PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 2015 seçim analiz


ozkanates
6. November 2015, 04:08 PM
Türkler 2200 yıldır yazılı tarihteler.
90 yıllık reklam arasından sonra, 2200 yılda yaratılmış değerlerin ülkede karşılığı % 50.
Son 13 yıldaki tüm seçimler, 2200 yıllık değerlerin tehdit edildiği bir ortamda yapıldı.
Yani bunları savunun % 50 'nin konsolide olduğu, birleştiği koşullar altında yapıldı.

7 Haziran'da ise hiç bir siyasi baskı yoktu, ortalık sakindi ve oylar konsolide olmadı.
Bir kısmı 90 yıllık alışkanlıklar ne ise = gönlünde ne varsa oraya gitti = MHP + HDP.
Gidenler sadece ve sadece "AKP nasılsa tek başına iktidar olacak" oylarıydı.
8 Haziran herkesi birden şaşırttı. Başta MHP'ye oy verenlerin % 22 'sini.

1 Kasım sadece ve sadece "önce ülke sonra parti" oylarının dönüşüydü:

2011 - 49,95
2015 - 49,49

Bu kadar net!

Peki diğer % 50 ?
90 yıllık ara köklü alışkanlıklar üretti: Kemik oylar =,
"Türkiye batsa, Dünya batsa gene partime veririm" oyları =,
CHP % 25 + MHP % 13 + HDP % 7 + diğer % 5

Görüldüğü gibi, maksadı anlaşılmaz HDP oyları hariç,
Ne bir gram artan bir oy var, ne bir gram azalan bir oy var.
Çünkü hareket edebilen tüm oylar zaten hareket etti, AKP'ye.
Hareket edemeyen tüm oylar da zaten hareket etmemekteler.

Öncelikle şunu belirtmek gerek, AKP diye bir parti zaten yok.
Kökeni Refah'ın oyları % 8. Bunun % 1 i şu anki Saadet.
O halde AKP'nin kendi oyu sadece % 7.
Geri kalan hepsi zaten diğer partilerin oyları.
Başka deyişle, hareket edebilen tüm oyların adı AKP.


Peki neden bütün partilerin hareket edebilir bütün oyları birleşti?
Çünkü konu parti konusu değil, siyaset, inanç vs. konusu da değil:

Dağılan imparatorluk ve yükselen Batı,
Tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı aydınlarına bir seçim yaptırdı.
Redd-i miras = geçmişle ilgili tüm bağları koparmak, batılılaşmak.

Aradan geçen 90 yılda, Türkiye artık dağılan bir imparatorluk değil.
Ve Batı da yükselen bir uygarlık değil. Kendi sorunlarını çözemiyor,
Kendi dışındakiler için ise en büyük sorun haline gelmiş durumda.

Özetle Türkiye artık bir yol ayrımında.
Batının örtülü mandası olmaya devam etmek,
Veya kendi yoluna gitmek, kendi yoluna gidenlerle birleşmek.
Ve işte budur 2200 yıllık değerlerin bu ülkedeki % 50 karşılığı.


Yükselmek isteyen Türkiye muhalefeti, gereğin tersini yapıyor.
Amerikan neokonlarının Türkiye bürosu olmakta devam etmek,
Örtülü mandayı korumak ve % 50 ile asla uzlaşmamak demek.
MHP'nin milli duruşunu bundan düşersek geriye kalır % 37.
Manda olayını bilmeyen veya bilip umursamayan bu % 37'yi
Aralarında bölüşünce, muhalefete iktidar umudu yok.


Ülkenin bölge bölge kopartıldığı haber veriliyor,
Ülkenin muhalefeti olan bitenin farkında bile değil.
Çünkü örtülü manda neyi isterse onlara onu göstermekte.
Mesela yılbaşı paketlerinde alkol ve sigara olsun-olmasın?

Neokonlar kendi çıkarları için her gün politika değiştirirken,
Onların takipçisi siyasetlerin güven kazanmaları imkansız.
O yüzden muhalefet neyi denerse denesin yükselemiyor.

Oysa seçimler iktidar mı muhalefet mi seçimleri değil,
Seçimler bağımsızlık mı örtülü manda mı seçimi.

Muhalefet partileri, muhalifler önce karar vermeli:
Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durabilir mi,
Türkiye kendi gücüne güvenebilir mi?

Bu soruyu müspet yanıtlayamadıkları sürece,
Ve müspet yanıta uyumlanamadıkları sürece,
Her seçime %50 eksik girecekler.

Çünkü ancak bu yanıtın sonrasında,
Hangi rejim, hangi siyaset, hangi parti sorusu var.

kuman
7. November 2015, 04:56 PM
Gercekten guzel ve komik bir yazi idi bu yuzden begendim.

kuman
10. November 2015, 01:52 PM
Türkler 2200 yıldır yazılı tarihteler.
90 yıllık reklam arasından sonra, 2200 yılda yaratılmış değerlerin ülkede karşılığı % 50.
Son 13 yıldaki tüm seçimler, 2200 yıllık değerlerin tehdit edildiği bir ortamda yapıldı.
Yani bunları savunun % 50 'nin konsolide olduğu, birleştiği koşullar altında yapıldı.

7 Haziran'da ise hiç bir siyasi baskı yoktu, ortalık sakindi ve oylar konsolide olmadı.
Bir kısmı 90 yıllık alışkanlıklar ne ise = gönlünde ne varsa oraya gitti = MHP + HDP.
Gidenler sadece ve sadece "AKP nasılsa tek başına iktidar olacak" oylarıydı.
8 Haziran herkesi birden şaşırttı. Başta MHP'ye oy verenlerin % 22 'sini.

1 Kasım sadece ve sadece "önce ülke sonra parti" oylarının dönüşüydü:

2011 - 49,95
2015 - 49,49

Bu kadar net!

Peki diğer % 50 ?
90 yıllık ara köklü alışkanlıklar üretti: Kemik oylar =,
"Türkiye batsa, Dünya batsa gene partime veririm" oyları =,
CHP % 25 + MHP % 13 + HDP % 7 + diğer % 5

Görüldüğü gibi, maksadı anlaşılmaz HDP oyları hariç,
Ne bir gram artan bir oy var, ne bir gram azalan bir oy var.
Çünkü hareket edebilen tüm oylar zaten hareket etti, AKP'ye.
Hareket edemeyen tüm oylar da zaten hareket etmemekteler.

Öncelikle şunu belirtmek gerek, AKP diye bir parti zaten yok.
Kökeni Refah'ın oyları % 8. Bunun % 1 i şu anki Saadet.
O halde AKP'nin kendi oyu sadece % 7.
Geri kalan hepsi zaten diğer partilerin oyları.
Başka deyişle, hareket edebilen tüm oyların adı AKP.


Peki neden bütün partilerin hareket edebilir bütün oyları birleşti?
Çünkü konu parti konusu değil, siyaset, inanç vs. konusu da değil:

Dağılan imparatorluk ve yükselen Batı,
Tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı aydınlarına bir seçim yaptırdı.
Redd-i miras = geçmişle ilgili tüm bağları koparmak, batılılaşmak.

Aradan geçen 90 yılda, Türkiye artık dağılan bir imparatorluk değil.
Ve Batı da yükselen bir uygarlık değil. Kendi sorunlarını çözemiyor,
Kendi dışındakiler için ise en büyük sorun haline gelmiş durumda.

Özetle Türkiye artık bir yol ayrımında.
Batının örtülü mandası olmaya devam etmek,
Veya kendi yoluna gitmek, kendi yoluna gidenlerle birleşmek.
Ve işte budur 2200 yıllık değerlerin bu ülkedeki % 50 karşılığı.


Yükselmek isteyen Türkiye muhalefeti, gereğin tersini yapıyor.
Amerikan neokonlarının Türkiye bürosu olmakta devam etmek,
Örtülü mandayı korumak ve % 50 ile asla uzlaşmamak demek.
MHP'nin milli duruşunu bundan düşersek geriye kalır % 37.
Manda olayını bilmeyen veya bilip umursamayan bu % 37'yi
Aralarında bölüşünce, muhalefete iktidar umudu yok.


Ülkenin bölge bölge kopartıldığı haber veriliyor,
Ülkenin muhalefeti olan bitenin farkında bile değil.
Çünkü örtülü manda neyi isterse onlara onu göstermekte.
Mesela yılbaşı paketlerinde alkol ve sigara olsun-olmasın?

Neokonlar kendi çıkarları için her gün politika değiştirirken,
Onların takipçisi siyasetlerin güven kazanmaları imkansız.
O yüzden muhalefet neyi denerse denesin yükselemiyor.

Oysa seçimler iktidar mı muhalefet mi seçimleri değil,
Seçimler bağımsızlık mı örtülü manda mı seçimi.

Muhalefet partileri, muhalifler önce karar vermeli:
Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durabilir mi,
Türkiye kendi gücüne güvenebilir mi?

Bu soruyu müspet yanıtlayamadıkları sürece,
Ve müspet yanıta uyumlanamadıkları sürece,
Her seçime %50 eksik girecekler.

Çünkü ancak bu yanıtın sonrasında,
Hangi rejim, hangi siyaset, hangi parti sorusu var.

yukarida 90 yil. Bagimsiz mandaci bati yanlusi gibi ifadeler ile su anlatiliyor;

Akit televizyonu, ölümünün 77. yıldönümünde Atatürk’ü hedef aldı. Akit TV'de Atatürk’e yönelik hakaret dolu ifadeler yer aldı.

Akit TV, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kaybettiği tarih olan 1938 için, "Zulüm 1938'de son buldu" ifadelerini kullandı.

Televizyon kanalı yayınladığı haberde, "Mustafa Kemal yıllar önce bugün öldü" diye yazdı. Mustafa Kemal'in, "Kamal" diye yazılması ise dikkat çekti.


Iste yukarıda ki yazi yuzunden ve 90 yil vurgusu yuzunden .
SSizlere ortak bir nokta da bulunamayiz.

