PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : allah kimi dilerse hideyete erdirir?


yolcu42
23. July 2017, 03:43 PM
Kuranda Allah dilemeden iman edilemeyeceği açıktır.

Ayetlerde Allah sabredenleri, adil olanı, iyilik ve yardım edeni, tevekkül edeni, sakınanı vb...sever diyor.(3/76-3/134-3/146-3/159-5/42-5/93-9/108-49/9-60/8-61/4)Allahın sevgisini kazandıran eylemler.

Üç kavram daha var. tezekkür, iman, şükür.

İşte bunlar Allahın sevgisini kazanan veya seçtiği kuluna lütfudur.
(Bu iki grup kavramın kurandaki dikkat çeken farklı kullanımlarını aşağıda anlatacağım inşallah.)

Yani adaletli ,yardımsever, olarak Allahın sevgisini kazanan kimse için Allah tezekkür yeteğini artırır.

Böylece kişinin atomdaki,canlılardaki,göklerdeki ve kitaptaki mucizeleri görmesi ve imanının artması beklenir.

Böylece kişi allah ve ahiret inancı arttığı için hep şükür halinde mutlu olur.Çünkü dünyanın geçiciliği,asıl hayatın ahiret olduğu,allahın hep yanında olduğu gerçeği kişinin mutlu olmasına,tevekkülün keyfini yaşamasına sebep olur.En doğrusunu Allah bilir.

Tezekkür,kişinin allahın ayetlerini görüp imanın artması için sebeptir.

Şükür ise imanın göstergesidir.yani kişinin imanı ne kadar güçlüyse o kadar hayatından memnundur(allaha minnet duyar).Allahın ona verdikleriyle mutlu olur.bardağın boş tarafına bakmaz. (göğsü sanki göğe yükseliyormuş gibi daralmaz enam125)

Elinde olana minnet duymak gibi sanırım.

Kuranda bu iki grup kavramların dikkat çekici farklı kullanımları:

Ne az iman ediyorsunuz.Ne az tezekkür ediyorsunuz.Ne az şükrediyorsunuz (7/10-23/78-40/58-69/41-)ayetleri vardır.(dikkat edin tezekkür,iman,şükür hep aynı kalıplarla geliyor)fakat ne az tevekkül ediyorsunuz.Ne az adaletli davranıyosunuz. gibi ayetler yoktur.Yani biz az iman ediyorsak demekki Allahın sevgisini yeterince kazanamamışız demektir(?).

Allah tevekkül edeni sever. Allah adil olanı sever....der. Fakat bu tabirler yine iman,şükür, tezekkür kelimeleri için geçmez.

Yani tevekkül,adalet,infak,....Allahın sevgisini kazanmak için sebep, tezekkür iman ,şükür ise Allahın bu kişiye hediyesidir,sonuçtur.

Şükür ve imanın zıt anlamlısı kuranda küfür olarak geçer.Yani ikisi aynı anda artar azalır.Şeytanın yemini şudur,onlardan çoğunu şükreder bulamayacaksın.

Ayetlerde iki kalıp geçer. Allah dilmedikçe iman edemezsin.(6/111) ve Allah dilemedikçe tezekkür edemezsin(74/56)

Yani biraz karşık oldu.kusura bakmayın sonuç olarak zannımca tezekkür, iman, bizim elimizde değildir.Allahın adil, yardımsever ,sakınan, tevekkül eden kullarına bir lütfudur.
Veya seçilmiş kullarına.(hac78)

Ayrıca(maide41-49 tevbe55 saffat80-121 hucurat14-15-16-17özellikle hucurat 17)(hud34)(araf43)(enam111)allahın dilediği açıktır.

Allah dilediği kulları seçer.herkes bir değil.bakınız(hacc78)

(tabiki burada allah sadece bu kişileri diler demiyorum.allah dilediğini yapar.
Yani çok iyi birisi niye ateist olmuş diyemeyiz.allahın bildiği bizim bilmediğimiz sırlarda vardır.bize düşen allahın sevdiği bir kul olmak için çabalamak ve dua etmektir)

En doğrusunu rabbim bilir.Bu yalnızca benim zannımdır.

Abdullah Tanrıkulu
3. September 2017, 07:10 AM
Evet Allah yalnızca dilediğini hidayete erdirir, En zekiyi, en çok araştıranı, en çok bileni, en çok dindar gözükeni değil.
Diledikleri ise RABBİN ÖĞRETTİKLERİNİ HAYATINA KOYARAK hidayeti hak edenlerdir.

yolcu42
3. September 2017, 08:15 AM
Abdullah kardeşim çoğu konuda benzer düşünüyoruz galiba.

"Özgür irademiz yoktur."konusuna yazı yazmıştım.düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

galipyetkin
3. September 2017, 03:20 PM
Biraz ağır gibi olacak ama sakın alınmayın kişileri hedeflemiyorum: ifade tarzını kınıyorum, siz de beni kınayın.. İfade edeceğinİzi anlatmak için daha seçici olun, UYGUN İFADELER KULLANIN. Benim gibi olmayın.
Ne demek "özgür irademiz yoktur"
Allah bizi "HALİFE" olarak yarattı.
bir de cennet yanında da cehennemi yarattı, iş olsun diye mi? Cehenneme gidecekler için yazı-tura mı atıyor?
Kısa boyutta düşünüyorsunuz. Beyniniz ve düşünceniz bütünün içinde olmalı. O bütün de Kur'an'ın felsefesi.

Şöyle ki:
Eğer özgür iradeniz yoksa:
esirsiniz;
hıyar gibisiniz demektir, yani onun toprağa bağlı olduğu gibi bir yerlere bağlısınız;
salaksınız,
yaptıklarınızdan sorumlu olamayacağınızdan tımarhaneliksiniz....
Daha fazla uzatmaya gerek yok.
Bu durumda "insan" olarak birey olarak yoksunuz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
3. September 2017, 04:41 PM
Değerli kardeşim,
"Özgür irademiz yoktur"başlığını ben yazmadım.
Konuya insanlar iki türlü yaklaşıyor.kader var mı yok mu diye.
Yazımda 3. Seçenek olabileceğini tamamen ayet no vererek yazmaya çalıştım.

Eğer verdiğim ayetler ve benim yazım arasında en ufak bir çarpıtma olduğunu görürseniz bana da söyleyin de bu kardeşinizi de bir yanlıştan kurtarın
Çünkü ben de en doğrusunu arıyorum
Esenlikler

galipyetkin
3. September 2017, 04:56 PM
Sayın yolcu42.

O yazdıklarım seni veya herhangi bir kişiyi hedeflemiyor ki.
Orada genele hitap ile bir düşüncemin anlatılması var.
Alıngan olma.
Eğer ben birini hedef alırsam onun ismini zikretmekten çekinmem ki.

Yazdıklarım biraz kabaca olsa bile arkadaşların (sen dahil),kolay anlaşılıp da düşünüp araştırmaya yönelmesi hedefini taşıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
4. September 2017, 01:03 AM
Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim,

Müzakerelerinize ışık olması dileğiyle.


“مشيئة Meşiet” sözcüğü, Türkçe`ye de aynen Arapça`daki anlamıyla geçmiş olan ve sözlük anlamı “Bir şey üzerinde karar vererek onu yapmaya azmetmek” olan “إرادة irade” sözcüğü ile eş anlamlı bir sözcüktür. Bu durumda nasıl “İrade” Allah`ın sıfatlarından biri ise, “Meşiet” de Allah`ın ilim ve kudret sıfatlarından başka ayrı bir sıfattır. Ancak dinî gelenekte Allah`ın bu sıfatı belirtilirken “Meşiet” değil de daha çok “İrade” kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Genel olarak, irade sahibi olanın elindeki seçeneklerden bir tanesi üzerinde karar vermesi, yani bir seçenek üzerindeki tercihi şeklinde ortaya konan irade/ meşiet sıfatı, Allah için açıklanmak istenirse; “Allah`ın olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, dilediği zamanda ve dilediği niteliklerde yapması veya yapmaması” şeklinde ifade edilebilir. Bu tanım, evrendeki olmuş veya olacak her şeyin Allah`ın dilemesiyle olduğunu ve olacağını, O`nun her dilediğinin mutlaka olacağını, dilemediğinin ise asla olmayacağını bildiren şu ayetlerle de Kur`an`dan destek almaktadır:

Âl-i Imran; 47: … Dedi ki: Bu böyledir! Allah dilediğini yaratır. O bir şeye karar
verince, yalnızca “Ol!” der o da oluverir.

Ya Sin; 82: O bir şeyi dilediğinde, O`nun buyruğu yalnızca o şeye “Ol!”
demektir; o da oluverir.

Allah insanlara inanç özgürlüğü tanımıştır:

Nitelikleri yukarıda açıklanmaya çalışıldığı ölçülerde bir Meşiet/ İrade sahibi olan Allah, bu sıfatından, kapasiteleri nispetinde insanlara da bahşetmiş ve insanlara inanç özgürlüğü, özgür irade ile seçim hakkı tanımıştır.
Herkes bilir ki, insanları baskıyla bir şeye inandırmak veya inandırmamak mümkün değildir. İnanç bir gönül işidir, kalp işidir. Bu sebeple insanların kalplerine nüfuz etmek, beyinleri kontrol etmek mümkün değildir. İnanç konusunda insanları zorlamak ise iki yüzlü kimselerin oluşmasından başka bir işe yaramaz. Ayrıca جبر cebr/ zorlama, baskı, imtihan esprisine de aykırıdır. O nedenle Yüce Rabbimiz bu konuda insanları özgür bırakmıştır. Şimdi bu sözlerimize Kur`an desteği aramak üzere Rabbimizin ayetlerine bir göz atalım:

Bakara; 256: Dinde zorlama yoktur; rüşd ğayden (iman küfürden, iyi
kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan) iyice
ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah`a inanırsa,
kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Hud; 28: … “…Hoşlanmadığınız halde, zorla sizi buna mecbur mu
ediyoruz?”

Kâfirun; 6: “Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim
içindir.”

Yunus; 99: Oysa Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi topluca
inanırdı. Artık, inananlar olmaları için, insanları sen mi
zorlayacaksın?

Teğâbün; 2: O sizi yaratandır.. Kiminiz kâfirdir, kiminiz mümin. Allah
yaptıklarınızı görmektedir de.

Kehf; 29: Ve de ki: “O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin,
dileyen inkâr etsin.” Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş
hazırladık ki, duvarları, çepeçevre onları içine alan. Eğer feryat
edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su
ile cevap verilir. O ne kötü bir içecektir ve dayanma yeri olarak
ne kadar kötüdür!

Zümer; 7: Eğer inkâr ederseniz, gerçekten Allah, sizden zengindir (size
muhtaç değildir). Bununla birlikte, kulları için,
küfürden/inkârdan hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz, sizden
bunu hoşnutlukla karşılar. …

Zümer; 15: “Buna rağmen siz , onun astlarından dilediğinize kulluk edin!”...

Fussılet; 40: … Dilediğinizi yapın, gerçekten O, yaptıklarınızı görendir.

İnsan; 2, 3: Doğrusu biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan
edeceğiz bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz biz
ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.

Nahl; 9: Doğru yolu göstermek Allah`a borçtur. Çünkü yolun eğrisi de
vardır. Oysa, Allah dileseydi, elbette, hepinizi doğru yola iletirdi.

Secde; 13: Biz dileseydik, hiç kuşkusuz, herkese doğru yolu getirirdik.
Ama tarafımdan şu söz kesinlik kazanmıştır: “Hiç kuşkusuz,
cehennemi, cin ve insten (her tür insandan) tamamen
dolduracağım.”

Maide; 48: … Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Ama bu,
verdikleri konusunda sizi denemek içindir. …

Nahl; 93: Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat
Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir (dileyeni
saptırır dileyeni doğruya ulaştırır). Şüphesiz ki, bütün
yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

Yunus; 108: De ki: “Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size gerçek gelmiştir.
Artık doğru yola giren, ancak kendisi için girmiş ve gerçekten,
sapan da, kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize
vekil (sizden sorumlu) değilim.”

İsra; 15: Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa
ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah
yükünü çekmez. Biz bir peygamber göndermedikçe, azap
edeci değiliz.

Nahl; 36: Ant olsun ki biz her ümmete, “Allah`a ibadet edin ve putlara
tapmaktan sakının.” diyen bir peygamber gönderdik. Allah, bu
ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık
hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın
yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

Şûra; 20: Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız,
her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama
ona ahirette hiçbir nasip yoktur.

Hud; 15: Her kim şimdiki hayatı ve süsünü isterse, yaptıklarının
karşılığını, hiç eksiltmeden, orada tastamam veririz. Onlar
orada hiçbir zarara uğratılmazlar.

İsra; 18: Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz
kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. …

(Benzer ayetler: En`âm; 35, Rad; 31, Şuara; 3, 4)


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

yolcu42
4. September 2017, 03:55 AM
Halil hocam,"allahı dileyen hideyete erer" derken kastınız,
"meal öyledir" mi,
yoksa "mealden kasıt öyledir" mi

Meal öyle derseniz,çoğu ayet zamirleri o meali karşılamıyor
(6/111)"Onlar allahı dilemeden doğru yola ulaşamazlardı."
olsaydı,"yeşae" yerine "yeşaüne" gelmesi gerekirdi diye düşünüyorum.(bu ayrıca size sorumdur,çünkü arapçanız benden kat kat iyidir kanaatimce.bir yanlışım varsa yardımınızı bekliyorum)

Kasıt öyle derseniz,örneğin düşünün bir adam dünya hırsıyla allahın sevdiği tavırlardan uzak yaşasın.ne adaleti gözetsin ne yardım yapsın.sadece cebini doldursun.
Veya allahın sevmediği"kibirlenme" "böbürlenme" gibi fiillerle yaşasın

Sonra desin ki bu dünyada işim iyi,ahireti de kurtarayım desin,her gece sabahlara kadar kuranı anlamaya çalışsın.

Ben anlayamaz demiyorum.yanlış anlamayın fakat....allah bilir...

Ayrıca bazı ayetlerde dileyen iman etsin diyor.bir tanesinde yanılmıyorsam devamında,allah dilemeden siz dileyemezsiniz diyor.(yani,bu kesinlikle bir çelişki değil aksine şöyle bir kast var sanki,
"iman etmeyi diliyorsan benim sevgimi kazan ben de imanını artırayım gibi.")

Kasıt olarak tamam,kişi allahı dilerse zaten onun sevgisini kazanmak için uğraşır allah da dilerse o kişiye hidayet verir.


Fakat benim fikrim yukarı da belirttiğim gibi önce kaliteli,adaletli,yardımsever,sakınan,.... İnsan olup allahın sevgisini kazanarak (yukarıda verdiğim ayetlerde bu kişileri sevdiğini söylüyor)onun bizi hidayete erdirmesi için dua etmek.

Ayrıca müşrikler diyor ya (enam148)(nahl35)allah dileseydi ortak koşmazdık veya hiçbir şeyi haram kılmazdık.
Müşrkler bu söylemi,"senin iddian böyleyse zaten şirk koşmamızı allah dilemiş" demektedir veya "onlar allahın rasgele bir seçim yaptığına inanıyorlardı"kanaatindeyim.

Çünkü,ayetin devamına "hiçbir şeyi haram kılmazdık" diyorlar. Müşrikler"bunu allaha iftira atarak allah böyle emretti diyorlardı.şimdi "yok biz allaha iftira attık diye itiraf yapmadıklarına göre,
"Senin iddian biz haramlar oluşturuyoruz ve allah dilemiş bunu,o zaman zaten biz suçsuzuz."demektedirler.
Allah,"onların bu konuda bir ilmi mi var."diyor.
İlim şu zannımca,allah dilediğini hideyete erdirir fakat bunu rasgele yapmaz,sevdiğini hidayete erdirir.

İlginç olan bir sonraki ayette (enam 149)
Eğer dileseydi hepinize hidayet verirdi demesi.
Burada siz allahı dileseydiniz olması için "yeşae" yerine "teşaune" olması gerekir.
Böyle düşünüyorum.En doğrusunu allah bilir.

Şu ayetler allahın dilediği konusunda çok net ifadeler veriyor sanki.( men yeşae) ifadeleri geçmiyor çoğunda,(tevbe55)(hud34)(araf43)(maide41-49)(saffat80-121)(hucurat14-15-16-17)


Kaderde sizinle ayrı fikirlerde karşılaşmak da varmış.:)

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 04:55 AM
@yolcu42 size katılıyorum.
Kasas 56'da söylendiği gibi, Allah DİLEDİĞİNİ hidayete erdirir. İnsanlar bu ifadenin özgür iradeyi hiçe saydığını zannettikleri için OLDUĞUNDAN farklı şekilde tevil etmeye çalışıyorlar (başka ayetlerle de çeliştiği için). Halbuki "dilediğimi" diyen Rab kimler (ÖZGÜR İRADESİ İLE NELERİ YAPANLAR/YAPMAYANLAR) için hidayeti dilediğini de açıklamış. Dolayısıyla Kuran'a bütün olarak baktığımızda bu ifadede özgür irade açısından zaten bir sorun yok.

yolcu42
4. September 2017, 11:29 AM
Abdullah bey teşekkürler.
Benim düşündüğüm ve sizin söylediğiniz şu olabilir mi(tabi ki farklı düşündüğümüz noktalar da vardır),iyi insan olmak ve allahın sevgisini kazanmak bizim şeçimimizdir,
Ancak İman etmemiz ise bizim elimizde değildir,allahın sevdiği iyi kullarına hediyesi.(hidayetin kelime kökü burdan geliyor olabilir)
Biz iyi insan olmazsak,dünyaya hırsla bağlanırsak,allahı ve ahiret gününü unutursak allah kalbimizi mühürler ve ne kuranı anlarız ne de doğadaki ayetleri görebiliriz.


