PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bu Bizim Vasiyet mı?


galipyetkin
21. January 2017, 09:06 PM
Bakara Suresi:
180 Sizden BİRİNİZE ÖLÜM HAZIR OLDUĞU VAKİT, eğer bir hayır/mal bıraktıysa, Allah'ın koruması altına girmiş kişiler üzerine bir hak olarak, BABASI-ANASI VE EN YAKIN AKRABASI İÇİN, örfe uygun; HERKESÇE KABUL GÖREN BİR ŞEKİLDE vasiyet etmek ZORUNLU GÖREV kılındı.

181 Artık HER KİM, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.

182 Artık HER KİM VASİYET EDENİN BİR HATA İŞLEMESİNDEN veya BİR GÜNAHA GİRMESİNDEN korkar da ONLARIN ARASINI DÜZELTİRSE, ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Meal cümleleri içerisinde büyük harfler ile belirttiğim ifadeler mealer bütünlüğü içerisinde ne anlatıyor? ,
Ve de meallerin kendisi ne anlatmak istiyor?
Mealcinin maksadı ne?
Ayetin anlattığı ile mealcinin meali aynı mı? Ben anlayamadım.
İfadeler sözlü vasiyeti hatırlatsa da değil.

Lütfen biraz aydınlatıcı olur musunuz?

Saygılarımla:
Galip Yetkin

kuman
21. January 2017, 11:43 PM
Sevgili yetkin,
Meallerde ki çarpıklık galip bey...
Açıklaması maalesef bu.

Cem Karaca nın bir şarkısı var ; Bedava yaşıyoruz diye

Bu ise bedava inanıyoruz şarkısının bir bölümü sadece

Saygılar

dost1
22. January 2017, 12:09 AM
Selamun aleyküm değerli Galibyetkin kardeşim,

Bakara Suresi:
180 Sizden BİRİNİZE ÖLÜM HAZIR OLDUĞU VAKİT, eğer bir hayır/mal bıraktıysa, Allah'ın koruması altına girmiş kişiler üzerine bir hak olarak, BABASI-ANASI VE EN YAKIN AKRABASI İÇİN, örfe uygun; HERKESÇE KABUL GÖREN BİR ŞEKİLDE vasiyet etmek ZORUNLU GÖREV kılındı.

181 Artık HER KİM, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.

182 Artık HER KİM VASİYET EDENİN BİR HATA İŞLEMESİNDEN veya BİR GÜNAHA GİRMESİNDEN korkar da ONLARIN ARASINI DÜZELTİRSE, ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Meal cümleleri içerisinde büyük harfler ile belirttiğim ifadeler mealer bütünlüğü içerisinde ne anlatıyor? ,
Ve de meallerin kendisi ne anlatmak istiyor?
Mealcinin maksadı ne?
Ayetin anlattığı ile mealcinin meali aynı mı? Ben anlayamadım.
İfadeler sözlü vasiyeti hatırlatsa da değil.

Lütfen biraz aydınlatıcı olur musunuz?

Saygılarımla:
Galip Yetkin


Bağımsız bir necm olan bu âyetlerde, الوصيّة [vasiyyet] ilkesi öngörülmekte; ölmeden önce Müslümanların vasiyette bulunarak mirasta adaletsizliği engellemeleri istenmekte; vasiyetin usûlü de Mâide sûresi'nde açıklanmaktadır:

106Ey iman etmiş kişiler! İçinizden birine ölüm hazır olduğu zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şâhitlik, kendi içinizden adalet sahibi iki kişidir. Yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, sonra da ölümün musibeti size gelip çatmışsa, sizden olmayan iki kişidir. Eğer şüpheye düşerseniz, salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmadan; toplumu aydınlatman] sonra onları bekletirsiniz. Sonra da onları, “Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şâhitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi hâlde günahkârlardan oluruz” diye Allah'a yemin ettirirsiniz.
107Sonra da eğer o iki şâhitin bir günah işledikleri anlaşılırsa, ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler de: “Bizim şâhitliğimiz, o önceki iki kişinin şâhitliğinden daha doğrudur ve biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi hâlde biz, yanlış davrananlardan; kendi zararlarına iş yapanlardan olurduk” diye Allah'a yemin ederler.
108İşte böyle bir yemin, şâhitliklerini usulüne göre yapmaları yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en yakın/en iyi yoldur. Allah'ın koruması altına girin ve kulak verin. Ve Allah, hak yoldan çıkanlar topluluğuna kılavuzluk etmez.
(Mâide/106-108)

Nisâ/11-12'de miras taksimiyle ilgili âyetlerde vasiyete değinilir ve taksimatın vasiyetin tatbikinden sonra yapılması istenir. Miras taksimatı ile ilgili detaylı bilgi Nisâ sûresi'nde verilecektir.
Vasiyet, ölmek üzere olan bir kimsenin, bir tür bağışıdır. Kişi bununla, miras taksiminden kaynaklanan dengesizliği giderir. Çünkü akrabaların bazıları, mirastan pay alamaz, bazıları da hakk ettiğinden az veya çok alır.
Âyetlerde, ölümü yaklaşıp da geriye mal bırakacak olan her müslümana, anne babaya ve akrabalara vasiyette bulunması ve hiç kimseye hakksızlık etmemesi emrediliyor. Ayrıca vasiyet edenin sözlerini saptıran, değiştiren ve gizleyen kimselere de sert uyarılar yapılıyor ve Müslümanlardan, vasiyetle ilgili olan kimselerin arasının düzeltilmesi, kasıtlı olarak hakksızlık eden vasiyet sahibine engel olunması, vasiyetin düzeltilmesi isteniyor.

Kaynak:İşte Kuran

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsustur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
23. January 2017, 04:41 PM
Haşr(23). " O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır."

53/NECM-39: "Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur."

Şu halde insan sahip yani malik olamaz.
Ancak ihtiyacı sürdükçe ve ihtiyaç miktarınca rızıklanıp/nimetlenebiliyor ve faydalanabiliyorsa
ihtiyaç ortadan kalktığında ihtiyaç sahibi bunlar üzerinden elini çeker veya ölüm geldiğinde bu haklar da asıl sahibine geri döner.

Durum böyle olunca bir malın maliki siz değilseniz mülkiyetini bir başkasına nasıl vasiyet edebilirsiniz?
Ve de....
Miras bahsinde de belirttik ki bir mülkiyeti miras adı altında diğer bir kimseye de miras yoluyla da geçiremezsiniz.

Bu nedenlerle biz Bakara:180-181-182. ayetlerin meallerinin veya üç ayetten/mealden oluşan necmin ne anlattığını sormuştuk.
Aldığım ve daha evvel defalarca okuduğum verilen cevaplar beni tatmin etmiyor.

Acaba meallendirmeler, açıklamalarım göz önünde bulundurulursa değişebilir mi?
Yoksa ben mi yanılgıdayım?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
24. January 2017, 02:18 PM
Şimdi yukarıdaki açıklamaları göz önünde bulundurarak bu "vasiyet necmi"nin maddelerinin tercümelerini irdeleyelim.

Her şeyden evvel bu necmde "menkul mal" veya "gayrimenkul mal" veya "bunlara ait hak" diye bir ifade geçmemektedir. Biz ise kafamızda yarattığımız ve kendi yaşamımızda uyguladığımız alışkanlıklarla bu ayetlerin tercümelerinin "mal veya mala ait haklarla ilgili" olduğunu söylüyoruz. (Daha evvel de kısas ayetlerinin insanlar için olduğunu söylüyorken el birliği ile yaptığımız iyi analizlerle bunların uygulamasının insan değil de "mal" hakkında olduğunu saptamıştık.)

180. ayet mealinde
a)-BİRİNİZE ÖLÜM HAZIR OLDUĞU VAKİT denmekte.
-Bu vakti saptayabilir misiniz?
-Hayır.
O halde "ölüm" ve "ölüm vakti" ile kast edilen nedir?

b)-BABASI-ANASI VE EN YAKIN AKRABASI İÇİN, örfe uygun ................... vasiyet etmek ZORUNLU GÖREV kılındı.
Burada sınırlandırma varken;

Sayın Dost1 "Vasiyet, ölmek üzere olan bir kimsenin, bir tür bağışıdır. Kişi bununla, miras taksiminden kaynaklanan dengesizliği giderir", diye yazmakta.
-Miras taksimi Allah'ın ayetlerine göre yapılmıyor muydu? O halde mirasın taksiminden bir dengesizlik nasıl kaynaklanabilir?

-Görev niye zorunlu? Zorunluluğu doğuran ne?
Özellikle niye anne,baba ve yakın akraba karşı zorunlu? Bunların miras hakları ayetlerle sabit değil mi?

Aynı zamanda:
Nisa:8-"Miras taksim olunurken, vâris olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin" derken de bir aykırılık ortaya çıkmıyor mu?

c)-Vasiyet gizli olduğuna ve de ölümle hükmü yerine geleceğine göre 182. ayetteki " HER KİM VASİYET EDENİN BİR HATA İŞLEMESİNDEN veya BİR GÜNAHA GİRMESİNDEN korkar da ONLARIN ARASINI DÜZELTİRSE" ifadesindeki " ara düzeltmeyi kim yapıyor?
Bu "her kim"ce tespit edilen hata ne ve neye/kritere göre hata olabilir?
Düzeltme kimlerin arasını ve nasıl düzeltmiş olabiliyor? Yöntemi ne?

