden yapılmış, "ahver" ve "havrâ"nın çoğuludur. Haver, gözün siyah bebekleri arasından azıcık beyazlığın da görünmesidir ki göze son derece güzellik verir. Hür, beyaz anlamına gelir. Hur-i în; iri, siyah bebekleri arasından azıcık beyazlık da görünen çarpıcı güzel gözdür. Aynâ'nın çoğulu olan în, iri göz demektir. İri gözlü kadına ayna denir. Ayetlerde müminlere ahirette, böyle güzel gözlü eşlerin verileceği anlatılmaktadır. Hasan-ı Basrî'ye göre bu iri gözlü eşler, dünyadaki ihtiyar kadınlardır. "Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşa etmişiz, onları bakireler yapmışızdır. Hep yaşıt sevgililer, sağın adamları için" (Vâkı'a: 46/35-38) ayetlerinden, müminlere ahirette verilecek eşlerin, kendilerine yaşıt, taze dilberler olacağı anlaşılmaktadır. Daha doğrusu müminler, ahirette birer genç delikanlı, eşleri de birer huri olur. Enes ibn Mâlik şöyle demiştir: "Allah'ın Elçisi (s.a.v): Biz onlan yeniden bir güzel inşa etmişizdir ayetini okuyup şöyle buyurdu: Onlar dünyada umşâ, rumsâ (gözünün feri gitmiş, gözü çapaklı) ihtiyar kadınlarken biz onlan yeniden yarattık." Hz. Peygamber'in huzuruna bir ihtiyar kadın -ki kendi halasıdır- gelmiş ve "Ey Allah'ın Elçisi, Allah'a dua et, beni cennete soksun" demiş. Peygamber (s.a.v), "Cennete ihtiyar kadın girmez" demiş. Kadın ağlayarak dönünce Peygamber (s.a.v.), "Ona söyleyin, kadın cennete girerken ihtiyar olmayacak çünkü Allah, 'Biz onlan yeniden bir güzel inşa etmişiz, onları yaşıt bakireler kılmışızdır' buyuruyor" demiş.

Bu cevap karşısında ne düşünüyorsunuz?

TEBYİN
14. January 2009, 04:57 PM
Suleyman Ateş ile hangi ortak payda da buluşabiliriz ki,
Dine birden çok kaynak tahsis edenlerle dini sadece Kur'an kaynağıyla anlayanların ortak paydası ne mümkün.
Ateş bu fikirlerinde resmen rivayetlerden beslenmiştir, sonuçta ancak bu olabilir.

horasan
8. February 2009, 04:50 AM
Sayın Tebyin Ayet yorumunuz diğer yorumlara nazaran daha güzel. Yalnız bu ayeti tek olarak Yani Nebe Suresi Ayet 33 olarak alsaydınız nasıl yorumlardınız ?

Ve keva'ıbe etraben.

barabas
10. February 2009, 07:47 PM
nebe suresinde belki siyah uzumlerden bahs etmis olabilir.ama bu ayete ne dersiniz"Biz onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir" ( Duhân: 54 كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ.) kezalika zevvecne(evlendirmisizdir) bihurin in. yau arkadaslar cenneti hristyanlarinki gibi yapmak mi istiyorsunuz, o zaman siyah uzumdende vaz gecin (cunku iskenbenizi cennette dusunmek olacak sey degil sizin gorusunuze gore )de sadece ruh olarak cennette bulunun ,tabiki Allah size musaade edecekse . insanin en sevdigi bedeni zevk yemek ve cinsi munasebettir, ve Allah onu bize verecektir cennette kara uzum,kus eti ve hurilerle.biraz dusunurseniz ayetlerde inanan kadinlari yuceltiyor cunku onlar biz erkekler kadinlara duskunuz ,ama kadinlar daha cok ic huzur istoyorlar, biz seks istiyoruz ,kadinlar sevgi istiyorlar.Kurana femenizm veya menizm karistirmaya gerek yok bence .selametle kalin.KURANI DOGRU OKUYUN ,ONGORUSLU OLMAYIN.

islamci
11. February 2009, 06:55 PM
selamlar,

Gelenekçilerin cennet tanımı;

Herşey dahil bol yıldızlı turistik tatil köyüne benziyor.:D


sizce cennet ne?

barabas
11. February 2009, 10:49 PM
ben gelenekci degilim ama bencede orada her sey (huriler,kara uzum,kush eti v.s.)olacagina inaniyorum.

islamci
11. February 2009, 11:01 PM
ben gelenekci degilim ama bencede orada her sey (huriler,kara uzum,kush eti v.s.)olacagina inaniyorum.

bende herşeyin olacağına inanıyorum. nefsinizin arzuladığı herşey orada mevcuttur demek zaten tüm bu yorumları siler. yani üstünü örtmek istediğiniz nedir? orada huriler yazıyor zaten bunu yalanlamanın anlamı ne? sanki kendisi bu hediyeye hoşnut değilmiş gibi konuşmalar yapıyorlar. yani cennet herşeyin sınırsız olduğu, hiçbirşeyin haram olmadığı ve herkes dilediği rızık yiyeceği yerdir. selam ile..

cerezci
16. February 2009, 02:50 PM
selm alkm. ben de bir iki kelime edeyim bari.değişik bir yaratılış ile yaratacağım diyor .bu anne karnın daki çocuğun yaşadığı ama yaşadığının kendinin bile farkında olmaması gibidir. yani kısaca dostlar şunu söyleyeyim bizler tekrar yaratıldığımızda erkek ve kadın olarak değil değişik bir yaratılış ile yaratılacağız.bu bizlere bu dünyada verilmiş bir rol den ibarettir.başka bir şey değil.kuranı okumak önemli değil dir anlamak onun içini doldurur yoksa herkes okuyor ben size bir örnek vereyim kuranda iblis kelimesi de ğeçer şeytan kelimesi de geçer ama insanlar bunların aynı şeyler olduğunu zanneder .halbu ki aynı şeyler değil dir.bunu şimdi açıklamayacağım .merak edenler olursa anlatırız.ama şu soruyu kendimize iyi sormamız gerekiyor .allah bir kelimeyi kullanıyor ise öylesine kullanmaz insanlar gibi değildir.örnek ehli kitap vardır bir de kitap ehli vardır. bunlar aynı şeyler değildir. ben bildiklerimi sizlerle paylaşacağım çok garipsiyeceksiniz başta ama delilleri kurandan tek tek açıklayınca sizlerde ölülerin nasıl diriltildiğini öğreneceksiniz.selametle..eger izin var ise msn vermek istiyorum tabi ki izin yok ise msn yi silebilir [email protected].

cerezci
16. February 2009, 03:48 PM
değişik bir yaratışla yaratacağız diyor.anne karnın daki çocuk yaşar ama yaşadığını bilmez .tekrar diriltildiğimizde erkek kadın diye bir şey olmayacak allah burada sizlere sizlerin hoşlandığınız şeylerden bahsediyor.yoksa erkek ve kadın rölü dünyada bizlere verilmiş bir özelliktir.ben bu konuları irdelemeniz için kısa bir örnek vereyim.benim hata yapmamla birlikte benim helakım başlar.benim dirilmemle fraunun dirilmesi aynı anda olacaktır.aslında ben dedemle aynı zaman diliminde öleceğim.ve benzerleri kardeşler okuyorsunuz ama anlamak ayrı bakın allahta zaman kavramı yok o insanlara mahsus bir unsurdur . bir de bunu ele alarak düşünün akledeceksiniz.sizler ibrahimin dini olan şimdilerde unutulan bir dinin mensuplarınısınız..selametle..

islamci
16. February 2009, 03:50 PM
ayet göster bununla ilgili kardeş. anladık demek istediğini. sen erkek ve kadın olmayacağıyla ilgili ayet göster inanalım. selam ile...

horasan
27. March 2009, 04:44 AM
İbreti Yavaş Ol Gözle Turabı
Cehennem Ateşi VİCDAN AZABI
Neylersin Yarın ki Yövm'ül Hesabı
Olgunları HURİ GILMAN Biliriz..

İbreti Hazretleri..

islamci
28. March 2009, 04:07 PM
değişik bir yaratışla yaratmak. acaba değişik yaratmak sıfırdan yaratmamak olabilir mi? yani yaratılma şeklimiz sıfırdan başlar. tek bir zigottan bir insana dönüşmemiz bir yaratım sürecidir. bu süreç baya uzun sürer.

değişik yaratmaktan maksat aniden parmak uçlarına kadar eski yaratmana dönmen olmasın. yani bugün zigot değilsin son evre her uzvun yerinde olmasıdır. bu son evreyi eski haline döndürmek olmasın.

xxxcartelxxx
20. July 2009, 05:08 PM
Bence değişik yaratılış dünya yaşamı için yaratılmış olan vücudumuzdan farklı olarak cennet hayatı için tasarlanmış bir form olabilir. Herşeyin akıl ve mantıkla çözebileceğini çünkü sonsuz ilim sahibi allah c.c olduğunu bildiğimiz için imkansız değil. Şuda olabilir dünya hayatında kusurlu ve yaşlı olan bedenler kusursuz dinç sağlıklı olarak baştan yaratılacaktır.

xxxcartelxxx
20. July 2009, 05:15 PM
iyi de cennete huri olmadığını kanıtlayan ne o kelimelerin başka şekillerde de yorumlana biliyor olması mı?
Bence cennette huriler var.
Zaten huri yoksa insanlar neden gitmek istesinler ki?

Cennette girebilen insanların nefs ile ilgisi kalmayacağını günaha teşvik edecek bir durumun ortadan kalkacağını düşünürsen,neresi olursa olsun bir düzenin bir nizamın mutlaka olacağını çünkü yaradanın yarattığı herşeyi bir düzende tuttuğunu hatırlarsan bence cennet kuralsız ve isteyenin istediğini yaptı bir yer olmayacaktır.

Huriler olsa dahi onlarla aile düzeni kurulacağını zannediyorum herkes eşini yerini yurdunu bilmeli değilmi ?

TEBYİN
6. January 2011, 10:50 AM
Sayın Tebyin Ayet yorumunuz diğer yorumlara nazaran daha güzel. Yalnız bu ayeti tek olarak Yani Nebe Suresi Ayet 33 olarak alsaydınız nasıl yorumlardınız ?


Nebe Suresi 31 Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.

Nebe Suresi 32 Sulak bahçeler, bağlar, üzümler,

Nebe Suresi 33 Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,

Nebe Suresi 34 Dopdolu kadehler vardır.

Kurandakidin sitesindeki ana meal böyle. Ama dikkat edin, Bahçe, bağ ve üzümlerden sonra göğüsleri turunç yaşıtlar alakasız durmuş. Oysa Hakkı Bey'in bir necm olarak aldığı 31-37 ayetler meramımıza tercüman olmaktadır ve bu meale katılmaktayım. İştekur'an sitesinden Nebe 31-37


Nebe 31- 37- Kesinlikle müttekiler için, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden; Rahmân'dan bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler, hepsi bir seviye tomurcuklar [çiçek bahçeleri], dolu dolu su kapları vardır. Onlar, orada boş bir söz ve yalan duymazlar. -Onlar, O’nun huzurunda söz söylemeye güç yetiremezler.

hiiic
6. January 2011, 05:48 PM
Göğsü turunç gibi yaşıtlar olsa da fena olmazmış...

***

rümyamda güya cenneti gördüm, eğer nasıl gördün diye soran olursa,
koskocaman gezegen ama dünyı yanına koysan çok küçük kalıyordu,uzaktan gördüğüm kadar müthiş bir teknoloji hatta böyle parlayan şeyler vardı flah gibi ışıklı ışıklı ne o anlayamadım, ama sanki biyerde önüme camdan bişi geldide bişilere tıkladım felan ne oldu anlamadım, dokunmatik gibi, okyanus deniz felan yoktu ama hemen heryerde ırmaklar dereler vardır yani heryer hem okyanuz hem kara hem adalar.. suyla kara içiçeydi... hurileri göremedim yauvvvv farklı renkte dereler aynı damar gibi kırmızı yeşil mavi bembeyan kar gibi çeşit çeşit... ama uzaktan gördüm uydudan bakar gibi...

sonra uyanıp üstümü örttüm tabide bide dua ettim Allahım cenneti napcam bana dünya bile yeter diye,,, zannımca cehennemden kurtulan zaten cennete kavuşmuştur...

Anonymous habu işler hep senin yüzünbden, firavunu gördüm ettim dedin benimde aklıma soktun ben niye rüyamda hiç işe yarar bişi göremiyorum diye... bilinç altımı etkiledin bre

TEBYİN
7. January 2011, 10:49 AM
Tamam, erkeklerimiz şehvet düşkünü olduğu için, cariyelere, mut'a nikahlara ve çok evliliklere zorlama da olsa fetva veriliyor ama..
Tamamen Allah'ın hükümlerinin icra edileceği Cennet'e bari burnunu sokmasın bu müfessir amcalar.

TEBYİN
8. January 2011, 05:06 PM
Ali Riza abinin, Hakkı hocama addederek reddiye yaptığı yukarıda ki yazım, tamamen şahsıma aittir ve Hakkı Hocam ile uzaktan yakından alakası yoktur.
Bu hatayı düzelttikten sonra, Bu dünyanın bir tiyatro gibi olduğunu ve herkesin rolünü oynadığını bilen A Riza abinin, Cennet ve orada vaadedilen nimetlerin de birer tiyatro anlatımı gibi, mecazi olduğunu bilmesi gerekirdi.
Yoksa, burada üzüm yiyen, pınarlardan içen birinin aynısını Cennettede tatmasının ne esprisi kalır ki?

dost1
8. January 2011, 06:28 PM
Selamun Aleykum! Değerli Tebyin Kardeşim!

Ali Rıza Kardeşimizin yazısı ilgisiz bir başlıkta olduğundan okuyanlarca daha iyi değerlendirilebilmesi için sizin açtığınız "huri" başlığına tarafımdan taşınmıştır. Başka bir niyet sözkonusu değildir. Rabbim ilminizi artırsın. Yazdıklarınızdan çok yararlanıyoruz. Allah razı olsun.



Kusursuzluk sadece allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ali Rıza Borazan
9. January 2011, 08:00 AM
KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

HAKKI YILMAZ’IN HURİ TANIMLAMASI

Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.

32. Bahçeler,bağlar,

33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

34. Ve içki dolu kâse(ler) .

35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.


Diyanet ve diyanet tasdikli birçok mealler, Nebe 31-36 arası ayetleri aynen böyle manalandırmışlardır.
Ve asırlardır kürsüler de insanlara bu ayetler delil gösterilerek, cennette kendilerine verilecek GÖĞÜSLERİ TOMURCUK GİBİ KABARMIŞ YAŞIT KIZLAR.. vaadedilmiş,
Ve hayata sadece cinsel açıdan bakabilecek saf insanların ağızları, hem de Allah'ın mescitlerin de sulandırılmak süretiyle..
Cennet sanki cinsel arzuların sonsuza dek yaşanılacak bir mekan konumuna indirgenmiştir..
Fakat, bu allame-i cihan müfessirlerimiz!! şunu hiç hesaba katmamışlardır.
Cennet sadece erkeklerin girebileceği bir yer midir ki, sadece erkeklerin nefislerine hoş gelen tasvirler çizilmiştir..
Peki Cennetlik kadınların durumu ne olacaktır bu duruma göre..
İşte burada devreye erkekegemen fıkhın çarpıklıkları girmektedir.
Din sahasında despot fıravunlardan daha katı davranan erkekegemen din alimleri!!, içinden çıkılamayacak bir duruma sebep vermemek için, bütün kadınları sindirerek, din sahasından uzak tutmuş, böylelikle arzuladıkları bir dini ortamın tesisine kendilerince katkı sağlamışlardır..
Oysa, herkes biliyor ki, Cennet ne sadece erkekler içinder ve ne de cinsel arzuların tatmini için oluşturulmuş bir mekandır.
Bu çelişkili mealler bir şeyi daha akla getirmektedir ki, bu doğruysa eğer,
Son 1200 yıl içinde ölmüş insanlar bu uydurulmuş dinin kurbanları olarak ahirete irtihal etmiştir..
Bu çelişkilerin akla getirdiği şüphe ise.. Müfessirlerin, din alimlerinin yeterli derecede ARABÇA bilmeden dini tanzim etmeye çalışmalarıdır..
Hal böyleyse, hem bilmedikleri bir konuda kendilerini ihtisas sahibi gördükleri ve hem de milyarlarca insanı etkileyip yanlış inançla hayat sürmelerine sebep verdikleri için, dünyadan daha ağır bir vebalin altına girmişlerdir..
Şimdi gelelim yukarıda ki mealin tam arabça gramerine uygun meallendirilmesine..


Hiç kuşkusuz Erdemliler/korunup sakınanlar/Takva sahipleri için mutluluk ve kurtuluş vardır. Takva sahipleri -kadın/erkek- için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri olgunlaşmış üzüm bağları ve içleri dolu kadehler vardır. Orada olanlar ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler. Takva sahipleri için bunlar Rabbinden bir ödül, yaptıklarına karşılık bir armağandır. (nebe31-36)


Şimdi, ayette erdemliler/takva sahipleri için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri üzüm bağları... diye anlamlandırılan ayetler, aşağı-yukarı çoğu Kur'an mealleri ve tefsirlerde, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, "takva sahipleri için.. bahçeler..üzüm bağları.. göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar" diye çevrilmiştir.
Ayetteki HADİKA nın çoğulu olan HADAİK etrafı çevrilmiş bahçeler...
İ'NEB'in çoğulu olan E'NAB üzüm, üzüm bağları...
Hemen arkasından gelen KAİBE'nin çoğulu KEVAİB ve TİRB'in çoğulu ETRAB "KEVAİBE ETRABEN" ayeti apaçık olarak üzüm bağlarındaki üzüm tanelerinin her birinin olgunlaşması, lezzetli hale gelmesi ve bunların kadın-erkek cennet ehline ikram edilmesi anlamına gelmektedir.

Ama, erkekegemen müfessirler tefsir ve meal çalışmaların da tüm faydaları kendilerine yonttukları için..
Arabça da DİŞİL olarak kullanılan çoğu terimleri hemen heveslerine ve şehvetlerine kurban ederek, Allah'ın ERKEK-KADIN tüm müttakilere tahsis ettiği dünyasal ve ahiretsel ödülleri ihtirasça hanelerine kaydetmiş..
Ve gayrımüslim islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürerek..
Güzel dinimizle alay etmelerine ortam hazırlamışlardır.
Hep söylerim, tekrar edeyim..
Yapılacak yeni mealler de muhakkak KADINLARIN parmağı olmalıdır, yoksa bu ZIRVAların önünü tıkamanın asla bir yolunu bulamayız..
Heba olan milyarlarca insanlar gibi hem dünyamızdan hem ahiretimizden oluruz.
Unutmadan,
Bu dünya sadece erkeklerle dönmüyor, varlığın devamı ve selameti, MÜTTAKİ ERKEK-KADINların elele vermeleriyle mümkün olacaktır.

TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadırTEBYİN isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.Mesajı Moderatöre bildir Alıntı ile Cevapla

KURANDA TANIMLANAN HURİ NEDİR.

Dünya hayatı erkekler ve kadınlar için imtihan yeridir. Kadın ile erkek arasında Allah katında insan olarak hiçbir farklılık yoktur. Sadece farklılıkları Tiyatrodaki gibi rol farklılığıdır. Dünyada birisi kadın rolünde oynamaktadır diğeri ise erkek rolünde oynamaktadır. Kim Rolünü dünya hayatında Allahın tanımladığı şekilde oynarsa Allah katında değerli ve üstün olan odur.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Bakınız Kuran bir erkek dünya hayatında hangi yasakları yapmaması gerekiyorsa kadına da yapmaması gerektiğini söylemektedir.. Hangi güzel davranışı erkeklere yapmayı emrediyorsa kadınlara da onu emretmektedir.

33/35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

Elbette kuranın anlattığı din ile İslam toplumlarında anlatılan ve algılanan din arasında inanılmaz derecede farklılıklar var. Bu bir gerçektir. Ama geçmişlerin her doğru dediği yanlış her yanlış dediği de doğru gözüyle bakarsak Bu Etkiye karşı tepkiyi doğurur dolayısı ile hakla batıl birbirine karışır içinden çıkılmaz bir hal alır.

Her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberlerden kalan doğru olanları onaylamış yanlış olanlarıyla da onları doğrularla dizayn etmiştir. Bir anlamda da kuranın nesh ettiği ayette budur.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

Allah yeni bir peygamber gönderdiği zaman değiştirdiği ayet yanlış olan ayetlerdir. Yani doğrusuyla yanlışıyla var olan Allahın yarattığı bütün şeyler ayettir. Burada kastedilen insanların yanlış yaptıkları ayettir. Yoksa Allah bir şeyi emredip sonradan yanıldığını söyleyerek verdiği emirden vazgeçmesi değil. İnsanların yaptığı yanlışları doğrularıyla takas etmesidir.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Kuran Anlayanlar tarafından ne anlatmak istediği insanları anlayabileceği şekilde elde bulunan teknolojinin getirdiği imkânlarla yeniden yorumlanmalıdır.

