PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkler Nasıl İslamlaştırıldı.


galipyetkin
20. January 2016, 09:17 PM
Bu yazı tarihi hakikatlerin bilinmesi dışında başka bir maksat taşımadığı beni tanıyanlar tarafından bilinmektedir.
Kokoreç yemek için balıkçıya gitmeyin lûtfen.


TÜRKLER NASIL İSLAMLAŞTIRILDI.

Giderek daha çok siyasete bulaştırılmak istenen İslam, ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda gelmiştir pek bilinmez, sanki bilinmesi de pek istenmez. Ancak, bir çoğumuzun bilmediği, yada bilmek istemediği bu tarih, en çok bilmemiz gereken konuların başında gelmektedir.. Aşağıdaki döküman tamamen İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan düzenlenerek hazırlanmıştır.
Türklerin ilk Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670 li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740 lara kadarki tarih atlanarak verilmiştir. İslam'ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670 lerden başlayarak 740 lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım..

Müslüman Arapların Türklere İlk Saldırıları.

Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir.. Türk beylikleri, bu bölgedeki, Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi şehirlerde yerleşmiş yaşıyorlar, deri imal ediyor ve pamukdan kağıt üreterek bunları satıyor ve iyi de para kazanıyorlardı.. Bu üretimlerinin yanı sıra Altın madenleri çalıştırıyorlardı..Özellikle adı zengin şehir manasına gelen, Semerkant’ın zenginliğinin o devirde dillere destan olduğu söylenir.. Bu zenginlik ötedenberi Talancı Arapların iştahını kabartıyorduysa da, Türklerden çekiniyorlar ve araya sınır olarak koydukları Ceyhun nehrini geçmeye pek cesaret edemiyorlardı.. Çünkü daha önce Halife Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar İslamı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergane’ye kadar girdiysede Türkler tarafından yok edilmişlerdi.. Ancak daha sonraları Muaviye tarafından, Ceyhun nehrinin altında kalan Horasan’ın tamamiyla işgal edilmesi ile o bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu..

Buhara'nın Talan Edilmesi.

Horasan’ın kendileri tarafından tamamen işgal edilmesinden cesaret alan Araplar, Muaviye’nin ilk Horasan valisi olan, Ubeydullah bin Ziyad 673 yılında bu sefer ilkinden çok daha kalabalık 24000 kişilik bir ordu ile Ceyhun nehrini geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşatır. Kibac Hatun diğer Türk beyliklerinden yardım istersede bu yardım kendisine gelmez ve Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemezlersede tam anlamıyla talan ederler.. Daha sonra, Muaviye’nin ikinci Horasan Valisi, Halife Osman’ın oğlu Said’de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır.. Kendisine diğer Türk Beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun, Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre, Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden rehinler verir.. ( Bu sayı kimi tarihcilere göre 50 kimine göre de 80’ dir... ) Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said, zenginliğini öteden beri duyduğu Semerkant’a saldırır.. Semerkant’ı baştan aşağı talan eder ve topladığı binlerce Türk gencini, köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir.. Said daha sonra Kibac Hatun’dan aldığı 80 kadar rehine tarafından bir punduna getirilmiş ve hançerlenerek öldürülmüştü....( Said’i öldürdükten sonra dağa kaçmayı başaran rehinlerin orada açlıktan öldüğü söylenir ) Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad olur. Horasan’da Muaviye’nin oğlu Yezid’e bağlıdır.. Ziyad’da ayni şekilde 680 yılında Türkleri İslamlaştırmak ve şehirlerini talan etmek için saldırır fakat püskürtülerek geri çekilirler.. Bu sefer, kendi orduları Türkler tarafından talan edilerek silahları alınır.. Daha sonra Araplar daha güçlü bir orduyla tekrar saldırır ve Türkleri gene talan ederler.. Bu talandan her Arap 2400 dirhem alır.. ( Bir kölenin satış fiyatı 300 ile 500 dirhem arasında olduğu düşünülürse, bu durumda aldıkları ganimet adam başına 7 veya 8 köleye eş değerdedir..)

Haccac ve Rutbil.

İslam’da ilk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar.. Abdülmelik, etrafını İslamlaştırmaya adı İslam tarihine kandökücü zalim olan Haccac’ı kendisine yardımcı seçerek başlar.. Abdülmelik önce civar halkların dillerini Arapçalaştırdı.. Harac karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayri müslimlerin bütün haklarını geri aldı.. Bu arada Haccac’ı Irak genel valiliğine atadı.. Haccac’ın Irak’a genel vali atanmasından sonra Türklerin kaderinde ilk köklü değişikler başlamış oldu.. Haccac ilk olarak Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a, Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar.. O tarihte, Sicistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir.. Haccac, bununla yetinmez ve Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak teslim olmasını ister.. Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez.. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür.. Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır..Ubeydullah, Rutbil’den kurtulmak için 700000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır.. Buna çok kızan Haccac 40000 kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir.. Rutbil’i yenemiyeceğini anlayan Esas, bu sefer onunla anlaşır.. Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de, Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer. Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas Rutbil’e sığınır.. Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder.. Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini, verirse de kendisinden 7 sene hiç vergi almayacağını söyler.. Türk şehirlerinin tekrar bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil, 7 sene haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ve yakınlarını Haccac’a teslim eder.. Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır.. Haccac Rutbil’den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir.. Hocente, Kes, Sogd ve Nesef’i ele geçirirsede Türkler direnirler.. Horasan valiliğine Muhelleb’in oğlu Yezid gelir.. Yezid ibni Muhelleb’de Türk şehirlerini talan eder.Yezid’in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar.. Bu tarihlerde, Araplar Türklerin yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilersede kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türlere geri vermek zorunda kalmışlardı..

Kuteybe ibni Müslim.

705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer.. Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay, Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur.. Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir. Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında olmuştur..Vali olduğu andan itibaren, Türk Beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar.. Merv’de askerleri toplayarak, Allah kendi dininin aziz olmasi için size bu toprakları helal kıldı der.. Sanki, Bakara suresi 193’ü .... “Yalnız Allah dini kalana kadar onlarla savaşın...” yada “8.Enfal /.39’u “din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” . ayetlerini savaşçılarına hatırlatarak Arap ordusunu Türklerin üzerine sürer.. Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır.. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent’in savunmasına yardıma gelirler.. İki ay süren bir savaş olur. Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da, Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar.. Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya rağmen şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar.. Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir Milis birliği kurarlar, Baykent’de karışıklıklar başlar.. Bunun üzerine Kuteybe Baykent’e tekrar gelerek ne kadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür.. Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri tekrar baştan aşağı yağmalar..
Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur.. Taberi, bütün Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler..
Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir.. Muhafız birlikleri oluşturulur.. Valilik den vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplar’dan oluşturulur.. Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır.. Bunlar, Enfal suresinde yazdığı gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetlerdir.. Daha sonra esir edilen kadın ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır.. Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar, şehrin onarımı da gene Türklere kalmıştır..Bundan sonra sıra gelir Buhara’nın tamamen işgal edilip müslümanlaştırılmasına..

Buhara'nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı.

Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar.. Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır.. Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer.. Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istila eder.. Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar.. Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.. Ancak Kuteybe’de, savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner.. Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve, Buhara’yı mutlaka almasi için Kuteybe’ye emir verir..Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir sene sonra tekrar Buhara’yı kuşatır.. Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar.. Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaad eder.. Para hırsı ile gayrete gelen Araplar, şehri istila ederler..Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır, Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler, beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak yada köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar.. Erkeklerden de binlerce kişiyi köle olarak satmak üzere beraberlerinde götürürler.. Araplardan oluşan yeni bir idari kurumlaşma yapılır.. Diğer beyliklerden tepkiler gelmeye başlayınca da, Buhara Melikesi Hatun’un oğlu Tuğ Sad kukla hükümdar yapılır.. Tuğ Sad tarihe hain bir işbirlikçi olarak geçer.. Daha sonrada Müslüman olarak oğluna da, efendisi Kuteybe’nin ismini vererek bağlılığını kanıtlar.. Etkili bir kolonizasyon yapmak isteyen Kuteybe bunun için öncelikle yerli halkı İslamlaştırmaya başlar.. Buhara halkı önceleri Müslüman olmuş gibi görünselerde bu dini kabul etmek istemezler..Kuteybe Türklerin aslında Müslüman olmadıklarını, evlerinde İslami kuralları tatbik etmediklerini anlar ve yeni bir yöntem geliştirir..Bu yönteme göre Türkler evlerini Araplarla paylaşmak zorunda bırakılırlar ve bu şekilde bire bir kontrol altına alınırlar.. İslami kurallara uymayanlar ise ağır cezalara uğratılırlar.. ( Bugün, bazı İslami yazarlar bu getirilen tedbirlerin İslam'ın Türkler tarafından kabul edilmesinde çok yarar sağladığını açıkca ifade ederler..Bu yaklaşım da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.. )
Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halkdan bazı direnişçiler çıkar.. Gizlice silahlanırlar..Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar..Kuteybe baskıları arttırır, kendi aralarında örgütleşen Türkleri yakalattırıp öldürtür.. Bu arada yeni vergi yasaları getirir.. Yerli halk, halifeye senede 200000 dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10000 dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır.. Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar.. Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar.. Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar.. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Arap’lar, Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar, Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar.. İste Tek din İslam oluncaya kadar savaşın diyen ayet, Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır..Allah dini dedikleri İslam, Ahzab Suresi / 50 de olduğu gibi, savaşta gasp edilen Türk kızlarınıda ganimet olarak görür, ve Araplara cariye olmalarını helal kılar..Cuma namazı zorunlu hale getirilir.. Genede Türkerden rağbet görmez. Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce fakirler üzerinde İslamın etkili olmasını temine çalışır.. Bu uygulama nispeten başarılı olur.. Fakir halktan para için camiye gidenler olur..

1. Büyük Katliam ( Talkan Katliamı ).

Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen nekadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. Bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır...(Arap kültüründe halen bu gelenek vardır)
Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır..Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.. Kuteybe sanki Kuran’daki ayetleri yerine getirmiştir...

9 Tevbe. 123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler.
Bu olay, Ziya Kitapçı'nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır;
Bu harblerden birinde, et-Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe'ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır;
Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız. Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.
Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece herşey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamıyacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlasmaya göre,

1.Semerkant Araplara hersene 2.200.000 altın ödeyecektir.
2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.
3.Şehirde Cami yapılacaktır. (Bu psikolojik korkunun baskısı hala Türklerde vardır)
4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.
5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir.

Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır..
Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir..

2. Büyük Katliam.. ( Curcan Katliamı ).

Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştır.. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.. Kuteybe’nin öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır.. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder.. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır.. Sonunda Dağıstan düşer.. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür..Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir.. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur.. Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur.. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 kişilik bir yardım alarak savaşa başlar.. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler.. Yezid öfkeye kapılır, Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder.. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür.. Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra, kale düşer.. Curcan beyi öldürülür.. Kaledeki askerler esir alınır.. Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler.. Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptiğı katliama benzer bir katliam yapılır.. Türkleri öldürerek, 4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır.. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk’ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür.. Öldürülen Türklerin kanlarını nehire akıtır.. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir.. Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beşde biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır..
Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğünü söylerler..
717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer.. Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları başladığında Kibac hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım istediği halde istediği yardım kendisine verilmemişti.. Sonra o yardımı göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler.. Bu olaylardan Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve beraberlik sağlayamamış olduklarını görüyoruz.. 717 yılında Ömer ibni Abdulziz halife olur..İki yıl sonra hastalanır yerine, 719 da, Yezid ibni Abdülmelik geçer.. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb’in arası iyi değildir.. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak, Basra’da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik’e karşı ayaklanır.. 721’de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır.. Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb olur.. Yezit’in kafası kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik’e yollanır.. Mesleme, Mehleb’in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür. Yezid ibni Mehleb’in oğlu olan, Muaviye ibni Yezid’de elinde bulundurduğu 32 kadar Mesmele taraftarının kafasını kestirtir.. Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile biter… Mesmele, Mehleb’den ele geçirdiği aralarında Türklerin de bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem’e satar..Bu arada, Yezid ibni Mehleb’in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan’ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsada başarılı olamaz.. Kuteybe’nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi kadar başarılı olamamışlardır.. Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir duraksama içine girer.. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam’ın kuvvetlendirilmesine çalışır.. Kendisine bağlı yöneticilere, “ Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın” demiştir.. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan cizye alınmamasını istersede, Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlıkarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilmiştir.. Bu arada Horasan’da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır..

Hakan Sulu'nun Göktürk Boylarının Başına Geçmesi.

Türkler, Arapların istilasına karşı direnişlerini Çin’den yardım isteyerek sürdürürler.. Daha önce Araplarla işbirliği içinde olan Tugsad da, 718 yılında Çin imparatorundan yardım ister.. Çin, Türklere yardım göndermez.. Turgis Kaani Sulu, Bati Göktürk Boylarının başına geçerek, 720 yılında Sogd’daki Türklerin Araplara karşı isyanını desteklemek için bir birlik gönderir.. Sulu’nun, Kur-Sul adındaki komutanı, Seyhun nehrini geçerek, Sogd’a gelir ve oradaki diğer Türklerle birleşerek, Semerkant’a doğru yürür.. Arap Valisi, Said ibni Haris, Türkleri durduramaz ve Semerkant’a çekilir.. Ancak Türkler Semerkant’ı kuşatamazlar.. Bu arada Said ibni Haris yerine 721 yılında Horasan’a Said ibni Harasi atanır.. 722’de Hisam Halife olur, Said ibni Harasi’yi görevden alarak yerine Müslim ibni Said’i atar.. Müslim ilk olarak Afşin’i haraca bağlar.. Seyhun’u geçerek bütün ekinleri ve ağaçları yakarak ilerler.. Bunun üzerine Turgis Hakanı Sulu, Müslim’in üzerine yürür.. Sulu’nun üzerine geldiğini ögrenen Müslim geri çekilmeye başlar.. Seyhun nehri yakınlarında, bir başka Türk birliği tarafından durdurulur.. Bir yandan yukardan Sulu’nun birlikleri ilerlediği için acele eden Müslim, zayiat vermesine rağmen, Seyhun nehrini geçerek Semerkant’a çekilir.. Bu yenilgi üzerine, Müslim görevden alınır, yerine Esed ibni Abdullah atanır..Esed ilk olarak Hoten şehrini ele geçirerek yağmalar.. Ancak, Turgis Hakanının Müslim’i kovalamasından cesaret alan halk Araplara karşı ayaklanır.. 726 yılında Turgis Hakanı Sulu kararlı bir şekilde Esed’in üzerine yürür.. Huttal’da çarpışırlar.. Esed, Sulu karşısında ağır bir mağlubiyet alır.. Bunun üzerine 727’de Esed’de görevden alınarak yerine Esres ibni Abdullah atanır..
Esres halk üzerinde baskı uygulayarak denetim kurabileceğini düşünürsede başarılı olamaz.. Bir kısım halk Müslüman olduklarını söyleyerek vergi vermek istemezler ve Turgis’lerden yardım isterler. Turgis Hakanı Sulu 728 yılında Buhara’yı zapteder.. Bu arada Esres’in yerine Cüneyt ibn Abdurrahman geçer..Araplar Semerkant’a çekilir..Hakan Sulu ve Kur-Sul idaresindeki Turgis kuvvetleri 729 yılında 58 gün süreyle Arapları Kemerce kalesinde kuşatma altında tutarlar.. Açlıktan ölme noktasına gelen Araplar Kemerce’den çıkarak teslim olurlar, yapılan anlaşma gereğince teslim olanlar Debusia’ya gönderilirler.. Daha sonra Hakan Sulu, Semerkant’ı kuşatır.. Semerkant’ın işgal komutanı Savra ibni Hurr, Cüneyd ibni Abdurrahman’dan yardım ister.. Cüneyd yardıma gelmeden Savra ve Hakan Sulu Semerkant yakınlarında savaşırlar.. Araplar savaşı kaybeder, Semerkant’ın Arap Karargah komutanı Savra bu savaşta ölür.. Halife Hisam, Kufe ve Basra’dan 20000 kişilik ek bir kuvveti Cüneyd ibni Abdurrahman’a gönderir.. Hakan Sulu 732’de Buhara’yı terk ederek çekilir.. 734’de Cüneyd ibni Abdurrahman ölür, yerine Asım ibni Abdullah geçer, bir yıl sonra onun da yerine Halid ibni Abdullah geçer..