Şimdilik bu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
31. January 2017, 03:54 AM
Selamun aleyküm değerli kardeş,m,

Haşr(23). " O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır."

Mülkün gerçek sahibi şüphesiz Allah'tır.
(الملك)El Mülk, Maddî âlemin bütünü ve bunun üzerindeki hükümranlık anlamında Allah’a ve insanlara nisbet edilen bir kavramdır.

Sözlükte “güç yetirmek, hâkimiyet/egemenlik kurmak, sahip olmak, tasarrufta bulunmak” mânasındaki mülk (melk, milk) masdarı Kur’an’da isim olarak “duyular âlemindeki bütün cisimleri kuşatan varlık alanı ve bunlar üzerindeki hükümranlık” anlamında kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlk” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mlk” md.).

Kur’an’da mülk kelimesi otuz iki yerde Allah’a nisbet edilir (M. F. Abdülbâkī, el-Mu'cem, “mlk” md.). Mülk kavramı zât-ı ilâhiyyeye atfen kullanıldığında O’nun tasarrufunda yer alan duyular âlemindeki bütün varlıkları ifade eder. Bununla beraber mülk Kur’an’da daha çok semâvât ve arza izâfetle Allah’a nisbet edilir. Birçok âyette göklerin ve yerin ve onların arasında bulunan her şeyin yani bütünüyle tabiat mülkünün Allah’a ait olduğu vurgulanır (meselâ bk. el-Bakara 2/107; Âl-i İmrân 3/189; el-Mâide 5/17-18, 120).

Ayrıca mülkte Allah’a ortaklığın söz konusu olmadığı (el-İsrâ 17/111; el-Furkān 25/2), Cenâb-ı Hakk’ın bütün mülkün sahibi bulunduğu ve onu dilediğine verip dilediğinden aldığı (Âl-i İmrân 3/26) belirtilir.

Yine Kur’an’da, önceki peygamberlere ve bazı şahsiyetlere “hükümranlık ve saltanat” anlamında mülk verildiği açıklanmıştır. Hz. İbrâhim’in soyuna (en-Nisâ 4/54), Hz. Yûsuf’a (Yûsuf 12/101), Dâvûd’a (el-Bakara 2/251; Sâd 38/20), Sü-leyman’a (el-Bakara 2/102; Sâd 38/35), Nemrud’a (el-Bakara 2/258), Firavun’a (er-Rahmân 43/51) ve Câlût’la savaşmak üzere İsrâiloğulları’ndan Tâlût’a (el-Bakara 2/247) mülk verildiği belirtilmektedir.

Bazı âyetlerde sonsuz mülkü elde edeceklerini söyleyerek şeytanın Âdem ve Havvâ’yı yasak ağaçtan yemeleri için kandırdığı zikredilir (Tâhâ 20/120-121). Ayrıca âhiret hayatındaki cennet tasvirleri yapılırken orada hangi taraftan bakılırsa bakılsın çok sayıda nimet ve büyük bir mülkün (ihtişam) görüleceği belirtilir (el-İnsân 76/20).


53/NECM-39: "Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur."

Amenna saddakna. Gerçekten de öyledir.


Şu halde insan sahip yani malik olamaz.

Kur’an’da mülk edinme duygusunun fıtrî olduğu ve mal sevgisinin insanın temel hazlarından birini teşkil ettiği belirtilmiş, bu hazzın kontrol altında tutulması ve mülkiyet hakkının iyi işlerde, ferdin meşrû ihtiyaçlarını karşılama yanında toplum menfaatini temin edecek şekilde kullanılması istenmiştir .
(Âl-i İmrân 3/14;Kadınlardan, oğullardan, kanrat kantar altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinden şehvetli bir düşkünlük insanlara süslenmiştir... (Oysa) bunlar en aşağı hayatın meta’ıdır ... Ve Allah;varılacak yerin en güzeli O’nun indindedir.
el-İsrâ 17/100;De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz malik olsaydanız, infak haşyeti ile elbette imsak ederdiniz /tutardınız”. İnsan çok katur’dur /cimridir, eli sıkı’dır.
el-Fecr 89/20;Mirası toptan yiyorsunuz.
el-Âdiyât 100/8;Ve muhakkak ki o hayrın sevgisi için çok şiddetlidir..

Bazı âyetlerde mülkiyet ve mal kavramı insanlara izâfe edilmiş veya malın onların tasarrufunda olduğu bildirilmiş, bazılarında fertlerin kazanç elde etmelerinden ve harcamalarından söz edilmiştir (el-Bakara 2/267, 274, 279; Âl-i İmrân 3/186; en-Nisâ 4/32; el-En‘âm 6/152; en-Nûr 24/61; Yâsîn 36/71)

Kur’an’da özel mülkiyet anlayışının esas alındığını pek çok âyette gösterilir:
Malları Allah yolunda harcamanın ve zekât vermenin emredilmesi terekenin belli yakınlık düzeyindeki aile fertleri arasında paylaşılması ilkesine dayalı ayrıntılı miras hükümleri konması (özellikle en-Nisâ 4/7-8, 11-12, 176),
Ticarî ilişkilerin düzenlenmesi (el-Bakara 2/275, 282, 283),
Haksız yollardan mal edinmenin yasaklanması (el-Bakara 2/188, 279; en-Nisâ 4/10, 29)
Mala karşı işlenen suçların cezalandırılması (el-Mâide 5/33, 38)


Ancak ihtiyacı sürdükçe ve ihtiyaç miktarınca rızıklanıp/nimetlenebiliyor ve faydalanabiliyorsa
ihtiyaç ortadan kalktığında ihtiyaç sahibi bunlar üzerinden elini çeker veya ölüm geldiğinde bu haklar da asıl sahibine geri döner.

İnfak,sadaka zekat sürekli olarak emredildiği gibi miras ile ilgili de ayetler belirtilmektedir.


Durum böyle olunca bir malın maliki siz değilseniz mülkiyetini bir başkasına nasıl vasiyet edebilirsiniz?
Ve de....
Miras bahsinde de belirttik ki bir mülkiyeti miras adı altında diğer bir kimseye de miras yoluyla da geçiremezsiniz.

Kur’ân-ı Kerîm’de kalıcı mülk ve hâkimiyetin Allah’a ait olduğunu bildiren iki âyette
(Âl-i İmrân 3/180;Fazlından Allah’ın kendilerine verdiği ile cimrilik edenler, onun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Semavat ve Arz’ın mirası Allah’ındır . Allah yapmakta olduğunuz şeyleri Habiyr’dir.
el-Hadîd 57/10;Semavat’ın ve Arz’ın mirası Allah’ın olduğu halde ne oluyor size ki Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Sizden fetihten önce infak etmiş ve mukatele yapmış kimse bir olmaz. Bunlar derece itibarıyla sonra infak etmiş ve mukatele yapmış kimselerden daha büyüktür. Allah hepsine en güzeli va’detmiştir.Allah yaptıklarınızı Habiyr’dir.)

miras kelimesi geçtiği gibi bu kökten türemiş isim ve fiiller gerek sözlük anlamlarında gerekse hukukî ilişki bakımından mirasçılık mânasında birçok âyette yer alır. Mülkün mutlak sahibi cenabı Allahtır. İnsanların da tasarrufunda olan mülkiyetleri vardır ve bunların tasarrufu ölümüyle birlikte varislerine geçer. Bu taksimin nasıl yapılacağı da Kur'an'da belirtilmiştir.

Bu nedenlerle biz Bakara:180-181-182. ayetlerin meallerinin veya üç ayetten/mealden oluşan necmin ne anlattığını sormuştuk.
Aldığım ve daha evvel defalarca okuduğum verilen cevaplar beni tatmin etmiyor.

Acaba meallendirmeler, açıklamalarım göz önünde bulundurulursa değişebilir mi?
Yoksa ben mi yanılgıdayım?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Değerli kardeşim cevabı yazımda da belirttiğim gibi:
Bağımsız bir necm olan bu âyetlerde, الوصيّة [vasiyyet] ilkesi öngörülmektedir. ölmeden önce Müslümanların vasiyette bulunarak mirasta adaletsizliği engellemeleri istenmekte; vasiyetin usûlü de Mâide sûresi'nde açıklanmaktadır:

106Ey iman etmiş kişiler! İçinizden birine ölüm hazır olduğu zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şâhitlik, kendi içinizden adalet sahibi iki kişidir. Yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, sonra da ölümün musibeti size gelip çatmışsa, sizden olmayan iki kişidir. Eğer şüpheye düşerseniz, salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmadan; toplumu aydınlatman] sonra onları bekletirsiniz. Sonra da onları, “Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şâhitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi hâlde günahkârlardan oluruz” diye Allah'a yemin ettirirsiniz.
107Sonra da eğer o iki şâhitin bir günah işledikleri anlaşılırsa, ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler de: “Bizim şâhitliğimiz, o önceki iki kişinin şâhitliğinden daha doğrudur ve biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi hâlde biz, yanlış davrananlardan; kendi zararlarına iş yapanlardan olurduk” diye Allah'a yemin ederler.
108İşte böyle bir yemin, şâhitliklerini usulüne göre yapmaları yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en yakın/en iyi yoldur. Allah'ın koruması altına girin ve kulak verin. Ve Allah, hak yoldan çıkanlar topluluğuna kılavuzluk etmez.
(Mâide/106-108)

Nisâ/11-12'de miras taksimiyle ilgili âyetlerde vasiyete değinilir ve taksimatın vasiyetin tatbikinden sonra yapılması istenir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
31. January 2017, 05:36 AM
Selamun aleyküm, değerli kardeşim,

Şimdi yukarıdaki açıklamaları göz önünde bulundurarak bu "vasiyet necmi"nin maddelerinin tercümelerini irdeleyelim.