Zaten peygambere bazılarını açıklayıp da bazılarından vazgeçtiği olay da budur. Kuranın açıklanmayan bölümünün çağın açıklamasına bırakılmasıdır.

Şimdi Kuranda huri geçen veya verilecek olan eş anlamında geçen ayetleri aktararak olayı çözmeye çalışalım.

RAHMAN SURESİNDE GEÇENLER

55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

55/70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.

71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.

73- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

74- Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

75- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

76- Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.

77- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

78- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne Yücedir.

NEBE SURESİNDE GEÇENLER

78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

32- Nice bahçeler ve üzüm bağları.

33- Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

34- Dopdolu kadehler.

35- İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

36- Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.

VAKIA SURESİ

56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.

11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.

12- Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;

13- Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,

14- Birazı da sonrakilerden.

15- 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler.

16- Karşılıklı yaslanmışlardır.

17- Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;

18- Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,

19- Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.

20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler,

21- Canlarının çektiği kuş eti.

22- Ve iri gözlü huriler,

23- Sanki saklı inciler gibi;

24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

25- Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma.

26- Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam."

Dikkat ederseniz kuran iman eden ve Salih amel işleyenlere cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır. Geleneksel din anlayışında yanıldıkları nokta eşlerin (hurilerin) erkeklere ait söylemleridir. Kuranın hiçbir yerinde eşlerin yani hurilerin erkek olanlarına verileceğine dair bir ayet yoktur.

Cennet nimetlerinin kime verileceği konusunda baktığımız zaman erkek ve kadın ayırt etmeden nimet verileceğinden söz eder.

78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Ve bu ayetin arkasından nimetleri sıralar. Bir başka örnek

56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.

11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.

Bunun Arkasından da cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır

Dünya hayatında bir denenme ve sınanma vardır ahiret hayatında ise sınavı başarıyla geçenler için Allah nimetlerden söz ediyor. Huri kelimesi dünyada olmayan sadece Allahın muttaki olanlara eş olarak takdim edeceği kadın ve erkek Müslüman ayırt etmeden verileceği bir nimettir. Şu ayetin belirlediği kalın ve belirginleşmiş olan çizgiyi hiçbir zaman gözden kaçırmamamız gerekir.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.

İşte Cennet muttakilerin kadın ve erkek ayırt etmeden konuk edilen bir yerdir. Orada sadece iman etme Salih ameller işlemsi neticesinde bunlara karşılık Allahın kadın ve erkek ayırt etmeden eş olarak huriden söz etmesini niçin yadırgıyoruz. Alay vari bir şekilde erkek egemen bir fıkhın deyip de ayetteki var olan bir olguyu tepki olarak eş kelimesini verilen üzümdü hurmaydı mecralarına çekmek doğru değildir.

Nasıl geleneksel fıkıhçıların söylediği huriler erkek Müslümanlara verilecek yorumları yanlış ise. Kuranda huri yok cinsellik üzerine kurulmuş bir anlayış deyip de diğer meyveleri nimetleri saydığın zaman onların üzerine inşa edilen bir cennet olmuyor da huri kelimesi de anıldığı zaman cinsellikle suçlanıp huri kelimesi yok sayılmaya çalışılıyor.

Arapça bilmek kuranı anlamaya yetmez ve kuranı anlamak demek de değildir. Kuran edebi bir sanat eseridir hem de yerleri ve gökleri yaratan Allah’n sanatıdır.

Evet, yeni bir yaratılışla insanlar ahir et hayatında yaratılacak dünyadaki nimetlerin benzeri ve daha güzeli orada iman eden ve Salih amel işleyenler için beklemektedir. Kuranda cennet nimetleri sayılırken kesinlikle kadın ve erkek ayırt edilmeden anlatılmaktadır o zaman yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar dünya hayatındaki yapmış oldukları her iyi ve kötü davranış hiçbir eksik kaydedilmeden karışlılarına yazılmış bir kitap olarak çıkacak ve ameller onlara cennet ve cehennem biletini alacak.

Dünyada yandığı zaman ölen insan cehennemde yandığı zaman ölmeyecek her insana kovulmuş şeytan peygamberler de dâhil katma yaptığı halde ahiret hayatında şeytan musallat olmayacak kadınlar erkeklere erkekler kadınlara saygı kurallarını aşan davranışlar yaptıkları halde ahir et aleminde Allahın iman eden kadın ve erkeğe yeni bir yaratılışla yaratacak onlara saygısızlık yapmayan eş olarak huriler verecektir.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

Ali Rıza Borazan
9. January 2011, 08:12 AM
Halil Kardeşimin olaylara önyargı olmadan başkalarına ait düşünceleri kendisine göre doğru veya yanlış olsa da saygı göstermesi kurani bir davranıştır bundan dolayı kutluyorum.
Pazara herkes ürettiği meyveleri kimsenin zulmüne maruz kalmadan milletin beğenisine sunacak ve her insan sevdğini ve beğendiğini alacak. Zulüm başakalarının ürettiğini pazara sunmasını eneleyerek kendi meyvesinin satılması için yapılan davranıştır.
İslam: Ayrı Ayrı dinlardeki insanların kendi dinlerini kendilerine vermek için vardır. İslamın yeryüzünde hakim olmasını istediği allahın budur. Yoksa insanların hepsinin müslüman edilesi değildir.
kuranianlamametodu.blogspot.com

Ali Rıza Borazan
9. January 2011, 08:14 AM
YUNUS PEYGAMBER BALIĞIN KARNINDA ÖLMEDEN NASIL YAŞADI?


Kuranda kıssalar içerisinde yanılış anlaşılan konulardan birisi de yunus peygamber hakkında söylenenlerdir. Kuranın ne söylemek istediği ancak kendi sistematiği içerisinde anlaşılabilir. Onun için kuranın ne söylemesinden çok kuranın ne söylemek istediğinin anlaşılması gerekiyor.

Yunus peygamberle ilgili kurandaki ayetleri bir arada düşünüp ve kuran bütünlüğü evren yasaları ile akıl süzgecinden geçirip tartmadıkça Yunus kıssası hakkında bildiklerimiz doğru olmaz. Evet, anlatılan mitoljik hikâyelerde Kuran’dan da alıntılar yaparak samirinin yaptığı gibi meşru olmayan şeyler meşru gösterilmeye çalışılmış. Fakat asıl gösterilmesi gereken hedef çarpıtılarak kurandaki ayetler masallarda menkıbelerde sadece insanları yanlışa götürmek için malzeme olarak kullanılmıştır.

Şimdi kuranda geçen yunus peygamber ile bilgileri derleyerek ( kuran, akıl, ilim ve pratik hayat) ayetlerin içerisinde geçen yunus hakkında ne denmek istendiğini yakalamaya çalışalım.

68/48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Ayette geçen çağrı (dua) kelimesinin ne anlama geldiğini detaylı bir biçimde açıklayacak değiliz. Ama çağrının bir dua olduğu ve bu duanın da kişinin isteğinin yönünde çerçevelenerek fiili hayatta karşılık bulmasının adı olduğunu söylemekle yetineceğiz.

Buradaki Yunus hakkında söylenen hayra alamet olarak söylenen bir söz değildir. Yunus hayatta gezinirken hayata bakış penceresinin doğru olmadığı Allah tarafında övülmeyen yerilen bir davranış olduğu beldir.

37/139- Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.

37/140- Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

37/143- Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,

37/144- Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.

37/145- Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

37/146- Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

37/147- Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.

37/148- Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.

Yunus peygamber hakkında o kadar söylenmiş olan söz mesaj nasihat varken toplumların beyinlerinde yankılanan Yunus, balık tarafından yutulup mucize olarak ölmeden balık tarafından dışarı atılmasıdır.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

Yunus’u yutan balık ne? Neden yunus balık tarafında yutulup sonra balık onu kusup dışarı atıyor? Neden yunus kınanıyor? Yunus hakkında kuranın söyledikleri insanlara ne gibi mesajlar veriyor? Bunlar düşünülmemiş sadece yunusun balık tarafından yutulup dışarı mucize olarak atılması menkıbelerde anlatılıp durmuştur.

YUNUS GİBİ OLMA

Ne vardı yunus’ta? o da bir peygamber değimliydi? Bizlere kuranda peygamberler arasında ayırım yapmayın diyordu. Rabbimiz burada ne anlatmak istiyordu Ki? Yunus gibi olma sözünü kalbin derinliklerine işleyip orada kalın bir iz bırakarak bir daha silinmemecesine o sözü vurguluyordu?

Evet, yunus peygamber olmadan ve iman etmeden önce isyan etmiş Allaha başkaldırmış kelimeyi konulduğu yerden kaldırmıştı. böylece hem kendi nefsine hem de insanlara kötü bir örnek davranış sergilemişti. Bu durumda da Allahın dünya hayatına ibadet ve kulluk için gönderildiğini unutmuş böylece zulmedenlerden olmuştu.

Aslında Yunus gibi olma sözü asırlardır bir ezberi bozuyordu. Peygamberler önceden Allah tarafından seçilir. Peygamberler önceden kendi iradelerinin dışında peygamber olarak seçilmiş olsaydı. Bütün insanlar Allah katında yaratılırken rol farkı dışında eşit yaratılma ilkesine ters olurdu. Allah insanlara eşit mesafededir. Yol çerçeve olarak çizilmiş insanların imtihana tabi tutulanlarına deneme süresi içerisinde eşit şartlara endekslenerek yarışmaktadırlar.

Bir başka deyişle icadı icat eden mucit Allahın ona verdiği aklı kullanarak Allahın verdiği nimetler içerisinde kafa yormasıyla Allah onun icadını gerçekleştiriyor. Allah ona o mucitliği verdi de diğerlerine kapadı mı? Elbette kişilerin kabiliyet yönleri farklı olabilir ama birine fizik ilmi kabiliyeti verdiyse diğerine matematikte veya kimyada veya ziraatçlikte kabiliyet vermiştir. Ama mutlaka vermiştir

İşte Aklını kullanmayanlar verilen bu nimetlere karşı nam kör oluyorlar. Bu sebeple yunus da dünya hayatında diğer insanlar gibi Allaha ibadet ve kulluk yapmak için yaratıldığı halde. Maalesef bu çizginin dışına çıkarak yaratılışta verdiği rabbim Allah’tır sözleşmesini bozarak Allahtan gelen şu ayetin muhatabı olmuşu.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

Bu hitap; Yunus şahsında yerleri ve gökleri yaratan Allahın verdiği nimetler karşısında şımararak nefsini malı mülkü, makamını, ilahlaştırarak Allahın insanlara yüklediği emanete sahip çıkmamayı anlatıyor.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Ayette geçen insanların yüklendiği emanet insanların dünya hayatında denendiğini başıboş dolaşmak için gelmediğini kırmızı ışığı ihlal edenin cezalanacağını doğru yolda gidenlerin ise mükafaatlandırılıcağına işaret etmektedir. Arkasından gelen ayet bu emanetin tanımını yapmaktadır.

33/73- Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

İşte kurandaki kelimeler kuranın tanımladığı gibi anlaşılmazsa ayette geçen kast edilen mana da yakalanamaz.

Neden melekler kabullenmemiş de insanlar kabullenmiş bu emaneti? İnsanlar yaratılırken Allah insanlara böyle bir seçenek koydu da melekler kabullenmeyip insanlar kabulleniyor? Kuranın anlatım sanatlarının başında edebiyatta kullanılan intak sanatı gibi sanatsal bir üslupla lisanı haliyle anlatmaktadır. Bu ayette geçen iki muhatap vardır. Birisi melekler. Diğeri insanlar meleklerde akıl irade yok onlar kendilerine verilen görev çerçevesinde ne emir verilmişse ancak onu yerine getirirler. Onlarda takva bunun zıttı olan nefis yok bu sebeple herhangi bir şey hakkında seçme hakkı da yoktur.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

Bir konuyu anlatırken o konunun düzgün anlaşılması için içerisinde geçen kelimeleri kurandan anlatmak zorunda kalıyorum. Konumuz melek ve insan değilken yunusun yaptığı bir yanlışın asıl nedenini niçin ini sorgulayarak neticeye ulaşmaya çalışıyorum. ne olur okumaktan sıkılmayın bu bilgiler olmasa konu anlaşılmaz.

O zaman melekle insan arasında yaratılış bakımından büyük farklılıklar var. Birisi verilen emre itiraz etmeden kendisine verilmiş kotlanmış bilgiler çerçevesinde seçenek seçmeden yerine getiriyor. Bunun adı melektir. Diğeri ise önünde iki yol iki amaç konmuş bunlardan seçme hakkı kendisine verilmiş insan vardır. Bu bakımdan insan emanet yüklenmiş. Yani attığı her adımın yaptığı her davranışın hesabını verecektir.

Yunus Kuraya katılıp da kaybettiği şey işte bu iki seçenekten Allahın peygamberler aracılığı ile sınırlarını çizdiği kendisine vahiylerle çizilen yolda yürümesi emredildiği halde bu çizginin dışına çıkmasını kuran böyle edebi bir üslupla anlatıyor.

37/140- Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

İşte yunusun Kaçtığı dolu gemi dünya hayatında Allahın insanları yola gitmede kendi özgür iradesiyle önündeki iki seçenekten batıl yolu seçmesiydi. Allah İnsanlara aklını dünya hayatını vermiş doğru yola ve yanlış yola gidecek eğilimi de vererek üstelik her iki yöne gidecek malzemeleri de vererek onları hangi yola giderse yollarını açarak kolaylaştırmıştır.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

Dünya nimetleri içerisinde Yunus Allahın tarif ettiği yolu kaybetmişti. O kendisine verilmiş olan ilahi mesajı unutmuş nefsinin esaretinde yola koyulmuştu. Eğer yunus kendi gidişatını değiştirmeyip böyle devam etmiş olsaydı, o şeytanın adımını izleyerek asıl Allahın tarif ettiği yola gelemeyecek böylece küfrün içerisinde debelenip duracak ve hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında helak olup gidecekti. Ama yunus kendi gidişatını değiştirdi. iman etti ver kendisini yaratan rabbine teslim oldu. Böylece hem kendisi kurtuldu hem de bir sürü insana yol gösterici olarak halkının karşısına çıkarak yüz binlerin kurtuluşuna vesile oldu.

21/87- Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.

Kişinin duası istediği yönde kendisini kanal ize etmesidir. Yunus dünya hayatındaki yapmış oldukları davranışların yanlış olduğunun farkına vararak eksenini kaydırmış kimlik değiştirmişti bu yeni İslam kimliği dünya hayatında ona yeni bir makam ve mevki kazandırmıştı bu makam Allahın övdüğü bir makam o da artık övülen peygamberler arasına ismini yazdırmıştı.

6/85- Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi Salihlerdendir.

6/86- İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini âlemlere üstün kıldık.

6/87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.

BALIĞIN KARNINDA YUNUS ÖLMEDEN NASIL YAŞADI?

Kurandaki kıssaları anlamada en çok çekilen sıkıntı müteşebih ayetlerin anlatım esprisinin kavranamamasından kaynaklanıyor. Kuranda geçen balık kelimesi tatlı sularda insanların beyaz et ihtiyacını karşılayan balıklar olduğu gibi bir de mecazi anlamda nimet azık rızk anlamında da kullanılmıştır. Eğer balık kelimesinin kullanıldığı yerde hangi anlamda kullanıldığı anlaşılamazsa kastedilen mana çarpık bir boyuta ulaşır. “Adamın burnu havada “ sözcüğü eğer mecazi anlamda değil de gerçek anlamda anlaşılmış olsaydı. Ne olurdu onu siz düşünün

İşte yunus balığın karnında ise ve bu gerçek anlamında kullanılmışsa bu ifade Allahın koyduğu yasaları delerek Allahın kendi koyduğu sünnetine muhalefet eden olarak karşımıza çıkardı. Allah hem evreni yaratmış. Evren içerisinde binlerce milyonlarca yaratılan varlıkların manevra kabiliyetlerini kendi içlerinde ve evrenin diğer varlıklar içerisinde birbirlerine tezat teşkil etmeden dolaşmaların sağlayacak bir düzen kurmuştur.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum� (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Gerçekten Yunus; balığın yutup da karnında mı kaldı? Kaldıysa bu ne kadar bir süre oludu? Tıp ilmi buna nasıl bir cevap verir? bu sorgulanması gerekir..

BİGİ FORMUNDAN BİR ALINTI


Bir insanın nefesini tutma süresi en çok suya dalmada söz konusu olur. İnsanlar binlerce yıl denizin 30 metre altına kadar kendi ciğer güçleriyle daldılar, sünger ve inci avcılığı yaptılar. Ne var ki istedikleri kadar sağlam ve güçlü olsunlar nefeslerini tutarak su altında birkaç dakikadan fazla kalabilmeyi başaramadılar.
İnsanlar, dalgıç elbiseleri ile dalmaya 1800′lü yılların başlarında başladılar ama bu sefer de bir hortuma bağımlıydılar. Su altında tüplerle özgür ve yatay yüzebilmek 1940′lardan sonra mümkün olmuştur. Gözünü hep havaya dikmiş olan insan, uçmaya başladıktan neredeyse yarım asır sonra deniz altında tüple serbestçe yüzmeye ve bunun sonucu olarak deniz altını keşfetmeye başlamıştır.
Gerçi günümüzde tüpsüz serbest dalışta yarışmacılar 5 dakikayı aşıp, 100 metreden fazla derine inebiliyorlar ama çok özel bir teknik uygulamayı gerektiren bu süreler ve derinlikler, normal insanın nefes alma kapasitesinin arttırıldığı anlamına gelmez.


Nefes alıp verme ölüm anına kadar süren bir yaşam süresidir. Solunum durması ölüm belirtisi olarak kabul edilir. Oysa vücut oksijen almadan da bir iki dakika yaşayabilir. Bu nedenle suda boğulanlara ya da soluk borusu tıkandığı için solunumu duranlara uygulanacak yapay solunum, ölmek üzere olan kişinin yaşamını kurtarabilir.


Soluk verildiğinde ciğerlerdeki havanın tümünün boşaldığı sanılır ama ciğerlerde epey bir miktar hava kalır. İnsan kendini ne kadar zorlarsa zorlasın, her bir ciğerinde kalan havayı l ,5 litrenin altına düşüremez. İnsanlar akciğerlerini tam kapasite ile çalıştırmazlar. Her nefes alış verişte ciğerlerindeki havanın altıda birini kullanırlar dolayısıyla rezerv bir solunum güçlen vardır.
Sağlıklı, genç bir insan nefesini yaklaşık 3 dakika tutabilir. Eğitimle bu süre çok az daha uzatılabilir ama bu süreden sonra insanda şuur kaybı başlar. İşte bu sırada vücudun koruma mekanizması devreye girer ve uzun süre soluksuz kalmasına izin vermez. İnsan kendini zorlayarak morarıncaya kadar nefesini tutsa bile boğulmaz, yalnızca bayılır ve hemen o anda solunum yeniden başlar.
İnsan vücudu fazla miktarda oksijen depolayamaz. İnsanda oksijen yetersizliğini ikaz edecek sensörler de yoktur. Dağcılığa yeni başlayanlar yükseldikçe oksijenin azaldığını fenalaşmaya başlayınca anlarlar. Vücut alyuvar sayısını arttırarak yükseklerdeki oksijen azlığına alışmayı sağlar. İnsanı nefes almaya zorlayan vücuttaki oksijenin azalması değil kandaki karbondioksit oranının artmasıdır. Bu oranın artmasıyla beyindeki nefes alma mekanizması tetiklenir ve insan daha sık nefes almaya başlar.


Suya dalmadan önce derin derin nefes alanlar oksijen depoladıklarını sanırlar ama aslında vücutlarındaki karbondioksit seviyesini düşürürler. Bu sayede nefeslerini 30 saniye daha fazla tutabilirler.

FORM.BBS.TR. SİTESİNDEN BİR ALINTI



Modern Çağın Yunus Peygamberi Gerçekten Yaşadı Mı?



Bir balığın karnında 40 gün kalıp daha sonra yeniden yeryüzüne dönen Hz. Yunus Peygamberin öyküsünü bilmeyeniniz yoktur. Bu inanılmaz dini anlatının bir benzerinin 19ncu yüzyılda gerçekleştiği birçok kitapta anlatılmaktadır. Pekiyi moder çağlarda geçtiği iddia edilen bu öykü ne kadar gerçek ve güvenilirdir?





James Bartley, Balina Karnında


1891 Şubatında İngiltere’nin Liverpool limanından yola çıkan bir balina gemisi olan “Star of the East-Doğu Yılıdız” Güney Atlantikin Falkland Adaları açıklarında ava başlamıştır. Bir balina gördüler ve iki bot onu öldürmek için gönderildi. Birinci bot başarılı bir şekilde balinayı zıpkınladı. Fakat balina yüzerek uzaklaştı. Botu beş mil kadar beraberinde çekti. Daha sonra balina suya daldı ve tekrar deniz üzerine ancak botun bulunduğu yerden çıktı. Bottakiler kendilerini denize attılar. Sonunda zıpkıncılar balinayı gemiye çekebildiler. Fakat balina tarafından sürüklenen birinci bot alabora olmuş ve ters dönen teknedeki tüm gemiciler denize düşmüşlerdi. İki gemici dışında diğerleri kurtarılabildi. İki gemici denizde kaybolmuşlardı.

