PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hac izlenimleri


Hasan Akçay
30. August 2015, 01:52 PM
Bu sabah
günes dogarken
dolunay batiyordu.
AYNI anda.

Benim hesabima göre
üçüncü haram ayin dolunayi idi bu.

1: ... 01 Tem 2015
2: ... 30 Tem 2015
3: ... 30 Agu 2015
4: ... 29 Eyl 2015

Ben haccimi 2006'da yaptim.

O yil
PTESi 09 Ocak arefe idi. Arafat'ta "vakfe"ye duruldu.
SALI 10 Ocak kurban kesilip ihramdan çikildi, büyük seytan taslandi.
ÇARS 11 Ocak ortanca seytan taslandi.
PERS 12 Ocak küçük seytan taslandi.

Bkz.
http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/RamazanveKurban.aspx

Demek ki

kamerî yil
2006'daki Ocak ayindan hareketle ileri firlamis,
kestirmeden giderek semsî yilin 4 ay önüne geçmis;
Aralik, Kasim, Ekim, Eylul aylarini tasarruf etmis.

Neyse
ben bunun üzerinde durmayacagim simdi.
Hac izlenimlerimi anlatacagim, insallah.

Çok ilginçti. Gizemli, mutlu, ölümcül...

Örnegin
gûya SEYTANI tasladik
ama 367 tane kendimizi
öldürdük.

Ayaklarimizin altinda
böcek gibi ezerek.

Suudi imam
cuma konusmasinda
istatistikî bilgi verdi, normal dedi.
SIRADAN biseymis bu.

Hasan Akçay
31. August 2015, 09:32 AM
Hacer-i Esved, Kabe’nin dogu kösesinde
yerden bir buçuk metre yukarda.

O kara tasa ben de ulastim.

Esin dostun "Nolur haceri esvede sürüver!" diye esime vermis oldugu basörtülerini o tasa sürdüm;
üç dört metre uzaktan endiseyle bakan esime attim.

Ama kendim oracikta kalakaldim. Çikmamin imkani yoktu.

"Yemen kösesi"nden abananlarin,
"Irak kösesi"nden geri gelenlerin,
önden hücum edenlerin birlestigi noktadaydim.
Potansiyel cellatlarimin omuzlari hizasinda.

Cellat derken sakin abarttigimi sanmayin. Gerçegin kendisi bu.

"Açilin!" diye yalvardim. Kimsenin kulak astigi yok.
"Yer açmazsaniz basiniza basacagim!" dedim. Umurlarinda degil.

Birisi ayagimi yakaladi, beni çuval gibi firlatip atti.
Cellatlarimin ayaklarinin altina pat diye düstüm.

Hani kovboy filmlerinde bizonlar sürü halinde kosarlar, yollarinin üstündeki her seyi ezip geçerler ya.
Hacilar sanki onlar gibi davraniyordu.

Video
https://www.youtube.com/watch?v=hE_8gCj2Blo

Neyse ki gücüm yerindeydi, övgü Allah’a.
Can korkusuyla saga sola omuz dirsek vurarak ayaga kalktim.

Esim, elleri havada,
bana ulasmaya çalisiyor.
Ellerini yakaladim.

Giysimden Türk oldugum belliydi.
Bi adam, "Bari Türkler yapmasin bunu!" diye çikisti.
"Be adam, al esini açiktan tavaf et!"

Esim, "Açiktan sen gitsene!" diye bagirdi.
"Ben erkegim!"

Adamin islamiyetine bak!

Esimin
"Açiktan sen gitsene!" demesindeki protestoyu
anlar miydi o kafa?

"Erkek degilsin," diyebildim.
Acaba anladi mi?

dost1
31. August 2015, 06:56 PM
Selamun aleyküm, değerli Hasan AKÇAY kardeşim,

Aynı yıllar oralardaydık. Siz ucuz kurtulmuşsunuz. Bir Arkadaşımın kaburga kemikleri kırılmıştı sözkonusu olan yerde.

Anılarınız bizi geçmişe yolculuk ettirdi. Ilgiyle izliyorum.
Lütfen devam ediniz.

Hasan Akçay
2. September 2015, 04:39 AM
Hacerul esvedin önündeki ölümcül itis kakismayi önlemek için
Yasar Üstün
üç yol öneriyor.

Yasar Üstün kim?

Bi din görevlisi. Emekli.
Hacda bizimleydi.
Emekli olmadan önce defalarca görevli olarak gelmis hacca.
Simdi kendi parasiyla.

Düsündüklerini yaziya dökmüs. Bana okudu.
Yalnizca dinlemekle kalmadim.
"Ver," dedim, "ben bunu internette yayinlayayim."

Öneri 1:

Hacerul esvedin
kabenin en yukarisina monte edilmesi,
uzaktan selamlanmasi.

Öneri 2:

Hacerul esved kösesine asansör gibi bir düzenek yapılmasi,
tasin gerektikçe yukari asagi hareket ettirilmesi.

Öneri 3:

Bunlar yapilamiyorsa
hacerul esved kösesine sirayla ulasmanin saglanmasi,
mesela yalnizca bi kez kullanilan biletle...

Anlasilan, hocanin içi alev alev.

"Hacerul esvedin önündeki itisme kakisma islama, müslümanliga yakisan bir manzara değil,"
diyor.

Bu manzarayi görmek istemiyorum. Çok rahatsiz oluyorum. Bir müslüman olarak üzülüyorum.
Güzel Dinimiz islamiyeti böyle göstermeye kimsenin hakki yok.
Güçlü olanin zayifi ezdigi, gerekirse öldürdügü bir zihniyete nasil göz yumulabilir?

Hoca uzun uzun yazip içini dökmüs.
Ben yalnizca önerileri aktariyorum.

Ve
yazisini götürüp Suudi yetkililere okumus.
Lütfedip dinlemisler.

Cevap?
"Dua et! Dua et!"
O kadar.

Hasan Akçay
3. September 2015, 07:08 AM
Hacerul esved sabah günesine dönük
yani dogan günesin isiklari Hacerul esvede vuruyor.

Tam karsida bi yesil isik var, aksam günesine dönük.
Ona da batan günesin isiklari vuruyor.

Bkz (yukardan besinci resim)
http://kutsalmiraslarimiz.blogspot.com.tr/

Yesil isiktan hacerul esvede
bi çizgi çekilmis.

Kabenin tavafi orda baslayip orda bitiyor.

Her halde
tasi oraya yerlestirenler Kabe'yi tavaf eden insanlara kolaylik olsun diye düsünmüs.
Öyle ya, insanlarin içinde ihtiyarlar var, unutkan olanlar var.
Akillari karisip "Tavaf tamam mi, nerde baslamistik?" demesinler.

O yüzden hacerul esved
Kuran'da geçmiyor,
sonradan yerlestirilmis kösesine.

Ilgili ayetlerden benim anladigim
hac farz kilinip
Kabe tavaf edilmeye baslandiktan sonra.

*

Yesil isik
insanlarin bulusma yeri ayni zamanda.
Insanlar birbirini orda bekliyor.

Bi gün ben de orda bekliyordum.
Bi hanim dikkatimi çekti.
Kucaginda bebesi, dizinin dibinde ondan az büyük baska bi bebesi.

Bi bayan polis geldi. Anneye Arapça bi seyler söyledi. Gitti.
Az sonra yine geldi. Bu kere öfkeli. Bagirdi çagirdi.
Büyük kiz aglamaya basladi. Anne çaresiz.

Bi adam geldi. Ellerinde zemzem bardaklari. Kadina ve büyük kiza verdi.

Sordum
(Ingilizce):

Bu sizin aileniz?
Evet.
Polis esinizden ne istiyor?

Sagimda
çarsafli, koyu günes gözlüklü
bi hanim oturuyordu.

O cevap verdi:

Buradan uzaklasmasini.
Kadin, esini bekliyor. Polise ne?
Burasi erkeklere ait.

Pes.

Hasan Akçay
3. September 2015, 06:17 PM
Suudi polise kafa tutan bi Türk ninesi gördüm.

Şaka gibiydi.
Çok sevdim.

Polis
namazdan önce tavaf alaninda
kadinlari erkeklerden ayiriyordu.

Nine
bastonunu havada salliyor,
polisin kafasina ha indirdi
ha indirecek.

"Bana bak!"
diye bagiriyordu.

"Biz ayrilirsak bi daa bulusamayiz. Benim herif yol iz bilmez; gitti mi gider!"

Garibem ahir ömründe kocadan olacak. Tehlike büyük.
Ama polis bunun ayirdinda degil
hâlâ kadinlari "herif"lerinden uzaga kiskisliyor.

Elinde
büke büke kirbaç haline getirdigi
bi havlu.

Havlu-kirbacini kendi dizine shlap diye vurup
"Turkiya yallah! Malezya yallah! Kasmir yallah!" diye bagirarak
kadinlari kiskislaya kiskislaya ta bana geldi.

Esimle oturmus, kametin okunmasini bekliyoruz.

Havlu-kirbacini
shlap diye
dizine vurdu:

"Turkiya yallah!"

Basimi salladim.
(Ingilizce):

No!
No?

O benim esim.
Esimi rahat birak.
O burda kalacak.

Malesef kendimi kaybetmistim.
Avaz avaz bagiriyordum.

Adam gitti.
Yaninda baska bi polisle geri geldi.
Her halde amiriydi.

Sen Turkiya?
Evet, Türkiye'liyim. Esim burda kalacak.
Halâs, Turkiya halâs.

Isaretle
"Esin burda kalabilir" dedi.

Gerisini anlatmayayim.
Ah ninem ah, bana kötü örnek oldun;
yakdin beni!

Hasan Akçay
5. September 2015, 11:26 AM
Hz Peygamber’in hac yaparken izledigi yol:

Bkz.
https://en.wikipedia.org/wiki/File:Hajj_locations_and_rites.png

Arefeden bir gün önce
deve sirtinda Mekke’den yola çikip
Mina'ya varmis.

Arefe: Zilhicce 9.

Mina'da
ögle namazi ile ikindiyi birlestirerek kilmis,
aksam ile yatsiyi birlestirerek kilmis.

Arefe günü
sabah namazindan sonra Mina'dan ayrilmis.

Ögle vakti Arafat'a varmis.

Orda
ögle namazi ile ikindiyi birlestirerek kilip
"vakfe"ye durmus. Bu, Arafat vakfesi.

Arafat haccin doruk noktasi.

Söylendigine göre
Hz Peygamber, "Hac Arafat’tir," demis.

Onun için
Arafat haccin olmazsa olmazi.
Tövbe yeri.

Müslümanlarin inancina göre
Arafat vakfesinde edilen tövbeler
kesinlikle kabul oluyor.

Ordan ayrilirken
ananizdan yeni dogmus gibi bütün günahlarinizdan arinmis
bi hacisiniz.

Bkz.
http://www.haberler.com/gormez-arafat-ta-dua-etti-5182341-haberi/

Hz Peygamber
aksam Arafat’tan ayrilip
Müzdelife’ye varmis.

Orda
aksam ile yatsi namazlarini birlestirerek kilmis.
Dua etmis. Buna Müzdelife vakfesi deniyor.

Sabahi da Müzdelife'de kildiktan sonra
Mina’ya hareket etmis.

Seytan taslama yerine Cemerat deniyor.
Mina ile Mekke arasinda bi yer.

Hz Peygamber
Cemerat'a ögle namazinin vakti girince ulasmis
ve büyük seytan’a yedi tas atmis.

Oradan Mekke’ye girmis,
kurbanini kesmis, tıras olmus; ihramdan cikmis.

Sonra tavaf, sonra say.

Hac bu.
Hacda izlenen yol bu.

*

Biz
Arafat’a hareketimizden önce
otelimizin mescidinde toplanip
ne yapacagimizi görüstük.

Diyanetten görevli imam
"Muzdelife’yi sabah namazindan önce terkededecegiz,"
dedi.

Büyük seytani erkenden taslayalim ve günes dogmadan cemerati bosaltalim diye.
Diyanetin buyrugu bu.

Sakalli iki genc itiraz etti:

Hz Peygamber seytani ögle namazindan sonra tasladigina göre sünnet bu.
Sünnete uyalim. Yoksa haccimiz eksik olur.

Imam "Hayir!" dedi.

Ogleden sonra Cemerat’ta ölümcül yigilmalar oluyor.
Can güvenligimizi düsünmek zorundayiz.

Hem
haccin eksik olmasi diye bi sey yok.
Şafii mezhebine göre seytan günün yirmidört saatinde taslanabiliyor.
Biz onlara uyacagiz. Onlar tavafta nasil bize uydular ise.

Hanefi mezhebine göre
erkegin eli kadina degse abdesti bozulmaz
ama Şafiilere göre bozuluyor.

Tavafta erkegin kadina degmemesi ise mümkün degil.
Onun icin Şafiiler bize uydular.

Gencler ikna olmadi.
"Biz ayri hareket edecegiz,"
dediler.

Hasan Akçay
6. September 2015, 02:51 PM
Biz haccimizda
Diyanetin yaptigi düzenlemeye uymak suretiyle
3 seyi Hz Peygamberden farkli yaptik:

1.Mina'da konaklamadik, dogru, Arafat'a gittik.
2.Müzdelife'de sabahlamadik, 00.30'da Müzdelife'den ayrilip büyük seytani taslamak üzere Mina'ya yürüdük.
3.Büyük seytani ögleden sonra degil günes dogmadan önce tasladik.

Diyanete uymakla iyi mi ettik?

Simdilik şu kadarini
belirteyim.

Diyanetin yaptigi düzenlemeye göre
seytan sabah taslanacakti.
Baskalari tarafindan Diyanete uyulmayip
seytan ögleden sonra taslandigi için
367 tanemiz ezilerek öldük.

Arafat vakfesinden baslayip
anlatacagim insallah.

Hasan Akçay
6. September 2015, 05:21 PM
Selamun aleyküm, değerli Hasan AKÇAY kardeşim,

Aynı yıllar oralardaydık. Siz ucuz kurtulmuşsunuz. Bir Arkadaşımın kaburga kemikleri kırılmıştı sözkonusu olan yerde.

Anılarınız bizi geçmişe yolculuk ettirdi. Ilgiyle izliyorum.
Lütfen devam ediniz.

Sevgili Halil,

Aynı yillar derken 2006'yi kastediyorsaniz
2006'da 2 tane 10 Zilhicce* var:

Biri yilin basinda: 10 Ocak (AYIN ilk günü: 31 Ara 2005, son günü: 29 Ocak 2006)
biri yilin sonunda: 31 Aralik (AYIN ilk günü: 21 Ara 2006, son günü: 19 Ocak 2007)

Bkz.
http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/RamazanveKurban.aspx

Siz
tam olarak ne zaman
hacdaydiniz?

_______________________________

* 10 Zilhicce, kurban bayrami

Zilhicce: 31 Ara 2005-10 Ocak-29 Oca 2006
Muharrem
Safer
Rebiulevvel
Rebiulahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade
Zilhicce: 21 Ara 2006-31 Aralik-19 Oca 2007

dost1
8. September 2015, 12:47 AM
Selamun aleyküm, değerli Hasan kardeşim,

Sevgili Halil,

Aynı yillar derken 2006'yi kastediyorsaniz
2006'da 2 tane 10 Zilhicce* var:

Biri yilin basinda: 10 Ocak (AYIN ilk günü: 31 Ara 2005, son günü: 29 Ocak 2006)
biri yilin sonunda: 31 Aralik (AYIN ilk günü: 21 Ara 2006, son günü: 19 Ocak 2007)

Bkz.
http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/RamazanveKurban.aspx

Siz
tam olarak ne zaman
hacdaydiniz?

_______________________________

* 10 Zilhicce, kurban bayrami

Zilhicce: 31 Ara 2005-10 Ocak-29 Oca 2006
Muharrem
Safer
Rebiulevvel
Rebiulahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade
Zilhicce: 21 Ara 2006-31 Aralik-19 Oca 2007

Hacda olduğum tarih:Biri yilin basinda: 10 Ocak (AYIN ilk günü: 31 Ara 2005, son günü: 29 Ocak 2006) olarak belirttiğiniz tarihtir.

Mina'da hacıların ezilerek öldükleri yıl. Çokça söylememiz ve uyarmamıza karşın Mina'da -Siz ve resmi rakamlar 367 demelerine rağmen 700-800 arası olduğu inancındayım. Şüphesiz doğrusunu Allah bilir.- ihmal ve zamanlama hatasından çokça hacımız yaşamlarını yitirdiler.

Sevgiyle kalınız.

Hasan Akçay
8. September 2015, 07:08 AM
Anladim Halil hocam, tesekkür ederim.
Hacciniz mebrur olsun.

*

9 Ocak 2006.
Zilhicce'nin de 9'u.
Arefe.

Arafat'a otobuslarla
sabah namazindan sonra hareket ettik,
kusluk vakti vardik.

Çadirlar kurulmustu,
çadirlara yerlestik.

Bizim çadir şöyle bi seydi:
http://www.panoramio.com/photo/68220730

Yerler kivir kivir kum.
Kumun üstüne halilar, mukavvalar serilmis
ama kum onlarin üstüne de sizmis.

Hiç sorun degildi. Kutsal bi ortamdaydik. Bambaska bi ortam.
Kendi adima söyleyeyim, aya çikmis gibi bi duygu içindeydim.

Arkadaslarin kimisi uzanip uyudu, kimisi oturup Kuran okudu.

Ben biraz merakliyimdir,
çikip çevreyi kolaçan ettim.

Çadirlarin arasinda genis düzenli yollar var
gidip gelmeye.

Yollari kocaman rakamlarla numaralamislar,
insan kendi çadirini kolayca bulabilir.

Yolumu yitiririm filan diye korkmadan yürüdüm.

Yolun kenarina Türk somunlari birakilmis.
Kocaman bi yigin.
Herhalde isteyen yesin diye.

Çesmeler yapilmis,
bol sayida.
Elini yüzünü yikayanlar, abdest alanlar...

Geçici yüz numaralar yapilmis
ama onlar sayica yetersiz görünüyor,
önlerinde insanlar siraya girmis.

Cebel-i Rahme (Rahmet Dagi)
görünüyor az ilerde.

https://mywonderfuljourney26.files.wordpress.com/2012/08/20120817-085604.jpg

Adinin dag olmasina bakmayin,
aslinda ufak tefek bi tepe.

Kimse yoktu,
oraya yalniz çikmayi göze alamadim.

Çadira döndüm.

Hasan Akçay
10. September 2015, 04:34 AM
Arafat arifliği çagristiriyor, FARKINDALIK, itiraf.

cennet halkinin yüzlerinde sevincin isiltisini FARKEDERSiN -Ta’rifu fî vucûhihim nadraten naîm. (83:24)
Cehennem halki ise günahlarini iTiRAF ederler -Fa’tarefû bi zenbihim. (67:11)

"Arafat vakfesi"nde insan, özbenliginin ayirdina varip
geçmis günahlarini itiraf ediyor
ve o günah isleri bir daha yapmayacagina Rabbine söz veriyor.

Tövbe bu.

Dua için
hepimiz ayaga kalktik.

Önümüze geçen rehber "Rabbimiz!" dedi.
Biz Amiiin!

"Günahlarimizi bagisla. Pismaniz."
Amiiin!

Herkesin günahi kendinedir ya...
benim aklimda kendi günahlarim.

Rehberimiz "Bagisla Rabbim!" diye yakardikça
ben de "Amiiiin!" dedim. Cigerlerimi yirtarcasina.

Rabbim! Biz beseriz, sasariz. Bagisla bizi!
Amiiin!

Insanlari arkadan çekistirdik.
Baskasinin malini izinsiz aldik.
Yalan söyledik.
Gönül kirdik.

Bagisla!
Amiiiiiiin!

Söz verdik tutmadik,
cimri olduk,
büyüklük tasladik,
CANI ÇIKIKLIK ettik.

Bagisla!
Amiiin!

Nerdeyse 45 dakika sürdü.

"Amin"le birlikte
içimizden
her halde şöyle diyorduk:

Bi daha yapmiycam.
Valla billa iyi bi Müslüman olucam. Yeter ki Sen simdi bagisla beni.
Haccim kabul olsun, anamdan yeni dogmus gibi arinayim.

*

Müzdelife’ye hareket etmek üzere
gün batiminda otobuslara saldirdik.
Birbirimizi çalimlayip etkisiz hale getirerek.

Otobuslar sayica ne kadar çok olursa olsun
o CANI ÇIKIKLIGA elbet yetisemezdi.

Yetisemediler.

Bi akrabam müftüdür.
Der ki:

Türkiye’de seytanin erleri var,
hacda generalleri.

Seytanin generalleri dört bi yanimizda, canimiz burnumuzda
otobus bekliyoruz…

Ama öyle zor ki.
Ya aksam namazinin vakti geçerse!
Ya burda kalirsam!

Şu beni sollayan adamin
simdi girtlagina sarilcam!

Neyse…
namaz vakti geçmeden Müzdelife’ye uklastik.
Zaten aksamla yatsi cem-i tehir ediliyor; öyle kildik.
Namazin vakti geçer diye bisey yok.

Mina'daki seytana atmak üzere
Müzdelife'de nohut büyüklügünde taslar topladik.
Kimimiz çadirlarda, kimimiz açikta dinlendik.

http://nativepakistan.com/wp-content/uploads/Night-Stay-at-Muzdalifah-Photos-of-Mecca.jpg

Kurân’da Müzdelife
meş’aril harâm diye geçiyor,
saygın bilinç yeri (?)

"Arafat’tan akin ettiginizde Meş’aril Harâm’da Allah’i anin.
O nasıl sizi yola ilettiyse siz de O’nu anin.
Siz ondan önce yanlis yoldaydiniz." (2:198)

Belli ki
Arafat’ta arinip bilinçlenen mümin,
bunu sağlayan Rabbine
Mes’aril Harâm’da şükredecek.

Hasan Akçay
12. September 2015, 02:37 AM
11 Eylul 2015.
Yerel saatle 17:45'te
Mescidil Harâm'in üzerindeki devasa vinçlerden biri
tavaf alanina yikildi.
100'ü askin ölü var.

Olay ânini gösteren video
ve resimler:

http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/saudiarabia/11859598/At-least-65-killed-as-crane-crashes-into-Meccas-Grand-Mosque.html

Türkçe:
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/30051033.asp

khaos
12. September 2015, 03:05 AM
11 Eylul 2015.
Yerel saatle 17:45'te
Mescidil Harâm'in üzerindeki devasa vinçlerden biri
tavaf alanina yikildi.
100'ü askin ölü var.