Hakan Sulu'nun Ölümü ve Cuzcan Beyinin ihaneti.

Hakan Sulu, 737 yılında Halid’in üzerine yürür.. Araplar zayiat vererek Ceyhun’un güneyine çekilir.. Türkler Ceyhun nehrini geçerek Arapları Belh’e kadar çekilmeye zorlar, ancak Cuzcan önderi, Arap’larla birleşerek Hakan Sulu’nun ülkesine çekilmesine sebep olur.. Göründüğü kadarı ile eğer Cuzcan önderi Araplarla işbirliği yapmamış olsaydı Hakan Sulu’nun ordusu muhtemelen Arapları Türk topraklarından temizleyecekti.. Hakan Sulu ülkesine döndükten sonra bir zamanlar Araplara karşı beraber savaştiğı Kur-Sul tarafından şahsi nedenlerden dolayı öldürülür..
Bu gelişmenin birazda Çin tarafından tezgahlandığı, ve tarihte Çin’in Türk Beyliklerini birbirine düşürme siyaseti olarak görülür.. Hakan Sulu’nun ölmesi Araplar arasında sevinçle karşılanır.. Öyleki Horasan Valisi Araplara Hakan’ın öldürülmesinden dolayı şükür orucu tutulmasını ister.. Haberi Halife Hisam’a ulaştırırsa da, Halife bu haberin doğruluğunu anlamak için güvendiği adamlarını yollayarak haberin doğruluğunu öğrenmelerini ister.. Hakan Sulu’nun öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar.. Arapların Türk yurtlarından temizlenmeleri ile ilgili umutları bir anda söner.. Öncelikle Dikhanlar denen yerel egemenlikler Araplara büyük tavizler verirler.. Müslümanlığı kabul eden kişilere büyük ekonomik çıkarlar sağlanır.. Cizye olarak alınan vergilerin miktarları düşürülerek önceki zorlamalara göre çok daha yumuşak bir sömürü politikası uygulanır.. Buraya kadar ki tarihte Türklerin zorla Müslümanlaştırılmalarına hizmet etmiş olan en önemli 2 isim, Arap Komutanı Kuteybe ve Hakan Sulu’nun tam önemli bir darbe indirmek üzereyken kendini Araplara satarak onlarla işbirliği içine giren hain Cuzcan Beyi’dir.. Kur-Sul’da, Turgis Hakanı Sulu’yu şahsi çıkarları uğruna öldürerek ister istemez Arapların korkulu rüyasını ortadan kaldırmış, Müslümanlığın Türk topraklarında daha rahat bir şekilde yayılmasına neden olmuştur..

Kur-Sul'un Ölümü ve Türk Ordularının Dağılması.

Emevilerin son valisi, Nasır ibni Seyyar’ın valiliğe gelmesi ile birlikte Güney Türkistan’da Arap güçlerinde bir toparlanma başlar. Nasır, Arap hakimiyetinin yumuşak bir politika ile daha kolay bir şekilde yayılabileceği bilinci ile güçlü bir ordu kurarak Türk topraklarına yayılır. 739 yılında Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler.. Ancak, Seyhun nehrini geçmeye çalışırlarsada, Kur-Sul komutasındaki Türk ordusu tarafından durdurulurlar.. Sayı olarak Kur-Sul’un ordusundan daha kalabalık olmalarına rağmen, nehrin öte tarafına geçmeye cesaret edemezler.. Ancak bu arada Araplar için hiç beklemedikleri bir gelişme olur.. Araplara karşı saldırı düzenlemeyi planlayan ve bu nedenle nehrin etrafında keşif yapan Kur-Sul, Arap askerlerine yakalanır.. Nasır, Kur-Sul’u hemen öldürerek cesedini Türklerin görebileceği şekilde Seyhun nehrinin kenarına astırır.. Bu manzara çok geçmeden Türkler üzerinde beklenen etkiyi yapar ve Türk ordusu zaten sayıca üstün olan Araplar karşısında dağılır.. Taşkent ve Fergana da teslim olur.. Nasır,bundan sonra Arap hakimiyetini daha yumuşak politikalar uygulayarak sürdürür.. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir.. Halk içinden Müslüman olanlara bazı ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlanarak, onların kendiliğinden Müslümanlığı seçmeleri teşvik edilir.. İslam’ın taraftar bulabilmesi için, gerek korkutarak, gerek teşvik ederek gereken her türlü tedbiri alınır.. Bu alınan tedbirler yavaşda olsa sonuç verir.. Türk topraklarındaki son Emevi Arap valisi Nasır ibni Seyyar Türklere İslam’ı kabul ettirtmeyi başarmıştır..
Bizi ilgilendiren tarih buraya kadardır.. Bundan bir süre sonra Arap topraklarında, Emevi Hanedanının egemenliği son bulur ve Abbasilerin devri kendini gösterir..
749’da Abbasiler Emevi Hanedanını zorlamaya başlar.. Arap topraklarında başlayan iç savaş, Emevilerin dışarı yayılmaları için gerekli olan kuvvetin bölünmesine yol açar.. Abbasilerle birlikte, Müslümanlaştırılan halklar üzerinde daha uyumlu, onların örf ve ananelerine uyan bir İslam uygulanır.. Emevilerden sonra İslamiyetin evrensel bir din olduğu şeklinde uygulamalar yapılarak İslam'ın daha geniş kitlelere yayılmasına özen gösterilir.. Bu şekilde önceleri Arap dini olarak kurulan din, giderek daha bir evrensel görünüm kazanır.
Bu arada Araplar arası çatışmalar da giderek şiddetlenir.. Araplar arası kavgada M*******iler, yani azat edimiş köleler de belli bir önem kazanırlar.. Bu çatışmaların içinde olan Arap şefleri M*******i’yi kendi taraflarına çekmek isterler.. Ancak, bütün Müslümanları eşit gören İslam karşısında M*******i’nin durumu belirsizdir.. M*******i, eşitliği öngören İslam adına, Arap üstünlüğüne karşı çıkar.. Ali tarafı ve Peygamberin amcası Abbas’ın soyu, Emeviler tarafından kendilerinden hile ve zorbalıkla alınan iktidarlarının asıl sahipleri olarak görünmeleri, beraberinde bir takım siyasal sorunları da başlatır.. Bu arada, sınıfsal farklılıklar ve beraberinde yaşanan olumsuzlukların nedeni olarak, ezilen sınıf tarafından İslamın kendisi değil, Emevi hanedanın iktidarı sorumlu tutulur..

Müslüman Araplar Türklere Neden Saldırmıştır?

Genelde, bu tarihi bilen İslami çevreler, Müslüman Arapların Türklere saldırmasını, onları İslam dinine davet etmek, gerekirse bu uğurda zor kullanarak, onları İslam'a boyun eğdirmeye zorlamak şeklinde yorumlarlar.. Ancak tek neden bu değildir..
Bu konu da ayrıca Zekeriya Kitapçı'nın Yeni İslam Tarihi ve Türkler adlı Kitabında anlatılmıştır.. Aşağıdaki pasaj, aynı kitaptan alınma bir bölümdür.

Değişen Arap Toplumunun Yeni Hayat Anlayışı.

a-) Harbeden Askerlerin Servete Kavuşma İsteği:
Arapları, Orta Asyayı fethe zorlayan bir diğer faktörde harbeden askerlerin kısa zamanda büyük servet ve zenginliklere sahip olmaları idi. Değil daha sonraki devirler, ilk devirlerdeki fetih hareketlerinde bile sosyo-ekonomik nedenlerin çok önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmaktadır. Genellikle Bedevi, çölde yaşayan, fakru zaruret içinde çok insafsız bir hayat mücadelesi içinde yoğrulan Araplar, daha İslamın ilk devirlerinde harbedeb askerlerin verilen yüksek maaş ve ganimetler dolayısıyla kısa zamanda büyük bir servet ve zenginliğe kavuştuklarını görmüşlerdir. Mücahit gazilerin bundan sonraki yaşantıları ve hayat seviyeleri bir anda değişmiş ve harbe iştirak etmeyenlere nazaran çok daha iyi ve müreffeh bir hayat sürmeye başlamışlardır. Bu kabil Arap bedevilerinin o zamanki durumu, bugün Anadolu'nun iç kısımlarından kalkarak aynı sosyo-ekonomik nedenlerle çalışmak için Almanya'ya giden Türk köylüsünü ve onun sosyal hayatındada meydana gelen başdöndürücü değişiklikleri hatırlatmaktadır. Bunun içindir ki Arap kabileleri çeşitli cephelerde savaşmak için hata Hz. Ömer devrinde Medine'ye çok büyük kafileler halinde akın akın gelmeye başlamışlardır. Daha sonraları bunları Bedevi aileler takip etmiş ve dolayısıyla Arap yarımadasının dışına daha o devirlerden itibaren çok büyük bir Müslüman Arap göçü L. Caetani'nin ifadesiyle tarihte ilk defa Sami ırkının göçü başlamış oluyordu.
Tarihte belki ilk defa vaki olan bu Sami Arap göçü, Emeviler devrinde de bütün canlılığı ile devam etmiş, sadece İran'a değil, Türkistan'ın Buhara, Baykent, Semerkant gibi daha birçok büyük şehirlerine önemli ölçüda Arap aileleri yerleştirilmiştir. Özellikle Buhara'ya yerleştirilen bu kabil muhacir Arap aileleri o kadar çoktu ki, Kuteybe b. Müslim be yerleşik Arap nüfusu ve kesafetine dayanarak bu büyük Türk şehrini nerede ise kolonize etmeye kalkışmış ve bunda önemli ölçüde de muvaffak da olmuştur. Genellikle 25-50 bin arasında değişen ve aile efradıyla birlikte yapılan bu göçler, bir taraftan İran ve Türkistan'ın büyük şehirlerinin Arap nüfusuyla iskan edilmesine, diğer taraftan da siyasi Arap hakimiyetinin bölgede daha kolay bir şekilde yerleşmesine ve hatta İslam dininin gelişme ve yayılmasına da yardım etmiştir.

b-) Yaygın Geçim Sıkıntısı:
Müslüman Arapları komşu ülkeleri ve bu arada Türkistanı fethetmeye zorlayan önemli sebeplerden bir diğeri de çok yaygın hale gelen geçim sıkıntısıdır..Nitekim, el-Mesudi'nin en güzel kitap olarak tavsif ettiği ve fetih hareketlerini çok daha objectif kriterler içinde ele alan ilk tarihçilerimizden Belazuri'nin Fütuhu'l Büldan adındaki kıymetli eserinde, Arapların geçim sıkıntısı yokluk ve mahrumiyetler içinde sürdürdükleri hayat mücadelesi nedeniyle komşu ülkeleri fethetmeye zorlandıkları ve bu ülkelerde çok büyük sayıda yerleştikleri hakkında sarih ifadeler vardır. ( Sayfa 299..)

Taberi Anlatımları.

Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberinin anlatımından alınmıştır.
Tarih-i Taberi / Cilt3/(Syf-343)
Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler. Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Nekadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü.
Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344) Kuteybe dedi: - Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün )
Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler.hepsi 700 adam idi. Buyurdu başlarını kesip Haccaca gönderdiler.(Syf-347)
Kuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351)
Ganimet malının beşte birini Haccac’a gönderip Semerkant’ın fethini de ilan etti. Haccac da bu haberi işitip sevindi. Kuteybe tekrar Merv’e döndü. Kardeşi Abdullah’ı Semerkant’a emir yaptı. Askerlerinin bir miktarını onun yanında bıraktı ve lüzumu kadar harp aleti verip, Abdullah’a dedi: Kafirlerden hiç kimseyi Semerkant’a girmeye bırakma, ancak eline bir parça balçık ver ve o balçığın üzerine mühür vur.(Syf-353)

Kuteybe’nin Havarizem Şehrine Gitmesi Haberi.

Havarizem melikinin adı Çaygan idi. Ondan küçük Havarizad adlı bir kardeşi vardı. Çaygan’ın üzerine galebe etmiş idi ve onun bütün işini tutmuş idi. İşitse ki Çaygan’ın eline güzel bir cariye girmiş, yahut bir nefis bir kumaş almış derhal adam gönderip aldırırdı.Yine işitse ki bir kişinin güzel kızı var yahut güzel bir avreti var derhal mecal vermez,çekip alırdı.Hiç kimse men edemezdi. Ve Çaygan’a ondan şikayet etseler ben ona bir şey diyemem,derdi. Çaygan da onun elinden bunalmış idi.Bu işi bu şekilde uzatınca Çaygan’ın tahammül etmeye takatı kalmadı.El altından Kuteybe’ye adam gönderdi. Havarizem şehirlerinden üç şehrin kilitlerini bile gönderdi.
Ve Kuteybe’ye dedi: Havarizem’e gelip kardeşimi öldürürsen her ne dilersen vereyim,dedi.Lakin bu haberi hiç kimseye bildirmedi.Bu haber Kuteybe’ye ulaşınca gaza vaktı idi.Kuteybe kavmine Segat gazasına varırız diye bildirdi.Çaygan’ın adamını geri gönderdi.Havarizad’e haber verdiler ki Kuteybe Segad’a gazaya gider. O da gayet sevindi. Ve kavmine bildirdi ki bu yıl cenkten eminsiniz,zira Kuteybe segad’a gidermiş.Ve bizde iş’e meşkul olalım dedi.Bilmedi ki Kuteybe kendi üzerine gelir. Bu esnada Kuteybe ansızın bin atlı ile Medinetül Fil ki Havarizemin ulu ve muazzam şehridir.Zira Havarizem ülkesi üç şehirdir.Ondan ulusu yoktur.Kuteybe çıkıp geldi.Havarizem halkı Kuteybe’yi görüp korktular. Kuteybe doğru Çaygan’ın yanına geldi.Ve Havarizad’a haber verdiler ki ne gafil durursun işte Kuteybe erişip alemi fesada verdi.Havarizad anladı ki bu iş Çaygan’ın başı altındadır.Diledi ki Çaygan’ı öldüre.Lakin fırsat ve mecal bulamadı.İmdi hazır bulunan sipahi ile sürüp Medinetil Fil’e geldi.Çaygan o üç şehri Kuteybe’ye verip kendisi de Kuteybe’nin yanına geldi.Ve Havarizad şaşkına döndü. Nihayet Kuteybe’ye adam önderip aman diledi.
Kuteybe dedi: Amanı kardeşinden dile eğer o aman verirse benden emin ol.
Havarizad dedi: -İmdi bildim ki benim ölmem lazım. Zira benim kardeşime boyun eğmem ölmek demektir.Belki ölmek muti olmaktan iyidir,dedi. Bunun üzerine cenge koyuldu. Bir saat cenk edip sonunda tutuldu.Kuteybe’ye getirdiler. Kuteybe dedi:Kendini nasıl görürsün.
Havarizad dedi: -Ey emir,beni melamet etme ki ben kılıca eli onun için vurdum ki seninle benim aramda bir hüküm zahir ola.İmdi fırsat senin oldu,bana ne öğünmek gerek,ne dilersen et. Bunun üzerine Kuteybe buyurdu.Dışarı çıkıp boynunu vurdular.