(yunus7)

En doğrusunu allah bilir.

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 12:08 PM
Abdullah bey teşekkürler.
Benim düşündüğüm ve sizin söylediğiniz şu olabilir mi(tabi ki farklı düşündüğümüz noktalar da vardır),iyi insan olmak ve allahın sevgisini kazanmak bizim şeçimimizdir,
Ancak İman etmemiz ise bizim elimizde değildir,allahın sevdiği iyi kullarına hediyesi.(hidayetin kelime kökü burdan geliyor olabilir)
Biz iyi insan olmazsak,dünyaya hırsla bağlanırsak,allahı ve ahiret gününü unutursak allah kalbimizi mühürler ve ne kuranı anlarız ne de doğadaki ayetleri görebiliriz.En doğrusunu allah bilir.

Aynen katılıyorum. Hidayet tamamen Allah'ın elindedir. Geri kalan her şey (peygamber ve kitap dahil) hak edenin yakınlaşması hak etmeyenin de uzaklaşması için birer araçtan ibarettir.

Aslında bence daha doğrusu; ilmi sonsuz olan yüce Alim'in her şeyi hesaplayarak yarattığı TAM OTOMATİK işleyen sistem böyledir. Sistemi yaratan o olduğu için fail Allah'tır.

yolcu42
4. September 2017, 12:34 PM
Tam otomatik işleyen sistem fikrinize aynen katılıyorum.
Teşekkürler

galipyetkin
4. September 2017, 02:14 PM
Özgür irademiz yoktur."
Evet Allah yalnızca dilediğini hidayete erdirir,
O halde cennete veya cehenneme gitmek bizim fiillerimize bağlı değil. Ne nane yersen ye sonunda mutluluğa, hidayete erebileceğin gibi, mum olsan kahırlar içinde kendini bulabilirsin. Demek ki mutluluğa erişmek, cennete gidebilmek için benim eylemlerimin hiç bir önemi yok

Yukarıdakileri okuttuktan sonra cennete gidebilmenin ölçülerini ve insanın yapması gerekli eylem/fiilleri Allah kitabında açıklamışsa, her hangi bir kişiye bunları okur veya okutursanız ne der?
Diyeceği tek şey "buradaki tenakuzu bana açıklar mısınız?"
Kur'an'da çelişki yoktur, biliyorsunuz.

Ve
1- Şu ayetten ne anlıyorsunuz:
"Nahl; 36: Ant olsun ki biz her ümmete, “Allah`a ibadet edin ve putlara
tapmaktan sakının.” diyen bir peygamber gönderdik. Allah, bu
ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık
hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın
yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

2- Allah hep sizi takip edip tepenizde mi duruyor?
Siz mi Allah'ın kulusunuz,? O mu size kul?

Öyle ise niye Peygamberler, kitaplar gönderiyor ki, diyorsunuz "en doğrusunu Allah bilir". Bize en doğrusunu anlatmıyor mu? Gizlediği sakladığı şeyler mi var?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 02:30 PM
galipyetkin hocam biraz et yiyin hazır bayramken :)

galipyetkin
4. September 2017, 02:47 PM
Sayın Abdullah Tanrıkulu.

Benim bildiğim diğer faydaları yönında et yemenin şu faydası da var. Bunu mu kast ettiniz.

"Kreatin yalnızca et gibi hayvansal gıdalarda bolca bulunur ve beyin sağlığı için oldukça önemlidir. Etin içerdiği kreatin fiziksel, zihinsel performansı attırmaya yarar."

Çekinmeyin.
Açık olun.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
4. September 2017, 02:52 PM
Galip bey,
1.dünya ile tatmin olan ayetlerden gafildir.(yunus7)
2.kalp mühürlenince kuran kapalı anlaşılmaz gelir.
Allaha ulaşmak için başka kapılar arar insan.
Şefaatçiler,büyük zatlar.....
3. Bu yüzden başka kitaplarla rivayetletle yetinir insan(şirk koşar)(yusuf105-106)
4.tüm insanların ne yapacağını allah biz doğmadan evvel bilir.
5.amaç bizim ne olduğumuzu bize bildirmek.içimizde sakladığımızı açığa çıkarmak diye düşünüyorum.(enam27-28)

Allahın bilmek istemesi,bilmediği değil,bize bildirmek istediği içindir.
Çünkü isaya soruyor,seni ve anneni ilah edinmelerini sen mi söyledin diye.
Meleklere soruyor kullarımı siz mi saptırdınız diye.
Bunları allah biliyor.("özgür irademiz yoktur" konusunda ki yazımda (başlık bana ait değil)çok detaylı ve ayet numarası vererek anlatmaya çalıştım inşallah)

Kimse zulme uğradığını düşünmesin diye


6.biz emaneti yüklenirken bunu nasıl kullanacağımızı allah biliyordu. Bunu bize göstererek bu emaneti hak etmediğimizi anlamamız veya emanete sahip çıkmamız için yaşıyoruz kanaatimce
Her madde için ayet numaralarını az sonra girerim

Abdullah beyin kader konusunda fikirlerini bilmem fakat,
Ben ayetler ışığında bu kanıya vardım.
Allah hepimizi sıratı müstagime ulaştırsın.
Ayrıca ben de dahil kendini en doğru yolda zanneden hata eder
Fatiha suresini okuyan kişi hep allahtan istiyor sıratı müstagime ulaştır diye.
Onun için hep kendimizi sorgulayacağız.ve düşünerek daha doğrusunu arayacağız.

Endoğrusunu rabbimiz bilir.

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 02:54 PM
Sayın Abdullah Tanrıkulu.

Benim bildiğim diğer faydaları yönında et yemenin şu faydası da var. Bunu mu kast ettiniz.

"Kreatin yalnızca et gibi hayvansal gıdalarda bolca bulunur ve beyin sağlığı için oldukça önemlidir. Etin içerdiği kreatin fiziksel, zihinsel performansı attırmaya yarar."

Çekinmeyin.
Açık olun.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Evet latife yaptım :)) Haddimi aştıysam özür dilerim.

Bu başlıktaki kişilerin fikirlerinden farklı fikirlere sahip BAŞKA birinin açtığı BAŞKA bir başlıktaki o kişinin fikirlerine dair itirazlarınızı o kişinin olmadığı bu başlıkta dile getiriyorsunuz. Bu hatanız size güzelce açıklandığı halde devam ettiğinizi gördüm. Halbuki bu başlıktaki herkes sizinle hemfikir :)

Uzaktan bakınca "A" diyenlere dönüp "Hayır A değil A" diyorsunuz gibi gözüküyor :)

Ben yanlış anladıysam uyandırın ben gidip et yiyeyim. Kurban bayramında memleketten uzak kaldığımdan gerçekten et yiyeymedim :)

bartsimpson
4. September 2017, 03:01 PM
Aynen katılıyorum. Hidayet tamamen Allah'ın elindedir. Geri kalan her şey (peygamber ve kitap dahil) hak edenin yakınlaşması hak etmeyenin de uzaklaşması için birer araçtan ibarettir.

Aslında bence daha doğrusu; ilmi sonsuz olan yüce Alim'in her şeyi hesaplayarak yarattığı TAM OTOMATİK işleyen sistem böyledir. Sistemi yaratan o olduğu için fail Allah'tır.

Sn. Tanrıkulu size bazı sorularım olacak.

- Tamamen Allah'ın elinde olan bir hidayete nasıl ermeyi düşünüyorsunuz?
- Erdiyseniz hak ettiğinizden mi erdiniz? Nasıl erdiğinizi anlatır mısınız?
- Ermediyseniz hala hak etmediğinizden mi eremediniz? Ermek için hangi araçları kullanmayı düşünüyorsunuz?
- Geri kalan her şey dediğiniz o araçlar nelerdir?

Saygılar

Nacizane Allah Kulu : Abdullah (Adaşız)

Kusura bakmayın bu bayram yarım kuzu yemişim. Kafamda deli sorular...

galipyetkin
4. September 2017, 03:16 PM
Hah işte!
Şimdi oldu gibi.

Ne demişsın Sayın yolcu42?
Onun için hep kendimizi sorgulayacağız.ve düşünerek daha doğrusunu arayacağız.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

galipyetkin
4. September 2017, 03:33 PM
Sayın Abdullah Tanrıkulu.

Bu alıntı sizden:
Bu başlıktaki kişilerin fikirlerinden farklı fikirlere sahip BAŞKA birinin açtığı BAŞKA bir başlıktaki o kişinin fikirlerine dair itirazlarınızı o kişinin olmadığı bu başlıkta dile getiriyorsunuz.

Anlaşılmaz bu ifadeden çıkardığım; bu yazdıklarım benim değil.

Olabilir.
Ama bunları bizim yazılarımıza karşı buraya getirdiğinizde/yazdığınızda, SİZİ AYNI FİKİR ve DÜŞÜNCEDE KABUL EDEREK ona göre, biz de bu söylenenleri kabul etmediğimizden karşıt bir fikir üretiriz.
Onun için karşıma "BAŞKA bir başlıktaki o kişinin fikirleri" mazereti ile çıkmayın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
4. September 2017, 04:02 PM
Şarjım bitiyo son msjım
1.galip bey
Kısaca özgür irademiz yoktur başlığının banaait olmadığını ve bunun size daha önce bildirildiği söyleniyor
2.abdullah kardeşim

Size bakınca kendimin 1 hafta önceki halimi görüyorum.
Acizane tavsiyem galip beyle tartışmaya girmemeniz.
Çünkü o sizin fikirlerinizle ilgilenmez pek.
Galip beyin amacı sadece sizi kazanmak.ve bilgi paylaşan değil sadece büyüklerine soru soran bir birey yapmak.onu kınamıyorum.çünkü ona göre doğru o.
3. Bartsimson kardeşim sizden beklemezdim.siz bari ne olur üsteki yazılarımızı okuyun.zaten iki sayfa bunu anlattık.doğrudur demiyorum fakat en azından şu ayeti saptırıyorsunuz deyin.

Abdullah kardeşim tanıştığımıza gerçekten memnun oldum.

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 04:08 PM
Sn. Tanrıkulu size bazı sorularım olacak.

- Tamamen Allah'ın elinde olan bir hidayete nasıl ermeyi düşünüyorsunuz?
- Erdiyseniz hak ettiğinizden mi erdiniz? Nasıl erdiğinizi anlatır mısınız?
- Ermediyseniz hala hak etmediğinizden mi eremediniz? Ermek için hangi araçları kullanmayı düşünüyorsunuz?
- Geri kalan her şey dediğiniz o araçlar nelerdir?

Saygılar

Nacizane Allah Kulu : Abdullah (Adaşız)

Kusura bakmayın bu bayram yarım kuzu yemişim. Kafamda deli sorular...


Kuran'ın bütününden Rabbin kurduğu ilahi sistem anlaşıldığı zaman Kuran'daki "Allahın dilediğini eriştirmesi" ve "kalp mühürlenmesi" gibi ilk bakışta özgür iradeye çelişkiliymiş gibi gözüken ayetler de daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.

Kendi anladığımı benzetmelerle anlatmaya çalışacağım:

Bir çok kişi Kuran'ı doğru ile yanlışı ayırt etmek için "temel ölçüt" olarak düşünüyor. Gerçekte bireysel manada temel ölçüt Kuran olamaz. Gerçek temel ölçüt insanın içinde yaratılışında konmuş "en temel ölçüt"tür (bkz:fıtrat ile ilgili ayetler, özellikle rum 30). Bu temek ölçüt herkeste AYNI ŞEKİLDE var olmasına rağmen insanlar içlerine baktıklarında aynı şeyi görEmezler. Çünkü içlerine baktıklarında görme yetenekleri farklıdır. Kimisinin gözü bozuktur, temel ölçütünü olduğundan farklı görür dolayısıyla dışarıdaki bir şeyi ASIL ÖLÇÜT ile eşleştirir ve doğru olduğunu düşünür aslında temel ölçütünü hatalı görmektedir. Aynı şekilde gözü daha iyi gören daha isabetli değerlendirmeler yapar.

Rabbin koyduğu sistem ise son derece basit:
Gözünün ne kadar iyi/doğru gördüğü önemli değil, gördüklerine karşı ne yaptığın önemli.
Mutlak doğrulardan bağımsız olarak; eğer TEMEL ÖLÇÜTÜNE baktığında gördüklerine GÖRE dıştan sana herhangi bir kaynak/araçla gelen VERİLERE dair değerlendirmelerini AYNEN uygularsan yani GÖREBİLDİĞİN KADARIYLA "doğru" olarak değerlendirdiklerini sana zor gelse de samimiyetle uygularsan "yanlış" olarak gördüklerinden sana zor gelse de kaçınırsan gözlerinin sağlığı iyiye gider, daha iyi/doğru görmeye başlarsın. Bunun yani gözünün/bakışının iyileşmesi sonucunda temel ölçüte baktığında gördüklerin de değişeceği için yeni gördüklerine göre hayatında yeni değişiklikler yapman gerekecektir. Yaparsan daha iyiye gider böyle devam eder.
Tabi aksini yaparsan gözlerinin sağlığı bozulur daha kötü/hatalı görmeye başlarsın. Sürekli aksini yapmaya devam edersen körlüğe kadar gider.

Allahın farklı araçları derken kastettiğim; evrendeki her şey. Bir doğa manzarası olabilir, bir doğa olayı olabilir, sinema filmi veya filmdeki bir sahne olabilir, bir ateistin veya peygamberin veya delinin veya annenin (kim olduğu farketmez) bir sözü de olabilir, bir şiir de olabilir, başına gelen bir olay da olabilir. Sonuçta hangi kaynak olursa olsun gelen tüm verilerin değerlendirmesini yapan biziz. Bu doğru bu yanlış bu hatalı bu saçma bu eksik vb. Evrende her yerden sürekli veri alırız. Zaten Tanrı'nın bizzat yazdığı tek kitap budur. Kuran okumanız / biliyor olmanız şart değil, bu TEK kitaba (EL KİTAP diye geçer Kuran'da) muhatap olan herkes yaptıklarından sorumludur zira veri/ZİKİR/ÖĞÜT her yerdedir, almaya hazır oldukça karşımıza illaki bir araçla çıkar, bazen de hep yanımızda olur ama okumaya hazır olunca (o içgörüye sahip olunca) okuyabiliriz/görebiliriz.


Çok şey bilmek değil bildiklerini hayatına uygulamak esastır.
İlkokul öğrencisi veya lise öğrencisi farketmez hepsi öğrencidir sonuçta. Bir ilkokul öğrencisi lise öğrencisinin bildiklerini asla bilmez fakat ödevlerini yaparak (BİLDİKLERİNİ UYGULAYARAK) İYİ ÖĞRENCİ tanımına daha iyi uyuyor olabilir.

Kendimle alakalı soruya istinaden,
Ben sınıfımı bilemem ama iyi öğrenci olmaya gayret ediyorum.

Selamlar.

galipyetkin
4. September 2017, 05:42 PM
Son olarak şunu yazıyorum.

Bu ilk yazımdan alıntı: "Ne demek "özgür irademiz yoktur"

İnsan düşünce ve ona bağlı olarak, eylemlerinde ya küfürdedir, ya da imandadır. İşte insanın bu eylemlerine göre Allah, ki bu eylemler kişinin istekleri oluyor, ona uygun hareket eder, kişinin isteklerine uygun olanı yaratır. İşte konunun basitçe izahı budur.

Hidayeti Allah verir ama kişinin onu istemesi gerekir. Kişi hidayeti bulamıyorsa bu kendi edimlerinin, yaptığının sonucudur.
Allah kişinin isteğine göre yaratır ve kişi o isteğine göre yer edinir.
Allah zulüm etmez.
O nedenle meal uygun bir şekilde anlatı vermeli veya alt yazı (veya parantez) konmalıdır..

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson
4. September 2017, 07:49 PM
Kuran'ın bütününden Rabbin kurduğu ilahi sistem anlaşıldığı zaman Kuran'daki "Allahın dilediğini eriştirmesi" ve "kalp mühürlenmesi" gibi ilk bakışta özgür iradeye çelişkiliymiş gibi gözüken ayetler de daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.

Kendi anladığımı benzetmelerle anlatmaya çalışacağım:

Bir çok kişi Kuran'ı doğru ile yanlışı ayırt etmek için "temel ölçüt" olarak düşünüyor. Gerçekte bireysel manada temel ölçüt Kuran olamaz. Gerçek temel ölçüt insanın içinde yaratılışında konmuş "en temel ölçüt"tür (bkz:fıtrat ile ilgili ayetler, özellikle rum 30). Bu temek ölçüt herkeste AYNI ŞEKİLDE var olmasına rağmen insanlar içlerine baktıklarında aynı şeyi görEmezler. Çünkü içlerine baktıklarında görme yetenekleri farklıdır. Kimisinin gözü bozuktur, temel ölçütünü olduğundan farklı görür dolayısıyla dışarıdaki bir şeyi ASIL ÖLÇÜT ile eşleştirir ve doğru olduğunu düşünür aslında temel ölçütünü hatalı görmektedir. Aynı şekilde gözü daha iyi gören daha isabetli değerlendirmeler yapar.