Bu devleti sevmiyor olabilirsiniz, Ataturk u de sevmiyor olabilirsiniz, biz onu kimin sevmedigini bilecek kadar akilliyiz
Biz bu devleti ve bu devletin kurucusunun ne yaptigini nasil yaptigini, nasil calistigini, hayallerini de biluyoruz. Ama siz bilmuyorsunuz. Bilme imkaninizda yok.

Yani siz analiz ustune analiz yapin sobuc degismiyecek.
Biz herzaman oldugu gibi;
TAM BAGIMSIZ TURKIYE cumlesi ile yola devam edecegiz.

Ne Nato ne AB ne Avrasya ne Rusya.

Biz bize ogretilen ve iliklerimize kadar islemis Tam baginsizlik sozu ile sonuna kadar direnecegiz.....

10 Kasim bir anma degil Tam bagimsizligimiza duydugumuz saygidir.

mert25
14. November 2015, 09:18 PM
Biz bu devleti ve bu devletin kurucusunun ne yaptigini nasil yaptigini, nasil calistigini, hayallerini de biluyoruz. Ama siz bilmuyorsunuz. Bilme imkaninizda yok.

Peki o zaman madem bizler bilmiyoruz 1920 ile 1950 arasında olanları, bi zahmet siz yazın da öğrenelim neler olmuş o zaman diliminde?

Bu ülkede yalnızca Kur'an diyenlerin böyle bir saplantısı var. Bakın bakalım çevrenize, kaç tane Kemalist sizin gibi düşünüyor? Kaç tane Kemalist (Atatürk'e tapan kişiler) "Atatürk yaşasaydı gerçek İslam'ı getirecekti" diyor?

1920 ile 1950 arasında yaşananları aslında hepimiz biliyoruz. O dönemede hangi zulümlerin işlendiği bütün tarihi kaynaklarda mevcut, herşey bir yana güya demokrasi gelmiş, güya cumhuriyet gelmiş, güya kadınlara seçme seçilme hakkı verilmiş, peki muhalefete izin verilmiş mi? O dönemde yaşanan gizli oy, açık tasnif rezaletine ne diyeceğiz? Bunlar olurken birilerinin ülkenin kaynaklarını yağmalamasına ne diyeceğiz?

Atatürk galiba her akşam kurdurduğu rakı sofralarında Kur'ani hükümleri tartışıyordu etrafındakilerle? Ya da bu ülkeye gerçek İslamı nasıl getirebilirizi konuşuyorlardı o rakı sofralarında? Herhalde Muhammed de içki sofralarında salatı ikame ediyordu??? Yani bu bile size hiç bir şey anlatmıyorsa eyvah ki ne eyvah.

Sahi bizler o kadar saf mı görülüyoruz sizin tarafınızdan? Gelenekselcileri eleştirelim fakat öte yandan bu ülke insanına zulmedenleri de temize çıkarma gayretlerini bırakalım artık.

İsterseniz karşılıklı olarak 1920 ile 1950 arasında yaşananları resmi kaynakları ile burada paylaşabiliriz. Siz varsanız, ben de varım. Yaşanan her şeyi yazacağız kaynağıyla.

kuman
15. November 2015, 12:56 PM
Yok siz gayet akilli ve kurnazsiniz sizi saf yerine koyacak kadar saf degilim.
Ama her kurnazlik doner dolasir insanin ayagina yapisir.
Bu kanundur.
Karsilastirma ayni iki varlik arasinda yapilir. Insanlar kiyaslanabilir ancak sifatlari farkli iki kisi karsilastirilmaz.
Bakin siz Ataturk ile Allah in elcisini karsilastiriyorsunuz sizler Ataturk u elcilik unvani veriyorsunuz bunun farkina varin.
Size bir haber;

Törenler sırasında meydanda çekim yapan Akit TV muhabiri, Anıtkabir’in maketinin önüne geçerek aylar önce Üsküdar Belediyesi’nin yaptığı Kabe maketi ile Anıtkabir maketini karşılaştırdı ve vatandaşlara sorular yönetti. Dünyadaki tüm Müslümanların dini merkezi olan Kabe ile Anıtkabir’i karşılaştıran muhabir, vatandaşlara,“Üsküdar’daki Kabe maketi eleştirildi neden Anıtkabir maketini eleştirmiyorsunuz?”, “Üsküdar’daki Kabe maketine karşı mısınız”diye sorunca, törene katılanlar insanlar “Elhamdülillah Müslümanız. Peygamber de bizim Atatürk de bizim. Siz niye insanları kutuplaştırıyorsunuz? Siz bizden ne istiyorsunuz? Kabe ile Anıtkabir’i neden karşılaştırıyorsunuz.”*şeklinde yanıt verdiler.

Baska bir soze gerek var mi

ozkanates
17. November 2015, 03:08 PM
Başkalarından alıntı yapmasam da, zamanın ilerisindeki bu analiz paylaşmaya değer:


Celal Kazdağlı: Bu bir Bahçeli ne yaptı analizidir


Son 5 ayda en çok tartışılan isim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

1 Kasım sonrası O’nu linç etmek isteyenler var. Eleştiriler parti tabanından çok başka mahfillerden geliyor. Küreselciler, Paralel Yapı, PKK Bahçeli’yi “yemeyi” kafalarına koymuş görünüyorlar. CHP ve HDP ise Bahçeli’yi “günah keçisi” olarak göstermeye çalışıyorlar.

MHP tabanı başka duygularla hareket ediyor; biraz buruklar, liderlerinin izlediği politikayı anlamaya çalışıyorlar. Aradıkları sorunun cevabı şu:

Devlet Bahçeli önüne gelmiş iktidar imkanını neden elinin tersiyle itti ve kötü adam olmayı bilerek ve isteyerek seçti?

Gerçekten Bahçeli neden iktidar olmadı da AK Parti’nin tek başına iktidar olmasının yolunu açtı?
Devlet Bahçeli 2002’de ne yaptı ise, 7 Haziran’dan sonra aynısını yaptı.

O zaman DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. Bülent Ecevit Başbakandı.

Almanya’da bir toplantı yapıldı. Hürriyet grubunun Almanya tesislerinin açılışı vesilesi ile.

DSP içinde darbe yapılacak Ecevit Başbakanlık’tan düşürülecek, Türkiye’yi tam anlamıyla IMF’ye bağlayacak, adeta Batı’nın müstemlekesi bir ülke için yeni bir hükümet kurulacaktı.

Nedeni de Bülent Ecevit Irak’a ABD’nin Türkiye üzerinden operasyon yapılmasına karşı çıkıyordu.
Bahçeli o tehlikeyi gördü ve “seçim” dedi. Sandığı milletin önüne koydu.

2002’de kendisi dahil herkes o sandığın dışında kaldı.

Bahçeli bedel ödedi. Türkiye kazandı. 1 Mart 2003’te yeni Meclis CHP Genel Başkanı sıfatıyla Deniz Baykal’ın dik duruşu ile tezkereyi reddetti.

Deniz Baykal da o kararının bedelini ödedi lakin Türkiye o karar sonrası İslam Dünyası ile buluştu, gönül coğrafyasına açıldı.

Bugüne gelen yolun ilk taşını Devlet Bahçeli tek başına aldığı erken seçim kararı ile döşedi.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinde oynadığı rolü, başörtüsü konusundaki duruşunu, Anayasa değişikliği gibi kritik konulardaki tavırlarından söz etmeye bile gerek yok.

7 Haziran sonrası Devlet Bahçeli ne yaptı?

Seçim sonuçlarının ne anlam ifade ettiğini daha ilk anda gören yegane isim Devlet Bahçeli’ydi.
Daha sandık kapanmadan “seçim” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı çok eleştiren Devlet Bahçeli, “Erdoğan karşıtlığı” üzerine siyaset yapılmasına izin vermedi.

Önce HDP’yi dışladı. “Onunla asla yan yana gelmem” dedi.

Rövanşist anlayışı berhava etti. 3’lü blok içinde olmadığını ilan etti.

Çözüm sürecinden dolayı AK Parti ile de Hükümet kurmayacağını söyledi.

Geriye tek seçenek bıraktı: AK Parti-CHP Hükümeti.

CHP-MHP (içerden veya dışardan HDP destekli) hükümeti bir cephe oluşturuyordu. Bu Hükümet, karşısına Erdoğan’ı ve AK Parti’yi alacaktı.

AK Parti-MHP Hükümetini doğrusu her iki seçmen tabanı istiyordu. Ancak bu Hükümetin de bir başka cepheleşme olduğunu Bahçeli gördü. Kürtler kendilerini dışarda hissedecekti. Başkaları da “demokrasi güçleri dışarda kaldı” kampanyasını başlatmak için hazır bekliyordu.

Devlet Bahçeli o meşhur “Hayır”ları ile bu iki hükümet modeline hayır dedi.

12 Eylül öncesini yaşamış olan Bahçeli cepheleşmenin ne olduğunu, kimlerin nasıl o cepheleri inşa ederek 5 binden fazla gencimizin ölmesine neden olduğunu bilen bir siyasi liderdi.

O dönemleri yaşamış biri olarak Devlet Bahçeli Türkiye’nin bir 10 yıl daha kaybetmesine izin veremezdi.

Pekala, AK Parti-CHP hükümeti kurulabilirdi. Ancak AK Parti ve CHP başta olmak üzere Türkiye böyle bir koalisyona hazır değildi.

Bunu gören isim Recep Tayyip Erdoğan’dı.

AK Parti-CHP koalisyonunu önleyen isim Erdoğan oldu.

Seçime gidileceği anlaşıldığı an Türkiye’ye saldırılar başladı. Suruç’ta bomba patlatıldı ardından Ceylanpınar’da iki polis uykusunda öldürüldü.

Arka arkaya şehitler gelmeye başladı.

Devlet operasyon kararını uyguladı. PKK, IŞİD ve FETÖ aynı anda hedef alındı.

Saldırıların bir amacı da Türk kamuoyunu provoke etmekti.

Nitekim birileri harekete geçti, komşusu Kürt esnafına saldırmaya kalkıştı.