Bir kaç saat sonra balina güverteye alındı ve denizciler onu parçalamaya başladılar. Balinayı güvertede yükseterek mideye kadar yüzmüş oldukları bir sırada midede bir şeylerin kımırdadığını gördüler. Derhal mideyi yardılar ve kaybolan gemicilerden 35 yaşındaki James Bartley’i bilincsiz fakat nefes alırken mideden çıkardılar. İki hafta kendine gelemeyen gemici sonunda iyileşti. Üçüncü haftada yeniden işine geri döndü.



İngiltere’ye dönen Bartley Londra Hastanesine yatırıldı. Balinanın mide asidi sebebiyle derisi beyazlamş ve parşomen kağıdı gibi dökülmekteydi. Üzerinde saç ve kıl kalmamıştı. Sağlığına kavuşmasına rağmen eski görüntüsüne dönemeyecekti.

Yukarıda anlattığımız öykü Tevratta geçen Yunus Peygamberin balina karnında üç gün üç gece (bazı kaynaklara göre 7 gün 7 gece, bazılarına göre 40 gün 40 gece) kalması öyküsünü anımsattığı için kendisine Modern Yunus adı verilecek ve bir çok gizem araştırmacısının kitabında 1800lü yıllarda çok bilinen bu öykü yer alacaktır.




Balığın Karnındaki Hz. Yunus


Pensilvanya’da bulunan Messiah College öğretim üyelerinden Prof. Edward Davis yıllar sonra bu olayın gerçekliğini yeniden araştırmaya başlayacaktır. Öyküde adı geçen “Star of the East” adlı geminin aslında bir balina gemisi değil bir kargo gemisi olduğunu kayıtlardan çıkaracaktır. Kaptanın karısı böyle bir olayın olduğunu inkar edecektir. Geminin kayıtlı olduğu Llyod Firmasının gemiciler ve sözleşmeler listesinde Modern Yunus, James Bertley’in adı hiç geçmemektedir. Ayrıca bir balinanın midesinde insanın yaşayabileceği kadar hava bulunmamaktadır, balinanın boğazı insanın geçemeyeceği kadar dardır ve pratik olarak bu mideden kesilerek bir insanın çıkarılma imkanı da yoktur. Prof. Davis sonuçlarını internetten tüm düyaya açıklayacaktır

Bu öykü hala inananlar ile inanmayanlar arasında tartışılmaktadır.

KURANIN SÖYLEDİKLERİYLE İLİM ASLA ÇATIŞMAZ

Kıssada geçen balık ne anlama geliyor balık kelimesi ile ilgili geçen ayetleri bir araya getirerek düşünmeye çalışalım.

7/ 163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

18/61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.

18/ 63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu."

21/ 87- Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.

37/ 141- Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

68/ 48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Balık kelimesi ile ilgili geçen ayetlere baktığımız zaman, balığın dünyadaki verilmiş olan nimetler olduğu nimetler içerisindeki şımarıklıkla insanlar yaratılış gayesinin dışına çıkarak helak olmalarıdır. Para insanlara mutluluk getirmiyor. Şans oyunlarından haram yollarla elde edilen milyarların incelediğiniz zaman hangisini mutlu etmiş hangisi önceki halinden daha iyi olmuş bir bakınız.

Tarih boyunca peygamberlere karşı çıkan dünyalık saltanatlarının sallanmasından korkanlar hep halkın önde gelen müstekbirlerdir. Bunlar şımarmış insanlardır. Bunların o halleri zaten o oturdukları koltukların şatafatından kaynaklanmaktadır.

17/ 16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Onların helak olmalarını Allah emretmiyor. Onlar helakinin kuyusunu kendileri hazırlıyorlar.

Kuranda yunus ile ilgili ayetleri aktarmaya çalıştık. Olayla ilgili düşündüğümüz zaman Kuran yunususun iki halinden bahsetmektedir. Birisi cehalet dönemi, bu kuranda yerilen kınanan dönemdir. Diğeri ise vahyin aydınlığına kavuşarak cehaletten kurtulup Allahın yaşadığı hayatı övdüğü bir dönemdir.

Kuran Bütün peygamberlerin şahsında unutulmuş insanların tarih sahnesinden diğer peygamberlere gelen vahiylerin de özetini yaparak, tam bir cehalet karanlığı içerisinden kurtulmanın reçetesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Muhammet peygamber, yunusun peygamberin yaşadığı hayat hakkında gerçek bir bilgiyi nereden bilsin? Kuran geçmiş kavimlerin ve peygamberlerin başına gelen olayları anlatarak hem vahyin muhatabına hem de ona iman edenler için mesaj vermektedir.

68/ 48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Bilindiği gibi hayat inişli çıkışlı bir yoldur. Yer yer kıtlık yokluk açlıkla insanlar karşılaştığı gibi, yer yer de insanlar bollukla güllük gülistanlık bir hayatla da karşılaşabilmektedirler. Sabır tavsiyesi iman ettiği halde başına bir takım belalar gelen hayatın zorlukları ile karşılaşmaları onları yıpratmaması gerektiğini Hele hele inanancı uğruna yerinden yurdundan sürgün edilerek küfür insanlarının yaptığı zulümler karşısında onlara boyun eğmeden orta yolda buluşmadan doğru yoldan sapmadan başına gelenlere sabretmesi tavsiye edilmektedir.

Yunus ile ilgili ayetlere baktığımız zaman Kısacık olarak Muhammet peygambere ders vermek amacıyla hayata bakışın ve hayatta nasıl bir yöntem uygulaması gerektiğinin profilini çizmektedir.

Yunusun da gönderilmiş bir peygamber olduğunu, ancak peygamber olmadan bir takım cehalette bulunarak, Dünya Hayatını bir gemiye, nimetleri de bir balığa benzeterek, insanlar içerisinde nimetlerin verdiği sarhoşlukla o kendisine gösterilen vahiy orijinli yoldan saparak doğru yolda yürümenin mutluluğunu yakalayamamıştı. Ne zaman ki kendisini ve gittiği yolu sorguladı ve Allahın tanımladığı vahiy çizgisine geldi Allah kendi nimetlerini ona ilim ve hikmet vererek onu bir peygamber kıldı. Bunu kuran şöyle anlatıyor.

37/145- Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

37/146- Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

37/147- Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.

Allah’ı tespih etmek eline dizilmiş tespih tanelerini saymak değil Allahın gönderdiği vahiylerle, Allahın yarattığı kâinat arasındaki mutabakatı yakalayarak hem gönderilen vahiylerdeki çelişkisizliği hem de evrendeki çelişkisizliği yakalayarak düzgün bir yol tutturmasıdır. Bu sebeple Allah her peygambere ilim ve hikmet vererek onları desteklemiştir.

Allah yunus gibi olma ifadesiyle Yunusun düştüğü yanlışlıklara sen de düşme ifadesini kullanırken bir taraftan da o kavmiyle beraber bu yanlışlıktan dönerek Allahın övgüsüne mazhar olmalarıdır.

98- Ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.

İman Etmek Allahın gönderdiği dinin İnsanlara Allahın vermiş olduğu akıl ile test edip doğruluğuna kabullenmedir. Allahın yarattığı evrende başına felaketler gelmeden yürüyebilmek için evrenin yasalarına uymak gerekiyor. Bilindiği gibi evrende yürürken insanların yapması gereken ve yapmaması gereken bir takım davranışlar vardır. Bunu bir başka ifadeyle anlatacak olursak haramlar ve helaller vardır. Âdemde bu yasak ağaç, Yahudilerde cumartesi yasağı, Salih peygamberde dişi deve gibi tanımlanmıştır.

Her şeyin bir kullanma Kılavuzu vardır. Bu kullanma kılavuzuna uymadığın zaman başına bir takım belalar gelmesi kaçınılmazdır. Trafikte kırmızı ışık kuralını ihlal ettiğin gibi veya yemek pişirirken pişme sınırının aşıldığında yanması gibi yakıt deposuna koyulan yakıtın bittiği zaman arabanın çalışmaması gibi aklına daha hangi işi yaparsan yap o kuralları bilip hayata geçirmediğin sürece dünya hayatında başına bir takım azaplar gelecektir.

İşte yunus ve yunus kavmi kendilerine dünya hayatında Allahın gönderdiği dünyayı kullanma Kılavuzunu bulup kendilerine bunu rehber olarak kabullenmeselerdi Kılavuza uymamanın bedellerini ödeyerek azap içerisinde olacaklardı.

“ Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.”

Hep yazdığım makalelerde konunun uzunluğundan şikâyet ediyorlar. Yine aynı şikâyete maruz kalmamak için kıssadan alınması gereken hisseyi özetlemeye çalışayım.

Sonuç Olarak, Yunus peygamber hakkında İslam toplumlarında beyinlerinde kalın bir iz bırakan balığın yunusu yutarak, süresi belli olmayan bir zaman dilimi içerisinde balığın karnında kalmıştır. Allah’ı tespih edişiyle balığın onu sahile kusması inancı artık değişmesi gerekir. İlim akıl kurana ve pratik hayata göre bu olay kuranda mecazi anlatım sanatıyla anlatılmış bir olaydır. Yoksa gerçek anlamında olmuş olsaydı yukarıdaki anlatılan ilmi verilerle uyum sağlamazdı. Balık dünyanın çekici süsleri gemi de dünya hayatıdır. Dolu gemi de yanlış yolda giden çoğunluğun oluşturduğu insan topluluklarıdır. Kuranda geçen Yunus ile ilgili kıssayı bir de bu açıdan düşünerek kuranı okumanızı tavsiye erim.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

[email protected]

TEBYİN
9. January 2011, 11:32 AM
KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

HAKKI YILMAZ’IN HURİ TANIMLAMASI

Ali Riza abi,
Yukarıdaki HAKKI BEYE maledilen yazının Hakkı Bey ile alakası yok, tamamen şahsıma aittir.
Olurya, belki yazıda hatam olabilir, benim hatalarımın başkasına mal edilmesine gönlüm razı gelmez

Ali Rıza Borazan
9. January 2011, 02:27 PM
özür büyük bir gaf yapmışım o zaman tebyin olunca onun o konudaki çalışmalarıyla ilgili olarak bağlantı kurdum hakkı yılmaz kardeşimden özür diliyorum uyardığınız için teşekkür ederim. hakkı beyin görüşleriyla yorumları ile alakalı olduğu için de o şekilde hitapda bulundum

TEBYİN
9. January 2011, 02:56 PM
TEBYİN/SELAM/THEHAFIZ nickleri METİN ŞEKERCİ'ye aittir abi,
Hakkı Bey fikri anlamda "İLMİ ANAM" oiyebilirim ama bu yazıyı yazdığım dönemde Hakkı Beyin neşrettiği TEBYİN eserinin, konuya şeklihi veren bu sure henüz neşredilmemişti.
Sure neşredildiğinde fikrimin Hakkı Bey'ce tasdik mi tenkit mi edildiğine baktım, ortak paşdada buluştuğumuzu görünce mutlu oldum

kamer
9. January 2011, 09:57 PM
Selam abi,

Bu yazının neden bu başlığa asıldığına bir anlam veremedim.
Bizleri aydınlatırsan sevinirim.


YUNUS PEYGAMBER BALIĞIN KARNINDA ÖLMEDEN NASIL YAŞADI?


Kuranda kıssalar içerisinde yanılış anlaşılan konulardan birisi de yunus peygamber hakkında söylenenlerdir. Kuranın ne söylemek istediği ancak kendi sistematiği içerisinde anlaşılabilir. Onun için kuranın ne söylemesinden çok kuranın ne söylemek istediğinin anlaşılması gerekiyor.

Yunus peygamberle ilgili kurandaki ayetleri bir arada düşünüp ve kuran bütünlüğü evren yasaları ile akıl süzgecinden geçirip tartmadıkça Yunus kıssası hakkında bildiklerimiz doğru olmaz. Evet, anlatılan mitoljik hikâyelerde Kuran’dan da alıntılar yaparak samirinin yaptığı gibi meşru olmayan şeyler meşru gösterilmeye çalışılmış. Fakat asıl gösterilmesi gereken hedef çarpıtılarak kurandaki ayetler masallarda menkıbelerde sadece insanları yanlışa götürmek için malzeme olarak kullanılmıştır.

Şimdi kuranda geçen yunus peygamber ile bilgileri derleyerek ( kuran, akıl, ilim ve pratik hayat) ayetlerin içerisinde geçen yunus hakkında ne denmek istendiğini yakalamaya çalışalım.

68/48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Ayette geçen çağrı (dua) kelimesinin ne anlama geldiğini detaylı bir biçimde açıklayacak değiliz. Ama çağrının bir dua olduğu ve bu duanın da kişinin isteğinin yönünde çerçevelenerek fiili hayatta karşılık bulmasının adı olduğunu söylemekle yetineceğiz.

Buradaki Yunus hakkında söylenen hayra alamet olarak söylenen bir söz değildir. Yunus hayatta gezinirken hayata bakış penceresinin doğru olmadığı Allah tarafında övülmeyen yerilen bir davranış olduğu beldir.

37/139- Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.

37/140- Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

37/143- Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,

37/144- Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.

37/145- Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

37/146- Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

37/147- Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.

37/148- Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.

Yunus peygamber hakkında o kadar söylenmiş olan söz mesaj nasihat varken toplumların beyinlerinde yankılanan Yunus, balık tarafından yutulup mucize olarak ölmeden balık tarafından dışarı atılmasıdır.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

Yunus’u yutan balık ne? Neden yunus balık tarafında yutulup sonra balık onu kusup dışarı atıyor? Neden yunus kınanıyor? Yunus hakkında kuranın söyledikleri insanlara ne gibi mesajlar veriyor? Bunlar düşünülmemiş sadece yunusun balık tarafından yutulup dışarı mucize olarak atılması menkıbelerde anlatılıp durmuştur.

YUNUS GİBİ OLMA

Ne vardı yunus’ta? o da bir peygamber değimliydi? Bizlere kuranda peygamberler arasında ayırım yapmayın diyordu. Rabbimiz burada ne anlatmak istiyordu Ki? Yunus gibi olma sözünü kalbin derinliklerine işleyip orada kalın bir iz bırakarak bir daha silinmemecesine o sözü vurguluyordu?

Evet, yunus peygamber olmadan ve iman etmeden önce isyan etmiş Allaha başkaldırmış kelimeyi konulduğu yerden kaldırmıştı. böylece hem kendi nefsine hem de insanlara kötü bir örnek davranış sergilemişti. Bu durumda da Allahın dünya hayatına ibadet ve kulluk için gönderildiğini unutmuş böylece zulmedenlerden olmuştu.

Aslında Yunus gibi olma sözü asırlardır bir ezberi bozuyordu. Peygamberler önceden Allah tarafından seçilir. Peygamberler önceden kendi iradelerinin dışında peygamber olarak seçilmiş olsaydı. Bütün insanlar Allah katında yaratılırken rol farkı dışında eşit yaratılma ilkesine ters olurdu. Allah insanlara eşit mesafededir. Yol çerçeve olarak çizilmiş insanların imtihana tabi tutulanlarına deneme süresi içerisinde eşit şartlara endekslenerek yarışmaktadırlar.

Bir başka deyişle icadı icat eden mucit Allahın ona verdiği aklı kullanarak Allahın verdiği nimetler içerisinde kafa yormasıyla Allah onun icadını gerçekleştiriyor. Allah ona o mucitliği verdi de diğerlerine kapadı mı? Elbette kişilerin kabiliyet yönleri farklı olabilir ama birine fizik ilmi kabiliyeti verdiyse diğerine matematikte veya kimyada veya ziraatçlikte kabiliyet vermiştir. Ama mutlaka vermiştir

İşte Aklını kullanmayanlar verilen bu nimetlere karşı nam kör oluyorlar. Bu sebeple yunus da dünya hayatında diğer insanlar gibi Allaha ibadet ve kulluk yapmak için yaratıldığı halde. Maalesef bu çizginin dışına çıkarak yaratılışta verdiği rabbim Allah’tır sözleşmesini bozarak Allahtan gelen şu ayetin muhatabı olmuşu.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

Bu hitap; Yunus şahsında yerleri ve gökleri yaratan Allahın verdiği nimetler karşısında şımararak nefsini malı mülkü, makamını, ilahlaştırarak Allahın insanlara yüklediği emanete sahip çıkmamayı anlatıyor.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Ayette geçen insanların yüklendiği emanet insanların dünya hayatında denendiğini başıboş dolaşmak için gelmediğini kırmızı ışığı ihlal edenin cezalanacağını doğru yolda gidenlerin ise mükafaatlandırılıcağına işaret etmektedir. Arkasından gelen ayet bu emanetin tanımını yapmaktadır.

33/73- Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

İşte kurandaki kelimeler kuranın tanımladığı gibi anlaşılmazsa ayette geçen kast edilen mana da yakalanamaz.

Neden melekler kabullenmemiş de insanlar kabullenmiş bu emaneti? İnsanlar yaratılırken Allah insanlara böyle bir seçenek koydu da melekler kabullenmeyip insanlar kabulleniyor? Kuranın anlatım sanatlarının başında edebiyatta kullanılan intak sanatı gibi sanatsal bir üslupla lisanı haliyle anlatmaktadır. Bu ayette geçen iki muhatap vardır. Birisi melekler. Diğeri insanlar meleklerde akıl irade yok onlar kendilerine verilen görev çerçevesinde ne emir verilmişse ancak onu yerine getirirler. Onlarda takva bunun zıttı olan nefis yok bu sebeple herhangi bir şey hakkında seçme hakkı da yoktur.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

Bir konuyu anlatırken o konunun düzgün anlaşılması için içerisinde geçen kelimeleri kurandan anlatmak zorunda kalıyorum. Konumuz melek ve insan değilken yunusun yaptığı bir yanlışın asıl nedenini niçin ini sorgulayarak neticeye ulaşmaya çalışıyorum. ne olur okumaktan sıkılmayın bu bilgiler olmasa konu anlaşılmaz.

O zaman melekle insan arasında yaratılış bakımından büyük farklılıklar var. Birisi verilen emre itiraz etmeden kendisine verilmiş kotlanmış bilgiler çerçevesinde seçenek seçmeden yerine getiriyor. Bunun adı melektir. Diğeri ise önünde iki yol iki amaç konmuş bunlardan seçme hakkı kendisine verilmiş insan vardır. Bu bakımdan insan emanet yüklenmiş. Yani attığı her adımın yaptığı her davranışın hesabını verecektir.

Yunus Kuraya katılıp da kaybettiği şey işte bu iki seçenekten Allahın peygamberler aracılığı ile sınırlarını çizdiği kendisine vahiylerle çizilen yolda yürümesi emredildiği halde bu çizginin dışına çıkmasını kuran böyle edebi bir üslupla anlatıyor.

37/140- Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

37/141- Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

İşte yunusun Kaçtığı dolu gemi dünya hayatında Allahın insanları yola gitmede kendi özgür iradesiyle önündeki iki seçenekten batıl yolu seçmesiydi. Allah İnsanlara aklını dünya hayatını vermiş doğru yola ve yanlış yola gidecek eğilimi de vererek üstelik her iki yöne gidecek malzemeleri de vererek onları hangi yola giderse yollarını açarak kolaylaştırmıştır.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

Dünya nimetleri içerisinde Yunus Allahın tarif ettiği yolu kaybetmişti. O kendisine verilmiş olan ilahi mesajı unutmuş nefsinin esaretinde yola koyulmuştu. Eğer yunus kendi gidişatını değiştirmeyip böyle devam etmiş olsaydı, o şeytanın adımını izleyerek asıl Allahın tarif ettiği yola gelemeyecek böylece küfrün içerisinde debelenip duracak ve hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında helak olup gidecekti. Ama yunus kendi gidişatını değiştirdi. iman etti ver kendisini yaratan rabbine teslim oldu. Böylece hem kendisi kurtuldu hem de bir sürü insana yol gösterici olarak halkının karşısına çıkarak yüz binlerin kurtuluşuna vesile oldu.

21/87- Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.

Kişinin duası istediği yönde kendisini kanal ize etmesidir. Yunus dünya hayatındaki yapmış oldukları davranışların yanlış olduğunun farkına vararak eksenini kaydırmış kimlik değiştirmişti bu yeni İslam kimliği dünya hayatında ona yeni bir makam ve mevki kazandırmıştı bu makam Allahın övdüğü bir makam o da artık övülen peygamberler arasına ismini yazdırmıştı.

6/85- Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi Salihlerdendir.

6/86- İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini âlemlere üstün kıldık.

6/87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.

BALIĞIN KARNINDA YUNUS ÖLMEDEN NASIL YAŞADI?

