PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : kurban var da nasıl


yolcu42
26. August 2017, 01:12 PM
(22/34) "Her ümmetin behimtül enam'dan bir ibadet şekli vardır."

Bu ayet kurban ibadetine delil gösteriliyor.Bakalım öyle mi?
Katkılarınızı bekliyorum.(ayetlerle)

(22/28)gelsinler ve sayılı günlerde behimetül enam üzerine allahın ismini ansınlar.

Buraya kadar kurbanın hacca gidenlere farz olduğu gibi sonuç çıkıyor.Bakalım öyle mi.

(5/1)"size behimtül enam,okunanların dışında(domuz,leş....) -yasaklı iken av yapmamanız şartı ile- helal kılındı.

("avlanan şeyler de behimetül enam kapsamında"anlamı çıkıyor.dikkatli okuyunca)

(5/95)"yasaklı iken av yaparsanız o hayvanın dengi hayvanı kabeye gönderin"


Şimdi benim anladığım;
(5/95)yasaklı iken av yapan onun dengi hayvanı kabeye gönderir.(tabi ki canlı olarak,çünkü o zamanın şartlarında et kokar o kadar yolda)

(22/28)oraya ceza olarak gönderilen hayvanların kesilip yenmesi,fakirlere verilmesi

(22/34)her ümmetin (yasak av yapınca kabeye göndereceği (behimtül enam)dan oluşan bir ibadet şekli anlatılıyor zannımca.

Ayrıca;"siz ihramda iken" derken,"siz haram aylarda iken" değil de,"siz av yasağındayken avlanmayın". olabilir.

(5/96)Deniz hayvanları için böyle bir yasak konmamış galiba.Bu tezimi çürütebilir mi?bilmiyorum.

Kurbanın her sene bayramda kesilmesi şu açılardan ayete uyumsuz oluyor;

1.diğer ibadetler şöyle anlatılmış:
(Belirtilen vakitlerde)namaz kılın.
Namaza kalkınca (abdest alın)
Oruç size de farz kılındı.

Kurban için ise; her ümmete behimetül enamdan bir ibadet şekli kıldık.

2.diğer ibadetlerde gücü yetene ibareleri var.

Hasta yolcu isen oruç,abdest kolaylaştılır,
Hacc gücü yetene görevdir.

Burada böyle bişey yok.

3.diğer ibadetlerin vakitleri belli, bu ibadetin vakti yok. Ömürde bir defa mı ayda bir mi....

4.derseniz ki (22/28) de hacc vaktiylekurban vakti de belirlenmiş. O zaman zaten hacca gidenlere farz olan bir ibadet olur.

5. Ayrıca(2/196) da geçen "hedye" kelimesine de kurban anlamı verilmiş.
"Hedye" hidayet=yol kelimesinden türemiş ve anlamı "yolluk" olabilir.(buğday ekmek pirinç bulgur...)

Veya Halil beyin de fikriyle,
Ve süleyman (as)a gönderilen hediyede "hedyetün" olarak dişil halde geçer. Bu bağlamda gönderilen "hedy"yi
hediye olarak anlayabiliriz sanırım.
Zaten ayette iki defa kurban geçiyor.biri "nusuk" a verilen anlam,biri "hedye" ye.
Ayet şöyle oluyor"kim engellenirse(durumu var fakat hacc kurası çıkmadı mesela),kurban göndersin,yerine ulaşana kadar traş olmasın.başından rahatsızsa oruç,sadaka veya bir daha kurban kessin.
5. Kurban kelimesini karşılayan kelime,ibrahim (as)a fidye olarak gönderilen hayvandır.?(37/107)(zibh) (başka da bir yerde geçmez)
o da ona "fidye"
olarak verilmiştir.(allah için kan dökmesi için değil hediye olarak,yesin diye zannedersem)

6. Amaç hacıların allah için kan dökmesi değil,onların ve ihtiyacı olanların karnını doyurmak.(burada da "zibh" geçmez zaten)

En doğrusunu rabbimiz bilir.

galipyetkin
31. August 2017, 11:25 AM
derseniz ki (22/28) de hacc vaktiyle kurban vakti de belirlenmiş. O zaman zaten hacca gidenlere farz olan bir ibadet olur.

Bir önceki ayete baktığımız zaman orada sana gelsinler deniyor.

Şimdi 22/27. ayette Peygamber'e hitaben sana gelsinler denmişken, bu gün hangi ayete dayanarak Peygamber bırakılarak Mekke'ye, Kabe'ye hac yapmaya gidilmektedir?

Muhammed Peygamber öldü.
O halde: O yoksa hac nasıl yapılacak?
Mekke'de Kabe mi turlanacak?
Kitapta böyle bir emir mi var?
Yok

O halde Peygamber Muhammed'e gidilmeye devam edilecek.

Ne ifade ediyor Peygamber Muhammed?

İşte oraya hac yapılacak.