Birden sokak hareketlendi.

Herkes kabul eder ki, ülkücüleri sokaktan çeken adam Devlet Bahçeli’dir.

İlk kez ülkücüleri sokağa çıkardı Devlet Bahçeli.

Neden?

Bunu kimse anlamadı.

Ülkücüler bir yaz günü akşam saat 19.00’da Türkiye’nin pek çok şehrinde sokağa çıktı ve sokağı, sokağı karıştırmak isteyenlerden temizledi.

Kontrol etti, sükûneti sağladı, provokasyonları önledi.

Türkiye’yi karıştıramayan küreselciler bu defa bir büyük planı üç başkentte aynı anda uygulamaya kalkıştı.

Erbil, Riyad, Ankara.

Erbil’de 8-10 Ekim’de Barzani hedef alındı. Bir kalkışma yaşandı.

Aynı tarihte Suudi Arabistan Kralı zehirlenmek istendi.

Ve Ankara Garı’nda bomba patlattılar, 102 insanımızı öldürdüler.

Millet hedefin Türk Devleti olduğunu anladı. Bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyenler önce Türkiye’yi bertaraf etmek istiyorlardı.

Devlet Bahçeli, o andan itibaren kampanyayı bitirdi.

Adeta “gidin istikrara oy verin” dedi.

Parti mi Millet mi; Parti mi Devlet mi; Parti mi Vatan mı?

Sorularına Devlet Bahçeli önce millet, önce devlet, önce vatan cevabını verdi.

Bir büyük oyunu bozdu.

Şimdi küreselcisi, paralelcisi, bölücüsü Bahçeli’ye diyor ki “Biz seni yiyeceğiz.”

CHP’si, HDP’si, Doğan Medyası faturayı Bahçeli’ye kesmek istiyor.

Şunu bilmiyorlar.

Bu millet “Adam”ını artık hiç kimseye yedirmiyor.

Millet için, Devlet için, Vatan için Partisini feda edene Adam denir.



Celal KAZDAĞLI

galipyetkin
17. November 2015, 03:52 PM
Millet için, Devlet için, Vatan için Partisini feda edene Adam denir.



Eh, öyle ise:

Millet için, Devlet için, Vatan için Partisini feda etmeyen DİĞER TÜMÜNE NE DENİR?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
20. November 2015, 10:20 PM
Galip bey,

Şu an cevap alamazsınız. Gün gelir cevap verilir merak etmeyin.

Saçma bir analiz. Tek cümle yeter. Ülkücüler sokağa çıkmış falan filan......

Neden çıkmışlar ne yapmışlar .....

İyi misiniz siz yaaa

Euro 3.45 e cikmisti dolar 3 u gecmisti. Simdi Euro 3.01 dolar 2.8 altina dogru gidiyor.
Hergun sehit haberleri gelirdi simdi kesildi. Ayni 1980 gibi bir gunde bir anda her sey normal olmusti sanki hic bir sry olmamis gibi.

Olmayan bir devlete karsi olmayan bir savas verildigi. Rusya Abd Turkiye Kanada Isvec ....

Demokrasi oyunu


ne tarih ne coğrafya diyelim susalım.

khaos
22. November 2015, 11:43 PM
3 Mart 1924 tarihinde Arap harfleri ile yazılan kitaplar yasaklandı. Kur'an?
25 Kasım 1925 Hamidiye zırlısı kendi ülke topraklarını Rize yi bombaladı.
25 Ekim 1926 Alaturka müzik yasaklandı.
1931-1950 arası 19 yıl imam yetiştirilemedi.Cenaze gömecek imam bulunamadı. Kaynak:7. Chp olağan kurultayı
20 mart 1937 Dersim isyanı. Devlet kendi halkı üzerinde kimyasal gaz kullandı.13.000 ölü 12.000 sürgün
Mayıs 1951’de o güne kadar gazetelere eşit dağıtılan resmi ilanların, artık hangi gazetelere verileceğini hükümetin belirlemesini sağlayan bir yasa kabul edildi.
6-7 Eylül 1955 te İstanbul daki gayri müslimlerin mallarının tahrip ve yağmalanması
Nisan-Mayıs 1957’de İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve İstanbul, Güney, Çukurova, Ankara, Bursa, Marmara Bölge İşçi Birlikleri kapatıldı.
17 Eylül 1961 de Türkiye Cumhuriyeti başbakanı asıldı.
27 Mayıs 1960 da darbe
12 Eylül 1980 de darbe
12 Mart 1971 de Muhtıra
28 Şubat 1997 de Muhtıra
27 Nisan 2007 de e-Muhtıra
22 Şubat 1962-20 Mayıs 1963 ayaklanmaları
27 Nisan 2007 darbe teşebbüsü
9 Mart 1971 darbe teşebbüsü
İrtica ile eylem planı,Batı çalışma grubu vs.

Deve zürefa ya sormuş
-Neden boynun uzun?
Zürefa cevap vermiş
-Nerem kısa ki

79 yıl Fransız demokrasisine taş çıkaran demokrasimiz son 13 yılda bozuldu öyle mi?

Osmanlı ya laf söyleyeceklere de meşrebine göre iki çift lafımız olacaktır elbet.

Batı demokrasisi diye sabahtan akşama kadar televizyonlarda ahkam kesenlerin kendisine yapılan sadırılar sonucu demokrasisini askıya alan fransızları, belçikalıları haklı bulması da enteresan

Bir Türk Milliyetçisi olarak Ülke ve Millet çıkarları söz konusu ise alınacak her türlü karara şiddetle arka çıkarım.Ucunda hangi yasak olursa olsun.

Not: Dün kobaniiii diye viyaklayan tatlı su solcularının Bugün Kızıldağ da Türkmenler Rus pislikleri ve onların yancısı Esad bulaşığının katliamına uğrarken tek ses çıkarmamaları Türk Milletinin hafızasına not edilmiştir.

kuman
23. November 2015, 07:20 PM
Analiz yaparken biraz da bu noktadan bakalım.

http://odatv.com/bayirbucak-turkmenlerini-neden-simdi-hatirladilar-2311151200.html
Bu Yahudi kökenli bir kişinin yazısı

http://odatv.com/bu-gidisle-turkmenlerin-cenaze-namazini-kilacak-2311151200.html
Bu sol görüşlü

http://odatv.com/turkmenlerin-basina-gelenlerin-sorumlusu-kim-2311151200.html
Bu da Hukuk adamı yazısı

Aynı gün üç yazı.
Bayır bucak Türkmenleri de değil sadece Irak ta var Suriye de.
Türkiye de içinde alın okuyun.

Khaos;
Bir Türk Milliyetçisi olarak Ülke ve Millet çıkarları söz konusu ise alınacak her türlü karara şiddetle arka çıkarım.Ucunda hangi yasak olursa olsun.


Saygı duymasam da isteyen istediğini düşünmekte özgürdür ( az da olsa özgürlükçülük var bizde işte ne edelim...)

kuman
23. November 2015, 07:34 PM
3 Mart 1924 tarihinde Arap harfleri ile yazılan kitaplar yasaklandı. Kur'an?
25 Kasım 1925 Hamidiye zırlısı kendi ülke topraklarını Rize yi bombaladı.
25 Ekim 1926 Alaturka müzik yasaklandı.
1931-1950 arası 19 yıl imam yetiştirilemedi.Cenaze gömecek imam bulunamadı. Kaynak:7. Chp olağan kurultayı
20 mart 1937 Dersim isyanı. Devlet kendi halkı üzerinde kimyasal gaz kullandı.13.000 ölü 12.000 sürgün
Mayıs 1951’de o güne kadar gazetelere eşit dağıtılan resmi ilanların, artık hangi gazetelere verileceğini hükümetin belirlemesini sağlayan bir yasa kabul edildi.
6-7 Eylül 1955 te İstanbul daki gayri müslimlerin mallarının tahrip ve yağmalanması
Nisan-Mayıs 1957’de İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve İstanbul, Güney, Çukurova, Ankara, Bursa, Marmara Bölge İşçi Birlikleri kapatıldı.
17 Eylül 1961 de Türkiye Cumhuriyeti başbakanı asıldı.
27 Mayıs 1960 da darbe
12 Eylül 1980 de darbe
12 Mart 1971 de Muhtıra
28 Şubat 1997 de Muhtıra
27 Nisan 2007 de e-Muhtıra
22 Şubat 1962-20 Mayıs 1963 ayaklanmaları
27 Nisan 2007 darbe teşebbüsü
9 Mart 1971 darbe teşebbüsü
İrtica ile eylem planı,Batı çalışma grubu vs.

Deve zürefa ya sormuş
-Neden boynun uzun?
Zürefa cevap vermiş
-Nerem kısa ki

79 yıl Fransız demokrasisine taş çıkaran demokrasimiz son 13 yılda bozuldu öyle mi?

Osmanlı ya laf söyleyeceklere de meşrebine göre iki çift lafımız olacaktır elbet.

Batı demokrasisi diye sabahtan akşama kadar televizyonlarda ahkam kesenlerin kendisine yapılan sadırılar sonucu demokrasisini askıya alan fransızları, belçikalıları haklı bulması da enteresan

Bir Türk Milliyetçisi olarak Ülke ve Millet çıkarları söz konusu ise alınacak her türlü karara şiddetle arka çıkarım.Ucunda hangi yasak olursa olsun.

Not: Dün kobaniiii diye viyaklayan tatlı su solcularının Bugün Kızıldağ da Türkmenler Rus pislikleri ve onların yancısı Esad bulaşığının katliamına uğrarken tek ses çıkarmamaları Türk Milletinin hafızasına not edilmiştir.

Türkiye de demokrasi olduğunu söyleyen biri var mı bu sitede ?

Türkiye cumhuriyetinde meydana gelmiş yada geldiği söylenen olayları yazmışın ve bu mu demokrasi deyip 13 yılda mı bozuldu diyerekten çakmışın. Osmanlı ya laf söyleyenlere iki çift lafın varmış ya.
Biraz da Osmanlı dan bahsetseydin ya...