Çaygan dedi: -Ey emir,henüz gönlüm şifa bulmadı.
Kuteybe dedi: -Daha ne dilersin?
Çaygan Dedi: -Dilerim ki onunla bile olan kimselerin hepsini öldüresin.
Kuteybe dedi: -İmdi sen benim yanıma topla, ben öldüreyim.

Çaygan da hepsini tutup getirdi.Kuteybe cümlesini öldürüp mallarını aldı. Çaygan şöyle şart etmiş idi ki:Bin baş esir ve nice bin kumaş vere. İmdi Kuteybe Medinetül File girip o malı Çaygan’dan aldı.
Çaygan Kuteybe’den yardım diledi.Zira Camhüd meliki daima gelip Çaygan ile cenk ederdi.Ve Çaygan’ı gayet incitirdi.Kuteybe Abdurrahman’ı ona yardıma gönderdi.Ve Abdurrahman varıp muharebe etti ve o meliki öldürdü.Çaygan o yerleri fethedip dört bin baş esir aldılar. Kuteybe buyurdu. Hepsini öldürdüler. (Syf-349-350)
-Şaş askeri bize gece baskın etmek dilerrmiş, imdi varın onların yolunda filan yerde pusuda durun.Ve onlar çıktığı vakit üzerlerine sürünüz.Ola ki bir fetih edesiniz,dedi.Muslih b.Müslim’I bunlara kumandan tayin etti.Muslih de gelip o 700 adamı üç bölük etti.Bir bölüğünü yolun sağ yanına,bir bölüğünü sol yanına koydu ve kendisi bir bölükle yolun üzerine durdu.Gece yarısı geçince Şaş askeri çıkıp geldiler.Muslih’i yol üzerinde görünce cenge meşgul oldular.Ve o iki bölük gaziler de iki taraftan hamle edip aç kurdun koyuna girdiği gibi kafirleri tarumar ettiler.Gazilerde Şübe adlı bir bahadır yiğit vardı.Kendisini Şaş güruhuna ve kalabalığına vurdu.Onların ortalarında bir melikzadeleri vardı.Yetişip Şübe onu kulağı tözünden kılıç ile çaldı.Öyle bir çaldıkı başı top gibi havaya uçtu.Şaş askeri bu heybeti gördüklerinde hepsi bozguna uğradılar.Müslümanlar ardına düşüp onları hesapsız kırdılar.Onlardan kurtulan pek az oldu.Ve onların ekserisi Melikzadeler idi.Ziynetli ve silahlı kimselerdi.Onların başlarını ve silahlarını ve elbiselerini hepsini aldılar geri dönüp Sürür ile Kuteybe’nin yanına geldiler. Ertesi gün Kuteybe hükmetti ki cenge atılalar.
Gavrek Kuteybe’ye adam gönderip dedi: -Bu ettiğin harbi öyle zannetme ki arapların kuvveti ile edersin belki acemden benim kardeşlerimdir ki sana yardım edip cenk ederler.Yoksa harbe arapları gönder.Gör ki biz de neler ederiz,dedi.Kuteybe bu sözü işitip gadaba geldi ve münadilere çağırttı.Müslüman mübarizleri toplanıp kafirlerin üzerine yürüyüş ettiler ve buyurdu ki mancınık kurdular ve bir burcu döğe döğe yıktılar.Ve Müslümanlar o yıkılan yerden hücum ettikte kafirlerden bir bahadır er gelip o gedikte durdu her kim ileri gelse mecal vermez öldürürdü.Müslümanlarda silahşörler çok idi.Kuteybe onları çağırtıp dedi ki:Sizden kim ki o şahsı ok ile vurursa ben ona on bin dirhem veririm.O silahşörlerden biri ileri yürüyüp ok ile o şahsı atıp gözünden vurdu ve ensesinden çıktı.derhal düştü.O kişi Kuteybe’nin yanına gelip on bin dirhemi aldı.

"Tarih kitaplarına; Türkler islamiyeti kendi istekleriyle kabul etti" diye yazdıranlara ithaf olunur...

****************

Herkese açık siteye teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
21. January 2016, 12:22 AM
Tarih ders almak içindir. Ne gurur nede şöhret getirir.

Galip yetkin güzel bir çalışma yapmış Allah razı olsun. Fazlası vardır eksiği yoktur.

Ancak sadece Türklere degil bu yapilanlar diyelim mesajı kapatalım.

ozkanates
21. January 2016, 12:39 PM
https://tr.wikipedia.org/wiki/Oryantalizm : Oryantalizm ya da diğer adlarıyla Şarkiyatçılık, Şarkiyat; Yakın ve Uzak Doğu toplum ve kültürleri, dilleri ve halklarının incelendiği batı kökenli ve batı merkezli araştırma alanlarının tümüne verilen ortak ad.

Terim, kimi çevrelerce olumsuz bir yan anlamla 18. ve 19.yüzyıllardaki sanayi kapitalizminin gelişme döneminin zihniyeti tarafından şekillendirilmiş Amerikalı ve Avrupalıların Doğu araştırmalarını tanımlamakta kullanılmıştır. Bu anlamda doğuculuk Aydınlanma çağı sonrası Batı Avrupalı beyaz adamın Doğu hakları ve kültürüne yönelik dışarıdan, ötekileştirici, değilleyici ve ön yargı dolu yorumlarına işaret etmektedir.

.. "anlaşılmaz ve hilekar Doğulu" gibi ırkçı tavırlar ve yaygın klişeler de artmaya başladı. Büyük Britanya'da da "konuşmaya değmez Türk (Unspeakable Turk)" tabirinin çıkışı aynı döneme rast gelmektedir. Doğu sanatı ve edebiyatı hala "egzotik" ve Klasik Yunan-Roma ideallerine göre düşük görülmekteydi. Doğunun politik ve iktisadi sistemlerinin genellikle feodal "doğu despotizmi" şeklinde olduğu ve kültürel ataletiyle ilerlemeye engel olduğu düşünülmekteydi. Pek çok eleştirel teorisyenler doğuculuğun bu biçimini beyaz adamın daha geniş ve ideolojik sömürgeciliğinin bir parçası olarak görmüşlerdir.

ozkanates
21. January 2016, 12:57 PM
Galip kardeşim, söylediğin hiç bir şey için yanlıştır demiyorum ama Batı oryantalizmi = sömürge ülke entellektüelizmi = "beyaz adamın üstün kültürü" mitidir diyorum.

Batı kültürü, bütünden bir parçayı çıkarır ve bu parçayı, tablonun geri kalanını komple yeniden boyayarak sunar. Böylece anlatılan her şey doğru olur ama varılan her sonuç yanlıştır. Bu çelişki de, "üstün kültür" miti ile örtülür. Sadece ülkemizin, sadece ülkemizin entellektüellerinin değil; tüm sömürge ülkelerin, tüm sömürge ülke entellektüellerinin müzmin halidir bu. Kafalardaki sömürge kültürü kırılmadıkça da böyle kalacak.

Bilgim yettiğince, verdiğin parçayı, ait olduğu tablonun içinden ele alacağım:

ozkanates
21. January 2016, 03:28 PM
Tüm yaşam formları, üstel olarak çoğalmak isteken kaynakların sabitliği duvarına toslarlar.
Bitip tükenmeyen bir nüfus baskısı altında, bitmeyen bir kaynak kıtlığı içinde yaşarlar.
Otçulların nüfusu, kısmen etçiller ile, geri kalan da açlık ve susuzlukla sınırlanır.
Etçillerin nüfusunu sınırlayan olmadığından, mecbur birbirlerini öldürürler.

Bu doğa kanunları, piramidin tepesindeki insan için de aynı idi.
Artan nüfusta seçenekler: Açlıkla ölmek veya yeni kaynak bulmak.
Kaynaklar sahipli ise: Açlıkla ölmek veya kaynaklara el koymak = savaş.

Ancak savaş da çözüm olmuyordu çünkü el konan kaynaklarla nüfüs artınca,
Seçenekler yine aynı: Açlıkla ölmek ya da yeni kaynak bulmak = savaş.

İşte bu yüzden insanlık tarihi baştan sona savaşlar tarihi.
Savaş bir seçenek değil idi, ama sadece hayatta kalma idi.

Geniş kitleleri birleştirmek için kullanılan millet/din/meshep vs,
Şimdiki devletlerin ve siyasi partilerin işlevini yerine getirdiler,
Bunların hepsi, kaçınılmaz savaşta seçilen taraftan ibarettiler.

Şimdi devletler ve partiler var, birbirimize bunlarla saldırıyoruz.
Kıtlıkta değilken üstelik; herkese yiyecek üretmek bunca kolayken.

kuman
21. January 2016, 03:54 PM
SEvgili galip yetkin,
Sizce Türkler Kur an i okusaydilar musluman olurlarmiydi ?

ozkanates
21. January 2016, 04:13 PM
Şimdi başlık yazısının komplesini, benim başlık yazımın yarım paragrafına yerleştirelim: "Sonraki dönemde Araplar, Göktürk İmparatorluğunun dağılmasıyla ortaya çıkan küçük beyliklerden Türkgeş Beyliği ile bir dizi savaş yaptılar. Onu da bazen biri, bazen diğeri kazandı. Ancak asıl Türk güçleri olan Selçuklular, büyük Oğuz boyları ve benzerleriyle hiç karşı karşıya gelmediler."

Görüldüğü üzere, Araplar ile Türkler savaşmamış değil, savaştılar.

Ancak bu savaşlar... değil geniş Türk boylarının...
Bahsettiğin üzere Türk şehir devletlerinin bile,
Dağılmış imparatorluktan kalmış küçücük beyliklerin bile,
Başa çıkacağı boyutta sürüp giden sınır savaşlarıydı.

Yani Türklerin başına balyoz inmiş değil.

Peki sadece Araplar mı savaş yaptı?
Hayır, tüm toplumlar/milletler/dinler/mezhepler,
Hem birbiriyle hem kendi içinde durmaksızın savaştılar.
Arap boyları Arap boyları ile, Türk boyları Türk boyları ile,
Tüm boylar tüm boylar ile.

Tıpkı tüm milletler, tüm dinler, tüm mezhepler, tüm her şey gibi.

Peki Batı oryantalizminin ballandıra ballandıra anlattığı vahşet sahnelerine ne diyeceğiz?
Bunu 3 koldan cevaplamak lazım:

İlkini yukarıda verdim, savaşlar kaynaklar içindi:
Herkes sürekli organize olur, savaşılır, kazanan hepsini alırdı,
Kaybeden ya öldürülerek, ya sürülerek, ya da kazananın nüfusunda eriyerek yok olurdu.

İkincisi: Evet, doğuda da çok zulümler oldu ama Batı önce,
300 yıldır tüm dünyayı kan ve gözyaşı ile yıkamakta olduğunu,
Bunu nefes bile almadan sürdürmekte olduğunu masaya bir koysun.

Üçüncüsü: Biz Türk kültüründen olduğumuz için,
Toplumlara adaletle ve merhametle yaklaşmak bizim normalimiz.
Doğu veya Batı, Türk olmayan kültürlerde bu duygunun azlığını anlayamıyoruz.
Bu hali istismar ederek, diğer toplumlardan şunu veya bunu seçip şeytanlaştırmak bir hiledir.
Türk kültürüne düşen, kendi geçmişinden örnek, başka geçmişlerden ibret almak.

ozkanates
21. January 2016, 04:31 PM
Sizce Türkler Kur an i okusaydilar musluman olurlarmiydi ?

Bu siteyi anlayamıyorum. Her tarafı Kuran ile dolu, adı "hanifler" ama Kuran ve İslam'ın makul olup olmadığı bile tartışmada.

"Atalarımız dayak zoruyla müslüman oldu, Kuran'ı okusalardı dayak zoruyla bile müslüman olmazlardı" diyorsak, biz burada tam olarak neyi tartışıyoruz?

ozkanates
21. January 2016, 04:35 PM
Yeri gelmişken hep merak ettiğim bir şey var:

Farklı yerlerde karşılaştığım, Hacı Bektaş-i Veli'ye izafe edilen, ama onda olmayan Kuran yorumlarının kaynağı nedir? Farklı kişiler benzer şeyler söylediğine göre bir kaynak var ama kim?

ozkanates
21. January 2016, 07:02 PM
Moğollar kıtaları hallaç pamuğu gibi atarak Anadolu'ya girdiğinde,
Rumi kardeşime sordular "nedir bu perişan hal?"
Dedi "vardır bir hikmeti".

50 yıl sonra memleketlerine müslümanlar olarak döndüler.
Hükmettikleri Araplar onları da döve döve müslüman yaptı mı.

galipyetkin
21. January 2016, 07:02 PM
SEvgili galip yetkin,
Sizce Türkler Kur an i okusaydilar musluman olurlarmiydi ?

https://www.youtube.com/watch?v=16PUqoV5a9c

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ozkanates
21. January 2016, 07:03 PM
.
http://www.ateistforum.org/index.php/topic/63241-turkler-zorla-musluman-olmady-my/ de momentum nikli kardeşimden müthiş bir yazı:


Bu, son zamanlarda popülerleşmiş bir tartışma.

Bize öğrettiklerine göre Türkler zorla Müslüman olmadı. Ama tartışmanın geldiği şu noktada Türklerin zorla mı yoksa gönüllü mü Müslüman olduğunun önemi yok.

Tartışmanın diğer bağlamı, içine girdiği sosyal & politik context, daha belirleyici ve ilgi çekici: Batı ile temasta bulunan Üçüncü Dünya Müslümanlarının, Müslümanlıklarına dair apolojetik (özür mahiyetinde) Batı'ya, yani üstün kültüre attığı zarflar: Bi bakın ama biz niye Müslüman olduk?

Bu tartışmalarda, iki husus vurgulanır: 1- İslam'a girmenin "zorla" olduğu, 2- İslam'a girmenin "sonradan" olduğu. Bu, zor'luk ve sonradan'lık vurguları, dünyanın bir ucundan öbür ucuna, bütün Üçüncü Dünya modernlerinde tipiktir. Bir diğer ortak payda, sonradan ve zorla İslamlaşma argümanlarının milliyetçi (ulusçu) ideolojilerin bir unsuru olarak belirmesi; milliyetçi, kalkınmacı, batıcı, ulusalcı ve şoven kişilerce dile getirilmesidir.

Mesela Arnavut şovenlere göre Arnavutlar Türkler tarafından İslamlaştırılmış ve böylece ait oldukları Avrupalı kimlikten koparılmışlar ve ekonomik olarak geri bırakılmışlardır.

Söylemin niye bu kadar şiddetli olduğunu anlamak kolay. Arnavutlar üstelik, Balkanların en az İslam kadar oriental olan diğer kimlik grubundan, Ortodoks uluslarından da değildir. Geçmişi Katoliktir Arnavutların; yani, onlara göre Avrupalılığı tartışma götürmez olan İtalyanların, Hırvatların ve diğerlerinin mezhebinden.