Rabbin koyduğu sistem ise son derece basit:
Gözünün ne kadar iyi/doğru gördüğü önemli değil, gördüklerine karşı ne yaptığın önemli.
Mutlak doğrulardan bağımsız olarak; eğer TEMEL ÖLÇÜTÜNE baktığında gördüklerine GÖRE dıştan sana herhangi bir kaynak/araçla gelen VERİLERE dair değerlendirmelerini AYNEN uygularsan yani GÖREBİLDİĞİN KADARIYLA "doğru" olarak değerlendirdiklerini sana zor gelse de samimiyetle uygularsan "yanlış" olarak gördüklerinden sana zor gelse de kaçınırsan gözlerinin sağlığı iyiye gider, daha iyi/doğru görmeye başlarsın. Bunun yani gözünün/bakışının iyileşmesi sonucunda temel ölçüte baktığında gördüklerin de değişeceği için yeni gördüklerine göre hayatında yeni değişiklikler yapman gerekecektir. Yaparsan daha iyiye gider böyle devam eder.
Tabi aksini yaparsan gözlerinin sağlığı bozulur daha kötü/hatalı görmeye başlarsın. Sürekli aksini yapmaya devam edersen körlüğe kadar gider.

Allahın farklı araçları derken kastettiğim; evrendeki her şey. Bir doğa manzarası olabilir, bir doğa olayı olabilir, sinema filmi veya filmdeki bir sahne olabilir, bir ateistin veya peygamberin veya delinin veya annenin (kim olduğu farketmez) bir sözü de olabilir, bir şiir de olabilir, başına gelen bir olay da olabilir. Sonuçta hangi kaynak olursa olsun gelen tüm verilerin değerlendirmesini yapan biziz. Bu doğru bu yanlış bu hatalı bu saçma bu eksik vb. Evrende her yerden sürekli veri alırız. Zaten Tanrı'nın bizzat yazdığı tek kitap budur. Kuran okumanız / biliyor olmanız şart değil, bu TEK kitaba (EL KİTAP diye geçer Kuran'da) muhatap olan herkes yaptıklarından sorumludur zira veri/ZİKİR/ÖĞÜT her yerdedir, almaya hazır oldukça karşımıza illaki bir araçla çıkar, bazen de hep yanımızda olur ama okumaya hazır olunca (o içgörüye sahip olunca) okuyabiliriz/görebiliriz.


Çok şey bilmek değil bildiklerini hayatına uygulamak esastır.
İlkokul öğrencisi veya lise öğrencisi farketmez hepsi öğrencidir sonuçta. Bir ilkokul öğrencisi lise öğrencisinin bildiklerini asla bilmez fakat ödevlerini yaparak (BİLDİKLERİNİ UYGULAYARAK) İYİ ÖĞRENCİ tanımına daha iyi uyuyor olabilir.

Kendimle alakalı soruya istinaden,
Ben sınıfımı bilemem ama iyi öğrenci olmaya gayret ediyorum.

Selamlar.

Bakalım bu video sana ne anlatıyor???

Fc0ZcJsenpI

dost1
4. September 2017, 09:38 PM
Selamun aleyküm, değerli yolcu42 kardeşim,

Selam arkadaşlar.Bu konuda herkesin kendi zannına göre teorisi vardır.Şimdi ben de zannımı paylaşmak istiyorum inşallah. Yazımı kuran ışığında okuyun lütfen.

Kuranda Allah dilemeden iman edilemeyeceği açıktır.

Şüphesiz Allah'ın dilemesi olmadan hiçbir varlık hiçbir şey dileyemez. Kur'an'da verilen "شاء ŞAE" mesajlarını iyi anlayabilmek için öncelikle "MEŞİET" kavramının Kur'ân bağlamında doğru anlaşılması gerekir. Aksi takdirde birçok noktada çelişkiler ortaya çıkar, çıkmaza girilir. Nitekim geçmişte bu konuda birçok görüş ortaya atılmış ve bunun sonucu olarak da Cebriye, Kaderiye, Mutezile, Eş'ariye ve Maturidiye gibi birçok mezhep/ekol ortaya çıkmıştır.
Allah'ın dilemesinden kasıt, yarattıklarının takva-fucur dileyebilmeleridir. Eğer Cenabı Allah'ın bu dilemesi olmasa yaratılanlar birşey dileyemezlerdi.

İsterseniz bu duruma ayette bakalım:

Tekvir;29:Ve ma teşaune illâ en yeşaAllahu Rabbül'alemiyn;
Rabb’ül Alemiyn olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz!

Ayette yer alan “شاء şâe” fiili müteaddi (geçişli) bir fiil olup, cümle içinde mefulünün (tümlecinin) de bulunması lâzım gelirken, fiilin tümleci cümlede yer almamıştır. Bu sebeple cümlenin tümleci konu akışına göre takdir edilmeli ve cümle bu şekli ile tam olarak anlaşılmalı, yani Allah`ın neyi dilediği ve kulun neyi dilediği belirlenmelidir. Aksi halde cümle tam olarak anlaşılmaz.Bu ayete kadarki ayetlerin okunmasında bu durumun yani meşietin ne olduğunu vurgu yapan ayet bize rehber olacaktır. Bu ayet Müddessir suresinde belirtilmiştir.-Kur'an bütünlüğü içerisinde değerlendirilmeli ve Nisa 82. ayeti asla akıldan çıkarılmamalıdır.-

Müddessir suresinin 54- 56:
Kella innehu tezkiretun
Femen şae zekerehu
Ve ma yezkûrune illâ en yeşaAllah* HUve ehlüttakva ve ehlülmağfireh;


"54Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O, bir öğüt verici/düşündürücüdür. 55,56Öyleyse dileyen onu düşünür, öğüt alır. Ve onlar, Allah'ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. O, sakındırmaya ehildir ve affetmeye ehildir."


Tekvir 26. ayeti de dikkate aldığımızda cümlenin takdiri şöyle olabilir: “Âlemlerin Rabbi Allah size özgürlük vermeseydi; sizin kâfir olmanızı, müşrik olmanızı dilemeseydi, siz kâfirliği de müşrikliği de dileyemezdiniz, dolayısıyla da işleyemezdiniz.”
Dikkat edilirse ayette insanın dilemesi, [İnsan suresinin 29-31. ayetinde de görüleceği gibi] Allah'ın dilemesine bağlanmıştır. Gerçekten de Allah dilemedikten sonra hiç kimse, herhangi bir şey yapabilme irade ve gücüne sahip değildir. Her türlü ön hazırlığın yapıldığı ve gerçekleşmesi için gerekli uygun koşulların bulunduğu nice plânın boşa çıkması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu demektir ki, hayalini kurduğumuz herhangi bir arzumuzun, düşüncemizin, plânımızın gerçekleşebilmesi ancak Allah'ın dilemesiyle, ya da bir başka deyişle ancak Allah'ın izni ile mümkün olabilir. Eğer Allah'ın dilemesi/izni söz konusu değilse, hayallerimiz için harcanan zaman da, sarf edilen çaba da boşunadır.





Asıl soru şu:Allah kimi diler?

Ayetlerde Allah sabredenleri, adil olanı, iyilik ve yardım edeni, tevekkül edeni, sakınanı vb...sever diyor.(3/76-3/134-3/146-3/159-5/42-5/93-9/108-49/9-60/8-61/4)Allahın sevgisini kazandıran eylemler.

Okuyucularımız da direk olarak ayetleri görebilsinler diye gönderme yaptığınız ayetler bunlar:


Ali İmran;76:76-) Bela men evfa bi ahdihi vetteka feinnAllahe yuhıbbul müttekıyn;
Hayır! Kim ahdini tam yerine getirir ve bilfiil korunursa, şüphe yok ki Allah muttekileri sever.

Ali İmran;134: Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas* vAllahu yuhıbbul muhsiniyn;
Onlar (muttakiler) ki bollukta ve darlıkta infak ederler; öfkeyi yutanlar ve insanları af edenlerdir (onlar). Allah muhsinleri sever.

Ali İmran;146: Ve keeyyin min Nebîyyin katele meahu ribbiyyune kesiyr* fema vehenu lima esabehüm fiy sebiylillâhi ve ma daufu ve mestekânu* vAllahu yuhıbbus sabiriyn;
Nice Nebîler, kendileri ile beraber bir çok RİBBİYler savaştı... Allah yolunda kendilerine isabet edenlerden dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

Ali İmran;159: Febima rahmetin minAllahi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike, fa'fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr* fe iza azemte fe tevekkel alAllah* innAllahe yuhıbbül mütevekkiliyn;
Allah’dan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın... Eğer kaba, sert kalpli olsaydın, elbette çevrenden dağılıp giderlerdi. Onları affet, onlar için mağfiret dile ve Emr/iş hususunda onlarla meşvere et. Azmettin mi artık Allah’a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.

Maide;42:Semmaune lil kezibi ekkâlune lissuht* fein cauke fahküm beynehüm ev a'rıd anhüm* ve in tu'rıd anhüm felen yedurruke şey'a* ve in hakemte fahküm beynehüm bil kıst* innAllahe yuhıbbul muksitıyn;
Alabildiğine yalan dinleyenler, ziyadesiyle haram yiyenlerdir. Eğer sana gelirler ise aralarında hükmet yahut onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirir isen, sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Şayet hükmedersen onların arasında bil-KIST hükmet. Muhakkak ki Allah muksitleri sever.

Maide;93:Leyse alelleziyne amenu ve amilus salihati cünahun fiyma taımu iza mettekav ve amenu ve amilus salihati sümmettekav ve amenu sümmettekav ve ahsenu* vAllahu yuhıbbul muhsiniyn;
İman edip salih amel işleyenler, bilfiil ittika ettikleri, iman edip salih amel işledikleri, sonra bilfiil ittika edip iman ettikleri, sonra bilfiil ittika edip ihsan üzere oldukları takdirde taddıkları/yedikleri dolayısıyla onlara bir günah yoktur. Allah muhsinleri sever.

Tevbe;108:La tekum fiyhi ebeda* lemescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fiyh* fiyhi Ricalün yuhıbbune en yetetahheru* vAllahu yuhıbbul muttahhiriyn;
O mescidin içinde asla durma. Ta ilk gününden temeli takva üzere tesis edilmiş mescid , içinde durmana elbette daha layıktır... Orada tertemiz olmayı seven Rical vardır... Allah temizlenenleri sever.

Hucurat;9: Ve in taifetani minel mu’miniynaktetelu feaslihu beynehüma* fein beğat ihdahüma alel uhra fekatillületiy tebğıy hatta tefi’e ila emrillah * fein faet feaslihu beynehüma bil adli ve aksitu* innAllahe yuhıbbul muksitıyn;
Eğer mü’minlerden iki taife savaştırılırsa, onların arasını ıslah edin... Eğer onlardan biri diğeri aleyhine haddi aşıp tecavüz ederse, o tecavüz eden ile, Allah’ın emrine dönünceye kadar mukatele edin. Eğer dönerse, bil-Adl aralarını ıslah edin ve ıksat edin. Muhakkak ki Allah, muksit’leri sever.

Mümtehine;8:La yenhakümullahu 'anilleziyne lem yukatiluküm fiyddiyni ve lem yuhricuküm min diyariküm en teberruhüm ve tuksitu ileyhim* innAllahe yuhıbbulmuksitıyn;
Diyn’de sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan Allah sizi nehyetmez... Muhakkak ki Allah muksitleri sever.

Saf;4: İnnAllahe yuhıbbulleziyne yukatilune fiy sebiliHİ saffen keennehüm bünyanun mersusun;
Muhakkak ki Allah, kendi yolunda marsus bir bina gibi, saf bağlayarak savaşan kimseleri sever.



Üç kavram daha var. tezekkür, iman, şükür.

İşte bunlar Allahın sevgisini kazanan kuluna lütfudur.
(Bu iki grup kavramın kurandaki dikkat çeken farklı kullanımlarını aşağıda anlatacağım inşallah.)

Yani adaletli ,yardımsever, olarak Allahın sevgisini kazanan kimse için Allah tezekkür yeteğini artırır.

Böylece kişinin atomdaki,canlılardaki,göklerdeki ve kitaptaki mucizeleri görmesi ve imanının artması beklenir.

Böylece kişi allah ve ahiret inancı arttığı için hep şükür halinde mutlu olur.Çünkü dünyanın geçiciliği,asıl hayatın ahiret olduğu,allahın hep yanında olduğu gerçeği kişinin mutlu olmasına,tevekkülün keyfini yaşamasına sebep olur.En doğrusunu Allah bilir.

Tezekkür,kişinin allahın ayetlerini görüp imanın artması için sebeptir.

Şükür ise imanın göstergesidir.yani kişinin imanı ne kadar güçlüyse o kadar hayatından memnundur.Allahın ona verdikleriyle mutlu olur.bardağın boş tarafına bakmaz. (göğsü sanki göğe yükseliyormuş gibi daralmaz enam125)

Kuranda bu iki grup kavramların dikkat çekici farklı kullanımları:

Ne az iman ediyorsunuz.Ne az tezekkür ediyorsunuz.Ne az şükrediyorsunuz (7/10-23/78-40/58-69/41-)ayetleri vardır.(dikkat edin tezekkür,iman,şükür hep aynı kalıplarla geliyor)fakat ne az tevekkül ediyorsunuz.Ne az adaletli davranıyosunuz. gibi ayetler yoktur.Yani biz az iman ediyorsak demekki Allahın sevgisini yeterince kazanamamışız demektir(?).

Allah tevekkül edeni sever. Allah adil olanı sever....der. Fakat bu tabirler yine iman,şükür, tezekkür kelimeleri için geçmez.

Yani tevekkül,adalet,infak,....Allahın sevgisini kazanmak için sebep, tezekkür iman ,şükür ise Allahın bu kişiye hediyesidir,sonuçtur.

Şükür ve imanın zıt anlamlısı kuranda küfür olarak geçer.Yani ikisi aynı anda artar azalır.Şeytanın yemini şudur,onlardan çoğunu şükreder bulamayacaksın.

Ayetlerde iki kalıp geçer. Allah dilmedikçe iman edemezsin.(6/111) ve Allah dilemedikçe tezekkür edemezsin(74/56)

Yani biraz karşık oldu.kusura bakmayın sonuç olarak zannımca tezekkür, iman, bizim elimizde değildir.Allahın adil, yardımsever ,sakınan, tevekkül eden kullarına bir lütfudur.

Ayrıca(maide41-49 tevbe55 saffat80-121 hucurat14-15-16-17özellikle hucurat 17)(hud34)(araf43)(enam111)allahın dilediği açıktır.

Allah dilediği kulları seçer.herkes bir değil.bakınız(hacc78)

En doğrusunu rabbim bilir.Bu yalnızca benim zannımdır.

Değerlendirmeleriniz için Allah razı olsun. Kavramları açmak ve ilgili ayetleri ile birlikte tefekkür edip değerlendirilmesi güzel olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
4. September 2017, 09:54 PM
Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, insanlara inanç özgürlüğü tanımış mıdır?
Kur’an’da bununla ilgili olan ayetleri tebyin ediyorum.
Not: Ayetlerin arasındaki yıldızlar secavend/duraklarla ilgilidir.


Meşiet/ İrade sahibi olan Allah, bu sıfatından, kapasiteleri nispetinde insanlara da bahşetmiş ve insanlara inanç özgürlüğü, özgür irade ile seçim hakkı tanımıştır.

Herkes bilir ki, insanları baskıyla bir şeye inandırmak veya inandırmamak mümkün değildir.

İnanç bir gönül işidir, kalp işidir.

İnsanların kalplerine nüfuz etmek, beyinleri kontrol etmek mümkün değildir.

İnanç konusunda insanları zorlamak ise iki yüzlü kimselerin oluşmasından başka bir işe yaramaz.

Ayrıca cebr/ zorlama, baskı, imtihan esprisine de aykırıdır.

Yüce Rabbimiz bu konuda insanları özgür bırakmıştır.

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın Kur`an’daki ayetlerine bakalım:

Bakara; 256: “ La ikrahe fid diyni kad tebeyyenerrüşdü minel ğayy* femen yekfür bittağuti ve yu'min billahi fekadistemseke bil urvetil vüska, lenfisame leha* vAllahu Semi’un ‘Aliym;

Dinde zorlama yoktur; rüşd ğayden (iman küfürden, iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan) iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah`a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Hud; 28:” … enülzimükümuha ve entüm leha karihun;”
“…Hoşlanmadığınız halde, zorla sizi buna mecbur mu ediyoruz?”

Kâfirun; 6: “ Leküm diynüküm ve liye diyn;”
“Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”

Yunus; 99: “ Velev şae Rabbüke leamene men fiyl Ardı küllühüm cemiy’a* efeente tükrihün Nase hatta yekûnu mu’miniyn;”
Oysa Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inananlar olmaları için, insanları sen mi zorlayacaksın?

Teğâbün; 2: “ Huvelleziy halekaküm feminküm kafirun ve minküm mu’min* vAllahu bima ta'melune Basıyr;”
O sizi yaratandır.. Kiminiz kâfirdir, kiminiz mümin. Allah yaptıklarınızı görmektedir de.

Kehf; 29: “ Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şae felyu'min ve men şae felyekfür* inna a'tedna lizzalimiyne naren, ehata bihim süradikuha* ve in yesteğıysu yüğasu bi main kelmühli yeşvil vucuh* bi'seşşerab* ve saet murtefeka;”
Ve de ki: “O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, duvarları, çepeçevre onları içine alan. Eğer feryat edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecektir ve dayanma yeri olarak ne kadar kötüdür!