Sen bildiğin yolda biz bildiğimiz yolda...

Not:
Merak ettim Türk devletinin çıkarları doğrultusunda bir Türk milliyetçisi olarak her kararın arkasında durabilecek kişi olarak.
Ya göremediğin olayların içindeysen ne yaparsın...

khaos
23. November 2015, 11:51 PM
An itibarı ile Ulusal kanalda alt başlık;
Kızıldağ teröristlerden temizleniyor.

Sözüm ona kendini ulusalcı diye niteleyen grubun bu başlığı atmasının sebebi emperyalizme karşı çıkmak. Terörist kim? Türkmenler...
Bizzat emperyalizmin kendisinin kurduğu, 1970 den beri diktatörlükle yönetilen, an itibarı ile kimin ne yaptığının belli olmadığı bir ülkede canını, malını, toprağını korumak teröristlik oldu öyle mi?
Kafamı kestiler? Sinema mı taradılar, meydan mı bombaladılar ne yaptılar da sen bu insanları terörist diye niteleye biliyorsun.Madem emperyalizme karşısın da Türkmenlerin başına bomba yağdıran Ruslar katil Esad ın kara kaşı kara gözü için mi oradalar. Rus emperyalizmi diye bir şey duydun mu hiç.

Farsların her türlü aşağılamasına ve asimilasyonuna uğrayan 40 milyon Güney Azerbaycan Türk üne de bölücüler diyebiliyorsun
Yada Komünist Çin in yaptıklarına az biraz ses çıkaran Uygur Türklerine de
Ulusalcıymış... peh
Atatürk çüyüz derler de Musul ve Kerkük ün Atatürk ün gönlünde kanayan yara olduğunu bilmezler.

Ulu Başbuğ Atatürk ü kendisine kalkan yapan bu grubun aslında Şah İsmail in Anadolu da yapmaya çalıştığı şeyin peşinde koşan, yüzyıllardır devlete isyan edip başkaldıranların uzantısı olduğu çok iyi biliyoruz. Her ne kadar desteklemesem de Türkiye nin seçilmiş cumhurbaşkanına diktatör diye etiketleme yapıp şikayet ederken dünyada ne kadar diktatör ve baskıcı rejim varsa arkasında durmaları da ayrı bir tezat oluşturuyor.

Dillerinde Mustafa Kemal ama gönüllerinde marks, mao sevgisi var. Atatürk onlar için sadece bir kamuflaj. İşlerine geldiğinde Apo ya methiye düzer, işlerine geldiğinde vatansever olurlar. Kendi halkını koyun gibi gören, cahil diye niteleyen bu memur zihniyetli elit tabaka üstüne üstlük bir de kendilerini ülkenin sahibi görürler. Üç tane koyun versen güdemeyecek adamlar televizyonla da gazeteler de ülkenin gerçek sahibi olan halkı kendilerini anlamamakla suçlarlar.
Bugün Türk olupda Atatürk e sevgi beslemeyenlerin böyle olmasının tek sebebi de yine Atatürk devrimlerine en büyük sabotajı yapan bu gruptur. Yani kendini ulusalcı, solcu komünist, sosyalist yada ne diye nitelendiriyorlarsa.

Kuşkusuz bu millet ne akp ile Müslüman oldu ne de ulusalcılarla Atatürkçü

Gelelim seçimlere...
Halkın dilinden anlamayan, halkı cahillikle suçlayan, devlete katil diyen, genel başkanlığı sadece twitter den mesaj atmak sanan, Türk soydaşlarımıza terörist diyen, kim varsa kaybetti.
Akp niye mi kazandı? bir çok sebep sayılabilir. En büyük etken ekonomi ve terör. Tabi bunun yanına muhalefet partilerinin vizyon yoksunu liderlerini ve kendi içindeki hizipleri de sayabiliriz. Demokrasi ya... işte sonuç bu.

Kuman,
Söylediklerime saygı duyup duymaman benim için önemli değil. Türk Milleti devleti ve toprağı varsa özgürdür. Devletin bekaası için olağan üstü zamanlarda olağan üstü tedbirler alınabilir. Bu sadece Türkiye için de geçerli değil. Bugün Fransa nın ve Avrupadaki diğer devletlerin demokrasisini askıya alması halkı tarafından destekleniyor. Çünkü olağanüstü zamanlardan geçiyorlar. Biz ise konum itibarı ile bu olağanüstü olayları her zaman yaşıyoruz. Devletine bağlı bir insan olarak Türk Milletinin ve devletinin geleceği için alınacak her türlü önleme destek veririm. Bu bazen Dersim i bombalamak olur, bazen Rize yi. Bazen darbe olur bazende konuşulan bir dilin yasaklanması. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe

khaos
24. November 2015, 12:18 AM
Türkiye de demokrasi olduğunu söyleyen biri var mı bu sitede ?

Türkiye cumhuriyetinde meydana gelmiş yada geldiği söylenen olayları yazmışın ve bu mu demokrasi deyip 13 yılda mı bozuldu diyerekten çakmışın. Osmanlı ya laf söyleyenlere iki çift lafın varmış ya.
Biraz da Osmanlı dan bahsetseydin ya...

Sen bildiğin yolda biz bildiğimiz yolda...

Not:
Merak ettim Türk devletinin çıkarları doğrultusunda bir Türk milliyetçisi olarak her kararın arkasında durabilecek kişi olarak.
Ya göremediğin olayların içindeysen ne yaparsın...

Sen önce bir yolunu yazda biz bir bilelim kimsin, necisin. Yada yazma sıkıntı yok fazla umursamıyorum.

Okuduğunu anlamamandan dolayı sanırım yazımdan benim akp yi desteklediğimi çıkarmışsın ve laf çaktığımı söylemişsin. Buna ancak gülerim.Yukarıdaki yazının başında sadece analiz var.
Senin yolun diyorsun ya; Benim yolum Türkçülüktür. Bu ülküyü öyle kuru kuruya da savunmuyorum.Bir çok ülkeden benim gibi düşünen soydaşlarımla bağlantım var.

Yine diyorsun ki göremediğin olayların içindeysen diye
Asıl onu sizlere söylemek lazım. Bu gün bazı grupların hangi ülkelerin güdümüyle hareket ettiği tarafımızdan gayet iyi bilinmektedir.

Osmanlı ya gelince... evet herkesin meşrebine göre iki çift lafımız vardır demiştim. Tabi önce meşrebi bilmek lazım.
Bir zamanlar dünyaya hükmetmiş, imparatorluğun son döneminde bile Ulu Başbuğ Mustafa Kemal gibi bir kaç dili akıcı konuşan, idealist, küllerinden yeni bir devlet yaratan subaylar dehalar yetiştirebilmiş bir devlettir. Evet sanayi devrimine ayak uyduramadı.Ülke toprakları geniş, bürokrasisi ağırdı. Modernleşme çabaları geç başladı.Bu da yetmezmiş gibi birinci dünya savaşında dokuz cephede birden savaştı. Ve bu savaş sonunu getirdi. Ama 600 yıl bulunduğu topraklara hükmetti. Devletlerin ömründe bu hiçte azımsanamayacak bir süredir.

Osmanlı imparatorluğun insanları bu günkü cumhuriyeti kurdular.Türkiye Cumhuriyeti Patagonya mantarı gibi birden bire ortaya çıkmadı. Bir yazında diyorsun ki Osmanlı dan bize şu kadar borç kaldı. Biz dediğin kim? Kast ettiğin Cumhuriyet ise babanın mirasını alıyorsan borçlarını da devir alacaksın. Yok eğer başka bir galaksiden buraya geldinizse o ayrı
Osmanlı yı, Selçuklu yu, Göktürkleri, Hun imparatorluğunu yada taaa proto Türkleri anmak bu devletlerin dünya ya ve insanlığa verdiği değerlerle övünmek tıpkı her milletin kendi atalarıyla övündüğü gibi genç cumhuriyetin insanlarının da hakkıdır. Osmanlı bir Türk devletiydi evet yıkıldı ama şu an mirasını bizler taşıyoruz.Bütün bunlardan ''padişahlık isterük'' gibi bir anlam çıkarıyorsan... e hadi o da senin düşünce özgürlüğün olsun.

kuman
28. November 2015, 12:25 AM
Türkçüyüm demişsin ya...

Turan yazgan hoca ile sohbet edebilecek bir kaç zaman bulmuşluğum olmuştur. Bıraktığı önemli miras olan Türk Dünyası Çocuk şenliğinin onun ölümünden sonra oğlunun bir kaç yıl için finanse edebileceğini de bilecek kadar
Kazakistan da Azerbaycan da bulunan okullar için ne yapılabileceğini yada yapılamayacağını düşünen Türkçü dostum vardır ki bun kişilerde kafa yoran ne yapabiliriz diyen insanlardır...

Gelelim yazdığın şu meşhur olay dizisine.
Sen onları bir kontrol et istersen içinde yanlışlar, anlamsızlar ve bilgisizlikler olabilir.

Tebrik ediyorum Şah İsmail e dayandırman gerçekten muhteşem bir derin analiz idi.
Ama bence bu kadar derine dalma boğulursun.

Bana okuduğumu anlamamış diyebilirsin normal olabilir.

Ben Osmanlı bize şu kadar borç, sanayisiz bir ülke, eğitimsiz bir ülke bıraktı demedim Cumhuriyetin çözmesi gereken durumlardı dedim....

Bazı arkadaşlar Mustafa Kemal için alkolik diyebilir 90 yıllık reklam arası da diyebilir Cumhuriyet için. Türk tarihi içinde, ki bunlar taraflı sabit düşünen, kafaları sadece tek bir doğru ile çalışan akletmekten ziyade kötü düşüncelerini bizlere analiz gibi gibi sunan bir takım zavallı ve gariban kişilerde olabilir.
Benim sözüm bunlar idi bu şekilde düşünmüyorsanız eğer neden saldırıyorsunuz?
Sadece devamı gelecek dedim ancak toparlayıp forma ekleyemedim.
Zaten toparlayıp yazmayacağım isteyen araştırsın bulsun

Ya da aynı düşünmeye devam edin...