Kurandaki kıssaları anlamada en çok çekilen sıkıntı müteşebih ayetlerin anlatım esprisinin kavranamamasından kaynaklanıyor. Kuranda geçen balık kelimesi tatlı sularda insanların beyaz et ihtiyacını karşılayan balıklar olduğu gibi bir de mecazi anlamda nimet azık rızk anlamında da kullanılmıştır. Eğer balık kelimesinin kullanıldığı yerde hangi anlamda kullanıldığı anlaşılamazsa kastedilen mana çarpık bir boyuta ulaşır. “Adamın burnu havada “ sözcüğü eğer mecazi anlamda değil de gerçek anlamda anlaşılmış olsaydı. Ne olurdu onu siz düşünün

İşte yunus balığın karnında ise ve bu gerçek anlamında kullanılmışsa bu ifade Allahın koyduğu yasaları delerek Allahın kendi koyduğu sünnetine muhalefet eden olarak karşımıza çıkardı. Allah hem evreni yaratmış. Evren içerisinde binlerce milyonlarca yaratılan varlıkların manevra kabiliyetlerini kendi içlerinde ve evrenin diğer varlıklar içerisinde birbirlerine tezat teşkil etmeden dolaşmaların sağlayacak bir düzen kurmuştur.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum� (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Gerçekten Yunus; balığın yutup da karnında mı kaldı? Kaldıysa bu ne kadar bir süre oludu? Tıp ilmi buna nasıl bir cevap verir? bu sorgulanması gerekir..

BİGİ FORMUNDAN BİR ALINTI


Bir insanın nefesini tutma süresi en çok suya dalmada söz konusu olur. İnsanlar binlerce yıl denizin 30 metre altına kadar kendi ciğer güçleriyle daldılar, sünger ve inci avcılığı yaptılar. Ne var ki istedikleri kadar sağlam ve güçlü olsunlar nefeslerini tutarak su altında birkaç dakikadan fazla kalabilmeyi başaramadılar.
İnsanlar, dalgıç elbiseleri ile dalmaya 1800′lü yılların başlarında başladılar ama bu sefer de bir hortuma bağımlıydılar. Su altında tüplerle özgür ve yatay yüzebilmek 1940′lardan sonra mümkün olmuştur. Gözünü hep havaya dikmiş olan insan, uçmaya başladıktan neredeyse yarım asır sonra deniz altında tüple serbestçe yüzmeye ve bunun sonucu olarak deniz altını keşfetmeye başlamıştır.
Gerçi günümüzde tüpsüz serbest dalışta yarışmacılar 5 dakikayı aşıp, 100 metreden fazla derine inebiliyorlar ama çok özel bir teknik uygulamayı gerektiren bu süreler ve derinlikler, normal insanın nefes alma kapasitesinin arttırıldığı anlamına gelmez.


Nefes alıp verme ölüm anına kadar süren bir yaşam süresidir. Solunum durması ölüm belirtisi olarak kabul edilir. Oysa vücut oksijen almadan da bir iki dakika yaşayabilir. Bu nedenle suda boğulanlara ya da soluk borusu tıkandığı için solunumu duranlara uygulanacak yapay solunum, ölmek üzere olan kişinin yaşamını kurtarabilir.


Soluk verildiğinde ciğerlerdeki havanın tümünün boşaldığı sanılır ama ciğerlerde epey bir miktar hava kalır. İnsan kendini ne kadar zorlarsa zorlasın, her bir ciğerinde kalan havayı l ,5 litrenin altına düşüremez. İnsanlar akciğerlerini tam kapasite ile çalıştırmazlar. Her nefes alış verişte ciğerlerindeki havanın altıda birini kullanırlar dolayısıyla rezerv bir solunum güçlen vardır.
Sağlıklı, genç bir insan nefesini yaklaşık 3 dakika tutabilir. Eğitimle bu süre çok az daha uzatılabilir ama bu süreden sonra insanda şuur kaybı başlar. İşte bu sırada vücudun koruma mekanizması devreye girer ve uzun süre soluksuz kalmasına izin vermez. İnsan kendini zorlayarak morarıncaya kadar nefesini tutsa bile boğulmaz, yalnızca bayılır ve hemen o anda solunum yeniden başlar.
İnsan vücudu fazla miktarda oksijen depolayamaz. İnsanda oksijen yetersizliğini ikaz edecek sensörler de yoktur. Dağcılığa yeni başlayanlar yükseldikçe oksijenin azaldığını fenalaşmaya başlayınca anlarlar. Vücut alyuvar sayısını arttırarak yükseklerdeki oksijen azlığına alışmayı sağlar. İnsanı nefes almaya zorlayan vücuttaki oksijenin azalması değil kandaki karbondioksit oranının artmasıdır. Bu oranın artmasıyla beyindeki nefes alma mekanizması tetiklenir ve insan daha sık nefes almaya başlar.


Suya dalmadan önce derin derin nefes alanlar oksijen depoladıklarını sanırlar ama aslında vücutlarındaki karbondioksit seviyesini düşürürler. Bu sayede nefeslerini 30 saniye daha fazla tutabilirler.

FORM.BBS.TR. SİTESİNDEN BİR ALINTI



Modern Çağın Yunus Peygamberi Gerçekten Yaşadı Mı?



Bir balığın karnında 40 gün kalıp daha sonra yeniden yeryüzüne dönen Hz. Yunus Peygamberin öyküsünü bilmeyeniniz yoktur. Bu inanılmaz dini anlatının bir benzerinin 19ncu yüzyılda gerçekleştiği birçok kitapta anlatılmaktadır. Pekiyi moder çağlarda geçtiği iddia edilen bu öykü ne kadar gerçek ve güvenilirdir?





James Bartley, Balina Karnında


1891 Şubatında İngiltere’nin Liverpool limanından yola çıkan bir balina gemisi olan “Star of the East-Doğu Yılıdız” Güney Atlantikin Falkland Adaları açıklarında ava başlamıştır. Bir balina gördüler ve iki bot onu öldürmek için gönderildi. Birinci bot başarılı bir şekilde balinayı zıpkınladı. Fakat balina yüzerek uzaklaştı. Botu beş mil kadar beraberinde çekti. Daha sonra balina suya daldı ve tekrar deniz üzerine ancak botun bulunduğu yerden çıktı. Bottakiler kendilerini denize attılar. Sonunda zıpkıncılar balinayı gemiye çekebildiler. Fakat balina tarafından sürüklenen birinci bot alabora olmuş ve ters dönen teknedeki tüm gemiciler denize düşmüşlerdi. İki gemici dışında diğerleri kurtarılabildi. İki gemici denizde kaybolmuşlardı.

Bir kaç saat sonra balina güverteye alındı ve denizciler onu parçalamaya başladılar. Balinayı güvertede yükseterek mideye kadar yüzmüş oldukları bir sırada midede bir şeylerin kımırdadığını gördüler. Derhal mideyi yardılar ve kaybolan gemicilerden 35 yaşındaki James Bartley’i bilincsiz fakat nefes alırken mideden çıkardılar. İki hafta kendine gelemeyen gemici sonunda iyileşti. Üçüncü haftada yeniden işine geri döndü.



İngiltere’ye dönen Bartley Londra Hastanesine yatırıldı. Balinanın mide asidi sebebiyle derisi beyazlamş ve parşomen kağıdı gibi dökülmekteydi. Üzerinde saç ve kıl kalmamıştı. Sağlığına kavuşmasına rağmen eski görüntüsüne dönemeyecekti.

Yukarıda anlattığımız öykü Tevratta geçen Yunus Peygamberin balina karnında üç gün üç gece (bazı kaynaklara göre 7 gün 7 gece, bazılarına göre 40 gün 40 gece) kalması öyküsünü anımsattığı için kendisine Modern Yunus adı verilecek ve bir çok gizem araştırmacısının kitabında 1800lü yıllarda çok bilinen bu öykü yer alacaktır.




Balığın Karnındaki Hz. Yunus


Pensilvanya’da bulunan Messiah College öğretim üyelerinden Prof. Edward Davis yıllar sonra bu olayın gerçekliğini yeniden araştırmaya başlayacaktır. Öyküde adı geçen “Star of the East” adlı geminin aslında bir balina gemisi değil bir kargo gemisi olduğunu kayıtlardan çıkaracaktır. Kaptanın karısı böyle bir olayın olduğunu inkar edecektir. Geminin kayıtlı olduğu Llyod Firmasının gemiciler ve sözleşmeler listesinde Modern Yunus, James Bertley’in adı hiç geçmemektedir. Ayrıca bir balinanın midesinde insanın yaşayabileceği kadar hava bulunmamaktadır, balinanın boğazı insanın geçemeyeceği kadar dardır ve pratik olarak bu mideden kesilerek bir insanın çıkarılma imkanı da yoktur. Prof. Davis sonuçlarını internetten tüm düyaya açıklayacaktır

Bu öykü hala inananlar ile inanmayanlar arasında tartışılmaktadır.

KURANIN SÖYLEDİKLERİYLE İLİM ASLA ÇATIŞMAZ

Kıssada geçen balık ne anlama geliyor balık kelimesi ile ilgili geçen ayetleri bir araya getirerek düşünmeye çalışalım.

7/ 163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

18/61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.

18/ 63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu."

21/ 87- Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.

37/ 141- Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

37/142- Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

68/ 48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Balık kelimesi ile ilgili geçen ayetlere baktığımız zaman, balığın dünyadaki verilmiş olan nimetler olduğu nimetler içerisindeki şımarıklıkla insanlar yaratılış gayesinin dışına çıkarak helak olmalarıdır. Para insanlara mutluluk getirmiyor. Şans oyunlarından haram yollarla elde edilen milyarların incelediğiniz zaman hangisini mutlu etmiş hangisi önceki halinden daha iyi olmuş bir bakınız.

Tarih boyunca peygamberlere karşı çıkan dünyalık saltanatlarının sallanmasından korkanlar hep halkın önde gelen müstekbirlerdir. Bunlar şımarmış insanlardır. Bunların o halleri zaten o oturdukları koltukların şatafatından kaynaklanmaktadır.

17/ 16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Onların helak olmalarını Allah emretmiyor. Onlar helakinin kuyusunu kendileri hazırlıyorlar.

Kuranda yunus ile ilgili ayetleri aktarmaya çalıştık. Olayla ilgili düşündüğümüz zaman Kuran yunususun iki halinden bahsetmektedir. Birisi cehalet dönemi, bu kuranda yerilen kınanan dönemdir. Diğeri ise vahyin aydınlığına kavuşarak cehaletten kurtulup Allahın yaşadığı hayatı övdüğü bir dönemdir.

Kuran Bütün peygamberlerin şahsında unutulmuş insanların tarih sahnesinden diğer peygamberlere gelen vahiylerin de özetini yaparak, tam bir cehalet karanlığı içerisinden kurtulmanın reçetesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Muhammet peygamber, yunusun peygamberin yaşadığı hayat hakkında gerçek bir bilgiyi nereden bilsin? Kuran geçmiş kavimlerin ve peygamberlerin başına gelen olayları anlatarak hem vahyin muhatabına hem de ona iman edenler için mesaj vermektedir.

68/ 48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

Bilindiği gibi hayat inişli çıkışlı bir yoldur. Yer yer kıtlık yokluk açlıkla insanlar karşılaştığı gibi, yer yer de insanlar bollukla güllük gülistanlık bir hayatla da karşılaşabilmektedirler. Sabır tavsiyesi iman ettiği halde başına bir takım belalar gelen hayatın zorlukları ile karşılaşmaları onları yıpratmaması gerektiğini Hele hele inanancı uğruna yerinden yurdundan sürgün edilerek küfür insanlarının yaptığı zulümler karşısında onlara boyun eğmeden orta yolda buluşmadan doğru yoldan sapmadan başına gelenlere sabretmesi tavsiye edilmektedir.

Yunus ile ilgili ayetlere baktığımız zaman Kısacık olarak Muhammet peygambere ders vermek amacıyla hayata bakışın ve hayatta nasıl bir yöntem uygulaması gerektiğinin profilini çizmektedir.

Yunusun da gönderilmiş bir peygamber olduğunu, ancak peygamber olmadan bir takım cehalette bulunarak, Dünya Hayatını bir gemiye, nimetleri de bir balığa benzeterek, insanlar içerisinde nimetlerin verdiği sarhoşlukla o kendisine gösterilen vahiy orijinli yoldan saparak doğru yolda yürümenin mutluluğunu yakalayamamıştı. Ne zaman ki kendisini ve gittiği yolu sorguladı ve Allahın tanımladığı vahiy çizgisine geldi Allah kendi nimetlerini ona ilim ve hikmet vererek onu bir peygamber kıldı. Bunu kuran şöyle anlatıyor.

37/145- Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

37/146- Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

37/147- Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.

Allah’ı tespih etmek eline dizilmiş tespih tanelerini saymak değil Allahın gönderdiği vahiylerle, Allahın yarattığı kâinat arasındaki mutabakatı yakalayarak hem gönderilen vahiylerdeki çelişkisizliği hem de evrendeki çelişkisizliği yakalayarak düzgün bir yol tutturmasıdır. Bu sebeple Allah her peygambere ilim ve hikmet vererek onları desteklemiştir.

Allah yunus gibi olma ifadesiyle Yunusun düştüğü yanlışlıklara sen de düşme ifadesini kullanırken bir taraftan da o kavmiyle beraber bu yanlışlıktan dönerek Allahın övgüsüne mazhar olmalarıdır.

98- Ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.

İman Etmek Allahın gönderdiği dinin İnsanlara Allahın vermiş olduğu akıl ile test edip doğruluğuna kabullenmedir. Allahın yarattığı evrende başına felaketler gelmeden yürüyebilmek için evrenin yasalarına uymak gerekiyor. Bilindiği gibi evrende yürürken insanların yapması gereken ve yapmaması gereken bir takım davranışlar vardır. Bunu bir başka ifadeyle anlatacak olursak haramlar ve helaller vardır. Âdemde bu yasak ağaç, Yahudilerde cumartesi yasağı, Salih peygamberde dişi deve gibi tanımlanmıştır.

Her şeyin bir kullanma Kılavuzu vardır. Bu kullanma kılavuzuna uymadığın zaman başına bir takım belalar gelmesi kaçınılmazdır. Trafikte kırmızı ışık kuralını ihlal ettiğin gibi veya yemek pişirirken pişme sınırının aşıldığında yanması gibi yakıt deposuna koyulan yakıtın bittiği zaman arabanın çalışmaması gibi aklına daha hangi işi yaparsan yap o kuralları bilip hayata geçirmediğin sürece dünya hayatında başına bir takım azaplar gelecektir.

İşte yunus ve yunus kavmi kendilerine dünya hayatında Allahın gönderdiği dünyayı kullanma Kılavuzunu bulup kendilerine bunu rehber olarak kabullenmeselerdi Kılavuza uymamanın bedellerini ödeyerek azap içerisinde olacaklardı.

“ Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.”

Hep yazdığım makalelerde konunun uzunluğundan şikâyet ediyorlar. Yine aynı şikâyete maruz kalmamak için kıssadan alınması gereken hisseyi özetlemeye çalışayım.

Sonuç Olarak, Yunus peygamber hakkında İslam toplumlarında beyinlerinde kalın bir iz bırakan balığın yunusu yutarak, süresi belli olmayan bir zaman dilimi içerisinde balığın karnında kalmıştır. Allah’ı tespih edişiyle balığın onu sahile kusması inancı artık değişmesi gerekir. İlim akıl kurana ve pratik hayata göre bu olay kuranda mecazi anlatım sanatıyla anlatılmış bir olaydır. Yoksa gerçek anlamında olmuş olsaydı yukarıdaki anlatılan ilmi verilerle uyum sağlamazdı. Balık dünyanın çekici süsleri gemi de dünya hayatıdır. Dolu gemi de yanlış yolda giden çoğunluğun oluşturduğu insan topluluklarıdır. Kuranda geçen Yunus ile ilgili kıssayı bir de bu açıdan düşünerek kuranı okumanızı tavsiye erim.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

[email protected]

TEBYİN
11. January 2011, 11:23 AM
Ali abinin sitesinde yazılar peşpeşe ve içiçe
Sanırım kopyalarken konu konu değilde yazıların tümü kopyalanıp buraya taşınmış

TEBYİN
6. February 2011, 12:18 PM
Geçen bir ehli tarikle msn de sohbet ediyoruz
Bana aynen şunu söyledi
-Ne yalan söyleyim, huri olayı hoşuma gitse de, eşime verilecek nurileri düşününce kıskançlık damarım tavan yapıyor her defasında..
Ben de;
-Eşine nuri verilmesini hazmettiğin gün hurileri hakettin demektir ::) deyince;
-Ben bu işi bir daha araştırayım öyle konuşalım abi.. dedi. :)

FEDAKARADAM
6. February 2011, 03:53 PM
"Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık; gönüller sanki bir gönül, sabah akşam Allah'ı tesbih ederler" (Buhârî, Bed'ül-Halk, 59, Sıfâtü'l-Cenne)

Şu kadar var ki, dünyada iken iman etmiş ve salih kullar sınıfına girmiş kadınlar "hûrîler"den de üstündürler Çünkü onlar bir taraftan şeytanlarıyla, diğer taraftan nefisleriyle mücadele etmek zorundadırlar Onlar, bu mücadelede galip gelerek, Hakk'ın rızasını kazanmış ve Cennete girmeyi hakketmişlerdir Hûrîler ise kendi amelleri dolayısıyla cennete girmiş değiller Allah onları, diğer nimetler gibi Cennet ehli için yaratmıştır Peygamber (sas)'in aşağıdaki hadisi bunu teyid etmektedir

Ümmü Seleme, Peygamber (S.A.V.)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa Cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar Rasûlüllah (sas); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir" diye cevap verir Ümmü Seleme; "Niçin" deyince O, şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için" (Tabarânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc, VI 81)

FEDAKARADAM
6. February 2011, 03:56 PM
İSLAMDA HÛRÎ, HÛRİLER

Gözleri iri ve siyahı çok siyah, beyaz kısmı da çok beyaz kızlar Arapça'da "hûr" kelimesi "havrâ"nın çoğulu Türkçe'de teklik gibi ve çok kere bu ifadeyi taşıyan nisbet "î" si ile "hûrî" şeklinde kullanılır
"Hûrileri" ifade edene Kur'ân âyetlerinde geçen "îyn", "ayn" (göz) dan türemiş bir kelime olup iri gözlü kadınlara atfen kullanılır
Istılah olarak "hûrî", Cenâb-ı Allah'ın, cennetliklere vadetmiş olduğu güzel kızlardan her biridir
"Hûrîler"in yaratılışları, vücut yapıları ve güzellikleriyle ahlâkî yapıları hakkındaki bilgileri, Kur'ân âyetleriyle hadislerden öğrenmekteyiz
"Müttakiler güvenli bir yerde; bahçelerde ve pınar başlarındadırlar İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar Böylece biz onları, siyah iri gözlü hûrîlerle evlendirmişizdir" (ed-Duhan, 44/54)
"Müttakilere kurtuluş, başarıya ulaşma, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt (kız)lar ve dolu dolu kadehler vardır" (en-Nebe', 78/31-34)
"Onlar koltuklara yaslanıp kurularak, birçok meyveler ve içecekler isterler Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (utangaç bakışlı) yaşıt dilberler vardır" (es-Sâd, 38/51, 52)
"Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için inşa etmişiz (yeniden yaratmışız)dır Onları bâkire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır" (el- Vâkıa, 56/35-38)
Yukarıdaki âyetlerde geçen "yaşıt"lardan maksat, hepsinin aynı yaşta olması ya da eşlerine yaşıt olmaları şeklinde her iki anlama da gelebilir
İşte dünyada iken hayatını Allah'ın emir ve yasaklarına uygun olarak düzenlemiş, O'nun rızasını kazanmak için her türlü sıkıntı, eza ve cefaya katlanarak dininden asla taviz vermemiş, müstekbirlere boyun eğmemiş, her zaman zulme ve zalimlere kar~ı baş kaldırmış salih ve mutlu kullara Allah'ın ikramı
"Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır" (er-Rahmân, 55/70)
"Orada utangaç bakışlı öyle kadınlar vardır ki, bundan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır" (er-Rahmân, 55/56)
"Ve sedeflerinde saklı inciler gibi iri siyah gözlü esler" (el-Vâkıa, 65/22, 23)
Kadının en önemli özelliği onun hayası ve iffetidir Bu yüzden Allahu Teâlâ cennet nimetlerini açıklarken kadının güzelliğinden önce hayasını ve iffetini zikretmiştir
Yukarıdaki ikinci âyetten, Cennette cinlerden salih erkeklerle salih kadınları da olacağı anlaşılıyor Bu kadınlar, tıpkı insanlardan saliha kadınlar gibi, cinlerden erkeklere eş olacaklardır Nitekim onlara daha önceden hiçbir erkek dokunmamış olacağı gibi, insanlardan salih kadınlara da hiçbir erkek dokunmamış olacaktır
Peygamber (sas) de Cennet ehlini şu şekilde tasvîr etmektedir
"Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık; gönüller sanki bir gönül, sabah akşam Allah'ı tesbih ederler" (Buhârî, Bed'ül-Halk, 59, Sıfâtü'l-Cenne)
Şu kadar var ki, dünyada iken iman etmiş ve salih kullar sınıfına girmiş kadınlar "hûrîler"den de üstündürler Çünkü onlar bir taraftan şeytanlarıyla, diğer taraftan nefisleriyle mücadele etmek zorundadırlar Onlar, bu mücadelede galip gelerek, Hakk'ın rızasını kazanmış ve Cennete girmeyi hakketmişlerdir Hûrîler ise kendi amelleri dolayısıyla cennete girmiş değiller Allah onları, diğer nimetler gibi Cennet ehli için yaratmıştır Peygamber (sas)'in aşağıdaki hadisi bunu teyid etmektedir
Ümmü Seleme, Peygamber (sas)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa Cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar Rasûlüllah (sas); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir" diye cevap verir Ümmü Seleme; "Niçin" deyince O, şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için" (Tabarânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc, VI 81)