Olay ânini gösteren video
ve resimler:

http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/saudiarabia/11859598/At-least-65-killed-as-crane-crashes-into-Meccas-Grand-Mosque.html

Türkçe:
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/30051033.asp

Hasan Bey,
Hac anılarınızı merakla okurken bugün ki kaza zaten bozuk olan moralimizi yerle yeksan etti.
Allah vefat edenlere rahmet etsin.

Hasan Akçay
13. September 2015, 04:41 AM
...bugün ki kaza zaten bozuk olan moralimizi yerle yeksan etti. Allah vefat edenlere rahmet etsin.

Mescidil Harâm'da 100'ü askin insanin ölümü üzerine
"O hacilar kendilerinden istenen 400 milletvekilini vermedikleri için oluyor bütün bunlar" deyip
bodoslama kara mizaha dalanlara inat
ölenlere rahmet dilemeniz ne güzel.

*

Benim yazdiklarim ANI degil izlenimdir.
Yani dogruya dogru yanlisa yanlis diyorum.
ANILARDA pek yapilmaz bu.

ANILARDA
kutsallara güzellemeler düzülür,
dinleyenlere haci yagi sürülür.

En sonda şu sözleri aktaracaktim,
kendini Cemerat'taki ölümcül izdihamin içinde bulan iri yari bi adamin sözleri.
Kendisinden dinledim:

Soluk alamiyorum. Kaburgalarim çatir çatir kirilmak üzere. Önümde bi kadin var. Bi ayagimla dizlerinin arkasindan bastirdim. Dizleri büküldü. Omuzlarina yüklendim. Kadin yikildi, ben üstüne çiktim... Önüm açildi. Soluk aldim.

O öldü, ben yaşadim.

Bu adamin anlasilmasini saglamak içindi
şu ana kadarki yazdiklarim.

Hacerul esvedin önündeki bizonvari ezip geçmeleri o yüzden anlattim,
Müzdelife'ye hareket ederken sergilenen CANI ÇIKIK davranisi o yüzden vurguladim.
Yani güruh ruhiyati diye bisey var (mob psychology).

Yoksa
haccin ibadet olduguna
ben de inaniyorum.

Hacca güzellemeler düzmeyi,
dinleyenlere haci yagi sürmeyi
ben de bilirim.

kuman
13. September 2015, 11:36 AM
Verdiginiz bilgilerden dolayi sagolun.
Annem istiyordu hep hacca gitmek. Artik kesinlikle gondermem

khaos
13. September 2015, 09:25 PM
Hasan Bey,
Olay merkezli anılarınızı paylaştığınız için tekrardan teşekkürler.

Değerli Kuman,
Benim Canım Anam da umreye gitmek istiyor. Pasaportunu çıkarttık lakin Hasan Bey in söyledikleri açıkçası beni de endişelendirmedi değil. Kaldı ki Canım Validemin de bir çok şeyi göze alacağına eminim. Zira Kabe yi görme tutkusu tüm benliğini kaplamış durumda.

Hasan Akçay
14. September 2015, 03:47 AM
Seytani günes dogmadan önce taslayabilmek için
yeni günün ilk yarim saatinde Müzdelife vakfemizi yapip dua ettik.
Hemen ardindan Mina’ya dogru yürümeye basladik.

Milyonlarin gece yürüyüsü idi bu.
Kafileler halinde... http://hacforumu.com/index.php?topic=925.0
4 (dört) saat yürüdük.

Aklima
çocukken kuzu güttügüm geceler geldi.

Sürü bi ekin tarlasinin önünden geçerken, bazan,
köşede ekinlerin içine çömelmis bir kararti var gibi gelirdi bana.
Koyun hirsizi miydi ya da bekçi?

Tedirgin olurdum.
Ama kuzularin KIPIR KIPIR ot yiyisine de bayilirdim.

Müzdelife’den Mina’ya yürürken tipki öyleydim; tedirgin ama mutlu.

Zilhiccenin 10′u.
Yani gökteki ay 10 günlüktü;
nerdeyse dolunay.

Arti,
yol boyuna siralanan direklerde lambalar yaniyordu.
Ama ortalik yine de alaca karanlikti.

Kafilemizin filamasi vardı. Sürekli onu gözümün önünde tuttum.

Tabii öteki kafilelerin de filamalari vardı. Nereli olduklari belliydi.
Gecenin sessizliginde kafile baskanlari selamlasiyordu:

"Istanbul, merhaba! Hacciniz mebrur olsun!"
"Merhaba Konya, merhaba. Hacciniz mebrur olsun."

Kafile baskanimiz son derece babacandi.
Elinde megafon, oksar gibi uyariyordu:

Sağ taraftaki hacim! Sen fazla açildin. Kafileye dön! Allah razi olsun.
Öndekiler! Yavaslayin. Arkada yaslilar var; yetişemiyor. Yavas! Daha yavas.
Dur, dur. Hiç hareket etme. Bekle.

Yolcusuz otobüsler geçiyordu ara sira. Her halde yorgunluktan yigilip kalan hacilari toplamak için. Farlari, firtinalı havada çakan simsekler gibi ortaligi bir an aydinlatiyor, sonra yerlerini yine alaca karanliga birakiyordu.

Insana düs görüyormus duygusu veren
gizemli bi ortam.

Seytanin bölgesine bi tünelden giriliyor.
https://www.youtube.com/watch?v=8ie6cl8uK3I

Tünelin tavaninda dev gibi havalandirma motorlari var.
Öyle bir ugulduyorlar ki… Uuuuuu. Harrrr. Uuuuu.
Bana sanki şöyle bagiriyorlar gibi geldi:

Dikkat, dikkat! Seytanin bölgesine geldiniz. Tehlike! Tehlike!

Hacca tek basina gelen tanidigimiz bir kadin buldu bizi.
"Sizinle gelebilir miyim?" dedi.
"Tabii," dedim. "Rahat olun; ben size yardim ederim."

Büyük Seytan’a vardik. Taslarim elimde hazir.

Her tasi atarken ne diyecegime önceden karar vermistim.
Birinci tasi atarken örneğin "Giybete hayır!" diye bagiracaktim.

Iki: Yalana hayir!
Üç: Harama hayir!
Dört: Hos görüsüzlüge hayir!
Beş: Cimrilige hayir!
Altı: Kibire hayir!
Yedi: Sözünden dönmeye hayir!

Ama seytanin önünde müthis bi kargasa* vardi. Kaptiriverdim kendimi.
Hazirladigim bütün o sözler aklimdan uçup gitti.
Yalnizca "Al sana! Al sana! Al sana!" diyebildim.

Böylece
yanimizdaki hanim, esim ve ben
görevimizi yaptik.

Az ilerde kafilemizin filamasi dalgalaniyodu.
"Burdayim! Burdayim!" diye el sallayan bi dost gibi.
Hemen ona kostuk.

Kaldigimiz otel Sise'deydi. Cemerat'a 800-900 metre kadar mesafede.

Görevimizi tamamlamanin huzuru içinde
filamamizin ardinda
otelimize dogru yürüdük.

Ortalik agarmisti. Sabah namazimizi otelde kildik.
_________________________________________________

*Ahmet Hakan Coskun 2001 yilinda kendi yasadigi seytan taslama olayini, daha dogrusu seytani nasil taslayamadigini 16 ocak 2006 tarihli "Hürriyet"teki yazisinda anlatiyor:

…Seytan taslama kulesine yaklastigimda gördügüm manzara suydu: Iri yari adamlar kendilerinden geçmis bir sekilde önlerine gelene çarparak ellerindeki taşlari kuyuya atmaya çalisiyorlardı. Ortalik mahser yeri gibiydi. Kimsenin kimseye dikkat ettigi yoktu. Taslama bölümüne biraz yaklasinca bir terlik yiginiyla karsilastim. Taslama aninda yasanan büyük kargasa nedeniyle ayaklardan çikan terliklerdi bunlar. Terlik yiginini asip dengeyi bozmadan kuyuya yaklasmak imkansizdi. Buna ragmen bütün cesaretimi toplayip kalabaligin içine dalmaya çalistim. Olmadi. Kendinden geçmis adamlar geçit vermedi. Bir iki siyrik ve iki kritik sendeleme sonucu kendimi disariı zor attim.

Sonra da kendi kendime sunu söyledim: "Eğer bu gayri medeni ortamda Müslüman insanlarin ayaklarinin altinda can vermek ibadetse ben bu ibadeti yapmiyorum."

Yani
ölmeyi reddediyorum.

Hasan Akçay
14. September 2015, 07:16 PM
Bize rehberlik eden din görevlisine
sordum:

Hacerul esved
gökten düsen bi gök tasidir diyen var;
cennetten geldi diyen var.

Nerden geldi?

Gökten düsmedi, cennetten de gelmedi;
Kabe'nin yapiminda kullanilan öteki taslar gibi
buranin yakinindaki Kubeys Dagi'ndan geldi.

Öteki taslar gibi?

Evet.
Tipki onlar gibi siradan bi tas.
Tek farki rengi.

*

Ellerini Kabe'ye açmis, dua etmekte olan birine
sordum:

Kabe'den ne istiyorsun?

Günahlarimi bagislamasini.
Günahlari Allah bagislar; Kabe Allah mi?
Hayir.
Nedir?
Resul.

*

Kabe'de bi kadin gördüm.
Hacerul esvede ulasmis.

Ama ne ulasis!

Basörtüsü uçmus,
fistani yirtilmis,
bir omuzu memesine kadar açikta.

Agliyordu.
"Ben seni nasil birakip da giderim!"
diye.

Hasan Akçay
15. September 2015, 07:37 AM
Sünnet...

Mescidil Harâm'in yakininda
bi tavuk lokantasina girdim.

Garson önüme bi tepsi koydu.

Tepsinin üstünde kalinca bi kagit,
kagidin üstünde pilav,
pilavin üstünde kizarmis tavuk.

Çatal kasik yok.

"Çatal lütfen!" dedim.
Çatal yok. Elinizle yiyeceksiniz.
Ama ben çatalsiz yiyemem. Hiç yemedim.
Simdi yiyin. "Sünnet"tir (It's SUNNAH).

Baktim adam nuh diyor peygamber demiycek
kagidin kenarindan bi parça kopardim,
yagi elime bulastirmadan o kagitla yemeye çalistim.

Karsimda
35-40 yaslarinda sümbül gibi kara
bi adam oturuyor.

O da yiyor ama kagitla degil elleriyle.

Önüne hiç bakmadan
sag elinin parmak uçlarini pilavin üzerinde gezdiriyor,
pilavdan küçük bi top yapip sol avucuna koyuyor,
sonra tavuktan bi parça minciklayip avucundaki pilavin üzerine yerlestiriyor,
sonra sol avucundakini sag eliyle alip hoop agzina.

Öyle ustaca,
öyle istahla yiyor ki.

Arkam cadde.

Adam bi yandan da
gözlerini basimin üzerinden asirip
caddeye bakiyor.

Bitirdi.

Kalkti,
ödemesini yapti,
gitti.

Yalana yalana.
VICIK VICIK yaga bulasmis ellerini sallaya sallaya.

Disarda gülümsesem elini uzatir, tokalasiriz.

Çatalsiz yemek sünnetmis.
Iyi de yemekten sonra el yikamak ta
sünnet degil mi?

Islam
isimize gelince sünnet te sünnet diye tutturmak
isimize gelmeyince sünneti takmamak midir?

*

Oteldeki oda arkadaslarimdan biri
cami hocasi.
Sünnet diyor baska bisey demiyor.

Devam edeyim
insallah.

Hasan Akçay
16. September 2015, 08:14 AM
Ahzâb 52:

Bundan sonra KADINLAR sana helal degil,
güzellikleri hosuna gitse dahi ONLAR ile eslerini DEGiSTiRMEN de.
Ama yemininin meliki olduklari* hariç.
Allah herseyi görüyor.

*

Hoca
"Sünneti terkeden dinden çikar"
diye kestirip atiyor.

"Allah resulü neyi yaptiysa biz de yapmali, neyi yapmadiysa yapmamaliyiz."

Bunu o kadar çok söyledi ki
şunu sormak zorunda kaldim:

Ahzâb 52 açik ve net.

Nebinin mevcut eslerinden BASKA KADINLAR bundan sonra ona haramdir.
Ve nebi Allah’in bu haram hükmüne harfi harfine uymus,
bi daha asla evlenmemis, evlenip te ES ÜSTÜNE ES almamistir.

Ama
müslümanlar es üstüne es aliyor.
Dinden çikiyorlar mi?

ÇIT yok.

_________________________________________

*Nebinin
eslerini
kendi yemini kimin meliki ise onlar ile, YALNIZCA onlar ile
degistirmesi helaldir.

Hasan Akçay
19. September 2015, 06:54 AM
onlar ile eslerini degistirmen de haramdir
ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin

Neden?

Bir adamin
hoslandigi bi kadin ile artik sevmedigi esini degistirmesi
o adamin insan hakkidir.

Medeni bi sekilde bosar esini,
bekar kalir,
alir o kadini.

Allah
nebisinin bunu yapmasini
neden yasakliyor?

Hasan Akçay
21. September 2015, 10:55 AM
Bir kardesimiz özelime mektup atmis.
Çok eslilikle ilgilendirilen bir ayet konusunda
benden farkli düsündügünü belirtiyor.

Itiraz sahane.

Ama nolur
burada, herkese açik olan bu bölümde
belirtin itirazinizi.

Özelde yazismaya
ilke olarak karsiyim.

Hasan Akçay
22. September 2015, 09:17 AM
Senin yeminin kimin meliki ise onlar ifadesinin Arapça karsiligi
mâ meleket yemînuk.

yeminin kimin meliki olduysa onlar = yemininin meliki olduklari

meleket: yönetti, melik oldu
yemîn: mesuliyet, yemin

Konu nebinin Ahzâb 50-52'deki
"meleket yemîn"i:

Ey nebi! Sana HELAL KILDIK mehirlerini verdigin eslerini,
Allah'in sana vermesi üzerine senin yemininin yönettiklerini...

Açik ve net.

Nebinin
mehirlerini verdigi esleri nasil onun nikahli esleri ise
yemininin meliki olduklari da nikahli esleridir.

Allah'in elçisi
asla nikahsiz cinsel iliskide bulunmamis,
zina yapmamistir.

Ama nebinin
eslerini
BASKA KADINLAR ile degistirmesi haram oldugu halde
yemininin meliki olduklari ile degistirmesi caizdir.

Demek ki
bizdeki resmî nikah ve dinî nikah gibi
nikahlar farklidir.

Nebinin
mehirlerini verdigi esleri olagan nikaha sahiptir,
yemininin meliki olduklari ise yemin nikahina.

Nebi
es degistirme konusunda
33:52'nin kendisine tanidigi istisna icazetini kullanmak isterse
yemin nikahini olagan nikaha çevirir. O kadar.

Yani nebi es degistirmekle
kendisinin nikahi altinda olmayan BASKA bi kadini es almiyor,
es üstüne es almiyor. Nebinin zaten esleri onlar.

"Bundan sonra baska KADINLAR ile eslerini degistirmen de helal degildir" diyen Ahzâb 52'den sonra
Muhammed nebi asla SIFIRDAN evlilik yapmamis, es üstüne es almamistir.

Hasan Akçay
22. September 2015, 09:40 AM
Bir adamin
hoslandigi bi kadin ile artik sevmedigi esini degistirmesi
o adamin insan hakkidir.

Allah
nebisinin bunu yapmasini
neden yasakliyor? sorusuna gelince

çünkü nebi çok eslidir,
bir esi ölse ya da ondan bosansa bile
nebi bekar kalamiyor.

O durumda
nebinin es degistirmesi
es üstüne es almasidir.
Bu haram.

Es üstüne es almak haram.

galipyetkin
23. September 2015, 07:12 AM
Hac macerasını okumak hüzünle karışık hoş olurken, birden bire Peygamberimizin çok eşli biri olarak sunulması insanı üzüyor.

Hem de bunun, İslam'ın bir kuralının açıklanması yapılırken ortaya atılması, konu defalarca müzakere edilmesine rağmen ve çok eşli (on üç (yaşayan on) karılı) diye sunulan Peygamber üzerinden "eş üstüne eş almak veya çok eşliysen eş değiştirmek İslam'da yoktur" diye tekrar yazılması biraz tuhaf kaçıyor.

Yazıda açıklanan "eş üstüne eş almanın veya eşlerden birinin değiştirilmesinin yasaklanması" nasıl bir yasaklanmadır ki ayetin ikinci kısmında "ellerinin sahip oldukları" ne güne duruyor diyor. Ve de 50. ayette (ana bir, bacı iki istisna) sayılmış bir "sürü" var..... Sürü!..... Akraba kızları..... Hem de seç seç al misali. Bu mu eş üstüne eş almanın yasaklanması?

Bu durum da gösteriyor ki Sayın Hasan Akçay'a göre yasaklanan eş üstüne eş almak, eş değiştirmek değil, "hukuki bir bağ ile kadını ve erkeği birbirine bağlamak". Yani karı-koca olmak yasak; dost hayatı yaşamak, kuma tutmak serbest. Yani "eş üstüne eş almak, eş değiştirmek" yasağı fiilen yok; yani esasında öylesine. Öyle değil mi?

Eh; biz Müslüman erkekler de peygamberimizin yaptığını aynen yerine getirmekte de çok titiz olduğumuzdan, yani sünneti muhakkak yapan Müslümanlar olarak ........, stepnelerimiz evde baki olmak üzere ..........

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Hasan Akçay
23. September 2015, 07:56 AM
Iki çarpitma var.

Birincisini ateistler yapiyor.
Örnegin Turan Dursun'un ateistleri.

Onlara göre
Ahzâb 52'de caiz kilinan, Muhammed nebinin
es becayis etmesidir yani eslerini
baska erkeklerin esleriyle degistirmesi.

Igrenç bi iftira bu.

Ahzâb 52 açik ve net. Caiz kilinan, nebinin, eslerini
baska erkeklerin esleriyle degil
yemin nikahli kendi esleriyle degistirmesidir.

Ikinci çarpitmayi
"uydurulan din"in mensuplari
yapiyor.

Onlara göre, bir müminin "meleket yemîn"i onun cariyeleridir
ve müminlerin cariyeleriyle nikahsiz cinsel iliskide bulunmalari
caizdir.

Bu da igrenç bi iftira.

Meleket yemîn cariye degildir,
cariye o-la-maz.
Çünkü erkektir bazilari.

Nûr 33:

Yeminlerinizin meliki olduklari yazmanizi istediklerinde yazin o erkeklere
vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum

Yani eger
bir müminin yemininin meliki oldugu kadinlar o müminin disi köleleri ise
bir müminenin yemininin meliki oldugu erkekler de onun erkek köleleridir.

Eger
bir müminin, disi köleleriyle nikahsiz cinsel iliskide bulunmasi caizse
bir müminenin de erkek köleleriyle nikahsiz cinsel iliskide bulunmasi caizdir.

Caiz midir? Kariniz... erkek köleleriyle cinsel iliskide bulunsun mu?

galipyetkin
23. September 2015, 10:47 AM
Burnundan kıl aldırmayanlar, foyaları meydana çıkmasın diye etrafı ateist, falan filan pislikleri diye lekelemeye kalkıyor, has ateistlerin de ekmeklerine bal badem sürüyorlar.
Bakın ayetin çözümünü vereyim. Benim kadar, senin kadar onlar da bu çözümü okuyup, akıllarını çalıştırıyorlar. Çözüm şu:

1. lâ yahıllu.............. .......................... : helâl olmaz
2. leke..................... .......................... : sana, senin için
3. en nisâu............... .......................... : kadınlar
4. min ba'du........................................ : sonradan, bundan sonra
5. ve lâ.................... .......................... : ve yok, olmaz, değildir
6. en tebeddele.................. : bedel ile değiştirmek
7. bi-hinne.......................................... : onlar ile
8. min ezvâcin..................................... : zevcelerden, eşlerden
9. ve lev............................................. : ve şâyet, eğer, ise, olsa bile
10. a'cebe-ke ...................................... : senin hoşuna gitti
11. husnu-hunne.................................. : onların güzelliği, yani edinilecek karşılıklı menfaat.
12. illâ.............................................. .. : ancak, hariç
13. ma meleket................... : malik olduğu şey
14. yemînu-ke..................... : senin ellerin
15. ma meleket yeminu-ke.... : elinin altında olan şey
16. ve kânallâhu (ve kâne allâhu)............. : ve Allah ..... oldu, Allah (dır)
17. alâ............................................... ... : üzerine, ... e
18. kulli şey'in........................................ : her şey
19. rakîben........................................... . : murakabe ederek, denetleyerek

Eğer ayette bedel karşılığı zevcelerden/eşlerden birinin değiştirilmesinden bahsediliyorsa, kalkıp da burada geçen zevç kelimesine "karı" manası da verilirse, herkes o ateist dedikleri gibi düşünür. Sonra da kabahati kendinde arama, etrafı suçla!

Peygamber'in yalnızca erkek yönü düşünülür ve kadınlarla ilişkisi yalnızca "sex" üzerine kurulursa sapıtmak normaldir. Birazcık da O'nun Peygamber yönünü, Devlet Başkanı rolünü de tahayyül edebilseler ve bu yönleriyle de kadınlarla ilişkisi olabileceğini ve Arapça nikahlanma kelimesinin Türkçe karşılığının karı-koca hukuku yanında iş hukukunu da kapsayan bir mânâsının olduğunu kavrayabilseler iş düzelecek ama ; hayır. Çünkü dediğim dedik, öttürdüğüm vuvuzela.

Dediğim dedik uğruna Peygamberimizi çek eşli ve 33/52. ayetin ikinci kısmı ve 33/50. ayet ile kadın düşkünü yapma huyundan vaz geçerler inşallah

Çözümdeki ikinci renkli kısım da bir şey anlatıyor herhalde.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
24. September 2015, 05:07 PM
24 Eylul 2015.
Bugün seytan taslama alaninda 700'den fazla HACI öldü.

http://www.abc.net.au/news/2015-09-25/saudi-arabia-orders-investigation-into-deadly-hajj-crush/6804626

(UYARI:
Bu video
bazi izeleyenleri
rahatsiz edebilir.)

Hasan Akçay
24. September 2015, 05:51 PM
http://www.dailymail.co.uk/news/article-3247269/At-310-people-crushed-death-450-injured-stampede-Muslim-Hajj-pilgrimage-Saudi-Arabia.html

Cemerat'ta ölmek istemiyorsaniz
seytani GECE taslayacaksiniz.
Diyanetin karari bu; uymak lazim.

2006'da
biz büyük seytani 10 Ocak Sali günü sabah namazindan önce tasladik;
orta seytani 11 Ocak Çarsamba günü aksam namazindan sonra.

Azrail 12 Ocak Persembe günü ögleden sonra gelmis.
Hemen duyuldu. Ama kaç kisinin öldügü bilinmiyordu.
FISILTI gazetesi "Çok çok ÇOK ölü var," diyordu.