Reha hoca nın çocuğunun dediği gibi '' Benim söylediklerime inanmıyorsanız ben Kanada da yaşıyorum bana bir şey olmaz siz düşünün''

khaos
28. November 2015, 11:32 PM
Ne mutlu sana ki Turan Hoca ile sohbet imkanı bulmuşsun. Umarım bu sohbetlerden feyz alabilmişsindir.

Olaylar dizisinde yanlışlık nerede yazsaydın bende kontrol eder yanlışlık varsa düzeltebilirdim. Ama yanlışlık yok.

Şah İsmail e kadar dayandırmam evet derin analizdi ama sen anlayamadın. Bir gün bu bahsettiğim vatandaşlar kendi ideolojilerini ve sıfatlarını aleni biçimde ortaya koyduklarında neyin ne olduğunu anlarsın.

Atatürk için sarhoş terimini kullananlar malum çevreler. Benim anlamadığım nokta ise malum çevreler ne diyorsa, insanlara hangi sıfatı kullanıyorsa(çapulcu, sarhoş vs) insanlarında bunu gururla kabul edip kendilerine o sıfatı yakıştırması. Siz kendinize hangi sıfatı yakıştırırsanız yakıştırın ama Ata yı bu işe karıştırmayın.
İçki mi içiyordu bize ne ? Ama ondaki fevkaladeliği getirip içki içmesine bağlarsan ne diyeyim birader Allah akıl fikir versin derim.
Bak Atamız kendindeki fevkaladeliklerin sebebini Alman biyografist Emil Ludwig e nasıl anlatmış;
Eğer, bende bazı fevkaladelikler görüyor ve buluyorsanız bunları sadece ve yalnız Türk olmama, Türklüğüme bağlayınız.

kuman
5. December 2015, 12:43 AM
Olaylar dizisinde yanlışlık nerede yazsaydın bende kontrol eder yanlışlık varsa düzeltebilirdim. Ama yanlışlık yok.

''Ama yanlış yok''
Sözü benim ne söylersem boş olduğunu gösterir...

ozkanates
10. December 2015, 10:43 AM
.
Celal Kazdağlı, zamanın ilerisinden bir adam:


Katar’da Üs Musul’da Asker... Bu bir geri dönüş hikayesidir...


PKK Diyarbakır’da Kurşunlu Camii’ni yaktı.

Neden? Müslüman bir ülkede cami neden yakılır?

Hem de tarihin yeni bir sayfası açılırken.

Önce 10 güne nelerin sığdığına bir bakalım.

1 Aralık: Mesut Barzani, Irak Kürt Yönetimi Başkanı, Suudi Arabistan’da Kral Selman tarafından karşılandı. Alışılmışın dışına çıkıldı, 20 Suud Prensi huzurunda ağırlandı...

1 Aralık: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Paris’ten Doha’ya gitti. Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani’nin misafiri oldu...

Türkiye Katar’da bir askeri üs kurdu. ABD askeri gücünü bu ülkeden çekerken Ankara iki tabur askerini gönderdi. Yerleşme sürüyor...

Türkiye Katar ile doğalgaz anlaşması yaptı. Ankara’nın isteği karşılanacak...

3 Aralık: Başbakan Ahmet Davutoğlu Bakü’ye gitti. Azerbaycan ile TANAP’ı hızlandırma kararı alındı. Azerbaycan ordusu ile Türk ordusu iç içe...

4 Aralık: Türkiye Musul yakınında bulunan Başika kampına asker ve tank gönderdi. Eğitim kampı askeri üsse dönüştürüldü...

8 Aralık: Suriye’de savaşan muhalif gruplar Riyad’ta toplandı. Strateji belirliyorlar...

9 Aralık: Mesut Barzani Ankara’ya geldi... Her şey konuşulacak...

Davutoğlu Azerbaycan öncesi Brüksel’de AB-Türkiye zirve toplantısına katıldı. AB fasılları açmaya başladı, vizeyi 2016’nın Ekim ayında kaldıracağını açıkladı.

Bütün bunlar Türkiye’nin sınırı ihlal eden Rus uçağını 24 Kasım’da vurmasından sonra oldu.
24 Kasım Türkiye’nin dönüm tarihidir.

Türkiye 150-200 yıldır savunmadaydı. Olayları hep geriden takip eder, gelişmelere göre pozisyon belirlemeye çalışırdı.

24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesi Türkiye’nin dünyaya “Ben artık Pro-aktif politika izleyeceğim” kararının ilanıdır.

Rusya’yı öfkelendiren budur.

NATO’yu telaşlandırıp “Seni korumaya geliyoruz” diye yola çıkartan budur.

NATO’nun gelişi, Doğu Akdeniz’e 36 gemi yığmaları bundandır. Ankara’yı kararından caydırmak içindir.

Onlara Türkiye’nin cevabı Başika’yı üs yapmak oldu.

Katar’dan sonra Musul’un yanında kurulan Başika üssü ne anlama geliyor?

Bu bir geri dönüştür.

100 yıl önce Osmanlı’nın çıkartıldığı topraklara Ankara’nın uzattığı muhabbet bağıdır.

“Unutturduk” zannettikleri bir mirasın devralınma ameliyesidir bu iş.

Devamı gelecektir.

Reelpolitik açıdan baktığımızda olan ne?

Hem Katar’da hem Musul’da Ankara; Tahran’a “dur” demiştir.

İran, Irak-Suriye-Lübnan, üç Arap ülkesini Rusya ile birlikte yönetebileceğini sanıyordu.

Türkiye İran’ı Irak’ta sınırlamış, Suriye bağlantısını kesmiştir.

PYD’ye Irak üzerinden giden her türlü yardım Başika üssü üzerinden kesilmiştir.

PKK’nın PYD ile buluşması artık hayaldir.

Sincar-Telafar-Musul-Duhok-Erbil hattı üzerinden PKK bir kuşatma altına alınmıştır.

Türkiye DAEŞ sonrası Musul’un Erbil’in yanında Sünni bir unsur olarak kalmasını garanti altına almıştır.

Musul-Telafar-Sincar çizgisi Suriye içinde Deyra Zor-Rakka ve Halep çizgisi ile devam edecektir.

Bu ne demektir?

PKK ve PYD’nin sonu demektir.

Cemil Bayık BBC Türkçe’ye konuştu, Figen Yüksekdağ Londra’da İngiliz ile, Brüksel sonrası Selahattin Demirtaş Washington’da Amerika ile görüştü.

PKK Diyarbakır’da “Kurşunlu Camii’ni yaktı.

Sonuç?

Karşılarına “Bir Geri Dönüş Hikayesi” çıktı.

Önlerinde iki yol var:

Ya her şeyi bırakıp o hikayenin bir parçası olacaklar...

Ya da tarihe Kürt’ün ve Türk’ün haini diye geçecekler..


Celal KAZDAĞLI

kuman
12. December 2015, 01:03 AM
Sizin gibi Allah ı birr leyen bu evreni illizyon olarak görüp her bir molekülün Allah tan olduğunu kabul eden ve bu her bir molekülün Allaha döneceğini söyleyen.
Aslında bizim Allah ın bir görüntüsü olduğunu söyleyen.

Güç ve yönetim aşkı ile tutuşan kalplere bu sohbetinizi anlayamıyorum.

Biz illa ki birilerini yönetmek zorunda mıyız ? Bir takım toprakların bizim olduğunu söylemek bu kadar mı basit.

khaos
13. December 2015, 10:13 AM
''Ama yanlış yok''
Sözü benim ne söylersem boş olduğunu gösterir...

Hayır!
Sen ne söylersen boş olduğunu göstermez. Senin olaylar dizisinde yanlışlık bulamadığını gösterir.

khaos
13. December 2015, 10:29 AM
.
Celal Kazdağlı, zamanın ilerisinden bir adam:


Katar’da Üs Musul’da Asker... Bu bir geri dönüş hikayesidir...


PKK Diyarbakır’da Kurşunlu Camii’ni yaktı.

Neden? Müslüman bir ülkede cami neden yakılır?

Hem de tarihin yeni bir sayfası açılırken.

Önce 10 güne nelerin sığdığına bir bakalım.

1 Aralık: Mesut Barzani, Irak Kürt Yönetimi Başkanı, Suudi Arabistan’da Kral Selman tarafından karşılandı. Alışılmışın dışına çıkıldı, 20 Suud Prensi huzurunda ağırlandı...

1 Aralık: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Paris’ten Doha’ya gitti. Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani’nin misafiri oldu...

Türkiye Katar’da bir askeri üs kurdu. ABD askeri gücünü bu ülkeden çekerken Ankara iki tabur askerini gönderdi. Yerleşme sürüyor...

Türkiye Katar ile doğalgaz anlaşması yaptı. Ankara’nın isteği karşılanacak...

3 Aralık: Başbakan Ahmet Davutoğlu Bakü’ye gitti. Azerbaycan ile TANAP’ı hızlandırma kararı alındı. Azerbaycan ordusu ile Türk ordusu iç içe...

4 Aralık: Türkiye Musul yakınında bulunan Başika kampına asker ve tank gönderdi. Eğitim kampı askeri üsse dönüştürüldü...

8 Aralık: Suriye’de savaşan muhalif gruplar Riyad’ta toplandı. Strateji belirliyorlar...

9 Aralık: Mesut Barzani Ankara’ya geldi... Her şey konuşulacak...

Davutoğlu Azerbaycan öncesi Brüksel’de AB-Türkiye zirve toplantısına katıldı. AB fasılları açmaya başladı, vizeyi 2016’nın Ekim ayında kaldıracağını açıkladı.

Bütün bunlar Türkiye’nin sınırı ihlal eden Rus uçağını 24 Kasım’da vurmasından sonra oldu.
24 Kasım Türkiye’nin dönüm tarihidir.