Halid ERBOĞA * Şamil İslam Ansiklopedisi

FEDAKARADAM
6. February 2011, 03:59 PM
Cennette her mümine ameldeki derecesine göre en az iki kadın verileceği gibi birçok da huriler verilecektir Çoğu için sınır yoktur

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir” buyuruyor (Tûr: 20)

Ebu Said-i Hudri -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet ehlinden derecesi en düşük olanın seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki zevcesi vardır” (Tirmizî: 2565)

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır” (Sâffât: 48)

“İri gözlerinin beyazı saf, siyahı koyu, gümüş berraklığında beyaz tenli kızlar” manasına gelen huriler, cennet erkekleri için farklı bir yapıda yaratılmışlardır

Meyil ve muhabbetleri, kime bağışlanmışlarsa sadece onlaradır Başkaları onlara şehevî bir ilgi duymadığı gibi, onlar da eşlerinden başkalarına karşı böyle bir duygu beslemezler

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Bunlara onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır” (Rahman: 74)

Kendilerine ait çardak ve benzeri güzel manzaralı yerlerde tülden perdeler arkasında otururlar

“Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler” (Sâffât: 49)

Korunmuşluk bakımından muhafaza içindeki bembeyaz yumurtaya benzerler Pek lâtiftirler

Hurilerin vasıfları anlatılmakla tükenmez

______________
Kadın ve erkek arasındaki temayülün insan hayatında mühim bir yeri olduğu şüphesizdir

Karşılıklı sevgi ve merhamet evlilik dolayısıyla bahis mevzuudur

Karşı cinsler hayatlarını birleştirmekle bedeni ve ruhi tatmin bulmaktadırlar Aynı hayatın ahiret hayatında devam etmesi tabiidir

Kur’an-ı kerim’e ve Hadis-i şerif’lere göre cennette hem dünya kadınları hem de huriler bulunacaktır

Bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Onlar için orada tertemiz eşler vardır” (Bakara: 25 - Nisâ: 57)

Bu nezih hanımların hayız nifas gibi halleri yoktur Çocuk doğurmazlar Sümkürme, tükürme, ağız kokusu gibi her türlü rahatsız edici şeylerden arınmışlardır Kıskançlık, geçimsizlik gibi şeyler olmadığı gibi, erkekler de öyle tertemizdirler

Bu temizliğin derecesini gerçek manada dünya ölçüleri ile kaleme dökmek elbette ki imkânsızdır

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Biz cennete giren kadınları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır” (Vâkıa: 35)

Dünyaya gelip giden, imanı ile sâlih amelleri ile cennete ulaşan kadınları Allah-u Teâlâ orada yeniden yaratır gibi bambaşka bir güzellikte ve en mükemmel bir surette yaratacaktır İhtiyar olan gençleşecek, çirkin olan güzelleşecektir

“Ve onları hep bakire kızlar yaptık” (Vâkıa: 36)

Hepsi bakiredirler, bakirelikleri hiç gitmez Kocaları onlara her geldiklerinde daima bakire olarak bulacaklardır Kadınlar için bu durum, iki taraf için de sevgiye vesile olduğu için, Allah-u Teâlâ onları bekaretle vasıflandırmıştır

“Bu kocalarından önce kendilerine ne insan ne de cin dokunmamıştır” (Rahman: 56)

Bu açık beyandan cennette cinlerden saliha hanımların da olacağı anlaşılmaktadır Onlar da cinlerden erkeklere eş olacaklardır

“Oralarda bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş eşler vardır” (Rahman: 56) (Bakınız: Sad: 52)

Tatlı bakışlarını yalnız eşlerine dikerler Başkalarına kesinlikle ilgi duymazlar, hatırlarından bile geçirmezler Ayrıca bakanın bakışlarını da kendilerine çekerler

Bakışları da duyguları da tertemizdir, iffet doludur

Kadının en mühim hususiyeti onun hayası ve iffeti olduğu içindir ki; Allah-u Teâlâ cennet nimetlerinden bahsederken, kadının güzelliğinden önce hayasını ve iffetini anmıştır

“Eşlerine düşkündürler ve hepsi bir yaşta nâzeninlerdir” (Vâkıa: 37)

Aynı yaşta aynı gençliktedirler Büyük küçük bütün cennet halkı otuz üç yaşında olacaktır Kadınların ise on altı yaşında olacakları rivayet edilmektedir

“Sanki onlar yakutturlar, mercandırlar” (Rahman: 58)

Saflık bakımından yakut, beyazlık bakımından da mercan gibidirler Kırmızı ile beyaz birbirine karıştığından insanlar için pek makbul bir renkte olacakları beyan buyurulmuştur

“Göğüsleri tomurcuklanmış ve hepsi bir yaşta nâzeninler vardır” (Nebe: 33)

İnsanın fıtratı icabı bu gibi kadınlarla beraber olmak dünyada iken gönlünün arzuladığı bir emeldir Ahirette ise takvâ sahiplerine ancak Allah-u Teâlâ’nın bileceği bir düzende bu kadınlar ihsan edilecektir

Cennetlik kadınlarda kin, haset, kıskançlık gibi kötü huylardan hiç biri yoktur Ahlâk-ı hamidenin üstün sıfatları ile sıfatlanmışlar, aynı zamanda eşlerinin memnun olacağı güzellikteki simâlara sahip olacaklardır

Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet ehlinden bir kadın, yeryüzündeki insanlara görünecek olsa, dünya ve içindekileri, yerle gök arasını aydınlatır, yerle gök arasını güzel koku ile doldururdu Onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır” (Tirmizî: 2525)

Bir insanın eşi, dünyada huzur ve bahtiyarlığa vesile olduğu gibi, cennette de öyle olacaktır Gözlerin görmediği kulakların işitmediği, akıllardan bile geçmediği güzellikler arasında bu mutluluk beraberce paylaşılacaktır Hiçbir gönül endişesi olmadan eşleriyle beraber, tarifi mümkün olmayan kanepelere kurulup, rahatlatıcı gölgeliklerde karşılıklı sohbet ederlerCennette tezevvüc etmemiş bekâr hiç kimse kalmayacaktır

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Cennette bekâr olmayacaktır” (Müslim: 2834)

Herkese ameldeki derecesine göre en az iki kadın ve birçok huriler verilecektir Çoğu için hudud yoktur

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Her birine iki hanım verilecektir ki, güzellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir Aralarında anlaşamamazlık ve küsüşme olmayacaktır Kalpleri bir kalp olacak, sabah-akşam Allah’a tesbihte bulunacaklardır” (Müslim: 2834)

Dünyada iman edip sâlih amel işleyen ve cennete girmeyi hak eden eşler, cennette de yine beraber olurlar Hiç evlenmeden ölen mümine hanımlarla, kocası mümin olmayan mümine hanımları Allah-u Teâlâ cennete girmeyi hak etmiş diğer müminlerle evlendirecektir

FEDAKARADAM
6. February 2011, 04:19 PM
Şimdi, bu verdiğimiz ayet ve hadisler ışığı altında bazı açıklamalarda bulunduk.Buna göre, her kim böyle şey yoktur bunlar yalandır derse ,bunların yalan olduğuna delil getirmezlerse alayı yalancıdır.Sonra, verilen hadisler uyduruktur derlerse bizde kendileri için uyduruk adamlar deriz.Uyduruk adamın ağzından uyduruk laflar çıkar.

Kendi nas ve görüşleriyle burada beyin sulandıranlar, bulandıranlar, bilsinler ki bu yüce dinimizi baltalamışlardır.Bizler hiçbir zaman hurefalara da inanmayız.İşte sizlere ayet ve hadislerle açıklama getirdik.Kimse kendi kafasına göre Kur'an'ı te'vil etmesin.Kendi sufli görüşleriyle burada konuşmasın,hep ben biliyorum benim bildiğim doğrudur, başkası benim bildiğimi kabul etmek zorundadır diye heveslenmesinler.Zira, Kur'an sıradan bir kitap değildir ki onun hakkında ileri geri konuşalım.Bunun vebali çok büyüktür haberiniz ola!...

Mezhepsizler hem hadisleri hiçe saydıklarına göre burada onların konuşmaya da hakları yoktur.Kendi sufli fikirlerine göre hareket ettikleri için onların cennete girmesi çok zor olacaktır.Mezhepler; İslam'da anlaşılmayan, çözüm isteyen konulara açıklık getirmek için ve de kolaylaştırmak için var olmuşlardır.

Mezhepsizlerin gittiği yolllar çıkmaz sokaklardır. Onların müslümanalarla bütünleşmeleri çok zordur.Birlik ve beraberlik içinde olmak istememektedirler.Kendi başlarına hükümler vererek milleti aldatmaktadırlar.Bunlara karşı bütün müslümanların tedbirli ve dikkatli olmalarını tavsiye ediyoruz...

hiiic
6. February 2011, 05:42 PM
http://2.bp.blogspot.com/_7M6fWcyTLr4/SyjP6rZpTFI/AAAAAAAAArI/Pzwy9jjwO1c/s640/karikat%C3%BCr+huri.jpg



http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs180.snc4/38357_427364656504_522841504_4360322_2489338_n.jpg



http://www.karikaturler.gen.tr/karikaturler/erdil_yasaroglu/orj_ab7f70da10f68e2966f12cbac9d1af3a.jpg

FEDAKARADAM
6. February 2011, 06:01 PM
http://2.bp.blogspot.com/_7M6fWcyTLr4/SyjP6rZpTFI/AAAAAAAAArI/Pzwy9jjwO1c/s640/karikat%C3%BCr+huri.jpg



http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs180.snc4/38357_427364656504_522841504_4360322_2489338_n.jpg



http://www.karikaturler.gen.tr/karikaturler/erdil_yasaroglu/orj_ab7f70da10f68e2966f12cbac9d1af3a.jpg

Bir de müslümanım diye geçinirsiniz.Siz nasıl müslümanlarsınız.Ateistlerin sitesinden kopyalamışsınız.Hurilerin varlığı yoksa cennet sizin neyinize.Gidin zebanilerle haşır neşir olun!..Bir bolgcudan veya kendi bloğundan kopyalamışsın bunları..

hiiic
6. February 2011, 06:14 PM
Google'ye huri yazınca görsel aramalarda karşıma çıkan şeyler bunlar.
Ama iftiraya alışmışınız ya eski alışkanlıkları yıkmak zor...

bu konuda Allah zandan sakınmayı emreder, sizin tanrınız gavsul azam ne emreder bilmem benim dinim islam kitabım Kuran... size dininizde bol şans.

///
tartıştığın konunun gereksizliğini vurgulamak için astım. Sen cehennemden kurtul, önce gururundan kibirinden, ben bilirimden kurtul sonra cenneti tartış bence.

FEDAKARADAM
6. February 2011, 06:29 PM
Google'ye huri yazınca görsel aramalarda karşıma çıkan şeyler bunlar.
Ama iftiraya alışmışınız ya eski alışkanlıkları yıkmak zor...

bu konuda Allah zandan sakınmayı emreder, sizin tanrınız gavsul azam ne emreder bilmem benim dinim islam kitabım Kuran... size dininizde bol şans.

///
tartıştığın konunun gereksizliğini vurgulamak için astım. Sen cehennemden kurtul, önce gururundan kibirinden, ben bilirimden kurtul sonra cenneti tartış bence.

Hurilerle ilgili o kadar ayet ve hadis verdik hala mı gözün kör senin?.Anladım ki sen ve senin gibiler birşeyler öğrenmek değil, sırf neye inanıyorsa onun peşinden inadına gitmeye çalışıyor.Kuru bilgilerle bir yere varılacaksa ben de sizlerdenim.Yok eğer birşeyler öğrenmeyecekseniz o zaman araştırıp mukayese edeceksiniz."Ben biliyoruım, benden başkasının bildikleri yanlıştır" dersen işte o zaman taassup ehlindensiniz demektir.Biz, kimseye bel bağlamıyoruz.İslam büyüklerinin yolundan gitmenin neresi şirktir?Onlar mı akıllıydı siz mi akıllısınız?.Onlar birşey bilmiyorsa siz mi çok şey biliyorsunuz?Katır inadından vazgeçemeyecek misiniz?Nedir bu İslam'ı dar kalıplara sığdırıp bırakmak, nedir bu kıt anlayış nedir bu hezeyanlar?...

BÜYÜK iSLAM ALİMLERİ SİZE GÖRE YANLIŞ YAPMIŞ SİZ DOSDOĞRU YOLDASINIZ ÖYLE Mİ?

“Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an’la ilgili söz söylerse,Kur’an’ı tefsir ederse cehennemde ki yerine hazırlansın.” (Tirmizî)


Aklı başında ve ehli sünnet alimi olan hiç bir alim bu hadisten sonra halen,

bana göre şöyle ben böyle düşünüyorum,benim mantığıma göre böyle diyebiliyorsa,ya makam peşindedir ya da şöhret peşinde...

Şeytanın ve nefsinin esiri olmuştur....

Allah tarafından gönderildiğinin apaçık olması, bir çok hakikatleri açıklaması, hakkı batıldan, doğruyu eğriden ayırması, mü'minlerin muhtaç oldukları hükümleri bildirmesi, demektir.

Yoksa, ondaki her şeyin, biteviye ayan beyan ve hiç öğrenim görmemiş bir insanla bir üniversite profesörünün aynı şekilde anlayabileceği bir kitap olması demek değildir.

Bu iddia sahiplerinin, vücudlarında bir operasyona muhtaç olmaları halinde, bir tıp kitabını okuyan herhangi bir kişiye kendilerini ameliyat etme iznini vereceklerini hiç kimse düşünemez.

Oysa bir doktor nezdinde o kitabın manası açıktır. Aynen bunun gibi,

insanlar Kur'an'ın mealini okuyarak, kapasiteleri nisbetinde ondan istifade etmeye çalışırlar.

Fakat onun sayısız inceliklerini anlayabilmek, ondan isabetli hükümler çıkarabilmek, bazı ilimleri bilmeyi gerektirir.

FEDAKARADAM
6. February 2011, 06:31 PM
Tefsir ilminde dirayet deyince, tefsir çeşitlerinden biri olan "dirâyet tefsirleri" akla gelir. Tefsirler genelde ikiye ayrılırlar: Rivâyet tefsirleri ve dirâyet tefsirleri. Rivâyet tefsirleri, selef âlimlerinden nakledilen eserlere, Sahabe hatta Tâbiîn'in sözlerine ve Kur'ân'ın bizzat Kur'ân ile ve Hz. Peygamber'in hadisleri ile açıklanmasına ve yorumlanmasına dayanır.

Buna karşılık dirayet tefsirleri, rivâyet tefsirlerinde saydığının hususlarla birlikte dil, edebiyat, dinin genel prensipleri ve diğer genel bilgilere dayanılarak yapılan tefsirlerin genel adıdır. Bu tefsirlere "rey" veya "makûl" tefsirleri de denir. Fakat burada sözünü ettiğimiz rey'den kasıt ictihattan başka bir manaya alınmamalıdır.

Bu tefsir çeşidi bir zorunluluk karşısında ortaya çıkmıştır. Çünkü İslâm'ın ilk devirlerinde Araplar, Arap Yarımadası'nda iken, dillerinin bozulmamış saf haline sahiptiler. Zamanla İslâm topraklarının sınırları genişleyip yabancı milletler ve yabancı kültürler ile karşılaşınca, daha önce dillerinde bulunan melekeleri zayıfladı. Bundan dolayı da Arap dilini korumak için kaidelere ihtiyaç duyuldu. Hele Arap olmayanların bu lisanı öğrenmesi, Arapça'nın gramerine bağlı bir işti. Kur'ân da Arap dili ile nazil olduğundan, onun anlaşılması bazı ilimlere ihtiyaç göstermekte idi. Bu ve bunun gibi diğer âmiller dirâyet tefsirinin doğmasında baş rolü oynadı. (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, 230).

FEDAKARADAM
6. February 2011, 06:31 PM
Rey tefsirinin caiz olup olmaması konusunda da İslâm âlimleri başlangıçta fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları Hz. Peygamber'in "Kur'ân-ı kendi reyiyle tefsir eden kişi, isabet bile etse, hata etmiştir" hadîsini (es-Suyuti, el-Câmiu's-Sağîr, II, 543; Ebû Dâvud, Sünen, II, 287; Tirmizî, Sünen, V, 200) delil getirerek rey ile tefsire karşı çıkmışlardır. Bazıları da bu görüşe cevaben, hadiste; hadis ve eserleri hiç dikkate almadan, hevâ ve hevesine, hatta kişinin kendi arzusuna göre tefsir etmesinin kasdedildiğini söyleyerek kendilerine Kur'ân'daki düşünceye davet eden âyetleri de delil getirerek rey ile tefsirden anladıklarını ortaya koymuşlardır. Bu şekilde yapılan tefsîrin "memduh tefsir" olduğunu söylemiş ve böyle tefsirlerin caiz olduğunu savunmuşlardır. Böylece dirâyet tefsirleri yazarak, zamanımızda bize bile Kur'ân'la ilgili bir çok hakikatin anlaşılmasında yardımcı olmuşlardır.

Bu çeşit tefsiri benimseyenler, Kur'ân-ı Kerim'i yorumlamak için, önce Kur'ân'a, sonra hadîslere, âyetlerin "nüzul sebeplerine" ve Sahâbe'nin görüşlerine başvurmuşlardır. Şayet bunlarda aranılan bir meseleye çözüm bulunamazsa, kelimenin sözlük ıstılah ve sarf (çekim) ile ilgili yönlerini dikkate alarak; i'râb, belâgat, hakikat ve mecaz gibi Arap dilinin sanat ve diğer yönleri ile âyetlere açıklama ve yorumlar getirmeye çalışmışlardır. Yine bu tefsirlerde tarihî, ilmî ve sosyal birtakım gerçeklere de yer vererek âyetleri en iyi şekilde açıklamaya çalışma gayesini gütmüş olan dirâyet tefsircileri, usûl olarak konulan bu kaideleri genellikle ihmal etmişlerdir. (Cerrahoğlu, a.g.e. 231; Ayrıca bkz. ez-Zehebî, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Kahire, 1381/1961, I, 255 vd; ez-Zürkânî, Menâhilü'l-İrfah, Mısır, 1372, l. 517 vd.).

FEDAKARADAM
6. February 2011, 06:33 PM
Dirayet tefsiri, ictihada dayanır. Bu sebeple rey tefsirine karşı olanlar dirayet tefsiri hakkında şu eleştirileri yöneltmişlerdir: Rey ile tefsir Allah'a karşı bilmeden söz söylemektir. Zanna dayanarak cahilce sözlerle tefsir yasaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den başka birinin Kur'ân'ın manasını beyan ve izaha yetkisi olamaz. Kur'an hakkında kendi reyi ile söz söyleyen, Cehennem'deki yerine hazırlansın.

Bunlara karşı rey tefsirini câiz gürenler de şöyle demişlerdir: Zann da ilim çeşitlerindendir. İctihad edip de isabet edene iki, etmeyene bir ecir vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muâz bin. Cebel'in Yemen'e gönderilirken verdiği cevapta Kur'ân, Sünnet ve reyimle hükmederim deyişinden memnun olmuş ve ona dua etmişti. Hz. Peygamber'in beyan ve izah etmediği hususlarda ilim sahipleri ellerinden geldiğince Kur'ân'ı anlamaya çalışacaktır. Gerçeği bildiği halde sadece nefis ve arzusuna kapılarak Kur'ân'ı tevil eden ve kendi görüş ve mezhebini takviye için çarpık görüşlerle Kur'ân'ı tefsir edenler elbette Cehennem'e hazırlansın; ama bir delil ve burhana dayanarak tefsir eden iyi niyetli âlimler için bu söylenemez. Ayrıca Ebu Davud ve Tirmizî'nin Hz. Cündeb (r.a.)' ten rivâyet ettikleri "Kur'ân hakkında kendi reyi ile söz söyleyen kimse isabet etmiş olsa bile hatadadır." şeklindeki hadis sıhhatli değildir. Selef, reyden bahsederken onu bilgisizce, cahilce tefsir anlamında kullanmıştır. Kur'ân'da "...tanımazlar mı... bilmezler mi...düşünmezler mi..." denilerek ilim erbabının aklı kullanarak âyetleri tefsir edebileceğine cevaz vardır. Eğer rey ile tefsir caiz olmasaydı ictihad da caiz olmazdı. Kaldı ki Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur'an'ın bütününü açıklamış değildir veya bize her âyetin açıklaması ulaşmış değildir. Ayrıca Hz. Peygamber İbn Abbas için niçin "Allah'ın, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret. " buyurmuştur?