Muhammad merhamet melekesi demektir, İslamdır. ve İslamı öğreten Muhammed peygamberdir. Onu (merhamet melekesini) de, İslamı da Kitaptan öğreniriz. O halde İslama, Kitaba gitmek gerekir. Dolayısı ile hac Kitaptan okunarak İslama yükselmektir; eğitimdir; ruhsal ve beyinsel bir değişimdir.
Haccı bu şekilde anladığınız takdirde de ne hayvan kaatili olur ne de zekata vermeniz gereken parayı vermeyip saklayarak hac yapacağım diye başkalarına ait olanı Kabe'ye gitme-gelme masrafı diye cebe atar günahkar olursunuz

İbrahim Peygamber'in anlatısından beri İslamda bir canlının-hayvanın canını almak yani kurban etmek olmamasına rağmen bu ayetlerde kurban ifadesini neye dayanarak hayvanın canını almak olarak niteliyorsunuz?

Bu durumda 22/28. ayette geçen rızk olarak verilen
-HAYVANLARI- ifadesinin teşbihan AYETLERİ;
-yeyin, yedirin- ifadelerinden YEYİNin=FAYDALANIN-ÖĞRENİN; YEDİRİNin=FAYDALANDIRIN-ÖĞRETİN;
-BELLİ GÜNLER-in; HAC ESNASINDA....
anlamlarına gelebileceğini düşünebilir misiniz?

Bakara 196. ayette geçen -HEDİYE- kelimesi de -hidayete ulaştıran yol- mânâsına gelen -AYETLERİ- anlatıyor olmasın. Bir de bu açıdan irdeleyin bakalım ne olacak?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

yolcu42
31. August 2017, 12:55 PM
22/27 ayetinde "sana gelsinler" ifadesini böyle düşünmemiştim.

Ayette gidilen yerde amacın "yer" değil de "risaleti yaymak" amacının ön planda olduğu ve peygamberimizin dönemine has olduğu fikri doğru olabilir.Diğer ayetlerinde bu tezinize aykırı gelmiyorsa bu teziniz daha akılcı sanırım.forumdaki diğer hacc konularını okuyacağım şimdi.teşekkür ederim.

O zamanı ifade etse bile, orada hayvanların kesilip yenmesi niye garibinize gitti ki.
Muhtemelen siz de arada bir et alıp yiyorsunuzdur.

"hedye"kelimesinin kökü bana" yolluk,hediye=buğday,pirinç ve ette bunun kapsamında olabilir.(süleyman(as)a gönderilen hediyede de kelimenin dişil hali geçiyor.(hedyetün)
Çünkü oradaki hacılarında beslenme ihtiyacı var.bunu karşılamak için başka ayetlerde bir açıklama yok.(azık hazırlayın ayeti var sadece)
Onun için "hedye=yolluk" daha mantıklı sanki.

Ayrıca tavaf etmeyi kabenin etrafında dönmek olarak algılamıyorum.

Diğer "tavaf"geçen ayetler ışığında anlamın"Kabeye gelip gitsinler",anlamında düşünüyorum

dost1
31. August 2017, 01:17 PM
Selamun aleyküm kardeşlerim,
Müzakerenizle ışık olması dileğiyle.
Hedy, “hacc yapanların yiyeceğini karşılamak için Ka’be’ye sevk edilen (hediye olarak gönderilen) canlı hayvan” demektir. Genelde deve ve sığır cinsinden büyükbaş hayvanı içerir. Hedy konusunun ayrıntıları, Hacc suresinde yer almaktadır:

Hacc; 30-38:
30, 31- İşte böyle! Ve kim Allah’ın dokunulmaz kıldıklarına saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirile gelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O halde Allah’a yönelmişler olarak, O’na şirk koşanlar olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Bilin ki, Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir.
32– İşte böyle! Her kim Allah'ın varlığına işaret olan şeylere saygı gösterirse, şüphesiz bu (saygı gösterme), kalplerin takvasındandır.
33- Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır. Sonra, bunların varış yeri; Beyt-i atik’edir (eski eve, özgür eve; Ka’be’yedir).
34, 35– Ve Biz, her ümmet için, Allah'ın kendilerine hayvanların behiminden rızk olarak verdikleri üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mensek (ibadet yeri/ibadet biçimi) kıldık. İşte, sizin ilahınız, bir tek ilahtır. Onun için yalnız O'na teslim olun. Allah anıldığı vakit onların kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikame eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden o, Allah'a içtenlikle boyun eğenlere müjdele.
36– Büyükbaş hayvanları da; Biz onları sizin için Allah'ın varlığının işaretlerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O nedenle ön ayaklarının biri bağlı halde keserken/ saf halindelerken üzerlerine Allah’ın adını anın. Sonra yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, ihtiyacını gizleyene ve isteyene de yedirin. Böylece Biz onları şükredesiniz diye size boyun eğdirdik.
37- Onların etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizden takva ulaşır. Size kılavuzluk ettiği üzere Allah’ı büyükleyesiniz diye onları size boyun eğdirdi. Ve Muhsinleri (iyilik-güzellik üretenleri) müjdele.
38- Şüphesiz Allah, inanan kimseleri savunur. Şüphesiz Allah, aşırı hain ve son derece nankörlerin tümünü sevmez.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
31. August 2017, 03:45 PM
Maalesef biz yukarıdaki gibi anlamıyoruz ayetleri. Bizim anlayışımız değişik

Meselâ 32. ayette geçen şiar kelimesini biz işaret/işaretler olarak anlıyor ve Allah ın varlığına işaretler olarak değil de bu işaretlerin hac suresini açıklayıcı Mekkedeki iki tepe, Sefa tepesi ile Merve Tepesi ve putperestlerin puthanesi olan o kara küb Kabe olduğunu biliyoruz. Ayrıca bir de -Mescidil Haram- var; bu da kollektif bir yaşam süren topluluk.
Ayette -Allahın varlığı- ifadesi yok.