Zümer; 7:” İn tekfüru feinnAllahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ıbadihil küfr* ve in teşküru yerdahu leküm* ve la teziru vaziretun vizre uhra* sümme ila Rabbiküm merciuküm feyünebbiüküm bima küntüm ta'melun* innehu Aliymun bizatissudur;
Eğer inkâr ederseniz, gerçekten Allah, sizden zengindir (size muhtaç değildir). Bununla birlikte, kulları için,küfürden/inkârdan hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz, sizden bunu hoşnutlukla karşılar. …

Zümer; 15:” Fa'budu ma şi'tüm min dunihi…”,
“Buna rağmen siz , onun astlarından dilediğinize kulluk edin!”...

Fussılet; 40:”… ı'melu ma şi'tüm, inneHU bima ta'melune Basıyr;”
… Dilediğinizi yapın, gerçekten O, yaptıklarınızı görendir.

İnsan; 2, 3: “İnna halaknel'İnsane min nutfetin emşac* nebteliyhi fece'alnahu Semiy'an Basıyra;”
” İnna hedeynahussebiyle imma şakiren ve imma kefura; “
Doğrusu biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.

Nahl; 9: “ Ve alellahi kasdus sebiyli ve minha cair* ve lev şae lehedaküm ecmeıyn;”
Doğru yolu göstermek Allah`a borçtur. Çünkü yolun eğrisi de vardır. Oysa, Allah dileseydi, elbette, hepinizi doğru yola iletirdi.

Nahl; 36: “ Ve lekad beasna fiy külli ümmetin Rasûlen enı'budullahe vectenibüt tağut* feminhüm men hedAllahu ve minhüm men hakkat aleyhid dalaletü, fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;”
Ant olsun ki biz her ümmete, “Allah`a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diyen bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?


Nahl; 93:” Ve lev şaAllahu lecealeküm ümmeten vahıdeten ve lâkin yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa'* ve letüs'elünne amma küntüm ta'melun;”
Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir (dileyeni saptırır dileyeni doğruya ulaştırır). Şüphesiz ki, bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

Secde; 13: “ Velev şi'na leateyna külle nefsin hüdaha ve lâkin hakkal kavlü minniy leemleenne cehenneme minel cinneti venNasi ecmaıyn;”
Biz dileseydik, hiç kuşkusuz, herkese doğru yolu getirirdik. Ama tarafımdan şu söz kesinlik kazanmıştır: “Hiç kuşkusuz, cehennemi, cin ve insten (her tür insandan) tamamen dolduracağım.”

Maide; 48:”… ve lev şaAllahu lecealeküm ümmeten vahideten…”
… Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Ama bu, verdikleri konusunda sizi denemek içindir.


Yunus; 108:” Kul ya eyyühenNasu kad caekümülHakku min Rabbiküm* femenihteda fe innema yehtediy linefsih* ve men dalle feinnema yedıllü aleyha* ve ma ene aleyküm biVekiyl;
De ki: “Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size gerçek gelmiştir. Artık doğru yola giren, ancak kendisi için girmiş ve gerçekten, sapan da, kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize vekil (sizden sorumlu) değilim.”

İsra; 15:” Menihteda feinnema yehtediy li nefsih* ve men dalle feinnema yedıllu aleyha* ve la teziru vaziretun vizre uhra* ve ma künna muazzibiyne hatta neb'ase Rasûla;”
Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir peygamber göndermedikçe, azap edici değiliz.


Şûra; 20: “ Men kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih* ve men kâne yüriydü harsed dünya nü'tihi minha ve ma lehu fiyl ahıreti min nasıyb;”
Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama ona ahirette hiçbir nasip yoktur.

Hud; 15:” Men kâne yüriydül hayated dünya ve ziyneteha nüveffi ileyhim a'malehüm fiyha ve hüm fiyha la yübhasun;”
Her kim şimdiki hayatı ve süsünü isterse, yaptıklarının karşılığını, hiç eksiltmeden, orada tastamam veririz. Onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar.

İsra; 18: “Men kâne yüriydül acilete accelna lehu fiyha ma neşau limen nüriydü…”
Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. …

En`âm; 35:”... ve lev şaAllahu le cemeahüm alel hüda …”
…Eğer Allah dileseydi elbette onları HUDA /hidayet üzere cem’ederdi...


Rad; 31:”… bel Lillahil’emru cemiy’a efelem yey'esilleziyne amenu en lev yeşaullahu lehedenNase cemiy’a…
…Hayır, Emr bütünüyle Allah’ındır. İman edenler umut kesmediler/açıkça bilmediler mi ki, eğer Allah dileseydi elbette insanları toptan hidayet ederdi.

Şuara; 3:” Lealleke bahıun nefseke ella yekûnu mu’miniyn;”
İman etmiyorlar diye belki de sen kendini helak edeceksin

Şuara ;4: “İn neşe' nünezzil aleyhim mines Semai ayeten fezallet a'nakuhüm leha hadııyn;”
Eğer dilesek Sema’dan üzerlerine bir ayet indiririz de onların boyunları ona boyun eğer.

Değerli Kardeşlerim!

Yukarıdaki ayetlerden ,Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın insanları özgür bıraktığını anlıyoruz.
Eğer özgür bırakıldıysak ;

“İnsanları saptıran ve hidayete erdiren de sadece Allah’tır”

konusunun da incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.


Saptıran da, hidayete erdiren de sadece Allah`tır:


“Meşiet” kavramını tüm boyutları ile incelememiş olanlar, saptırma ve hidayet konusunda yanılmakta ve “dalâlet ve hidayetin herhangi bir esasa ve kurala bağlı olmadığını, Allah`ın rastgele birilerini saptırdığını kimilerini de hidayete erdirdiğini” ileri sürebilmektedirler.

Allah`ın durup dururken bir kimseyi saptıracağını iddia etmek, “zulüm”ü Allah`a yakıştırmak olur ki, böyle bir şey Allah hakkında düşünülemez bile.

Zaten konu detaylı araştırıldığında işin öyle olmadığı anlaşılacaktır. Önce iki örnek verelim:

Fatır; 8: “… feinnAllahe yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa’…”
… Ama Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. …

En`âm; 39:”Velleziyne kezzebu biayatina summün ve bükmün fiyz zulümat* men yeşeillahu yudlilhu, ve men yeşe'yec'alhu alâ sıratın müstekıym;”
Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve dilsizlerdirler. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de sırat-ı müstakıym üzere kor.

İbrahim; 4: “Ve ma erselna min Rasûlin illâ bi lisani kavmihi li yübeyyine lehüm* feyudıllullahu men yeşau ve yehdiy men yeşa'* ve huvel Aziyzül Hakiym;”
Biz her Rasûlü ancak kendi kavminin lisanı ile irsal ettik ki, onlara apaçık beyan etsin.Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayet eder. O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

Nahl; 93:” Ve lev şaAllahu lecealeküm ümmeten vahıdeten ve lâkin yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa'* ve letüs'elünne amma küntüm ta'melun;
Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet kılardı... Fakat dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayete erdirir.Yaptıklarınızdan elbette mes’ul tutulacaksınız.

Müddessir; 31” Ve ma ce'alna ashabennari illâ Melaiketen, ve ma ce'alna 'ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne utülKitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utülKitabe velmu’minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune mazâ eradAllahu bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa'u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya'lemu cunude Rabbike illâ hu* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nar Ashabı’nı ancak melaike kıldık. Onların sayısını da kafir olanlar için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler yakinen bilsin ve iman edenler de iman bakımından artsın; kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü’minler de kuşkuya düşmesinler diye. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Mesel itibarıyla Allah bununla neyi murad” desinler diye. İşte böylece Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu beşer için ancak bir zikradır /öğüt, uyarı, hatırlatmadır.


Nur; 46:” Lekad enzelna ayatin mübeyyinat* vAllahu yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;
Hiç kuşkusuz biz açık açık ayetler indirdik. Allah, gerçekten de dilediğini doğru yola iletir.

Bakara;142 “…yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym”
…Kimi dilerse, onu sırat-ı müstakıme hidayet eder”.

Bakara;213:”… , vAllahu yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;”
Allah dilediğini sırat-ı mustakıym’e hidayet eder.

Bakara;272”… ve lakinnAllahe yehdiy men yeşa'…”
…Fakat Allah dilediğine hidayet eder…

En`âm; 88:” Zâlike hüdAllahi yehdiy Bihi men yeşaü min ıbadihi…”
Bu Allah hidayetidir. Kullarından kimi dilerse, onunla hidayet eder…

Yunus; 25:” VAllahu yed'u ila DarisSelâm* ve yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;”
Allah, Dar’üs Selam’a çağırır ve dilediğini sırat-ı müstakıym’e hidayet eder.


Hacc; 16: Ve kezâlike enzelnahu ayatin beyyinatin ve ennAllahe yehdiy men yüriyd;
İşte böylece O’nu ayat-u beyyinat olarak inzal ettik. Ve muhakkak ki Allah dilediğine hidayet eder.


Nur; 35:”… yehdillahu linurihi men yeşa' …”
Allah dilediği kimseyi kendi nuru’na hidayet eder...


Kasas; 56:”… ve lakinnAllahe yehdiy men yeşa'…”
... Fakat Allah dilediğini hidayet eder....


Fatır; 22:”… innAllahe yüsmiu men yeşa'…”
... Muhakkak ki Allah dilediğine işittirir...

Zümer; 23:”… zâlike hüdAllahi yehdiy bihi men yeşa'* ve men yudlilillahu fema lehu min Had;”
…İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder. Allah kimi saptırırsa onun için hidayet edici yoktur.


Şûra; 13:”… Allahu yectebiy ileyhi men yeşau ve yehdiy ileyhi men yüniyb;”
…Allah dilediğini kendine ictiba eder /seçer) ve kendine yönelenleri de maksada hidayet eder

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah`ın kudret sıfatı öne çıkarılarak her şeye güç yetiren Allah`ın, dilediğini saptırdığı, dilediğini de doğru yola ilettiği ifade edilmiştir.

Ancak dikkat edilirse bu ayetler bir “rastgelelik” değil bir seçim, yani “Meşiet/ İrade” ifade ederler.

Bakmasını bilirsek, Kur`an bize, Yüce Allah`ın saptırma ve hidayete erdirmeyi rastgele dilemediğini açıkça göstermektedir:


ALLAH’IN HİDAYET EDECEĞİ KİMSELER


1. Kendilerini değiştirmek isteyenler
Ra`d; 11: “-) Lehu muakkıbatün min beyni yedeyhi ve min halfihı yahfezunehu min emrillah* innAllahe la yuğayyiru ma bi kavmin hatta yuğayyiru ma bi enfüsihim* ve iza eradAllahu bi kavmin suen fela meradde leh* ve ma lehüm min dunihi min val;
Onun önünden de, arkasından da kendisini Allah Emri’nden muhafaza eden muakkıbat / izleyenle vardır. Muhakkak ki Allah, bir kavmin halini , onlar kendi nefslerini değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme kötülük irade etti mi, artık onun geri çevrilmesi yoktur. Onlar için O’ndan başka yardım edici dost yoktur.

Enfal; 3: “Elleziyne yukıymunes Salate ve mimma razaknahüm yünfikun;”
O nlar ki, namazı ikame ederler ve onları rızıklandırdıklarımızdan infak ederler.


2. Müminler
Muhammed; 36:” İnnemel hayatüd dünya leibun ve lehv* ve in tu'minu ve tetteku yü'tiküm ücureküm ve la yes'elküm emvaleküm;
Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve korunursanız hem ecirlerinizi size verir ve hem de sizden mallarınızı istemez

Meryem; 76:” Ve yeziydullahulleziynehtedev hüda* vel bakıyatus salihatu hayrun ınde Rabbike sevaben ve hayrun meradda;
Allah doğru yolda olanları hidayetce artırır.Salih bakıyyeler ise Rabbinin indinde hem sevapça daha hayırlıdır ve hem de akıbet/dönüş yeri itibarıyla daha hayırlıdır.

Hacc; 54:” Ve liya'lemelleziyne utül ılme ennehül hakku min Rabbike feyu'minu bihi fetuhbite lehu kulubühüm* ve innAllahe lehadilleziyne amenu ila sıratın müstekım;”
Ve bir de kendilerine ilim verilenler, onun Rabbinden hakk olduğunu bilsinler de Ona iman etsinler ve Ona kalbleri ıhbat etsin Muhakkak ki Allah iman etmiş kimseleri sırat-ı müstekıym’e hidayet edendir.

Tevbe; 124:” Ve iza ma ünzilet sûretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana* feemmelleziyne amenu fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun;
Bir sûre inzal edildiğinde, onlardan kimi: “Bu hanginizin imanını artırdı?” der. İman etmiş olanlara gelince, onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlar.

İbrahim; 27:” Yüsebbitullahulleziyne amenu bil kavlis sabiti fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, ve yudılullahuz zalimiyne ve yef'alullahu ma yeşa';
Allah iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de kavl-i sabit ile sabitler. Allah zalimleri saptırır. Allah dilediğini yapar.

Müddessir; 31:” Ve ma ce'alna ashabennari illâ Melaiketen, ve ma ce'alna 'ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne utülKitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utülKitabe velmu’minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune mazâ eradAllahu bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa'u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya'lemu cunude Rabbike illâ hu* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nar Ashabı’nı ancak melaike kıldık. Onların sayısını da kafir olanlar için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler yakinen bilsin ve iman edenler de iman bakımından artsın; kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü’minler de kuşkuya düşmesinler diye. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Mesel itibarıyla Allah bununla neyi murad etti ?” desinler diye. İşte böylece Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu beşer için ancak bir zikradır /öğüt, uyarı, hatırlatma

Hucurat; 7:” Va'lemu enne fiyküm RasûlAllah* lev yutıy'uküm fiy kesiyrin minel emri le anittüm ve lakinnAllahe habbebe ileykümül iymane ve zeyyenehu fiy kulubiküm ve kerrehe ileykümül küfre vel füsuka vel ısyan* ülaike hümür raşidun;
Bilin ki Rasûlullah içinizdedir . Eğer çoğu işte size itaat etse, elbette zorluğa/sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size iman’ı sevdirdi, onu kalblerinizde süsledi ve fusuk’u ve ısyanı size kerih /çirkin, sevimsiz gösterdi. İşte bunlar rüşde erenlerin ta kendileridir.

Hucurat; 8: “Fadlen minAllahi ve nı'meten, vAllahu Aliymun Hakiym;
Allah’dan bir fazl /lutuf) ve bir ni’met olarak. Allah, Aliym’dir, Hakiym’dir.

Bakara; 26:” İnnAllahe la yestahyıy en yadrıbe meselen ma beudaten fema fevkaha, feemmelleziyne amenu feya'lemune ennehülHakku min Rabbihim, ve emmelleziyne keferu feyekulune maza eradAllahu bihaza meselen, yudıllu bihi kesiyran ve yehdiy bihi kesiyra* ve ma yudıllu bihi illel fasikıyn;
Muhakkak ki Allah bir sivrisineği ve onun da fevkındeki bir şeyi misal vermekten haya etmez. Bilfiil iman edenler bunun Rabblerinden bir Hak/gerçek olduğunu bilirler. Kendi hakıkatlerini örtücü olanlara/kafirlere gelince, onlar da derler ki bunu misal vermekle aceba ne murad etti? bu misal yollu anlatımla bir çoklarını saptırır, bir çoğunu ise gerçeğe hidayet eder. bu misal yollu anlatımla fasıklardan başkasını saptırmaz.

Enfal; 2:” İnnemel mu'minunelleziyne iza zükirAllahu vecilet kulubühüm ve iza tüliyet aleyhim ayatuhu zadethüm iymanen ve alâ Rabbihim yetevekkelun;
mü’minler ancak ol kimselerdir ki, “Allah” zikredildiğinde onların kableri korkar ve onlara O’nun ayetleri tilavet edildiğinde, onların imanlarını artırır. Ve onlar Rablerine tevekkül ederler.

Nahl; 102: “Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenu ve hüden ve büşra lilmüslimiyn;
De ki: “O’nu, Ruh’ul Kudüs, senin Rabbinden Bil-Hakk indirmiştir. İman edenlere sebat vermek ve müslimler için de huda ve müjde diye”.

Nur; 55:” VeadAllahulleziyne amenu minküm ve amilus salihati leyestahlifennehüm fiyl Ardı kemestahlefelleziyne min kablihim* ve leyümekkinenne lehüm diynehümüllezirteda lehüm ve leyübeddilennehüm min ba'di havfihim emna* ya'buduneniy la yüşrikûne biy şey'a* ve men kefere ba'de zâlike feülaike hümül fasikun;”
Allah, sizden iman eden ve salihattan amel işleyenlere va’detti ki: Onlardan öncekileri halife yaptığı gibi Arz’da onları da mutlaka halife yapacak. Kendileri için seçip-razı olduğu diynlerini gene onlar için mutlaka temkiyn edecek /sağlamlaştıracak, yerleştirecek ve korkularından sonra onlara mutlaka emn /emniyet tebdil edecek. bana kulluk ederler, bana bir hiçbir şeyi ortak koşmazlar . Bundan sonra kim kafir olur ise, işte onlar fasıkların /Diyn’den çıkanların; ta kendileridir.