Yani hoş görülmeyen ve yasaklanmış olan rey tefsiri, sırf hevâ ve kötü niyete dayanan, hatta Kur'ân'a sırt çevirdiği halde başkalarını tefsiriyle kitaba davet edenler içindir. Selef uleması, bilgiye dayanan tefsir hususunda hiçbir mahzur görmemişlerdir. Bildikleri veya bilgilerine dayanarak açıklama yaptıklarını açıkça söyleyen selef, bilmedikleri için susmuştur. Bildiğini saklamamış, bilmediği konuda da uluorta tefsir yapmamıştır.

Rey tefsiri denilince sadece, akla dayanma anlaşılırsa, bu çok yanlış bir anlama olur. Oysa reye gelinceye kadar bir dirayet müfessiri şu konuları çok iyi öğrenir: Lugat, nahv, sarf, iştikak, meani, beyan, bedî' ilimleri, kırâat, fıkıh usulü, kelâm, nüzul sebepleri, kıssalar, nasih ve mensuh, hadîs, mevhibe ilimleri. Ayrıca bu şer'i ilimler yanında, rey tefsirinden önce hukuk, iktisad, siyasal, beşerî ve sosyal ilimlerin öğrenilmesi gerektiğini belirtenler de bulunmaktadır. Bazı müfessirlerin yaptığı gibi Kur'ân'ı tamamen çağdaş ilim ve teknolojik bilgilere dayanarak açıklamaya çalışan salt rasyonalist ve pozitivist bir tefsir caiz olmadığı gibi bu tefsir usulü, selefi tefsir geleneğiyle de bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Mevdûdî, Seyyid Kutub, Said Havva... gibi ilim adamları da rivâyet ağırlıklı dirayet tefsiri yazmışlardır. Zaten rivâyet tefsiri olmaksızın sadece rey ile tefsirin de bir anlamı olmaz. Geçmişten günümüze meşhur rivâyet müfessirleri arasında Taberî, Semerkandî, Salebî, Beğavî, Endülüsî, İbn Kesir, Seâlibi, Süyûtî sayılabilir. Dirayet tefsirinde de, Fahreddin Razi, Beydâvî, Nesefi, Hazin; Ebu Hayyan, Neysabûrî, İmâdi, İsfehânî, Zemahşerî'nin eserleri zikredilebilir.

Hiç bir kimse Kur'ân'ı mutlak manasıyla tefsir edemez. Demek ki, hangi müfessir Kur'ân'ı ister rivâyet ister dirayet yoluyla tefsir etse, mutlaka birçok eksiği kalacaktır. Zaten dirayet tefsirleri, genellikle müfessirin en fazla geliştiği ilim kolunda ağırlık kazanmaktadır. Meselâ filolog ez-Zeccac (ö. 311/923)'ın tefsiri nahv ağırlıklıdır. el-Cessas'ın tefsiri fıkıh ağırlıklıdır. Mutezilîlerin tefsirleri kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Mutasavvıflarınki de tasavvufu yansıtmaktadır. Yani tefsirlerde genel olarak mezhep, fıkhi ihtilaflar, doktriner eğilimler ağır basabilmektedir.

Meselâ Ebu İshak ez-Zeccâc (ö. 311), Ebu'l Hasan el-Vâhidî (ö. 468) Ebu Hayyan el-Endelusî (ö. 745) gibi dil âlimleri nahiv ilmindeki ehliyetlerini Ma'ani'l Kur'ân, el-Basit, el-Bahru'l-Muhit adlı tefsirlerinde bariz bir şekilde ortaya koymuşlardır. Fahruddin er-Râzî (ö. 606) de, fıkıh, usuli fıkıh, kelam, edebiyat, felsefe, matematik, kimya, tıp, astronomi, Şâfiî fıkhı gibi çok geniş alanlarda sözü geçen bir âlimdi ve Mefatihu'l Gayb adlı tefsirinde bütün bu ilmî çalışmalarının, hatta tasavvufun etkileri görülür. Ebu Bekr el-Cessâs (ö. 370) da, bir Hanefî müctehidiydi. Ahkâmu'l-Kur'ân'ında Hanefi mezhebi yönünden ahkâm âyetlerini tefsir etmiş, Hanefiliği müdafaa etmiştir. Bazı Mutezilî fikirlerine de bu tefsirde rastlamak kabildir. Malikî âlimi Ebu İshak es-Salebî (ö. 427) ve el-Hazin el-Bağdâdî (ö. 741) el-Keşf ve'l-Beyan, Lubabu't-Te'vil fi Ma'ani't-Tenzil isimli tefsirlerinde İsrâiliyattan nakledilen kıssalara çokça yer vererek tarih ilmine ağırlık vermişlerdir. Tasavvufî tefsirlerde, Ebu Abdurrahman es-Sûlemî (ö. 412) ve Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî (ö. 465), Hakâyiku't-Tefsîr ile Latâifu'l-Şârât'ta İşârat tefsir yoluna gitmişlerdir.

Dirayet tefsirinin öncülüğünü Irak müfessirleri yapmıştır. Aslında, tefsir geleneğinde, Hz. Peygamber'den gelen tefsire, Ashabdan, Tabiundan, Etbau't-tâbiin'den gelen tefsirlere itibar etmeksizin, bugüne kadar yazılmış tefsirleri gözden geçirmeksizin tefsir yapılması caiz değildir. Tarihte, aklî tefsirlerin çıkış ortamına bakıldığında, siyasî, ameli, itikadi mezheplerin vücut bulduğu felsefe ve kelam tartışmalarının yoğunlaştığı, tasavvuf akımının belirdiği bir çağ görülür ki, yapılan tefsirlerde müfessirlerin bu hareketlerin etkisi altında kaldıkları ve bunu tefsirlerine yansıttıkları bir gerçektir. Bu tefsirlerdeki ilmi terimlere, tanımlara, kavramların kullanılışına bakıldığında bu dilin neyi ifade etmek istediği anlaşılabilir. Muhakkak ki tefsir kitapları da çağının kültürünün bir parçasıdır. Oysa Kur'ân ezelîdir ve çağlar boyunca nice tefsirleri yapılacaktır.

İslâm dini var olduğundan beri ona karşı sinsi, yıkıcı, suret-i haktan görünerek onu içten yıkmaya çalışan hareketler de var olmuştur. Bunlar çok defa İslâm'ın temelleri olan iman, ibadet ve ahlâk esaslarından müslümanları uzaklaştırmak istemişlerdir. Gayeleri için, Kur'ân'ı sapıkça, kendi kafalarına göre, günün çıkar hesaplarına göre tefsir etmekten geri durmamışlardır.

Şamil İslam Ansiklopedisi

hiiic
6. February 2011, 06:36 PM
arkadaşım hem kurana açıklama getireni suçluyorsun, hemde oturmuş yok ziyaret tefsiri yok rezalet tefsiri diyip küçücük aklınca bişiler açıklamaya çalışıyorsun.
Kendi içinde çelişkiye düşmüşsün çıkışın da zor Allah yardımcın olun diyim ne diyim.
Seni ataların ve taptığın şu gavsların yalanları zehirlemiş. Sana hidayet zor.

Bu din öyle işine geleni seç sonra ziyaretten tefsir et dini değil,,, Kuran zaten Allahın açıkladığı bir kitaptır,, taptığınız gafsların ne tür tefsirleri varsa hepsi gafslarının başına topraklarıyla beraber geçsin. Biz kuranı dinliyoruz..

Bak bizim Allahımız senin tanrıların hakkında ne diyor.. onların tefsirleri hakkında ne diyor..
Artık hangi rezalet tefsirine düşersen düş,, buralarda kuru gürültü namına her akılsız lafı alıp satma, bak bakalım rizalet tefsirini hangi manadan çıkaracaksınız,,, mürşide tabi olun diyor mu?

Hud suresi

1. Elif. Lam. Ra. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.


2. (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.


3. Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım."


4. Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir.



o küçücük beyninizle bu dini yıkmaya çalışıyorsunuz ama bütün bu hazırladığınız tuzaklar başınıza bir bir geçecek
islama ve kurana tefsir açıklama adı altından attığınız iftiraların cezasını burdada ahirettede çekeceksiniz..
rezillik size haktır hak.

FEDAKARADAM
6. February 2011, 07:01 PM
arkadaşım hem kurana açıklama getireni suçluyorsun, hemde oturmuş yok ziyaret tefsiri yok rezalet tefsiri diyip küçücük aklınca bişiler açıklamaya çalışıyorsun.
Kendi içinde çelişkiye düşmüşsün çıkışın da zor Allah yardımcın olun diyim ne diyim.
Seni ataların ve taptığın şu gavsların yalanları zehirlemiş. Sana hidayet zor.

Bu din öyle işine geleni seç sonra ziyaretten tefsir et dini değil,,, Kuran zaten Allahın açıkladığı bir kitaptır,, taptığınız gafsların ne tür tefsirleri varsa hepsi gafslarının başına topraklarıyla beraber geçsin. Biz kuranı dinliyoruz..

Bak bizim Allahımız senin tanrıların hakkında ne diyor.. onların tefsirleri hakkında ne diyor..
Artık hangi rezalet tefsirine düşersen düş,, buralarda kuru gürültü namına her akılsız lafı alıp satma, bak bakalım rizalet tefsirini hangi manadan çıkaracaksınız,,, mürşide tabi olun diyor mu?

Hud suresi

1. Elif. Lam. Ra. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.


2. (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.


3. Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım."


4. Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir.



o küçücük beyninizle bu dini yıkmaya çalışıyorsunuz ama bütün bu hazırladığınız tuzaklar başınıza bir bir geçecek
islama ve kurana tefsir açıklama adı altından attığınız iftiraların cezasını burdada ahirettede çekeceksiniz..
rezillik size haktır hak.

Abdal çocuk! ziyaret tefsiri değil, dirayet tefsirinden bahsettik.Anlaşılan sen hiç okumadan kabataslak mesajımı geçiştirmişsin.Okumadan bilmeden buralara birşey yazma be kardeşim.

Allahu alem, sen Türkçe namaz kılarsındır veya hiç namaz kılmazsındır.Mantığınıza ters gelen şeyler Kur'an da varsa bunu da mı inkar edeceksin?

REZİLOLAN SİZSİNİZ.NAMAZI, ABDESTİ, GUSÜLÜ, KESİNLİKLE BİR İLMİHALDEN ÖĞRENMİŞSİNİZDİR.O İLMİHAL EHLİ SÜNNET ALİMLERDEN BİRİSİNİN OLMALI DEĞİL Mİ? KUR'AN'DA; NAMAZ NASIL KILINIR, GUSÜL ABDESTİ NASIL ALINIR, TEYEMMÜM NASIL YAPILIR, NİKAH VE BOŞANMALARDA Kİ HÜKÜMLER, TİCARET İLMİ HANİ NERDE BUNLAR? BU VE NİCE MESELELER KUR'AN VE HADİSLERDEN ÇIKARILMADI MI BRE EY GAFİL ADAM!. BU İLİMLER KENDİLİĞİNDEN Mİ OLUŞTU.NE GAFİLLİKTİR BU!

BİZ KUR'AN'I MI İNKAR EDİYORUZ, HADİSLERİ Mİ YALANLIYORUZ, KUR'AN'IN HANGİ AYETİNİ YALANLIYORUZ DA BÖYLE BİZİ TENKİT EDERSİNİZ?

SİZ ASLA TEBLİĞ ERBABI OLAMAZSINIZ.GİTTİĞİNİZ YERLER DE SORMAZLAR MI? "KARDEŞİM İYİ GÜZEL ANLATIYORSUNUZ DA BUNLARIN HAKKINDA HİÇ Mİ HADİS YOK, HİÇ Mİ FIKIH YOK DEMEZLER Mİ SİZE?.VAH YAZIK SİZE! İSLAM SİZDEN ŞİKAYETÇİ OLACAK.HELE DE KUR'AN!.O KUR'AN Kİ KIYAMET GÜNÜ "BENİ KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE YORUMLADILAR, ANLATTILAR BENİ BÖYLE ANLADI BİLDİLER" DİYE SİZDEN ŞİKAYET ETMEYECEK Mİ?

HAKİKATEN SİZİNLE TARTIŞMAK KARA CAHİLLİKMİŞ.BOŞUNA KENDİMİ YORUYORUM.ALLAH SİZE AKIL VE ŞUUR VERSİN,BİLDİĞİNİZ YOLDA YÜRÜYÜN!.KIYAMET GÜNÜ KİM AKLANACAK KİM KÂRLI ÇIKACAK GÖRECEĞİZ BAKALIM...

SELAMETTE KAL, ALLAH'A EMANET OL!...

hiiic
6. February 2011, 07:07 PM
Arkadaşım dikkat edersen burada kimse Kuranı yorumlamıyor,,, size ayetlerde ne yazıyorsa aynen gönderiyoruz,,, yorum bizim işimiz değil yorum sizin işiniz. Biz diyoruzki işte ayet..

Yorum var mı? direk ayeti sunuyoruz...

Eğer kuran yorumdan dolayı şikayet edecekse sizden edecektir,,, oturup daha dikkatli düşünün.

Barış
7. February 2011, 02:24 AM
İstemem senin cennetten istediklerini,

Tasdik etmem mümkün değil senin söylediklerini.


Hurilerin elinden alınacak diye bağırıp durma,

Senin cennetin sana, benim cennetim bana.

TEBYİN
7. February 2011, 10:31 AM
Fedakar
Mesele şu veyabu tefsir metodu değil.
Mesele, arabça kelimelere alakasız manalar verip rayından çıkarmak meselesi.
HURİ hiçbir zaman gelenekçi şehvetperestlerin anlamlandırdığı CENNET GEYŞASI manasına gelmez.
Burada anlaşırsaük gerisi kolay olacaktır

hiiic
7. February 2011, 02:55 PM
Temiz bir vicdandan daha rahat bir yatak/yastık yoktur (vicdan azabı çeken birisi)

Acaba temiz bir vicdandan, huzurlu ve başarıyı tatmış bir ruhdan daha zevkli bir cennet olabilir mi?

-Biz onların kalplerinden kini nefreti kıskançlığı atmışızdır diyor.
Dünyadan bozguncular çıkarılırsa, Allah ve kitabı hakkında sürekli tartışan, açık kapılar arayıp kanunları kendilerine yontanlar çıkarılırsa, DÜnyada sadece imarı ve gelişmeyi seven mutlu insanlar kalırsa, Cennete gerek var mı?

Birileri kendisini özgür hissetmek için başkalarını köleleştirmeye, kendisini zengin hissetmek için başkalarını muhtaç hale sokmaya çalıştıkça Cennet yüzü göremez.

TEBYİN
8. February 2011, 10:55 AM
Din, vicdanı hür, fikri hür, imanı hür insanlar tesis etmek ister
Görün ki, günümüz müslümanları HÜRRİYET ile aralarında binlerce engel oluşturmuşlardır.
Ve iki merciye kulluk mümkün değildir, ikibin merciye kulluk yapanları artık siz hesap edin

FEDAKARADAM
15. March 2011, 10:52 PM
Ne kadar anlatsam size hep vız geliyor sözlerim.Ayetleri cımbızlayıp kafalarda soru işaretini bırakıp ancak cahil kimseleri aldatabilirsiniz.Güya cennete gitmiş gelmişler gibi ayetlerde ki hurileri yalanlamak Allah korusun insanı dinden çıkarır.

Sizler huri ile üzümü birbirine benzetip karıştırıp çorba ettiniz, yapmayın Allah aşkına.Milleti aldatmayın etmeyin eylemeyin bu vebali kaldıramazsınız.Ayetlerde ki maksadından çıkmayın.Olduğu gibi kabullenin veya onun hakkında tam bir sağlam mantık yürütün!..

Cennet ehlinin en aşağı derecede olanının baş ucunda 10.000 hizmetçi, her hizmetçinin elinde farklı renkte altın ve gümüşten iki sahan ve içlerinde ayrı ayrı meyveler vardır. En son yediğini de ilk iştiha (açlıktan gelen istek, haz) ile yer... [Ramuz el-Ehadis-1, s. 71/5]
Hadisten anlaşıldığı gibi cennetteki nimetler cennet ehlinin en zevk alacakları şekilde kendilerine sunulacaktır. Kendilerine hizmet amacıyla yaratılmış ve bu hizmeti zevkle ve özenle yapan hizmetkarların altın ve gümüş kaplarda sundukları çeşit çeşit meyveler cennet ehline Allah'tan bir ağırlamadır. Allah bir ayette: ... Orada nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir. Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak. (Fussilet Suresi, 31-32)Bunun yanı sıra Peygamberimiz (sav) cennette bir meyve dalından koparıldığında bu meyvenin yerinde bir eksilme olmadığını, yerine yenisinin geldiğini haber vermiştir:
... Cennetin meyvesindan koparınca, yerine yenisi biter. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 98/9]
Başka bir rivayette Peygamberimiz (sav)'in şu sözlerine yer verilmektedir:
Bir köylü Arap, "Ey Allah'ın Resulü cennetin içinde meyve var mıdır?" diye sordu. Resulullah:
"Evet Tuba denilen bir ağaç vardır" buyurdu. O zat: "Ya Resulullah bizim arazimizdeki hangi ağaç ona benzer?" dedi.


Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi, 28-29)

Resulullah:
"Senin arazindeki ağaçlardan hiçbir şey ona benzemez. Fakat sen hiç Şam'a geldin mi? Çünkü orada ceviz denilen bir ağaç var ki bir gövde üzerine biterek yukarısı -yani dalları- yayılır. İşte bu ağaç Tuba ağacına benzer" buyurdu. O zat:
"Ya Resulullah, o ağacın dip gövdesinin kalınlığı ne kadardır?" dedi. Allah'ın Resulü:
"Senin ev halkının develerinden beş yaşına basan genç bir deve yola çıksa dibini dolaşıp kuşatamaz da nihayet ihtiyarlığından boynu kırılır" buyurdu. Köylü Arap:
"Cennette üzüm var mı?" diye tekrar sordu. Resulullah:
"Evet vardır" buyurdu. O zat:
"O üzümün salkımının büyüklüğü ne kadardır?" dedi. Resul-i Ekrem:
"Alaca karganın hiç durmadan bir aylık uçup gideceği mesafe kadar" buyurdu. O zat:
"O üzümün taneleri(nin büyüklüğü) ne kadardır?" dedi. Allah'ın Resulü:
"Büyük kova gibidir" buyurdu. O zat:
"Ey Allah'ın Resulu, o üzüm tanesi beni ve ev halkımı muhakkak doyurur" dedi. Resulullah:
"Evet seni ve ev halkını ve akrabanın ekserisini doyurur… Cennetin hurması ağacın dibinden dallarına doğru intizamlı bir şekilde yığılıp istif edilmiştir. Meyveleri büyük testiler misalidir. Ne zaman bir meyve koparılsa yerine başkası gelir. Cennetin suyu çukur olmayan yerlerden akar. Cennet üzümünün her bir salkımı on iki arşındır."[Tezkireti'l Kurtubi, s. 312-313/518]

Kur'an'ımız bizim anlayacağımız nisbette cenneten bahsetmektedir.Oysa cennette dünyada iken gözlerimizin görmediği,hiç düşünemediğimiz hayalini bile edemediğimiz aklımızdan bile geçmeyen nice nimetler vardır Allahu alem...

Kimse burada cennet hakkında şek ve şüphe edici laflar söylemesin.Yoksa Kur'an dışına çıkmış olursunuz.

Derin Düşünce
16. March 2011, 01:17 AM
Seni okuyanda, bu kadar huri verildi de biz reddettik almadık sanacak. Ah azizim, biz aptalmıyızda bu kadar huriyi red edelim. Nacar gercek oyle degil iste. Neyse bos konular bunlar. Kim ne istiyorsa Allah 1 fazlasını versin... Hele bir cennetin yolunu gorup Allahın rızasını alalımda, huriye sıra gelir. Bana gore abesle istigal. Dileyen cennette hurilerle yapacagı oturak alemlerinin hayalini kurarak yasasın, dileyende hasyet duyarak O'nun rızasından uzaklasma endisesi ve mahcub olma korkusu ile hayatına cekiduzen etsin. Banane! İste Kuran, iste Allahın dini. Bilene bilmedigini bildirmek zor zanaat azizim.

Cennet dedikleri ne ki, bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları, bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım, gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni

Yunusu anlamak, daha da zor dur kardesim... Muhabbetle

TEBYİN
17. March 2011, 03:32 PM
Dileyen cennette hurilerle yapacagı oturak alemlerinin hayalini kurarak yasasın, dileyende hasyet duyarak O'nun rızasından uzaklasma endisesi ve mahcub olma korkusu ile hayatına cekiduzen etsin.