Şimdi, herkesin Avrupalılık derecesine göre prestij yarıştırdığı bir dönemde sen bir zamanlar Katoliklikten çıkmış, tercihini İslam'dan yana kullanmış, şalvarla, takkeyle gezen bir ulus ol bugün.

Elden kaçan fırsatın büyüklüğüne kahrolmamak elde değildir. Sırf bu kahırla gidip Katolikliğe geçenler vardır.

Veya Kürtlerden örnek verelim: Türk gomonistlerinden önce Mehdi Zana demişti aslında: Kürtler kılıç zoruyla Müslüman oldu, diye. Hatırlarsınız o Zerdüştlük tartışmalarını.

Kürtlerin Batı'daki görünürlüklerinin artışı, onları da bu argümanları kullanan Müslüman uluslar arasına soktu. Bu durumu, Kürt hareketinin Türk siyaseti içindeki solcu konumuna, YPG'nin IŞİD'e karşı laikliği ve Batı değerlerini savunduğu argümanına, YPG liderlerinin, davet üzerine gittikleri Fransa'da, beyaz adamın huzurunda gururla sırıtmalarına falan da bağlayabilirisiniz.

Müslüman bir Slav grubu olan Torbeşlerin (Makedon Müslümanlarının) bazı aykırı unsurları da bu argümanı savunurlar: "Islamized Macedonians" derler, yani Müslüman Makedonlar değil de Müslümanlaştırılan Makedonlar... Bunlar da kendi gruplarının gomonistleri, solcuları, batıcıları, ateist ve Hıristiyan adaylarıdır.

Kazakistan'a gidersin, orada da etnoğrafya müzesinde, ülkenin ilk sakinlerinin Avrupalı beyaz tipler olduğu, Moğol istilasından "sonra" sarı, çekik gözlü Asyatik tipin yerleştiğini anlatırlar.

Afganistan'a gidersin, orada da ülkenin İslam öncesi "Aryanlık" kimliğini vurgulayanlarla karşılaşırsın. Hani Arian'lık falan, beyaz Arian'ların en orijinal uluslarından olmak... Allah'ım ya Rabbim, adama dinini değil nelerini bile sattırır.

Alevilere gidersin, Işık Alevileri diye bir grup, Aleviliğin İslam'ın bir kolu olmadığını, binlerce yıl önceAnadolu'da yerleşik Lurilerin devamı olan bir kol olduklarını, İslami etkileri "sonradan" aldıklarını anlatırlar.

Öne çıkarmak istediğim şey, Batı'yla yüz yüze olan, Batı'nın periferisinde yaşayan Müslüman grupların, şu tarih diliminde içine girdikleri utanç duygusunun sonucu olarak kullanılan "zor" ve "sonradanlık" vurguları. Mesela Balkan Müslümanları için suçu Türklere atmak kolaydır, "Bizi Türkler Müslüman yaptı, Türkler geri bıraktı" der, kurtulursunuz. Zavallı Türkler n'apsın?

Adamların adı İslam'la özdeşleşmiş, Balkanlarda eskiler "Elhamdülillah Türk'üm" derlerdi. Zaten gayri-Türklüğünü vurgulayan, Türkleri sevmeyen, Türk boyunduruğu gibi söylemleri kullanan her Balkan ya da Kürt şoveninin bir ucu batıcılığa, dinsiz milliyetçiliğe, gomonistliğe çıkar.

İyi de Türklerin başı kel mi? İşte onlar da dediler en sonunda, "Araplar bizi Müslüman yaptı, Araplar bizi geri bıraktı" diye.

Bu saatten sonra artık Türklerin zorla Müslüman olup olmadığının hiç bir önemi yok. Buradaki psikolojik kompleks daha incelemeye değer bir fenomen.

.

kuman
21. January 2016, 07:56 PM
Bu siteyi anlayamıyorum. Her tarafı Kuran ile dolu, adı "hanifler" ama Kuran ve İslam'ın makul olup olmadığı bile tartışmada.

"Atalarımız dayak zoruyla müslüman oldu, Kuran'ı okusalardı dayak zoruyla bile müslüman olmazlardı" diyorsak, biz burada tam olarak neyi tartışıyoruz?

Ozkan ateş,
Sizin Kur an ile ilgili yorumlarınızı bildiğimden ve Kur an bunu der dedğiniz şeyleri bildiğimden dolayı ben sizin anladığınnız Kur an a zaten inanmıyorum.
Bu nedenle
.Kuran ve İslam'ın makul olup olmadığı bile tartışmada.
diye bir cümle benim nazarımda hiç bir anlamı yok.

Benim sorum bu forumda direk olarak bir şahsa sorulmuştu.
İsteyen cevaplayabilir ancak onların cevaplarını cevap vermek gibi bir niyetim yok

kuman
21. January 2016, 07:57 PM
Moğollar kıtaları hallaç pamuğu gibi atarak Anadolu'ya girdiğinde,
Rumi kardeşime sordular "nedir bu perişan hal?"
Dedi "vardır bir hikmeti".

50 yıl sonra memleketlerine müslümanlar olarak döndüler.
Hükmettikleri Araplar onları da döve döve müslüman yaptı mı.

Demek Moğollar müslüman öğrenmiş olduk.

kuman
21. January 2016, 07:59 PM
https://www.youtube.com/watch?v=16PUqoV5a9c

Saygılarımla.
Galip Yetkin.


Sizin özgün ifadenizi tercih ederdim ancak madem link paylaştınız o zaman bu linkte anlatılanlara tamamen katıldığınızı gösterdiği için.
Ancak benim sorum o değildi

Benim sorum
ilk olarak Arapların Elçi sonrası yaşamı ve Kur an idi sonrada ;
Türkler Kur an okusaydı müslüman olurmuydu
İkinci sorum ise İslam barış dinimidir olacaktı ama olmadı...
Kılıç zoruyla kimse kimseye bir yaşamı dikte ettiremez. Ancak kılıç sonrası yakınlaşma alışveriş ve düşmanlık artar bir bağ kurulur. Bu bağ sonrasında olaylar başlar... Tarih budur zaten anlık bir olay değildir.

galipyetkin
21. January 2016, 08:37 PM
Saygın kuman.

Atatürk'ten önce Türklerin okuyup da anlayabilecekleri bir Kur'an var mı idi?. Önce Arap olacaktınız sonra Müslüman. Arapça okusanız dahi anlayabilir miydiniz. Bu günkü Müslüman dünyanın hali ne?
Bu gün hâla kurandan diye yutturulmaya çalışılan neler var ki burada tartışıp savaşını veriyoruz. En basiti bir tarafta Cübbeli, diğer tarafta Yaşar Nuri hoca, vs....., öbür yandan bizim gibi ukalâlar, vs...... .
Ama en doğruya ulaşabilmek için araştırmaya devam.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
21. January 2016, 09:33 PM
Bir-iki soru da benden.

Kölemenler kimlerdir?
Müslüman mıdırlar?
Müslümanlar ise Anadan doğma mı Müslümandırlar?
Anadan doğma değil ise nasıl Müslüman olmuşlardır?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
21. January 2016, 11:11 PM
Saygın kuman.

Türklerin okuyup da anlayabilecekleri bir Kur'an var mı idi?. Önce Arap olacaktınız sonra Müslüman.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Zaten en büyük soru bu Arap olmadan Arap gibi düşünmeden yaşamadan kültürünü benimseden örfünü kabul etmeden nasıl Müslüman olunur ki ? Bence olunur hemde Araplardan daha iyi Müslüman olunur. Cevabı kölemenler den bulabiliriz belki.

ozkanates
22. January 2016, 12:02 PM
Demek Moğollar müslüman öğrenmiş olduk.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Mo%C4%9Follar

Senin sözün burada: "Moğolistan'da, putperest ve Hıristiyanların yanında, çok az da İslâm dînine mensup olanlar vardır."

Benim sözüm burada: "Anadolu'da da on üçüncü asrın ortalarından sonra Moğol vâliler söz sâhibi oldu. On dördüncü asrın başlarında Orta ve Güneybatı Asya'da İslâm ülkelerinde yaşayan Moğollar medenîleşmeye başladılar. İlhanlı hükümdârı Gazan Hanın İslâmiyeti kabûl etmesiyle, kumandan, vezir ve askerlerinden pek çoğu müslüman oldu. İslâmiyeti kabûl eden İlhanlılar devlet adamları, bölgedeki ahâliyle kaynaşmayı sağladılar. Mâverâünnehr, Yedisu ve Doğu Türkistan'a hâkim olan Çağatay Hanlığı, on dördüncü asrın sonunda Timur İmparatorluğu'nun hâkimiyetine girdi. Güney Rusya ve Batı Sibirya’daki Cuci sülâlesinden Altın Orda'da Berke Han Müslüman oldu."

ozkanates
22. January 2016, 12:04 PM
Ozkan ateş,
Sizin Kur an ile ilgili yorumlarınızı bildiğimden ve Kur an bunu der dedğiniz şeyleri bildiğimden dolayı ben sizin anladığınnız Kur an a zaten inanmıyorum.
Bu nedenle
.Kuran ve İslam'ın makul olup olmadığı bile tartışmada.
diye bir cümle benim nazarımda hiç bir anlamı yok.

Benim sorum bu forumda direk olarak bir şahsa sorulmuştu.
İsteyen cevaplayabilir ancak onların cevaplarını cevap vermek gibi bir niyetim yok

Sorun değil,
Hepsi kendi vaktinde.

ozkanates
22. January 2016, 12:32 PM
.
Ne Kuran ne başka kitap insana bir şey öğretmez,
Çünkü biz ihtiyacımız olan her şeyi bilerek doğarız.

Mesele, o zaten bilmekte olduklarımıza inanmakta.

Vahiy, insanı gönül gözüyle bakmaya davet eder,
Özümüzdeki aşkı tanımaya, bilmeye, takip etmeye.

Marx'ı, Lenin'i takip eden milyonlarca ateist kardeşim,
İnsanlar için, başkaları için canlarını verdiler,
Hem de hiç bir cennet beklemezken.

Çoğunluğu ikna eden karmaşık teoriler değildi,
Ama teoriye sinmiş insan sevgisi, aşktı.
İşte bu, can vermeye değdi.

Kendimizdeki insan sevgisini, aşkı görmeden,
Vahiyde bir şey görmeyiz çünkü başkası yok.

İhtiyacımız olan her şeyi bilerek doğuyoruz,
Mesele, bildiklerimize inanacak aşkı bulmak.


.

galipyetkin
22. January 2016, 05:53 PM
Bu Türkler nasıl İslamlaştırılamadı.

(Türkiye-Net'ten alıntıdır.)

Hristiyan Türkler, Yahudi Türkler.

Yeryüzünde çok değişik din ve kültürlerden Türklerin yaşadığının ayırdına varırsak Noel, Paskalya, Hamursuz, Hanukah gibi bayram ve gelenekleri “bizim dinimizde yoktur” önyargısıyla yadsımaya kalkışmanın ne kadar yanlış ve boş olduğunu anlamış oluruz. Öte yandan “bizim dinimiz” diye de Türklere özgü bir din yoktur.

Zira, tarihe baktığımızda Çuvaşlar, Yakutlar, Batı Kumanlar, Peçenekler, Karamanlılar ve Gagavuzların Hristiyanlığı yüzyıllarca önce benimseyen Türk halkları olduğunu görürüz. Hristiyan Türklerin %90 ı Ortodoks, geri kalan %10 Katolik ve Protestan’dır. Ayrıca Yahudi dininden olan Karay Türkleri ve hala eski Şaman inançlarını sürdüren Türklerin varlığından da söz etmemiz gerekecektir. Kazakların %30 u, Kırgızların da %20 si Hristiyan’dır.

Şaman, Tengrist, Budist, Zerdüşt, Yahudi, Hristiyan gibi çok çeşitli din ve mezheplerden Türkler(*) yaşar dünyada. Demek ki, dünyadaki yaklaşık 200 milyon Türkün tamamı Müslüman değildir. Öte yandan Müslümanlığın Araplara özgü bir din olduğunu ve Türklerin 70 yıl savaştıktan sonra Müslüman olmak zorunda kaldıklarını bir kez daha anımsayalım. Oysa, Türkler Hristiyan olurken savaşmamışlar, kendi istekleri ile Hristiyan olmuşlardır.

Türkiye’deki toplam Hristiyan nüfusun yaklaşık 200bin dolaylarında olduğu sanılmakta, T.C. kimlik belgelerine Hristiyan yazdırmaya çekinen yurttaşlarımızın olduğu da bilinmektedir. Bu arada her türlü baskı, saldırı ve şiddet eylemlerine karşın Türkler tarafından ülkemizde kurulan kilise sayısında son 15-20 yıl içinde kayda değer bir artış olmuş ve Hristiyan nüfus içerisinde Türklerin oranı %50 yi geçmiştir. Bu araştırmamızda özellikle Gagavuz, Çuvaş, Yakut, Karaman ve Karay (Karaim) Türklerinden söz edeceğiz.

Gagavuz (Gagauz) Türkleri

Gagavuz Türklerinin X ila XII. yüzyılda Hristiyan Ortodoks oldukları sanılmaktadır. “Gagavuzya, Gagauziya” ya da “Gagavuz Yeri” özerk cumhuriyeti Moldavya (Moldova) Cumhuriyetine bağlıdır. Gagavuzlar tarafından inşa edilmiş tarihi kilisesiyle ünlü Komrat kenti Gagavuzya’nın başkentidir. Gagavuz ismi “Gök Oğuz” dan gelir.

XX.ci yüzyılın başlarında Gagavuzların Türk ulusunun bir parçası olduğu savını ortaya atan halk kahramanı Protoierey (Başpapaz) Mihail Çakır, Romen harfleriyle bir alfabe oluşturarak 1907 yılında ilk Gagavuzca gazeteyi çıkarmış ve Gagavuz Türkçesinin yazı dili haline dönüşmesinin önünü açmıştır. Mihail Çakır “Besarabyalı Gagavuzların Tarihi, Romence-Türkçe Sözlük, İncil’in Türkçe Çevirisi, Gagavuzlar İçin Dua Kitabı, Kilise Tarihi” gibi yapıtlarıyla Romence olan dinsel dili Türkçeleştirerek ilk kez bir yazı dili ve bizim burada bir türlü beceremediğimiz Türkçe ibadeti uygulamayı başarmıştır.

SSCB’nin dağılmasının ardından Gagavuzlar 19 Ağustos 1990da Mihail Çakır’ın (1861-1938) düşüncelerinden esinlenerek Romanya ve Moldavya’ya karşı ayaklanma başlatarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ancak, büyük devletlerin araya girmesiyle bağımsızlık engellenmiş, Romanya sınırları içinde özerklikle yetinmek zorunda kalmışlardır. Coğrafi sınırlar 1995de referandumla belirlenmiş, Gagavuz Parlamentosunda onaylanmıştır. Gagavuzya 1995ten itibaren Türkiye ile aynı alfabeyi kullanmaktadır. Gagavuzca Rumeli ve Trakya’da konuşulan Türkçe’ye çok yakındır.