Biz bu hususta şurada:
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2657
biraz yazmıştık.

Şimdilik bu kadarla yetiniyorum.
Daha sonra, sırası gelince yazarım. Çünkü iki üç fikri taşıyan bir konu yazdığımda bir tek fikir üzerinde yoğunlaşılıp diğerleri unutturuluyor; konu da topal kalıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

yolcu42
31. August 2017, 04:07 PM
Selam(düzenledim)
Halil hocam yazınız için teşekkürler.

Az önce Hakkı yılmazın hacc konusunu okudum
Güzel çıkarımlar fakat eksik bir yan olabilir.

Örneğin,
Kabe için,
"mescidil haram",
"beytil haram."
"eski ev"
"beyt" kelimeleri kullanılıyor.
Bunların farklı kullanılmalarının bir amacı olmalı.
İlk izlenimim şu,

"Beytil haram",kabenin ritüeller için kullandığı durumu ifade eden isim(2/158) (2/198-199)(aliimran 97)gücü yetene bunun yapılması emredilmiş.(tabi ki şirk faaliyetlerinin değil.kuranda zannedersem arafattan,safa merveden evi haccedmekten vb. bahsediyor)

"Mescidil haram" ise, mescid olarak sohbetlerin,eğitimin yapıldığı durumu ifade eden kullanım, olması muhtemeldir

Delillerim,
Maide2 de hem "mescidil haram" hem "beytil haram" ifadesi geçiyor.
Beytil harama gelenlere saygısızlık etmeyin diyor,sonra
İnsanları Mescidül haramdan alıkoyanlardan bahsediyor.

Kabe sadece ritüeller için kullanılsa dahi orada, allah rızasını kazanmak için gelen insanlara karşı saygılı olmak gerektiğini anlatıyor galiba.

Hacca gitme konusunda beytil harama gitmenin eleştirilmediği (hatta gücü yetenin gitmesi ve evin hacc edilmesi, arafat,safa,merve ile ilgili ayetler,gösteriyor ki,bunlar yapılması gereken ritüeller)

mekkenin fethi ile birlikte mescidil harama gitmenin farz kılındığı izlenimi oluştu bende.

Dikkat edilmesi gereken,mescidil haram ve beytil haram kelimeleriyle birlikte verilen emirler olabilir.

"İnsanları mescidi haramdan alıkoymak"=oranın mescid olarak faaliyetlerinde ibrahimi din öğretilerine,haniflik bir tartışmaya izin vermeyip,şirk öğretilerine yer vermek ,yapılacak eğitim faaliyetlerini engellemek.

Doğrusu,hem ritüellerin olduğu(beytilharam durumu),hem de ibrahimi anlatıların,konferansların olduğu(mescidilharam durumu)

Nitekim ( 2/189)ayette,hacc kelimesinden sonra,evinize dışından(zahir) gelmek iyilik değil.....evinize kapılardan girin."demesi,haccın nasıl olması gerektiğini belirtebilir mi.

Mesela peygamberimizin evi normalde "beyt"tir.eğitimin sohbetlerin olduğu zaman mescittir.

Ve başka ayette, "bu yıllardan sonra müşrikler Mescidi harama girmesin" ifadesinde,
(Kişilerin müşrik olup olmadığı zaten yüzünden anlaşılmaz.) Bana göre,"müşrikliğin yani şirk faaliyetlerinin mescidi harama girmesi yasaklanıyor.

Kısaca, bu hacc konusu,kelime kelime araştırılması gereken bir konu.Şu anki açıklamalar yetersiz kalıyor sanki.
Doğrusunu rabbimiz bilir.

galipyetkin
31. August 2017, 04:44 PM
Sayın yolcu42.

Okuduklarını diğer bilgilerle karşılaştırmadan ve tek bir okuduğunla yetinerek yazına diğer kanallardan alacağın bilgileri de alıp karşılaştırma yapmadan çalakalem yazıyor ve yazının ve konunun bütünlüğünü de "cila" ile sıvıyorsun. Daha millet konuyu okumadan yeni bir konuyu milletin önüne getiriyorsun.

Şimdi söyle bakalım: Ama kafadan değil araştırıp söyle.
1_ "Beyt" ne?- Mescid ne?
2_ "Haram" ne demek?
3_ "Eski ev" ne?
Ben "eski ev olarak" bir tane "Beyt'i Atik", bir tane de "Beyt'i Atiyk" biliyorum.

Muhammed Peygamber çevresindekilere veya aile efradına "beyt ehli" diye hitap ettiği zaman ne kast etmişti?

Ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
31. August 2017, 05:09 PM
Galip bey gerçekten haklısınız, fakat konunun değişmesine sizin yazınız sebep oldu.üsteki yazınızı okıyun isterseniz.
Size bir eleştirim yok. Çünkü konulara bağlı kalınması aslında beyin fırtınası yapmak için pek uygun değil.
Kuran da zaten konular arası hızlı geçiş örnekleri çok.
Bu yöntemin beyin jimlastiği yapmak için daha verimli olduğunu düşünüyorum.