Her şeyden evvel bu necmde "menkul mal" veya "gayrimenkul mal" veya "bunlara ait hak" diye bir ifade geçmemektedir. Biz ise kafamızda yarattığımız ve kendi yaşamımızda uyguladığımız alışkanlıklarla bu ayetlerin tercümelerinin "mal veya mala ait haklarla ilgili" olduğunu söylüyoruz. (Daha evvel de kısas ayetlerinin insanlar için olduğunu söylüyorken el birliği ile yaptığımız iyi analizlerle bunların uygulamasının insan değil de "mal" hakkında olduğunu saptamıştık.)



180-) Kütibe aleyküm iza hadara ehadekümül mevtü in terake hayra* elvasıyyetü lilvalideyni vel akrabiyne Bil ma'ruf* hakkan alel müttekıyn

Üzerinize yazıldı ki: Sizden birine ölüm gelip çattığında, eğer bir hayır terkedecekse , ana-babası ve akrabaları için ma’ruf ile bir vasiyyet etsin. muttekiler üzerine bir haktır.

181-) Femen beddelehu ba'de ma semiahu feinnema ismühu alelleziyne yübeddilunehu, innAllahe Semiun Aliym

182-) Femen hafe min musın cenefen ev ismen feasleha beynehüm fela isme aleyh* innAllahe Ğafurun Rahîym

Yukarıdaki sözkonusu ayetlerde belirttiğiniz gibi "menkul mal" veya "gayrimenkul mal" veya "bunlara ait hak" diye bir ifade geçmemektedir. Geçen sözcük,"HAYR" sözcüğüdür.

الخير/el hayr, “iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak” gibi anlamlara gelen hayr kökünden masdar isim olup “iyi” yahut “iyilik” mânasında ve şerrin karşıtı olarak kullanılır (Lisânü’l-Arab, “ħyr” md.). “Mal ve servet” mânasına da gelen hayr ayrıca “en iyisi, daha iyisi”, şer de “en kötüsü, daha kötüsü” anlamında ism-i tafdîldir. Râgıb el-İsfahânî hayrı “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey” diye tanımlar (el-Müfredât, “ħyr” md.); Zebîdî de aynı tanımı tekrar eder (Tâcü’l-arûs, “ħyr” md.).

Değerli kardeşim,"HAYR" kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 176 yerde geçmekte, bunlardan ism-i tafdîl olmayanlar, yer aldıkları âyetlerin konularına göre az çok farklı anlamlara gelmektedir.

Hayrın geçtiği tüm ayetlere bakıldığında " hayır" kavramı daha çok mal, servet, bolluk gibi maddî-manevi değer ve imkânlar için kullanılmıştır. Bu ayetlerin bazısında hayır “mal” kelimesinin eş anlamlısı gibi geçer.
“İnsan hayır sevgisine çok düşkündür” (el-Âdiyât 100/8)
Yine Süleyman’ın cins atlara olan düşkünlüğü de “hayır sevgisi” diye ifade edilmiştir (Sâd 38/32).
Bazı âyetlerde ölen kişinin geride mal bırakması “hayır bırakma” olarak (el-Bakara 2/180),
insanlara malî yardımda bulunulması da “hayır infak etme” şeklinde ifade edilmiştir (el-Bakara 2/215, 272, 273).
Bir kısım ayetlerde (el-Bakara 2/262, 274; en-Nisâ 4/34) doğrudan doğruya “mal infak etme” ifadesinin yer alması, Kur’an’da hayır ve mal kelimelerinin anlam birliğini açıkça göstermektedir.
Hayır yine maddî anlamlarda refah, bolluk, zenginlik gibi daha geniş kavramları belirtecek şekilde de geçmektedir (el-En‘âm 6/17; Yûnus 10/107; el-Enbiyâ 21/35; el-Meâric 70/21; Hûd 84.

Âl-i İmrân sûresinin Allah’a yakarış mahiyetindeki bir âyetinde (3/26) mülkün sahibinin Allah olduğu ve O’nun mülkü dilediğine vereceği, dilediğinden de geri alacağı, dilediğini yüceltip dilediğini alçaltacağı belirtilir. Daha sonra gelen, “Hayır sadece senin elindedir” cümlesinden hayrın her türlü maddî ve mânevî nimetleri kapsadığı anlaşılmaktadır.

"Hayır", Allah’ın kullarına özel nimeti olan vahiy veya Kur’an yerine de kullanılmıştır (el-Bakara 2/105, en-Nahl 16/30)

Kur’an genellikle, insanın âhirette kendisi için faydalı olacak her türlü iyiliğini hayır diye adlandırır. “Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. -Âhiret için- azık edinin; bilin ki en hayırlı azık takvâdır” (el-Bakara 2/197)
"Hayır", “sâlih amel”, “hasene”, “mârûf” gibi kavramlara yakın anlamlarda olmak üzere her türlü iyi tutum ve davranışın ahlâkî değerini belirtmek için de kullanılır. (el-Bakara 2/215)
Hayır kelimesinin çoğulu olan ahyâr iki âyette (Sâd 38/47-48) bazı peygamberler hakkında övgü sıfatı olarak yer almaktadır. Aynı kökten hayre (aslı hayyire) kelimesinin çoğulu olan hayrât bir âyette (er-Rahmân 55/70) da yer alır.


180. ayet mealinde
a)-BİRİNİZE ÖLÜM HAZIR OLDUĞU VAKİT denmekte.
-Bu vakti saptayabilir misiniz?
-Hayır.
O halde "ölüm" ve "ölüm vakti" ile kast edilen nedir?



İnsanın dünyada yaşayacağı süre belirlenmiş ve Kur'an'da ecel olarak geçmektedir. Bunun bilgisi de sadece Cenabı Allah'a aittir kimse bilemez. Ancak, ölümlü olduğunu bilir. "...iza hadara ehadekümül mevtü..." ile Bakara 180 de bu belirtilir. Kur'an konu bütünlüğü içerisinde değerlendirilir.


b)-BABASI-ANASI VE EN YAKIN AKRABASI İÇİN, örfe uygun ................... vasiyet etmek ZORUNLU GÖREV kılındı.
Burada sınırlandırma varken;

Ayet bu:
180-) Kütibe aleyküm iza hadara ehadekümül mevtü in terake hayra* elvasıyyetü lilvalideyni vel akrabiyne Bil ma'ruf* hakkan alel müttekıyn

Üzerinize yazıldı ki: Sizden birine ölüm gelip çattığında, eğer bir hayır terkedecekse , ana-babası ve akrabaları için ma’ruf ile bir vasiyyet etsin. muttekiler üzerine bir haktır.

Dikkat etmemiz gereken tek şey "akraba" sözcüğüdür.
Akraba sözcüğü bizim Türkçedeki gibi değil yakınlar anlamındadır.


Sayın Dost1 "Vasiyet, ölmek üzere olan bir kimsenin, bir tür bağışıdır. Kişi bununla, miras taksiminden kaynaklanan dengesizliği giderir", diye yazmakta.
-Miras taksimi Allah'ın ayetlerine göre yapılmıyor muydu? O halde mirasın taksiminden bir dengesizlik nasıl kaynaklanabilir?
-Görev niye zorunlu? Zorunluluğu doğuran ne?
Özellikle niye anne,baba ve yakın akraba karşı zorunlu? Bunların miras hakları ayetlerle sabit değil mi?Aynı zamanda:
Nisa:8-"Miras taksim olunurken, vâris olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin" derken de bir aykırılık ortaya çıkmıyor mu?

(الوصيّة/Vasiyet, “bitiştirmek, bağlamak; önermek” anlamlarındaki vasiyyet -çoğulu vesâyâ- Kur’an’da beş âyette sekiz yerde geçer. Üçünde (el-Bakara 2/180, 240; el-Mâide 5/106) “vasiyet etmek”, diğerlerinde ise (en-Nisâ 4/11, 12) “vasiyet konusu mal veya menfaat” mânasında kullanılır.
Hukukî bir işlem olarak vasiyetten söz eden âyetlerin bir kısmında vasiyetin yerine getirilmesi gerektiği, değiştirilmesinin büyük bir vebal sayıldığı vurgulanırken (el-Bakara 2/ 181) bazılarında mirasın ölenin borçları ödenip vasiyeti yerine getirildikten sonra taksim edilmesi ve vasiyet sebebiyle mirasçıların zarara uğratılmaması istenir (en-Nisâ 4/11-12; ayrıca bk. el-Bakara 2/182); vasiyet yapılacağı zaman iki âdil kişinin bulundurulması tavsiye edilir (el-Mâide 5/ 106)

Miras Allahın ayetlerine göre yapılmaktadır.Şöyle bir örnekle anlatayım. Ölecek olan kişinin çocukları var. Bir tanesi ölecek olan kişinin yanında kalıyor ve onun hizmetini görüyor. Diğerleri ise hiç ilgilenmiyorlar hatta zulmediyorlar. Bu örnek çoğaltılıp daha detaylandırılabilir. Miras ayetlerine göre dağılım yapılacak. Vasiyet ile yanında kalan ve bakımını sağlayan çocuğa hakkını vermezse zulm etmiş olur. Yukarıda da belirttiğim gibi insanlar vasiyet ayetini uygulayarak bu tür oluşabilecek zulumlerden kendilerini korumuş olurlar.