Osmanlı döneminden beri, devlet politikası gereği Müslüman olmayan Türkler hep görmezden gelinmiş ve yok sayılmışlardır. Ancak, ilk kez Atatürk döneminde, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bükreş Büyükelçisi olduğu sırada (1931-1944) bu Hristiyan Türkler Türkiye’nin gündemine girmiş, Atatürk büyük ilgi göstermiş, Romanya’nın onayı alınarak Türkçe kurslar açılmış, öğretmen ve Türkçe kitaplar gönderilmiş bazı öğrencilerin Türkiye’de yüksek öğrenim görmeleri sağlanmıştır.

Nüfusu yaklaşık 300 bin olan, aydın ve çoğunluğu üniversite mezunlarından oluşan Gagavuzların ilkokul- lise düzeyinde eğitim veren 55 okulu ile başkent Komrat üniversitesi vardır. Ayrıca Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı TİKA, Komrat’ta önemli bir kültür merkezi olan Atatürk Kütüphanesi’ni kurmuştur.

Gagavuzlar AKP hükümetine ve politikalarına sıcak bakmıyor, İslam’a davet propagandalarından hiç hoşlanmıyorlar. Onlar için en büyük sorun din değil: Kuzey komşuları Ukrayna’daki tehlikeli gelişmeler ile dış politikada bağlı oldukları Moldova’nın AB’ye girip girmemesi. Zira 25 bin Gagavuz halen Rusya’da çalışıyor. Moldova’nın AB ile ortaklık anlaşmasını imzalaması halinde bu işçilerin Rusya’dan kovulmasından endişe ediyorlar. Moldova’nın itirazına rağmen 2014te yapılan referandum sonuçlarına göre Gagavuzlar AB’ye karşı değiller, ancak ekonomik nedenlere AB’yi istemiyorlar. Eğer Moldova AB’ye girerse, Gagavuzların da bağımsızlıklarını ilan etmesi söz konusu olabilir.

ÇUVAŞ TÜRKLERİ

Çuvaşistan (Çuvaş Cumhuriyeti) Rusya Federasyonu içinde yer alan çoğunluğu Hristiyan Ortodoks Çuvaş Türklerinden oluşan federe bir devlettir. Nüfusu yaklaşık 1.350.000’dir. Başkenti Şupaşkar (Çeboksarı, Çeboksaray) dır. Çuvaşların yaşadığı bölge XVI. yüzyılda Rusların eline geçmiş, 1920’de Sovyet yönetim birimi oluşmuş, SSCB’nin dağılmasından sonra da 1991de Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Çuvaşistan’ın resmi dil Çuvaşça Türk dillerinin Ogur-Bolgar öbeğinden olup Moğolca, Çince, Farsça, Arapça ve İbranicenin bütün lehçelerinden sözcükler içermektedir. İbranice sözcüklerin Yahudi Hazar Türklerinden geçtiği sanılmaktadır. Çuvaşça, dünyada 2 milyon kişi tarafından konuşulur. 2002 verilerine göre nüfusun % 92si Çuvaş, %60ı Hristiyan, %25 dinsiz, %8 ateist %3 Müslümandır.

1769’da ilk Çuvaşça dilbilgisi kitabı yayımlanmış, 1836’da Prof. V. P. Vişnevski’nin dilbilgisi ve sözlüğü, Prof. N. İ. Aşmarin de Çuvaş Dili Sözlüğü (Slovar Çuvaskogo Yazıka) isimli yapıtı Çuvaş tarih, dil ve kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Türk Ocakları tarafından organize edilen 9. Türk Gençlik Kurultayı 1999 yılında Çuvaşistan ‘da düzenlenmiştir.

Başkent Şupaşkar on beş katın üzerine çıkan gökdelenleriyle dikkat çeker. Çuvaş halkının büyük bir çoğunluğu ulusal bilince sahip olup lise ve üniversite mezunudur. Kent halkı özellikle yaz aylarında İdil nehri kıyılarında gezerek yorgunluk atar, sinema ve tiyatro salonlarına koşarlar. Çuvaşların halk giysilerindeki motifler, ince nakışlar, beyaz zemin üzerine kırmızı ve sarı renklerle işlenmiş geometrik desenler tamamen Türk halklarına özgü iz ve dokuları taşırlar.

Çuvaşlar Hristiyan Ortodoks olmalarına rağmen kültürlerinde eski Türk inançlarından izlere rastlanır. Kültürlerini korumak amacıyla uzun süre kendi aralarında evlenmişlerdir. 1990lı yıllardan itibaren “Vatisen Yali” (Eski Gelenek) dedikleri inançlarını da canlandırmaya, araştırmaya başlamışlardır. Çuvaş Ulusal Kongresi’nin öncülüğünde “ulusal din” çalışmaları hız kazanmış, bir çok aydın ilçe ve köylere giderek eski Çuvaş gelenek ve törenlerini keşfetmeye başlamıştır.

YAKUT TÜRKLERİ

Yakut (Zhakut=Yakut taşı) Türkleri Rusya Federasyonu’na bağlı Yakutistan Cumhuriyetinde yaşar. Yakutistan dünyadaki en büyük araziye sahip olan devletlerden biridir ve yüzölçümü Avrupa kıtasına yakındır. Başkenti Yakutsk (Dokuskay) dur. Dünyanın en soğuk ülkelerinden biridir ve kış mevsiminde ısının -60/70 derecelere düşmesi olağandır. Toplam nüfus 1 milyon kadar olup nüfusun %50si Yakut, %40 Rus ve gerisi Tatar, Ukrayna gibi muhtelif uluslardandır.

Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olan Yakutların inançlarında eski Türk ve Şaman geleneklerinin izlerine rastlanır. Resmi diller Yakutça ve Rusça olup, Yakutça Kiril alfabesiyle yazılmaktadır. Yakutça sayılar bize hiç yabancı gelmeyecektir: 1 – bir. 2 – ikki. 3 – üs. 4 – tüört. 5 – bies. 6 – alta. 7 – sette. 8 – ağıs. 9 – toğus. 10 – uon.

Yakutistan, kürk avcılığı ve balıkçılığın yanı sıra elmas, altın, doğal gaz, kömür, gümüş ve bakır gibi yeraltı zenginliklerine sahiptir. 1990 yılından itibaren eski gelenekleri ve inançları canlandırma akımı başlamış ve 2002 yılında Yakutsk’da bir Şaman tapınağı da inşa edilmiştir.

“Science” dergisinin Şubat 2008 sayısında yazanlara göre ABD Stanford Üniversitesi’nden Richard M. Myers başkanlığında bir grup bilim adamının yaptığı DNA araştırmalarında ilginç sonuçlara ulaşılmıştır: Yakut Türkleri ile Kuzey Amerika Kızılderilileri ve yerli halklar arasında genetik bağlar ve benzerlikler olduğu saptanmıştır. Zira, Yakutların Bering Boğazı’nı sal veya kayıkla veya deniz donduğu vakit (-60) yürüyerek geçerek Alaska’ya ulaşması, oradan Kanada, Kuzey Amerika, hatta Grönland’a gitmeleri hiç de imkansız değildir. Kuşkusuz bu saptamaya dayanarak, bir takım aklı evvellerin kendilerine vazife çıkartarak, Kolomb ya da İslamiyet’ten çok önce Çuvaşların Amerika kıtasını keşfettiklerine dair gülünç iddialarla ortaya çıkmayacağını umuyoruz.

Karaman Türkleri

Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Ankara çevreleri bir zamanlar Hristiyan Karaman Türklerinin yaşadığı yerlerdi. Karaman yöresinde bulunan “Binbirkilise” X. yüzyıldan 1922 yılına kadar Türk Ortodoks Hristiyanların bu bölgede yaşadıklarını göstermektedir.

Yunanistan’ın 15 Mayıs 1919da İzmir’e asker çıkartarak Anadolu’yu işgale başlamasıyla Fener Rum Patrikhanesi, ülkedeki tüm Hristiyanları Yunan ordusunu desteklemeye davet edince Türk Hristiyanlar yeni kurulan Ankara Hükümetine başvurarak Patrikhaneden bağımsız bir Türk kilisesi kurmak için izin talep ederler. TBMM ve Adalet Bakanlığından onay alındıktan sonra Kayseri’de 21 Eylül 1922’de toplanan kongrede bağımsız Türk Ortodoks Patrikliğinin kurulması kararlaştırılır. Kongreye, Türk Hristiyanların Genel Başkanı Papa Eftim, Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios, Antalya Episkoposu Meletios ile Anadolu ve Trakya’nın diğer bölgelerinden gelen 72 Hristiyan temsilci katılır. Atatürk, Eftim’i Sivas’a davet ederek görüşür. Eftim’e, İstiklal Madalyası verildiği de ileri sürülmektedir.

Ancak, trajik bir talihsizlik yaşanır: Kurtuluş Savaşı sonrasında 30 Ocak 1923 tarihli Lozan Antlaşması çerçevesinde, sayıları 1.200.000 u bulan Anadolu’daki tüm Ortodoksların karşılıklı değişime (mübadele) tabi tutularak Yunanistan’a gönderilmesi kararlaştırılır: Rum Ortodoksların yanı sıra Kayseri, Karaman, Trabzon, Sivas, Konya, Yozgat ve Ankara’dan toplanan Türk Ortodokslar da trenlerle apar topar Yunanistan’a gönderilir! Bir tek İstanbul’daki Türk ve Rum Ortodokslar ile Eftim ailesi bu zorunlu göçten muaf tutulur. Eftim ailesi ve yakınları önce Ankara’ya, ardından İstanbul’a götürülerek Karaköy semtine yerleştirilir.

Kıbrıs’ta kanlı olaylar başlayınca misilleme olarak İstanbul’daki Rumların sınır dışı edilmesi gündeme gelir. 16 Mart 1964 günü Rumların gayrimenkullerine el konur, banka hesapları dondurulur. Eftim, dönemin başbakanı İsmet İnönü ile görüşerek ikinci bir göç faciasının yaşanmamasını talep etse de başarılı olamaz. Neticede 20.000 Rum’la birlikte Türk Ortodokslar da sınır dışı edilir. (Rakamların hiçbiri kesin değildir).

Karaman Türkleri kendi ülkelerinde “Rum” olarak damgalanıp sınırdışı edilirken, Yunanistan’da da “Turko Sporos” (Türk Tohumu) diye aşağılanırlar. Sürgüne gittikleri Batı Trakya’da, “Karaman” adını verdikleri bir yerleşim birimi kurarlar. Batı Trakya’daki Müslüman Türklerden daha çok aşağılanan Türk Ortodoksların çoğunun daha sonra Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağıldığı biliniyor. (Karaman Türkleri hakkında bilgiler sosyolog Dr. Dursun Ayan ve çeşitli ansiklopedik kaynaklardan derlenmiştir.)

Hazar Türkleri (Karay veya Karayimler)

Hazar Türkleri, Göktürk devletinin 630 yılında yıkılışından sonra Bulan Han önderliğinde bağımsız olmuşlar, Halife Ömer yönetimindeki Arap-İslam yayılmacılığına ve saldırılarına karşı uzun yıllar direnmişlerdir. 737de Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalarak Araplarla barış yapmışlar, fakat, Araplar bölgeden çekildikten sonra Hazarlar tekrar eski Şaman dinlerine dönmüşler, bir süre sonra Yahudilik resmi devlet dini olarak kabul edilmiştir (799). ( Eski Türklerin özgün dinine “Gök Tanrı”, Şaman veya “Tengricilik” dini de denmektedir.)

Hazar Türkleri Doğu Avrupa’da VIII-IX. yüzyıllar arasında “Hazar Barışı” diye anılan bir çağın öncülüğünü üstlenmişlerdir. Bu dönem süresince dinsel hoşgörü gelişmiş, halkın büyük çoğunluğu Türk dinine bağlı kalırken kağan ve yönetici sınıf Yahudiliğe, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Bugün Kafkasya, Ukrayna ve Polonya’da yaşayan Karaylar (Karayim Türkleri) bu soydandır.

Kökenlerinin Hazar boyuna dayandığı düşünülen Karaylar Türklerinin en çok bulundukları Litvanya’daki geçmişleri XIV. yüzyıla kadar gider. Günümüzde İstanbul’da az sayıda Karay Türkü halen yaşamaktadır. “Karaköy” isminin “Karay-köy “den geldiği açıktır. Hasköy’de Doğu Roma döneminden kalma “Kal Ha Kadoş Be Kuşta Bene Mikra” adında çok eski bir sinagogları vardır. Çıksalın’da Sefarad mezarlığının yanında Karay mezarlığı bulunmaktadır. İstanbul’daki Karaylar genelde kendi aralarında Bizans-Rumcası, Kırım Karaycası ve İbranice sözcüklerden oluşan “Karaitika” adını verdikleri Jüdeo-Yevanit (Yunanca) bir dil konuşurlar. Bugün, ABD ve Avrupa’nın çeşitli ülkeleri, Türkiye, İsrail ve eski Sovyet coğrafyasında 50.000’in üzerinde Karaylı yaşamaktadır.

SONUÇ

Şaman, Tengrist, Yahudi ve Hristiyan Türklerin günümüzde hala varlıklarını sürdüğünün ortaya çıkması İslamcı çevrelerde derin bir rahatsızlık yaratmış ve yaratmaktadır. İslami kesime göre hala kendi öz dinleri Gök Tanrı dinini sürdüren Türkler kafir ve putperesttir! Ateşe, taşa toprağa taparlar. Gagavuz Türkleri, Çuvaşlar ve diğerleri ise zorla Hristiyanlaştırılmış, Slavlaştırılmış ve Ruslaştırılmıştır. Bu gavurları yeniden İslamlaştırmak gerekir. Bunun için o ülkelerde İmam Hatip Liseleri, İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri açılması ve hoparlörlü cami yapılması gerekir. Yine İslamcıların ağlamaklı iddiasına göre Yahudi dinini seçmekle Karay Türkleri de kimliklerini kaybedip Yahudi olmuşlardır! Yeni kurulan Türk kiliseleri de parayla kandırılan masum Müslümanlardan oluşmaktadır!

Bu acınacak savları ciddiye almayıp doğrusu burada şu soruyu sormak gerekir sanırım: İyi de birader kendi öz dinlerini bırakıp Müslüman olan Türkler de kendi öz benliklerini, milli ve manevi değerlerini, kimliklerini kaybetmiş olmuyorlar mı? Evet mi, hayır mı? O halde, nasıl oluyor da güya bu kimliğini kaybetmiş (!) Türkler “Türkiye” diye bir devlet kuruyorlar? Ya da Hristiyan Gagavuz Türkleri neden bağımsız olmak için başkaldırıyor? Yahudi Karay ve Ortodoks Çuvaş Türkleri nasıl oluyor da hala Türkçe konuşuyorlar? Demek ki, din faktöründen yola çıkarsak çok yanlış sonuçlara varacağımız açıktır. Türkiye’de aklı başında ilahiyatçıları ne zaman görebileceğimizi doğrusu merak ediyorum.

Şu gerçeği artık görelim: Türkiye ve yurt dışındaki Hristiyan, Yahudi ve diğer dinlerden olan Türkler için ne kadar övünsek azdır. Onlar bizim gözbebeğimiz. Onların yaşama bakışlarını örnek almamız ve şapkamızı önümüze koyup iyice düşünmemiz gerektiği kanısındayım: Hiç birinde ne şeriat, ne ılımlı Hristiyan, ne ılımlı Yahudi gibi özlem ve saplantılar yoktur; ne de bizde olduğu gibi dinsel, mezhepsel, etnik bir kaos içinde değillerdir, irtica, gericilik gibi dinsel sorunlarla da boğuşmuyorlar.