Asansörde otelin sahibiyle karsilastim. Ingilizce biliyordu. Ona sordum.
"KIRK kadar ölü var," dedi. Suudi hükümeti öyle açiklamis.

(Gazeteler yazdi, 367 kisi ölmüs.)

Küçük seytani taslamaya da aksam namazindan sonra gittik.
Kazanin oldugu gündü;
tedirgindik o yüzden. Ama bisey olmadi.

Ertesi sabah erkenden olay yerini görmeye gittim.
Büyük seytan, orta seytan, küçük seytan ve onlara götüren köprüler...
Suudiler hepsini yikmis, dümdüz etmislerdi. ANINDA.

Hasan Akçay
26. September 2015, 04:27 AM
Bu çagda seytan taşlama mi olur?

Uçaga gidiyorum.
Bir hanimefendi geldi yanima.
"Şu kadar insan ezilerek öldü, bu çagda seytan taşlama mi olur Ahmet Bey" dedi.

*

"Olur hanimefendi olur" dedim.
Ardindan da ekledim:
"Eger Müslümanlar, organizasyon yetenegi gelismis, ileri bir toplumun çocuklari
olsaydi... Bu ritüeli öyle bir yaparlardi ki ... Hepiniz "ay ne güzel, ne hos bir seremoni"
diye gipta ederdiniz. Sorun ritüelde degil, ritüeli yapanlarin düzeyinde."

*

Iste böyle olur ekabir Müslüman'in seytan taslamasi

SIKISMA sifir.
Can tehlikesi yok.
Rahatlık had safhada.
Sifir riskle taşini salliyor seytana ekabir.
"Hain seytan al sana taş" der gibi.
Arkalarinda da korumalari var.

Fotograf:
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/yeter-artik_30164393

*

Kisacasi...
Siradan Müslüman'a "seytan taşlarken SIKISIP ezilirsen sehid olursun" diyen Suudi
ekabir, söz konusu KENDi CANI olunca SIKISIP sehid olmamak için elinden geleni
yapiyor.

*

Bunlari iyi taniyin:
Sehadet serbetini içmeyi kendisine degil de siradan Müslüman'a müstehak gören
münafiklardir bunlar.

Hasan Akçay
26. September 2015, 12:32 PM
Hacca baslarken
ettigim dua:

Rabbim! Haccim esnasinda aslolan ALLAH BiR ilkesidir.

Ilk Müslümanlarin heyecanini yerinde duymaya çalisacagim
ki onlar gibi davranma gücünü kendimde toplayayim.

Uygulanan bazi ayrintilar ise beserî düzenlemedir;
onlardaki şirk egiliminden sana siginirim.

Rabbim! Haccimi onayla
ve bana
haccimin gerektirdigi sekilde yaşama gücü ver.


*

Hz Peygamber ve arkadaslari nerelerde bulunduysa oralara gittim.
Gözlerimi kapadim,
yanimdaki insanlarin ONLAR oldugunu,
duymakta oldugum seslerin ONLARDAN geldigini hayal ettim.

Nur Dagini tirmandim defalarca,
Hira magarasindaki havayi soludum
gözlerim kapali.

Uhud savasinin yapildigi yerde bi magara var.
Savas bi ara müslümanlarin aleyhine gelisince Allah'in elçisi oraya siginmis.
O magaraya girdim.

Huneyn günündeki savastan elde edilenlerin dagitildigi yere bi mescid yapilmis.
O mescidde oturdum.

Cin Mescidi'ni gördüm.

Medine'nin Hz Muhammed zamanindaki çarsisi
simdi otel insasi için yapilan hafriyatta ortaya çikiyor.
O kadîm çarsida yürüdüm.

Medine'de bi hurma bahçesine gittim.
Bahçenin suyu simdi yerin altindan motorlarla çikariliyor,
bu suyu develerin kosuldugu dolaplar çikariyor, dedim.

Mescidi nebevîdeki mihrabin hemen önünde namaza durdum.
Imamimiz Allah'in elçisi idi,
sagimda Hz Ali, solumda Hz Ebubekir.


*

Bunlar güzel seylerdi.
Ama yapilmakta olan yalan yanlis isler de var.
Anlatmali miyim?

Hasan Akçay
22. October 2015, 04:36 AM
Hac
bir iddiaya göre müsriklere verilen "ögretim"dir ve umre onun "staj"i.
Edip Yüksel'e göre ise tartisma.

Bkz https://www.youtube.com/watch?v=MTJw5d1g5mo

Benim bildigim
hac = tartisma iddiasini Dr Ayman ortaya atti
ama birakin baskalarini, önce kendisini inandiramadi;
iddiayi birakti; "Hac = panayir" deyip çikti.

Onun konuyla ilgili yazisindan
Bkz http://free-minds.org/forum/index.php?topic=13271.msg175304#msg175304:

Yüce Kur'an'a baktigimizda
"hac"la ilglili
asagidaki gerçekleri görürüz.

1.Hac Ibrahim'in zamanindan beri vardir; o yüzden kitap halki ve bütün insanlar tarafindan bilinmektedir.

2.Hacci 22:28'den okudugumuzda amacin yararlara tanik olmak ve Allah'in bize lütfettigi hayvanlar üzerinde Allah'in adini anmak oldugunu görürüz. Sonra, o hayvanlardan bizim yememiz ve yoksullara yedirmemiz buyurulur. Gerçekte eger 22:27-37'de belirtilenleri dikkatle okursak görürüz ki bunlar %90 ev hayvanlari ile ilgilidir. Esas olarak amaç bizim açligimizi gidermemiz ve baskalarini doyurmamizdir.

3.Dogal olarak panayir insanlari çeken bir olaydir, o yüzden BÜTÜN insanlari çagirmanin aracidir.

Bu üç nokta neyi aklimiza getirir öncelikle? Bir "tartisma"yi ya da "ibadet"i mi? Elbette hayir! Ironi surada ki cevabi bulmak çok kolaydir çünkü daima gözlerimizin önünde. Eski Ahit'e baktigimizda haccin "panayir" demek oldugunu görürüz; budur kitap halkinin bildigi.

Ve elçi "icat çikarma"mistir; onun teblig ettigi kavramlar hep evrensel, tanidik kavramlar olmustur.

*

Yuklardaki çeviri bana ait.
Metnin Ingilizcesini okumak isteyenler,
lütfen bkz
http://free-minds.org/forum/index.php?topic=13271.msg175304#msg175304

Bi de tekrar belirteyim, dinî hacci yok sayan Ayman'a katilmiyorum. Dinî hac "ticarî hac"ca vahyen ilave edilmistir. Ve Tevbe 28 vahyedilip Mekke panayiri kaldirilincaya kadar bu iki hac es zamanli olarak yapilmis, Tevbe 28'den sonra ise yalnizca dinî hac yapilir omustur. .

galipyetkin
23. October 2015, 08:45 PM
HACC Suresi 27. ayeti:

.".. yaya olarak veya uzak yollardan yorgun develer üzerinde SANA gelsinler. ... (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde SANA gelsinler."

Sayın Hasan Akçay'ı dinlerseniz bu ayet yanlış, "elçi icat çıkarmıştır"; değiştirmek gerekir ve şöyle olmalı:

".. yaya olarak veya uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde PANAYIRA gelsinler, ve kapitalist yoldan kazıklanmanın ve insanları kazıklamanın yollarını öğrensinler. ...."

Müşriklerin haccı varken Allah niye Hacc-ı Ekber'i ilan/ezan etsin ki...?! İcat çıkartma işte...!

Ha hedy mi?
Hac ve Umre mi ?
Daha evvel yazmıştım ama gene yazacağım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
24. October 2015, 02:28 AM
Konuyu sizinle müzakere etmem mümkün degil
çünkü benim söylemedigimi söyledi deyiveriyorsunuz;
ta o kadar basa çikilamazsiniz benim için.

Örnegin ayetteki SANA gelsinler ifadesini PANAYIRA gelsinler diye çarpitiyormusum.

Oysa gözünüzün önüdeki iletimde açiklamisim,
haccin PANAYIR oldugunu öne süren, Dr Ayman'dir;
ben ona katilmiyorum.

Ne yapilabilir bakip ta görmeyene?

Lütfen benden cevap beklemeyin,
cevap gelmeyince size saygisisizlik ettigimi düsünmeyin.
Çaresizlikten cevap vermiyorum.

galipyetkin
24. October 2015, 12:05 PM
Gelelim Müslümanların haccı olan, haccı Ekber'e.

Eğer Bakara-196. ayeti ile hac ayetlerini doğru olarak anlayabilirsek, haccın "Müslüman imâl mühendisliği" olduğunu anlayabiliriz. Diğer bir deyişle insanın Müslümanlık yolunda doğru şuurlanması, isterseniz güzel ahlakın doğru yaşanmasının ilmi.....

Umre ise (el umru, İmran/hayat boyu(manastır yaşamı/toplumculuk üzerine hayat) ifadelerini de göz önünde tutarak) hayatın bir ömür boyu, şuurlu Müslümanlık yönünde doğru planlanıp sistemleştirilmesidir; isterseniz ideal yaşam.

Bir yerde şöyle yazmışım: "...... dikkat edilmesi gereken ise şudur: "Bil hacci/hac ile" "umre/ömür boyu Müslümanca yaşamanın" eğitimi alınır."
Bir başka yerde de: "Hac bir yaşam tarzından diğer bir yaşam tarzına hicret, yani bir karar safhasıdır (Nisa-103). Umre de hicret edilen bu yaşam tarzında bir ömür boyu yaşamaktır bana göre."

Hedy ise hidayet kelimesinden türetilmiş olup Allah'ın insanlara hediyesi/lütfudur ki bu da hayvan mayvan değildir; Allah'ın ayetleridir.
Bizim yememiz/öğrenmemiz ve bundan da bunun yoksullarına yedirmemiz/öğretmemiz/tebliğimiz istenen de bu ayetler olup, bize lütfettiği bu ayetler için de Allah'a şükretmemiz de işte hedy diye geçen "ayetler" içindir.

Benim anlayışım böyle.
Siz ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

kuman
28. October 2015, 10:21 PM
Selam,

2070 yilinda arap yarim adasinda sicakliktan dolayi yasanamaz olabilir. Iklim degisikligi nedeniyle belki mekke diye biryer kalmayacak ancak dunyanin baska bolgelerinde yasam devam edebilir.
Hacci nasil yapariz?

galipyetkin
28. October 2015, 11:05 PM
Sayın Kuman.

Şu verdiğim link için ne dersin. Bir göz atıver. Belki cevap olabilir.

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2657&page=2
Birinci sayfayı da okumakta fayda var, bütünlük sağlıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
28. October 2015, 11:45 PM
Sayın yetkin,

Sözüm size değil.

Hasan Akçay
30. October 2015, 08:25 AM
Hac 27'de
"Insanlari hacca çagir" dendiginden emin miyiz, fe ezzin fîn nâsi bil hac?
"Insanlar içinde hac ile duyuruda bulun" deniyor olamaz mi?

Hasan Akçay
30. October 2015, 09:38 AM
Emin olmak ihtiyacini duyusum
anadili Arapça olan Dr Ayman'in şu ifadesi
yüzünden:

PANAYIR insanlari çeken bir olaydir, o yüzden BÜTÜN insanlari çagirmanin aracidir.

Belli ki "hac"ca PANAYIR anlamini yüklüyor;
panayira gelenler
onun yararlarina tanik olacaklar,
örnegin Allah'in lütfettigi hayvanlar üzerinde Allah'in adini anacaklar.

Yani
duyurunun konusu da
yalnizca PANAYIR.

Oysa ayet 29'dan anlasilan
duyurunun içinde
vel yettavvefû bil beytil atîk de var, o kadîm evi dolansinlar.

Bunun bi ibadet oldugu belli.

Beytil atîk "Allah bir"ci Ibrahim'in kadîm mescididir;
panayira gelenler ALLAH BiR ilkesini diri tutmak için
o mescidi ziyaret edecekler.

Insanlarin bir seyi diri tutmasi, yasatmasi
onu görmeyip DISLAMASI ile degil
önemseyip ziyaret etmesiyle saglanir.

Ve ziyaret o kadîm mescid dolanilarak yerine getirilecek,
yoksa duragan ziyaret ölümcül yigilmalara yol açar.

ALLAH BiR ilkesi
bi panayir konusu olamaz,
ibadettir.

Hasan Akçay
31. October 2015, 03:52 AM
El-beyt
= o ev
= Allah'in evi
= Ibrahim'in mescidi
= Kabe

Allah'in
örnegin 2:125'te evim anlaminda beytiye deyip
2:127'de "Hani Ibrahim'e o evin yerini göstermistik...
diye andigi bina.

Yani o ev
kimilerinin beserî hükmüne göre Allah'in "sistem"idir filan
ama Allah'in hükmüne göre Allah'in "ev"idir. Bkz 72:18.

Sistem diyenler yorum yapiyor, kendi beserî görüslerini ortaya koyuyorlar.

Yorum yapmak analarinin ak sütü gibi helal onlara.
Özgürdürler.
Yeter ki o yorumun Allah'in hükmü degil kendi beserî görüsleri oldugunu hep akillarinda tutsunlar.

Bilsinler ki
o "ev"i baska seylere
yoranlar da olabilir.

Nitekim var.

Örnegin... Ihsan Eliaçik'in aktardigi bi yoruma göre
Kabe insanin Allah ile kozmolojik bulusmasinin sembolik olarak gerçeklestigi "yer"dir.

Yine örnegin... Galip Yetkin'e göre
"mescid" ya da "beyt" diye anilan yerleri bina olarak degil "kollektif bir yasam sürdüren topluluk" olarak anlamak gerekir.

Benim naçizane tavrima gelince
ne o, ne bu, ne de bi baskasinin iddiasi;
Allah ne diyorsa o.

Allah evim diyor,
"ev"idir.

Ayrica bkz 3:121, 33:13.

2:127'de geçen "el-kavâide min el-beyt"teki "kavâid"e gelince
benim anladigim,
kavâid Hac 26'daki "mekan"dir yani zemin, yer.

Ibrahim, oglu Ismail ile birlikte,
"ev"i o zeminden yükseltti.

Bu da benim anladigim. Elbet tartismaya açiktir, çürütülebilir.
Bana düsen, "Buyursunlar, çürütsünler" demek.

kuman
1. November 2015, 12:01 AM
Allah ın bu dünyada bir evi olduğunu mu söylüyorsunuz ????

Çürütülmesini istiyorsanız Allah ın bu dünyada bir evi olamaz... bu çürütülecek bir iddaa değil ki! Olması mümkün olmayan bir olayı çürütmemizi istiyorsunuz.

Bence Allah ı 4 duvar arasına koymayın.

Hasan Akçay
1. November 2015, 04:41 AM
Yukardaki iletimde 72:18'e bakiniz dedim,
orda "mesacid allah"a gönderme var.

MESACiD ALLAH: Allah'in mescidleri, içlerinde Allah'in anilip yüceltildigi evler-buyût (24:36)
tipki Hac 40'ta sözü edilen havralar, kiliseler... gibi.

Benim bildigim
içlerinde Allah'in anilip yüceltildigi "ev"lerde
Allah
hapsedilmez,
anilip yüceltilir.

kuman
1. November 2015, 10:17 AM
O zaman sayin akcay
Tum mescitler, havra, kilise, camii, manastir.
Hatta ve hatta belki de sizin eviniz, ahmet, john yada bilmem kimin evi de Allah in evidir diyebiliriz.
Onemli olan Allah in kurdugu sisteme dayali olarak yasatilan her ev... her kisinin evi de Allah in ev i olmali.
Allah in ismi anilip yuceltilmesi onemli olan ise Su an Mekke de bu gercekten yapiliyor mu?

Hasan Akçay
1. November 2015, 10:35 AM
...Allah in ismi anilip yuceltilmesi onemli olan ise Su an Mekke de bu gercekten yapiliyor mu?

Hayir.
Kabe'yi günahlari bagislayan Allah'in yerine koyanlari
ya da en azindan resul sayanlari gördüm.
Bu haliyle şirkin aracidir o.

O baska
ama içinde Ibrahim'in makami bulunan (3:97) ve Allah'in evim diye andigi Kabe'yi
içinde benim oturdugum ev ile karistirmami da lüfen beklemeyim.

kuman
1. November 2015, 03:41 PM
Hayir.
Kabe'yi günahlari bagislayan Allah'in yerine koyanlari
ya da en azindan resul sayanlari gördüm.
Bu haliyle şirkin aracidir o.
.

Kimsenin Kabe yi günahları bağışlıyan Allah yerine koyduğuna emin olun inanmam ki onlarda inanmaz. Ama Allah ın evi dediğinizde kişi;
''Allah ım ben seni evine geldim seni andım seni yücelttim sende beni bağışla...'' diyebilir...
Bu söz de gayet normaldir.
Bu bir dua dır.

Basitçe Kabe ;

İbrahim peygamber Allah için, ona şükretmek için bir şey yapmak istemiş ve Allah ın takdirini kazanmak için bir bina yapmış Allah ta bunu kabul etmiş.


Allah bu binaya ''Evim'' demiş onun düzgün düzenli temiz tutulmasını istemiş.
Bu evde Allah ın rızasını arayanlar için bir merkez olmuş. Çünkü zamanın peygamberi İbrahim...

Şimdi biz ne yapıyoruz. '' Ev'' mi sistem mi diye görüş alış verişinde bulunuyoruz

Ancak bunu yanlış bir şekilde yapıyoruz ve bina yı alıp merkeze oturtuyoruz.
Merkezde olması gereken ise
Allah ın rızası ve Allah a şükretmek
Sormamız gereken soru şu ;
Allah ın rızası Onun evim dediği yere giderek ve ziyaret edilerek mi yapılır yoksa onun koyduğu kanunlara uyarak mı.

Allah a nasıl şükrederiz
Şeytan taşlayarak, evi ni tavaf ederek mi Safa ve Merve arasında gidip gelerek mi
Yoksa onu istediği şekilde olan paylaşarak ve yardımlaşarak mı?

Yoksa ;

Siz Kabe için direk olarak ''Ev'' yani İnsanı lugattaki manasını alırsanız çok fazla çelişki, soru ve tenkit ile karşılaşırsınız.

Mesala;
Kabe nin şu an pek çok Müslüman için şirk odağı olmuşsa Allah şirke davet ediyor derim.
Kabe 70 li yıllarda ki isyan da Fransız askerlerince kurtulmuşsa Allah (haşa) neden kendi evini kurtarmıyor derim,

Kabe nin yönetiminde bulunan kişilerin 2 ton uyuşturucu ile yakalanıyorsa Allah neden bu kişileri yönetimde tutuyor derim.
Neden yönetim Mekke ye sadece Müslümanları alıyor Hristiyanlar giremiyor derim

derim de derim...

Hasan Akçay
1. November 2015, 07:55 PM
Kimsenin Kabe yi günahları bağışlıyan Allah yerine koyduğuna emin olun inanmam ki onlarda inanmaz.

Ben gördüm, diyorum.
Siz inanmam diyorsunuz.

Evet gördüm.
Hayir, inanmam.

Madem bana inanmayacaktiniz
benim gibi bi yalanciyla konusmaya
neden basladiniz ki?

Hasan Akçay
1. November 2015, 08:53 PM
Öteki görüslerinizi de okudum;
cevaplayayim da
okumadi mi acaba demeyin.

(Ibrahim nebi) Allah in takdirini kazanmak için bir bina yapmis Allah ta bunu kabul etmis.

Her hangi bir bina, örnegin, içinde benim oturdugum ev degil
içinde "Allah bir"ci Ibrahim'in makami bulunan evdir o beyt
yani mesciddir; Allah'in mesâcid allah diye andigi havra gibi manastir gibi bi ibadet evidir.

Ancak bunu yanlis bir sekilde yapiyoruz ve bina yi alip merkeze oturtuyoruz.

O "ev"i BiNA olarak merkeze koyan benim
çünkü "Allah ne diyorsa önce o!" diyen biriyim.
Yorum ondan sonra.

Belki siz okumadiniz, bilmiyorsunuz
ama ben bunu daha önce bir degil bir çok kez açikladim:
Benim dinim "Allah ne diyorsa o"dur.

Allah evim diyor,
evidir.

Onu
birileri "sistem"e yoruyormus,
baska biri "Allah'la insanlarin kozmolojik bulusma yeri"ne,
bi baskasi "kollektif bir yasam süren topluluk"a...

Pasa gönülleri bilir ama beni baglamiyorlar.
Acaba hangisini benimsesem; "sistem"i mi, "kozmolojik bulusma yeri"ni mi, "kollektif yasam süren topluluk"u mu...
gibi bi derdim yok.

Allah a nasil sükrederiz
seytan taslayarak, evi ni tavaf ederek mi Safa ve Merve arasinda gidip gelerek mi...

Bir dogruyu iki fiilî yanlisin arasina SIKISTIRMISSINIZ.

Allah'a sükretmemizin yolu
yanlis 1: Sefa ve Merve arasinda gidip gelmemizdir,
yanlis 2. seytan taslamamizdir.

Bunlar Kuran'da yok,
bunlar "Allah ne diyorsa o" degil.
Lütfen geçiniz.

O evi tavaf etmemize gelince, iste o, dog-ru-dur
Çünkü Kuran'da Allah "O kadîm evi dolansinlar" diyor.
Allah ne diyorsa o!

ALLAH BiR ilkesini
"Allah bir"ci nebinin mescidini ziyaret ederek yasatabiliriz,
yok sayarak, görmezden gelerek degil.

Yoksa onu istedigi sekilde olan paylasarak ve yardimlasarak mi?

Benim gördügüm
ALLAH BiR ilkesini o mescidi ziyaret ederek yasatmak
Allah'in paylasin dediklerini paylasmaya engel degil.

Neyse
daha fazla uzatmanin
lüzumu yok.

kuman
1. November 2015, 10:57 PM
Hemfikiriz konusmaya gerek.

Isid de aynisini diyor. Allah ne dediyse o...

Hasan Akçay
2. November 2015, 03:51 AM
Kuman'cigim, sizi üzdügüm anlasiliyor;
lütfen beni bagislayin.

***

Hac
eger o kadîm ev tavaf edilerek yerine getiriliyorsa ibadettir (22:29),
yok yalnizca alis veris yapilarak yerine getiriliyorsa panayir (28:27).


*

Ve
hacci ve umreyi Allah için tam yapin, etimmûl hacce vel umrete lillâh
eger engellenirseniz kolayiniza gelen bi hayvani bagislayin. 2:196

Görüldügü üzere 2:196'nin basinda
"Hacci ve umreyi Allah için tam yapin"
deniyor.