Akraba sözcüğü bizim Türkçedeki gibi değil yakınlar anlamındadır. Arapçada bizim kullandığımız anlamda "erham" sözcüğü kullanılır. Kişinin kendisine yakın gördükleri bu sözcüğün kapsamındadır.


c)-Vasiyet gizli olduğuna ve de ölümle hükmü yerine geleceğine göre 182. ayetteki " HER KİM VASİYET EDENİN BİR HATA İŞLEMESİNDEN veya BİR GÜNAHA GİRMESİNDEN korkar da ONLARIN ARASINI DÜZELTİRSE" ifadesindeki " ara düzeltmeyi kim yapıyor?
Bu "her kim"ce tespit edilen hata ne ve neye/kritere göre hata olabilir?
Düzeltme kimlerin arasını ve nasıl düzeltmiş olabiliyor? Yöntemi ne?

Şimdilik bu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Vasiyyetin iki adil şahid ile olacağını belirten ayetleri belirtmiştim. Şahid olmak bilip bildirmektir. Şahidli olan şey gizli olabilir mi?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

kuman
31. January 2017, 08:24 PM
Sevgili dost 1

Tam okuyamadım ancak okuduğu bir cümle hakkında soru geldi aklıma;
Kur an özel mülkiyeti kabul eden ayetler vardır dediniz merak ettim
Bu özel mülkiyeti edinme ile ilgili bir ayet varmı yani bu edinmeyi nasıl yaparız. Şunu sormuyorum çalışarak helal yönden gibi bir yorumdan ziyade,
Örneğin bir mal edinebilmek için yer altı ve yer üstü kaynakları kullanmamız gerekiyor bu kaynakların sahipliği nasıl olacak.
Maden bulduk diye bizim mi olacak mesala yada savaşarak kazandığımız toprakları mı sahipleneceğiz ?
Bunun gibi

kuman
6. February 2017, 02:18 AM
.,..

galipyetkin
9. February 2017, 09:15 PM
Saygın kuman.
Anlatılanlar karşısında bir açıklama beklemen gayet normal.

Biraz rahatsızım.
Düzelince bazı açıklamalarım yanında, bazı açıklamalar da isteyeceğim.

İlk şuradan başlamış olayım.
Kenz gibi, varlıkların ihtiyaç dışında elde bulundurulması;
İhtiyaçtan olmayan kat-kat Riba gibi, faizin vs'nin de mal varlığına katılarak
mizanda vezin kuralının
şu anda anladığımız miras(hissesi ifadesi) veya vasiyet ile aşılmaya kalkışılması güç sahibi olmayı; haramı doğurur.
O halde burada miras/vasiyet ile anlatılmak istenen, malımızın mülkiyetinin akrabalar içerisinde dönüp dolaşan bir mal/devlet/güç olması olmamalı. Yoksa aksi eylem Kur'an ayetlerini torpillemedir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
10. February 2017, 09:51 PM
Gecmis olsun Galip Agabey acil sifalar.

galipyetkin
11. February 2017, 09:49 AM
Sevgili bart.

31.Ocak.1944.
Bu benim doğduğum yıl.

31.Ocak.2017.
Bu benim, uzun yıllar evvel adıma aldığım, oğlum tarafından kullanılan mobil telefon hattını onun adına geçirmek istediğim tarih.

İki tarihin de 31.Ocak olması bir tesadüf.

İşlemin yapılacağı yetkili firmada buluştuktan sonra bir anda konuşmam ve beynim kilitleniyor/felç geçiriyor ve bende film kopuyor.
O andan itibaren ben yokum.

İkinci gün bir hastahanenin acilinde serum takılı ve gırtlağımda hortumlarla; ben varım.

Şimdi de evde ikinci gün; açılmış vaziyette, görünürde hasarsız, istirahat etmekteyim.

Olay bu.

Herkese teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
11. February 2017, 09:51 PM
Masallah cok ama cok gecmisler olsun.

kuman
12. February 2017, 07:06 PM
Umarım kalıcı hasar vermez.
Büyük geçmiş olsun.

Biz gençler anlamıyoruz sağlığın kıymetini yaşamı harcıyoruz bedeni tüketiyoruz.

dost1
12. February 2017, 07:58 PM
Selamun aleyküm, değerli Kuman kardeşim.

Sevgili dost 1

Tam okuyamadım ancak okuduğu bir cümle hakkında soru geldi aklıma;
Kur an özel mülkiyeti kabul eden ayetler vardır dediniz merak ettim
Bu özel mülkiyeti edinme ile ilgili bir ayet varmı yani bu edinmeyi nasıl yaparız.

Galibyetkin kardeşime vermiş olduğum cevapları okumuş olsaydınız sorunuzun cevabını görebilirdiniz. Ben yine yineleyeyim inşaAllah:

Bazı âyetlerde mülkiyet ve mal kavramı insanlara izâfe edilmiş veya malın onların tasarrufunda olduğu bildirilmiş, bazılarında fertlerin kazanç elde etmelerinden ve harcamalarından söz edilmiştir (el-Bakara 2/267, 274, 279; Âl-i İmrân 3/186; en-Nisâ 4/32; el-En‘âm 6/152; en-Nûr 24/61; Yâsîn 36/71)

Kur’an’da özel mülkiyet anlayışının esas alındığını pek çok âyette gösterilir:
Malları Allah yolunda harcamanın ve zekât vermenin emredilmesi terekenin belli yakınlık düzeyindeki aile fertleri arasında paylaşılması ilkesine dayalı ayrıntılı miras hükümleri konması (özellikle en-Nisâ 4/7-8, 11-12, 176),
Ticarî ilişkilerin düzenlenmesi (el-Bakara 2/275, 282, 283),
Haksız yollardan mal edinmenin yasaklanması (el-Bakara 2/188, 279; en-Nisâ 4/10, 29)
Mala karşı işlenen suçların cezalandırılması (el-Mâide 5/33, 38)

Sevgili dost 1
Şunu sormuyorum çalışarak helal yönden gibi bir yorumdan ziyade,
Örneğin bir mal edinebilmek için yer altı ve yer üstü kaynakları kullanmamız gerekiyor bu kaynakların sahipliği nasıl olacak.
Maden bulduk diye bizim mi olacak mesala yada savaşarak kazandığımız toprakları mı sahipleneceğiz ?
Bunun gibi

Değerli kardeşim, her türlü kaynağın mutlak sahibi Cenabı Allah'tır. İnsanlar sadece kendilerine verilen kaynakların tasarrufunda bulunabilirler.
Yeraltı ve yerüstü kaynakların kullanımı tasarrufu yaşadığı devletin düzenlediği yaslar çerçevesinde gerçekleştirilir.
İslam Dininde savaşarak toprak sahibi olma diye birşey yoktur. Emeviler,Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar vb adını yazmadığım tüm devletlerin savaşarak aldıkları yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklar, oralarda yaşayan insanların tasarruflarında bulunanların gasbedilmesi olayıdır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
12. February 2017, 08:58 PM
Selamun aleyküm değerli galibyetkin kardeşim,


Saygın kuman.
Anlatılanlar karşısında bir açıklama beklemen gayet normal.

Biraz rahatsızım.
Düzelince bazı açıklamalarım yanında, bazı açıklamalar da isteyeceğim.

Geçmiş olsun. Tez zamanda iyileşirsiniz inşaAllah.


İlk şuradan başlamış olayım.
Kenz gibi, varlıkların ihtiyaç dışında elde bulundurulması;

Kenz, definedir. Define de:“Bir şeyi örtmek, gizlemek; ölüyü gömmek” anlamındaki defn kökünden türemiş olup “gizlenen şey” mânasına gelir.

Kur'an'da geçen ayetlere bakalım:

Kehf 82; Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha* feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabra;

“Duvara gelince: O, şehirde iki yetim oğlanın idi. Onun altında onlara /iki yetim çocuğa ait bir hazine var idi. Ve babaları da salih idi. Bundan dolayı Rabbin diledi ki, o iki çocuk buluğ çağına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben onu EMR’imden yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğinin te’vili budur”.

Kasas76: İnne Karune kâne min kavmi Musa febeğa aleyhim* ve ateynahu minel künuzi ma inne mefatihahu letenuü bil usbeti ülil kuvveti, iz kale lehu kavmühu la tefrah innAllahe la yuhıbbül ferihıyn;
Muhakkak ki Karun, Musa’nın kavminden idi de onlara haddi aşıp zulm etti... Ona öyle hazineler vermiştik ki onların anahtarları kuvvet sahibi sargın bir topluluğa zor-ağır gelirdi. Hani kavmi ona dedi ki: “Şımarıp sevinme, muhakkak ki Allah şımarıp taşkınlık gösterenleri sevmez”.