Türkiye 150-200 yıldır savunmadaydı. Olayları hep geriden takip eder, gelişmelere göre pozisyon belirlemeye çalışırdı.

24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesi Türkiye’nin dünyaya “Ben artık Pro-aktif politika izleyeceğim” kararının ilanıdır.

Rusya’yı öfkelendiren budur.

NATO’yu telaşlandırıp “Seni korumaya geliyoruz” diye yola çıkartan budur.

NATO’nun gelişi, Doğu Akdeniz’e 36 gemi yığmaları bundandır. Ankara’yı kararından caydırmak içindir.

Onlara Türkiye’nin cevabı Başika’yı üs yapmak oldu.

Katar’dan sonra Musul’un yanında kurulan Başika üssü ne anlama geliyor?

Bu bir geri dönüştür.

100 yıl önce Osmanlı’nın çıkartıldığı topraklara Ankara’nın uzattığı muhabbet bağıdır.

“Unutturduk” zannettikleri bir mirasın devralınma ameliyesidir bu iş.

Devamı gelecektir.

Reelpolitik açıdan baktığımızda olan ne?

Hem Katar’da hem Musul’da Ankara; Tahran’a “dur” demiştir.

İran, Irak-Suriye-Lübnan, üç Arap ülkesini Rusya ile birlikte yönetebileceğini sanıyordu.

Türkiye İran’ı Irak’ta sınırlamış, Suriye bağlantısını kesmiştir.

PYD’ye Irak üzerinden giden her türlü yardım Başika üssü üzerinden kesilmiştir.

PKK’nın PYD ile buluşması artık hayaldir.

Sincar-Telafar-Musul-Duhok-Erbil hattı üzerinden PKK bir kuşatma altına alınmıştır.

Türkiye DAEŞ sonrası Musul’un Erbil’in yanında Sünni bir unsur olarak kalmasını garanti altına almıştır.

Musul-Telafar-Sincar çizgisi Suriye içinde Deyra Zor-Rakka ve Halep çizgisi ile devam edecektir.

Bu ne demektir?

PKK ve PYD’nin sonu demektir.

Cemil Bayık BBC Türkçe’ye konuştu, Figen Yüksekdağ Londra’da İngiliz ile, Brüksel sonrası Selahattin Demirtaş Washington’da Amerika ile görüştü.

PKK Diyarbakır’da “Kurşunlu Camii’ni yaktı.

Sonuç?

Karşılarına “Bir Geri Dönüş Hikayesi” çıktı.

Önlerinde iki yol var:

Ya her şeyi bırakıp o hikayenin bir parçası olacaklar...

Ya da tarihe Kürt’ün ve Türk’ün haini diye geçecekler..


Celal KAZDAĞLI

Ortada Büyük Kasparov un bile çözemeyeceği bir santranç oyunu var. Çok bıçak sırtı bir dönem.
Ama bütün bunların yine odak noktası şii yayılışına karşı sünni direncini arttırmak. Şii hegemonyasının durdurulması için
-Işid kalmadı elimde Türkiye vereyim abime olayıdır.

Türk basını gözden kaçırdı yada bilerek haberleştirmedi. Bu ara basında yeni moda Sputnik haberleştirmişti sanırım.İran da Güney Azerbaycan bölgesinde yaşayan Türkler kasım ayının başında İRİB TV-2 kanalında Türklere hakaret edildiği gerekçesiyle ayaklandılar. İran da yaşayan Türk nüfusunun 40 milyon civarında olduğu düşünülürse birilerininde Farsların karnına ağrı vereceği kesin.

kuman
15. December 2015, 06:07 PM
''Ama yanlış yok''
Sözü benim ne söylersem boş olduğunu gösterir...


Hayır!
Sen ne söylersen boş olduğunu göstermez. Senin olaylar dizisinde yanlışlık bulamadığını gösterir.


İkimizden biri Türkçe bilmiyor yada ne okuduğunu anlamıyor.

Neyse ;
3 Mart 1924 tarihinde Arap harfleri ile yazılan kitaplar yasaklandı. Kur'an?

Arap harfleri ile eğitim yasaklandı hatta 100 lira gibi bir cezası da vardı. Hatta kısa süreli hapis.
Şimdi siz bunu Kur an yasaklandı diye mi anlıyorsunuz yoksa Arapça harfler kur an öğretilmesi mi. Üniversitelerde Arapça harf yasaklanmışmıydı ?

Arapça eğitim öğretimin yasaklanması ayrı konu Kur an yasakladı demek ayrı bir konu.

Elmalılı diye biri var ve pek çok kişi tarafından Üstad deniliyor kendisine. Bu kişi Kur an meali ve tefsiri yapmadı mı ? Hadisler Türkçe ye çevrilmedi mi
Yani Kur an yasaklandı demek maksatlı bir sözden ibaret....
(Dedem öyle diyor demeyin bizimkisi de yok öyle bir şey derdi hep.)

25 Kasım 1925 Hamidiye zırlısı kendi ülke topraklarını Rize yi bombaladı

Ne güzel! bir tarihi olayımız daha oldu.

Sorular pek çok;
1 Neden bombalamışız?
2 Kaç kişi ölmüş
3 Emri kim vermiş
4 Maddi hasar ne kadar.
........
Cevaplarsanız bizde öğrenmiş oluruz.

25 Ekim 1926 Alaturka müzik yasaklandı

Bunun için soruya bile gerek yok. Madem alaturka müzik yasaklanmış Cezası neymiş ?
Öyle ya yasaksa cezası mutlaka vardır. Hangi tarihçi söylemiş.

1931-1950 arası 19 yıl imam yetiştirilemedi.Cenaze gömecek imam bulunamadı

1924 yılında İmam Hatip Mektepleri adı altında 29 merkezde açıldı.[2] Okullar, 4 yıllık ortaöğrenim seviyesinde idi. Bu okulların müdürleri özel bir din eğitimi görmemişlerdi. Daha çok deneyimli eğitimcilerdi ve amaçları Cumhuriyet'e bağlı, aydın din adamları yetiştirmekti. Ders saatlerinin çoğu bilim ve yabancı dil dersleriydi ve dinle ilgili dersler ikinci plandaydı.[7] 1929 yılında sayıları 2’ye düşen İmam Hatip Mektepleri 1930’da öğrenci yokluğu nedeniyle tamamen kapatılmıştır

İmam yetiştirmek için okul varmışta giden yokmuş...


20 mart 1937 Dersim isyanı. Devlet kendi halkı üzerinde kimyasal gaz kullandı.13.000 ölü 12.000 sürgün


Demek kimyasal gaz kullamışız. Ne çeşit bir gazmış bu acaba ?
O internette dolaşan belge diye yutturulan kagitta yazıyormuş mu?
O kimyasal gaz Türkiye de üretilmiş yoksa ithal mi edilmiş.
İthal edildiyse hangi ülkeden ne zaman ?
Yok Türkiye de üretilmişse hangi fabrika...

Demek 13.000 ölü 12.000 sürgün.
Hangi belge ?
1935 Tunceli nüfus 101.000
1940 Tunceli nüfus 94.000

25.000 kişi nerede

Tek bir belgeyi alıp şu kadar kişi öldü denilmez. o belge dediğiniz diğer belgelerle ne kadar örtüşüyor ona bakılır örtüşmüyorsa tarihi belge değil kağıttır sadece.

Tarihi olay bilgi değil seninkiler...
Kulaktan dolma bilgiler . Tarihi bir değeri yok


Darbeler öyle basit bir konu değildir. Devlet yaptı şu oldu bu oldu diye adlandırılamaz.
Siyasi ekonomik sosyal yönleri vardır. Tüm dünya darbe tarihinde olduğu gibi dış politika vardır.
Ancak şu kadarını söyleyeyim
Ben 2007 senesinde ASKERİ bir darbe görmedim.

khaos
15. December 2015, 09:59 PM
4 Ocak 1932 tarihinde yayınlanan bir talimatnamede; Harf Devrimi Kanunu’na aykırı olarak Arap harfleriyle eğitim yapmak için gizli veya aleni dershane açanların ve bu dershanelerde eğitim verenlerin, Türk Ceza Kanunu’nun 526’ıncı maddesi gereğince üç aya kadar hafif hapis veya 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiş.[1]

1 Kasım 1935 ve 30 Kasım 1936 tarihleri arasında çeşitli illerde 35 kişi gizli bir surette Arap harfleri ile tedrisat (öğretim) yapmak suçundan yakalanıp adliyeye sevk edilmişlerdir.[2]

1937 yılında Gaziantep’te 50 yaşlarındaki bir kadının kendi evinde gizlice eski usül Arap harfleri ile çocuk okuttuğu haber alınmış ve suçüstü (!) yakalanarak, aramada ele geçen kitaplarla birlikte mevcuden mahkemeye sevk edilmiştir.

Ele geçen ve M. Kemal’in döneminde “suç” teşkil eden kitaplar ve bazı eşyalar ise şunlardır:

3 adet Mevlüt, 5 Tebareke Cüz’ü, 25 Amme Cüz’ü*, 1 Kadesemiallah, 7 Kur’an-ı Kerim, 10 Elif Cüz’ü, 2 Minder, 1 sıra, 1 sopa.[3]

Benzer şekilde, Arapça namaz sûresi okutmak veya Arapça tedrisatta (öğretimde) bulunmak suçundan 1938 yılı içerisinde; Çankırı’da bir şahıs[4], Kastamonu’da bir kadın,[5] Isparta’da muhtelif şahıslar,[6] Bursa’da bir şahıs,[7] Rize’de,[8] Erzurum’da[9] ve Çorum’da[10] bazı şahıslar hakkında işlem yapılmıştır.