Zümer; 23:” Allahu nezzele ahsenel hadiysi Kitaben müteşabihen mesaniy* takşaırru minhü cüludülleziyne yahşevne Rabbehüm* sümme teliynü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillah* zâlike hüdAllahi yehdiy bihi men yeşa'* ve men yudlilillahu fema lehu min Had;
Allah, sözün en güzelini, müteşabih /birbirine benzeyen, mesaniy /ikili; bir kitab’ı indirdi. Rablerinden haşyet eden kimselerin cildleri O’ndan ürperir. Sonra cildleri ve kalbleri Allah’ın zikrine yumuşar . İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder. Allah kimi saptırırsa onun için hidayet edici yoktur.

Fetih; 4:” Huvelleziy enzeles sekiynete fiy kulubil mu'miniyne liyezdadu iymanen mea imanihim* ve lillâhi cünudüs Semavati vel'Ard* ve kânAllahu Aliymen Hakiyma;”
İmanlarının kat kat artması için, mü’minlerin kalblerine sekine /sükun, güven duygusu inzal eden O’dur. Semavat ve Arz’ın orduları Allah’ındır. Allah Aliym’dir, Hakiym’dir.

Zariyat; 55:” Ve zekkir feinnez zikra tenfeul mu’miniyn;
Öğüt ver/hatırlat!. Muhakkak ki öğüt mü’minlere fayda verir.


3. Tağuttan kaçınanlar
Zümer; 17 : Velleziynectenebüt tağute en ya'buduha ve enabu ilellahi lehümül büşra* febeşşir ıbad iy;
Tağut’tan, ona kulluk yapmaktan ictinab edip/kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için büşra /müjde; vardır.Kullarımı müjdele!.

Zümer; 18:” Elleziyne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullahu ve ülaike hüm ulül elbab;
Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.


4. Allah`a yönelip O`na sarılanlar

Şûra; 13:” Şeraa leküm mined diyni ma vassa bihi Nuhan velleziy evhayna ileyke ve ma vassayna bih İbrahiyme ve Musa ve Iysa en ekıymüddiyne ve la teteferreku fiyh* kebüre alel müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh* Allahu yectebiy ileyhi men yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb;”
“Diyn’i ikame edin ve onda tefrikaya düşmeyin” diye, O TEK Diyn’den Nuh’a vasiyet ettiğini, Sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyyet ettiğimizi, sizin için şeriatlaştırdı. Kendilerini çağırdığın bu şey, müşriklere büyük geldi. Allah dilediğini kendine ictiba eder /seçer ve kendine yönelenleri de maksada hidayet eder.

Zümer; 17:” Velleziynectenebüt tağute en ya'buduha ve enabu ilellahi lehümül büşra* febeşşir ıbad iy;
Tağut ’tan, ona kulluk yapmaktan ictinab edip/kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için büşra /müjde; vardır.Kullarımı müjdele!.

Ra`d; 27: “Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* kul innAllahe yudıllu men yeşau ve yehdiy ileyhi men enab;”
O kafir olanlar : “O’na Rabbinden bir ayet inzal edilmeli değil mi idi?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah dilediğini saptırır, Kendisi’ne dönüp yöneleni de hidayet eder”.

Âl-i Imran; 101:” Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatullahi ve fiyküm Rasûluhu, ve men ya'tesım billahi fekad hüdiye ila sıratın müstekıym;”
Allah ayetleri üzerinize/size tilavet olunurken ve içinizde de O’nun Rasûlü varken nasıl kafir olursunuz?. Kim “ALLAH”a ı’tısam ederse /ğayrından kesilip sımsıkı bağlanırsa gerçekten sırat-ı müstakım’e hidayet olunmuştur o.


5. Salih amelde bulunanlar

Şûra; 23:” Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenu ve amilus salihat* kul la es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba* ve men yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna* innAllahe Ğafurun Şekûr;
İşte bu, Allah’ın, iman edip salih amel işleyen kullarına müjdelediğidir. De ki: “Kurba’da sevgi haricinde onun üzerine sizden bir ecir istemiyorum”. Kim bir hasene kazanırsa, onda onun için bir hasene ziyade ederiz. Muhakkak ki Allah Ğafur’dur, Şekur’dur.

6. Fakirlere yardım edenler

Leyl; 5:” Feemma men a'ta vetteka;
Kim verir ve korunursa,

Leyl; 6:” Ve saddeka bilhüsna;
Ve el-Hüsna’yı tasdik ederse,
Leyl; 7 :” Fesenüyessiruhu lilyüsra;
Ona el-Yüsra’yı /en kolayı, en kolay yolu; müyesser ederiz/ kolaylaştırırız.


7. Cihat edenler
Ankebut; 69:” Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübülena* ve innAllahe lemeal muhsiniyn;
Biz’de mucahade edenlere gelince, elbette onları yollarımıza hidayet edeceğiz. Muhakkak ki Allah muhsiynlerle beraberdir.


8. Sözü dinleyip en güzeline uyanlar

Zümer; 18:” Elleziyne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullahu ve ülaike hüm ulül elbab;
Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.


3/20 Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete(ihtida) ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.

24/54 De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet(ihtida) bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir."
6/82 İman edenler ve imanlarını zulümle(31/13) karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete(ihtida) ermişlerdir
2/156-157 Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete(ihtida) erenler de bunlardır.

9/18 Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete(ihtida) erenlerden oldukları umulanlar bunlardır

6/140 Çocuklarını hiç bir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.

10/45 Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.



Saptıran da, hidayete erdiren de sadece Allah`tır:


“Meşiet” kavramını tüm boyutları ile incelememiş olanlar, saptırma ve hidayet konusunda yanılmakta ve “dalâlet ve hidayetin herhangi bir esasa ve kurala bağlı olmadığını, Allah`ın rastgele birilerini saptırdığını kimilerini de hidayete erdirdiğini” ileri sürebilmektedirler.

Allah`ın durup dururken bir kimseyi saptıracağını iddia etmek, “zulüm”ü Allah`a yakıştırmak olur ki, böyle bir şey Allah hakkında düşünülemez bile.

Zaten konu detaylı araştırıldığında işin öyle olmadığı anlaşılacaktır. Önce iki örnek verelim:

Fatır; 8: “… feinnAllahe yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa’…”
… Ama Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. …

En`âm; 39:”Velleziyne kezzebu biayatina summün ve bükmün fiyz zulümat* men yeşeillahu yudlilhu, ve men yeşe'yec'alhu alâ sıratın müstekıym;”
Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve dilsizlerdirler. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de sırat-ı müstakıym üzere kor.

İbrahim; 4: “Ve ma erselna min Rasûlin illâ bi lisani kavmihi li yübeyyine lehüm* feyudıllullahu men yeşau ve yehdiy men yeşa'* ve huvel Aziyzül Hakiym;”
Biz her Rasûlü ancak kendi kavminin lisanı ile irsal ettik ki, onlara apaçık beyan etsin.Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayet eder. O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

Nahl; 93:” Ve lev şaAllahu lecealeküm ümmeten vahıdeten ve lâkin yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa'* ve letüs'elünne amma küntüm ta'melun;
Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet kılardı... Fakat dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayete erdirir.Yaptıklarınızdan elbette mes’ul tutulacaksınız.

Müddessir; 31” Ve ma ce'alna ashabennari illâ Melaiketen, ve ma ce'alna 'ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne utülKitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utülKitabe velmu’minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune mazâ eradAllahu bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa'u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya'lemu cunude Rabbike illâ hu* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nar Ashabı’nı ancak melaike kıldık. Onların sayısını da kafir olanlar için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler yakinen bilsin ve iman edenler de iman bakımından artsın; kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü’minler de kuşkuya düşmesinler diye. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Mesel itibarıyla Allah bununla neyi murad” desinler diye. İşte böylece Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu beşer için ancak bir zikradır /öğüt, uyarı, hatırlatmadır.


Zümer; 23:”… zâlike hüdAllahi yehdiy bihi men yeşa'* ve men yudlilillahu fema lehu min Had;”
…İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder. Allah kimi saptırırsa onun için hidayet edici yoktur.


Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah`ın kudret sıfatı öne çıkarılarak her şeye güç yetiren Allah`ın, dilediğini saptırdığı, dilediğini de doğru yola ilettiği ifade edilmiştir.

Ancak dikkat edilirse bu ayetler bir “rastgelelik” değil bir seçim, yani “Meşiet/ İrade” ifade ederler.

Bakmasını bilirsek, Kur`an bize, Yüce Allah`ın saptırma ve hidayete erdirmeyi rastgele dilemediğini açıkça göstermektedir:


ALLAH’IN SAPTIRACAĞI KİMSELER

1 Kâfirler

Mümin; 74:” Min dunillah* kalu dallu anna bel lem nekün ned'u min kablü şey'a* kezâlike yudıllullahul kafiriyn;
“Allah’ın gayrından”. Dediler ki: “Bizden kayboldular. Hayır, daha önce zaten biz bir şeye dua etmemişiz/bir şeyi çağırmamışız”. Allah, kafirleri böylece saptırır.

Nisa; 155:” Fe bi ma nakdıhim miysakahüm ve küfrihim bi ayatillahi ve katlihimül Enbiyae bi ğayri Kakkın ve kavlihim kulubüna ğulf* bel tabeAllahu aleyha bi küfrihim fela yu'minune illâ kaliyla;
Miysaklarını bozmaları, Allah ayetlerini inkar etmeleri, Bi-ğayri Hak Nebîleri öldürmeleri ve “Kalblerimiz kılıflıdır” demeleri yüzünden Bilakis küfürleri ile Allah kalblerini tab’ etmiştir/damgalamıştır.

Tevbe; 37 :” İnnemen Nesiy’ü ziyadetün fiyl küfri yudallu bihilleziyne keferu yuhıllunehu âmen ve yuharrimunehu âmen liyüvatıu ıddete ma harramAllahu feyuhıllu ma harramAllah* züyyine lehüm suü a'malihim* vAllahu la yehdil kavmel kafiriyn;
Nesiy /Haram ayları ertelemek ancak küfür’de bir ziyadedir. Kafir olanlar onunla saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl da onu haram yaparlar ki, Allah’ın haram kıldığının sayısına muvafakat etsinler de Allah’ın haram kıldığını helal kılsınlar. Amellerinin kötülüğü onlara süslü gösterildi. Allah kafirler kavmine hidayet etmez.

Nahl; 107:” Zâlike bi ennehümüstehabbul hayated dünya alel ahıreti, ve ennAllahe la yehdil kavmel kafiriyn;
Bunun sebebi, onların dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah’ın kafirler kavmini hidayete erdirmemesidir.

Meryem; 83:” Elem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafiriyne teüzzühüm ezza;”
Görmedin mi biz, şeytanları kafirler /gerçeği reddedenler) üzerine irsal ettik de onları oynatıp duruyorlar.

Müddessir; 31:” Ve ma ce'alna ashabennari illâ Melaiketen, ve ma ce'alna 'ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne utülKitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utülKitabe velmu’minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune mazâ eradAllahu bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa'u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya'lemu cunude Rabbike illâ hu* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nar Ashabı’nı ancak melaike kıldık. Onların sayısını da kafir olanlar için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler yakinen bilsin ve iman edenler de iman bakımından artsın; kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü’minler de kuşkuya düşmesinler diye. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Mesel itibarıyla Allah bununla neyi murad etti ?” desinler diye. İşte böylece Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu ,beşer için ancak bir zikradır /öğüt, uyarı, hatırlatmadır.



2 Ahirete inanmayanlar

İsra; 45:” Ve iza kare'tel Kur’âne cealna beyneke ve beynelleziyne la yu'minune bil ahireti hıcaben mestura;
Sen Kur’an’ı kıraat ettiğinde seninle Ahiret’e iman etmeyenler arasına hicaben mestura/gizli perde yaptık.



3 Ayetlere inanmayanlar
Nahl; 104:” İnnelleziyne la yu'minune bi ayatillahi la yehdiyhümullahu ve lehüm azâbün eliym;
Muhakkak ki Allah Ayetleri’ne iman etmeyenleri, Allah hidayete erdirmez... Ve onlara elim bir azab vardır.


4 Zalimler

İbrahim; 27:” Yüsebbitullahulleziyne amenu bil kavlis sabiti fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, ve yudılullahuz zalimiyne ve yef'alullahu ma yeşa';
Allah (iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de kavl-i sabit ile sabitler. Allah zalimleri saptırır. Allah dilediğini yapar.

Tevbe; 109:” Efemen essese bünyanehu alâ takva minellahi ve rıdvanin hayrun emmen essese bünyanehu alâ şefa cürüfin harin fenhare bihi fiy nari cehennem* vAllahu la yehdil kavmez zalimiyn;
Binasını Allah’dan bir takva ve rıdvan üzere kuran kimse mi hayırlıdır yoksa binasını yıkılmaya yüz tutmuş uçurumun kenarı üzere kurup da onunla Cehennem Narı’nın içine yuvarlanan kimse mi? Allah zalimler kavmini hidayet etmez.

En`âm; 129:” Ve kezâlike nüvelliy ba'daz zalimiyne ba'dan bi ma kânu yeksibun;
İşte , kazanmakta oldukları ile zalimlerin bazısını bazısına dost ederiz.


5 Münafıklar

Nisa; 82:” Efela yetedebberunel Kur'an ve lev kâne min ındi ğayrıllahi levecedu fiyhıhtilafen kesiyra;
Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar mı? /derinlemesine düşünmüyorlar mı? Eğer Allah indi’nin ğayrından olsaydı, elbette onun içinde bir çok ihtilaf/çelişki bulurlardı.



6 Fasıklar

Saff; 5:” Ve iz kale Musa likavmihi ya kavmi lime tu'zuneniy ve kad ta'lemune enniy Rasûlullahi ileyküm* felemma zağu ezağAllahu kulubehüm* vAllahu la yehdilkavmel fasikıyn;
Hani Musa kavmine dedi ki: “Ey kavmim!...Muhakkak ki benim size Allah Rasûlü olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyyet ediyorsunuz?”Onlar inhiraf ettiklerinde, Allah onların kalblerini döndürdü . Allah fasıklar kavmine hidayet etmez.

Bakara; 26:” İnnAllahe la yestahyıy en yadrıbe meselen ma beudaten fema fevkaha, feemmelleziyne amenu feya'lemune ennehülHakku min Rabbihim, ve emmelleziyne keferu feyekulune maza eradAllahu bihaza meselen, yudıllu bihi kesiyran ve yehdiy bihi kesiyra* ve ma yudıllu bihi illel fasikıyn;
Muhakkak ki Allah bir sivrisineği ve onun da fevkındeki bir şeyi misal vermekten haya etmez. Bilfiil iman edenler bunun Rabblerinden bir Hak/gerçek olduğunu bilirler. Kendi hakıkatlerini örtücü olanlara/kafirlere gelince, onlar da derler ki Allah bunu misal vermekle aceba ne murad etti? bu misal yollu anlatımla bir çoklarını saptırır, bir çoğunu ise gerçeğe hidayet eder. bu misal yollu anlatımla fasıklardan başkasını saptırmaz.

Maide; 108:” Zâlike edna en ye'tu bişşehadeti alâ vechiha ev yehafu en türadde eymanün ba'de eymanihim* vettekullahe vesmeu* vAllahu la yehdil kavmel fasikıyn;
İşte bu, şahadetlerini onun (vechi üzere getirmeleri yahut (yeminlerinden sonra yeminlerinin reddolmasından korkmalarına daha yakındır. Allah’dan ittika edin ve dinleyin/işitin. Allah fasıklar kavmine hidayet etmez.

Tevbe; 80:” İstağfir lehüm evla testağfirlehüm* in testağfir lehüm seb'ıyne merraten felen yağfirAllahu lehüm* zâlike bi ennehüm keferu billahi ve Rasûlihi, vAllahu la yehdil kavmel fasikıyn;
onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de, Allah onları asla mağfiret etmeyecektir. Bu şundandır ki onlar Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne kafir oldular. Allah fasıklar kavmini hidayet etmez.

Münafikun; 6:” Sevaun 'aleyhim estağferte lehüm em lem testağfir lehüm* len yağfirAllahu lehüm* innAllahe la yehdilkavmel fasikıyn;
Onlar için mağfiret diledin yahut onlar için mağfiret dilemedin, onlara birdir ;Allah onları asla mağfiret etmez. Muhakkak ki Allah fasıklar kavmini hidayet etmez.


7 Kalplerinde hastalık olanlar

Bakara; 10:” Fiy kulubihim meradun fezadehümüllahü merada* ve lehüm azabün elimün bima kanu yekzibun;
Onların kalblerinde maraz vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Yalancılık etmeleri dolayısıyla onlar için eliym azab vardır.

Tevbe; 124:” Ve iza ma ünzilet sûretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana* feemmelleziyne amenu fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun;
Bir sûre inzal edildiğinde, onlardan kimi: “Bu hanginizin imanını artırdı?” der. İman etmiş olanlara gelince, onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlar.

Tevbe; 125:” Ve emmelleziyne fiy kulubihim meradun fezadethüm ricsen ila ricsihim ve matu ve hüm kafirun;
Kalblerinde hastalık olanlara gelince, onların pisliğine pislik katıp artırmış ve onlar kafirler oldukları halde ölmüşlerdir.