Sözü edilen ibadetin
bilesenleri olan hac ve umre arasinda
nasil bi iliski var?

Bir:

güvene kavustugunuzda
umreden hac için yararlanmak isteyen kimse
kolayina gelen bi hayvani bagislar.

Açik ve net.
Ibadet anlamindaki haccin olmazsa olmazi
hayvan bagisidir.

Bir mümin
savas gibi bi engel yüzünden hacca gidemese de, engellenmeyip gitse de
yoksullara hayvan bagislayacak; müminin yasaminda 1 (bir) kez o, farz.

Kisacasi
fark, hayvan bagisinda degil;
o, olmazsa olmaz; yapilacak.

Iki:

Güvene kavustugunuzda
hac için umreden yararlanmak isteyen mümin, fe men temettea bil umreti ilel hac
kolayina gelen bi hayvani bagislar.

Güvene kavusan kisi hac için umreden yararlanacagina göre
hac "umre"siz olmaz; fark onda, eksik olan o.

Yani

tevhidi simgeleyen "ev"in tavafi = umre. Engellenen kimse ONU yapmayacak.
hayvan bagisi + vakfeler+tavaf = hac. Güvene kavusanda ONLAR yapilacak.

O halde
hacdan ayri umre diye bir ibadet yok,
umre haccin içinde.

kuman
2. November 2015, 01:51 PM
Bilgiden dolayi tesekkurler

galipyetkin
3. November 2015, 12:28 AM
Sayın Hasan Akçay'ı anlamakta bazı zamanlar güçlük çekiyorum.
Diyor ki:Benim naçizane tavrima gelince
ne o, ne bu, ne de bi baskasinin iddiasi;
Allah ne diyorsa o.
Allah evim diyor,
"ev"idir.

Şu halde kendisinden başka biri başka bir düşüncesini ifade ederse, Sayın Hasan Akçay'ın naçizane tavrına uygun olmadığından palavra. Çünkü iddiasına göre O, Allah ne diyorsa onu söylüyor; O, O'nun tercümanı, eh biraz zorlasak Peygamberi de denilebilir.

Ve diyor ki: "
2:127'de geçen "el-kavâide min el-beyt"teki "kavâid"e gelince
benim anladigim,
kavâid Hac 26'daki "mekan"dir yani zemin, yer.

Halbuki sözlüklere baktığımızda "kavaid"=kurallar/yasalar demek.

Bakara-125 ve Al'i İmran-97 hakkında ve bir iki kısa konu üzerinde devam edeceğim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
3. November 2015, 04:31 AM
Iddia:

Allah evim diyor;
o halde
ha evidir demissiniz,
ha kollektif yasam süren bi topluluk;
ikisi de AYNI.

Cevap:

AYNI olmadigini
ben görüyorum.

Iddia:

Hasan Akcay'in iddiasina göre O, Allah ne diyorsa onu söylüyor; O, O'nun tercümani,
eh biraz zorlasak Peygamberi de denilebilir.

Cevap:

Bir kimsenin
söylemedigini söyledi demek nasil o kimseye iftira ise
giremeyecegi bi kimlige sokulmasi da iftiradir.

Yapamam kardesim, ben peygambercilik oynayamam
çünkü, örnegin, hadis diye piyasaya sürülen ve Kuran'a aykiriligi apaçik görülen seylerin hadis olmadigini bilirim;
o tür sözlerle benim isim olmaz, ceviz oynar gibi onlarla peygambercilik oynamak aklimin ucundan bile geçmez.

Sözlüklere baktigimiz "kavaid"=kurallar/yasalar demek.

Sözlükler o anlamlari
kelimelerin kullanimindan alirlar;
örnegin Kuran'dan.

Vel kavâidu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan...
Cinselligi kalmamis olup oturan kadinlar (Nûr 60)

Bakar misiniz,
burada kavâid oturanlar demek yani bi tür yatalak.

Konu beyt, ev oldugunda ise anlam
elbet "ev"in oturdugu yerdir, zemin.

Nitekim Hac 26'da
mekân el-beyt deniyor,
o evin mekâni, yeri:

Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekân el-beyt...
Hani Ibrahim'e o evin yerini göstermistik

Mekân el beyt = kavâid el-beyt

Bu müzakere zincirinde KAVÂiD ile ilgili yazdiklarimi
lütfen bi daha okur musunuz;
görüsümün nelere dayandigini belirttim.

Ve bu görüs
Allah ne diyorsa o degil ben ne anliyorsam odur;
bunu da belirttim ve görüsüm çürütülebilir dedim.
Allah'in söyledigi çürütülemez.

Galip'cigim
meramimi size anlatmam im-kan-siz.
Çaresizim. Lütfen anlayis gösterin.

galipyetkin
3. November 2015, 10:32 AM
Hasan Bey diyor ki: Allah'ın meramı evim dediği "kabe"yi insanların turlamalarıymış. Yedi kere de olduğunu söylemiş mi?

Niye turlayacaklar?

Herhalde:
"Vay be!... Ne adamlarmış bu İbrahim ile İsmail Peygamberler!... Ne bina yapmışlar ama ha!..."
demek için herhalde?

Niye yedi kere?????

Kutsallık/mutsallık takmayın. Allah'tan başka kutsal yok. Hepsi/herşey yaratılmıştır. Yapan da peygamberler değil, yakıştırma. Peygamber o yapının mühendisi, kalfası, veya amelesi olsa, o, kutsal mı olacak?

Aklını çalıştırmayanın tepesine pislik yağar. Şu anda Tüm Müslümanlara yağdığı gibi.

Şurada bir ay oldu mu ?
Kur'an'da tedebbür ayetlerini açıkladık ve tedebbürlü davranılması, mecaz ifadelere de dikkat edilmesi gerektiğini anlattık

Kur'an "tecdid" diye bir kural yanında "sözün bu an için en güzeline/uygununa uyulması kaidesini de getirmiştir.

Bakın, söylediğim kurallar ve kaideleri de unutmadan Bakara-125 ve Hac-26. ayetleri okuyun. Ben şimdi Bakara-l25. ayeti vereceğim.

2/BAKARA-125: "Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifine vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi)".

Dikkatle okursanız her iki ayette de "TÂİFİNE" diye bir kelime var. Bu kelime gemilerdeki 'gemi adamlığı' demek olan "tayfalık"tır. Ama adamlar kalkıp bu kelimeyi çarpıtarak "tavaf" diye çeviriyorlar.

Şimdi, Hasan Bey'e göre Beyt=Ev=kâbe olduğuna, gemi olmadığına ve Allah ne diyorsa o olduğuna göre orada tayfalık yapmanın ne alemi var? Bu tayfaların orada ne işi var?
Aynı şey Hac-26 için de geçerli. Bir göz atıverin; göreceksiniz

Hasan Bey'e göre Beyt=Ev=kâbe olduğuna göre ve Allah ne diyorsa o ise Al'i İmran-97 de ne deniliyor: ....Oraya giren emniyette olur....

Herkes niye dışarıda yahu!.
Görmüyor musunuz?
Farkında mı değil siniz?
Bütün İslam alemi birbiriyle savaş halinde.
Gidin Mekke'ye, girin kâbe'nin içine!

Ne diyordu Hasan Akçay. Allah ne diyorsa o.

Evet Allah "girin" diyor ama kabe'nin içine değil aklını çalıştıranların arayıp da bulduğu Beyt'in ifade ettiğinin içine, ve İslam'ın prensiplerine göre aklınızı çalıştırarak oluşturduğunuzun içine, yaşam tarzının içine.
Biz buna "sosyo-ekonomi-politik" demekteyiz.
Kur'an'cası MÜSLÜMANLIĞA.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

mustafabey
3. November 2015, 04:48 PM
Selamlar,

Konuya yönelik düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Allahın sözü, kelamı yaratmasıdır.
Kuran, kelamlar bizim için rehber, uyarı, öğüt, hidayet kaynağıdır.
İnsan eliyle yapılan hiç bir şey, bina, yapı Allahın evi olamaz, Allah dileseydi böyle bir yapıyı kendi yaratırdı.
Kabe insan eliyle yapılan resullerin sembol ettiği bir yapıdır. Kabe neyi sembolize etmektedir, resuller bu yapıyla bize ne mesaj vermek istemişler, onun üzerinde düşünmek gereklidir.
Allahın anıldığı, yüceltildiği, Allaha ibadet edilen yer İnsanın kendi bedenidir (Allahın yarattığı), Allah bu işler için bedeni yaratmıştır.
En kutsal mekan, bize emanet edilen insan bedenidir.

Hasan Akçay
4. November 2015, 04:23 AM
Kabe insan eliyle yapilan resullerin sembol ettigi bir yapidir.

Rica etsem açiklar misiniz
resullerin sembol ettigi ne demek?

*

Allah
72:18'de "Allah'in mescidleri"nden söz ediyor, mesâcid allah
Ibrahim ve Ismail'in yaptigi eve ise 22:26'da evim diyor.

Biz ne diyelim ki "Allah ne diyorsa o"nu demis olalim?

(a)O bina insanin sahip oldugu bedendir... mi diyelim,
(b)O bina kollektif yasam süren topluluktur... mu diyelim,
(c)O bina Allah'in evidir... mi?

Lütfen dikkat,
yorumdan söz etmiyorum;
o BESERî görüstür.

Yani yorum diye
BESER der oglu der,
der de der.

Hakkidir.

Ama konu o degil.
konu, Allah ne diyorsa o.
ALLAH ne diyorsa o.

*

Bi de
havra, manastir, mescid, cemevi...
ibadet yerleri degil midir?

Allah 22:40'ta kiliseler, havralar, mescidler dediginde
normalde gözümüzün önüne ne gelir;
içinde Allah'a ibadet edilen evler mi gelir,
içinde Allah'in oturdugu evler mi?

mustafabey
4. November 2015, 03:45 PM
Selam Hasan Bey;

Sembol olarak bırakılanlar, asıl olmayıp temsili olarak var olanlar, asıllarının anlaşılmasına, öğrenmeye vesile olanlar…

72:18
Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ
Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin(dua etmeyin, yönelmeyin)

Hasan Bey bizim mescit diye tarif ettiğimiz yerler(cami, kilise, havra…) bunlar insanların toplanma mahallidir. Bu toplanma mahalleri, semavi dinler yokken de vardı, yani tapınaklar, eski putperest dinlerde de insanlar bir araya gelip putları için birtakım ritüeller yaparlardı.

İbrahim peygamber hidayete erdiğinde, böyle bir tapınaktaki tüm putları kırmıştır.

Hz. Muhammet(A.S.)da mekkeyi ele geçirdikten sonra kabedeki putları yıkmıştır.

Mekkedeki Kabeyi İbrahim peygamberde yapmamıştır.

Bu tip anlatımlarla bize mesaj veriliyor, sizde putlarınızı yıkın diye. Eski çağlarda putları insanlar kendi elleriyle yapıp kabe gibi yerlerde satıyorlardı, insanları hacı oldunuz diye kandırıyorlardı. Bu çağda da eski versiyonların yansımaları devam etmektedir.

Amaç nedir, bu yapılanlar, sembol edilenlerle ne anlatılmak istenmektedir, onun üzerinde düşünmek gereklidir.

Düşünce safhasına geçemezsek bizim de o eski devirdeki, peygamberimizin geldiği toplumdaki Araplardan bir farkımız kalmaz.

Allahın anıldığı yüceltildiği mescidler dışarıdaki cami ,kilise, havra değil insanın kendi bedenidir. İbadet; cami, kilise, havrada yapılmaz, orası eğitim yeridir, hazırlık aşamasıdır.
Esas ibadet, sınav yaşamdadır. İbadet yerleri yanlış anlaşılmaktadır. İbadet yaşamın dışına çıkarılmıştır, ibadeti cami, mescit veya kabeye sıkıştırmakla olmaz.

İslam dünyasında bir çöküş vardır, bunun birinci sebebi de yanlış din algısından kaynaklanmaktadır, Arapların eski din anlayışı İslam dünyasını çöküntüye götürmektedir.
Allahın sözü kelamı yaratmasıdır, Allahın yarattıklarını inceleyip anlayabilirsek o zaman onu tesbih ederiz, anlamaya çalışmış oluruz. Yoksa kurandaki kelamları tekrar etmek bizi bir yere götürmez, sağlam bir anlayış sahibi de yapmaz. Bu kelamlar üzerinde daha fazla düşünmek gereklidir.

mustafabey
4. November 2015, 04:11 PM
Bakara Suresi
124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.

125. Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: tayfalar (hizmet edenler), ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için beyt'i temiz tutun, diye emretmiştik.

126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!

127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber beytin temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir resul görevlendir. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.

130. İbrahim'in milletinden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu(ibrahimin milleti) dünyada seçtik, şüphesiz o ahirette de salihlerdendir.


Semavi din İbrahimle başlamış, İbrahim milletiyle devam etmiştir.
İnsanoğlunun zihinsel yapısındaki gelişim, ilerleme İbrahimle başlamıştır.
Kelimelerle sınanma, kelimelerin ifade ettikleri görevleri anlama, yerine getirme ve sonucunda düşünce dünyasındaki ilerleyiş, yapılaşma, insanın temel yapıtaşlarının oturtulması.

İbrahim ile başlayıp, İbrahim milletiyle devam eden süreçte oluşan değerler ve bu değerlerin etrafında insanların toplanması, beytin oluşturulması hanif dinin yapılaşması ve insanların bu oluşanlardan(meyvelerinden) beslenmesi, ilerlemesi..

Allah ibrahimin duasını kabul etmiş ve rahmetinin tecellisi olarak Rabbin(eğiten, öğreten) ayetlerini okuyan resuller gelmiş insanlığa kitabı ve hikmeti öğretmişlerdir, temizlenme ve arınma yolunu açmışlardır.

Resuller Rabbin ayetlerini okuyarak insanların anlayacağı seviyeye indirerek kelam halinde sunmuşlar kelimelere dökmüşlerdir. Allah kelamı dediğimiz şey aslında; resullerin yaratılışı, yaratıcının ayetlerini okuyarak yaratıcının varlığından ve birliğinden insanları haberdar etmesi, uyarması, öğüt vermesi şeklinde hadis ve hadiselerden zuhur etmiş şerefli elçilerin Allah adına söyledikleri sözleridir.

Allahın konuşması; yaratmasıdır, Allah bir şeye ol der ve oluşum başlar!

Bakara 127 de beytin temellerinin yükseltilmesinden bahsediyor, yani bir temel var o temelin üzerinde bir yapılaşma oluşturuluyor, temizleniyor, gelen resullerde bir taş koyarak binayı yükseltiyorlar ve hanif akla, düşünceye dayalı din başllıyor. Eski dinlerden, akla düşünceye dayanmayan tapma ve tapınmanın egemen olduğu putperest dinlerden hanif dine geçiş yapılıyor, insanlık bir derece atlıyor.

kuman
5. November 2015, 08:08 PM
Tum canlilar kendilerine barinak yaparlar. Dis etmenlerden korunmak icin. Dis etmen dedigimizde ise hersey olarak soylebiliriz uzatmanin anlami yok.

Bir adem ogluna "Ev" dedigimizde Beyni hemen ev in ne oldugunu kisiye anlatir ve bu binlerce yillik bir birikimin sonucudur.
Bir cocuga ev dediginiz an sizebir kac cumle soyler cunku beyninde ev olgusu ona ogretilmistir.

Peki bir adem ogluna Allah in evi dedigimizde beynin de ne belirir.
Beni bey im bu konuda yetersiz.
Yeterli olan biri Allah in evi cumlesini duydugunda ne anliyorsa bana anlatabilir mi?
Hasan bey in cevabini sabirsizlikla bekliyorum.

Ama hasan bey eger cevabiniz Allah i yuceltildigi yer isminin anildigi yer derseniz ben bunu yolda da yapiyorum. Basitce " EV" denilince ne anliyorsunuz ve Allah in EV i denilince ne anliyorsunuz cevap verirseniz sevinirim.

Hasan Akçay
6. November 2015, 03:52 AM
Sayin kuman
hemen yukardaki 60 nolu iletinize cevaben söyleyeceklerim
daha önce söylediklerimin tekrari olacagi için
simdilik cevabim yok.


***

Bi köse yazari olarak Cüneyt Ülsever
yillarca gerçekleri bi daha bi daha yazdigini ama bunun hiç bi ise yaramadigini görmüs.
Artik yazmayacagini ilan etti.

Bi sey degistirememeye
kendi küçük dünyamdan tipik bi örnek vereyim.

2007'nin baslarinda (belki adinin geçmesini istemez diye bu yazimdan adini sildigim) bi kardesimiz ve ben
hanifdostlarda
"et-tâbîne gayri ûlil irbeti min er-ricâl"i müzakere ettik.

Hani, 24:31'de geçen
ve tesettürcüler tarafindan
inanan kadinin "mahrem"leri ilan edilen erkekler...
tipki inanan kadinin babasi, erkek kardesi gibi.

Ifadenin
o kardesimiz tarafindan onaylanip sunulan
çevirisi:

kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbiler

Oysa dogru çevirinin ihtiyaçsiz erkek tâbiler olmasi gerekir
çünkü Arapça metinde kadin anlamina gelebilecek hiç bi ifade yok;
kardesimizin dikkatini buna çektim.

"Tamam ama" dedi,
ilahiyatçilar onu kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbiler diye tercüme ediyor,
o halde dogrusu odur.

Dogrusu odur?

Tesettür ugruna
Islama sivastirilan ahlaksizligin, müstehcenligin kaynagidir
o çarpitma.

Eee?
Allah'in o gerçegine kardesimizin dikkatini çektim de degisti?
Hiç bisey.


*

Tesettürlü hanimlara sordum:

Ilahiyatcilar diyor ki
örnegin hadim edildigi için kadina ihtiyaci olmayan erkek hizmetçiniz,
vücudunuzun avret sayilan yerlerini görebilirmis, tipki babaniz gibi.
Caizmis bu.

Siz ne diyorsunuz, caiz midir?
Saçinizi, memelerinizi ve öteki avret yerlerinizi açar misiniz
kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbinize?

Cevap:

Hayir! Çünkü önemli olan
onun bana nasil baktigi degil
BENiM ona nasil baktigimdir.

Bu kadar.

Tesettürlü kardesimiz
kadina ihtiyaci olmayan erkek hizmetçisini seksî bulabilir, onunla yatip "Öp beni, SIK beni!" diye sevisebilirmis.
Tipki "Muhtesem Yüzyil"daki Sümbül Agaya asik olan kadinin yaptigi gibi.

http://www.zapkolik.com/video/muhtesem-yuzyil-109-bolum-sumbulun-askinin-gercek-yuzu-667189


*

Bunu
baska yerlerde baska kimselere de
anlattim.

Sonuç?

Tamam, tamam...
Içindekini kustun iste.
Yaylan simdi!

Allah'in gerçegi?

________________________________________________
*Cevher Hatun, kadina ihtiyaci olmayan Sümbül Aga'ya evlenme teklif ediyor:

Hayatta her seyin bi çaresi bulunur, öyle degil mi.
Anasiz babasiz kalmis bi sürü sabi var neticede. Aliriz evimize bir kaç tanesini. Bakariz onlara. Evlatlarimiz olur...
Evlatlarimiz olur. Bi aile oluruz... Bi aile oluruz seninle. Kocaman mutlu bi aile oluruz.

http://www.zapkolik.com/video/muhtesem-yuzyil-113-bolum-sumbule-verilen-ceza-27-kasim-2013-710604

bartsimpson
6. November 2015, 08:22 PM
Hasan bey,
Sizce islam, erkeklerin uçkuru ile kadınların avret yerlerine neden bu kadar yoğunlaşmış olabilir???

Neden bu konular ehli kitap ve diğer inançlarda yaşayan insanlar arasında sorun yaratmadığı halde, müslümanlar arasında en büyük sorunu teşkil etmektedir.

Öyle ki,

http://www.hayatinanlaminedir.com/resimler/2013/02/cinsel-organ%C4%B1n%C4%B1-korumaya-alan-ter%C3%B6rist.jpg

Hasan Akçay
7. November 2015, 04:17 AM
Hasan bey,
Sizce islam, erkeklerin uçkuru ile kadınların avret yerlerine neden bu kadar yoğunlaşmış olabilir???[/IMG]

Kuran'da ALLAH ne diyorsa onu degil
uydurulan dini islam zannettikleri için.

Indirilen dinde
uçkur ve avret abartisi
yok.

Örnegin 24:31'de geçen AVRET
inanan kadininin vücuduyla degil
ziynetleriyle ilgilidir.

Uydurulan dinde ziynetler
saç bas, gögüs misillu
ziynet yerleri diye çarpitilmistir.

Sizin örnek gösterdiginiz
garibim canli bomba ise
indirilen islama degil uydurulan islama inanmis.

Indirilen kitap
açik ve nettir:

Cennette huri, oturak alemi yok.

bartsimpson
7. November 2015, 12:47 PM
Kuran'da ALLAH ne diyorsa onu degil
uydurulan dini islam zannettikleri için.

Indirilen dinde
uçkur ve avret abartisi
yok.

Örnegin 24:31'de geçen AVRET
inanan kadininin vücuduyla degil
ziynetleriyle ilgilidir.

Uydurulan dinde ziynetler
saç bas, gögüs misillu
ziynet yerleri diye çarpitilmistir.

Sizin örnek gösterdiginiz
garibim canli bomba ise
indirilen islama degil uydurulan islama inanmis.

Indirilen kitap
açik ve nettir:

Cennette huri, oturak alemi yok.

Ben abartı dememiştim, "neden bu kadar yoğunlaşmış olabilir" demiştim ama neyse...
Yani onun için 1.6 milyar müslüman yanılgı içinde ve kolayca kandırılabiliyor
Tıpkı o "GARİBİM" canlı bomba gibi... Patlasaydı yüzlerce "GARİBİM" müslümanın hayatına mal olacaktı. Ama uçkur sağlamda...
Eh aklınla değil başka bir yerinle düşünürsen olacağı bu.
Gerçi hristiyanlar da yahudiler de kandırılıyor ama konu bu değil.

Ben sadece şunu merak ediyorum.

Düşünsenize (çünkü islam rasyonel akıla hitab eden bir dindir) Allah gibi bir güçsün, olgusun, kavramsın, ya da her neysen!!!

Kullarına kendisi ile ilgili, kozmik ya da dünyevi bazı gerçekleri aktarmak varken.

Neden kadınların avretleri ve erkeklerin seks hayatları ile ilgili kurallar ve yasaklar getiresin ve bunları sosyal hayat ile yaşamın merkezine koyasın???

Ayrıca ben arapça bilmiyorum.

Siz de ısrarla "açık ve net" diyorsunuz.