Kayseri’de Bedestan Camii’nde 16 yaş üstü gençlere hafızlık dersi veren Nurioğlu Mehmet, Arap harfli kitapları kullandığı gerekçesiyle tutuklanarak mahkemeye sevk edilmiştir.[11]

Teyyare Ş ehitlerini anma merasimi sırasında Posof Kaymakamı’nın Arapça dua ettirilmesine müsaade etmesi üzerine söz konusu kaymakam bu hareketinden dolayı uyarılmıştır.[12]

1936’da kahvehanelerde radyodan Kur’an dinlenmesi bile yasaklanmıştır.[13]

KAYNAKLAR:

[1] Halim Alyot, Türkiye’de Zabıta, Tarihi Gelişim ve Bugünkü Durum, Kanaat Basımevi, Ankara, 1947, sayfa 937.

[2] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Ankara, Dosya. 13217–11, Kardeks 1964; Dâhiliye Vekâletinin (Içişleri Bakanlığının) Maarif Vekâletine (Eğitim Bakanlığına) yazdığı 12.1.1937 tarih ve 368 sayılı yazı.

[3] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–3, Kardeks 596; Gaziantep Valiliğinin Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) yazdığı 31.12.1937 tarih ve 1481 sayılı yazı.

[4] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–3, Kardeks 595; Çankırı Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 3.1.1938 tarih ve 21 sayılı yazı.

[5] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–5, Kardeks 597; Kastamonu Vali Vekili N. A. Keskin imzası ile Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 10.1.1938 tarih ve Em.1/37 sayılı yazı.

[6] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–8, Kardeks 906; Isparta Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 10.1.1938 tarih ve 26837/48 sayılı yazı.

[7] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–12, Kardeks 287. Bursa Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 20.1.1938 tarih ve 175 sayılı yazı.

[8] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–13, Kardeks 3109; Rize Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 29.1.1938 tarih ve 1087 sayılı yazı.

[9] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–15, Kardeks 3118; Dâhiliye Vekâleti (Içişleri Bakanı) Şükrü Kaya imzasıyla Maarif Vekâletine (Eğitim Bakanlığına) gönderilen 21.2.1938 tarih ve 7872 sayılı yazı.

[10] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–14, Kardeks 3119; Dâhiliye Vekâleti (Içişleri Bakanı) Şükrü Kaya imzasıyla Adliye ve Maarif Vekâletlerine (Adalet ve Eğitim Bakanlığına) gönderilen 25.2.1938 tarih ve 8778 sayılı yazı.

[11] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA.), CHP Kataloğu, Nr: 490.01, Yer No: 590.38.1, belge no: 88.

[12] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA.), CHP Kataloğu, Nr: 490.01, Yer No: 590.38.1, belge no: 79.

[13] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA.), CHP Kataloğu, Nr: 490.01, Yer No: 590.39.1, belge no: 33.




1939 yılında Erzurum’un köylerinde[1] bazı şahıslar yakalanarak adliyeye sevk edilmişlerdir. Içişleri Bakanı, 3’üncü Umumi Müfettişliğine gönderdiği bir yazıda, çocuklara Arapça tedrisat (öğretim) yaptıranlarla ilgili olarak “kanunlarımıza ve rejime aykırı olan bu vak’a faillerinin fenalıklarını yerinde bastırmak ve `sari mikroplar´ gibi yurda dağıtmamak başlıca esastır. Binaenaleyh Halk Partisi ve evleri cihazı ile harekete geçilerek bu kötü propagandalar önlemek ve kötüleri adaletin pençesine vermek lazımdır. Bu yoldaki iyi çalışmalarınızı memnuniyetle takip ediyorum.”[2] sözleriyle görevlileri uyarmıştır.

Ancak bu uyarıya rağmen Arapça tedrisat (öğretim) yaptıran birçok insan yakalanarak adliyeye sevk edilmiştir. Urfa’da dükkânında Arapça harflerle basılmış Elifba, Amme, Tebareke cüzleri satan bir şahıs,[3] Giresun’da Arapça tedrisat yaptıran şahsın yanı sıra kanuni vazifesini yapmamaktan muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri,[4] Konya’da bir köyimamı,[5] Rize’de bir mahalle imamı[6] adliyeye sevk edilerek muhtelif cezalara çarptırılmışlardır.

KAYNAKLAR:

[1] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–146, Kardesks 26563; Erzurum Valisi Hilmi Balcı imzasıyla Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 2.3.1939 tarih ve Em.430/159 sayılı yazı.

[2] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–148, Kardeks 26602; Dâhiliye Vekâletinden 3’üncü Umumi Müfettişliğine gönderilen 24.1.1939 tarih ve 6647 sayılı şifre.

[3] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13219–107, Kardeks 27219; Urfa Valisi Kazım Demirer imzasıyla Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 5.2.1940 tarih ve Ş.1.3–151 sayılı yazı.

[4] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13219–103, Kardeks 26941; Giresun Valisi Muhtar Akman imzasıyla Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) 17.7.1940 tarih ve 379 sayılı yazı.

[5] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–102, Kardeks 22892; Konya Valisi Nizamettin Ataker imzasıyla Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 5.4.1940 tarih ve Ş.I.509 sayılı yazı.

[6] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–133, Kardeks 26572; Rize Valisi Hüsnü Uzgören imzasıyla Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 6.10.1941 tarih ve 2681 sayılı yazı.


“Bazı Kur’an öğreticilerinin ilk tahsil çağındaki çocukları kursa devam ettirdikleri istihbar edilmiştir. Bu gibi usulsüz hareketlere meydan verilmemesi lüzum ehemmiyetle beyan olunur.”[1]

Polisin takip ettiği bir diğer konu ise, kadınların peçe, çarşaf ve peştamal giymesinin yasaklanması olmuştur. 1935 yılında Içişleri Bakanlığınca yayınlanan bir tamimle bu giysilerin giyilmesinin yasaklandığı bildirilerek kolluk kuvvetlerinin gerekli tedbirleri alması istenmiştir.[2] Bu yasak Inönü döneminde de devam etmiş ve Emniyet Umum Müdürlüğü, 1940 yılında `Medeni kıyafete aykırı kisve taşıyanlar hakkında´ bir emir[3] yayınlayarak, devrimlere aykırı ve belli bir maksada yönelik olarak kasketlerini ters giyen erkekler ile peştamal giyen, yüzünü örten, peçe takan kadınların takip edilip bunlara müsaade edilmemesini istemiştir.

KAYNAKLAR:

[1] 19.8.1942 tarih ve 3254 sayılı yazı. Bkz.: Sadık Albayrak, Türkiye’de Din Kavgası, Istanbul, Şamil Yayınevi, 1984, sayfa 34.

[2] Içişleri Bakanının imzası ile Umumi Müfettişliklere ve Valiliklere gönderilen 22.7.1935 tarih ve 6936 sayılı yazı, Belge No: 13216-7/1, bkz., 150’likler, Kubilay Olayı, Çarşaf-Peçe-Peştemalla Örtünme Sorunları: Polis Arşiv Belgeleriyle Gerçekler, Polis Dergisi, Yayın No: 129, Eminyet Genel Müdürlügü (EGM) Yayınları, Ankara, 1998, sayfa 89, 90.

[3] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından illere gönderilen 20.4.1940 tarih ve EUM- Ş.I.C.18007 sayılı genelge, D.13216–7.



Arapça ezan okumak meselesinden dolayı tutuklu bulunan Çarşı Meydanı ve Ortahisar camileri müezzinleri Hamdi, Musa, Halil Efendilerin evrakları ile birlikte Çorum’a gönderilmiştir.[1]

Çorum’da Bayram namazından sonra Arapça ezan okuyan bir vatandaş “ağır cezada” yargılanmıştır.[2]

Erzurum Vilayeti Hınıs kazasında Ramazanda imamlık yapmış olan Molla Ahmed Arapça sela verdikten sonra kaçmış ve aranmasına başlanmıştır.[3] Arapça tekbir almaktan suçlu Şarkîkaraağaç ilçesi inhisarlar takip memuru Hilmi Aydın (o dönemde) 3 lira hafif para cezasına çarptırılmıştır.[4]

M. Kemal’den sonra Ismet Inönü döneminde de yasağa rağmen ezanı Arapça okumaktan vazgeçmeyen mücahidler olduğu görülmektedir. Arapça ezan yasağına karşı gelen birçok insan tutuklanarak muhtelif cezalara çarptırılmıştır. Örneğin, Silivri kazasının Seymen köyünde ziraat memuru Behçet, Arapça kamet getirmekten “1 gün hapis” cezasına çarptırılmıştır



KAYNAKLAR:

[1] Akşam Gazetesi, 1 Mart 1933.

[2] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13219–133, Kardeks 36252; Çorum Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 10.5.1933 tarih ve 180 sayılı yazı.

[3] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–21, Kardeks 3395; Dâhiliye Vekâleti Şükrü Kaya imzasıyla Maarif Vekâletine (Eğitim Bakanlığına) gönderilen 24.2.1938 tarih ve 8510 sayılı yazı.

[4] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–7, Kardeks 593; Isparta Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 18.4.1938 tarih ve 28791/630 sayılı yazı.

[5] Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–111, Kardeks 23756; Istanbul Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine (Içişleri Bakanlığına) gönderilen 14.2.1939 tarih ve 2431/2664 sayılı yazı.

khaos
15. December 2015, 10:04 PM
"Tarihin Arka Odası"na gelen izleyici sorularından biri, Atatürk'ün Türk Müziği'ni bir dönem yasaklattığı yolundaki söylentilerin doğru olup olmadığı idi.
Programda konunun söylenti değil, hakikat olduğunu anlattım ve Atatürk döneminde bu konuda iki ayrı yasak olduğundan bahsettim. Daha sonra bu konuda "Atarük gibi Türk Müziği'ni seven bir kişi bu müziği nasıl yasaklar?" meâlinde bir hayli mesaj geldi.
Musiki çevrelerinde çok iyi bilinen ama ayrıntıları eskilerin tabiriyle umuma mâlum olmayan bu yasağın, daha doğrusu yasakların nasıl konduğunu kısaca anlatayım:
1926'da, İstanbul'daki Sarayburnu Parkı'nda dinleyicilerinin arasında Reisicumhur Mustafa Kemal'in de bulunduğu bir konser vardır ve konsere Mısır'ın o senelerdeki meşhur hanım seslerinden olan Müniretü'l-Mehdiyye de katılmaktadır.
Mısırlılar'dan sonra sıra Rebâbî Mustafa Bey'in çalıştırdığı Eyüplü gençlere gelir, onların da programlarını tamamlamalarından sonra Mustafa Kemal, bir konuşma yapar ve "Burada icra edilen musiki, yüz ağartıcı olmaktan uzaktır" der.