Sorunuza gelince
Cevap; bilmiyorum

Benim dikkatimi çeken sadece,mescidil haram ve beytil haram kelimelerinin kullanım farkları.
Beytil haramın da kabe olduğu yazıyor ayette.

Başka yazıları da okuyorum

Başka yazılardan çok yararlanıyorum fakat ilk amacım kuran ayetleri üzerinde tefekkür tedebbür edebilmesini öğrenmek.

Halil bey ayetler üzerine çok güzel tesbitlerde ve analizlerde bulunuyor.
O yüzden genelde halil beyin ismini kullanıyorum muhatap olarak.

Belki halil beyle farklı düşündüğümüz konular var.fakat hiç bir şekilde ne ben onun ne o benim fikirlerimi eleştiriyor.herkes fikrini paylaşıyor.
(belki,ihtilafta rahmet var.hadisi bu anlamdadır. Ve doğrudur:)

Ben ayetleri tedebbür ediyorum demiyorum.sadece amacım "ülül el-bab"olmaya çalışmak
Neyse hakkınızı helal edin.kardeşimsiniz.

Ayrıca sorunuza gelince;
haram=kural

helal=serbest

Beytil haram=kuralları olan ev(normal bir ev değil) olduğunu düşünüyorum.

(Haram=yasak) anlamı bazı ayetlere ters geliyor.
Örneğin;(enam151) de "şirk koşmaMAk,anne babaya iyilik yapmak, evlatlarını öldürMEmek haram."ayetinde,(haram=yasak ) anlamından ziyade (haram=kural,şart)
manası uygun olur.dikkat edin haram kılınanlar hep olumsuz ek almış.
Şirk koşmaMAk haram.olumlu ek alan,"anne babaya iyilik yapmak haram?"
(haram= şart,kural,serbest olmayan)

Ayetin doğru manası,"O,şirk koşmamayı,anne babaya iyilik yapmayı kural koydu."


(GÜNCEL)Size domuz etinde kural koyuldu.(peki nasıl bir kural,yememek mi,binmemek mi...)
Başka ayette bunun açıklaması var.(6/145)
Yani yenmemesi kural.


Helal ise,haramın tersi olarak "serbest bırakıldı,bir kural yok" gibi anlam ifade ediyor galiba.

Mesela,okul kuralları vardır.onlar normalde serbest bırakılmayan ,yasak olan davranışlardır.
(al işte konu yine değişti.:)

Kurban Konusunun dışına çıktığım için hakkınızı helal edin.bir daha dikkatli olcam.

beyazasi
31. August 2017, 08:01 PM
Beyt – el-Beyt: Beyt kavramı Akadça bir kelimedir. İbrahim ve İsmail aracılığı ile Adnani lehçesine kazandırılmıştır. Bunun delili, Chicago Üniversitesi tarafından, deşifre edilmiş Akad-Babil tabletlerinden oluşturulan Assyrian Dictionary “B” bölümünde “beyt” kelimesinin karşılığında yazan “beyt= Home, House, Temple (Tapınak)” anlamında açıkça görülmektedir. İbrahim ve İsmail Peygamberlerin ed-Dini tebliğ ettikleri Hicaz-Mekke bölgesinde imar ettikleri ilk salat merkezi de bu nedenle Adnani Araplarca “Beytullah” olarak isimlendirile gelmiştir. el-Beyt şeklindeki marifesi, mesani olarak, hem Mescid el-Harem ve Kabe’ye hem de ed-DİN’e işaret eder.

dost1
31. August 2017, 10:29 PM
Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim,
Müzekerelere ışık olması dileğiyle.
شعائرŞeair” sözcüğü, “bilmek, akletmek, idrak etmek’’ anlamındaki “ شعرşar” kökünün türevlerindendir. Şiir sözcüğü de buradan gelir. Şiire bu ismin verilmesi, her konuda bilgi kaynağı olmasındandır. Bu sözcüğün türevlerinden “şear”`; ağaç ve ağaçlık, sık orman, ağaçlı bahçe gibi, ağaç eksenli olarak kullanılır. Yine bu sözcüğün, iç çamaşırı, atın çulu, arpa, terazi dirhemi, develere işaret vurma gibi daha birçok anlamlarda kullanılan türevleri de vardır.
“ شعارŞiar”, “ شعيرةşeıyra”, (çoğulları; شعائرşeair) sözcüğü, “alamet (bilgi sağlayan; belirti)” demektir. Ki bu sözcük savaşta veya seferde askerlerin arkadaşlarını, bölüklerini, takımlarını bulmaları, kaybetmemeleri için koydukları herhangi bir belirtinin adıdır. (Lisanü’l Arab, c.5 , s. 125- 130, “ş a r” mad)
Şeair sözcüğü, Kur’an’da bu ayetin dışında Maide; 2, Hacc; 32, 36. ayetler olmak üzere üç yerde daha geçer. Hepsinde de “ شعائر اللّهŞearilillah (Allah’ın alâmetleri; Allah’ı tanımaya, bilmeye alâmet olan her şey” anlamındadır. Konu ettiğimiz ayetlerde de aynı anlamdadır.
Ama her ne hikmetse bu anlam, araya bir “itaat” sözcüğü eklenivermek suretiyle “Allah’a itaatin alâmetleri, nişaneleri, sembolleri” anlamıyla meşhurlaştırılmıştır. Halbuki ayetlerde “Allah’ın alametleri” diye geçmekte olup, Bakara/ 158’de de “ منmin” edatı getirilerek “Allah’ın ayetlerinden birkaçıdır” buyrulmuştur.
Safa ile Merve’nin Allah’ın alâmetlerinden oluşu, şu ayet delaletiyle daha iyi anlaşılmaktadır:

Fatır; 27, 28:
27- Görmedin mi gerçekten Allah gökten bir su indirdi? Biz onunla renkleri başka başka meyveler/ ürünler çıkarıverdik. Dağlardan da yollar var; beyazlı, kırmızılı çeşitli renklerde (renklerin değişik tonlarında). Ve kapkara topraklar/ yollar da var.
28- İnsanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar vardır. Kulları arasında Allah’tan ancak bilginler haşyet ederler (derin hayranlık ve saygı duyup ondan uzaklaşmaktan korkarlar). Hiç şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.

Görülüyor ki, yeryüzündeki varlıkların farklılığı Mutlak bir iradenin, Mutlak bir gücün ve Mutlak bir yaratıcının varlığına kanıt olmaktadır. Eğer tüm varlıklar tekdüze; birbirinden farksız olsalardı, onlar mukayyet (kurala bağlı, sınırları belirli) bir iradenin, mukayyet bir kudretin eserleri olurlardı. Safa ve Merve de yapısal farklılığı ile Allah’ın sayısız alâmetlerinden ikisidir.
Ayetteki “Buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur” ifadesinden anlaşıldığına göre; Safa ve Merve tepelerinin, üzerinde şirk koşulmuş, kirletilmiş yerler olması sebebiyle, orada dolaşmanın sakıncalı olacağı müminlerce düşünülmüş olmalı ki, ayette kendilerine “Buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur” denilerek, buraların da diğerleri gibi birer Allah’ın alâmeti olan yer olduğu açıklaması yapılmıştır.
Buradan; kilise, havra gibi geçmişi kirli olan yerlerin, temizlendikten sonra mescit, okul yapılmasında, oralarda dolaşılmasında sakınca olmadığı, olmayacağı anlaşılmaktadır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
31. August 2017, 10:47 PM
Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim,

Müzakerelerimize ışık olması dileğiyle.

MESCİD
مسجد [mescid], سجد يسجد [secede, yescüdü] fiilinin mimli mastarı [mekân ismi] olup, “secde edilen/ettirtilen yer” demektir ki bunun, bugün kılınan namazlardaki secde yeri ile alâkası yoktur. Bu; “aykırı düşünen, aykırı hareket eden kimselerin ikna edildikleri, gerçeğe boyun eğdirildikleri, onların da teslim olup gerçeğe boyun eğdikleri yer”; kısaca “eğitim-öğretim, ikna alanı” demektir.
Bu anlamı itibariyle mescid, “salâtın zihnî boyutlarının uygulandığı alanlar”dır. Musallâ ise, salâtın hem zihnî hem de sosyal desteğin mâlî yönlerinin geniş katılımla uygulandığı alan”dır. Rasûlullah, salâtı, dar çerçevede mescidde; geniş çerçevede [bayram, haftalık toplantı, cenaze, savaş hazırlığı gibi kalabalık katılımlarda] ise “musallâ”da icra etmiştir.
Öyleyse, ص ل و [salv] kökünden türeyen salât ve türevlerinin, malum “namaz”la hiçbir ilgisi yoktur. Evet, salât'tan başka birşey olmakla birlikte “namaz” da Kur’ân'da mevcuttur; o da Allah'ın emridir. Dolayısıyla, her mü’minin namaz görevini de yerine getirmesi gerekir.

“Mesacid” sözcüğü, “secde etme yeri” anlamındaki “mescid” sözcüğünün çoğuludur. Burada bu sözcükle sadece müslümanların mescitleri, camileri kastedilmeyip tüm ibadet yerleri kastedilmektedir. Yani hıristiyanların kiliseleri, Yahudilerin havraları bu kapsama girmektedir. Hatta insanlık için evrenin her yanı secde edilebilen yer kılındığına göre tüm evren kastedilmektedir. Yani hiçbir yerde Allah’a şirk koşulmaması istenmektedir. Özellikle de mescidlere dikkat çekilmiştir.


Mescidlerin Allah için oluşu

Hacc 26

Bir zamanlar Kâbe’nin yerini İbrahim’e, “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), secde edişin hanifleri (Allah’a boyun eğmeyi sağlayan hanifler) için evimi tertemiz et!” diye hazırlamıştık.