Bir kul adayı olarak bu çıkmazı nasıl aşabilirim???

Bana ne tavsiye edersiniz???

Hasan Akçay
7. November 2015, 03:05 PM
Ayrıca ben arapça bilmiyorum.
Siz de ısrarla "açık ve net" diyorsunuz.
Bir kul adayı olarak bu çıkmazı nasıl aşabilirim???
Bana ne tavsiye edersiniz???

Tavsiye
aklinla degil baska bir yerinle düsünürsen olacagi bu diyen
Bartsimpson'dan: Aklinla düsün.

Örnegin Diyanetin 38:52 çevirisinde gözlerini kendilerinden ayirmayan yasit esler deniyor.
Ama ayeti baska bir yeriyle degil akliyla okuyan herkes
aslinda onun meyveler ve içecekler oldugunu görür, ki Allah RIZIK diye belirtmis zaten:

49...Allah’a karsi gelmekten sakinanlar için elbette güzel bir dönüs yeri,
50.kapilari kendilerine açilmis olarak Adn cennetleri vardır.
51.Onlar orada koltuklara yaslanmis olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler
52.Yanlarinda xxx vardir (Hemen yanlarindadir o xxx, H A)
53.Iste bunlar (hézé) hesap günü için size vaad edilenlerdir.
54.Iste bu (hézé) bizim verdiğimiz RIZIKTIR. Ona asla tükenme yoktur.

Ayrica hesap günü için o vaad edilenler
KADINLAR dahil cennete giren herkese verilmistir.
O halde akliyla düsünenler sunu da sorarlar:

Allah'a karsi gelmekten sakinan KADINLAR,
eger kendilerine verilen o "xxx"ler HURiLER ise,
ne yapacaklar onlarla, kadin kadina seks mi?


Ben sadece şunu merak ediyorum.
Düşünsenize (çünkü islam rasyonel akıla hitab eden bir dindir) Allah gibi bir güçsün, olgusun, kavramsın, ya da her neysen!!!
Kullarına kendisi ile ilgili, kozmik ya da dünyevi bazı gerçekleri aktarmak varken.
Neden kadınların avretleri ve erkeklerin seks hayatları ile ilgili kurallar ve yasaklar getiresin ve bunları sosyal hayat ile yaşamın merkezine koyasın???

Kuran'da
kadinlarin avretleri ele alinip yasamin merkezine konmus diye bi iddianiz var. Itiraz ediyorsunuz yani.
Güzel hos ta... hangi ayette gördünüz bunu?

Hasan Akçay
7. November 2015, 04:28 PM
Siz iddianizi hangi ayete dayandiriyorsaniz onu getirinceye kadar
ben kendi bildiklerimi paylasmaya çalisayim.

Kuran'a göre
AVRET
insanin "apisarasi"dir.

Yatak odanizda sizin ve esinizin apisaraniz açik olabilecegi için
çocuklar, yasina ermemis olsalar bile, odaniza girmeden önce kapiyi tiklatmak zorundadir;
"Gir!" dendikten sonra girebilirler ancak.

Buna
sizin itiraziniz
var mi?

Nûr 58 (mealen):

Yeminleriniz kimin meliki ise onlar ve yasina ermeyenleriniz
sizden 3 kez izin alsinlar:

sabah salâtindan önce,
öyleyin giysilerinizi attiginizda,
aksam salâtindan sonra.

Bunlar sizin 3 avretiniz.

Dikkat edilirse
bu avretler herkes için geçerlidir.
KADIN erkek ayrimi yok.

bartsimpson
7. November 2015, 08:36 PM
Ben sizin kadar arapçada uzman olmadığımdan sizin söylediklerinizden gidiyorum.

Örnegin 24:31'de geçen AVRET inanan kadininin vücuduyla degil ziynetleriyle ilgilidir.

Kuran'a göre AVRET insanin "apisarasi"dir.

Tercümesini yaptığınız AVRET ile ilgili ayet ve alt açıklamaları, sosyal hayat ile ilgilidir ve yaşamın merkezindedir.

Ama ben hala AVRET'in ne olduğunu anlayamadım...

Öyle ya kitap gayet açık ve net...

İNANAN kadının vücudu ile ilgili olmayıp ziyneti ile ilgili olan ve aynı zamanda "İNSANIN" (yani hem kadının hem erkeğin) apışarası olan AVRET nedir ????

Peki İNANMAYAN kadın için durum nedir???
İNANMAYAN kadın insan değil midir???
İNANMAYAN kadının AVRET'i başka birşey midir???

Peki ya kadın ayetten önce İNANMAYAN idi ve sonra İNANDI ise???
AVRET'in yerleri ve anlamları bu duruma göre değişiyor mu???

Kuran'a göre İNSANIN APIŞARASI olan AVRET, 24:31'de nasıl, İNANAN kadının vücudu ile ilgili değil de (öyle ya apışarası dediğinize göre bir vücut bölgesi herhalde) ziyneti ile ilgili olmuştur.

Dikkat edilirse bu avretler herkes için geçerlidir. KADIN erkek ayrimi yok.

Burada da AVRET'ler birden herkes için geçerli oluyor. Kadın Erkek ayrımı yok.

E hani 24:31'de İNANAN kadının vücudu ile ilgili değil de, ziynetleri ile ilgili idi???

Ne oldu???

Ayrıca...

kadinlarin avretleri ele alinip yasamin merkezine konmus diye bi iddianiz var. Itiraz ediyorsunuz yani. Güzel hos ta... hangi ayette gördünüz bunu?

Hasan bey AVRET ile ilgili ayetleri veren sizsiniz.

Ayrıca Kuran dünyada yaşıyan biz acizler için inmedi mi????
Napıcaz yani???
Okuyup hayatımıza tatbik etmeyecekmiyiz???
Kaldırıp duvara mı asalım ???

Hasan Akçay
8. November 2015, 05:07 AM
Tercümesini yaptığınız AVRET ile ilgili ayet ve alt açıklamaları, sosyal hayat ile ilgilidir ve yaşamın merkezindedir.

Ama ben hala AVRET'in ne olduğunu anlayamadım...

24:30'un bütününde ve 24:31'in ilk bölümünde sözü edilen apisarasi (ferc)
Nûr 58'de tanimlanan "avret"tir
çünkü yatak odasinda giysiler atilinca ortaya çikiyor.

Bi de
örnegin Ahzâb 13'te sözü edilen
AVRET var:

...evlerimiz avrettir dediler.

Yani "evlerimiz tehlikeye açik;
savas için uzaklasirsak yagmalanir."

Açik ve net degil mi. Apisarasi degil bu.

Iste 24:31'in ikinci bölümünde sözü edilen ZiYNETLER
saç tokasi, gerdanlik, altin zincir... olup
tehlikeye açik anlaminda avrettir, tipki evler gibi.

Hasan Akçay
8. November 2015, 07:53 AM
Hasan bey AVRET ile ilgili ayetleri veren sizsiniz.

Elbette.
Ama kadinlarin avretleri yasamin merkezine konmus diyen ben degilim.
O iddia size ait.

Kadinlarin avretlerini
hangi ayet
yasamin merkezine koyuyor?

O ayeti gördünüzse, okudunuzsa
hangi ayettir, ögrenmek isterdim. Lütfen.

Ayrica Kuran dünyada yasiyan biz acizler için inmedi mi????
Napicaz yani???
Okuyup hayatimiza tatbik etmeyecekmiyiz???
Kaldirip duvara mi asalm ???

Kuran'a iman ettiyseniz
elbet açip okursunuz onu
ve kurallara uyarsiniz.

Ama iman etmediyseniz... apisarasi açikta dolasan biri bile olabilirsiniz.
Ve sizin IRZ anlayisiniz Kuran'dakinden daha KATI olabilir.
Örnegin insanlarin oralarina dik dik bakmanin cezasi ölümdür size göre.

"Allah'in dini"ne girdikten sonra ise
ister KADIN olun ister erkek
bakislarinizi kisacaksiniz, apisaranizi saklayacaksiniz.

Nûr 30: Inanan erkeklere söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar...
Nûr 31: Inanan kadinlara söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar...

bartsimpson
8. November 2015, 11:55 AM
24:30'un bütününde ve 24:31'in ilk bölümünde sözü edilen apisarasi (ferc)
Nûr 58'de tanimlanan "avret"tir
çünkü yatak odasinda giysiler atilinca ortaya çikiyor.

Bi de
örnegin Ahzâb 13'te sözü edilen
AVRET var:

...evlerimiz avrettir dediler.

Yani "evlerimiz tehlikeye açik;
savas için uzaklasirsak yagmalanir."

Açik ve net degil mi. Apisarasi degil bu.

Iste 24:31'in ikinci bölümünde sözü edilen ZiYNETLER
saç tokasi, gerdanlik, altin zincir... olup
tehlikeye açik anlaminda avrettir, tipki evler gibi.

Biiiir - Şu AVRET denen şeye MAHREM diyemeyecek kadar kavram yoksunusun. Ben anladım ama sen hala anlatamadın. Bu nedenle Arapça'dan yaptığın çevirinin anlaşılamaması benim değil, senin eksikliğin olsa gerek.

bartsimpson
8. November 2015, 11:59 AM
Elbette.
Ama kadinlarin avretleri yasamin merkezine konmus diyen ben degilim.
O iddia size ait.

Kadinlarin avretlerini
hangi ayet
yasamin merkezine koyuyor?

O ayeti gördünüzse, okudunuzsa
hangi ayettir, ögrenmek isterdim. Lütfen.

Ayrica Kuran dünyada yasiyan biz acizler için inmedi mi????
Napicaz yani???
Okuyup hayatimiza tatbik etmeyecekmiyiz???
Kaldirip duvara mi asalm ???

Kuran'a iman ettiyseniz
elbet açip okursunuz onu
ve kurallara uyarsiniz.

Ama iman etmediyseniz... apisarasi açikta dolasan biri bile olabilirsiniz.
Ve sizin IRZ anlayisiniz Kuran'dakinden daha KATI olabilir.
Örnegin insanlarin oralarina dik dik bakmanin cezasi ölümdür size göre.

"Allah'in dini"ne girdikten sonra ise
ister KADIN olun ister erkek
bakislarinizi kisacaksiniz, apisaranizi saklayacaksiniz.

Nûr 30: Inanan erkeklere söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar...
Nûr 31: Inanan kadinlara söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar...

İkiiiiii - Kendi gözündeki merteği görmez elin gözündeki çöpü görür misali habire aynı şeyi tekrar ediyorsun.
Ayeti söyleyen sensin.
Soruyu soran benim.
Ama ısrarla göster diye bana söylüyosun.
Mahremiyet kavramı, yaşamın için de, hatta aile kavramına da girersek, en merkezinde değil midir?
Evler insan yaşamının merkezi değil midir?
Yatak odası insan yaşamının merkezi değil midir?
NatGeo (http://natgeotv.com/tr/yayin-akisi/haftalik/wild)'mu seyrediyoruz?
Aslanların yaşamından mı bahsediyorsun?

Bir şey daha... Bu dediklerini üzerime alınmadım ama İNSAN olarak rahatsızlık duyduğum için cevap veriyorum.

İman etmeyenlerin, apışarası açıkta dolaşan biri bile olabileceğine, ırz anlayışının Kuran'dakinden daha katı olabileceğine, onlara göre insanlara dik dik bakmalarının cezasının ölüm olabileceğine, KURAN AYETLERİNDEN DELİLİNİZ NEDİR?

Yoksa bunlar sizin hezeyanlarınız ya da saplantılarınız mı?

Ben arapça bilmem, sen daha iyi bilirsin. KURAN senin gibi düşünen MÜSLÜMANLAR için ne diyor aç oku bakalım. Ama gözlerinle oku. Oku da bize de söyle, e mi !...

Hasan Akçay
8. November 2015, 12:05 PM
Bu nedenle Arapça'dan yaptigin çevirinin anlasilamamasi benim degil, senin eksikligin olsa gerek.

Hangi ayetin çevirisinden söz ediyorsunuz?
Arapçasini yazar misiniz lütfen.

...kavram yoksunusun

CANINIZ sagolsun
ama uygar olmayi sürdürebilseydiniz keske.
Hosça kalin.

bartsimpson
8. November 2015, 02:01 PM
Bu nedenle Arapça'dan yaptigin çevirinin anlasilamamasi benim degil, senin eksikligin olsa gerek.

Hangi ayetin çevirisinden söz ediyorsunuz?
Arapçasini yazar misiniz lütfen.

...kavram yoksunusun

CANINIZ sagolsun
ama uygar olmayi sürdürebilseydiniz keske.
Hosça kalin.

Ben sana "kavram yoksunusun" deyince uygar olmuyorum.

Ama sen bana "imandan yoksun, götü başı açıkta gezen birisi olabilirsin" deyince medeni birisi oluyorsun öyle mi?

SANA HAKKIMI HELAL ETMİYORUM HASAN AKÇAY.

SENDE MÜSLÜMAN OLABİLSEYDİN KEŞKE.

AMA HER ŞEYDEN ÖNEMLİSİ İNSAN OLABİLSEYDİN KEŞKE...

Hasan Akçay
8. November 2015, 02:19 PM
Umre denen geziyi de yaptim hacdan sonra.

Bi gün
aksam namazi için Medine'deki nebi mescidine girdim.
Yer sofralari kurulmustu.

http://www.daimihuzur.com/galeri/27-1-mescidi-nebevi-iftar-sofrasi-resimleri.html

Bardaklarda hurma,
Tabaklarda hurma helvasi,
ayran ya da su.

Kimse yimiyo. "Ama sofrayi kurana ayip oluyo" dedim kendi kendime.
Uzandim yemeye.
Birisi anlamadigim bi dilde itiraz etti
ama sofra sahibi, yaninda çalisan delikanliyla bi bardak hurma yolladi.
"Ye! Ye!" diye de isaret etti. Yedim.

Ezan baslar baslamaz millet yiyeceklere saldirdi.
O zaman kafama dank etti. Iftar sofrasiydi bu.

Utandim.
Üzerindeki giysiden Hintli oldugunu sandigim birine "Eyvah," dedim "pot kirdim ben."
"Yo," dedi. "Herkes oruçlu degil ki burda. Baskalari da yedi."

Kulagima bi ses geldi.
Tipik Orta Anadolu lehçesi.

Yi len Memed yi!

Ben utanmistim,
bu vatandas niye bu kadar atak ki?

Yanina gidip konustum.

Meger Memed ve o, otostopla gelmisler buralara.
Çok eziyet çekmisler yolda; aç kalmislar.

"Yi Memed yi!" dedim.

Hasan Akçay
8. November 2015, 02:37 PM
Ama iman etmediyseniz... apisarasi açikta dolasan biri bile olabilirsiniz.
Ve sizin IRZ anlayisiniz Kuran'dakinden daha KATI olabilir.

Güzel kardesim,
buradaki SiZ
her hangi bi insan demek.

"Yok ben anlatamadim, yok siz yanlis anladiniz"
tartismasi baslatmak ta degil niyetim;
"siz"i insan anlaminda kullandim diyorum, o kadar.
Aman dikkat.

Aslinda aklimdan geçen,
Avustralya yerlileri idi.

Ve
Elmalili'nin apisarasi dedigi "ferc"in baska,
"IRZ"IN baska olduguna dikkat çekmekti.

Hadi "ben" diyeyim:

Ben
beni ameliyat edenlere apisarami teslim ettim
ama "IRZ"IMI... asla.

dost1
8. November 2015, 11:37 PM
Selamun aleyküm, değerli Hasan Akçay kardeşim,

Sayin kuman
hemen yukardaki 60 nolu iletinize cevaben söyleyeceklerim
daha önce söylediklerimin tekrari olacagi için
simdilik cevabim yok.


***

Bi köse yazari olarak Cüneyt Ülsever
yillarca gerçekleri bi daha bi daha yazdigini ama bunun hiç bi ise yaramadigini görmüs.
Artik yazmayacagini ilan etti.

Bi sey degistirememeye
kendi küçük dünyamdan tipik bi örnek vereyim.

2007'nin baslarinda (belki adinin geçmesini istemez diye bu yazimdan adini sildigim) bi kardesimiz ve ben
hanifdostlarda
"et-tâbîne gayri ûlil irbeti min er-ricâl"i müzakere ettik.

Hani, 24:31'de geçen
ve tesettürcüler tarafindan
inanan kadinin "mahrem"leri ilan edilen erkekler...
tipki inanan kadinin babasi, erkek kardesi gibi.

Ifadenin
o kardesimiz tarafindan onaylanip sunulan
çevirisi:

kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbiler

Oysa dogru çevirinin ihtiyaçsiz erkek tâbiler olmasi gerekir
çünkü Arapça metinde kadin anlamina gelebilecek hiç bi ifade yok;
kardesimizin dikkatini buna çektim.

"Tamam ama" dedi,
ilahiyatçilar onu kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbiler diye tercüme ediyor,
o halde dogrusu odur.

Dogrusu odur?

Tesettür ugruna
Islama sivastirilan ahlaksizligin, müstehcenligin kaynagidir
o çarpitma.

Eee?
Allah'in o gerçegine kardesimizin dikkatini çektim de degisti?
Hiç bisey.


*

Tesettürlü hanimlara sordum:

Ilahiyatcilar diyor ki
örnegin hadim edildigi için kadina ihtiyaci olmayan erkek hizmetçiniz,
vücudunuzun avret sayilan yerlerini görebilirmis, tipki babaniz gibi.
Caizmis bu.

Siz ne diyorsunuz, caiz midir?
Saçinizi, memelerinizi ve öteki avret yerlerinizi açar misiniz
kadina ihtiyaci olmayan erkek tâbinize?

Cevap:

Hayir! Çünkü önemli olan
onun bana nasil baktigi degil
BENiM ona nasil baktigimdir.

Bu kadar.

Tesettürlü kardesimiz
kadina ihtiyaci olmayan erkek hizmetçisini seksî bulabilir, onunla yatip "Öp beni, SIK beni!" diye sevisebilirmis.
Tipki "Muhtesem Yüzyil"daki Sümbül Agaya asik olan kadinin yaptigi gibi.

http://www.zapkolik.com/video/muhtesem-yuzyil-109-bolum-sumbulun-askinin-gercek-yuzu-667189


*

Bunu
baska yerlerde baska kimselere de
anlattim.

Sonuç?

Tamam, tamam...
Içindekini kustun iste.
Yaylan simdi!

Allah'in gerçegi?

________________________________________________
*Cevher Hatun, kadina ihtiyaci olmayan Sümbül Aga'ya evlenme teklif ediyor:

Hayatta her seyin bi çaresi bulunur, öyle degil mi.
Anasiz babasiz kalmis bi sürü sabi var neticede. Aliriz evimize bir kaç tanesini. Bakariz onlara. Evlatlarimiz olur...
Evlatlarimiz olur. Bi aile oluruz... Bi aile oluruz seninle. Kocaman mutlu bi aile oluruz.

http://www.zapkolik.com/video/muhtesem-yuzyil-113-bolum-sumbule-verilen-ceza-27-kasim-2013-710604

Hanif Dostlara gönderme yaptığınız kişi - eğer başkası ile de aynı konuda yazışmadı iseniz- dost1 adındaki kişi olan benim.

Tüm yazılarınızda çekinmeden ismimi verebilirsiniz. Bence hiç bir sakıncası yok.
konuya yabancı olan arkadaşlarımızın da bilgilenmesine yönelik olarak oradaki yazışmalarımızdan sözkonusu ettiğiniz yerleri buraya aktaracağım.

Gönderen: 25 kasim 2006 Saat 10:32 | Kayıtlı IP Alıntı Hasan Akcay
Hayır, sevgili yasemin64 kardeşim. Sayın dost1 Allah'ın sözlerini fena halde çarpıtmış.

Sayın dost1’in cilbab hakkındaki sözleri ne kadar doğruysa ziynetler hakkındaki sözleri o kadar yanlış. Ve onayladığı meallerin mütercimi Allah’ın sözlerini fütursuzca çarpıtmış.

O çarpık ifadelerin yalnızca birine buyurun birlikte bakalım

Allah’ın sözleri: ev ittabıyne gayri ûlil ırbeti miner rical
Dost1’in onayı: yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar

Görüldüğü gibi ilahî sözlerin içinde kadın anlamına gelen ünse kelimesi yok. Sayın dost1 tarafından onayladığı mütercim üretmiş o kelimeyi ve Allah’ın sözlerine eklemiş.

Neden? Çünkü şu minareye kılıf arıyor:

Allah ziynetler derken gûya ziynet (yerleri) demek istiyormuş yani avret yerleri. Örneğin kolyenin yeri olan gerdan, altın zincirin yeri olan memeler...

İşte inanan bir kadın oralarını kendisine bağlı ihtiyaçsız erkeklere açabilirmiş. Allah gûya bunu caiz kılıyormuş.

İTTABİIYNE GARİ ÛLİL IRBETİ MİNER RİCÂL, kadına ihtiyaç duymayan erkekler olsun ki kadın oralarını açınca şehvetle bakmasınlar...

Ne kurgu ama değil mi. Bunu ben tesettürlü kardeşlerimize hep sordum:

Tesettürcüler öne sürüyor ki örneğin altın zincirinizin yeri olan memelerinizi iğdiş erkek hizmetçinize açmanıza Allah izin veriyormuş. Bu iddiaya inanıyor musunuz?

Kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkek hizmetçinize memelerinizi açar mısınız?

Cevap: Hayır! Çünkü önemli olan asıl benim ona nasıl baktığımdır; onun bana nasıl baktığı değil.

Anlaşıldı mı, efendim? Tesettürlü kardeşimiz iğdiş erkek hizmetçisini seksî bulabileceğini söylüyor. Canı çekebilirmiş onu. Hattâ belki evlenecek garibimle; yatağa girecek; fantezik aşk oyunları yapacak. "Öp beni!" diyecek; "Sık beni!" Orgazm oluncaya kadar.

Tesettürcü ve namuslu beyler! Acaba Osmanlı sarayında erkeksizlikten imanı gevreyen kadınlar harem ağalarıyla bu tür ilişkilere girmedi mi? Emin misiniz?

Bakın, tesettür uğruna İslama boca ettiğiniz fuhuş minaresine asla kılıf uyduramazsınız. Allah’ın sözlerini çarpıtsanız da uyduramazsınız. Çünkü Allah’la inatlaşıyorsunuz. Bırakın bu pis işleri.

Bırakın inanan kadının memelerini elin adamlarına açıvermeyi. Utanın biraz.