Müddessir; 31: “Müddessir; 31:” Ve ma ce'alna ashabennari illâ Melaiketen, ve ma ce'alna 'ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne utülKitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utülKitabe velmu’minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune mazâ eradAllahu bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa'u ve yehdiy men yeşa’* ve ma ya'lemu cunude Rabbike illâ hu* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;
Nar Ashabı’nı ancak melaike kıldık. Onların sayısını da kafir olanlar için ancak bir fitne kıldık. Kendilerine kitab verilenler yakinen bilsin ve iman edenler de iman bakımından artsın; kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü’minler de kuşkuya düşmesinler diye. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Mesel itibarıyla Allah bununla neyi murad etti ?” desinler diye. İşte böylece Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu ,beşer için ancak bir zikradır /öğüt, uyarı, hatırlatmadır.

Hacc; 53:” Li yec'ale ma yulkış şeytanu fitneten lilleziyne fiy kulubihim meradun vel kasiyeti kulubühüm* ve innez zalimiyne lefiy şikakın baıyd;
kalblerinde hastalık bulunan ve kalbleri kasvetli olan kimseler için şeytanın ılka ettiği şeyi bir fitne kılsın diye. Muhakkak ki zalimler uzak bir şıkak /ayrılık, kopukluk içindedirler.


8 Mücrimler

Hicr; 11:” Ve ma ye'tiyhim min Rasûlin illâ kânu bihi yestehziun;”
Onlara bir Rasûl gelir gelmez, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Hicr; 12:” Kezâlike neslükühu fiy kulubilmücrimiyn;”
İşte böylece onu mücrimlerin kalbine sokarız.

Hicr; 13 :” La yu'minune bihi ve kad halet sünnetül evveliyn;”
Ona iman etmezler. Evvelkilerin sünneti de gelip geçmiştir


9 Düşünmeyenler, öğrenmeyenler
Tevbe; 127:” Ve iza ma ünzilet sûretün nezara ba'duhüm ila ba'd* hel yeraküm min ehadin sümmensarefu* sarafAllahu kulubehüm biennehüm kavmün la yefkahun;
Bir sûre inzal edildiğinde: “Sizi birisi görüyor mu?diye birbirlerine bakıp sonra insıraf ettiler/ sıvışarak gittiler. Anlamayan bir topluluk olmaları dolayısıyla da Allah kalblerini çevirdi.

Rum; 59:” Kezâlike yatbaullahu alâ kulubilleziyne la ya'lemun;
Böylece bilmeyenlerin kalbleri üzerine Allah tab’ eder /mühür vurur.

Yunus; 100:” Ve ma kâne li nefsin en tu'mine illâ biiznillah* ve yec'alürricse alelleziyne la ya'kılun;
Bi-iznillah müstesna bir nefs için iman etmek mümkün değildir. rics’i /şirk pisliği, küfür la’neti, imansızlık azabı, vesvese akletmeyenlerin üzerine bırakır.

A`râf; 179:” Ve lekad zere'na licehenneme kesiyran minel cinni vel ins* lehüm kulubün la yefkahune biha, ve lehüm a’yünün la yubsırune biha, ve lehüm azânun la yesmeune biha* ülaike kel en'ami belhüm edall* ülaike hümül ğafilun;”
Andolsun ki Cinn ve İns’den çok’u cehennem için yaratıp çoğalttık. Ki, onların kalbleri var, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. İşte bunlar en’am /hayvanları, davarlar gibidirler. Belki daha da sapkın. Onlar gafillerin ta kendileridir.


10 Dünya hayatını tercih edenler
Nahl; 107: Zâlike bi ennehümüstehabbul hayated dünya alel ahıreti, ve ennAllahe la yehdil kavmel kafiriyn;”
Bunun sebebi, onların dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah’ın kafirler kavmini hidayete erdirmemesidir.


11 Haddi aşanlar

Mümin; 10:” İnnelleziyne keferu yünadevne lemaktullahi ekberu min maktiküm enfüseküm iz tüd'avne ilel iymani fetekfürun;
Muhakkak ki kafir olanlara: “Allah’ın maktI /şiddetli gadabı , sizin nefslerinizin maktından daha büyüktür. Hani siz o iman’a (vahdete, ikana) çağırılıyordunuz da küfr ediyor (gerçeği örtüyor, nankörlük ediyor) dunuz” diye nida olunur.

Mümin; 12:” Zâliküm bi ennehu iza duıyAllahu Vahdehu kefertüm* ve in yüşrek bihi tu'minu* felhükmü Lillahil Aliyyil Kebiyr;
Bu durumunuzun sebebi şudur : Allah, kendi Tekliği ile çağırıldığında, küfr /inkar ettiniz. Eğer O’na şirk koşulsa, iman ederdiniz. Hüküm, Aliyy, Kebiyr olan Allah’ındır!

Mümin; 28:” Ve kale racülün mu'minun, min ali fir'avne yektümü imanehu etaktülune racülen en yekule RabbiyAllahu ve kad caeküm bil beyyinati min Rabbiküm* ve in yekü kaziben fealeyhi kezibüh* ve in yekü sadikan yusıbküm ba'dulleziy yeıdüküm* innAllahe la yehdiy men huve müsrifün kezzab;
Mu’min, Al-u Fravun’dan ve imanını ketmeden /gizleyen) bir adam dedi ki: “Rabbim Allah’dır, dediği için bir adamı öldürüyorsunuz mu?. Halbuki O size, Rabbinizden beyyineler ile gelmiştir .Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Şayet doğru söyleyen ise, size va’dettiğinin ba’zı size isabet eder. Muhakkak ki Allah, musrif /israf eden, haddi aşan, kezzab /çok yalancı; kimseyi hidayet etmez”.

Mümin; 34:” Ve lekad caeküm Yusufu min kablü bil beyyinati fema ziltüm fiy şekkin mimma caeküm bih* hatta iza heleke kultüm len yeb'asâllahu min ba'dihi Rasûla* kezâlike yudıllullahu men huve müsrifün murtab;
Andolsun ki daha önce Yusuf da size beyyineler ile gelmişti de Onun size getirdiklerinden şekk içinde devam etmiştiniz /şüphe edip durmuştunuz Nihayet helak olduğunda da: “Allah, O’ndan sonra bir Rasûl asla ba’setmez” demiştiniz. Allah, musrif /haddi aşan, israf eden, murtab /şüpheci, tahkikden uzak kimseyi böylece saptırır.

Yunus; 20:” Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* fekul innemel ğaybü Lillahi fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn;
“O’nun üzerine Rabbinden bir ayet inzal edilmeli değil miydi?” derler. De ki: “Ğayb yalnızca Allah’a aittir . Bekleyin; muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim” .

Yunus; 74 :” Sümme beasna min ba'dihi Rusulen ila kavmihim fecauhüm bil beyyinati fema kânu li yu'minu bima kezzebu bihi min kabl* kezâlike natbau alâ kulubil mu'tediyn;
Ve O’ndan sonra kendi kavimlerine Rasûller ba’settik. Onlara beyyineler ile geldiler. Daha önceden yalanlamış oldukları şeye iman etmediler. İşte haddi aşanların kalbleri üzerine böyle tab’ ederiz /damga-mühür vururuz.



12 Kur`an`dan yüz çevirenler

Zühruf; 36:” Ve men ya'şü an zikrir Rahmani nukayyıd lehu şeytanen fehuve lehu kariyn;
Kim (dünyevi şeylerle, maddi nesnelerle, nefsani haz ve şehvetlerle, diyn hobiciliği ile) Rahman’ın zikrinden a’ma olursa, ona bir şeytan (vehim, hayal) hazırlarız/takdir ederiz... O (şeytan?), ona bir kariyn (yakın arkadaş?)’dir.

Zühruf; 37:” Ve innehüm leyesuddunehüm anissebiyli ve yahsebune ennehüm mühtedun;
Muhakkak ki bunlar onları yoldan alakoyarlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler.


13 Allah`ı unutanlar

Haşr; 19:” Ve la tekûnu kelleziyne nesullahe feensahüm enfusehüm* ülaike hümülfasikun;
Şu, Allah’ı unuttular da Allah da bu yüzden onlara kendi nefslerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasıkların ta kendileridir.


14 Cimriler

Tevbe; 76:” Felemma atahüm min fadliHİ behılu bihi ve tevellev ve hüm mu'ridun;”
Ne vakit ki onlara fazlından verdi, onunla cimrilik ettiler ve yüz çevirerek döndüler.

Tevbe 77:” Fe a'kabehüm nifakan fiy kulubihim ila yevmi yelkavnehu bi ma ahlefullahe ma veaduhu ve bi ma kânu yekzibun;
Allah’a va’dettiklerine muhalefet etmeleri ve yalan söyleyegelmeleri dolayısıyla, O’nunla karşılaşacakları gün’e kadar onların kalblerinin içine bir nifak koydu.


15 Kibirliler

Mümin; 35:” Elleziyne yücadilune fiy ayatillahi bi ğayri sultanin etahüm* kebüre makten ındAllahi ve ındelleziyne amenu* kezâlike yatbeullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar;
Onlar ki, kendilerine gelmiş bir sultan /reddedilemez delil, güç olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında mücadele eder/tartışırlar. Hem Allah indinde ve hem de iman edenlerin indinde makt /şiddetli gadap itibarıyla büyük oldu. Böylece Allah, her mütekebbir/ kibirlenen, Cebbar /zorba kalbi tab’ eder /damgalar, mühürler.


16 Müstağniler

Leyl; 8”Ve emma men bahıle vestağna;
Amma kim de cimrilik eder ve mustağni olursa ,
Leyl; 9 “Ve kezzebe bilhüsna; [/COLOR]
Ve el-Hüsna’yı tekzib ederse,

Leyl; 10:” Fesenüyessiruhu lil'usra;”
Ona el-Usra’yı müyesser ederiz.

Abese; 5:” Emma menistağna;
Kendini mustağni görene /öğüte, arınmaya ihtiyaç duymayan kimseye gelince;
Abese; 6:” Feente lehu tesadda;”
Sen karşısına çıkıp ona yöneliyorsun.

Abese; 7 :” Ve ma 'aleyke ella yezzekkâ;”
Onun tezkiye olmamasından sana ne.

Alak; 6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Hayır! Muhakkak ki insan elbette tuğyan eder;

Alak; 7 :” En reahüstağna;”
Kendini müstağni /yeterligördüğü için.
(Hayır..Hayır. Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan kendini yueterli gördüğünde kesinlikle tuğyan eder)


17 Zorbalar
Mümin; 35:” Elleziyne yücadilune fiy ayatillahi bi ğayri sultanin etahüm* kebüre makten ındAllahi ve ındelleziyne amenu* kezâlike yatbeullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar;
Onl ar ki, kendilerine gelmiş bir sultan /reddedilemez delil, güç olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında mücadele eder/tartışırlar. Hem Allah indinde ve hem de iman edenlerin indinde makt /şiddetli gadap itibarıyla büyük oldu. Böylece Allah, her mütekebbir/ kibirlenen, Cebbar /zorba kalbi tab’ eder /damgalar, mühürler.


İbrahim; 13 :” Ve kalelleziyne keferu li Rusulihim le nuhricenneküm min Ardına ev leteudünne fiy milletina* feevha ileyhim Rabbuhüm lenühlikennez zalimiyn;
Kafir olanlar Rasûllerine dedi ki: “sizi Arz’ımızdan çıkaracağız yahut bizim milletimize döneceksiniz”. Rableri onlara vahyetti ki: “Zalimleri elbette helak edeceğiz”.
İbrahim;14 :” Ve lenüskinennekümül’Arda min ba'dihim* zâlike limen hafe mekamiy ve hafe veıyd;
“Ve onlardan sonra o Arz’a sizi iskan edeceğiz. İşte bu, benim makamım’dan korkanlara ve vaıyd’imden /tehdidimden korkanlara mahsustur”.

İbrahim;15:” Vesteftehu ve habe küllü cebbarin aniyd;”
fetih istediler. her inatcı zorba kaybetti.

İbrahim; 16:” Min veraihi cehennemü ve yüska min main sadiyd;
Onun ardından da Cehennem . Sadiyd /irin; sudan sulanır.


18 Yalancılar

Zümer; 3:” Ela Lillahid diynül halis* Velleziynettehazu min dunihi evliya'* ma na'budühüm illâ liyükarribuna ilellahi zülfa* innAllahe yahkümü beynehüm fiyma hüm fiyhi yahtelifun* innAllahe la yehdiy men huve kazibün keffar;
Dikkat edin, halis diyn Allah’ındır!. O’nun gayrından veliler /himayesine, idaresine, sultasına, varlığına sığınılacak vücud sahipleri edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırması için kulluk yapıyoruz” . Muhakkak ki Allah onlar arasında, hakkında ihtilaf edip durdukları şey hakkında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ,gerçeği çok örtücü olan kimseye hidayet etmez.

Bakara; 10:” Fiy kulubihim meradun fezadehümüllahü merada* ve lehüm azabün elimün bima kanu yekzibun;”
O nların kalblerinde maraz /hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Yalancılık etmeleri dolayısıyla onlar için eliym azab vardır.

Tevbe; 77:” Fe a'kabehüm nifakan fiy kulubihim ila yevmi yelkavnehu bi ma ahlefullahe ma veaduhu ve bi ma kânu yekzibun;
Allah’a va’dettiklerine muhalefet etmeleri ve yalan söyleyegelmeleri dolayısıyla, O’nunla karşılaşacakları gün’e kadar onların kalblerinin içine bir nifak koydu.

Nahl; 36:” Ve lekad beasna fiy külli ümmetin Rasûlen enı'budullahe vectenibüt tağut* feminhüm men hedAllahu ve minhüm men hakkat aleyhid dalaletü, fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;
Andolsun ki her ümmet içinde: “Allah’a kulluk edin ve tağut’tan kaçının!” diye bir Rasûl ba’settik. Onlardan kimine Allah hidayet etti. Ve onlardan kiminin de üzerine dalalet hak oldu/gerçekleşti. Arz’da seyredin de yalanlayanların akibeti nasıl oldu bakın?

Mümin; 28:” Ve kale racülün mu'minun, min ali fir'avne yektümü imanehu etaktülune racülen en yekule RabbiyAllahu ve kad caeküm bil beyyinati min Rabbiküm* ve in yekü kaziben fealeyhi kezibüh* ve in yekü sadikan yusıbküm ba'dulleziy yeıdüküm* innAllahe la yehdiy men huve müsrifün kezzab;
Mu’min, Al-u Fravun’dan ve imanını ketmeden /gizleyen) bir adam dedi ki: “Rabbim Allah’dır, dediği için bir adamı öldürüyorsunuz mu?. Halbuki O size, Rabbinizden beyyineler ile gelmiştir .Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Şayet doğru söyleyen ise, size va’dettiğinin ba’zı size isabet eder. Muhakkak ki Allah, musrif /israf eden, haddi aşan, kezzab /çok yalancı; kimseyi hidayet etmez”.

Leyl; 8”Ve emma men bahıle vestağna;
Amma kim de cimrilik eder ve mustağni olursa ,
Leyl; 9 “Ve kezzebe bilhüsna;
Ve el-Hüsna’yı tekzib ederse,

Leyl; 10:” Fesenüyessiruhu lil'usra;”
Ona el-Usra’yı müyesser ederiz.


19 Nankörler

Bakara; 276:” YemhakullahurRiba ve yurbis Sadekat* vAllahu la yuhıbbu külle keffarin esiym;
Allah riba’yı mahveder ve sadakaları ise artırır. Allah günahta israr eden, ziyadesiyle nankörlerin hiçbirini sevmez.

Hacc; 38:” İnnAllahe yudafiu anilleziyne amenu* innAllahe la yuhıbbü külle havvanin kefur;
Muhakkak ki Allah iman edenleri mudafa’ eder. Muhakkak ki Allah her hain /emaneti ödemeyen, ahdine vefasız ve nankörü sevmez.

Lokman; 32:” Ve iza ğaşiyehüm mevcün kezzuleli deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* felemma neccahüm ilel berri feminhüm muktesıd* ve ma yechadü bi ayatina illâ küllü hattarin kefur;
Onları gölgelikler/kara bulutlar gibi bir dalga kapladığında, diyni yalnız O’na halis kılanlar olarak Allah’ı çağırırlar/dua ederler. Onları kara’ya kurtardığımızda, onlardan bazısı muktesıd’dır / dengeli durur. ayetlerimizi çok gattar-vefasız ve çok kefur /kafir olandan başkası bile bile inkar etmez.

Sebe; 17:” Zâlike cezeynahüm bima keferu* ve hel nücaziy illel kefur;
Küfr etmeleri ile onları işte böyle cezalandırdık. Nankörlük edenlerden başkasını cezalandırır mıyız ki?.

Fatır; 36:” Velleziyne keferu lehüm naru cehennem* la yukda aleyhim feyemutu ve la yuhaffefü anhüm min azâbiha* kezâlike necziy külle kefur;
Kafir olanlara gelince, onlar için Nar-ı Cehennem vardır. Ne onlara ölümle hükmedilir ki ölsünler ve ne de kendilerinden azablarından hafifletilir. Her kefur’u böylece cezalandırırız.

Kaf; 24:” Elkıya fiy cehenneme külle keffarin aniyd;
Her inatçı keffarı atın Cehennem’in içine!”.

İsra; 27:” İnnel mübezziriyne kânu ıhvaneşşeyatıyn* ve kâneş şeytanu liRabbihi kefura;
Mübezziriyn /ölçüsüz dağıtanlar, saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri oldu. Şeytan ise Rabbine çok kafirdir .