Allah ile birlikte herhangi birine yalvarma

Mescidlerde, namazda sadece Allah’a dua edilir. Kesinlikle bir başkasının adı bile anılmaz. Başkasına yönelinmez. Sadece ondan yardım dilenir. Gelenekçiler genellikle bu ayetin Yahudi ve Hıristiyanların Allah ile birlikte İsa’ya Musa’ya Meryem’e de dua ettiklerinden bahsederler. Kendi üzerlerine hiç almazlar. Başta Medine Rasülüllah’ın türbeleşmiş kabrinin dünyanın ikinci büyüklükteki mescidin içinde bulunduğunu, Eyüp sultanların, Hacı Bayramların türbeleşmiş mezarlarının camilerde olduğunu saf kimselerin onlara yüz sürüp onlardan medet umduklarını görmezler. Ayrıca Cami içindeki hem de Kıble yönünde Muhammed, Ebubekir, Ömer, Ali, Osman gibi tabloların ne gereğinin olduğuna bakmazlar. Biz burada iki konuya değineceğiz. Birincisi tahiyyat ikincisi türbeler.



Mescid, "eğitim-öğretim verilen, insanların Allah'ı tanıması için çalışılan ikna alanları"; Mescid-i Harâm da, "dokunulmaz, bağımsız, özerk ilâhiyat okulları" demektir.
Burada, Mescid-i Harâm'dan[dokunulmazlığı olan mescitten]alıkoyan kimseler ifadesiyle kastedilenler, ilâhiyat eğitim-öğretimini bilinçli olarak baltalamaya çalışan kesimdir. Onlar, Mescid-i Harâm'ı kendi malları sayıyor, izin verdikleri süre ve nispette mescitlerden yararlanılmasına izin veriyorlardı. Bu hususa Enfâl Sûresinde de dikkat çekilmişti:
(Enfâl: 34) Ve onların, kendileri Mescid-i Harâm'ın velileri olmadıkları hâlde ondan menedip dururlarken Allah'ın kendilerine azap etmemesi için neleri var? Onun velileri sadece muttakilerdir. Velâkin onların çoğu bilmiyorlar.
(Bakara: 217) Sana harâm aydan ve onda [o harâm ayda] savaşmaktan soruyorlar. De ki: "Onda savaşmak, büyüktür. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı inkâr etmek ve onun [Mescid-i Harâm'ın] halkını [hacc ve umre yapanları] oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve fitne, öldürmekten daha büyüktür." Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateş'in ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır.
(Ra'd: 27–29, 31) Yine o küfretmiş olan kimseler, "Ona Rabbinden bir Âyet indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı…" diyorlar. De ki: "Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah'ı anmakla yatışan kişileri Kendisine kılavuzlar." Gözünüzü açın! Kalpler yalnız ve yalnız Allah'ı anmakla yatışır/tatmin olur. İman etmiş ve sâlihâtı işlemiş kimseler; tuba [güzellikler, müjdeler] ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne hidâyet ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah'ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir belâ çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz.
Mescitler yerli-yabancı herkesin ortak yeridir. Mescid-i Harâm dâhil hiçbir mescit üzerinde kimse hakk iddia edemez. Mescitler, Allah için olup onların mülkiyeti insanlığa aittir, dolayısıyla oranın kralı, valisi, kaymakamı olmaz; ancak hizmetçileri, öğrencileri ve öğretmenleri olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur,
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
31. August 2017, 11:12 PM
Biz yukarıda da belirttik ki anlayışımızın ortak noktaları yanında ayrılık gösteren bazı görüş farklarına sahibiz.
Bizim anlayışımıza göre bu ayetlerde geçen işaretler Allahın varlığını vurgulayan işaretler olarak ayette yer almış değildir. (Allahı arayan her yerde ve her şeyde Allahı bulur, her şey Allahı işaret eder. Fakat konu bu değil. Konu hac).
Buradaki işaretler yukarıda belirttiğim gibi (ki linkini de verdim) Sina Tepesi ki müslümanların toplandığı tepe olup, yapısı itibari ile İslam ekonomik ve sosyal yaşamını sembolize eder. Merve Tepesi de yapısı itibarı ile müşrik ekonomik ve sosyal yaşam tarzını gösterir. Kabe ise putperestliğin sembolüdür. Bir de -mescid il haram- var ki kollektif yaşam süren bir topluluk

İşte bu ayette geçen şeair/işaretler burada kısaca, verdiğim linkteki makalelerde etraflı şekilde anlatılmıştır.

Konu benim yönümden belirginleştirilmiş olup Sayın dost1 den bazı yönlerden farklılıklar göstermekte olup konunun 3. kişilerce de anlaşıldığını kabul ederek Sayın dost1 e saygılarımı ve teşekkürlerimi de ileterek son veriyorum.

Daha yazıyı bitirmeden Sayın Dost1 in Mescid ifadesini mekan olarak da tanımlamasındaki açıklamalarına katılabilmem katiyetle olanaksız. Dikkat ederseniz meclis dendiği zaman iki şey anlarsınız:a)Milletvekillerinin meydana getirdiği topluluk, yani insan unsuru ve b)yapıyı /binayı anlatan TBMM.
Fakat haram kelimesinin anlamlandırılması, ....
bence uygun değil. Haram,bize göre ortak ,ortak kullanılan, ortaklık anlamındadır. Mesela, mescidi l haram, ortak yaşam kuralları olan topluluk/kollektivist topluluk
Bir ara eski yazdıklarımdan alıntılarla açıklama yaparım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
1. September 2017, 01:07 AM
Galip bey şiar kelimesini başka bir açıdan şöyle düşünebiliriz.