Alem milletiz ya, illa cennette de alem yapacağız :)

Anonymous
19. March 2011, 04:39 AM
Cinsel ilişkinin birinci amacı üremektir ve ben şahsen cennette üreme ve cinsel ilişki olmayacağını düşünüyorum. Huri vb. tartışmalarını bırakalım da cennete girecek ammeller yapmaya bakalım. Cehenneme gidenlerin "ne olur bizi de alın, huri falan lazım değil nuri bile olur yeter ki girelim" şeklinde feryad edecekleri gayet net anlaşılırken ben cennette alacağımı KENDİMCE varsaydığım ödülleri düşünerek UYKU MODUNA geçemem.

Bir kontrol edin, eğer nefes alıyorsanız halen sınavdasınız demektir.

TEBYİN
19. March 2011, 02:12 PM
Cinsel ilişkinin birinci amacı üremektir ve ben şahsen cennette üreme ve cinsel ilişki olmayacağını düşünüyorum. Huri vb. tartışmalarını bırakalım da cennete girecek ammeller yapmaya bakalım. Cehenneme gidenlerin "ne olur bizi de alın, huri falan lazım değil nuri bile olur yeter ki girelim" şeklinde feryad edecekleri gayet net anlaşılırken ben cennette alacağımı KENDİMCE varsaydığım ödülleri düşünerek UYKU MODUNA geçemem.

Bir kontrol edin, eğer nefes alıyorsanız halen sınavdasınız demektir.


Aynen katılıyorum

hiiic
21. March 2011, 09:10 PM
bi şekilde motive olmak lazım...
kim neyden motive olacaksa onu arzulasın. Ben sapıkları bile hoşgörüyorum,...

Sonuç; bu dünyada salih ameller karşılığı Allah hoşumuza gidecek bir hayatı bize sunacak.. bizde mutlu olacağız... Motivasyon şart.. Allahtan daha mı iyi bileceğiz.

dünyadaki kimi yasaklar ahirette temiz ve helal olacak; örn; sarhoş etmeyen rahatsız etmeyen ŞARAP... zina olmayan cinsel ilişki neden olmasın ki?

ama motivasyon kaynağı olarak bu tür bir olayın abartılarak insanlık dışı bir sapıklık ve ötesi sübyancılıkla ortalığa çıkılması biraz mide bulandırıcı.

TEBYİN
22. March 2011, 11:22 AM
Bu yazının yazılışına sebep şuydu
İlk kez camiye giden bir prof. cuma hutbesinde bunları dinleyince,
"Adam resmen gelenev gibi bir cennet tasviri çizdi yahu" diye tepkisini koymuştu.
Gerçeğin bu olmadığını analtana dek epey ter dökmüştük tabi

FEDAKARADAM
23. March 2011, 10:27 AM
Bu yazının yazılışına sebep şuydu
İlk kez camiye giden bir prof. cuma hutbesinde bunları dinleyince,
"Adam resmen gelenev gibi bir cennet tasviri çizdi yahu" diye tepkisini koymuştu.
Gerçeğin bu olmadığını analtana dek epey ter dökmüştük tabi

Selamün aleyküm,Tebyin kardeşim o senin dediğin prof kendi aklındır.Oysa camiye yeni gelen prof böyle şeyleri ilk defa duyduğunda daha da heveslenecektir.Niye? Çünkü "cennet karşılıksız değilmiş ne kadar da hoş nimetler varmış" diyecek ve hayatına yeniden çekidüzen verecektir.

Ben şahsen hurilere sahip olacağım diye cennet için ameller işlemem.MÜhim olan Allahımızın bizden razı olmasıdır.Allahu Teala samimi ve gerçek müslümanları zaten mükafatlandıracaktır.Allahımız hiçbir amelin karşılığını boşa çıkarmaz.Kötülük işlesekte mutlaka onunda cezası ahirette verileceğinden şüphemiz olmasın diyorum.

TEBYİN
23. March 2011, 11:24 AM
Fedakar,
İlk kez camiye gelen birine SEKS CENNETİ anlatılmaz
İlk kez camiye gelen birine, Cehennemdeki irinler, cerahatlar da anlatılmaz
Ve Camiye ilk gelen birine, gece tırnak kesilir mi, diş dolgusu caiz mi de anlatılmaz.
Anlatılırsa, cami ortamının ne kadar basit bilgilerden oluştuğuna kanaat getirir ve terkeder orayı. Böyle onlarca insan tanıyorum çünki

FEDAKARADAM
23. March 2011, 11:33 AM
Fedakar,
İlk kez camiye gelen birine SEKS CENNETİ anlatılmaz
İlk kez camiye gelen birine, Cehennemdeki irinler, cerahatlar da anlatılmaz
Ve Camiye ilk gelen birine, gece tırnak kesilir mi, diş dolgusu caiz mi de anlatılmaz.
Anlatılırsa, cami ortamının ne kadar basit bilgilerden oluştuğuna kanaat getirir ve terkeder orayı. Böyle onlarca insan tanıyorum çünki

Muhterem kardeşim yabancı veya tanımadık bir kimsenin camiiye ilk defa gelip gelmediği nasıl anlaşılacak.Şayet, o ilk gelen her hangi bir kimse o anda vaaz eden hocaefendiyi vaazında, konu dikkat çekici bir şey ise dinlemeyecek mi?Hocaefendiye soru sorma hakkı olmayacak mı?Hülasa, bir kimse vaaz eden veya fetva veren hocaefendiye yanlış düşüncelerden fikirlerden meselelerden ona soru sormakla işin aslı astarı öğrenilip mesele haledilmiş olur.Yoksa, (çok af edersiniz) öküzün trene bakması gibi hocaefendiyi dinleyip de konuştukları doğru mu değil mi diye hiçbir şey düşünmeyip,irdelemeyip o şekilde inanır ve algılarsa elbetteki yalan yanlış bir şeylere inanacak ve kabullenecektir.İşin en önemli tarafı da edinilen konu üzerinde, hocaefendinin cemaate "sorusu olan var mı cevaplandıralım" demesi akıllı iştir.Yoksa, "ben söyledim siz de kabullenin" demek istemekte olur bu da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir..Akıllı müslüman, delilsiz ispatsız hiçbir mesele üzerinde durmamalıdır vesselam...

TEBYİN
23. March 2011, 04:13 PM
Metropol şehirlerinde söylediklerin geçerli olabilir ama anadoluda minik camilerde yeni yüzler hemen bilinir. Bu yüzden Anadolu imamlarının biraz daha davranış siyasetini bilmesi elzemdir

Miralay
23. March 2011, 05:17 PM
Şayet, o ilk gelen her hangi bir kimse o anda vaaz eden hocaefendiyi vaazında, konu dikkat çekici bir şey ise dinlemeyecek mi?Hocaefendiye soru sorma hakkı olmayacak mı?Hülasa, bir kimse vaaz eden veya fetva veren hocaefendiye yanlış düşüncelerden fikirlerden meselelerden ona soru sormakla işin aslı astarı öğrenilip mesele haledilmiş olur.Yoksa, (çok af edersiniz) öküzün trene bakması gibi hocaefendiyi dinleyip de konuştukları doğru mu değil mi diye hiçbir şey düşünmeyip,irdelemeyip o şekilde inanır ve algılarsa elbetteki yalan yanlış bir şeylere inanacak ve kabullenecektir.İşin en önemli tarafı da edinilen konu üzerinde, hocaefendinin cemaate "sorusu olan var mı cevaplandıralım" demesi akıllı iştir.Yoksa, "ben söyledim siz de kabullenin" demek istemekte olur bu da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir..Akıllı müslüman, delilsiz ispatsız hiçbir mesele üzerinde durmamalıdır vesselam...

Selamünaleyküm fedakaradam kardeşim.
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Malesef başından beri bizlere, "hoca vaaz verirken,hutbe verirken konuşulmaz" diye öğretilmiştir. İsabetle bahsettiğiniz gibi cemaat hocaya, "Öküzün trene baktığı gibi bakar" olmuştur.

Halbuki gerek resulullah zamanında, gerekse Halife Ömer zamanında hutbe esnasında erkek ve kadınlardan meydana gelen cemaatin hutbede itiraz bile ettiğine dair tarihi kayıtlar vardır.

Hoca vaaz ya da hutbe okurken, cemaat suspus oturur, kimisi esner, kimisi de oturduğu yerde uyur. Halbuki vaaz yada hutbede cemaatin katılımıyla bir salat eylemi gerçekleşse herkes dinamik olacağından dolayı; hiçkimse camide uyumaz. İşte o zaman cemaatin gerçek önemi ortaya çıkar. Camiye "borç ödemeye" değil, salat eylemeye giden cemaat; gayet aktif,dinamik,faal vaziyette Allah'ın emri, dinin direği olan "salat" ı ikame eylerler.

Selametle

FEDAKARADAM
23. March 2011, 05:23 PM
Metropol şehirlerinde söylediklerin geçerli olabilir ama anadoluda minik camilerde yeni yüzler hemen bilinir. Bu yüzden Anadolu imamlarının biraz daha davranış siyasetini bilmesi elzemdir

Çok doğru söylüyorsunuz,buna katılıyorum.Zaten köy gibi yerlerde herkes birbirini tanır.Hal böyle olunca köye yabancı bir misafir gelse ve camiye girse hocaefendi ona en azından hoş geldiniz demelidir.

Camilerde mahrem konular usulüne uygun bir şekilde edep ve hayaya riayet edilmek şartıyla mahrem konular anlatılır.Lakin cennetle ilgili mevzularda devamlı hurilerden bahsetmek mübalağılık olacağından bundan sakınılmalıdır.Yeri ve zamanı geldiğnde onlardan da bahsedilir.Esasen müslümanların derdi cennet olmamalı Allah'ın rızası nasıl kazanılır derdimiz olmalıdır diye düşünüyorum.

FEDAKARADAM
23. March 2011, 05:50 PM
Selamünaleyküm fedakaradam kardeşim.
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Malesef başından beri bizlere, "hoca vaaz verirken,hutbe verirken konuşulmaz" diye öğretilmiştir. İsabetle bahsettiğiniz gibi cemaat hocaya, "Öküzün trene baktığı gibi bakar" olmuştur.

Halbuki gerek resulullah zamanında, gerekse Halife Ömer zamanında hutbe esnasında erkek ve kadınlardan meydana gelen cemaatin hutbede itiraz bile ettiğine dair tarihi kayıtlar vardır.

Hoca vaaz ya da hutbe okurken, cemaat suspus oturur, kimisi esner, kimisi de oturduğu yerde uyur. Halbuki vaaz yada hutbede cemaatin katılımıyla bir salat eylemi gerçekleşse herkes dinamik olacağından dolayı; hiçkimse camide uyumaz. İşte o zaman cemaatin gerçek önemi ortaya çıkar. Camiye "borç ödemeye" değil, salat eylemeye giden cemaat; gayet aktif,dinamik,faal vaziyette Allah'ın emri, dinin direği olan "salat" ı ikame eylerler.

Selametle

Ve aleyküm selam kardeşim...

Hutbede, imamefendi hutbe okurken konuşulmamasının nedeni, şimdi ki zamana göre düşünülmüş olup bu bir ictihad meselesidir.Çünkü bir kimse hutbe esnasında saçma sapan bir soru sorarlarsa cümle cemaat ya buna güler, canları sıkılır ya da kınarlar.Çünkü cemaatin içinde iş güç sahibleri ve esnaflar olduğu için zaman kaybedilmesin diye bu konuşma yasağı getirilmiştir.Benim görüşümde budur.Şayet, cemaatin içinde çok müşgül bir mesele hakkında soru soracak bir kimse bunu namazdan sonrada sorabilir.Bazı siyer kitaplarında anlatıldığına göre Resulullah efendimize, hutbedeyken bedevilerden biri abuk sapuk soru sorduğu için bundan Resulullah müteesir olup o soruyu soran bedeviye onun kalbini kırmadan güzellikle cevaplandırıp hutbesine devam etmiştir.Bunun içindir ki, asıl mesele hutbedeyken hocaefendiyi zora sokmamaktır.Eskiden hutbeler neredeyse ikindi namazına kadar sürdüğü rivayet edilmiştir.Cuma hutbesi olmazsa olmazlardandır.Konu dışına çıkmadan meselenin özüne dönelim diyorum.

TEBYİN
27. April 2011, 02:54 PM
herşeye rağman yinede Camiler herkesin görüş beyan ettiği birer ilim meclisi haline getirilmedikçe...
Bu millet YAT/KALKı kurtuluş reçetesi sanmaya devam edecektir ki,
Cahilliği ikame etmekten öte bir işe yaramaz bu

FEDAKARADAM
27. April 2011, 03:14 PM
herşeye rağman yinede Camiler herkesin görüş beyan ettiği birer ilim meclisi haline getirilmedikçe...
Bu millet YAT/KALKı kurtuluş reçetesi sanmaya devam edecektir ki,
Cahilliği ikame etmekten öte bir işe yaramaz bu

Bir şuurlu ve bilgili müslüman bin cahil müslümandan çok daha hayırlıdır.Bizim müslüman milletlerimiz kitap okumuyor dinini gereği gibi öğrenmiyor.Atalarından ne görüp bildilerse onu yapmaya çalışıyor.Bundan sonra gelecek nesillerimizi akıllı, şuurlu bilinçli, çalışkan ve araştıran nesillerin olmasını can- ı gönülden istiyoruz.

pramid
27. April 2011, 08:00 PM
yeryüzü mescidine ne oldu.....

dırar mescidinin geçtiği ayetteki yüklem..e-h-z kökü olan "edinmek" ....
inşa değil...

mescid kavramının bina olmadığını kehf kıssası sonlarından öğrenebilirsiniz

hiiic
27. April 2011, 09:07 PM
Peki ne demek mescit?

pramid
27. April 2011, 10:06 PM
KURAN IŞIĞINDA MESCİT

Kökü سجد (sin-cim-dal -anlamları için rüku ve secde konusuna bakın-) olan mescit kelimesinin Kuran'daki kullanılışına baktığımızda bunun fiziksel bir binayı değil, içimizde oluşturduğumuz bir yapıyı belirttiği ve aynı "Allah yolunda" gibi bir mecazi anlam içerdiği anlaşılmaktadır. Buna göre mescit'in muhtemel çevirisi "secde edilen yer" değil, (içimizde oluşturduğumuz Allah'ın yasalarına) itaat davranışı; (Allah'ın yasalarına) uyma, riayet hali olmalıdır. (Allah'ın emirlerine) "İtaat yapısı, riayet kurumu" gibi alternatif çevirilerde mümkündür ki bunlar daha gerçekçidir çünkü bu YAPI içimizdedir ama biz kulağa hoş gelmesi açısından örneklerimizde "itaat davranışı" çevirisini kullanacağız.

Sure 18 Ayet 21

Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim lenettehızenne aleyhim mescida

18:21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler. (Diyanet) ...



lenettehızenne aleyhim mescida

... "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz." (Yaşar Nuri Öztürk)

... "Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız."... (Elmalılı Hamdi Yazır)

... "Onların üstüne bir mescid yapacağız,"... (Edip Yüksel)


اتخز/ اخز (ehaze / ettehıze) : almak, kabul etmek; cezalandırmak, başına bela olmak; ele geçirmek; ele alıp düzenlemek; edinmek; tutmak, bağlı olmak, benimsemek, izlemek, taklit etmek; kullanmak, yararlanmak

Aynı Kelimenin Kuran'daki Diğer Kullanımları



12.21 Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu / evlat olarak alırız ( nettehızehu veleda )." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.



4.118 Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım ( ettehızenne ). "

Bu kelime hiçbir sözlükte yapmak veya inşa etmek anlamına gelmiyor. Peki doğru çeviri nasıl olmalıydı?

... Onların üzerindeki İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ taklit edeceğiz / bundan yararlanacağız.

Peki bu itaat davranışı ne idi?

18.14 Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHA YAKARMAYIZ. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."



Konuşmada mağaranın çevresine mescit dikmek gibi bir şey önerildiğini düşünmek makul değil hatta gülünçtür.

Sure 7 Ayet 29 ve 31

Kul emera rabbı bil kıstı ve ekıymu vücuheküm ınde külli mescidiv bedeeküm teudun 07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz. (Diyanet) X Çelişkinin önüne geçmek için mescit kelimesi tamamen atlanmış!



..."Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun... (Yaşar Nuri Öztürk)

..."Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun... (Elmalılı Hamdi Yazır)

... "Rabbim adaleti emreder. Her mescitte (ibadet yerinde) dini sadece O'na ait kılarak O'na yalvarın. (Edip Yüksel)

ekıymu vücuheküm ınde külli mescidi Yüzlerinizi her mescide doğru yöneltin.

Bütün çeviriler birbiriyle çelişiyor ve kasıtlı olarak orijinal metinden sapılmış. Mekke'de (ayet Mekke'de iniyor?) bir tane bile Mescit yokken Hz. Muhammed ve izleyenleri nasıl oldu da HER MESCİDE doğru yüzlerini çevirebildiler? Mescidi fiziksel bir yapı olarak düşünürsek ona yönelmek demek namazı camii dışında kılmak demektir çünkü camii içinde mescide değil duvarlara yöneliyoruz!

Yine fiziksel olarak düşünürsek her mescide doğru dönmenin manası ve yararı nedir?

07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Yüzlerinizi HER İTAAT DAVRANIŞINA / RİAYET HALİNE DOĞRU YÖNELTİN ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

Ya benı ademe huzu zıneteküm ınde külli mescidiv ve külu veşrabu ve la tüsrifu innehu la yühıbbül müsrifın

07:31 Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

... Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın... (Yaşar Nuri Öztürk)

... her mescide gittiğinizde süzünüzü tutunun... (Elmalılı Hamdi Yazır)

... mescitlere giderken süsleniniz... (Edip Yüksel)

Ayet tüm insanlara sesleniyor, inanmayanlar bu ayeti nasıl uygulamışlardır ve hangi mescide gitmişlerdir? O zamanlar bir tane bile mescit olmayan Mekke'de bu ayet niye inmiştir?

07:31 Ey Adem oğulları! Her İTAAT DAVRANIŞINDA / RİAYET HALİNDE süslerinizi alın; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

Bir sonraki ayet bu ayete açıklık getiriyor:

07:32 De ki: Allah'ın KULLARI için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.

Sure 17 Ayet 7

İn ahsentüm ahsentüm li enfüsiküm ve in ese'tüm feleha fe iz cae vadül ahırati li yesuu vücuheküm ve li yedhulül mescide kema dehaluhü evvele merrativ ve liyütebbiru ma alev tetbıra

17:07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi

yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).

Yahudilerin düşmanları henhangi bir mescide değil, Yahudileri yenmek için birbirleriyle "itaat davranışına / riayet haline" girmişler.

Sure 9 Ayet 17, 18, 107 ve 108

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi şahidıne ala enfüsihm bil küfr ülaike habitat a'malühüm ve fin nari hüm halidun

09:17 Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır. (Diyanet)

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi

Allah' ın mescitlerini onarmak müşriklerin (ortak koşanların) işi değildir.

Mescid'in tamirini üstlenen kişinin inanan biri olduğunu ve müşrik olmadığını biz nasıl bilebiliriz? Kalplerin içini bilen yalnızca Allah değil midir?


09:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

İnnema ya'müru mesacidellahi men amene billahi vel yvmil ahıri ve ekames salate ve atez zekate ve lem yahşe illallahe fe asa ülaike ey yekunu minel mühtedın

09:18 Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

عمر: ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak; (bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

09:17 Ortak koşanlar, nefislerinin küfürlerine şahit olurlarken, Allah'ın İTAAT DAVRANIŞLARININ / RİAYET HALİNİN İÇİNDE OLAMAZLAR / (İÇİNİ) DOLDURAMAZLAR.

dost1
27. April 2011, 10:39 PM
Selamun Aleykum! Değerli Piramid Kardeşim!
Allah razı olsun. Kur'an ışığında yaptığınız tefekkürünüzü bizlerle paylaşıyorsunuz.
مسجد [mescid], سجد يسجد [secede, yescüdü] fiilinin mimli mastarı [mekân ismi] olup, “secde edilen/ettirtilen yer” demektir ki bunun, bugün kılınan namazlardaki secde yeri ile alâkası yoktur. Bu; “aykırı düşünen, aykırı hareket eden kimselerin ikna edildikleri, gerçeğe boyun eğdirildikleri, onların da teslim olup gerçeğe boyun eğdikleri yer”; kısaca “eğitim-öğretim, ikna alanı” demektir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

TEBYİN
28. April 2011, 10:23 AM
Bu; “aykırı düşünen, aykırı hareket eden kimselerin ikna edildikleri, gerçeğe boyun eğdirildikleri, onların da teslim olup gerçeğe boyun eğdikleri yer”; kısaca “eğitim-öğretim, ikna alanı” demektir.

Bu tariften yola çıkarsak, bizim çook işimiz var demektir, ikna olacak o kadar çok MÜSLİM! ar ki!!

Ali Rıza Borazan
16. May 2011, 06:02 AM
KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?



Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.