Zümer; 3:” Zümer; 3:” Ela Lillahid diynül halis* Velleziynettehazu min dunihi evliya'* ma na'budühüm illâ liyükarribuna ilellahi zülfa* innAllahe yahkümü beynehüm fiyma hüm fiyhi yahtelifun* innAllahe la yehdiy men huve kazibün keffar;
Dikkat edin, halis diyn Allah’ındır!. O’nun gayrından veliler /himayesine, idaresine, sultasına, varlığına sığınılacak vücud sahipleri edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırması için kulluk yapıyoruz” . Muhakkak ki Allah onlar arasında, hakkında ihtilaf edip durdukları şey hakkında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ,gerçeği çok örtücü olan kimseye hidayet etmez.


20 Şüpheciler
Mümin; 34:” Ve lekad caeküm Yusufu min kablü bil beyyinati fema ziltüm fiy şekkin mimma caeküm bih* hatta iza heleke kultüm len yeb'asâllahu min ba'dihi Rasûla* kezâlike yudıllullahu men huve müsrifün murtab;
Andolsun ki daha önce Yusuf da size beyyineler ile gelmişti de Onun size getirdiklerinden şekk içinde devam etmiştiniz /şüphe edip durmuştunuz Nihayet helak olduğunda da: “Allah, O’ndan sonra bir Rasûl asla ba’setmez” demiştiniz. Allah, musrif /haddi aşan, israf eden, murtab /şüpheci, tahkikden uzak kimseyi böylece saptırır.


Allah evrendeki her şeyin ve her işin yaratıcısıdır:

Saffat; 96:” VAllahu halekaküm ve ma ta'melun;”
Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.

En`âm; 102:” Zâlikümullahu Rabbüküm* la ilahe illâ hu* haliku külli şey'in fa'buduhu, ve huve alâ külli şey’in Vekiyl;”
İşte budur Rabbiniz Allah! O`ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse, O`na kulluk edin. O, her şeyin yönetenidir.

Ra`d; 16: “ Kul men Rabbüs Semavati vel Ard* kulillah* kul efettehaztüm min dunihi evliyae la yemlikûne lienfüsihim nef’an ve la darra* kul hel yestevil a'ma vel basıyru, em hel testeviz zulümatü vennur* em cealu Lillahi şürekâe haleku kehalkıhı feteşabehel halku aleyhim* kulillahu haliku külli şey’in ve huvel Vahıdül Kahhar;
De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah`tır”. De ki: “Allah`ın astlarından o kendi kendilerine fayda ve zarar vermeye gücü olmayanları Yakınlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Ya da Allah`a, O`nun gibi yaratan bir takım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir.”

Zümer; 62: “ Allahu haliku külli şey’in ve huve alâ külli şey’in Vekiyl;”
Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir (her şeyin yöneticisidir).

Mümin; 62: “ Zâlikümullahu Rabbüküm Haliku külli şey'* la ilahe illâ hu* feenna tü'fekûn;
İşte, her şeyin yaratıcısı Rabbiniz Allah budur. O`ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!


Ayetlerde görüyoruz ki Allah her şeyin ve her işin asıl yaratıcısıdır.

Bu durum, ilâhlığının olmazsa olmaz gereğidir.

Şu hâlde dalâleti de, hidayeti de yaratan Allah`tır.

Ama bunları (dalâleti ve hidayeti) isteyen ve o yönde meyil gösteren ise kulun kendisidir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Hidayet ve dalâletin Allah`a izafesi “yaratma” açısından, insana izafesi de “seçme” açısındandır.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.

En doğrusunu bilen Allah’tır.

Sevgi,saygı ve muhabbetle.

Allah’a emanet olunuz.

yolcu42
4. September 2017, 10:11 PM
Halil hocam teşekkürler.
Ayet no yerine ayetin kendisini yazmamı istemişsiniz yanlış anlamadıysam.
Hocam haklısınız biliyorum,telden yazıyorum ve kopyala yapıştır özelliğini kullanamadım fakat dikkat edecem.

Abdullah hocam son msjınıza katılıyorum fakat ben şöyle anlamıştım fıtratı,
Kuranda yazan her emir insanın fıtratına uygundur.adaletli olmak hiçbir toplumda kötü bir davranış değildir.yardımsever olmak,mütevazi olmak,temiz olmak,....

Bu davranışlar(takva ve fucur)Fıtratına kodlanmıştır.
Pekala bir insan kuranı hiç bilmese de bu özelliklere sahip olabilir.
Fakat bu insan,toplum gözünde itibar için,çevresi tarafından iyi insan olarak tanınmak için,vicdanen veya başka menfaatler için yapabilir.
Kuranı(veya incili..)okuyan kişi ise bunu öncelikle allah için yapar.o yüzden kutsal kitaplar olmadan yaptığın hizmet kimin için sorusu açıkta kalır sanki.
Allah ayette diyor ki,allaha ve ahiret gününe inanmadığı halde gösteriş için infak yapanlar gibi sadakalarınızı boşa çıkarmayın2/264
Son yazınıza genel olarak katılıyorum fakat
İşin kitap kısmında ayrılıyoruz galiba.belki de ben yanlış anladım.
Abdullah kardeşim,aslında ben sizi anlıyorum da,yazıyı yüzeysel okuyan şunu anlayabilir,"zaten fıtratımızda yazıyor herşey,kuran okumasakta olur."bunu kasdetmediğinizi iyi biliyorum tabi ki.

Halil hocam ve abdullah hocam esenlik sizinle olsun

Abdullah Tanrıkulu
4. September 2017, 11:57 PM
Son yazınıza genel olarak katılıyorum fakat
İşin kitap kısmında ayrılıyoruz galiba.belki de ben yanlış anladım.
Abdullah kardeşim,aslında ben sizi anlıyorum da,yazıyı yüzeysel okuyan şunu anlayabilir,"zaten fıtratımızda yazıyor herşey,kuran okumasakta olur."bunu kasdetmediğinizi iyi biliyorum tabi ki.


Saygıdeğer dost1 hocamın gönderdiklerini daha sonra vaktim olduğunda dikkatle okuyacağım ve sizin sorduğunuz fıtrat konusunu da daha sonra yanıtlayacağım fakat yanlış anlama olmasın diye bu alıntıladığıma cevap vermek istedim hızlıca.

Özgür irademiz olduğu konusunda benzer düşünüyoruz fakat dediğiniz gibi kitap konusunda ayrılıyoruz. Aslında tam olarak "Kuran okumasak da olur" demedim, bize Kuran ulaşmasaydı yani herhangi bir sebepten Kuran hayatımıza hiç girmeseydi (örneğin öğretilmiş önyargı yüzünden hiç okumamış olmak gibi) dahi bu bizim hayvanlar gibi sorumluluktan muaf kalacağımız anlamına gelmezdi, çünkü başka "araç"lar var demek istedim. "Araç" anahtar kelimesi önemli.

Hayatımızın her anında Rabbimizin tek kitabı olan kainat kitabında yer alan çeşitli araçlardan zikir denen öğütler/hatırlatıcılar okuyoruz ve her tasdik ettiğimiz öğütten sorumlu tutulacağız. Zikir/öğüt içeren bir sözü bir ateist de söylese onu bize ulaştıran Rabbimizdir ve ateiste ulaşmış o zikiri ilk ana kadar takip etmek mümkün olsa ilk kaynağı da Rab'dir.

Kısacası "Kuran olmasaydı da farketmezdi" diyorum fakat bu "Kuran okumasak da olur bize ne Kuran'dan" anlamında bir ifade değil. Kuran bizim için araç olmuş çünkü bizim hayatımıza girmiş Rabbimiz Kuran'ı bizim için araç kılmış. Ayrıca ben de bu sonuçlara Kuran'dan öğrendiklerimle vardım nihayetinde, Kuran'a karşı bir saygısızlığım olamaz benim için Rabbimden bir bildiridir. Sadece Rabbimiz insanları hak ettiklerine iletmek için Kuran'a muhtaç değil demek istedim.

Uzattım ama daha iyi anlaşılsın diye başka türlü ifade edeyim; hiç Kuran okumasaydım da öğrenmem gerekenleri Rabbimiz bana BİR ŞEKİLDE ulaştırırdı ve sorumlu olurdum. Fakat böyle bir durum olmadı ben Kuran okudum/bana Kuran'ı ulaştırdı, dolayısıyla şimdi Kuran'dan anladıklarıma karşı sorumluyum.

Selamlar.

yolcu42
5. September 2017, 01:53 AM
Abdullah kardeşim,
Böyle demek istediğinizi zaten biliyordum ve katılıyorum.
Sadece yüzeysel okuyanlar da yanlış anlamasın diye açıklamayı genişletmenizi istemiştim.

Hakkınızı helal edin yordum sizi

galipyetkin
5. September 2017, 12:32 PM
Genele bir soru:
Kuranı(veya incili..)okuyan kişi ise bunu öncelikle allah için yapar.
Burada yazılanları anlayamadım.

Burada yazan ve yazdıklarımızdan bizi tahlil ettiğine göre et yemediğimizden beyinsiz, kafası çalışmaz bir kişiliğimiz olduğunun teşhisi nedeniyle mi acaba,
yukarıdaki alıntıyı anlayamadım.

Çünkü Allah "Ganiy" ve "El Musteğni"dir, verici ve hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. "Ol" diye emir verdiği ve o derhal olduğuna göre ve de İnsanları yola sokmak için gönderdiği "Kur'an veya İncili" kişi neden öncelikle Allah'a okur?
Dayanağı nedir? Hangi ayet? Ayet değilse ne?
Allah'ın kendisine Kur'an okunmasına ihtiyacı mı var?

Yeterli miktarda et yeyip de beyni çalışan, salak olmayan bir hevesli var ise lütfen bir açıklama yapabilir mi?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
5. September 2017, 01:18 PM
Galip hocam o yazıyı tüm okursanız orada mevzu "kuranı okuyan kişi, allahın sevgisini kazanmak için iyi insan olmaya çalışır.
Kuranın, incilin ne olduğunu bilmeyen birisi de iyi insan olabilir.fıtratında vardır.
Lakin bunu,itibar için,sevilen biri olmak için,vicdanen belki mesleği gereği iyi,adaletli,yardımsever,mütevazi...olabilir.
Diye düşündüğümü belirtmek içindi.

Yoksa o cümleyi parçadan koparırsanız anlam değişiyor.kuranı insan,allaha yakınlaşmak için okur.kendi iyiliği için
En doğrusunu allah bilir.

galipyetkin
5. September 2017, 02:28 PM
Eh be kardeşim.
İşte onu soruyorum ya!
Allah'a nasıl yakın oluyorsun, komşuluk mu yapıyorsun?
Sırnaşıyor musun?
Allah karakterli ve tutarlı kullar, yani imamın/peygamberin ve kitabın ilettiği buyrukları yerine gertiren halifeler istiyor.
Yakınlıktan kastın ne?
Arkadaş mı olacaksınız?
Torpil mi bekliyorsun?

O Allah, bir mevhum, bir ide. Sen ise bir maddesin. Nasıl yakın olursun.
Ruhen dersen güldürürsün. O düşünce tarzın hüsnü kuruntudur, veya ifade eksikliğidir.

Sen Allah'ın Müslüman bir kulu isen sana Kitaplar ve Peygamberler vasıtası ile gönderdiklerini O'nun istediği seviyeye yükselmen için yerine getirirsin veya getirmezsin, veya şirk koşar üç kaatçılık yaparsın.

Ne demek Allah'a yakın olmak.
Arkadaşın mı?.
Ben bunu anlamıyorum
Bunu bana anlat.
Niye buna ihtiyaç duyuyorsun..

Sana ödülü kazanman için yüklediği vazifeni yap; ödülünü/vaad edileni al. Ya da hüsran/cehennem.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

galipyetkin
5. September 2017, 06:29 PM
Bu konuda eğer "bam telime basılmazsa" son sözlerimi söyleyeyim.

Kitaptan biliyoruz ki müşrik düşüncesine göre Allah o kişilere çok uzak olduğundan, O'na ulaşmak için bazı aracı/yardımcılardan medet umuyordu müşrikler.

(Sen ne yapıyorsun?
Allah'a yakın olmak için Kur'an'ı kullanıyorsun.
Kur'an kullara vazife talimatıdır, yol bulma, yakın olma, avantaya ulaşma yolunu/yöntemini öğreten değildir. Tabii anlayana.
Kendini halife bilenlere izdir.)

Bu düşünce tarzı ne yazık ki bu gün dahi hüküm sürdürüyor; Allah'a kurban kesiliyor, evliya diye ünlendirilen mezarlar adak yeri oluyor, onların yüz suyu hürmetine Allah'tan dilekte bulunuluyor; "Helvacı Baba", "Zürtümül Efendi Türbesi" akıp giden zaman içinde, kutsal diye hiç bir dayanağı olmayan "Kutsal cuma günleri mahşer oluyor, ki bundan maksat Allah'a yakınlaşmak. Yani "şirk".

Peki "Allah'a yakınlaşmak için yapılan bu eylemleri Allah'ın isimleri/sıfatları olarak nitelediğimiz "ESMA'ÜL HÜSNA" ile nasıl bağdaştırıyorsunuz..
Esma-Ül Hüsna'nın anlattığı manaları siz, size ait değer ve kriterlerle nasıl özdeştirebileceksiniz ki Allah'a yakınlaşasınız. Hangi eylemleriniz "esma-ül hüsna" anlatısı içinde yer alıyor?

Kendinizi bilin.

Siz Allah'a kulsunuz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

yolcu42
5. September 2017, 06:51 PM
Galip hocam kısaca fikrimi söyleyeyim.
1.ben 3 boyut+ zaman boyutunda düşünebilirim.ve allah bunları yaratandır.
(yani bu boyutların dışındadır.benim ona benzetme yapmam imkansız)
2.o her şeyin ve benim sahibim.ben ise tek nefese muhtaç et ve kemiğim.
(yani onun bana hiç ihtiyacı yok,benim ona ihtiyacım var)
3.o gördüğüm ve göremediğim herşeyin sahibi.ben bir hiçim

O yüzden dediğiniz anlamda bir kıyaslama yapamam.

fakat allah" yakınlardan olabileceğimizi söylüyor" bu bana yeter.

Alak19"secde et ve yaklaş"

56/11"onlar yakınlaştırılanlardır/yakınlardır.

83/28"yakın olanların içtiği kaynaktır.

Yakın olmak demek; onun sevgisini kazanıp rahmanın krallığında mutlu yaşamaktır bence.
O rahmandır,(bunun içindir ki)bizim gibi tek bir nefese dahi muhtaç olan zayıf kullarına lutfedip kitabı verdi.o kullarına çok acıyandır.
Öncelikle bizim hiç değerinde olduğumuzu ve bizi yaratanın bize değer verdiğini anlayıp,kendimizi müstağni görmemek gerekir bence.
O bize böyle merhamet ederken,onun sevgisine biraz daha yaklaşmaya çalışmaktan niye kaçar insan?

kuman
5. September 2017, 07:33 PM
Benim tek anladığım;

Hiç bir şey anlamadığım....

yolcu42
5. September 2017, 07:46 PM
Üç mesaj önceki galip beyin mesajına cvptır.önce onu okuyuverin bir zahmet

galipyetkin
5. September 2017, 08:33 PM
O bize böyle merhamet ederken,onun sevgisi.....
Sevgili Kuman .
İnsana has özellikler Allah'a yakıştırlırsa hiçbir şey anlamaman normal.

Şimdi anında bir itiraz gelecek zannederim ki şöyle:
-Meallerde öyle yazıyor.

Sayın yolcu42. Lütfen bana "hocam" filan diye hitap etme. Benim ismim var.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson
6. September 2017, 08:05 PM
halil ağabey tam da bam telini yakalamış olayın. çalmasını bilene buradan güzel besteler çıkar.

yolcu42
6. September 2017, 08:50 PM
Değerli kardeşim işin beste kısmını boşver.

Ya sadece,"allaha yakınlaşmak istemek müşrik adetidir,nasıl yakınlaşırsın ki. Yazısına cvp verdim.benim bestemi beğenmiyor olabilirsin fakat şu 3 ayeti ne yapacaz(83/28)(56/11)(alak19)

Doğrusu şuydu,allaha yakınlaşmak için ARACILAR edinmek müşrik adetidir.

Esenlilkler kardeşim.

yolcu42
6. September 2017, 10:00 PM
Tamam be ya besteyi de ben yapayım.

Mesajlara bir bir baktın diyelim.
Yolcu42. yi kafana taktın diyelim.
3 ayet var onu nasıl silelim.
Sen beni ömründe(burasını bulamadım)

dost1
7. September 2017, 12:46 AM
Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim,
Müzakerenize ışık olması dileğiyle mukarrebun/yaklaştırılmışlar sözcüğü ile ilgili bilgi paylaşımı yapmak istedim.