İslam, Türkiye ve Türkler için bir yazgı değildir. Türkler illa Müslüman olmak zorunda değildir. Her Türk istediği dini ve inancı korkusuzca seçmekte kendisini tamamen özgür hissedebilmelidir. Bu özgür hissetme olgusu yoksa o ülkede zaten gerçek demokrasi, insan hakları, kişisel özgürlük ve laik yönetim de yoktur.

Türkiye’de İslamcı çevreler sürekli olarak kendilerine eza edildiğini, zulüm yapıldığını, göğüslerini gere gere Müslüman olduklarını söyleyemediklerini iddia ederler. Oysa durum tam tersidir: Türkiye’de baskı ve tehdit altında olanlar, inançları yüzünde öldürülenler Sünni-Müslüman ya da ılımlı İslam çemberinin dışında kalan kesimlerdir.

Türkiye’de aslında bireysel özgürlük, özgür düşünce, medya ve basın, aydınlar, bilim adamları, sanatçılar, devrimler ve ülkenin ulusal bütünlüğü büyük tehdit altındadır. Etnik milliyetçilikle aynı kategoriye konulan Atatürk milliyetçiliği, yurtseverlik, vatanseverlik de sonunda ayaklar altına alınmıştır. Türkiye’yi başkanlık sistemine ve federal dinsel-etnik bir devlete dönüştürmek üzere hukuk, yasalar ve Anayasayı işlerine geldiği şekilde değiştirerek millete meydan okuyanların kesin zaferlerini ilan etmesi yakındır. Atatürk’ün ölümünden sonra yıllarından beri adım adım sürdürülmekte olan postmodern karşı-devrim sürecinin artık son aşamasına gelinmiştir. Umarım bu günleri bile arar hale gelmeyiz.

Erol İrdelmen



(*) Bu yazıda kullanılan “Türk” kelimesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasındaki millet tarifi değil, Orta Asyadan gelen Eski Türk’lerin ve Türk Boylarının antropolojik ve etnolojik kökeni olarak kullanılmıştır. Bilindiği gibi “Eski Türkler” kavramından bahsederken, Gagavuz, Oğuz, Selçuk, Hazar, Kırım Türkleri gibi birçok değişik Türk Boylarını tek bir kelime olan “Türk” adı altında birleştirip bahsetmek istedik.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
23. January 2016, 01:02 PM
Bu Türkler nasıl İslamlaştırılamadı.

(Türkiye-Net'ten alıntıdır.)

Hristiyan Türkler, Yahudi Türkler.


SONUÇ

Şaman, Tengrist, Yahudi ve Hristiyan Türklerin günümüzde hala varlıklarını sürdüğünün ortaya çıkması İslamcı çevrelerde derin bir rahatsızlık yaratmış ve yaratmaktadır. İslami kesime göre hala kendi öz dinleri Gök Tanrı dinini sürdüren Türkler kafir ve putperesttir! Ateşe, taşa toprağa taparlar. Gagavuz Türkleri, Çuvaşlar ve diğerleri ise zorla Hristiyanlaştırılmış, Slavlaştırılmış ve Ruslaştırılmıştır. Bu gavurları yeniden İslamlaştırmak gerekir. Bunun için o ülkelerde İmam Hatip Liseleri, İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri açılması ve hoparlörlü cami yapılması gerekir. Yine İslamcıların ağlamaklı iddiasına göre Yahudi dinini seçmekle Karay Türkleri de kimliklerini kaybedip Yahudi olmuşlardır! Yeni kurulan Türk kiliseleri de parayla kandırılan masum Müslümanlardan oluşmaktadır!

Bu acınacak savları ciddiye almayıp doğrusu burada şu soruyu sormak gerekir sanırım: İyi de birader kendi öz dinlerini bırakıp Müslüman olan Türkler de kendi öz benliklerini, milli ve manevi değerlerini, kimliklerini kaybetmiş olmuyorlar mı? Evet mi, hayır mı? O halde, nasıl oluyor da güya bu kimliğini kaybetmiş (!) Türkler “Türkiye” diye bir devlet kuruyorlar? Ya da Hristiyan Gagavuz Türkleri neden bağımsız olmak için başkaldırıyor? Yahudi Karay ve Ortodoks Çuvaş Türkleri nasıl oluyor da hala Türkçe konuşuyorlar? Demek ki, din faktöründen yola çıkarsak çok yanlış sonuçlara varacağımız açıktır. Türkiye’de aklı başında ilahiyatçıları ne zaman görebileceğimizi doğrusu merak ediyorum.

Şu gerçeği artık görelim: Türkiye ve yurt dışındaki Hristiyan, Yahudi ve diğer dinlerden olan Türkler için ne kadar övünsek azdır. Onlar bizim gözbebeğimiz. Onların yaşama bakışlarını örnek almamız ve şapkamızı önümüze koyup iyice düşünmemiz gerektiği kanısındayım: Hiç birinde ne şeriat, ne ılımlı Hristiyan, ne ılımlı Yahudi gibi özlem ve saplantılar yoktur; ne de bizde olduğu gibi dinsel, mezhepsel, etnik bir kaos içinde değillerdir, irtica, gericilik gibi dinsel sorunlarla da boğuşmuyorlar.

İslam, Türkiye ve Türkler için bir yazgı değildir. Türkler illa Müslüman olmak zorunda değildir. Her Türk istediği dini ve inancı korkusuzca seçmekte kendisini tamamen özgür hissedebilmelidir. Bu özgür hissetme olgusu yoksa o ülkede zaten gerçek demokrasi, insan hakları, kişisel özgürlük ve laik yönetim de yoktur.

Türkiye’de İslamcı çevreler sürekli olarak kendilerine eza edildiğini, zulüm yapıldığını, göğüslerini gere gere Müslüman olduklarını söyleyemediklerini iddia ederler. Oysa durum tam tersidir: Türkiye’de baskı ve tehdit altında olanlar, inançları yüzünde öldürülenler Sünni-Müslüman ya da ılımlı İslam çemberinin dışında kalan kesimlerdir.

Türkiye’de aslında bireysel özgürlük, özgür düşünce, medya ve basın, aydınlar, bilim adamları, sanatçılar, devrimler ve ülkenin ulusal bütünlüğü büyük tehdit altındadır. Etnik milliyetçilikle aynı kategoriye konulan Atatürk milliyetçiliği, yurtseverlik, vatanseverlik de sonunda ayaklar altına alınmıştır. Türkiye’yi başkanlık sistemine ve federal dinsel-etnik bir devlete dönüştürmek üzere hukuk, yasalar ve Anayasayı işlerine geldiği şekilde değiştirerek millete meydan okuyanların kesin zaferlerini ilan etmesi yakındır. Atatürk’ün ölümünden sonra yıllarından beri adım adım sürdürülmekte olan postmodern karşı-devrim sürecinin artık son aşamasına gelinmiştir. Umarım bu günleri bile arar hale gelmeyiz.

Erol İrdelmen


Yazıyı ilk okuyan İslamcı radikallere karşı yazılmış bir yazı olduğunu zannedebilir. Fakat yazı direk sünni müslümanları hedef alıyor.Açıkça mezhepçilik yapıyor. Yaptığı bu mezhepçiliği de farklı argümanlarla kaçak dövüşerek desteklemeye çalışmış. Yazıyı yazan şahsiyetin aslında verdiği bilgilerin çoğuda yanlış. Kendi siyasi düşüncesine göre tarihi de bir güzel çarpıtmış. Anadolu dan giden Ortodoksklar Türk müş te Yunanistan da hoş karşılanmamışlar da. Evet Yunanistan da hoş karşılanmadılar ama sebebi genelinin Türk olmasından değil, dışarıdan gelip adamların topraklarına yerleşmelerinden kaynaklı idi. Tamamen yabancı düşmanlığı. Belki içlerinde Türkçe konuşan hristiyanlar da vardı. Ama yekün ün içinde bu oran ne kadardır. Kaldı ki yazar Atatürkçü değil midir? Lozan anlaşmasını yapan hükümetin o an ki lideri Mustafa Kemal Atatürk tür. Yazar Atatürk ü sırf hristiyan oldukları için bazı Türkleri Yunanlıların kucağına atmakla mı itham etmektedir.

Yazar sonuç bölümünde ne diyordu;
Şaman, Tengrist, Yahudi ve Hristiyan Türklerin günümüzde hala varlıklarını sürdüğünün ortaya çıkması İslamcı çevrelerde derin bir rahatsızlık yaratmış ve yaratmaktadır. İslami kesime göre hala kendi öz dinleri Gök Tanrı dinini sürdüren Türkler kafir ve putperesttir! Ateşe, taşa toprağa taparlar. Gagavuz Türkleri, Çuvaşlar ve diğerleri ise zorla Hristiyanlaştırılmış, Slavlaştırılmış ve Ruslaştırılmıştır. Bu gavurları yeniden İslamlaştırmak gerekir. Bunun için o ülkelerde İmam Hatip Liseleri, İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri açılması ve hoparlörlü cami yapılması gerekir. Yine İslamcıların ağlamaklı iddiasına göre Yahudi dinini seçmekle Karay Türkleri de kimliklerini kaybedip Yahudi olmuşlardır! Yeni kurulan Türk kiliseleri de parayla kandırılan masum Müslümanlardan oluşmaktadır!


Şu yukarıdaki bölüm bile adamın ne kadar sığ ve ne denli İslam düşmanı olduğunu gösteriyor. Hoparlörlü cami ne arkadaş! Sanki hoparlörsüz olsa tahammül edeceksin de.

Yazarın viyadük misali etrafından dolaşarak gerçeği sakladığı ikinci nokta ise Türkiye de günümüzde yoğunlaşan misyonerlik hareketleriyle artan hristiyan nüfus. Bunu önceden beri hristiyan olan Türkler kendi dinlerini artık gizlemiyorlar. Yeni kiliseleri bu yüzden açıyorlar diyerek yine saptırmış.
Vah zavallım vah... Yazar açılan kiliselere baksın içinde kaç ortodoks kilisesi var. Açılan kiliselerin büyük çoğunluğu evangelist yada katolik kilisesi. Yehova Şahitlerini saymıyorum bile. Bu da Türklerin aşırı bir biçimde misyonerlik faaliyetlerine maruz bırakıldığını gösterir.

Ne istiyor bu arkadaş?

-Türkler Hristiyan olsun
-Türkler Yahudi olsun
-Türkler Şamanist olsun
-Türkler Budist olsun
-Türkler Alevi olsun
-Türkler Ateist olsun

Ama özellikle sünni müslüman olmasın. Daha doğrusu adında İslam geçen hiçbir şey olmasın. Müslümanım diyince İslamcısın bu arkadaşın gözünde. Hatta gericisin ve Atatürk düşmanısın. Atatürk e gerçekten bağlı olduğunu da düşünmüyorum ya neyse.

Hristiyan dinini yaymaya çalışınca sıkıntı yok. Ama müslümanın dinini anlatması tebliğ etmesi yasak. Yok ya! Senin derdini yazını okuyan ilkokul ikinci sınıftaki çocuk bile anlar. Yazarın ağzını büzmesinden Osman diyeceği belli ama yine yok hristiyanlık yok yahudilik diyerek dilinin arkasındaki baklayı evirip çevirip durmuş. Dışarıdaki Türklerle de bu kadar alakadar olduğunu sanmıyorum bile.

Arkadaş! Hristiyan Afrika nın yada Asya nın en ücra köşesine bile dinini yaymaya çalışıyorsa müslüman da yayar. Bu Allah ın emridir.

FUSSİLET-33
Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?


Yukarıdaki yazı tamamen kişinin ideolojik saplantılarına göre yazılmış.

Merak ettim yazar şunu neden sormamış.
Bu Türkler nasıl hristiyanlaştı yada yahudileşti

khaos
23. January 2016, 03:31 PM
Konuyu başından beri takip ediyorum. Her zaman olduğu gibi yine ana fikirden uzaklaşıldı yine yan yollara sapıldı. Açılan başlığa göre yürümüyoruz hiç bir zaman. Konudan uzaklaşmayarak;

Soru 1)- Dertleri din değil yağma yada savaşın getirdiği ganimetler olan Arapların zoruyla müslüman olduğumuzu öğrendik. Peki şimdi ne yapalım? Atalarımızın dinine geri mi dönelim?

Soru 2)- Türklerin müsluman olması onlara neyi kazandırdı neyi kaybettirdi?

galipyetkin
23. January 2016, 04:00 PM
Sayın khaos.

Konu üzerinde olman mutluluk verici; aydınlatıyorsun.

Şunu da ekle:https://www.youtube.com/watch?v=rWFN6xPPBks

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
23. January 2016, 05:07 PM
Galip Abi,

Evet işte konunun özü bu! Biz müslümanlaşırken aynı zamanda Araplaştık. Bizim sorunumuz Kur'an la, Peygamberle yada İslam'la değil. Bizim sorunumuz İslam'ı ''arap gibi yaşamak'' zannetmemizden kaynaklanıyor.
Ha sünniler daha çok araplaştı, doğrudur. Caferiler daha çok farslaştı bu da doğrudur. Belki bir nebze Türkmen alevi yörükler Türklüğünü yitirmedi. Ama ben işin o kısmında değilim.
Zorla veya gönüllü bu din Türkler tarafından kabul edildi. Türkler işin özünü maalesef ilk kaynağından yalın haliyle öğrenemediler.. İşin özü de Allah ın Muhammed Peygamber aracılığı ile bize ulaştırdığı Kur'an dır. Türklerin topraklarının yağmalanması, baskı altına alınmaları, onlar için kültürel ve dil açısından asimilasyonu da beraber getirdiği aşikardır. Maalesef atalarımız işi kaynağından(kur'an) değil dönemin özellikle arapçı ve baskıcı rejimlerinden öğrendi yada kabul etti. Belki dönemin şartları Türklere başka bir şans tanımadı bilemiyorum. Onları da bu konuda suçlamıyorum açıkçası.

Bu gün yalın Türk diline, Türk töresine dönmek yada öyle yaşamak bizi İslam dan uzaklaştırır mı? Hiç sanmıyorum. Zihnimizde, ufkumuzda daha çok açılır. Önümüze çekilen bariyerler, setler yok olup gider. Ruhlarımızda, düşüncelerimizde özgürleşir. Ayağımıza yüzyıllardır bağlanan pırangalar kırılır kopar. Bunu da tarihimizde yapmaya kalkan bir adam oldu. Maalesef onuda genç yaşta ebediyete uğurladık. Şimdilerde hala ebedi şefimiz olsa da arkasından gelenlerin onun fikir ve düşüncelerini ne hale getirdiği ortada.

siyasi ve içtimai düşüncem budur.

Bu vesile ile konu ile bütünlüğü bozmadan Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Hülagü Han'ı anmadan geçemeyeceğim.

kuman
24. January 2016, 10:27 PM
Türkler arasında yayılan İslam ilk zamanlarda Türkleri Araplaştırdığını söylemek kanımca çok doğru değildir.

Şaman dan kalma pek çok adet ve örf islamın içine sokulmuştur (Türklerin islamı)
ancak Araplar dan alınan çok fazla yada neredeyse hiç örf yoktur.

Araplara göre kafir Türk oldukça söylenen bir laftır çünkü biz onların inandığı gibi inanmıyoruz.