Tevbe34: Ya eyyühelleziyne amenu inne kesiyren minel’ahbari ver ruhbani leye'külune emvalenNasi bil batıli ve yesuddune an sebiylillâh* velleziyne yeknizunez zehebe vel fiddate ve la yünfikuneha fiy sebiylillâhi febeşşir hüm Bi azâbin eliym;
Ey iman edenler!. Muhakkak ki ahbar’dan ve ruhban’dan bir çoğu insanların mallarını batıl olarak yerler ve Allah yolundan alakoyarlar. Altın ve gümüşü depolayıp gizleyen ve onları Allah yolunda infak etmeyenlere gelince, onları elim bir azab ile müjdele!

Tevbe35: Yevme yuhma aleyha fiy nari cehenneme fetükva bi ha cibahühüm ve cünubühüm ve zuhurühüm* haza ma keneztüm lienfüsiküm fezuku ma küntüm teknizun;
Cehennem Narı’nda, onların/altın-gümüş’ün üzeri kızdırılıp, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün: “İşte bu kendi nefsiniz için toplayıp sakladıklarınız; artık tadın hazine edindiğinizi/depolayıp gizledikleriniz”.

Tevbe Suresi Medine dönemi ayetlerindendir.Zekatın, sadakanın beytul mala toplandığı dönemdir bu dönem.
Kenzin yasaklanması Tevbe 34 de baktığımızda Ahbar ve Ruhbanlar içindir. Bu sayılanlar o zamanda devleti yönetenlerdir ve vergileri toplayanlardır. Halktan toplananlar halk için harcanmaz ve gizlenip depolanırsa bunu yapanlar için de ne yapılacağı tevbe 35 de belirtilmiştir.

İnananlar Zekatını verecek sadakasını verecek ve ihtiyaçtan arta kalanları infak edeceklerdir. Beytülmalı elinde bulunduranlar da bunları kenz etmeyecekler/gizlemeyecekler ve halkın refahının artması için Allah yolunda harcama yapacaklardır.


İhtiyaçtan olmayan kat-kat Riba gibi, faizin vs'nin de mal varlığına katılarak
mizanda vezin kuralının
şu anda anladığımız miras(hissesi ifadesi) veya vasiyet ile aşılmaya kalkışılması güç sahibi olmayı; haramı doğurur.

Riba haram olduğu için müslüman olduğunu söyleyenler için bunun olması olası değildir.

Miras kişilerin ihtiyacı olarak kullandıklarının varislerine bırakılması olayıdır kenz olayı değildir.


O halde burada miras/vasiyet ile anlatılmak istenen, malımızın mülkiyetinin akrabalar içerisinde dönüp dolaşan bir mal/devlet/güç olması olmamalı. Yoksa aksi eylem Kur'an ayetlerini torpillemedir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Allah ne dediyse o kardeşim. Müslümanlar ihtiyacında olan malların ya da paraların tasarrufunu varislerine ve dilediği kişilere bırakabilir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
12. February 2017, 09:29 PM
Selamun aleyküm değerli galibyetkin kardeşim,

Sevgili bart.

31.Ocak.1944.
Bu benim doğduğum yıl.

31.Ocak.2017.
Bu benim, uzun yıllar evvel adıma aldığım, oğlum tarafından kullanılan mobil telefon hattını onun adına geçirmek istediğim tarih.

İki tarihin de 31.Ocak olması bir tesadüf.

İşlemin yapılacağı yetkili firmada buluştuktan sonra bir anda konuşmam ve beynim kilitleniyor/felç geçiriyor ve bende film kopuyor.
O andan itibaren ben yokum.

İkinci gün bir hastahanenin acilinde serum takılı ve gırtlağımda hortumlarla; ben varım.

Şimdi de evde ikinci gün; açılmış vaziyette, görünürde hasarsız, istirahat etmekteyim.

Olay bu.

Herkese teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Gelmiş geçmiş olsun büyük bir badire atlatmışsın. Dinlenin kendinizi toplayın inşaAllah. Ben İzmir'de bulunuyorum. Bizlerin yapabileceğimiz birşey olursa bildirin lütfen.
Sizleri seviyoruz. Herşey gönlünüzce olsun. Sevgiyle kalın. Tez zamanda iyileşmeniz dileğiylehoşçakalınkardeşim.

galipyetkin
16. February 2017, 09:10 AM
Burada yazacaklarım bir çekişme veya bir polemik yaratmak için değil, bildiklerimin açık ve anlaşılır bir şekilde ifadesidir. Ama ne yazık ki bazı dostlarımızın görüşlerine ters düşmektedir.

Bizim bildiğimize göre Müslümanlıkta ekonomik şartlardan biri de ihtiyaçtan fazlasının elde bulundurulmamasıdır. Bu nedenle herkesin sahip olması gerektiğinin üstündeki fazlalık elden çıkartılmalıdır.

Bu duruma göre herkes ekonomik yönden aynı şartlara sahip olduğuna göre bir kişiye mal veya hak vasiyeti o kişinin fazlalıklı olmasına neden olur. Aynı şekilde miras da mirasçıların fazlalıklı olmasına sebeptir. Dolayısı ile
"Nahl-71-: Diyanet İşleri: Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?"
ayetine ve "mizanda vezin/objektif ölçü" kuralına uyabilmek ve eşit olabilmek için ihtiyaç fazlasını elden çıkartılması gerektiğinden, bizim bakış açımıza göre miras ve vasiyet mealleri anlatıldıkları mânâ ile lüzumsuz ve yanlış olmalıdır.
Yani Müslümanlığın prensiplerine aykırı.

Miras ile veya vasiyet ile elde edilecek mallar veya haklar ekonomik eşitliği bozacağından, bunları elde eden kişilerin diğerlerinin seviyesine inmesi için bunları elden çıkartma mecburiyeti dini bir kural olarak konulmuşsa, miras ve vasiyet maddi mal edinme olarak, niye mal varlığına katılmak üzere "aykırı" olarak düzenlensin ki/ayetlerde aykırılık bulunmaz ki.

Hem edin, hem de anında elinden çıkar!....

Elden çıkartılmaz ise miras ve vasiyet yolu ile edinim imtiyaz sağlamaz mı?
Ama bakıldığında bir aykırılık var ve nedeni de ayetler olamayacağına göre izah edilmek mecburiyeti de var.

Acaba bu ayetler kişilere menfaat/imtiyaz değil de bazı sorumluluklar/mecburiyetler yüklüyor olmasın?....
Mesela, devlete borçlarının ödenmesi için birisini görevlendirme gibi....
Odünç/emanet olarak alınmış bir malın iadesini sağlamak için birisini görevlendirmek gibi ....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
17. February 2017, 04:11 AM
Selamun aleyküm, değerli galipyetkin kardeşim,

Burada yazacaklarım bir çekişme veya bir polemik yaratmak için değil, bildiklerimin açık ve anlaşılır bir şekilde ifadesidir.Ama ne yazık ki bazı dostlarımızın görüşlerine ters düşmektedir.
Sizin içtenliğiniz ve polemik yaratmak için tartışmayacağınız, kendinizce doğru bildiklerinizi yazdığınız ile ilgili şahsen en ufak bile kuşkum yok. Müzakereler, mütalalar bunun için vardır. Kişiliğe hakarete gitmeyen fikirler üzerinde yapılan bu müzakere ve mütalalar insanların bilgi ve dostluklarının artmasını sağlarlar.


Bizim bildiğimize göre Müslümanlıkta ekonomik şartlardan biri de ihtiyaçtan fazlasının elde bulundurulmamasıdır. Bu nedenle herkesin sahip olması gerektiğinin üstündeki fazlalık elden çıkartılmalıdır.

Kuran'dan beslenerek mü'min olabilmiş her müslümanın bilmesi ve uygulaması gereken emirdir ihtiyaçtan arta kalanın infak edilmesi. Burada gözardı edilmemesi gereken şey; ihtiyacın ne olduğunun bulunduğu yerin ekonomik,coğrafik vb özelliklere göre göreceli olacağı gerçeğinin unutulmamasıdır.


Bu duruma göre herkes aynı şartlara sahip olduğuna göre bir kişiye mal veya hak vasiyeti o kişinin fazlalıklı olmasına neden olur. Aynı şekilde miras da mirasçıların fazlalıklı olmasına sebeptir. Dolayısı ile
"Nahl-71-: Diyanet İşleri: Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?"
ayetine uyabilmek için bu fazlalıkların "mizanda vezin/objektif ölçü" kuralına göre elden çıkartılması gerektiğinden bizim bakış açımıza göre miras ve vasiyet mealleri anlatıldıkları mana ile lüzumsuz ve yanlış olmalıdır.
Yani Müslümanlığın prensiplerine aykırı.

Ne yazık ki herkes aynı şartlara sahib olmaz. Her insanın eşit koşullara sahib olması demek zulümdür. Hiçbir insanın hiçbir insana iş yaptıramamışız demektir.
Kişiye mal ve hak vasiyeti haksızlığı ortadan kaldıran bir durumdur.

Bir örnek verelim: Bir baba,anne, iki kız,üç oğlan olan bir aile var. Bu ailenin geçimini sağlayacak bağ ve bahçelerine var. Kendilerinin olan bir evleri, bir otomobilleri var. Bir kız ile iki oğlana öğretim olacağı sunuldu. Bağ ve bahçede çalışanlar öğretim olacağı bulamayan ya da kendisi tercih etmeyen bir kızla bir oğlan var. Kız da gelin oldu gitti. Evde kalan oğlan anne ,baba tarla ve bağlarını işletiyorlar ve bir kız ile iki oğlanın öğretimlerinin devamını sağlıyorlar. İki oğlan bir kız üniversiteyi bitirdiler işe başladılar ve baba öldü. Geriye kalan bağ ve bahçe miras hukukuna göre dağıtıldığında eğer baba vasiyet ile durum belirtmemişse evde olan kız ve oğlan çocuğuna zulmedilmiş olur. Mirassa adaleti sağlayan tek şey vardır o da vasiyettir. Bu örnekler daha çoğaltılabilir.