المقرّبونMUKARREBUN [YAKLAŞTIRILMIŞLAR]

“Yaklaştırılmışlar”ın kimler olduğu vakıa suresinde açıklanmıştı:

10Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11İşte onlar [öne geçenler], yaklaştırılanlardır.
12İşte onlar [öne geçenler], Naim cennetlerindedirler.
13,14Bir topluluk [çoğu] evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.
(Onlar), yaptıklarına karşılık olarak; 15mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 16Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. 17-23Üzerlerinde [çevrelerinde], kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir- beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. 25Orada lağv ve günaha sokan işitmezler. 26Sadece söz olarak: “selâm!”, “selâm!”
(Vakıa/10- 26)

[B]Mutaffifin 18-28 ayetlerde geçen “Artık yarışanlar, işte bunda yarışmalıdırlar” ifadesiyle akıllı adamların yapması gereken hareket gösterilmiş ve dünyada hiçbir şeyin “yaklaştırılmış”lar için hazırlananların yerini tutamayacağı, dünya malı için yarışanların bunun için yarışmaları gerektiği vurgulanmıştır. Buna benzer mesajlar daha evvel de geçmişti:

Saffat;38-61:Şüphesiz siz, o acı azabı tadacaksınız ve sadece yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
Allah'ın arıtılmış kulları müstesnadır.
İşte onlar [Allah’ın arıtılmış kulları], kendileri için belli bir rızık; meyveler olanlardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görenlerdir. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar.
Sonra da bazısı bazısına dönüp birbirlerine sorarlar.
Onlardan bir sözcü der ki: “Şüphesiz benim ‘Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?’ diyen bir karinim [yaşıtım, yakın arkadaşım] vardı.”
Dedi ki: “Siz muttali olanlar mısınız [onu tanıyan, bilen biri misiniz]?”
Derken kendisi muttali oldu da onu cahimin [cehennemin] ta ortasında gördü.
Dedi ki: “Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de bu hazır bulundurulanlardan olacaktım. Peki, nasılmış bak! Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?”
Şüphesiz işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Artık, çalışanlar, sadece bunun gibisi için çalışsınlar."

[B]Secde15-17: Gerçekten Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman secde ederek yerlere kapanan ve Rablerine hamd ile tesbih eden ve büyüklük taslamayan kimseler inanırlar.
Onların yanları yataklardan uzaklaşır, onlar korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bağışlarlar.
İşte, kişi, kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden gizlenmiş olan şeyleri bilmiyor!

İnsan;5-22: Şüphesiz, ebrar/iyiler/yardımseverler, kâfur katılmış bir tastan içerler, fışkırtıldıkça fışkırtılacak bir pınardan ki, ondan, verdikleri sözleri yerine getiriren ve kötülüğü yayılan bir günden korkan ve “Biz sizi, ancak Allah yüzü [Allah rızası] için doyuruyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz; evet, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde, Rabbimizden korkarız.” diyerek Allah sevgisi için, yiyeceği, yoksula ve öksüze ve tutsağa veren Allah’ın kulları, içerler. Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur; onlara aydınlık ve sevinç rastlayacak, sabretmelerine karşılık onlara Cennet’i ve ipekleri verecek; orada tahtlara kurulmuş olarak kalacaklar; orada bir güneş de, dondurucu bir soğuk da görmeyecekler ve bahçenin gölgeleri onların üzerlerine sarkacak ve onların koparılması son derece kolaylaştırılacak. Ve aralarında gümüş bir kap ve billûr kâseler dolaştırılacak, Kendilerinin ayarladığı billûrları gümüştendir. Ve orada, onlara karışımı zencefil olan bir tastan sulanırlar, Orada Selsebil denilen bir pınardan... Ve aralarında büyümez, yaşlanmaz çocuklar dolaşır; onları gördüğünde, saçılmış birer inci sanacaksın! Orayı gördüğünde, mutluluk ve büyük bir krallık [mülk ve yönetim] göreceksin; üzerlerinde ince, yeşil ipekli, parlak atlastan giysiler olacak; gümüş bileziklerle süslenmiş olacaklar; Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecek. Şüphesiz ki bu, sizin için karşılıktır. Çalışmalarınız da meşkûrdur [karşılık ödenecek niteliktedir].

Kıyamet;22,23: Yüzler var ki o gün apaydınlıktır.
Rabblerine nazar edicidirler.

Abese;38,39: Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl.
Gülen, müjdeleyen.

Saffat;41-49: İşte onlar [Allah’ın arıtılmış kulları], kendileri için belli bir rızık; meyveler olanlardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görenlerdir. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar.

Muhammed;15: Takvalı davranmışlara vaad edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu?

Mutaffifin 26. Ayetteki “… mührü/ neticesi misktir” ifadesi, “meşrubatın bulunduğu şişenin başı misk ile mühürlenmiştir, kimse açmamıştır. Bunu tadan, o nimete mazhar olan ilk kişi olacaktır” veya “o içkinin neticesinin misk olması” şeklinde anlaşılabilir. Yani, bu kimse, meşrubatını bitirince, tadının hoşluğunun yanı sıra, onun lezzetini ve en güzel kokusunu da alacaktır” anlamı çıkarılabilir. Kazançlı, hayırlı sonuçlar için “misk gibi!” deyimi buradan gelse gerektir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

yolcu42
7. September 2017, 07:27 AM
Burda dikkat etmek gereken bişey var.
Allah,şah damarımızdan daha yakın olduğunu,dua edenin duasına icabet ettiğini,söyler.
Buna bakarak,"allah bize zaten yakın"denilebilir.
Allah,"aracılar edinip allaha ulaşmaya çalışanlar,duasını duyurmaya çalışanlar için,aracı edinmeyin,zaten size yakınım,sizi duyarım".manasında bir cvp vermiş olabilir.
Allah bize yakın da,biz allahın sevgisine yakınmıyız?

Halil hocam acaba yakınlaşmakla kastın cennete yaklaşmak olduğunumu düşünüyorsunuz.

galipyetkin
7. September 2017, 11:14 AM
Halil hocam acaba yakınlaşmakla kastın cennete yaklaşmak olduğunumu düşünüyorsunuz.

Galiba oluyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
7. September 2017, 06:07 PM
sevgili yolcu42 bu tip konularda açmaza girilen durumlarda karşı tarafa hep şunu söylemişimdir.

kendinize muhatap bir Allah arıyorsanız yanlış yoldasınız.

O Allah, bir mevhum, bir ide. Sen ise bir maddesin. Nasıl yakın olursun.
Ruhen dersen güldürürsün. O düşünce tarzın hüsnü kuruntudur, veya ifade eksikliğidir.

Galip ağabeyin yukarıdaki sözünü tefekkür ile düşününüz.
Bence o söz pek çok soruya cevap olabilir.

yolcu42
7. September 2017, 07:03 PM
Teşekkürler.yazmamamın sebebi,çıkmaza girmek değil,forumu gereksiz işgal etmemekti.
Rasüllerin söylemi zaten,"muhatap olarak allah(allahın kitabı) yeter"der

Yakınlık konusunda,fikirlerimiz(cennete yakın olmakta birleştiyse zaten tartışmanın manası yok.
Başta da söylediğim gibi,allahın sevgisine yakınlaşıp rahmanın krallığında mutlu yaşamak. Zaten bu ifade,cennete yaklaşmayı da karşılıyor.

Sadece bir soru,(cvp vermek zorunda değilsiniz)
(7/113-114)Sihirbazlar firavuna;"galip gelirsek bize ücret var değil mi?"diyor.
Firavun;"evet, ve YAKINLAŞANLARDAN olacaksınız",diyor.
Aynı kelime bu.
Sizce firavun ne demek istiyor.
a.) saraya yakın mahallelerde oturacaksınız.
b.)benim koltuğumun yanındaki sandalyelerde oturacaksınız.
c.)bizim himayemizde,gözetimimiz altında,yokluk sıkıntısı çekmeyecek,firavunun kadrolu hizmetinde çalışacaksınız.
(allahı tenzih ederim,o böyle benzetmelerden yücedir.sadece kelimeyi tahlil etmeye çalıştım.)

yolcu42
7. September 2017, 08:23 PM
Allah,bir mevhum,bir ide demişsiniz galip bey.

"Mevhum":gerçekte olmayıp var zannedilen,sanal,kuruntu,evham.

"ide"nin de ne manada kullanıldığını pek anlayamadım.
1.Düşünce,fikir mi?(buna katılmam)
2.duyularla algılanamayan mı?

Galip bey sözcük anlamı bu gözüküyor google'de, fakat kastettğiniz bu değil sanırım

galipyetkin
7. September 2017, 09:06 PM
İnsanların illaki benim dediğim dedik diyerek kendisine bir şeyler öğretmeye çalışan kişilere hakaret ederek, beyinsiz, ateist diye kulplar takıyor;
ve de kendisini haklı çıkarmak için kendisini benim yerime koyarak benim adıma sanki ben söylemişim gibi kendi ağzından açıklamalar yapıyor. (07/09/l9l7 günlü silinen kısım)
Anlaşılıyor ki düzelmeyecek.
Uğraşmaya değmez.
Bırak sarhoşu kendi yıkılsın/düşsün.

Şunu da açıklayayım.
Yukarıda verilmiş ayetteki Firavun'un:"evet, ve YAKINLAŞANLARDAN olacaksınız" ifadesine, "MÜKAFATLANDIRILACAKLARDAN"veya "GÖZDE KİŞİLERİMDEN" anlamı verilmeli ve bu vaadi yapan da "Allah" değil; "Firavun". Tabii bunu, yani madde olan firavun ile bir mevhum olan Allah arasındaki farkı yukarıdaki açıklamalarımdan sonra anlayabiliyorsa.

Ama şunu açıklamakta fayda var:
Kuran; “Onlar ğayb olarak Allah’a inanırlar.” der.
Allah, "hayy"/yaşayandır; fakat madde değildir.
Madde olan insanın onu anlaması ve de anlatabilmesi olanaksızdır. Manevi yönüyle insan ancak O'nu sezinleyebilir, aklını bu yönde çalıştırdığı veya
Kendisinin, kendisini anlattığı kadar tanıyabilir.
Bu nedenle, Allah insan için bir mevhum/tahayyül edinilenebilen, hayal gücüyle yaratılabilen, düşlenebilen, imgelenebilendir/Muhayyeldir. Gayb'dir.

Kısıtlı alanda verilmiş ve alınmış lügat bilgileriyle bizi Ateist olmakla suçlama bu zavallı cahile yakışıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

yolcu42
7. September 2017, 09:23 PM
Galip bey,asla size ateist veya başka bir anlamda yakıştırma yapmadım
Kişilerin imanını ve zekasını sorgulamak benim haddim değil.

Tamam,zaten sizin söylediklerinizi iyi niyetle yorumlamaya çalıştım fakat google'ye "mevhum" yazınca "kuruntu,sanal,gerçek zannedilen" çıkıyor.

Ya hatasız kul olmaz ki.allah hakkındaki düşüncenizi açıklayan başka kelime bulsanız daha iyi olmaz mı.

"ateistler bunu da açıklasın." deyimi bir espri ifadesi olarak açıklanamayan konularda kullanılır.
Size bir iğneleme yapmadım.

Lütfen hakkınızı helal edin.ben buraya kalp kırmaya gelmedim.lakin doğru bildiklerimi söyleyince ister istemez kalpler kırılıyor.

dost1
7. September 2017, 10:09 PM
Selamun aleyküm, değerli yolcu 42 kardeşim,



Sadece bir soru,(cvp vermek zorunda değilsiniz)
(7/113-114)Sihirbazlar firavuna;"galip gelirsek bize ücret var değil mi?"diyor.
Firavun;"evet, ve YAKINLAŞANLARDAN olacaksınız",diyor.
Aynı kelime bu.
Sizce firavun ne demek istiyor.
a.) saraya yakın mahallelerde oturacaksınız.
b.)benim koltuğumun yanındaki sandalyelerde oturacaksınız.
c.)bizim himayemizde,gözetimimiz altında,yokluk sıkıntısı çekmeyecek,firavunun kadrolu hizmetinde çalışacaksınız.
(allahı tenzih ederim,o böyle benzetmelerden yücedir.sadece kelimeyi tahlil etmeye çalıştım.)


A'raf 113 ve 114'e birlikte bakalım inşallah.

113-) Ve caes seharetü fir'avne kalu inne lena leecren in künna nahnül ğalibiyn;

114-) Kale neam ve inneküm le minel mukarrebiyn;

113,114Ve o çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler Firavun'a geldiler: “Eğer galip gelen/ yenen biz olursak, gerçekten bizim için büyük bir ödül olacak/ olacak mı?” dediler. Firavun, “Evet” dedi, “siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da.”
113. Âyette sihirbazların sözlerini ihtiva eden cümle "haber cümlesi" niteliğindedir. Aynı sözlerden oluşan Şu'arâ Sûresi'nin 41. Âyetinde ise bir "soru cümlesi" niteliğindedir. Bazı kurralar bu Âyetteki إنّ - inne sözcüğünü ائن - einne olarak okumak sûretiyle bu Âyeti de "soru cümlesi" hâline getirmişlerdir. Ancak biz bu cümleyi "haber cümlesi" olarak değerlendiriyoruz. Buna göre, sihirbazların sözleri Bizgalip gelirsek bize büyük bir ödül vereceksin değil mi? şeklinde Firavun'la pazarlık yapar mahiyette değil, kazandıkları takdirde ünlerinin yayılıp işlerinin artacağı ve Firavun tarafından da fazlasıyla ödüllendirilecekleri inancını yansıtan, kısaca bu işten büyük bir kârla çıkacakları şeklindeki kanaatlerini bildirir mahiyettedir.
Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginlerin sözleri içinde geçen اجرا - ecren sözcüğünün nekre [belirtisiz] olması, sözcüğün anlamına çokluk ve büyüklük kazandırdığı için "büyük bir karşılık, ödül" olarak çevrilmiştir.
Bu hadisenin başka Âyetlerdeki anlatımlarından olayın bazı bölümlerinin burada hazfedildiği anlaşılmaktadır. Mesela Şu'arâ Sûresi'ndeki anlatımda Firavun'un kavmin ileri gelenlerinin görüşleri doğrultusunda civar şehirlere haberciler, toplayıcılar saldığı ve çok sayıda sihirbazı gösteri meydanına getirttiği ifade edilmektedir. Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginlerin 113. Âyette nakledilen eğer galip gelen biz olursak, gerçekten, bizim için büyük bir ücret [ödül] olacak/olacak mı? şeklindeki sözleri, bu toplantı anında söylenmiş sözlerdir. Firavun'un onları tasdikle dikten sonra bir de onlara Siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da demesi ise, bu sözde bilginlere beklentilerinin çok üstünde bir ödül vaat ettiğini göstermektedir: Saray'a girmek ve sarayda yer almak gibi.
38Böylece, etkin bilginler belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
39İnsanlara da, “Siz toplanıyor musunuz?” denildi.
–“40Bizim etkin bilginlere uymamız için, kendilerinin galip gelen kimseler olmaları gerekir!”–
41Etkin bilginler geldiklerinde Firavun'a: “Şâyet biz üstün gelirsek, kesinlikle bize bir ücret var mı?” dediler.
42Firavun: “Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız” dedi.
(Şu'arâ: 38-42)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

yolcu42
7. September 2017, 10:24 PM
Halil hocam teşekkürler.aslında farklı düşünmüyoruz.
Sarayda yer almak,mesafe olarak yakınlaşmaktan ziyade mevki olarak yakınlaşmayı kasdediyor olmalı.
Allah hepimize sebat versin

yolcu42
7. September 2017, 11:03 PM
Dediğiniz gibi hocam,bir de önceki ayette"kazanırlarsa onlara tabii oluruz" demeleri ve (şuara41)de soru şeklinde olup (araf114)"kazanırsak bize ecir var" şeklinde soru cümlesi kullanmamaları,"kazanırsak meşhur olacağız." diyerek aslında firavundan bir talepte bulunmadıklarını ecirlerini ünlü olarak alacaklarını ifade ediyor olabilir,Sonra da firavunun "o zaman yakınlardan olacaksınız/olursunuz" şeklinde karşılık verdiğini gösteriyor sanki.
Keşke diğer arkadaşlarla da böyle ince ayrıntılar üzerinde konuşabilsek

galipyetkin
8. September 2017, 11:19 AM
Galip bey,asla size ateist veya başka bir anlamda yakıştırma yapmadım
Bir Mesajımı sildim diğerini düzenledim.

Bu kadar senedir bu sitedeyim, kim ne olursa olsun , o kişiye kendisi yakıştırmıyorsa asla bir sıfat yakıştırılmamıştı. Dışarıdaki kişilerden de bahsederken kimseye "ateist", veya "dinsiz", "beyni çalışmayan mealinden" gibi kişiyi itham edici sıfatlar ile hitap edilmemişti. Gönül kırmamak için bile yaşına hürmet edilerek hep alttan alındı ki en acımaz görünen uslubumden ötürü bendim.

Bir mesajı silip, diğerini düzeltmek beyanı bir itiraf değil mi?
Yoksa yazdıklarımızı dayanaksız bırakmak mı?

Yazık dost kazanıp, yardımcı olmak istemiştik. Ama....
Boş ver Galip.......

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

yolcu42
8. September 2017, 11:25 AM
Galip bey,msjı silmemin sebebi,sizin yanlış anlamanız.
Oysa msj da (ateist veya zeka ) yönünden hiçbir iğneleme yoktu.
Sadece şu söylem(ya galip bey kelimenin anlamını bilmiyor....)
Mevhum kelimesinin anlamını bilmemek zeka sorunuysa zaten,ben de dün öğrendim.

bartsimpson
8. September 2017, 09:30 PM
bildiğim tek şey varsa, o da hiç birşey bilmediğimdir...

yolcu42
9. September 2017, 04:31 PM
Galip bey,"sildiğim msjdan bir önceki msjım da biraz ukalalık içeriyor gibiydi.düzenledim.(galip beyin cevabı: diye başlayan kısım)(sizin ne cvp vereceğinizi tahmin etmekle ukalalık yapmışım)
Siz haklısınız aslında,
Yalnız onları ben,sadece biraz espri olsun diye yazmıştım."
Haddimi aştıysam özürdilerim