Sübhanallah, Hasan Akçay

Gönderen: 25 kasim 2006 Saat 13:43 | Kayıtlı IP Alıntı Hasan Akcay
"İttabiıyne gayri ûlil ırbeti miner ricâl"in açılımı şöyle:

ittabiıyne: bağlı
ırbe: ihtiyaç
gayri ûlil ırbe: ihtiyaçsız
miner rical: erkeklerden

kadınlara bağlı erkeklerden ihtiyaçsız olanlar.
Kadınların ihtiyaçsız erkek hizmetçileri.

Örneğin günümüzde Bayan Sabancı gibi fabrika sahibi bir iş kadınına bağlı erkek işçiler. İslamın kurulduğu ortamda Hz Hatice gibi kervan sahibi bir iş kadınına bağlı erkek işçiler.

Ayette bunların ihtiyaçsız olduğu belirtilmiş ama hangi konuda ihtiyaçsız olduğu yoruma bırakılmış. İki yorum var:

(1)Tesettürcülerin yorumu: o erkekler kadın konusunda ihtiyaçsızdır; tıpkı iğdiş haremağaları gibi. Bunun ne kadar abes ve ahlaksız bir iddia olduğunu bir önceki iletimde anlatmaya çalıştım.

(2)Başka bir yorum: o erkekler kolye ve zincir anlamındaki ziynetler konusunda ihtiyçsızdır. Açıklamaya çalışayım:

Diyelim ki Bayan Sabancı’nın işçileri aralarında para toplayıp doğum gününde ona altın bir zincir armağan ettiler. İhtiyaç duymazlardı o takı ziynetine. Duysalardı armağan etmeyip kendilerine saklarlardı.

Kaldi ki Bayan Sabancı kendi verdikleri armağana göz diken o işçileri güvenilir bulmaz, işten atardı.

Şimdi ayetteki icazeteti alalım:

ziynetlerini kimseye açmasınlar –la yübdîne zînet ehünne
hariç -illa
kendilerine bağlı ihtiyaçsız erkler -ittiabiıyne gayri ûlil ırbeti miner ricâl

Ziynetlerini kimseye açmasınlar ama kendilerine bağlı ihtiyaçsız erkekler başka

O erkek işçiler kendi armağanları olan altın zincire ihtiyaç duyazlar ama verdikleri kişinin hoşuna gidip gitmediğini öğrenmek isterler. Bayan Sabancı'nın onu kendilerinden saklaması beğenmediği izlenimini verir. İşçiler kendilerini aşağılanmış hissederler. Onun için blüzünün üstüne takıp onlarae göstermesi yalnzıca caiz değil aynı zamanda zarutettir.

Ayette söylenen işte bu.

Ama altın zincirin yeri olan memelerini? Asla. Tesettür bid’atı uğruna yüzyıllardır Allah’a atılmakta olan çirkin bir iftiradır bu. Ve İslama boca edilen fuhuş...

Sevgi ile,

Gönderen: 26 kasim 2006 Saat 04:37 | Kayıtlı IP Alıntı Hasan Akcay
Savana kareşim,

Takılan ziynetler, sizin de açıkladığınız üzere kadını karşı cinse elbet cazip hale getirir. Ama cazibenin kaynağı yine de malîdir; bedenî değil. Zaten siz de yüzüğün pahasına dikkat çekerek bu gerçeği dile getiriyorsunuz.

Ayrıca, düşünülse başka türlü cazibeler de akla gelebilir. Yüzüğün üzerindeki ambleme göre siyasî, dinî, ahlakî... Ama Nûr 31'de sözü edilen cazibe tek: malî cazibe.

O yüzden ben bu tür ayrıntılara dalınıp lafın saptırılmasında yarar göremiyorum. Örneğin ziynetlerin değişik ayetlerde değişik anlamlara geldiğinin anlatılması hiçbir işe yaramaz.

Çünkü Nûr 31'deki ziynetler örneğin dünya malı olamaz; evlatlar olamaz... Şu iki şeyin yalnızca biri olabilir: (1)ziynetler, (2)ziynetlerin yerleri.

Yüce Allah ziynetler diyor; tesettürcüler onu ziynet yerleri diye çarpıtıyor. Fesadın sebebi bu çarpıtma.

Allah'ın ziynetler kelimesine beşerin yerler kelimesini ekleyip ziynet yerleri diye üretilen avret türü... Yok öyle bir avret Allah'ın dininde. Tamamen hevadır; vehimdir; fesattır.

İslamın başına yüzkızartıcı haller gelmiş bu fesat yüzünden. Benim tepkim buna.

Allah'ın dediğini Allah'a bırakmıyorlar. Sanki Allah bir şey demek istemiş de gûya becerememiş; Allah adına deyiveriyorlar.

Örneğin Allah "inanan kadınlara bağlı ihtiyaçsız erkekler" diyor. IRBE yalnızca ihtiyaç demek. İhtiyaçsız -gayi ûlil ırbe. "Olmaaaz!" diyorlar. "kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkekler" demek lazım.

Bunu tefsir bölümünde yapsalar hoş görmek mümkün ama meal bölümünde yapıyorlar. Oysa meal ASLI GİBİ olmak zorundadır.

Sokaktaki insanlar bunun ayırdında değil. Kendilerine dayatılan meallerin ASLI GİBİ olduğunu sanıyorlar yani Allah'ın sözleri. Kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeler ifadesindeki kadına kelimesinin Allah'ın sözü olduğunu sanıyorlar.

İyi niyetine bütün kalbimde inandığım yaseminlerimiz bu hinliğin ayırdında değil. İçim yanıyor.

Sevgi ile, Hasan Akçay


Size yazdığım mesaj:

Gönderen: 26 kasim 2006 Saat 04:37 | Kayıtlı IP Alıntı dost1
Selamün Aleyküm! Değerli Hasan Akçay Kardeşim!

Hasan Akçay yazdı:

Hayır, sevgili yasemin64 kardeşim. Sayın dost1 Allah'ın sözlerini fena halde çarpıtmış.

Sayın dost1’in cilbab hakkındaki sözleri ne kadar doğruysa ziynetler hakkındaki sözleri o kadar yanlış. Ve onayladığı meallerin mütercimi Allah’ın sözlerini fütursuzca çarpıtmış.

O çarpık ifadelerin yalnızca birine buyurun birlikte bakalım

Allah’ın sözleri: ev ittabıyne gayri ûlil ırbeti miner rical

Dost1’in onayı: yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar

Görüldüğü gibi ilahî sözlerin içinde kadın anlamına gelen ünse kelimesi yok. Sayın dost1 tarafından onayladığı mütercim üretmiş o kelimeyi ve Allah’ın sözlerine eklemiş.

Neden? Çünkü şu minareye kılıf arıyor:

Allah ziynetler derken gûya ziynet (yerleri) demek istiyormuş yani avret yerleri. Örneğin kolyenin yeri olan gerdan, altın zincirin yeri olan memeler...


Yazmış olduğum yazıda böyle bir ifadeyi alıntı yaparak gösterir misiniz?

Yazım genelde soruları içeriyor. Sorularla ilgili cevaplarınızı göremedim.

Ayette geçen ZİNET kelimesini müteşabih olarak gördüğümden Kur’an’da başka ayetlerde kullanılan ZİYNET kelimelerine gönderme yaparak bu kelime ile ilgili görüşlerin açığa çıkmasını istedim.

Bu formu okuyan kardeşlerimizin daha sağlıklı olarak karar verebilmeleri için muhkem,müteşabih ve tevil kelimeleri hakkında kısa bir anlayış sunmak istiyorum.

Rabbımız Zümer Suresinin 23. ayeti ile Ali İmran suresinin 7. ayetinde, kuran ayetlerinin muhkem ve müteşabih olduğunu belirtiyor.

Muhkem nedir? Müteşabih nedir?
Bunlar birbirinin zıttı kavramlar mıdır? Yoksa değil midir?

Muhkem ayet, hüküm içeren ayet demektir.Bu ayetler açıktır,nettir ve tek bir anlam ifade ederler.

Müteşabih ayet, birden çok, birbirine benzer, birbirinden güzel anlamlar içeren, her bir anlamı da açık olan ayet demektir.
Bu tür ayetler; örnekleme ve benzetmelerle her kültür seviyesindeki insanların anlayabilecekleri, Kim, hangi anlamı anlarsa anlasın, bu anlamların hepsinin de, doğru olduğu ayetlerdir.

Tevil , kimilerinin yorumlamak, kimilerinin de tefsir diye belirtiği anlamı çarpıtılmış bir sözcüktür.

Tevil türediği kökün anlamına sadık kalınarak açıklandığında ise arkalaştırma yani birinci,ikinci,üçüncü gibi ard arda dizme demektir.

Müteşabih ayetlerin tevili denildiğinde: Bu tür ayetlerin birbirine benzer , birbirinden güzel anlamlarının birinci, ikinci, üçüncü … şeklinde arka arkaya sıralanmasının olduğu anlaşılmalıdır.


“ev ittabıyne gayri ûlil ırbeti miner rical”

Evet bu ayetin içinde gerçekten de kadın kelimesi yok.

Allah Razı olsun. Ayetin açılımını vermişsiniz.

İttabiıyne gayri ûlil ırbeti miner ricâl"in açılımı şöyle:
ittabiıyne: bağlı
ırbe: ihtiyaç
gayri ûlil ırbe: ihtiyaçsız
miner rical: erkeklerden

kadınlara bağlı erkeklerden ihtiyaçsız olanlar.
Kadınların ihtiyaçsız erkek hizmetçileri.

Yukarıdaki iletinizde “Görüldüğü gibi ilahî sözlerin içinde kadın anlamına gelen ünse kelimesi yok. Sayın dost1 tarafından onayladığı mütercim üretmiş o kelimeyi ve Allah’ın sözlerine eklemiş.

Neden? Çünkü şu minareye kılıf arıyor:” diyorsunuz.



“kadınlara bağlı erkeklerden ihtiyaçsız olanlar” “Kadınların ihtiyaçsız erkek hizmetçileri”

Yukarıdaki verdiğiniz mealde kadınlara, Kadınların kelimesini nereden bulduğunuzu öğrenebilir miyim?

Gerçekten dediğiniz -“ ilahî sözlerin içinde kadın anlamına gelen ünse kelimesi yok.” -gibi ayette ünse kelimesi yok.



Değerli Kardeşim!

“ev ittabıyne gayri ûlil ırbeti miner rical”

Bu ayette “kadına ihtiyaç duymaz olmuş” olarak meallendirilen “gayri ûlil ırbeti” dir.

Nedeni de aşağıda belirtiğim tahlilin sonucudur.

"mişye" ve "cilse" kelimelerinin "meşy" (yürümek) ve "culûs" (oturma) masdarlarından oluşu gibi, "Irbe" kelimesi, "el-Erbü" masdarındandır.
"Erb"; birşeye ihtiyaç hissetmek, düşkün olmak ve arzu duymak demektir.
"irbe" kadınlara ihtiyaç hisseden şehevi duygulan olan demektir.
"Eryeb" kelimesi de ihtiyaç manasınadır.


"gayr" kelimesi iki şekilde okunmuştur.
Birinci kıraat İbn Âmir, Ebu Bekir ve Ebu Cafer, istisna veya hal olarak nasb ile (gayra), okumuşlardır ki buna göre bu "kadınlara âciz olarak bulunan hizmetçiler demektir.
İkinci kıraat ise, sıfat olarak bunun mecrûr ile (gayri) okumuşlardır




Değerli Kardeşim!

“ Neden? Çünkü şu minareye kılıf arıyor: “ diyerek tesbit yapmaya devam etmişsiniz.



İşte inanan bir kadın oralarını kendisine bağlı ihtiyaçsız erkeklere açabilirmiş. Allah gûya bunu caiz kılıyormuş.



İTTABİIYNE GARİ ÛLİL IRBETİ MİNER RİCÂL, kadına ihtiyaç duymayan erkekler olsun ki kadın oralarını açınca şehvetle bakmasınlar...



Ne kurgu ama değil mi. Bunu ben tesettürlü kardeşlerimize hep sordum:



Tesettürcüler öne sürüyor ki örneğin altın zincirinizin yeri olan memelerinizi iğdiş erkek hizmetçinize açmanıza Allah izin veriyormuş. Bu iddiaya inanıyor musunuz?



Kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkek hizmetçinize memelerinizi açar mısınız?



Cevap: Hayır! Çünkü önemli olan asıl benim ona nasıl baktığımdır; onun bana nasıl baktığı değil.

Anlaşıldı mı, efendim? Tesettürlü kardeşimiz iğdiş erkek hizmetçisini seksî bulabileceğini söylüyor. Canı çekebilirmiş onu. Hattâ belki evlenecek garibimle; yatağa girecek; fantezik aşk oyunları yapacak. "Öp beni!" diyecek; "Sık beni!" Orgazm oluncaya kadar.





Tesettürcü ve namuslu beyler! Acaba Osmanlı sarayında erkeksizlikten imanı gevreyen kadınlar harem ağalarıyla bu tür ilişkilere girmedi mi? Emin misiniz?



Bakın, tesettür uğruna İslama boca ettiğiniz fuhuş minaresine asla kılıf uyduramazsınız. Allah’ın sözlerini çarpıtsanız da uyduramazsınız. Çünkü Allah’la inatlaşıyorsunuz. Bırakın bu pis işleri.



Bırakın inanan kadının memelerini elin adamlarına açıvermeyi. Utanın biraz.

Sergilediğiniz mizansene ne diyebilirim ki?

Karar, bu mizanseni okuyan kardeşlerimizindir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.

Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.

Sevgi,saygı ve muhabbetle .

Allah'a emanet olunuz.

İlgilenen kardeşlerimiz aşağıdaki bağlantıya tıklayarak yazışmaların tamamını okuyabilirler.

Buraya tıklar mısınız? (http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=2388&PN=58&TPN=10)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.

Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.

Sevgi,saygı ve muhabbetle .

Allah'a emanet olunuz.

dost1
9. November 2015, 12:07 AM
Selamun aleyküm, değerli bartsimpson kardeşim,

Hasan Akçay kardeşimizle olan yazışmalarınızdaki sözkonusu "avret" sözcüğü ile ilgili oluşan soruları gidermeye yardımcı olur düşüncesiyle:

عور - 'avr sözcüğünden türeyen عورة - 'avret –çoğulu, عورات'tır - 'avrât'tır– sözcüğü, lügatte "yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız" demektir. İlk vaz'ı, "ağızdaki ön dişlerin gedikliği" anlamındadır. [102–19] Lisânu'l-Arab, “Avr” mad.

Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakılması gerekir:

(Ahzâb: 13) Ve hani bunlardan bir grup, "Ey Yesrib [Medine] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün" diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, "Evlerimiz gerçekten savunmasızdır ['avret'tir]" diyerek peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onlar [evleri] savunmasız ['avret] değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.

(Nur: 58) Ey iman etmiş kimseler! Yemînlerinizin sahip olduğu kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah salâtından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa [gece] salâtından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınızın üzerindedir. Allah, Âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Görüldüğü gibi "avret" sözcüğü, Ahzâb Sûresinin 13. Âyetinde 2 kez geçmekte ve her ikisinde de "açık, korumasız" anlamında kullanılmaktadır.
Nur Sûresinin 58. Âyetinde ise çoğul hâliyle "avrât" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah salâtı öncesi, kaylûle denilen öğle vaktindeki uyku zamanı ve yatsı salâtı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de kişiye özel bu zamanlar; korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır.

Yukarıdaki Âyetlerden "avret" sözcüğünün, "muhkem olmayan, sağlam olmayan, kendini koruyamayan" anlamlarında kullanıldığı kesin olarak öğrenildikten sonra, Nur Sûresindeki, "avrâtu'n-nisâ" [kadınların avretleri] tamlamasının daha kolay anlaşılması mümkündür. "Avrâtu'n-nisâ" tamlamasındaki "avret" sözcüğü de, aynı anlamda olup, kadınların korunmasız, karşı koyamayan, savunma yapamayan yerleri için kullanılmıştır. Kadınların bu pasif organları ise, cinsel organı ile makatıdır. Çünkü bu organlar; el, ayak ve göz gibi kendisini dış etkilere karşı koruyamaz, harici etkilere tepki veremez; müdahalelere karşı pasiftir.

Kadının avreti konusunda rivâyetlerden kaynaklanan onlarca görüş üretilmiş, mezhepler de birbirinden farklı olarak değişik avret yerleri benimsemişlerdir. Meselâ, Mâlikîler avreti, "galiz[birinci dereceden] avret" ve "hafif[ikinci dereceden] avret" olmak üzere iki kısıma ayırmışlar, cinsel organ ile makatı galiz avret, ziynet sayılan organları da hafif avret olarak kabul etmişlerdir. Mâlikîlerdeki bu anlayışın, yani ziynet sayılan yerlerin ikinci dereceden avret olduğu anlayışının, daha takvâlı bir hayatın amaçlanmasına yönelik, ihtiyatlı bir görüş olarak değerlendirilmesi mümkündür. Fakat bu konudaki yorumcuların ekserisi, kadındaki avreti diz ile göbek arasındaki bölge olarak kabul etmişlerdir. Bizce bu sınır, hem Âyetteki organları hem bu organlara yaklaşma sınırlarını içine aldığından kabule en şayan olanıdır. Ama Âyetin açık ifadesi de kesin olarak bilinmeli ve aksi iddia edilmemelidir. Çünkü eğer Allah isteseydi bu konuda da – Mâide Sûresinin 6. Âyetinde olduğu gibi– milimetrik sınırlar belirlerdi. Kur'ân'da böyle sınırlar belirlenmediğine göre, ayrıntıların değerlendirilmesi Yüce Allah tarafından kullara bırakılmış demektir. Zaten bu konudaki görüşlerin çokluğu ve birbirinden farklılığı da konunun Allah tarafından kullara bırakılmış olmasındandır.
Bu açıklamalardan sonra konumuz olan Âyetteki, kadınların avretlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar ifadesine dönülecek olursa, burada bizce, kadınlarının cinsel organlarının işlevlerini henüz öğrenmemiş, bunu anlayabilecek yaşa gelmemiş çocuklar kastedilmektedir. Bu yaşlardaki çocukların cinsel organları da gelişmemiş olduğundan, karşılıklı olarak bir etkilenme söz konusu olmaz.

Kusursuzluk sadece Allah!a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
9. November 2015, 12:15 AM
Selamun aleyküm, değerli Hasan Akçay Kardeşim.

Ama iman etmediyseniz... apisarasi açikta dolasan biri bile olabilirsiniz.
Ve sizin IRZ anlayisiniz Kuran'dakinden daha KATI olabilir.

Güzel kardesim,
buradaki SiZ
her hangi bi insan demek.

"Yok ben anlatamadim, yok siz yanlis anladiniz"
tartismasi baslatmak ta degil niyetim;
"siz"i insan anlaminda kullandim diyorum, o kadar.
Aman dikkat.

Aslinda aklimdan geçen,
Avustralya yerlileri idi.

Ve
Elmalili'nin apisarasi dedigi "ferc"in baska,
"IRZ"IN baska olduguna dikkat çekmekti.

Hadi "ben" diyeyim:

Ben
beni ameliyat edenlere apisarami teslim ettim
ama "IRZ"IMI... asla.

Irzın Türkçeye geçmiş anlamına göre haklısınız ama Arapça olan sözcüğün gerçek anlamına göre ne yazık ki, siz, sizi ameliyat edenlere sadece apışaranızı değil IRZINIZI da teslim etmiş oluyorsunuz.

Lütfen anadili arapça olan arkadaşınıza; "Irz nedir?" diye sorar mısınız ?

Kusursuzluk sadece Allah!a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay
9. November 2015, 02:15 AM
et-tâbiîne gayri ûlil IRBETi min er-ricâl
onlarin
KADINA ihtiyaci olmayan erkek tâbileri degil
"IHTIYAÇSIZ erkek tâbileri"dir.

Ama say ki KADINA ihtiyaci yoktur o tâbilerin...
hiç farketmez
yani bu, o erkekleri
inanan kadinin erkek kardesi, babasi, amcasi... misillu "mahrem"leri yapmaz.

Kanit isteyene Sümbül Aga örnegi yeter.

Ne diyor
KADINA ihtiyaci olmayan Sümbül Aga'ya
evlenme teklif eden Cevher Hatun:

Hayatta her seyin bi çaresi bulunur, öyle degil mi.
Anasiz babasiz kalmis bi sürü sabi var neticede. Aliriz evimize bir kaç tanesini. Bakariz onlara. Evlatlarimiz olur...
Evlatlarimiz olur. Bi aile oluruz... Bi aile oluruz seninle. Kocaman mutlu bi aile oluruz.

http://www.zapkolik.com/video/muhtes...im-2013-710604

Tesettürlü hanimlarin
"Avret saydiginiz saçinizi basinizi, memelerinizi... KADINA ihtiyaci olmayan erkek tâbilerinize açar misiniz?"
sorusuna verdikleri cevap ta bunu gösteriyor:

Hayir. Çünkü önemli olan
onun bana nasil baktigi degil
BENiM ona nasil baktigimdir.

Inanmiyor tesettürlü hanimlar
çalinan tesettür minaresine tesettürcü ulemanin uydurdugu
"inanan kadinin KADINA ihtiyaci olmayan erkek tâbileri onun mahremidir"
kilifina.

kuman
9. November 2015, 09:29 AM
Neden tesetturlu hanimlara sordunuz sadece tesettursuzlere de sorsaydiniz ya.

Belki mini etek giyen kadinlar baska birsey diyecek bir sorsaniza.

galipyetkin
9. November 2015, 01:20 PM
Sayın Bartsimpson'a katılmamak imkânsız.
Adamların düşüncelerinde nedense hep apış arası; onlarsız düşünce sistemleri çalışmıyor.
Nedense "rical" kelimesini hep "erkek" diye anlatıyorlar. Bir de olmayan "kadın" ifadesini ekledin mi iş tamam.
Halbuki "rical" bir devletin, bir toplumun idari işlerini yürüten, yürütme güçlerini elinde tutan yüksek dereceli personeldir. İsterseniz bir devletin işlerinin iyi bir şekilde yürütülmesi için planlamalar yapıp bu planlamaya göre iş sahası yaratan, işçi alan, işe son veren mevkilerdekilerdir. Kadın da olabilir erkek de olabilirler.

Kimdir bunlara ihtiyaç duymayacak olanlar?
En başta akla gelen emekli olmuş olanlardır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
9. November 2015, 05:24 PM
Galip beyin müteşabih ayet yorumlarına şapka çıkarmamak mümkün değil.

galipyetkin
11. November 2015, 12:59 PM
Sayın bartsimpson.