Sonuçta Kur an içinde pek çok Arap adeti bulunmakta İSlam öncesi adetler İslam sonrasına da sarkmıştır ve bunlar Kur an da da mevcuttur. Hatta pek çok ayet sadece Araplara özgü değil geniş bir coğrafyada kabul edilen adetlerdir.


Atatürk zamanında mübadele de pek çok Ortodoks Türk yer değiştirmiştir aynı zamanda pek çok Müslüman Boşnak, Arnavut vb. ülkemize gelmiştir.
Lozan Antlaşmasında mübadele IRk a göre değil dine göredir.

kuman
24. January 2016, 10:40 PM
Bir-iki soru da benden.

Kölemenler kimlerdir?
Müslüman mıdırlar?
Müslümanlar ise Anadan doğma mı Müslümandırlar?
Anadan doğma değil ise nasıl Müslüman olmuşlardır?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Kölmenler için wiki ansiklopediye danışın pek çok bilgi var.

Müslüman bir halka yada coğrafyaya hükmedicekseniz eğer müslüman olmalısınız yoksa iki dakikada sizi silerler.

galipyetkin
25. January 2016, 12:07 AM
Sayın kuman.

O soru bilgi edinmek için değildi. Ama gene de teşekkürler.

O soru geçen sayfada "kuman'ın" şu yazdıkları içindi: "Kılıç zoruyla kimse kimseye bir yaşamı dikte ettiremez."
Buna karşılık ben de o "bir-iki soru"yu sormuştum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
28. January 2016, 03:20 PM
Evet işte konunun özü bu! Biz müslümanlaşırken aynı zamanda Araplaştık. Bizim sorunumuz Kur'an la, Peygamberle yada İslam'la değil. Bizim sorunumuz İslam'ı ''arap gibi yaşamak'' zannetmemizden kaynaklanıyor.
Ha sünniler daha çok araplaştı, doğrudur. Caferiler daha çok farslaştı bu da doğrudur. Belki bir nebze Türkmen alevi yörükler Türklüğünü yitirmedi. Ama ben işin o kısmında değilim.
Zorla veya gönüllü bu din Türkler tarafından kabul edildi. Türkler işin özünü maalesef ilk kaynağından yalın haliyle öğrenemediler.. İşin özü de Allah ın Muhammed Peygamber aracılığı ile bize ulaştırdığı Kur'an dır. Türklerin topraklarının yağmalanması, baskı altına alınmaları, onlar için kültürel ve dil açısından asimilasyonu da beraber getirdiği aşikardır. Maalesef atalarımız işi kaynağından(kur'an) değil dönemin özellikle arapçı ve baskıcı rejimlerinden öğrendi yada kabul etti. Belki dönemin şartları Türklere başka bir şans tanımadı bilemiyorum. Onları da bu konuda suçlamıyorum açıkçası.

Bu gün yalın Türk diline, Türk töresine dönmek yada öyle yaşamak bizi İslam dan uzaklaştırır mı? Hiç sanmıyorum. Zihnimizde, ufkumuzda daha çok açılır. Önümüze çekilen bariyerler, setler yok olup gider. Ruhlarımızda, düşüncelerimizde özgürleşir. Ayağımıza yüzyıllardır bağlanan pırangalar kırılır kopar. Bunu da tarihimizde yapmaya kalkan bir adam oldu. Maalesef onuda genç yaşta ebediyete uğurladık. Şimdilerde hala ebedi şefimiz olsa da arkasından gelenlerin onun fikir ve düşüncelerini ne hale getirdiği ortada.

siyasi ve içtimai düşüncem budur.

Bu vesile ile konu ile bütünlüğü bozmadan Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Hülagü Han'ı anmadan geçemeyeceğim.

Sayın khaos'un bu yazısı yanında, O'nun nezdinde bu sitede bütün Müslümanım diyen Türklere, Sayın hiiiç'ten şu alıntı ile hitap etmek isterim.http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10529#post10529

Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta neler olduğunu Türk anlasın...

Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı...

'İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor...

M.Kemal Atatürk...

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
29. January 2016, 10:21 PM
Kur an 7 yy Araplarına gönderilmiş onların sosyal hayatını düzenleyen Peygamberin karşılaştığı sorunlara çözüm bulan yada çözümü onaylayan bir kitap.
Şimdi bana söylermisiniz Türklerin hayatına Kur an okusalar dahi ne getirebilir ? 9-10 yy yaşayan bir Türk e ne anlatabilir ?
Arapların yaşam şartları koşulları sosyal çevreleri ile Türklerin ki aynı mıdır ?

Bir Türk 10 yy hangi gelenek Kültür ve yaşam koşulları içinde yaşıyordu ki siz bu kişi Müslüman yapıyorsunuz. Devlet Müslüman olabilir o çok ayrı. Karıştırmayalım.

Türk Müslüman olursa Bektaşi olur o da gidip Rum ilini ve Balkanları Müslümanlaştırır ama nasıl ?

khaos
23. February 2016, 03:17 AM
Kur an 7 yy Araplarına gönderilmiş onların sosyal hayatını düzenleyen Peygamberin karşılaştığı sorunlara çözüm bulan yada çözümü onaylayan bir kitap.
Şimdi bana söylermisiniz Türklerin hayatına Kur an okusalar dahi ne getirebilir ? 9-10 yy yaşayan bir Türk e ne anlatabilir ?
Arapların yaşam şartları koşulları sosyal çevreleri ile Türklerin ki aynı mıdır ?

Bir Türk 10 yy hangi gelenek Kültür ve yaşam koşulları içinde yaşıyordu ki siz bu kişi Müslüman yapıyorsunuz. Devlet Müslüman olabilir o çok ayrı. Karıştırmayalım.

Türk Müslüman olursa Bektaşi olur o da gidip Rum ilini ve Balkanları Müslümanlaştırır ama nasıl ?

Yazından şu anlaşılıyor. Kur'an arapça gönderildiği için sadece araplara inmiştir. Yapılan çağrı, gönderilen mesaj sadece Araplaradır. Hem de öyle böyle değil; Arapların sosyal hayatını düzenlemek için, Peygamberin başı sıkıştığında sorunları çözmesi için gönderilmiş bir kitap. Böyle olduğuna göre Kur'an tüm insanlığa hitap eden bir kitap değil! Dolayısıyla Türklere de, Zululara da japonlara da. Öyle ya Kur'an bir japonun hayatına ne yenilik getirebilir ki? Adam evinde Yonga Seti (Chipset) üretiyor. Yaşam koşulları farklı bir kere. O yüzden 8 milyon ilaha ihtiyaçları var.

O zaman bende sorarım. Kur'an sadece araplara indiyse biz Türklerin kitabı nerede? Allah bize haksızlık yapmıyor mu? Araplara yapılan bu kıyak niye? Biz de Allah ın kulu değil miyiz? Bizim sosyal hayatımızı niye düzene sokmuyor. Niye bize de sorunlarımızı çözecek bir ''sosyoloji'' kitabı göndermedi. Yada gariban aborjinlere? Onu da geçtim Dakotalı Siyuların suçu neydi?

Hadi diyelim biz Türkler e ve aborjinlere de kitap gönderdi.
Senin deyiminle arapların sosyoloji ve sorun giderme kitabı... şöyle demiyor mu?
YUNUS/47
Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar.
İBRAHİM/4
Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O!

Bu Türkler malmıydı? Onlara da Peygamber geldiğine göre elbette kitapta inmiştir. Eee beğenmediğimiz çöl bedevisi Araplar 1500 senedir bu kitabı korudular da, bizimkiler neden kendilerine gelen sosyoloji ve sorun giderme kitabını koruyamadı?

Hadi onuda geçtim. Bir Türk e 10. yüzyılda ne verebilirdi demeye getirdiğin kitap (Kur'an) herhalde 21. yüzyılda da bir Türk olarak sana bir şey vermeyecektir. Öyle ya 10. yüzyıldaki bir Türk e hitap etmeyen kitap 21. yüzyıldakine nasıl etsin. O zaman neden Kur an araştırması yapıp, Kur an ı en iyi anlamaya çalışan insanların buluştuğu bir siteye üye olup yazılar yazıyorsun? Sana hitap etmeyen, sana gelmeyen, sana inmeyen bir kitap için niçin uğraş veriyorsun.

Kur'an ı bu kadar hafife alıyorsan bu sitede fazla oyalanma bence. Çünkü onu anlayamadığın belli. Yazdıklarından Türklerin İslam la tanışmasının da( o veya bu şekilde) gücüne gittiği anlaşılıyor. Elini kolunu bağlayan yok! Animizm, Şamanizm, Totemizm seni bekler. İstediğin kadar ateş yakıp, etrafında dönüp, ruh çağırabilirsin.


İşi sulandırmayın birader iyice Yaşar Nuri ye bağladınız.

kuman
23. February 2016, 05:00 PM
İşi sulandırmayın birader iyice Yaşar Nuri ye bağladınız.

Demek sulandıran Yaşar yada bilmem ne hoca.

Kaçta mezhep var bu dinde ? Kaç yorum ? Kaç ekol var ? Kaç itikad ?
Kaç tarikat, tassavvuf, vb

Sanırsın ki bu tartışmalar 20 yy ortaya çıkmış daha öncesi yok.

Bütün tartışmalar bugün her inanın tartıştığı din ile ilgili tüm kavramlar zaten daha önce tartışılmış. Tartışılmayan neredeyse hiç bir konu yok.

ve bu kişilerin hepsi Müslüman.

İşin sulandırılması bundan 1400 sene başlamış.

kuman
23. February 2016, 09:27 PM
Yazından şu anlaşılıyor. Kur'an arapça gönderildiği için sadece araplara inmiştir. Yapılan çağrı, gönderilen mesaj sadece Araplaradır. Hem de öyle böyle değil; Arapların sosyal hayatını düzenlemek için, Peygamberin başı sıkıştığında sorunları çözmesi için gönderilmiş bir kitap. Böyle olduğuna göre Kur'an tüm insanlığa hitap eden bir kitap değil! Dolayısıyla Türklere de, Zululara da japonlara da. Öyle ya Kur'an bir japonun hayatına ne yenilik getirebilir ki? Adam evinde Yonga Seti (Chipset) üretiyor. Yaşam koşulları farklı bir kere. O yüzden 8 milyon ilaha ihtiyaçları var.


İlk önce şunu unutmamak gerekir. İnsanlar bu dünya üstünde yaratılmış HALİFE dir.
Siz eğer ki, halife bir şey yapamaz biz onlara doğru yolu gösterelim derseniz Halife değil KUKLA ataması yaparsınız.

Kur an tüm insanlığa mı indi ? Yapılan çağrı Araplara dır. Arapların sosyal kültürel yanlışlıklarını düzeltmek ve onların aralarındaki problemlere çözüm bulmak gibi bir görevi ( bu kelime yanlış olabilir) vardır.
Kur an neden 23 senede vahy edildi ? Çünkü yaşanılan her olaya ve sorulan her soruya cevap verdi.
Ve dedi ki sormayın artık.

Kur an insanlığa daha önce bilmediği ne sunmuştur ?

Ahiret inancımı, mülk Allah ın olduğumu yoksa zekat mı ? Kurban mı? namaz mı ? Ne zaman ve ne amaçla savaşılacağı mı ?
yumuşak huylu olunması ve gerektiğinde en sert şekilde savaşılması gerektiği mi? Doğa ya saygı mı?
Örtünme mi ?

Kur an 650 li yada 750 yılında yaşayan bir Türk e yada bir Japon a analatacağı şey nedir ?

Eskimolara örtünme ile ilgili ne anlatabilirsin ?
Abarjinlere örtünmeyi anlatmanın ne anlamı var?

Sadece bir kaç evrensel hatırlatmadır gerisi o bölge insanların kültür gelenek ve görenekleridir ki bu sadece Arapları bağlar.

Evet siz Japon un Allah a nasıl inancını dikte ettiremezsin. Japon evrensel kuralı bilmelidir. Mülk Allah ın ve Ahiret gerçek.

eğer ki sen Japon birine çöl insanının adetlerini getirmeye çalışırsan sen sadece ZALİM olursun. Aynı Türk lere yapılan Zulm gibi.

khaos
23. February 2016, 10:12 PM
Demek sulandıran Yaşar yada bilmem ne hoca.

Kaçta mezhep var bu dinde ? Kaç yorum ? Kaç ekol var ? Kaç itikad ?
Kaç tarikat, tassavvuf, vb

Sanırsın ki bu tartışmalar 20 yy ortaya çıkmış daha öncesi yok.

Bütün tartışmalar bugün her inanın tartıştığı din ile ilgili tüm kavramlar zaten daha önce tartışılmış. Tartışılmayan neredeyse hiç bir konu yok.

ve bu kişilerin hepsi Müslüman.

İşin sulandırılması bundan 1400 sene başlamış.

Sen Yaşar a takılıp kalmada şu Kur'an için söylediklerine bir açıklık getir. Konunun özünden uzaklaşma. Mezhebi falan boş ver. O zaten başka başlıkta tartışılıyor. Konunun başlığı Türklerin nasıl müslüman olduğu ile ilgili. O yönde devam edelim.

Senin deyimine göre
Kur' an VII. yüzyıl Araplarına onların sosyal hayatını düzenlemek için gönderilmiş yada Peygamberin karşılaştığı sorunlara çözüm bulan veya çözümü onaylayan bir kitapsa;

1)- Kur'an ın evrensel bir mesaj olmadığını mı söylüyorsun?

2)- Kur'an Arapların yaşam şartlarına ve kültürüne göre gönderildiyse, 1400 yıl önceki Arapların yaşam şartlarıyla yada kültürüyle şimdiki Arapların ki aynı mı? Bu durum da Kur' an sadece VII. yüzyıldaki Araplara mı indi? Burdan yola çıkarak Kur'an bu gün için geçerliliğini yitirdi mi?

3)- Kur' an sadece Araplara geldiyse Türklerin kitabı nerede? Yada Amerikan yerlilerinin. Allah Araplara neden bu kadar iltimas geçmiş? Yada İsrailoğullarına.

4)- Kur'an X. yüzyıldaki bir Türk e birşey anlatamıyorsa, XXI. yüzyıldaki müslüman olan sana ne anlatabilir. Bir şey anlatamıyorsa şu an Kur'an araştırmaları yapılan ve Allah ın gönderdiği kitabı en iyi şekilde anlamaya çalışan insanların buluştuğu bu sitede ne işin var?

khaos
23. February 2016, 11:04 PM
Kur an tüm insanlığa mı indi ? Yapılan çağrı Araplara dır. Arapların sosyal kültürel yanlışlıklarını düzeltmek ve onların aralarındaki problemlere çözüm bulmak gibi bir görevi ( bu kelime yanlış olabilir) vardır.

Sadece bir kaç evrensel hatırlatmadır gerisi o bölge insanların kültür gelenek ve görenekleridir ki bu sadece Arapları bağlar.

Kur'an Araplara mı indi? Arapça mı indi?

A’râf /158
De ki: "Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah'ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır! İlah yoktur O'ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz."

Ey insanlar mı... ey Araplar mı? Sizin tümünüze mi?



ŞURA /13
Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye dinden Nuh'a buyurduğunu, size de teşri buyurdu. Sana vahyettiğimizi ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya buyurduğumuzu. Kendilerini çağırdığın bu şey; müşriklere ağır geldi. Allah; dilediğini kendisine seçer. Kendisine yöneleni de hidayete iletir.