Nahl 71 ise bağlamından koparılarak okunduğunda bizleri yanlış anlamalara götürür.
Nahl71:71Ve Allah rızık konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını; yiyip içeceklerini, servetlerini, sözleşmeler gereği himayelerinde bulundurdukları kimselere, hepsi rızıkta eşit olmak üzere vermezler. O hâlde bunlar Allah'ın nimetini bilerek örtbas mı ediyorlar?

Bu ayette, dünya hayatında carî olan ast-üst ilişkisinin insanlığa konulan sosyolojik bir yasa olduğuna işaret edilerek Allah’ın insanlara eşit muamele etmediğini ileri süren zihniyete cevap verilmiştir. Ayette şu noktalar üzerinde durulmuştur:
* Allah bazı kişileri malca, mülkçe, evlatça, ömürce, akılca fazlalıklı kılmıştır. Fazlalıklı kılmak, “üstün kılmak” anlamında anlaşılmamalıdır.
* Fazlalığa sahip kişiler, sahip olduklarından ellerinin altındakilere, işçilerine, memurlarına, çalışanlara eşit olarak vermezler; bazı gerekçeleri dikkate alarak farklı farklı verirler. Onlardan hiçbirini kendileriyle aynı seviyede tutmazlar. Onlarla paylaşmazlar.
Bu açıklamalardan sonra Rabbimiz “O halde bunlar Allah’ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?” buyurarak zımnen şu mesajı vermektedir: “Siz bile çalışanlarınızı; kölelerinizi, işçilerinizi kendinize eşit ortak [şerik] kabul etmiyorsunuz. Efendi ile köle, işçi ile patron arasındaki ayırımı kabul ediyorsunuz da Allah ile yaratıkları arasında fark olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Allah hiç kullarını kendine ortak [şerik] kabul eder mi?”

Rum 28: Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/ değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/ birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.


Allah’ın nimetlerini kullarına farklı ölçülerde vermesi ve bundan dolayı da bazılarının bazılarından fazlalıklı olması, sosyal düzenin yürümesi içindir:

Zuhruf32: Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit dünya hayatında, onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.


Hayattaki ast-üst ilişkisi, toplumsal yaşama konulan ve insanların birbirleriyle çeşitli sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan, böylece insanların bu ilişki kurma biçimleriyle sınandıkları ilahî bir yasadır. Burada konu edilen “derecelerle yükseltme”, keramet, üstünlük, saygınlık bakımından değil, ekonomik güç, akıl, zekâ, anlayış, bilgi-bilgisizlik bakımından oluşan farklılıklardır. Herkesin ekonomik güç, zekâ ve anlayış bakımından eşit olduğu bir toplumda “insanların birbirlerine iş gördürmeleri” demek olan “istihdam” ve “iş üretme” mümkün olmaz; “İstihdam” ve “iş üretme”nin olmadığı ortamlarda ise hayat durur. Ancak bilinmelidir ki, insanın ahlakî tutumunun esas alındığı “Hesap Günü” kriterleri arasında ekonomik ya da diğer dünyevî fazlalıkların hiçbir yeri yoktur. Hatta bu fazlalıklar, kişinin ahlakî olgunluğuna katkıda bulunmadıkları sürece, hayat yolundaki en zorlu sınanma alanlarını da oluştururlar.

Ta Ha 131: Ve kendilerini imtihan etmek için, basit dünya hayatının süsü olarak, onlardan kimi çiftleri kendileriyle yararlandırdığımız mal, mülk, evlat ve saltanata sakın gözlerini dikme/rağbetle bakma. Ve Rabbinin rızkı daha iyi ve daha süreklidir.


Hıcr 88,89: Sakın onlardan bazı kimselere verip de kendilerini onunla yararlandırdığımız şeylere; mal ve servete heveslenip gözlerini dikme. Onlar hakkında üzülme de... Sen kanatlarını mü’minler için indir. Ve: “Şüphesiz ben, apaçık bir uyarıcının ta kendisiyim” de.

Değerli kardeşim. Kur’an kamu kaynaklarının harcanmasında servetin zenginler arasında dolaşan bir değer olmaması onun yerine dengeli dağılımını esas almasını emretmektedir.
Haşr7,8: Allah'ın, o kent halkından, Elçisi'ne verdiği fey'ler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler], içinizden yalnız zenginler arasında devlet; gücün getirdiği refah olmasın diye Allah'a, Elçi'ye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah'ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'a ve Elçisi'ne yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah'ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/azabı çok çetin olandır.

Bu emir eşitleme emri ya da sıradan insanların mal biriktirmelerini yasaklayan, eşitlemeyi isteyen bir emir değildir.

Kur’an’a göre insanlar arasında maişetleri Allah bizzat taksim eder. Bu taksimatta kimisi kimisinin yanında çalışır. Allah kimisini kimisinin emrinde çalıştırır ki, bu durum yukarıda Zuhruf Suresinin 32. Ayetinde belirtilmiştir. Burada kamu otoritesine düşen görev, Allah’a yardım edip, ortaya çıkan durumu ‘ıslah’ etmek. Paylaşımcı ekonomik politikalar uygulamak. Dengeli bir dağılımı sağlamaktır.


Miras ile veya vasiyet ile elde edilecek mallar veya haklar ekonomik eşitliği bozacağından, bunları elde eden kişilerin diğerlerinin seviyesine inmesi için bunları elden çıkartma mecburiyeti dini bir kural olarak konulmuşsa, miras ve vasiyet maddi mal edinme olarak, niye mal varlığına katılmak üzere "aykırı" olarak düzenlensin ki/ayetlerde aykırılık bulunmaz ki.

Miras ve vasiyet ile elde edilecek mallar ve haklar ekonomik eşitliği bozmazlar. Miras bırakacak olanların bırakacakları miras, bırakılacak olan malın edinilmesinde ortak çalışmışlar mıdır çalışmamışlar mıdır? Vasiyet ile bu durum giderilir. Ayetlerde hiçbir aykırılık yoktur.


Hem edin, hem de anında elinden çıkar!....
Bu durumda miras ve vasiyet yolu ile edinim imtiyaz sağlamaz mı?
Ama bakıldığında bir aykırılık var ve nedeni de ayetler olamayacağına göre izah edilmek mecburiyeti de var.

Ölenin geriye bıraktıklarının paylaştırılacağı kişiler bellidir. Bunlar, eş,evlat, anne,baba bazılarının yokluğu durumunda kardeşlerdir. Bir ailedir yani. Kaç ailenin bireylerinin hepsinin evi arabası ve ihtiyacını karşılayacak malı vardır? ihtiyacı olmayan neden alsın ki gönüllü olmayana bırakır. Vasiyet bu tür durumları engellemek için vardır. Aile bireylerinden ihtiyacı olanlara vasiyet edersin ki, zulmü engellenmiş olsun.


Acaba bu ayetler kişilere menfaat/imtiyaz değil de bazı sorumluluklar/mecburiyetler yüklüyor olmasın?....
Mesela, borçlarının ödenmesi gibi....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Ayetler kişilere menfaat ve imtiyaz vermiyor. Allah'ın emrinin yerine getirilmesini istiyor.

Devlet kendinde toplanan vergi vb gelirlerle borçluların borcunu ödemelidir. İslam asla sentez kabul etmez. Bütünlüğü içerisinde değerlendirilmelidir herşey.
Devletlerin günümüzdeki uyguladıkları kapitalist,liberalisin ekonomiler ne yazık ki çoğunlukla zulümlere neden olurlar.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allaha emanet olunuz.

kuman
24. February 2017, 12:27 PM
Sevgili yetkin abi
Hastalığınız umarım geçmiştir eğer geçtiyse Halil bey ecevabınızı bekliyorum
Halil beyin yazdıkları yenilir yutulur değil
Allah ne dediyse o ise Sanırım ben Allah'a karşı geliyor oluyorum ki öylebirşey asla yapmam.
Önceden insanlar eşitti sonra insan sahip olmayı öğrendi ve eşitlik bozuldu.
Sahip olan sahip olmayana hükmetmeye başladı be firavunlar oluşmaya başladı.
Sahip olanlar dediler ki biz diz aynı olurmuyuz biz seçildik ve sizinle eşit olmamız sadece bir zulüm dür.
Peygamberler de dedi ki; Asla! Sizler çamur gibi bir şeyden yaratıldınız nasıl oluyorda büyüklük taşlıyorsunu.
Sahip olanlar güçlendi kendilerini Tanrı'mın yeryüzünde ki Halife'si olarak gördüler çünkü sahip olmak böyle bir şeydir ne kadar çok şeye sahip olursanız o kadar kendinizi büyütürsünüz, eşitliği bozdukça sadece zalim olursunuz.

Çünkü Allah yasa koymuştu . İnsan SAHİP olmaya değil TANIK olmaya gönderilmişti

Sahip olan mutlak olandı.