Teşekkür ederim.
Fakat bu konudaki meramımı daha evvelce şurada:
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=20614#post20614
ifade etmeye çalışmış ve açıkça şöyle demiştik:
"Bu çeviriler sanki bir kısım insanlar içinmiş gibi çevrilmekte ve sanki her ihtiyar kadın ziynetlerle donatılmış gibi anlatılmaktadır. Diyelim ki ziynet sahibi olmayan kadınlar ve de erkekler bu ayetten "bana ne yahu", "bu ayet bazı kişilere özel" demez mi? Bu da Kur'an'a aykırı değil mi?

Biz bu ayette geçen "nikâh" kelimesinden "iş aktini" yani iş bulmayı, "kadın" kelimesinden "işi", "ziynetten" maharetlerini/bilgilerini, "iffet"ten de "ununu eleyip eleğini duvara asmayı/itidal içinde bulunmayı" anlamaktayız. Bu anlayışa göre ayet bana şöyle hitap ediyor.
"İş bulma ümidi/çalışma gücü kalmamış kocamışlar/emekli yaşı gelmişler, köşelerine çekilip, kendi iş yaşamı ve hayatı hakkında ukalalık yapmadan, elini eteğini işten çekerek (yenilere yer açarak/emekli olarak) itidal içinde yaşasınlar, ukalalığı bırakıp yeniliklere ayak uydursunlar"

Bize küçüklüğümüzde, ilkokula giderken mesleğin, sanatın/zanaatın bir altın bilezik yani bir "ziynet" olduğu öğretilmiş ve herkesin meselâ öğretmenlik, mühendislik,marangozluk,kalaycılık vs gibi bir meslek, bir sanat/zanaat sahibi olması yönünde öğretmenlerimizce teşvik edilmiştik. Bizim ziynet anlayışımız burada böyle.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
13. November 2015, 03:14 PM
Bu kadın cehennemin en dibine atılmalı. Cehennem kütüklerinin ateşe en yakın olanına girmeli. Baksanıza şuna hem mini etek giymiş, hem çömeliyor orasını burasını tanımadığı erkeğe gösteriyor, hem de tanımadığı bir erkekle el sıkışıyor. Üstelik bunları ulu orta yapıyor.

Haksız mıyım?

https://www.facebook.com/video.php?v=434977686702814

Hasan Akçay
13. November 2015, 04:10 PM
Bir müminin "avret"i yalnizca esine açabilecegi "ferc"idir
ki 50:6'da görüldügü üzere YARIK anlamini tasiyor.
Elmalili'nin belirttigine göre halk arasinda buna apisarasi denir.

Bunun
mini etekle
ilgisi yok.

Çünkü bir müminin saklamasi gereken yeri apisarasidir;
mümin orasini sakladiktan sonra
mini etek giymis, maksi etek giymis...farketmez.


*

Ayetlerin Türkçe çevirilerinde
ferc kelimesi
IRZ, namus diye geçiyor.

Oysa IRZ baskadir,
apisarasi baska.

Her insan
mecbur kaldiginda örnegin ameliyat masasinda
apisarasini teslim eder ama irzini teslim etmez.


*

Bi de... bu forumda
IRZ kelimesinin dogru anlami için kelimenin Arapça köküne bakilmasi istendi
ama meallerdeki IRZ kelimesi Arapça degil Türkçedir;
hangi anlama geliyor diye kelimenin Arapça köküne bakmanin lüzümu yok.
Türkçedeki IRZ kelimesinin anlamini Türkler belirlemistir.
Örnegin IRZ düsmani derler.

Hasan Akçay
14. November 2015, 06:04 AM
Benim gördügüm
ayetlerde "apisarasi"na atifta bulunulduktan sonra
iki kural dile getiriliyor
yani apisarasindan söz edilmesinin gerekçesi bu iki kural.

1.Mümin temiz olacak:

Inanan erkeklere söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar; onlar için TEMiZ olan budur (24:30).
Ve inanan kadinlara söyle, bakislarini kissinlar ve apisaralarini saklasinlar... (24:31).

2.Inanan KADINLAR ve inanan erkekler "TEK es"lidir:

Müminler o kimselerdir ki
apisaralarini saklarlar ama esleri YA DA yeminlerinin malik olduklari hariç.
Yalnizca onlarla ilgili olarak kinanmazlar. (23:5-6, 70:29-30)

galipyetkin
14. November 2015, 12:44 PM
Senelerdir anlatıp duruyorlar da bir türlü benim kalın kafam şu anlatılanlara bir türlü erişemiyor.

Deniyor ki: "inanan kadın ve erkekler TEK EŞ'lidirler". Ne kadar açık.

Ama apış arasını teşhire gelince:
1- Ya eşi
2- Ya da "yeminlerinin malik olduğu"
HARİÇ başka kimseye göstermezler.

Eeee... Hani tek eşli idiler di de burada iki kişi ile cinsel ilişki kuruyorlar
Nisa -3 ayetine göre "dörder tane karı" aldırıyorlar, ama kadınlar avucunu yalıyor.
Peygambere 13 tane karı yakıştırıp peşine de bir sürü akraba kızı takıyorlar.

Kocasını anladık; ama kim bu kadınların"yeminlerin malik oldukları"?
Stepneleri mi?
Meselâ Arabistan'da veya bir zamanlar Benazir Butto adlı kadın başbakan çıkarmış Afganistan'da bu gün zaten kendisi yok olan kadının kocasından başka, yeminle malik olduğu kimdir?
Türk kadınınınki kimdir?

Bir türlü kafam basmıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
14. November 2015, 01:55 PM
Senelerdir anlatıp duruyorlar da bir türlü benim kalın kafam şu anlatılanlara bir türlü erişemiyor.

Benim söyledigim de o ya.

Siz istediginiz kadar 2 + 2 = 4 deyin
vatandas inanmis bi kere 2 + 2 = 5 olduguna.
Hiç bisey degismiyor.

Örnegin
Eeee... Hani tek eşli idiler di de burada iki kişi ile cinsel ilişki kuruyorlar...

Bi de video koyup anlattim bunu.
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/136740/seks-koleligi-caizdir-abdulaziz-bayindir

Iki kisi ile degil
yalnizca 1 (bir) kisi ile
iliski kuruyorlar.

Çünkü
ayette YA DA anlamina gelen ev, أوْ baglaci var.
Iki seyden yalnizca biri seçilip alinabilir demek bu
yani hem o HEM DE öteki degil
ya o YA DA öteki.

Inanan birisi apisarasini
ya esine açabilir
YA DA yemini kime malikse ona.

galipyetkin
14. November 2015, 04:08 PM
Değil mi ya!
Nikah yapmaya ne gerek var? Hele bi kadın bi herife
-"Gel len; yat aşağı." dedi mi, daha demeden iş biter.

Geldiği gibi de gider.

Gitmez mi?

Yok, yav!
Vur kıçına tekmeyi ....

Ama kadın oldu mu resmi nikahtan boşansa bile ayrılamaz Türkiye'de! Önünde sonunda yer kurşunu!

Her ne ise. Verilen bilgiler için teşekkürler.
Bizim maksadımız kendi görüşümüze de dikkatleri çekmek idi. Biz "nikah" diye ifade edilen kelimeyi iş hukukunu ifade eden bir terim olarak algılıyoruz ve mesela Nisa 3. ayetteki ikişer, üçer, dörder evlendırin ifadesini biz özel teşebbüse verilmiş bir talimat sayıyor, görüyor ve devlete vereceğiniz zekattan masraflarını karşılamak üzere işlerinize yatırım yapıp genişleterek işsizleri/yetimleri ikişer üçer, dörder işe alın, iş verin olarak algılıyoruz.

Daha evvel açıkladığım bu düşüncemi tekrarlama imkânı bulabildiğimden mutlu oldum. Teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
15. November 2015, 06:44 AM
Sefa ve Merve Allah'in isaretleridir... (2:158)

Say
yani bu iki isaretin arasinda gidip gelmek
"dinî hac"cin içinde yer alirMIS gibi yapiliyor
ama alâkasi yok.

Ayetin devamindan açik ve net olarak anlasiliyor bu:

"Ev"i hac edenler, o ikisinin arasinda gidip gelmekle,
günah islemis olmazlar, lâ cünahe...

Yani "dinî hac"la alâkasizligi bi yana
günah olma ihtimali bile vardir ki
inananlar günah midir diye sormak ihtiyaci duymuslar.

Neden günah olabilir?
Çünkü müsriklere uyularak yapiliyor:

O iki düz yükselti
"ticarî hac"ta insanlara MÜSRiKLERiN et, süt, su... dagittigi yerlermis.
Daha çok insan gelsin diye.

Bi tür özendirme yani.
Ner kadar çok insan, o kadar çok alis veris, o kadar çok kâr.
Kureysin ekmek teknesi öyle doluyor.

Simdilerde hacilar için kurulan sofralar
(http://www.daimihuzur.com/galeri/27-...resimleri.html)
belki o günlerden bugünlere yansiyan bi gelenek.

galipyetkin
15. November 2015, 11:29 AM
Şu Nisa-3 ayetine kendi anlayışıma göre bir açıklama daha getirerek, tamamlayıp aradan çekileyim.

Ayette "ikişer, üçer, dörder diye bahsedilenler yetimlerdir; yetim sahibi kadınlar/yetimlerin kadınları ise bu yetimlerin çalıştırılacakları işleridir.
İkinci kısmındaki stepne olarak/idare edin diye gösterilen "ma meleket eymanüküm" denilenler ise bizlerin "besleme" dediği kimselerdir.
Ayetin konusu da bunlarla evlenmek/bunları evlendirmek/kuma etmek değil, bu garibanları para sahibi olan ona/buna yatakta peşkeş çekmek değil, himaye altına alarak/"mehir"=maharet=becerilerine uygun iş ile buluşturup iş-güç sahibi yaparak topluma kazandırmak veya iş-güç sahibi yapılarak maharet kazanmalarını sağlamak.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
15. November 2015, 03:23 PM
Ayette "ikişer, üçer, dörder diye bahsedilenler yetim sahibi kadınlardır/yetimlerin kadınları.

1.Dogru mu anladim, ayetlerde MAL SAHiBi yetimlerden söz edildigi halde siz yetimlerin analarindan söz ediyorsunuz?
2.Analardan söz ediyorsaniz madem hem mal sahibi hem YETiSKiNDiR o insanlar... himayeye neden muhtaç olsunlar?
3.Yetimlerin cinsel güç (nikah) edinmesinden sonra kendilerinde olgunluk (rüsd) görüldügünde mallarinin kendilerine verilmesi gerektigini nasil açikliyorsunuz (Ayet 6)?

galipyetkin
15. November 2015, 07:54 PM
Sayın Akçay.

Lütfen beni polemiğe çekmeye çalışmayın. Daha evvel "hayır" demiştim . Sizinle girmem o işe.

Siz kendi gerekçeli görüşlerinizi anlatın, eleştirin, biz de görüşlerimizi ve nedenlerini açıklarız.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
16. November 2015, 06:54 PM
Nisâ 6:

Yetimlerinizi onlar nikaha erinceye kadar gözetin;
sonra kendilerinde olgunluk bulduklariniza mallarini verin;
büyüyüverirler diye hizla tüketmeyin.

Burada NiKAH cinsellik demek,
tipki Nûr 60'taki gibi:

Cinselligi kalmamis olup OTURAN (bi bakima YATALAK) kadinlarin (lâ yercûne nikâhen)
giysilerini atmalarinda sakinca yoktur
ama ziynet teshirciligi yapmasinlar, ölçülü olsunlar.

Nisâ 6'daki hüküm:

Yetimeleriniz eger
ilk aybasilarini gördüler ise + olgunluk edindiler ise
mallarini kendilerine geri vereceksiniz.

Ondan sonra
kendi ayaklari üzerinde duracaklar artik;
size mecbur degiller.

Birilerinin
onlari ikiser, üçer, dörder... himayeleri altinda tutup istismar etmeye haklari yok
çünkü mal sahibi YETiSKiNLERDiR o yetimler.

Yok eger ilk aybasilarini gördükleri halde
olgunluk edinmis degillerse yani örnegin kendi mallarini kullanabilme ehliyetini dolayisiyla annelik ehliyetini kazanmadilarsa
o akli ermeyenlere mallarini geri vermeyecek, kol kanat germeyi sürdüreceksiniz.

Nisâ 5:

Ey yetimlerin veli ve vasîleri, Allah’in dünya geçimi için sebep kildigi tasarrufunuzdaki yetim mallarini onlarin akilsizlarina vermeyin. Onlari, mallari ile riziklandirin; giydirin ve kendilerine tatli söz söyleyin. (E F Yavuz)

ALLAH'in sizi gözetici kildigi mallarinizi akli ermezlere vermeyin. O mallarla onlari (yetimleri) besleyin, giydirin ve onlarla güzel iletisim kurun. (E Yüksel)

Hasan Akçay
16. November 2015, 09:36 PM
Nisâ 6'da hükme baglanan
"evlenme yasi"dir.

Evlenme yasi = ilk aybasi hali + annelik ehliyeti kazanilana kadar geçen süre

Türkiye'de
ilk aybasinin görüldigi yas 13'tür (12.7).
annelik ehliyeti için gereken süre: 3 yil.

Türkiye'de
evlenme yasi = 16 (13 + 3)

Laik yasamizda da bu
aynen böyledir.

*

Nisâ 3'ü dogru okumak için
özellikle 2, 3, 5 ve 6 bir arada olmak üzere
ayetleri bütünsel olarak okumak gerekir.

Nisâ 3:

Yetimlerin haklarini koruyamayacaginizdan korkuyorsaniz
size temiz kilinan kadinlari ikiser, üçer, dörder nikahlayin.
Ama adil olamayacaginizdan korkuyorsaniz yalnizca birini
ya da yeminleriniz kimin maliki ise onlari.
Sapmamaniz için uygun olan budur.

galipyetkin
16. November 2015, 11:36 PM
Türkiye'de
evlenme yasi = 16 (13 + 3)

Laik yasamizda da bu
aynen böyledir.



Türk Medeni Yasası

Evlenme ehliyeti:
Madde 124-Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça (on sekiz yaşından gün almadıkça) evlenemez.
Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı
yaşını doldurmuş (onyedi yaşından gün almış)
olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve
baba veya vasi dinlenir.

(Evlenecekler, evlenme ehliyet yaşına erişseler bile fiil ehliyetine -rüşte- erişemediğinden (on dokuz yaşından gün almadıklarından evlenme merasimlerinin yapılabilmesi için velilerinin rızalarına muhtaçtırlar.)

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Hasan Akçay
17. November 2015, 03:26 AM
Evlenme yasi EN AZ üzerinden hesaplanir
yani evlenebilmek için
en az 16 yasinda olmak gerekir.

Tanidigim bi yargiç anlatti:

Bi baba
kizinin evlenmesine izin verilmesi için
mahkemeye bas vurmus.

Yargiç "Mümkün degil" demis, "kizinizin 16 yasina girmesine daha 3 ay var."
"Aman hakim bey," diye yalvarmis baba; "kiz gebe. Elin içine çikamiyoruz. Izin verin evlensinler."
Yargiç "Karar!" demis. "Yaz kizim: Durusmanin 3 ay sonraya ertelenmesine."

Yine de...
on yedi yasini doldurmadikça (on sekiz yasindan gün almadikça) ifadesi içime kurt düsürdü.
O anlatilani yanlis anladiysam yargiçtan... ve burada verdigim bilgiyi okuyanlardan
özür dilerim.

Yargiça soracagim
Allah isterse.

Sordum.
Cevap:

Bi kimse
17'sini doldurup 18'den gün aldiysa kimseden izin almadan evlenebilir.
16'sini doldurup 17'den gün aldiysa anne babasinin rizasiyla evlenebilir.
15'ini doldurup 16'dan gün aldiysa mahkeme karariyla evlenebilir.

Hasan Akçay
17. November 2015, 06:29 AM
Ayrica... Kuran evlenme yasini belirlerken
yillari degil
bedensel ve ruhsal gelismeleri esas aliyor
yani aybasi halinin baslamasi ve annelik ehliyetinin kazanilmasi.

Evrensellik açisindan dogru olan da budur.

Çünkü
menarche denen ilk aybasi halinin ortaya çiktigi yas
ülkeden ülkeye, kisiden kisiye degisiyor.

Örnegin Arabistan'da 9, Türkiye'de 13;
Türkiye'li Ayça'da 12, Birgül'de 14.

Ve annelik ehliyetinin kazanilmasi için ona eklenen süre de degisiyor.
Örnegin Ayça için 4 yil, Birgül için 3, Ceren için 5.

Biyolojik ve ruhsal gelismeleri
din adamlari degil TIP doktorlari tesbit edebilir.
Evlenenler o yüzden nikahin ön sarti olarak
muayene ediliyor.

Kisacasi, annelik ehliyeti kazanilmadan evlenilemez.
11, 12, 13, 15, hattâ YASAL olsa bile eger annelik ehliyetini kazanmadilarsa 16'sindaki bebelerle evlenilemez.
O bebelerle evlenmek Nisâ 6'yi vahyeden Allah'a isyandir;
o evlenmelerin "imam nikah"ini kiyan din adamlari Allah'a isyan etmistir.

Hasan Akçay
18. November 2015, 10:11 AM
Nisâ 3'te
"...kadinlarla dörde kadar evlenin" dendigi iddiasina gelince
bu apaçik bir iftira.
Allah'in söylemedigini söyledi demek suretiyle Allah'a atilan bir iftira.

Bunun apaçik bir iftira olduguna dair
baska bi yeriyle degil de AKLIYLA düsünenler için
Kuran'da kanitlar var.

Örnegin
yalnizca bir tanesi:

Ayetin muhataplari KADINLAR dahil bütün inananlardir.

KADINLAR kadinlarla evlenmezler,
kadinlar KADINLARI evlendirirler.

Kisacasi,
"... o kadinlari ikiser, üçer, dörder feNKiHû-nikahlayin"daki NiKAHLAYIN
evlendirin anlamindadir, evlenin degil.

galipyetkin
18. November 2015, 02:20 PM
"... o kadinlari ikiser, üçer, dörder feNKiHû-nikahlayin"daki NiKAHLAYIN
evlendirin anlamindadir, evlenin degil.


Ayetin muhataplari KADINLAR dahil bütün inananlardir.



İyi de, kadınları evlendirmeye kalkarsanız, kadınlarla evlenecek kimse kalmadı ki! "Bütün inananlar" diye nitelendirilen kadını erkeği pazarlamada.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
18. November 2015, 02:54 PM
İyi de, kadınları evlendirmeye kalkarsanız, kadınlarla evlenecek kimse kalmadı ki! "Bütün inananlar" diye nitelendirilen kadını erkeği pazarlamada.

Bütün inananlar derken
himayesinde yetimler bulunan
KADIN, erkek
bütün inananlar elbet.

Söz konusu olan evlendirmek ise mal ile desteklemek anlamina gelmiyor
çünkü o kadinlar zaten mal sahibidir, malî destege muhtac degiller.
Ama babalari yok;
onlari mallarina kavusturup serbest birakan eski hamileri bir babalik daha yapip taliplerini sorusturacak ve "Verdim gitti" diyecek.

1.Allah'tan çekinin ey insanlar, yâ eyyuhân nâs...
2.Yetimlere mallarini verin ve temizi pisle degistirmeyin (ey insanlar)...
3.O kadinlari ikiser, üçer, dörder nikahlayin (ey insanlar)...
4.Kadinlara mallarini karsilik beklemeden verin (ey insanlar)...
5.Akli ermeyen yetimlere mallarini vermeyin (ey insanlar)...
6.Cinsel güç edinen + annelik ehliyetini kazanan yetimlere mallarini verin (ey insanlar)...

Hasan Akçay
18. November 2015, 03:28 PM
Ayetin iki yerinde
yetim hamilerinin korkusundan söz ediliyor.

1.
Yetimlerin haklarini koruyamiyacaginizdan korkuyorsaniz
size temiz kilinan kadinlari ikiser, üçer, dörder nikahlayin.

2.
Ama adil olamayacaginizdan korkuyorsaniz
yalnizca birini (nikahlayin)
ya da yeminleriniz kime malikse onlari (nikahlayin).

Birincisi
"Ya yetimlerimin mallarini kendi malimla yersem ve böylece büyük günah islersem" korkusu.
Ayet 2: Yetimlerin mallarini kendi mallarinizla yemeyin, büyük günahtir bu.

Ayet 3'te
bu korkudan kurtulmanin
yolu gösteriliyor:

Elinizde yanlislikla yiyeceginiz yetim mali tutmayin.
Yetimlerinizi taliplerine nikahlayin,
mallarini iade edin ve yeni yuvalarina yollayin.

Ikincisi
"Evlenmek için mallarini geri isteyen yetimlerime mallarini vermek zorundayim ama yatirim yapmistim (Bkz ayet 5), su anda denklestiremiyorum; eksik verecegim. Ama ya eksiklik oraninda esitligi tutturamaz ve yetimlerim arasinda adaleti saglayamazsam" korkusu.

Bu korkudan kurtulmanin yolu ise
yalnizca BiR yetimenizi malina kavusturup talibine nikahlayin, ötekilerden süre isteyin.
Ama o 1 yetimenizin mallarini da denklestiremiyorsaniz ondan da süre isteyin;
yeminleriniz kime malikse onlar yani himayeniz altindaki beslemeler mal sahibi degildir; onlari taliplerine nikahlayin, sevap kazanin.

galipyetkin
18. November 2015, 08:56 PM
Kızcağız baliğ olmuş/buluğa ermiş, rüştünü de ispat etmiş/reşit olmuş diyor ki:
"Allah senden razı olsun! Ver şu elini öpeyim; hakkını da helal et ve bizim sendeki şu mallarımızı ve paralarımızı ver artık da ben kendi kafama göre takılacağım, kendi çareme kendim ulaşacağım."

-OLMAZZZZZ!

-Niye

- Seni evlendireceğim.

-Yahu ne evlenmesi, ben evlenmek değil, kendi işimi kendim kurmak istiyorum; terzilik yapıp bir moda evi açacağım. Evlenmeyi aklımın ucundan geçirmiyorum! Bana bir iyilik yapmak istiyorsan bu işimi kurmama yardım et. Parasal durumun müsait olmayabilir, anlarım; ama benim hayatıma bu yaştan sonra hükmetmeye kalkma!

- OLMAZZZZZ! Evleneceksin.

Evlendirin, evlendirin. Nikâhta keramet vardır. İllaki "verdim gitti" diyecek. Maksat kişiliksiz, erkeğe tâbi/esir kadın! Nerede Bakara-l04; kadınlar bundan ayrık mı tutulmuş?

Nisa-127 ile fetva istenen kadınları da mı evlendireceksiniz?


Yetimin erkeği olmaz mı?
- "Neyle çoluk çocuğa kavuşacağım? Ot mu toplayıp yiyeceğiz hayat boyu?
Sana esir mi olacağız? Önce bana iş kur."
demez mi?