Nuh, İbrahim, Musa, İsa bunların milletleri de arapmıydı?

kuman
24. February 2016, 11:41 PM
Ben Yaşar a yada Ahmet e takılıp kalmam merak etme. Hatta Yaşar hocanın mealini bile okumuş biri değilim televizyon programlarını da seyreden biri değilim. Ancak büyük hocaymış gerçekten de.

Maksatlı sorulara çok uzun cevap vermek gerekir. Soru maksatlı olduğu için de uzun cevap verilemez kısaca söyleyeyim.

1-Kur an ın evrensel mesajları vardır günün şartlarına uyan mesajları vardır.

2-Evrensel mesaj taşıyan bir kitap geçerliliğini hiç bir zaman kaybetmez.

3- Türklerin yada Amerikan yerlilerinin kitapları hakkında bir bilgim yok ancak sen olduğunu söylüyorsan bence bir bakın belki bulunur.
Daha da ileri gideyim ben Arapların kitabı nerede ?
( Peygamberin gönderidiği mektup varsa Peygamber zamanında yazılan Kur an nerede mantığı ile yazılan bir cümle)
Eğer adam kayırma varsa o Allah tan değildir.

Kur an 100 yy yaşayacak olan kişiye de anlatacağı şeyler içermektedir bu içerik ise tamamen evrensel mesajlar ile ilgili olacaktır. (Umarım o çağlarda bağnazlık son bulur)

4- Kur an araştırılması gereken bir kitap değildir anlaşılması gereken bir kitaptır.
(Bu arada 1400 ene önceki sorunlara verilen cevaptan kendim için bugüne tevil edebilirim. Eğer sizin için bir sakıncası yoksa)
Eğer bu sitede Arapça hakkında en ufak bir bilgisi olmayan kişiler Kur an araştırıyorsa;
Bu site sahibi daha fazla günaha girme ve siteyi kapat derim.

Gelelim Türklerin nasıl Müslüman olduğuna. Halen okumalarım devam ediyor özet geçebileceksem eğer yazarım, özet olmaz ise herkese araştırmalarında başarılar.

kuman
24. February 2016, 11:52 PM
Kur'an Araplara mı indi? Arapça mı indi?

A’râf /158
De ki: "Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah'ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır! İlah yoktur O'ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz."

Ey insanlar mı... ey Araplar mı? Sizin tümünüze mi?



ŞURA /13
Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye dinden Nuh'a buyurduğunu, size de teşri buyurdu. Sana vahyettiğimizi ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya buyurduğumuzu. Kendilerini çağırdığın bu şey; müşriklere ağır geldi. Allah; dilediğini kendisine seçer. Kendisine yöneleni de hidayete iletir.

Nuh, İbrahim, Musa, İsa bunların milletleri de arapmıydı?

Hadi peygambere uyalım ayet bu şekilde istiyor. Kabul ben uyarım.

Örneğin bir örnek. Peygamberin eşlerinden biri, Kölesi yada hizmetçisinin karısı. Şimdi ben yanımda çalışan birisinden eşini boşa ben sen eşin ile evleneyim diyebilirim.
Sakın Maturidiyi mezarındaa ters döndür me...

Başka bir misal;
eğer Tevrat ta bahsedilen Davut peygamber Kur an da bahsedilen Davut peygamber ise. Davut peygamber aşık olduğu kadının kocasını savaşta ölüme yolluyor ve ölmesi için elinden gelen herşeyi yapıyor. sonuçta adam ölüyor kadın dul kalıyor Davut peygamber bu kadın ile evleniyor ve çocukları da Süleyman peygamber.

khaos
25. February 2016, 12:29 AM
Hadi peygambere uyalım ayet bu şekilde istiyor. Kabul ben uyarım.

Örneğin bir örnek. Peygamberin eşlerinden biri, Kölesi yada hizmetçisinin karısı. Şimdi ben yanımda çalışan birisinden eşini boşa ben sen eşin ile evleneyim diyebilirim.
Sakın Maturidiyi mezarındaa ters döndür me

Kur'an ın neresinde peygamberin kölesine karını boşa ben alacağım dediği yazıyor?

ayet şöyle;

AHZAB/37
Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı birşeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.


Zaten İslam düşmanlarının en büyük kozudur peygamberi karıları yada özel hayatı üzerinden vurmaya çalışmak.

khaos
25. February 2016, 12:41 AM
Ben Yaşar a yada Ahmet e takılıp kalmam merak etme. Hatta Yaşar hocanın mealini bile okumuş biri değilim televizyon programlarını da seyreden biri değilim. Ancak büyük hocaymış gerçekten de.

Maksatlı sorulara çok uzun cevap vermek gerekir. Soru maksatlı olduğu için de uzun cevap verilemez kısaca söyleyeyim.

1-Kur an ın evrensel mesajları vardır günün şartlarına uyan mesajları vardır.

2-Evrensel mesaj taşıyan bir kitap geçerliliğini hiç bir zaman kaybetmez.

3- Türklerin yada Amerikan yerlilerinin kitapları hakkında bir bilgim yok ancak sen olduğunu söylüyorsan bence bir bakın belki bulunur.
Daha da ileri gideyim ben Arapların kitabı nerede ?
( Peygamberin gönderidiği mektup varsa Peygamber zamanında yazılan Kur an nerede mantığı ile yazılan bir cümle)
Eğer adam kayırma varsa o Allah tan değildir.

Kur an 100 yy yaşayacak olan kişiye de anlatacağı şeyler içermektedir bu içerik ise tamamen evrensel mesajlar ile ilgili olacaktır. (Umarım o çağlarda bağnazlık son bulur)

4- Kur an araştırılması gereken bir kitap değildir anlaşılması gereken bir kitaptır.
(Bu arada 1400 ene önceki sorunlara verilen cevaptan kendim için bugüne tevil edebilirim. Eğer sizin için bir sakıncası yoksa)
Eğer bu sitede Arapça hakkında en ufak bir bilgisi olmayan kişiler Kur an araştırıyorsa;
Bu site sahibi daha fazla günaha girme ve siteyi kapat derim.

Gelelim Türklerin nasıl Müslüman olduğuna. Halen okumalarım devam ediyor özet geçebileceksem eğer yazarım, özet olmaz ise herkese araştırmalarında başarılar.



Önce bir derdini düzgün şekilde anlat bakalım çorba yapma. Yazdıklarını çözmek için kripto uzmanı mı getirelim. Daldan dala uçmuşsun. Herşeyi birbirine karıştırmışsın.

Türklerden başladın peygamberin karısına kadar geldin, araya maturidiyi soktun, arapların kitabı dedin, bu kur'an gerçek kur'an mı demeye getirdin. Sonra meşruluğunu tanımadığın kitapta evrensel mesajlar var dedin. Yetmedi peygambere iftira attın ayeti değiştirdin. Arabın kitabı dediğin kitabı anlamak lazım dedin.

khaos
25. February 2016, 02:50 AM
Daha da ileri gideyim ben Arapların kitabı nerede ?
( Peygamberin gönderidiği mektup varsa Peygamber zamanında yazılan Kur an nerede mantığı ile yazılan bir cümle).

Sorularım maksatlı değildi. Senin söylediklerine basit sorularla karşılık verdim. Ama senin cevapların doğru cümle yapısına bile sahip değil. Örneği yukarıda

Şimdi sana konuyu başından hatırlatayım. Sen de ne söylüyorsan açıkça söyle ki burada beyin fırtınası yaşamayalım.

Sen ne dedin;
Kur an tüm insanlığa mı indi ? Yapılan çağrı Araplara dır. Arapların sosyal kültürel yanlışlıklarını düzeltmek ve onların aralarındaki problemlere çözüm bulmak gibi bir görevi ( bu kelime yanlış olabilir) vardır.

Ben ne dedim;
Madem Kur'an sadece araplara indi, Arapların ne özelliği varda onlara koskoca kitap inerken konu başlığı ile alakalı Türklere bir kitap inmemiş yada başka milletlere. Tanrı nın kulları sadece Araplar mı? Tanrı sadece Arapların mı cennete girmesini istiyor? Eğer sadece Araplara ayet indirdi ise Arapların özelliği nedir seçilmiş millet mi? ( bunu Kur'an ın sadece araplara gelmediğini tüm insanlığa indiğini anlatmak için söyledim umarım anlamışsındır)

Sen ne dedin;
Kur an 7 yy Araplarına gönderilmiş onların sosyal hayatını düzenleyen Peygamberin karşılaştığı sorunlara çözüm bulan yada çözümü onaylayan bir kitap.
Şimdi bana söylermisiniz Türklerin hayatına Kur an okusalar dahi ne getirebilir ? 9-10 yy yaşayan bir Türk e ne anlatabilir ?

Ben ne dedim;
Madem Kur'an 7. Yüzyıldaki Arapların sosyal hayatını düzenlemek için gönderildi. 21. Yüzyıldaki arapla 7. yüzyıldaki Arap ın sosyal yaşantısı aynı mı? O zaman Kur'an güncelliğini yitirmiş olmaz mı?

Sen ne dedin;
9-10 yy yaşayan bir Türk e ne anlatabilir ?
Arapların yaşam şartları koşulları sosyal çevreleri ile Türklerin ki aynı mıdır ?

Ben ne dedim;
10. Yüzyılda Kur'an ın Türklere hitap etmediğini düşünüyorsan 21. Yüzyılda sen (Kur'an a inanan bir müslüman olduğunu düşünerek söyledim) sana ne verebilir. O zaman Kur'an araştırması yapılıp, Kur'an ı en iyi anlamaya çalışanların bulunduğu sitede ne işin var?

Sen ne dedin;
Sadece bir kaç evrensel hatırlatmadır gerisi o bölge insanların kültür gelenek ve görenekleridir ki bu sadece Arapları bağlar.

Ben ne dedim;
A’râf /158 ve ŞURA /13 ayetlerini örnek verdim. Kur'an ın tüm insanlık için geldiğini anlatmaya çalıştım. Nuh la, İbrahim le gelen bir dinin son peygamberine inen kitap olduğunu söyledim.

Sonrasında senin yazdığın birbiri ile tezat oluşturan muğlak ve flu cevapları gördük. Arapların kitabı dediğin kitapta
-evet evrensel bir kaç mesaj var diyorsun.
Ona bakarsan Hitlerin yazdığı Kavgam kitabında da evrensel mesaj çok.Ne yani bu kadar basit mi?
Kur'an dan anladığın sadece bu kadar mı? Bir kaç evrensel mesaj...

Daha sonra kalkıp Kur'an da peygamber in kölesine karını boşa ben alacağım dediği iftirasını atıyorsun.

Neyi tartışmak istiyorsan açıkça yaz. Ama devrik cümle kurma anlaşılabilir olsun.
Bugün ki Kur'an aslında gerçek olmayan veya asıl ayetlerin olmadığı, olsa bile bu ayetlerle beraber Muhammed Peygamberinde kendinden bir şeyler koyduğu yada yazdığı bir kitaptır mı demeye çalışıyorsun? (son yazdıklarından az çok bu anlaşılıyor)

Kur'an dan hangi ayetleri çıkaralım. Veya günümüzün aydın bir insanı! olarak hangi ayetler sana bağnazca geliyor? Bu bağlam da Arapların kitabı dediğin ayetlerin kaçta kaçı Araplara özgü kaçta kaçı evrensel? Bu evrensel ayetler hangileridir. Bu gün Arap olmayan müslümanlar ayetleri ayıklayıp sadece belli ayetlere göre mi hareket edecek?

Hadi sana biraz zemin hazırlayayım
Bak arkadaş!
Muhammed Peygamber Tanrı nın oğlu değildir. Tıpkı bizim gibi ölümlü bir insandır. Yer, içer, uyur, sever, sevişir, üzülür, kızar, mutlu olur.
Allah biz insanlara ayetlerini, sözlerini, mesajlarını göndermek için onu seçti. Kur'an dan onun özelliklerini anlatan ayetlere de rastlıyoruz.
KEHF /110
De ki: ". Ben de sizin gibi bir insanım Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın."
KALEM/4
Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.
ENBİYA/107
Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.

Buna göre;
Onun ahlakını sorgulayacak kadar ahlaksızlaşmadım. Onun Tanrı nın Peygamberi olduğu, Kur' an ın da Tanrı nın sözleri olduğu konusunda en ufak bir şüphem yok.
İslam Peygamberinin ölümü ve gelen ayetlerin tamamlanmasından sonra ortaya çıkan siyasi, çekişmelerin müslümanları böldüğü, gruplara ayırdığı, herkesin dine meşrebine göre bir şeyler kattığını biliyoruz. Tanrı nın emri olmayan, Peygamberin de uygulamalarında bulunmayan(Peygamberin Kur'an ın emrettiğinin dışına çıkması mümkün değildir) bir sürü hurafenin, geleneğin hatta siyasi düşüncenin İslam diye yaşandığını bu gün görüyoruz. İslam içine tefrikalar sokan anlayışlardan kurtulunması gerektiğini biz de söylüyoruz. Bunu söylerken de en büyük rehberimiz tabii ki Kur'an oluyor.

Kur'an bana Peygambere uymamı söylüyorsa, canım pahasına Kur'an ın emrettiği ölçü de ona uyarım. (Sen ayet ayıklamaya devam et. Hangisi işine gelirse ona uy)

Çok çeşitli platformlarda senin kafa yapında insana rastlamak mümkün. Kur'an ı yada İslam ı kendi siyasi yada dünya görüşlerinize hatta bulunduğunuz çevre ve sosyal yaşantınıza göre dizayn etmek gibi bir saplantınız olduğu görülüyor. Sizin İslma a değil İslam ın size uymasını istiyorsunuz.. Ama bir kerede şunu adam akıllı yapın. Kaçak dövüşmeyin. Ağzınızdaki baklayı çıkarın. Derdiniz arapla mı? Muhammed Peygamberle mi? Kur'an la mı? Sünni inanışla mı? söyleyin... Söyleyin de bizde bilelim yeldeğirmeni misiniz yoksa Don Kişot mu?

Şimdi,
Yukarıda sana verilen cevapları da dikkate alarak flu ve muğlak cümleler kurmadan söyle, düşüncelerini anlaşılabilir bir şekilde anlat.

Ve konuya gel birader. Madem Türklerin müslüman olmasını zulüm olarak görüyorsun. Söyle bakalım;
Bugün biz Türklerin dini ne olmalıydı?

kuman
25. February 2016, 08:25 PM
Ben çok saçmalamışım kusura bakma. Sen haklısın. Sana cevap verebilecek bilgi maalesef bende yok.
Tek bir cümle için sayfalar dolusu yazı yazamam.

Sen affet beni.
Son cümlene cevap vereyim Ehli Sünnet İslam olsun. Türk milleti.

khaos
25. February 2016, 10:46 PM
Son cümlene cevap vereyim Ehli Sünnet İslam olsun. Türk milleti.

Doğal olarakta Maturidi... Eş'ari değil

khaos
25. February 2016, 11:00 PM
Ben çok saçmalamışım kusura bakma. Sen haklısın. Sana cevap verebilecek bilgi maalesef bende yok.
Tek bir cümle için sayfalar dolusu yazı yazamam.

Sen affet beni.
Umarım dalga geçmek için söylemiyorsundur ama ben şunu söyleyeyim.
Sonuçta kavga etmiyoruz. Kendi aramızda fikir ayrılığının olması ve herkesin kendine özgü düşüncelerinin olması doğaldır. Herkes kendine göre bu siteye bir katkı sağlıyor.