Ama insanlar sahipliği terletmemek için bu sefer vasiyet ve miras bıraktılar tüm insanlığın olan varlıklar toplum yada kişilerce el konuldular sonuçta 1.000.000.000 aç 1.500.000.000 obezite sorunu yaşayan insan deposu haline geldi dünya

İnsanlar birbirlerine iş yaptırabilmek ve iş yaptıran olmak için gözü kapalı hiç bir değere sahip olmadan maymunlar gibi saldırdılar ve her defasında yenildiler be yenilecekler aç gözlülük böyle bir şey işte Sahip ol ki bu dünya da ki rab liğin devam etsin vasiyet etki sahiplik yer değiştirmesin devamlı senin genlerinde kalsın.

Bazen diyorum da sanırım ilk insanlar daha bir insan dı şimdilerde ise insanlık YÖK denecek az.

galipyetkin
24. February 2017, 08:52 PM
Saygın kuman.

Ben bu hususta sahip olduğum bilgileri yukarıda kısa ve öz bir şekilde yazdım. Bu yönde daha fazla üstelemek polemik yaratmak olur ve fikir alış verişini çekişmeye dönüştürür. Bu yazdıklarım üzerinde derinlemesine düşünülürse benim maksadım anlaşılır. Hatta bunun için daha evvel yazmış olduğum ve konuya açıklık getirecek bazı yazılarım da olmuştu. Bunları senin okumuş olman gerekiyor. Her halde unuttun.

Bak şimdi ben sana o yazıların linkini vereceğim. Uzun bir yazı dizisi
Bu linkte başka linkler de var. Bu linki okurken diğer linkleri de okuduktan sonra ana linke/ana yazıya dönmeyi ihmal etme. Konuları direkt olarak "miras" veya "vasiyet" olmayıp bunlara ışık tutacak "mülkiyet" ile ilgili konular.

Link şu: http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2695

Rahatsızlık yönünden şimdilik iyiyim. Teşekkür ederim. Fakat nedenlerini araştırıyoruz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

HanifTürk
2. April 2017, 08:45 PM
Konunun sonuçlanmasını bekliyorum.

Bende özel mülkiyetin olmadığını düşünüyorum tabi ki ALLAH özel mülkiyet var diyorsa da boynum kıldan ince. Lakin ayetler sanki özel mülkiyeti yasaklıyor gibi geliyor. Saygılar

galipyetkin
2. April 2017, 09:48 PM
Sayın HanifTürk.

Sayın arkadaşım. İslam özel mülkiyeti yasaklamıyor.
Yoksa evimiz, barkımız, işimiz, iş yerimiz, bağımız, tarlamız olamayacağı gibi işçilerimiz de olmaz
ve yetimleri de toplumsal bunalıma sebep olmamaları için "ikişer-üçer- dörder" işe almamız,
onlara iş vermemiz da imkansız olur.

O zaman "Nahl-71". ayet ile
"zekat" ve "zekatı ita"
işlevsiz/anlamsız kalır.

Kaldı ki aksi düşünce "sovyet komünizmi/işçi diktatörlüğü" getirir ki işte İslam, kapitalizme/emperyalizme olduğu gibi buna karşı olup, "haram usulü" denilen "bir nevi devletçilik ile, "helal usulü " denilen bir nevi özel teşebbüsçülük karışımı karma, toplumcu/kollektivist bir ekonomik düzen getirmiştir.
Bu yönde sitede çeşitli makale ve açıklamalarımız var.

İsterseniz şuraya bir göz atıverin:
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=664

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

HanifTürk
3. April 2017, 10:54 AM
Sayın HanifTürk.

Sayın arkadaşım. İslam özel mülkiyeti yasaklamıyor.
Yoksa evimiz, barkımız, işimiz, iş yerimiz, bağımız, tarlamız olamayacağı gibi işçilerimiz de olmaz
ve yetimleri de toplumsal bunalıma sebep olmamaları için "ikişer-üçer- dörder" işe almamız,
onlara iş vermemiz da imkansız olur.

O zaman "Nahl-71". ayet ile
"zekat" ve "zekatı ita"
işlevsiz/anlamsız kalır.

Kaldı ki aksi düşünce "komünizmi" getirir ki işte İslam, kapitalizme/emperyalizme olduğu gibi buna karşı olup, "haram usulü" denilen "bir nevi devletçilik ile, "helal usulü " denilen bir nevi özel teşebbüsçülük karışımı karma, toplumcu/kollektivist bir ekonomik düzen getirmiştir.
Bu yönde sitede çeşitli makale ve açıklamalarımız var.

İsterseniz şuraya bir göz atıverin:
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=664

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Sn. Galip yetkin

Uzun uzun yazmayı sevmiyorum. Bugün ki düzenden bakarsak haklı olabilirsiniz. Lakin şöyle düşünün ilk insanlar dünya üzerinde yayılmaya başladığında Yaratan dünyanın dünya üzerindeki yaratılmış her şeyin hatta sizin de sahibiniz olan malikül mülk benim diye ferman buyurduğun da kim hangi saikler ile bu hükmün muhalifine hareket ederek tüm yeryüzü ALLAH ın iken kendi nefsine uygun sınır çizerek burası benim ve tasarrufu da bana aittir diye diğer insanların da hakkı olan bir yer üzerinde başkalarının söz hakkını tanımayarak özel mülkiyeti meşru saymıştır.

Cennet sınıf, sınır,(hadsizlik manasında değil) savaş ve sömürünün olmadığı bir düzen bir dünyadır.

galipyetkin
3. April 2017, 03:32 PM
Sayın HanifTürk.

1)Uzun yazmanıza gerek yok.
Bakara-219/2 ayetini biz değişik anladığımızdan buraya koymadık. Ama orada şöyle deniyor: "ihtiyaçtan artanı". İllaki ihtiyaçtan artan diyeceksek önüne zaruri kelimesi eklenerek "zaruri ihtiyaçtan artan" denmelidir. Fakat bu zorlama bir ifade olur. Kitapta yoktur. "Afve" ihtiyaç ya da zarurti ihtiyaç demek değildir.
Biz bu deyişi/ihtiyaçtan artanı "zekat" olarak anlıyor ve Mu'minun-4 ve Nahl-71. ayetleri içinde görüyoruz

Ve demişiz ki:
O zaman "Nahl-71". ayet
ve
"zekat" ve "zekatı ita"
işlevsiz/anlamsız kalır.

Bunları anlatsanız yeterli olur.

Şimdi diyelim ki bir "papuc"a ihtiyacınız var. Papucçuya gittiniz bir çifti ayağınıza geçirip çıkıp gitseniz ne olur?
Papucun malzemeleri Allah'ın, imalatçının emeğini de Allah verdiğine göre:
-"Ne parası kardeşim"
deyip çekip gitseniz ne olur?
Sizi ne yaparlar?

2)Bir de şöyle yazmışsınız:
"Bugün ki düzenden bakarsak haklı olabilirsiniz. Lakin şöyle düşünün ilk insanlar dünya üzerinde yayılmaya başladığında Yaratan ...."

Allah fikir mi değiştirmiş?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
3. April 2017, 08:16 PM
Bu konuda daha açıklayıcı bilgiler gerekiyor.

Mülk Allah'ındır. Bundan şüphe yok. Her şeyin yaratanı O olduğundan da maliki/sahibi O.

Fakat Allah "El Müstağni" yani hiç bir şeye ihtiyacı olmayan; her ol dediğinde istediği olan, oldurandır. Bu nedenle yarattıklarını insanların istifadesine bırakmış fakat denetimini de sürdürmektedir.

<-....Bakara 30. ayete baktığımızda şöyle bir anlatım var:"Ben bir HALİFE yaratmaktayım." Yani yeryüzünde bir MEMUR/GÖREVLİ (ki halen yaratılmaya devam ediliyor)....->

İnsanlar da bunların üzerinde iradeleriyle hakimiyet kurup istifadeye başlamışlardır. Buna mülkiyet demişler ve mülkiyetin sınırlarının da İslam anlayışına göre nasıl olması gerektiği de tarafımızdan Mülk ayrımı altında etraflı olarak izah edilmiştir.
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2695

Fakat hem bu özelliği, hem de "Bahçe sahipleri" ve benzeri kıssaları göz ardı etmemek gerekir:

Bir balıkçıyı ele alalım. Tuttuğu balıkları satarak hayatını kazanmaktadır. Kapitalist anlayışa göre bu kişi balığa da, emeğine de, kullandığı malzemelere de vs. hepsine karşılık bir değer alır, çünkü balık kendi mülkü olmuştur.

Müslüman ise balığa bedel alamaz. O Allah'ındır ancak o balığı tutmak için sarflarının ve emeğinin karşılığını "kat kat riba"ya kaçmayan bir kar ile alır.

Diyelim ki bahçenizden menbaa suyu çıktı. Bu suyu çıkartıp içime sunulacak hale getirene kadarki emek ve masraflarınıza uygun bir kâr ekleyerek satabilirsiniz, suya para alamazsınız. Su Allah'ındır.

Bahçenizden topladığınız zeytinleri para karşılığı satamazsınız. Yetişmeleri için bir çaba emek ve masraf yaptı iseniz bunları ve uygun bir kârı alabilirsiniz.