32. Bahçeler,bağlar,

33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

34. Ve içki dolu kâse(ler) .

35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.


Diyanet ve diyanet tasdikli birçok mealler, Nebe 31-36 arası ayetleri aynen böyle manalandırmışlardır.
Ve asırlardır kürsüler de insanlara bu ayetler delil gösterilerek, cennette kendilerine verilecek GÖĞÜSLERİ TOMURCUK GİBİ KABARMIŞ YAŞIT KIZLAR.. vaadedilmiş,
Ve hayata sadece cinsel açıdan bakabilecek saf insanların ağızları, hem de Allah'ın mescitlerin de sulandırılmak süretiyle..
Cennet sanki cinsel arzuların sonsuza dek yaşanılacak bir mekan konumuna indirgenmiştir..
Fakat, bu allame-i cihan müfessirlerimiz!! şunu hiç hesaba katmamışlardır.
Cennet sadece erkeklerin girebileceği bir yer midir ki, sadece erkeklerin nefislerine hoş gelen tasvirler çizilmiştir..
Peki Cennetlik kadınların durumu ne olacaktır bu duruma göre..
İşte burada devreye erkekegemen fıkhın çarpıklıkları girmektedir.
Din sahasında despot fıravunlardan daha katı davranan erkekegemen din alimleri!!, içinden çıkılamayacak bir duruma sebep vermemek için, bütün kadınları sindirerek, din sahasından uzak tutmuş, böylelikle arzuladıkları bir dini ortamın tesisine kendilerince katkı sağlamışlardır..
Oysa, herkes biliyor ki, Cennet ne sadece erkekler içinder ve ne de cinsel arzuların tatmini için oluşturulmuş bir mekandır.
Bu çelişkili mealler bir şeyi daha akla getirmektedir ki, bu doğruysa eğer,
Son 1200 yıl içinde ölmüş insanlar bu uydurulmuş dinin kurbanları olarak ahirete irtihal etmiştir..
Bu çelişkilerin akla getirdiği şüphe ise.. Müfessirlerin, din alimlerinin yeterli derecede ARABÇA bilmeden dini tanzim etmeye çalışmalarıdır..
Hal böyleyse, hem bilmedikleri bir konuda kendilerini ihtisas sahibi gördükleri ve hem de milyarlarca insanı etkileyip yanlış inançla hayat sürmelerine sebep verdikleri için, dünyadan daha ağır bir vebalin altına girmişlerdir..
Şimdi gelelim yukarıda ki mealin tam arabça gramerine uygun meallendirilmesine..


Hiç kuşkusuz Erdemliler/korunup sakınanlar/Takva sahipleri için mutluluk ve kurtuluş vardır. Takva sahipleri -kadın/erkek- için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri olgunlaşmış üzüm bağları ve içleri dolu kadehler vardır. Orada olanlar ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler. Takva sahipleri için bunlar Rabbinden bir ödül, yaptıklarına karşılık bir armağandır. (nebe31-36)


Şimdi, ayette erdemliler/takva sahipleri için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri üzüm bağları... diye anlamlandırılan ayetler, aşağı-yukarı çoğu Kur'an mealleri ve tefsirlerde, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, "takva sahipleri için.. bahçeler..üzüm bağları.. göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar" diye çevrilmiştir.
Ayetteki HADİKA nın çoğulu olan HADAİK etrafı çevrilmiş bahçeler...
İ'NEB'in çoğulu olan E'NAB üzüm, üzüm bağları...
Hemen arkasından gelen KAİBE'nin çoğulu KEVAİB ve TİRB'in çoğulu ETRAB "KEVAİBE ETRABEN" ayeti apaçık olarak üzüm bağlarındaki üzüm tanelerinin her birinin olgunlaşması, lezzetli hale gelmesi ve bunların kadın-erkek cennet ehline ikram edilmesi anlamına gelmektedir.

Ama, erkekegemen müfessirler tefsir ve meal çalışmaların da tüm faydaları kendilerine yonttukları için..
Arabça da DİŞİL olarak kullanılan çoğu terimleri hemen heveslerine ve şehvetlerine kurban ederek, Allah'ın ERKEK-KADIN tüm müttakilere tahsis ettiği dünyasal ve ahiretsel ödülleri ihtirasça hanelerine kaydetmiş..
Ve gayrımüslim islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürerek..
Güzel dinimizle alay etmelerine ortam hazırlamışlardır.
Hep söylerim, tekrar edeyim..
Yapılacak yeni mealler de muhakkak KADINLARIN parmağı olmalıdır, yoksa bu ZIRVAların önünü tıkamanın asla bir yolunu bulamayız..
Heba olan milyarlarca insanlar gibi hem dünyamızdan hem ahiretimizden oluruz.
Unutmadan,
Bu dünya sadece erkeklerle dönmüyor, varlığın devamı ve selameti, MÜTTAKİ ERKEK-KADINların elele vermeleriyle mümkün olacaktır.

TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadırTEBYİN isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.Mesajı Moderatöre bildir Alıntı ile Cevapla

KURANDA TANIMLANAN HURİ NEDİR.

Dünya hayatı erkekler ve kadınlar için imtihan yeridir. Kadın ile erkek arasında Allah katında insan olarak hiçbir farklılık yoktur. Sadece farklılıkları Tiyatrodaki gibi rol farklılığıdır. Dünyada birisi kadın rolünde oynamaktadır diğeri ise erkek rolünde oynamaktadır. Kim Rolünü dünya hayatında Allahın tanımladığı şekilde oynarsa Allah katında değerli ve üstün olan odur.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Bakınız Kuran bir erkek dünya hayatında hangi yasakları yapmaması gerekiyorsa kadına da yapmaması gerektiğini söylemektedir.. Hangi güzel davranışı erkeklere yapmayı emrediyorsa kadınlara da onu emretmektedir.

33/35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

Elbette kuranın anlattığı din ile İslam toplumlarında anlatılan ve algılanan din arasında inanılmaz derecede farklılıklar var. Bu bir gerçektir. Ama geçmişlerin her doğru dediği yanlış her yanlış dediği de doğru gözüyle bakarsak Bu Etkiye karşı tepkiyi doğurur dolayısı ile hakla batıl birbirine karışır içinden çıkılmaz bir hal alır.

Her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberlerden kalan doğru olanları onaylamış yanlış olanlarıyla da onları doğrularla dizayn etmiştir. Bir anlamda da kuranın nesh ettiği ayette budur.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

Allah yeni bir peygamber gönderdiği zaman değiştirdiği ayet yanlış olan ayetlerdir. Yani doğrusuyla yanlışıyla var olan Allahın yarattığı bütün şeyler ayettir. Burada kastedilen insanların yanlış yaptıkları ayettir. Yoksa Allah bir şeyi emredip sonradan yanıldığını söyleyerek verdiği emirden vazgeçmesi değil. İnsanların yaptığı yanlışları doğrularıyla takas etmesidir.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Kuran Anlayanlar tarafından ne anlatmak istediği insanları anlayabileceği şekilde elde bulunan teknolojinin getirdiği imkânlarla yeniden yorumlanmalıdır.

Zaten peygambere bazılarını açıklayıp da bazılarından vazgeçtiği olay da budur. Kuranın açıklanmayan bölümünün çağın açıklamasına bırakılmasıdır.

Şimdi Kuranda huri geçen veya verilecek olan eş anlamında geçen ayetleri aktararak olayı çözmeye çalışalım.

RAHMAN SURESİNDE GEÇENLER

55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

55/70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.

71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.

73- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

74- Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

75- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

76- Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.

77- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

78- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne Yücedir.

NEBE SURESİNDE GEÇENLER

78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

32- Nice bahçeler ve üzüm bağları.

33- Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

34- Dopdolu kadehler.

35- İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

36- Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.

VAKIA SURESİ

56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.

11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.

12- Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;

13- Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,

14- Birazı da sonrakilerden.

15- 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler.

16- Karşılıklı yaslanmışlardır.

17- Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;

18- Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,

19- Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.

20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler,

21- Canlarının çektiği kuş eti.

22- Ve iri gözlü huriler,

23- Sanki saklı inciler gibi;

24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

25- Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma.

26- Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam."

Dikkat ederseniz kuran iman eden ve Salih amel işleyenlere cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır. Geleneksel din anlayışında yanıldıkları nokta eşlerin (hurilerin) erkeklere ait söylemleridir. Kuranın hiçbir yerinde eşlerin yani hurilerin erkek olanlarına verileceğine dair bir ayet yoktur.

Cennet nimetlerinin kime verileceği konusunda baktığımız zaman erkek ve kadın ayırt etmeden nimet verileceğinden söz eder.

78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Ve bu ayetin arkasından nimetleri sıralar. Bir başka örnek

56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.

11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.

Bunun Arkasından da cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır

Dünya hayatında bir denenme ve sınanma vardır ahiret hayatında ise sınavı başarıyla geçenler için Allah nimetlerden söz ediyor. Huri kelimesi dünyada olmayan sadece Allahın muttaki olanlara eş olarak takdim edeceği kadın ve erkek Müslüman ayırt etmeden verileceği bir nimettir. Şu ayetin belirlediği kalın ve belirginleşmiş olan çizgiyi hiçbir zaman gözden kaçırmamamız gerekir.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.

İşte Cennet muttakilerin kadın ve erkek ayırt etmeden konuk edilen bir yerdir. Orada sadece iman etme Salih ameller işlemsi neticesinde bunlara karşılık Allahın kadın ve erkek ayırt etmeden eş olarak huriden söz etmesini niçin yadırgıyoruz. Alay vari bir şekilde erkek egemen bir fıkhın deyip de ayetteki var olan bir olguyu tepki olarak eş kelimesini verilen üzümdü hurmaydı mecralarına çekmek doğru değildir.

Nasıl geleneksel fıkıhçıların söylediği huriler erkek Müslümanlara verilecek yorumları yanlış ise. Kuranda huri yok cinsellik üzerine kurulmuş bir anlayış deyip de diğer meyveleri nimetleri saydığın zaman onların üzerine inşa edilen bir cennet olmuyor da huri kelimesi de anıldığı zaman cinsellikle suçlanıp huri kelimesi yok sayılmaya çalışılıyor.

Arapça bilmek kuranı anlamaya yetmez ve kuranı anlamak demek de değildir. Kuran edebi bir sanat eseridir hem de yerleri ve gökleri yaratan Allah’n sanatıdır.

Evet, yeni bir yaratılışla insanlar ahir et hayatında yaratılacak dünyadaki nimetlerin benzeri ve daha güzeli orada iman eden ve Salih amel işleyenler için beklemektedir. Kuranda cennet nimetleri sayılırken kesinlikle kadın ve erkek ayırt edilmeden anlatılmaktadır o zaman yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar dünya hayatındaki yapmış oldukları her iyi ve kötü davranış hiçbir eksik kaydedilmeden karışlılarına yazılmış bir kitap olarak çıkacak ve ameller onlara cennet ve cehennem biletini alacak.

Dünyada yandığı zaman ölen insan cehennemde yandığı zaman ölmeyecek her insana kovulmuş şeytan peygamberler de dâhil katma yaptığı halde ahiret hayatında şeytan musallat olmayacak kadınlar erkeklere erkekler kadınlara saygı kurallarını aşan davranışlar yaptıkları halde ahir et aleminde Allahın iman eden kadın ve erkeğe yeni bir yaratılışla yaratacak onlara saygısızlık yapmayan eş olarak huriler verecektir.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

TEBYİN
16. May 2011, 10:10 AM
Nasıl geleneksel fıkıhçıların söylediği huriler erkek Müslümanlara verilecek yorumları yanlış ise. Kuranda huri yok cinsellik üzerine kurulmuş bir anlayış deyip de diğer meyveleri nimetleri saydığın zaman onların üzerine inşa edilen bir cennet olmuyor da huri kelimesi de anıldığı zaman cinsellikle suçlanıp huri kelimesi yok sayılmaya çalışılıyor.


Ali Abi, Biliyoruzki CENNET ve CEHENNEM tasvirleri tamamen SANALdır ve şhevet, boğaz düşkünü Araplara, cinselliğin ve yemenin sadece BEDEN ile olmayıp, Cennet'e girecek olan CANN'ın da, bu tip hazlar ve zevkler alabileceğini anlatan müteşabihlerdir.
Yoksa, üreme ve ölüm olmayan bir yerde..
Geyşa misali Hurilerin varlığı neye hizmat eder ki?

gerçek hanif
16. May 2011, 12:12 PM
Cübbeli Ahmet huri dağıtıyor.Cennette kadına yine kocası verilecek diyor.Kadınlar Bu dünyada çamaşır-Bulaşık-Ütü-Çocuk-Yemek-Temizlik vs. canı çıkmışken öteki taraftada rahat yok Cübbelinin lafına göre.Neyse ki Erkeğe fazla huri verilecek ya... karısına yardımcı olarak ,hizmetçi bir kaç tanede fazla alıverir.:)

bartsimpson
22. February 2013, 06:05 PM
Bide böle bişi oluyomuş... Ne gülerim ama hatun bekleyenlere orada....

http://sphotos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/285217_526834964004440_18078569_n.jpg

merdem
22. February 2013, 07:00 PM
Allah'in Kitap'i askiya alininca müslüman (!) papazlarina düsüyor is cennet ve cehennemi düzenlemek.

Kimin akli neresindeyse ona göre fetvalar veriliyor.

Ahlaksizlar Allah ile pazarliga cikmislar: Rabbim sen kullarina cenneti ve hurileri ver, biz de üzerimize düsen ilahilik (!) vezifemizi yapalim senin has kullarina günde 5 vakit namaz kildiralim, senede 30 gün ac birakalim ve suudinin mallarina mal katmak ümidiyle hacilarimizi ( taslamalarda ölenlere sehitlik vererek ) hayvanlar gibi sürerek KABE'ye ulastiralim.

Kadinlar? Aman canim sendeeee neymis kadin? Bu dünyada senin evini toplasin, yemek, camasir, bulasik.... yatagini paylassin, tesadüfen bengeller dünyaya getirirse bir de onlarin bakimini üstlensin. Kadini ister döv ister söv sana uymak zorunda. Bu dünyada bir degeri olmayan varligin cennette ki yerini düsünmek sana mi kalmis. Kapkara carsaf icinde adam kendi karisini taniyamazken carsi ortasinda, karanlik yatak odasinda.... cennete önüne ciksa nerden taniyacak.

Buyrun cenaze namazina.

Miralay
25. February 2013, 04:54 PM
Bide böle bişi oluyomuş... Ne gülerim ama hatun bekleyenlere orada....

http://sphotos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/285217_526834964004440_18078569_n.jpg

:))))) bart kardeşim Allah iyiliğini versin. Gülmekten karnıma ağrılar,kramplar girecekti neredeyse. İnan ki gülerken gözlerimden yaş geldi. :)

Miralay
25. February 2013, 04:56 PM
merdem kardeşim sana katılmamak elde değil. Aklımdan geçenleri dile getirdin.

seckin
26. February 2013, 09:23 AM
DUHAN 54 İÇERİSİNDE GEÇEN İKİ KELİME İÇİN BAKALIM.

zevc için

Verb (form II) - to marry, to be paired
(33:37:31) zawwajnākahā We married her to you فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا
(42:50:2) yuzawwijuhum He grants them أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَاءُ عَقِيمًا
(44:54:2) wazawwajnāhum And We will marry them كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
(52:20:5) wazawwajnāhum and We will marry them مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
(81:7:3) zuwwijat are paired وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ
Noun
(2:25:30) azwājun spouses وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
(2:35:5) wazawjuka and your spouse وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا
(2:102:42) wazawjihi and his spouse فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ
(2:230:10) zawjan a spouse فَإِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتَّىٰ تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ
(2:232:10) azwājahunna their husbands فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ
(2:234:5) azwājan wives وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنْفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا
(2:240:5) azwājan (their) wives وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ
(2:240:7) li-azwājihim for their wives وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ
(3:15:17) wa-azwājun and spouses وَأَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
(4:1:12) zawjahā its mate يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا
(4:12:5) azwājukum by your wives وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ
(4:20:4) zawjin a wife وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ
(4:20:6) zawjin (of) a wife مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا
(4:57:16) azwājun (are) spouses لَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَلِيلًا
(6:139:11) azwājinā our spouses خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا
(6:143:2) azwājin pairs ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ
(7:19:4) wazawjuka and your wife وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا
(7:189:9) zawjahā its mate هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا
(9:24:7) wa-azwājukum and your spouses وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا
(11:40:12) zawjayni a pair قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ
(13:3:14) zawjayni pairs وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ
(13:23:8) wa-azwājihim and their spouses جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ
(13:38:8) azwājan wives وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً
(15:88:8) azwājan (to) categories لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ
(16:72:6) azwājan spouses وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا
(16:72:10) azwājikum your spouses وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَنِينَ وَحَفَدَةً
(20:53:16) azwājan pairs وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتَّىٰ
(20:117:7) walizawjika and to your wife فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ
(20:131:8) azwājan pairs وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
(21:90:8) zawjahu his wife فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ
(22:5:68) zawjin kind اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
(23:6:3) azwājihim their spouses إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
(23:27:17) zawjayni (of) mates فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ
(24:6:3) azwājahum their spouses وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ
(25:74:7) azwājinā our spouses هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ
(26:7:10) zawjin kind أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
(26:166:7) azwājikum your mates وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ
(30:21:8) azwājan mates وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا
(31:10:26) zawjin kind وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
(33:4:11) azwājakumu your wives وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ
(33:6:6) wa-azwājuhu and his wives النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ
(33:28:4) li-azwājika to your wives يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ
(33:37:11) zawjaka your wife أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ
(33:37:39) azwāji the wives لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ
(33:50:6) azwājaka your wives يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ
(33:50:50) azwājihim their wives قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ
(33:52:12) azwājin (other) wives لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ
(33:53:60) azwājahu his wives وَلَا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا
(33:59:4) li-azwājika to your wives يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ
(35:11:10) azwājan pairs وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا
(36:36:4) l-azwāja (in) pairs سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ
(36:56:2) wa-azwājuhum and their spouses هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ
(37:22:4) wa-azwājahum and their kinds احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
(38:58:4) azwājun (of various) kinds وَآخَرُ مِنْ شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ
(39:6:8) zawjahā its mate خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا
(39:6:14) azwājin kinds ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ
(40:8:11) wa-azwājihim and their spouses وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ
(42:11:8) azwājan mates فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا
(42:11:11) azwājan mates وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ
(43:12:3) l-azwāja the pairs وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
(43:70:4) wa-azwājukum and your spouses ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
(50:7:10) zawjin kind وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
(51:49:5) zawjayni pairs وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
(53:45:3) l-zawjayni the pairs وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ
(55:52:5) zawjāni (in) pairs فِيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ
(56:7:2) azwājan kinds وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً
(58:1:8) zawjihā her husband قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا
(60:11:5) azwājikum your wives وَإِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ إِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا
(60:11:12) azwājuhum their wives فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا
(64:14:6) azwājikum your spouses إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ
(66:1:11) azwājika your wives يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ
(66:3:6) azwājihi (of) his wives وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا
(66:5:7) azwājan wives عَسَىٰ رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ
(70:30:3) azwājihim their spouses إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
(75:39:3) l-zawjayni two kinds فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ
(78:8:2) azwājan (in) pairs وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا


huri için

(84:14:5) yaḥūra he would return إِنَّهُ ظَنَّ أَنْ لَنْ يَحُورَ
Verb (form III) - to talk
(18:34:7) yuḥāwiruhu (was) talking with him فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا
(18:37:5) yuḥāwiruhu was talking to him قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ
Noun
(3:52:12) l-ḥawāriyūna the disciples قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ آمَنَّا بِاللَّهِ
(5:111:4) l-ḥawāriyīna the disciples وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ آمِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا آمَنَّا
(5:112:3) l-ḥawāriyūna the disciples إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ
(61:14:12) lil'ḥawāriyyīna to the disciples قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ
(61:14:18) l-ḥawāriyūna the disciples قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ
Noun
(44:54:3) biḥūrin (to) companions with beautiful eyes كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
(52:20:6) biḥūrin to fair ones مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
(55:72:1) ḥūrun Fair ones حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ
(56:22:1) waḥūrun And fair ones وَحُورٌ عِينٌ
Verbal noun (form VI)
(58:1:14) taḥāwurakumā (the) dialogue of both of you وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا
See


ayetleri inceleyince gerçek ortaya çıkar.

HAVARİ KELİMESİ İLE HURİ AYNI KÖKTEN GELİR.

yAŞIT MUHABBET ERLERİ. YASTIKALRA YASLANMIŞ VE MUHABBETİ BOL BİR ORTAM.

merdem
10. April 2013, 10:54 PM
Seckin Kardesim,

ben garibin anlayabilecegi ana dilden bir izahta bulunsaydin ne güzel olurdu.

Ayetler incelendiginde gercekler ortaya cikar demissin de, o inceleme inceliginden yoksun biri olarak gercege ulasmama yardimci olursan, memnun edersin beni.

Selam ve dua ile.