Hacda yapılan
belli ritüeller var.

Safa merve arasını say etmek.3 gidiş 4 geliş.Bu kuranda yasaklanmıyor.
Bu gidiş gelişler neticesinde bırakılan ayak izlerinin gökyüzünden görünüşü ALLAH isminin arapça yazılışıdır.(bu allah işareti anlamına geliyor.)

Ayrıca bitkilerde,insan vücudunda,kalp atışında,dna yapısında bulunan matematiksel bir düzen var.bknz.altın oran
(allahın yaratma sanatında kullandığı oran)

İşte bu oran,belli bir uzunluğun kısa kenarının uzun kenarına 1,618 oranında gelecek şekilde kesilmesidir.

İki kutup arasındaki altın oran noktası mekkeden geçer.
İşin ilginci insanlarca belirlenen greenwich "0 noktasının" da altın oran noktası mekkedir.

Yani dünyanın altın oran (karasal)noktası mekkedir.(diğer 3 nokta okyanustadır)

"Bekke"kelimesi,geçtiği ayetin altın oran noktasıdadır.
Altın oran sayısı aslında pi sayısı gibi irrasyonel (sonsuz)bir sayıdır.Fakat 1,618 kısmı sabit olup devam kısmı kullanılmaz.
1,618=altın oran
16/18 ayeti "...onu sayamazsınız."

İnsanlar hac yapmaya,22. Paralelden başlar.22. Sure hacc suresidir.
(bunlar internetten edindiğim bilgiler)

"Şiar" kelimesi bir de, "budn"hayvanlar için kullanılmıştır.

Biz dikkat etmesekte evcil hayvanlar bizim için çalışır.
Örneğin tavuk diğer kuşlardan farklı olarak hergün hamile kalır.hergün yavrusunun alınacağını bile bile yine hamile kalır.Ve onun kanatları olmasına rağmen uçup kaçamaz.Ve tam avcumuza sığacak kadardır yumurtası.

Bütün canlılar yavrusunu doyuracak kadar süt üretirken.inek fazla fazla üretir.

Hemen hemen Bütün meyve veren ağaçlar,bizim üstüne çıkabilmemiz için tasarlanmıştır.Mesela kavak ağacı uzundur ve yan dalları yoktur.

Bunun gibi etinden faydalandığımız(budn) hayvanlar sanki bizim için büyümüşler gibidir.

Belki bu düşünenler için allahın varlığının işaretidir.ayetin devamında onu sizin hizmetinize verdi.der

Bu da farklı bir bakış açısı olsun.

galipyetkin
1. September 2017, 10:25 AM
Allah'ım!...
Aklımı yerinde tutabilme kuvveti verdiğin için
şükranlarımı sunarım.

galipyetkin
1. September 2017, 12:27 PM
http://hanifler.com/showthread.php?t=1323
Verdiğim bu linkte bir yazı var. Kuran ayetleri madem tatmin etmiyor, bari İnciLden de verelim ki belki tatmin olunur. Ancak kurban kesma ile kurban olma arasındaki farkı bilmek gerekiyor.

Yazı şu:
KURBAN OLARAK KENDİNİZİ SUNUN:

“Öyleyse kardeşlerim, Tanrının merhameti adına size yalvarırım: BEDENLERİNİZİ diri, kutsal Tanrıyı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.” (İncil. Rom.12/1)

Kurban kesme geleneğinin tarihi çok eskidir. İlk çağlarda insanlar doğa olaylarının Allah’tan geldiğini sanırlardı. Bir yer oynaması, bir yıldırım düşmesi sonucu çıkan yangınlarla ya da yanardağların etkinliğe geçerek binlerce kişiyi öldürmesini Allah’ın öfkelenmesine ve öfkesini insanlardan çıkarmasına bağlarlardı. Sanırlardı ki Allah kan istiyor.

Oysaki Allah’ın kan istediği, kurban istediği yoktu. Niye istesindi ki? Onları yaratan O idi. Niye yarattığı diğer yaratık insanı buna alet etsindi kİ?
Bu asırlardan beri süregelen bilgisizliğe dayanan bir gelenekti.

Geçenlerde bir ilahiyatçımız televizyonda yanıt veriyordu, “Hayvanının canına kıyacağıma parası ile yoksullara yardım etsem olur mu?”
“Hayır!” diyordu ilahiyatçımız “Allah kan ister, illa ki kan akacak.
Bu Müslüman ilahiyatçımızın bu sözü üzerine hemen Kuran’daki şu ayet geldi gözümün önüne:

“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.” (K. 22/37)

Allah’a karşı gelmemek ne demektir? Allah’a karşı gelmemek demek; genel doğrulara, ortak değerlere, olumlu kavramlara, yüce duygu ve düşüncelere, yerinde davranışlara karşı gelmemektir. Bu ortak değerleri üstün tutup Hakka saygı duymaktır. Dinsel deyimle özetlersek doğru, dürüst, güzel ameller yani salâtı ikâmedir. Bu güzel davranışların aksi bir davranışa girersek Allah’a karşı gelmiş sayılırız.

Yukarıda Kuran’dan alıntıladığım ayet de bunu anlatmaya çalışıyor ve “O’na sizin takvanız ulaşır!” diyor.