MUSİKİ İNKILÂBI!

O günler inkılâp günleridir ve ortalığı birden bir "musiki inkilâbı" tartışması kaplar. Tartışmalar birkaç gün içerisinde resmiyet kazanır ve zamanın "Maarif Vekâleti Sanayi-i Nefise Encümeni" yani "Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Komisyonu", resmî belgelerde "alaturka" diye geçen Tük Müziği'nin eğitiminin yasaklanmasına karar verir.
Resmî açıklama, kararı Talim ve Terbiye Heyeti'nin de kabul etmesinden sonra yapılır. Karara göre biri Ankara'da, diğeri de İstanbul'da olmak üzere iki yeni konservatuvar kurulacak ve bu okullarda sadece Batı Müziği öğretilecektir. İstanbul Belediyesi'ne ait olan "Dârülelhan"ın alaturka kısmı bir "icra heyeti" halini alacak, resmî şekilde alaturka öğretimi yapılmayacak, Dârülelhan'ın bünyesindeki bir komisyon da sadece ilmî çalışmalarda bulunacaktır.
Kararı, 1926'nın 25 Ekim'inde o sırada İstanbul Valisi olan Muhittin Üstündağ açıklar. Haberi, gazeteler de "Alaturka musikiye elveda! Resmî müesseselerde alaturka musiki ilga edildi, artık bu musikiden tarih derslerinde bahsolunacaktır" gibi başlıklarla verirler.

50 YILLIK YASAK

İlk "Alaturka Musiki yasağı", işte böyle konmuş ve yasak tam 50 sene boyunca, Süleyman Demirel'in meşhur "Milliyetçi Cephe" hükümetininin İstanbul'da 1976'da bir Türk Müziği Konservatuvarı açmasına kadar titizlikle uygulanmıştır.
Diğer yasak ise, 1934 yılında Atatürk'ün Meclis'i açış konuşmasında musikiden bahsetmesinden hemen sonra gelir, sekiz ay devam eder ve bu müddet zarfında radyolarda alaturkanın icrası yasaklanır. Ancak bu yasak resmî şekilde değil, bir bakanın sözlü talimatıyla konmuş ve daha sonra bizzat Atatürk'ün emriyle kaldırılmıştır.
Resmî yazışmaları bir tarafa bırakalım, o günlerin gazete koleksiyonlarında bile yasaklar hakkında dünya kadar haberin çıkmış olmasına rağmen, konu bugüne kadar maalesef ciddî şekilde araştırılmadı, sosyal hayatımızdaki etkileri hiçbir şekilde ele alınmadı ve hadise bazı söylentilerden ibaret kaldı.
Bu gazete haberlerinden birini, hattâ en önemlisini, bu köşede yayınlıyorum: İstanbul Valisi Muhiddin Bey, 1926 Ekim'inde "Alaturka musiki ilga edildi" diyor.
Musiki nasıl "ilga" edilirse...

Murat Bardakçı
01.02.2010

khaos
15. December 2015, 10:10 PM
1931-1950 arası 19 yıl imam yetiştirilemedi.Cenaze gömecek imam bulunamadı. Kaynak:7. Chp olağan kurultayı


Kaynakta vermişim. Üşenmeyip inceleseydin.zaten 1930 dan sonra yetiştirilmediğini yazmışım

khaos
15. December 2015, 10:25 PM
Resmî belgelere göre 13.806 ölü, 11.118 sürgün var Dersim de. Resmi belge derken devletin kayıtlarından bahsediyorum.
Gaza gelince
Başbakanlık arşivi
C:27/3/937
Dahiliye vekaletinden Başvekilliğe göderilen 263 sayılı emirin onaylanmasına istinaden düzenlenen belge

Dersim'deki harekata dair önemli ayrıntılar taşıyan telgraf, 30 Mart 1937'de 4. Umumi Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan tarafından Elazığ'dan İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilmiş.

Harekatın yeni başladığı dönemde Abdullah Alpdoğan'ın bilgilendirme amacıyla gönderdiği telgrafta, Dersim'de yürütülen faaliyetler hakkında bilgi veriliyor.

Telgrafın en can alıcı bölümü ise, Alpdoğan'ın, "Tayyare Alay Kumandanı'ndan yangın ve Milli Müdafaa'dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim" sözleri.

khaos
15. December 2015, 10:29 PM
Bundan sonra sana bir şey anlatacağım zaman anlaman için ''BİLAL' e anlatır gibi anlatacağım söz.

kuman
15. December 2015, 11:47 PM
Senin ne yazacagini bildigimden cevabini yazmistim zaten bir daha oku...

khaos
16. December 2015, 12:34 AM
Bak kardeşim başladığın cümleyi bitiremezsen noktayı başkası koyar. Senin cümlelerine nokta koymak sorun değil de anlamanı sağlamak daha önemli sanırım.
Benim söylediklerimin aksini ispat edecek belge gösteremediğin için bocalayıp hiç sorulamayacak sorular soruyorsun.Karşındaki adamda düşünüp duruyor ben böyle düşünen birine acaba doğruyu nasıl anlatabilirim diye. Ben geçmişimizde cereyan eden bazı olayları tarihleriyle yazdım. Yine söylüyorum itirazın varsa bu bu itirazlarını belgeler sunarak ispatlamak zorundaydın. Dünyada en zor tartışılacak yapıdaki insanlar senin gibi yapısı olanlardır. Ben bıkmam dedim ya sana daha iyi anlaman için ''BİLAL' e anlatır gibi anlatacağım. Ama sen ne kadar anlayacaksın onu bilemem.

kuman
16. December 2015, 01:13 PM
İkimizden biri Türkçe bilmiyor yada ne okuduğunu anlamıyor.

Neyse ;
3 Mart 1924 tarihinde Arap harfleri ile yazılan kitaplar yasaklandı. Kur'an?

Arap harfleri ile eğitim yasaklandı hatta 100 lira gibi bir cezası da vardı. Hatta kısa süreli hapis.
Şimdi siz bunu Kur an yasaklandı diye mi anlıyorsunuz yoksa Arapça harfler kur an öğretilmesi mi. Üniversitelerde Arapça harf yasaklanmışmıydı ?

Arapça eğitim öğretimin yasaklanması ayrı konu Kur an yasakladı demek ayrı bir konu.

Elmalılı diye biri var ve pek çok kişi tarafından Üstad deniliyor kendisine. Bu kişi Kur an meali ve tefsiri yapmadı mı ? Hadisler Türkçe ye çevrilmedi mi
Yani Kur an yasaklandı demek maksatlı bir sözden ibaret....
(Dedem öyle diyor demeyin bizimkisi de yok öyle bir şey derdi hep.)

25 Kasım 1925 Hamidiye zırlısı kendi ülke topraklarını Rize yi bombaladı

Ne güzel! bir tarihi olayımız daha oldu.

Sorular pek çok;
1 Neden bombalamışız?
2 Kaç kişi ölmüş
3 Emri kim vermiş
4 Maddi hasar ne kadar.
........
Cevaplarsanız bizde öğrenmiş oluruz.

25 Ekim 1926 Alaturka müzik yasaklandı

Bunun için soruya bile gerek yok. Madem alaturka müzik yasaklanmış Cezası neymiş ?
Öyle ya yasaksa cezası mutlaka vardır. Hangi tarihçi söylemiş.

1931-1950 arası 19 yıl imam yetiştirilemedi.Cenaze gömecek imam bulunamadı

1924 yılında İmam Hatip Mektepleri adı altında 29 merkezde açıldı.[2] Okullar, 4 yıllık ortaöğrenim seviyesinde idi. Bu okulların müdürleri özel bir din eğitimi görmemişlerdi. Daha çok deneyimli eğitimcilerdi ve amaçları Cumhuriyet'e bağlı, aydın din adamları yetiştirmekti. Ders saatlerinin çoğu bilim ve yabancı dil dersleriydi ve dinle ilgili dersler ikinci plandaydı.[7] 1929 yılında sayıları 2’ye düşen İmam Hatip Mektepleri 1930’da öğrenci yokluğu nedeniyle tamamen kapatılmıştır

İmam yetiştirmek için okul varmışta giden yokmuş...


20 mart 1937 Dersim isyanı. Devlet kendi halkı üzerinde kimyasal gaz kullandı.13.000 ölü 12.000 sürgün


Demek kimyasal gaz kullamışız. Ne çeşit bir gazmış bu acaba ?
O internette dolaşan belge diye yutturulan kagitta yazıyormuş mu?
O kimyasal gaz Türkiye de üretilmiş yoksa ithal mi edilmiş.
İthal edildiyse hangi ülkeden ne zaman ?
Yok Türkiye de üretilmişse hangi fabrika...

Demek 13.000 ölü 12.000 sürgün.
Hangi belge ?
1935 Tunceli nüfus 101.000
1940 Tunceli nüfus 94.000

25.000 kişi nerede

Tek bir belgeyi alıp şu kadar kişi öldü denilmez. o belge dediğiniz diğer belgelerle ne kadar örtüşüyor ona bakılır örtüşmüyorsa tarihi belge değil kağıttır sadece.

Tarihi olay bilgi değil seninkiler...
Kulaktan dolma bilgiler . Tarihi bir değeri yok


Darbeler öyle basit bir konu değildir. Devlet yaptı şu oldu bu oldu diye adlandırılamaz.
Siyasi ekonomik sosyal yönleri vardır. Tüm dünya darbe tarihinde olduğu gibi dış politika vardır.
Ancak şu kadarını söyleyeyim
Ben 2007 senesinde ASKERİ bir darbe görmedim.

Ayni yaziyi bir daha cevap olarak sana yaziyorum.