İşte zekatı da bu elde ettiğiniz bedellerden verirsiniz.
Emeğinizin değerini veya kârınızı istediğiniz kadar yüksek tutun , size bir fayda sağlamaz, nafiledir. Çünkü eşitliği bozan fazlayı veya mizanda vezin kuralına göre belirlenmiş/tayin edilmiş hak edişinizden/"zorunlu ihtiyacınızdan" fazlasını alamazsınız, o kısmı zekat olarak vermek zorundasınız.

Kapitalist ise hem malın kendinden kâr eder, hemde vergi vermez sermayeye ekleyip bir de oradan kâr eder; yani kat kat riba yer. Bu nedenle yüksek oranlı kâr onun için önemlidir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

HanifTürk
5. April 2017, 05:18 AM
Bu konuda daha açıklayıcı bilgiler gerekiyor.

Mülk Allah'ındır. Bundan şüphe yok. Her şeyin yaratanı O olduğundan da maliki/sahibi O.

Fakat Allah "El Müstağni" yani hiç bir şeye ihtiyacı olmayan; her ol dediğinde istediği olan, oldurandır. Bu nedenle yarattıklarını insanların istifadesine bırakmış fakat denetimini de sürdürmektedir.
İnsanlar da bunların üzerinde iradeleriyle hakimiyet kurup istifadeye başlamışlardır. Buna mülkiyet demişler ve mülkiyetin sınırlarının da İslam anlayışına göre nasıl olması gerektiği de tarafımızdan Mülk ayrımı altında etraflı olarak izah edilmiştir.
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2695

Fakat hem bu özelliği, hem de "Bahçe sahipleri" ve benzeri kıssaları göz ardı etmemek gerekir:

Bir balıkçıyı ele alalım. Tuttuğu balıkları satarak hayatını kazanmaktadır. Kapitalist anlayışa göre bu kişi balığa da, emeğine de, kullandığı malzemelere de vs. hepsine karşılık bir değer alır, çünkü balık kendi mülkü olmuştur.

Müslüman ise balığa bedel alamaz. O Allah'ındır ancak o balığı tutmak için sarflarının ve emeğinin karşılığını "kat kat riba"ya kaçmayan bir kar ile alır.

Diyelim ki bahçenizden menbaa suyu çıktı. Bu suyu çıkartıp içime sunulacak hale getirene kadarki emek ve masraflarınıza uygun bir kâr ekleyerek satabilirsiniz, suya para alamazsınız. Su Allah'ındır.

Bahçenizden topladığınız zeytinleri para karşılığı satamazsınız. Yetişmeleri için bir çaba emek ve masraf yaptı iseniz bunları ve uygun bir kârı alabilirsiniz.

İşte zekatı da bu elde ettiğiniz bedellerden verirsiniz.
Emeğinizin değerini veya kârınızı istediğiniz kadar yüksek tutun , size bir fayda sağlamaz, nafiledir. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını veya mizanda vezin kuralına göre belirlenmiş/tayin edilmiş hak edişinizden fazlasını alamazsınız, o kısmı zekat olarak vermek zorundasınız.

Kapitalist ise hem malın kendinden kâr eder, hemde vergi vermez sermayeye ekler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Sn galip yetkin verdiğiniz linkleri inceleyeyim teşekkürler

galipyetkin
5. April 2017, 09:12 AM
Bir not.
Alıntının sonunda geçen "ihtiyaçtan fazlası" ibaresi alıntı yapılan yazıda "eşitliği bozan fazla" diye değiştirilmiştir.Bu şekilde dikkate alınmalıdır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
5. April 2017, 11:28 PM
Sevgili galip abi

Eşya İLE mülk biraz karışmış gibi sanki birde rızk konusunda ihtilafa düşecek gibiyiz
Galip abi

galipyetkin
5. April 2017, 11:51 PM
Saygın Kuman.

Biraz açar mısın?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
5. May 2017, 11:38 PM
Saygın Kuman.

İşinden dolayı uzun zaman ayrı kalıyor, yerleşik bilgisayardan veya Tlf. bilgisayarından katılıyordun.
Ama bu uzun oldu.
Bir hastalık veya başka bir araz yok zannederim.
Lütfen bilgilendiriver.

Fikir alış-verişi yapalım mesela.
Çünkü bu konuda bazı toplum kesimleri ile günün yaşamı ve düşünüş düzeni bazında önemli bazı farklar toplumu kişisel düşünceler yönüne itelemekte ve din , dolayısı ile toplum ve toplum yaşamı bozulmakta.(Neden 25.000.000.-luk bir İstanbul? Hey Kağızmanlı Ayşe Abla nedenini sen biliyor musun? Ya Sen Sarıyerli Kutlu; bilgin var mı?).

Haaa?
Eşya veya mülk mü?
Biri menkul ; biri gayrimenkul
(biri taşınır, diğeri taşınamaz.)

Esasında bu ayrım, hukuki terimler olup konu hakkında herhangi bir niza/zanna dayalı istek çıkmaz ise günlük yaşamı etkilemez.
Ya çıkar ise?
"çıkar ise" hakimiyetin, menkul ile gayrimenkulü elde bulundurmanın şartları kişisel ihtiyaca göre değişiklik gösterir mi?

Gösterir: Ya memur/halife(Bakara:30) olursun,
(-Menkul veya gayrimenkulün elde bulundurulma miktarı ve kullanışının seçimi/amacının sonucu ya cennet ya cehennem. Kıssalara bakılması önerilir-.)
yani ya huzurlu ve mutlu bir yaşam;
ya da boynunda cehenneme odun yüklerini taşıyanın alameti ile her hangi birinin ayakçısı, kişiliksiz bencil bir mimlenmiş ve kendisinin taşıdığı odunlarla kendisini kızartılacak bir zırtaboz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
21. May 2017, 02:01 PM
Galip abi selam,

Allah'a şükür iyiyim büyük bir sorun yok. Umarım sen de geçici rahatsızlığından kurtulmuşsun dur.

Ayrı kalmamın nedeni, aslında söyleyecek bir fikrimin olmayışı desem yeridir yada söyleyeceklerimin gerçekten benim sözlerim mi yoksa başkalarının sözlerimi olduğunu karar veremem.
Sürekli bir eğitim ve gelişim içinde olmamız da nedenlerin yanında ayrı bir neden yada sorun olarak da duruyor.
Sürekli değişen yada gelişen fikirler gerçekte sadece kafa karışıklığı mı yoksa gelişim mi onu da tam olarak çözemedim sanırım. Hayat durağan olmadığından dolayı fikirlerin sürekli gelişmesi değişmesi aslında gayet normal durağanlık günümüzde yok sürekli ve hızlı bir değişim, o kadar hızlı ki asla yetişememe durumu. Yeni bilgiler yeni durumlar yeni olgular...

Bu 'yeni bilgiler' aslında çıkış noktası 'bir' olan bilginin duruma göre değişmesi yaşama adepte edilmesi gibi bir olay. Çünkü bilgiler yeni durumlara yeni olgulara adepte edilmez ise yok olur gider siz ne kadar onun yok olmaması için çalışırsanız çalışın ya yok olacak ya da 'bağnaz' duruma düşecektir bu yüzden aslında fikirlerin durağan olması ve ya sabitlenmesi diye bir olgu da yok aslında.

Konumuz miras idi özel de ise miras ı kaynağı olan 'mülk' İslam için de en az ilgilenilen konu olduğu söyleniyor sadece İslam için de değil Ekonomi biliminin de en az ilgilendiği konu da mülk.
Gerçekten de içinden çıkılamaz bir konu. İçinden çıkılamayan bir konu olmasının nedeni ise bildiğimiz, bilinen tüm olgular ile bir nokta da çatışması, bunun en büyük sebebi ise 'kabullerimiz', kabullerimiz ister ekonomik alan da ister dini alanda değişmedikçe de bu konu hakkında kimse çok fazla konuşmayacak gibi. Konuştukça da kendisini yalanlayacak duruma düşmesi.

Miras ve vasiyet konusunda da mülk ile ilgili kabullerimiz değişmedikçe sürekli bir tartışma olacağı açık

Benim kabulüm ise ' Mülk Mutlak Olana Aittir' ve kimse ile paylaşılamaz.
Bu kabulden sonra 'Zekat, infak, sadaka, rızk' gibi kavramlar ister içi doldurulur isterse de atıl duruma düşürülür.
Miras vasiyet gibi kavramlar da buna göre şekil verilebilir.

Ancak burada şu can sıkıcı aslında vasiyet mülk e ortaklık gibi de duruyor. ?

kuman
4. June 2017, 02:47 PM
Valla sevgili abilerim,

Nereden bakarsanız bakın nasıl yan çizerseniz çizin Kur an dan özel mülkiyet çıkmaz. Çıkarsa sorun olur.

Mülk Allah ındır yani tüm insan ve hayvan topluluğunundur
Din Adelet demektir
Özel Mülk Adeleti bozan demektir
yani Adaleti bozan özel mülk Din i de bozuyor demektir.

Tabi eğer özel mülk adeleti bozmaz diyorsanız yada Din tanımınız Adalet ilk sıraya almıyorsa o başka.

Eee o zaman neden miras,vasiyet, ,infak, zekat var derseniz bende sorulmuş derim.
Cevap olarak neden Allah özel mülk yoktur dememiş ve kural koymamış derseniz ben de demiş derim
anlayana...

Bu arada ihtiyaçlar İLE mülkü lütfen karıştırmayalım