Takva yalnız tapınma ile olmaz Salih amellerle olur ve Allah (Toplumun ortak değer yargısı…) sizin ibadetinize değil Salih amellerinize bakar…

Anlatmaya çalıştığım bu gerçeğe İncil’de şu ayetleri ile değinir:
“İyilik yapmayı, sizde olanı başkalarıyla paylaşmayı unutmayın. Çünkü Tanrı bu tür kurbanlardan hoşnut olur.” (İncil. İbranilere,13/16)
Görülüyor ki İncil de Kuran da aynı ortak değerleri anlatmaya çalışıyor. Ne var ki insanlar kendi zanlarının doğrultusunda gidiyor.

Yine İncil iki yerde konuya şu ayetlerle değiniyor:
“Gidin de, -Ben kurban değil, merhamet isterim- sözünün anlamını öğrenin.” (İncil. Matta, 9/13. 12/7)
Bilin ki kutsal kitaplar insanlardan kurban, kan değil merhamet istiyor. İyilik yapmayı, ihtiyacından fazlasını paylaşmayı istiyor…
Allah da (toplumun ortak değer yargısı…) iyilik yapmanızı, insanlara ve hayvanlara sevgi ile yaklaşmanızı istiyor.
Doğru, dürüst temiz bir insan olarak Allah’a kendinizi sunmak dururken; hayvanın kanını akıtarak, etini dağıtarak sorumluluktan kurtulmak ne dereceye değin doğrudur?..
Av. Eren Bilge, 13.11.2010

*****************
İçinizdeki hayvanı KURBAN edin

Sayın D.Ali Ercan ın bir ifadesi


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
1. September 2017, 01:04 PM
Galip bey,cevabınız bana ise,ben zaten kurban konusuna olumsuz bakıyorum.

Hac konusunda iki tür ibadetin olduğunu,(beytil haram ve mescidil haram kapsamında iki tür)

Beytil haram,beyt,ifadesiyle kabede yapılan ritüeleri,ve aslında şirk faaliyetleri dışında bunların gücü yetene yüklenmiş görev olabileceğini.(aliimran97)(bakara158)(bakara198-199)(22/29)(beyt,arafat,safa,merve.....)

Mescidil haram olarak beytin bir eğitim,konferans evi görevinin de olduğunu,ancak bu ibadetin müşrikler tarafından engellendiğini, düşünüyorum. (büyük ihtimal müşriklik faaliyetlerini kapsayan bir eğitim ve konferans veriliyordu,ibrahimi eğitimin,hanif öğretilerinin yapılmasına izin verilmiyordu)

(1. sayfada ki hac konusu ve haram konusu yazımı,(daha açıklayıcı olması için ve hac konusunda fikrim biraz değiştiği için)değiştirip ayet no ekledim.

galipyetkin
1. September 2017, 08:40 PM
Sayın yolcu42.

Maksadım sana yardım ile seni düzgün bir şekilde bilgilendirip kazanmaktı. Bu güne kadar hiç böyle bir şey yapmamış , kimse ile bu kadar ilgilenmemiştim. Fakat sen, sana nakşedilen ve sende peşin hüküm halini alan bazı olumsuz bilgilerden kurtulamadın ve de kurtulamıyorsun. O nedenle sıkı bir bilgilendirilmekten geçmen gerekiyor.
Onun için de ilk evvel, daha önce sana söylediğim Sayın Hakkı Yılmaz'ın bu sitede var olan İŞTE KUR'AN/TEBYİN'ÜL KUR'AN adlı eserini aklını çalıştırarak okuman, beynine nakşetmen; özümsedikten sonra da okuduklarını eleştirecek, "neden?", "acaba?" diyebilecek seviyeye gelmen gerekir.
Bu nedenle belirli bir seviyeye gel; yazında tek bir konuda kal ve ondan sonra sitede Türkiye'nin en değerli analizci ve değerlendirici ve sonuç alıcı insanları ile tanışırsın/yani onların yazdıklarının esasını anlayabilir, onlardan yazılarına cevap alabilir, fikren ruhen ve bilgi yönünden gelişirsin.
(Bak arkadaşım sana son bir şey. Bu yazının bulunduğu konular tablosunu içeren sayfa var ya ,ilk iş olarak işte oradaki bütün yazıları da okuyuver. Olur mu?)
Sana saygı ve sevgiler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
1. September 2017, 09:20 PM
Teşekkurler galip bey.gerçekten benim amacim buraya gelip ukalalık yapmak değildi.
Ben kuranı defalarca okumuşumdur.ve arapça öğrendim.ve bunun ilahi kitap olduguna ikna oldum allaha şükür.

Dediğinizde haklısınız.
Başlarda konulara sazan gibi atladım diğer yazıları okumadan.Bunun da sebebi vardı.Her yazı kuran diye başlayıp rivayetlerle son buluyordu.
Fakat gerekli gördüğüm yazıyı(özellikle cvp verdiğim yazıyı) okuyorum .

Sakın yazılarımı çok bilmişlik yaparak yazdığımı düşünmeyin.
Sadece ayetleri beraber inceleriz diye akılda soru işareti bırakan noktaları yazmaya çalıştım.

Konudan konuya atlamam ise biraz sizin sorularınızdan kaynaklandı:)