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
19. November 2015, 05:39 AM
-OLMAZZZZZ!
-Niye
- Seni evlendireceğim.

Özgür ve ehil olduktan sonra
evlenmek isteyen evlenir, kime ne?
is kurmak isteyen kurar; kime ne?

Dinde dayatma yok.

Özgür ve ehil insanlara
sizi nikahlayacagim diye dayatmak kimsenin haddi degil.
size is kuracagim diye dayatmak kimsenin haddi degil.

Yani burada sözü edilen o degil,
o baska.

Burada sözü edilen: size temiz kilinan kadinlar (mâ tâbe lekum minen nisâ)

Size temiz kilinan kadinlari...
taliplerine nikahlayacaksiniz.


*

Tâbe,
eger bilinen bi kelimeyle karsilastirmak gerekirse,
TAYYiB ile ayni kökten geliyor.

TAYYiB, bilindigi üzere, TEMiZ demek.

Pis olani TEMiZ ile degistirmeyin (ayet 2)
lâ tetebeddelûl habîse bit TAYYiB

Bi yetiminizin
kuzulayacak 10 koyunu emaneten sizdeyse
kuzulama dönemi geçmis 10 koyunu ona gösterip
"Iste senin koyunlar" demeyin.


*

Yetimleriniz cinsel güç edindiginde (izâ belagûn nikâh)
eger sonra bi de ehliyet bulursaniz onlarda (fe in ânestum minhum rusden)
onlara mallarini verin.

Allah'in emri bu (Nisâ 6).

Bunun ötesinde sunu ya da bunu dayatmayi
aklinizdan bile geçirmeyin.

Mallarini verdiniz, özgür artik onlar.
Ve talipleri çikmis.
O eski yetimeleriniz "Bize bi babalik daha yap!" diyorlar,
taliplerini sorusturup "Verdim gitti!" deme yetkisi veriyorlar size.

Temiz kilinmak (mâ tâbe) iste bu,
islem yapilmasina yetki verilmek.


*

Bakar misiniz
ayet 4'te TIBNE var; ki "tâbe"nin bi baska söylenisi olup
vermek, birakmak anlamindadir;
bütün meallerde ÖYLE tercüme ediliyor.

Kadinlarin mallarini
(nahl = ARI, nihlaten = arilarin yaptigi gibi) karsilik beklemeden
verin
ama eger size kendileri ondan bi seyler VERiRLER ise (in TIBNE lekum an sey’in minhu nefsen)
iste onu çekinmeden ve saglikla yiyin.

TIBNE nasil vermek ise
TÂBE de vermektir.

Muhtevaya göre,
tâbe YETKi vermek,
tibne MAL vermek.


*

Size
yetki veren = size temiz kilinan kadinlari
taliplerine nikahlayin.

Size yetki vermeyen = size temiz kilinmayan kadinlari rahat birakin.

Temiz kilinmayani nikahlamak,
kendisine baskalarinin is kuruvermesine muhtaç olmayana is kuruvermek
hiç kimsenin haddi degil.

Zaten... kendi mallarini kendileri kullanamayan, kendi islerini kendileri kuramayan
yani ekonomik ehliyet edinememis, dolayisiyla çocuklarina bakamayacak akli ermez yetimlerinize mallarini vermeyeceksiniz;
onlari basi bos salivermeyecek, yedirip giyindirecek, himayeniz altinda tutmayi sürdüreceksiniz.
Allah'in emri bu. Bkz ayet 5, ayet 6.

Hasan Akçay
20. November 2015, 09:24 AM
Nisa-127 ile fetva istenen kadinlari da mi evlendireceksiniz?

Hayir.

Nisâ 127'deki fiil
"evlenmek"tir,
evlendirmek degil.

ASIL önemlisi, 4:127'deki kadinlar
"yetimlerin kadinlari"dir,
büluga ermelerinden söz edilen yetimler degil.

Yetimlerin o kadinlari (anneleri) mallari olan kimseler mi degil mi hiç konu edilmiyor,
yetimlerin ise MALLARI var.
Biri ötekine emsal gömsterilemez. Karsilastirmak imkansiz.

Ön inceleme yapmak isterseniz
lütfen bkz. http://www.studyquran.org/resources/Quran_Reformist_Translation.pdf
NiSÂ 127:

Malesef 4:127 geleneksel olarak yetim çocuklarla evlenilmesine Allah'in izin verdigi seklinde yorumlanip tercüme edilmistir ama gerçek bu degildir.

Ayetteki yetame-l nisâi-l lati ya "kadin yetimler ki onlar" ya da "kadinlarin yetimleri ki onlar" diye tercüme edilmistir. Çeviri olarak "kadin yetimler ki onlar" tamamen yanlistir, "kadinlarin yetimleri ki onlar" ise dogru ama muglaktir: yani "ki onlar" yetimler midir kadinlar mi?

Arapçada çogul zamir elleti (eril zamir "ellezîne"nin aksine) disildir, ve yetimleri degil kendilerine atifta bulunulan kadinlari temsil eder yalnizca. YETiMLER anlamindaki yetâme ise erildir!
...

DISCUSSION OF 4:127

Unfortunately, verse 4:127 has been traditionally misinterpreted and mistranslated in such a way as to suggest that God permits marriage with juvenile orphans. This is clearly not the case.

The Arabic expression yatama-l nisai-l lati in 4:127 has been routinely mistranslated as "women orphans, whom..." The expression is also sometimes translated as "orphans of women whom..." This later translation, though accurate, makes the crucial reference of the objective pronoun "whom" ambiguous: Does the phrase after "whom" describe orphans or women?

As it happens, the Arabic plural pronoun in this verse is the female form allaty (not the male form allazyna), and it can only refer to the women just referenced, not to the orphans. This is because the Arabic word yatama (orphans) is male in gender!
...

galipyetkin
20. November 2015, 02:26 PM
İki gün evvel şöyle yazmışız:

"Nisa-127 ile fetva istenen kadınları da mı evlendireceksiniz?
Yetimin erkeği olmaz mı?"

1-Sorular gayet basit ama Sayın Hasan Akçay demagoji yapmadan duramaz ki... Nisa-127. ayet ile sorduğumuz soruyu, ayeti her okumuş olan istisnasız herkes ne demek istediğimizi anlamıştır; Hasan Bey de anlamıştır ama bir kulp takacak ve mesleğini yapacak: demagoji.
Türkçe yetmez, biraz Arapça karıştırarak, İngilizceyi de ekledin mi iş tamamlanır gibi olursa da yakında birleşmiş milletler genel kurulundaki hitap lisanları ile de gerekli açıklamaları yapacaktır insanları ikna için. Ama ikna edemez, çünkü, yanlışlarda dolaşıyor.

2-Erkek yetimler mi? O da ne? Vurun kıçına tekmeyi. Çünkü Hasan Bey diyor ki:
"Arapçada çogul zamir elleti (eril zamir "ellezîne"nin aksine) disildir, ve yetimleri degil kendilerine atifta bulunulan kadinlari temsil eder yalnizca. Zira yetâma (yetimler) erildir!

Şimdi size bir yetim tanımı vereceğim:
"Yetâmâ (nedim ve nedâmâ gibi) yetimin çoğuludur, veya çoğulun çoğuludur. "Yetim" yalnız kalma mânâsına "yetem"den alınmıştır. "Eşsiz inci"ye de "dürr-i yetim"(sedefinde tek inci) denilmiştir. İşte bu yalnız kalma düşüncesi ile babası vefat etmiş olana da "yetim" denilmiştir ki böyle yetim kalmaya da "yütm" denilir. Bundan dolayı, gerek küçüğe, gerek büyüğe bu tür hitap edilebilmektedir. Çünkü "babadan yalnız kalma" mânâsı kalıcıdır. Fakat örfe göre henüz kendini kurtaracak çağa ermemiş bulunanlara aittir. Bu yönden "yetim" kelimesi bir zayıflık ve özellikle akıl zayıflığı ve fikir noksanlığı mânâsı ile ilgilidir. Ve bundan dolayı erginlikten sonra bile rüştünü bulamayanlar üzerinde "yetim" ismi , lügat ve örf açısından kalıcı olabileceği gibi kocasından yalnız kalan kadınlara da yetim denilir. (ELMALILI)
İşini kaybetmişlere, işsizlere de yetim denmektedir.

Nerede yetimin erili, merili?
Vur tekmeyi!

Neyse biz de kendimizi kaptırmayalım.

Bizim yönümüzden küçük kız da olsa, küçük erkek de olsa yetim olmasıyla, yetişkin
muhtaç erkek veya kadın olmasının arasında fark yok.

Biz bir kelime üzerinde ısrar ediyoruz. O da "NİSA" kelimesi ki sözlüklerde ve kitapta kadın diye yazsa da Kur'an'cası "İŞ"dir, çalışma hayatıdır.

Hasan Bey'e sorduk: "Nisa 127. ayetteki kadınları da mı evlendireceksiniz diye?
Bize bir sürü şey anlattı. Halbuki burada istenen fetva yetimlerin kadınları hakkında değil, yetimlerin "iş"leri hakkındadır.

Diğer ayetteki ifade de "size temiz kızlar" değil,
yetimleri "sizin temiz işleriniz" ile (Nisa-l27 deki nitelikler) buluşturundur.

"NİSA" kelimesinin yerine kadın değil de "İŞ" kelimesini getirin, işi bitirin. Günaha girmeyin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
20. November 2015, 03:56 PM
Yanlis anlamalar, yanlis iddialar ortaya konuldugunda
açiklamaya çalisiyorum.

Örnegin
"127 ile fetva istenen kadinlari da mi evlendireceksiniz?" denmis alayci bir üslüpla. Üslubu kâle almiyorum çünkü yanlis anlama ya da yanlis iddia degildir üslup.

Sorunun beni ilgilendiren kismi ayetteki fiilin evlendirmek mi oldugudur.
Cevap: Hayir, 127'deki fiil "evlenmek"tir, evlendirmek degil.

Erkek yetimler mi? O da ne? Vurun kıçına tekmeyi.

Vurun KIÇINA tekmeyi... Üslubu kâle almayacagimi söylemistim.
Beni ilgilendiren, erkek yetimlerin DISLANDIGI iddiasidir.
Cevap: Yok öyle bisey. Erkek yetimler de kiz istemeye gidilmek suretiyle evlendirilecek.

Ama izin verin tekrar edeyim:

Evlendirmek mal ile desteklemek seklinde degil. Çünkü o yetimlerin zaten MALLARI var. Himaye edenler birakin yetimleri malen desteklemeyi yetimlerin mallarini yemesinler yeter. Allah uyariyor (ayet 2): Onlarin mallarini kendi maliniza katip yemeyin, büyük günahtir bu, hûban kebîra.

Hasan Bey diyor ki:
"Arapçada çogul zamir elleti (eril zamir "ellezîne"nin aksine) disildir, ve yetimleri degil kendilerine atifta bulunulan kadinlari temsil eder yalnizca. Zira yetâma (yetimler) erildir!

Hasan Bey demiyor onu kardesim;
linkini verdigim yazida
EDIP YUKSEL, LAYTH SALEH AL-SHAIBAN, MARTHA SCHULTE-NAFEH diyor.

Bunlarin yaptiklari çalismalar ve verdikleri eserler hakkinda orada bilgi var. Ama Ingilizce.
Ingilizce bilmiyorsaniz tercüme edeyim.

Sizin Elmalili'dan yaptiginiz alintiya göre yetame yetim erkekler ve yetim kizlardir ama Arapça metindeki disil zamir ELLETî yetim erkekleri kapsamaz, ve bu da gösterir ki sizin kendileriyle evlenmek istedikleriniz, yetim erkekler ve yetim kizlar anlamindaki yetame degil onlarin kadinlaridir (ANNELERi). Ingilizceden tercüme edip sundugum alintida bu anlatiliyor.

Nisâ 127:

Yanlis: kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kilinan (miras)i vermediginiz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlar... (Diyanet)
Muglak: yazilmis haklari olani kendilerine vermeyip de kendileriyle nikâhlanmak istediginiz kadinlarin yetimleri... (Y N Öztürk)
Deneme: yetimlerin anneleri ki ONLARLA, kendilerine yazilmis olani vermeksizin, nikahlanmak istiyorsunuz... (H Akcay)
...yetâmen nisâi ELLETî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihû HUNNE...

Arapça metindeki ELLETî kesinlikle "kadinlar"dir, anneler...
ama Y N Öztürk'ün çevirisindeki yetimlerin kadinlari anneler midir ya da onlarin yetimleri mi belli degil,
muglak.

Hasan Akçay
21. November 2015, 04:07 AM
Vurgulamak için
bi daha:

Yetame konusunda Elmalili ne diyorsa
Edip Yüksel, Layth Saleh al-Shaiban... onu diyor:
yetame "erkek ve disi yetimler"dir.

Ek olarak
ki ONLAR anlamina gelen elletî zamirine dikkat çekiyor
Edip ve Layth:

ELLETî disil olup
"erkek yetimler"e gitmez; dolayisiyla "erkek yetimler"i içeren "yetame"ye gitmez.
"yetamen nisâ"daki "nisâ"ya gider, kadinlara, annelere.

Sizin
kendileriyle, haklari olduguna hükmedilen her ne ise onu vermeden, evlenmek istedikleriniz
yetim kizlar degil
"yetim kizlar"in ve "yetim erkekler"in anneleridir.

Çeviriyi buna göre yapmak gerekir.

galipyetkin
22. November 2015, 02:27 PM
Özgür ve ehil olduktan sonra
evlenmek isteyen evlenir, kime ne?
is kurmak isteyen kurar; kime ne?

Size temiz kilinan kadinlari...
taliplerine nikahlayacaksiniz.

Sorunun beni ilgilendiren kismi ayetteki fiilin evlendirmek mi olduğudur.
Cevap; Hayır 127'deki fiil evlenmektir, evlendirmek depil.

a)-Niye kızlarla evleniyor da anneleri evlendiriyorsunuz?
Niye kızlar size de dullar bize?

b)-Anneleri ikişer, üçer, dörder evlendirdiniz, iyi-güzel. Evlendirdiklerinizle evlenen adil olmaktan korkmuyorsa, adil olacağından emin ise, ikişer, üçer, dörder nasıl olacak? "Eş üstüne eş" alma yasak değil mi?


Evlendirmek mal ile desteklemek seklinde degil. Çünkü o yetimlerin zaten MALLARI var.

Allah, Allah!
O yetimlerin kimsesi olmaz da, kendisine ailesinden mal kalmış olabilir. Bunları anlarım.

Ya annesi ya da bekar teyzesi veya halası varsa niye heriflerin himayesine girsin ki; mal var, kendisini yetiştirecek ve de " verdim gitti" diyebilecek bir büyük de var!

Diyelim ki kimsesi yok ve mallarını verdiniz, özgür artık onlar. Ve bir müddet sonra hayatını tek başına sürdürürken taliplileri çıkmış.
Ve diyorsunuz ki:"O eski yetimleriniz 'bize bir babalık yap' diyorlar. Taliplerini soruşturup
-Verdim gitti.
deme yetkisini veriyorlar size".

Niye versinler ki:
- Al malını, mülkünü, paranı; git kendi hayatını bundan sonra kendin kur, başının çaresine bak! diyorsun,
Fakat evlenme hürriyetini vermiyorsun; illaki sen "verdim gitti" diyeceksin!
Yok ya!
Kendisi "kendimi sana verdim gitti" derse evlilik geçersiz mi olacak?

"Ma meleket eymanu-kum" dedikleriniz evinizde küçük yaşta hizmetçi/besleme/uşak olarak kullanılan kız ve erkek çocukları, zamanı geldiğinde, istekleri halinde, o güne kadarki hizmetlerinin karşılığını tazminat kabilinden vereceksiniz; gönül rızası ile bıraktığına afiyet olsun. Değil mi?
Ayetin son cümlesi, bu eymanu-kum'ları da "nikahlayın" diyor. Siz bundan karı-koca hukukunu mu anlıyorsunuz? Küçük yetim erkek ise kim evlenecek, veya kiminle evlendireceksiniz; kız ise kimle evlenecek veya kiminle evlendireceksiniz? İlan mı verecek siniz?

Niye "Nisa" kelimesini "iş", "evlendirmeyi" de "iş ile buluşturmak" diye anlamayı denemiyorsunuz. Gerek bu çocukları, gerekse bu çocukların kadınlarını heriflerin altına yatırma yerine, onurlarıyla çalışıp hayatlarını kendi kazançlarıyla düzenlemeleri gerektiğini düşünmüyorsunuz.

Bırakın "kadınları-kızları" yatağa atmayı!..
Becerileri(mehir=maharet) ile uygun veya maharet kazanacakları bir "iş ile evlendirin" veya uygun "işlerle evlendirin" ki maharet/beceri sahibi birer birey olsunlar.
Tercümelerinizi Bakara-177. ayete uygun yapın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
22. November 2015, 05:13 PM
a)-Niye kızlarla evleniyor da anneleri evlendiriyorsunuz?

Tam aksine.
Ayet 3'ün konusu olan eski yetim kizlarinizi taliplerine nikahlayacak (evlendirecek)siniz,
ayet 127'nin konusu olan annelerle ise nikahlanmak (evlenmek) istiyorsunuz.

Niye?

Çünkü o eski yetim kizlariniz
ayet 6'da sarta baglanan cinsel gücü ve annelik ehliyetini edinip kadin olmus,
size kendilerini evendirme yetkisi vermisler (mâ tâbe lekum).

Kisacasi
sizden kendilerini evlendirmenizi istedikleri için evlendireceksiniz onlari;
istemeyeni evlendirmeyeceksiniz, haddiniz degil dayatmak.

Bunu daha önce anlatmaya çalistim,
anlasilmamis;
simdi anlatabildiysem öteki iddialariniza geçeyim.

galipyetkin
22. November 2015, 10:05 PM
İşte Kur'an'dan bir alıntı: http://www.istekuran.com/fecr.html.

[I] Fecr Suresi: 17-20:- Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Doğrusu siz, yetimi, üstün-saygın bir şekilde yetiştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi özendirmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!
*****************

Yani “Rabbinizden kendiniz için bol ikram isterken, O’ndan saygın ve üstün olmaya yönelik şeyler beklerken, yetimlerin saygın ve üstün olmaları için hiç çaba sarf etmiyorsunuz; onları aç, susuz, eğitimsiz bırakıyorsunuz.

Hareket imkânı bulunmayan muhtaçların karınlarını doyurmalarını sağlayacak bir iş sahibi olmalarını temin etmeye yanaşmıyor, buna karşı içinizde bir istek duymuyor, bu konuda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

Bu hususta yarışmanız gerekirken aksine bundan kaçıyorsunuz. Hatta başkalarının [zayıfların] mirasına [toplumun onlar için harcayacağı birikime, onların toplum zenginliği içindeki paylarına] el koyuyor, onu büyük bir oburluk, düşüncesizlik ve aç gözlülükle yiyorsunuz.

Malı da sınırsız bir sevgiyle öyle çok seviyorsunuz ki, aklınıza ne hesap vereceğiniz geliyor, ne de Rabbiniz.”

Hemen hemen bütün Türkçe meallerde yer alan “yetime ikram etmiyorsunuz” çevirisi, ayetin gerçek manasını ifade etmekten uzaktır. Ayette geçen “ikram”, çay, kahve ve benzeri şeyler ikram etmek anlamına gelmez. Buradaki “اكرام ikram”, üstün kılma, saygın hâle getirme demektir. Bu da eğitim vermekle, fırsat vermekle, iş imkânı vermekle mümkün olabilir. Bir başka ifade ile ikram, “aç, susuz, öğretimsiz, eğitimsiz, becerisiz bırakma, toplumda seviyesiz hâle getirme” demek olan “قهر kahr etmenin” tam tersidir. ..........................

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
23. November 2015, 04:26 AM
Bir önceki iletimde
"daha önce açiklamaya çalistim, anlasilmamis; SiMDi anlasildiysa devam edeyim" demistim.
Anlasildigina dair tek kelime yok, hiç bi belirti yok.


*

Hareket imkâni bulunmayan muhtaçlarin karinlarini doyurmalarini saglayacak bir is sahibi olmalarini temin etmeye yanasmiyor, buna karsi içinizde bir istek duymuyor, bu konuda birbirinizi tesvik etmiyorsunuz

Bu iletinize ben de tesekkür ederim;
muhtaçlara elbet yardim etmeliyiz.

Ne var ki
bize muhtaç olanlara yardim etmemiz, bize muhtaç olmayanlara yardim dayatmasinda bulunmamizi gerektirmez;
dayatmamiz onlarin ehliyet (rüsd) sahibi olduklari hakkinda yanildik anlamina gelir (ayet 6).

Hükmümüz: onlar ekonomik ehliyet sahibidir artik, kendi islerini kendileri kurabilirler.
Iddiamiz: onlar ekonomik ehliyete sahip olamadilar henüz, bizim onlara is kuruvermemize muhtaçtirlar.

Hangisi gerçek kararimiz?

Ayetlere göre açik ve net olana gelince, 4:3'te sözü edilen nisâ
mallari olan, ekonomik "ehliyet"ini ispat etmis akli basinda kadinlardir;
malsiz mülksüz, kendilerine birilerinin is kuruvermesine muhtaç AKLI ERMEZLER degil.
Yoksa himayemiz altinda tutmayi sürdürmemiz gerekirdi onlari (ayet 5).

4:2'deki uyari o ki onlar henüz himayemizden çikmamisken
"mallari"ni kendi malimizla yemiyecegiz; büyük günahtir bu.

4:6'daki buyruk o ki
cinsel güç ARTI ekonomik ehliyet edindiklerinde
mallarini geri verip özgür birakacagiz onlari.

ve 4:3'teki hüküm o ki o kadinlarin bize temiz kilinanlarini,
HER BiRiNi kendi talibine vermek suretiyle ikiser, üçer, dörder nikahlayacagiz (Omar 2 kadini, Hatice 3 kadini nikahlayacak, Ebibekr 5 kadini...)
AMA "Bi büyüklük daha yap, beni evlendir" diyerek bize yetki verenleri nikahlayacagiz yalnizca. Dayatma yok.


*

Lütfen dikkat;
ikiser, üçer, dörder*... ülestirme sayilaridir;
ikisi bir arada ve ayni anda, üçü bir arada ve ayni anda, dördü bir arada ve ayni anda anlamina gelirler
(ve SINIRLAMAKSIZIN beser, altisar... seklinde anlamca devam edip ÖZENDiRiRLER).

O yüzden 4:3'teki nikahlayin evlenin degil evlenDiRin anlamina geliyor.

Yoksa
bi erkegin örnegin dört kadinla bir arada ve ayni anda evlenip gerdege girmesi mümkün degildir;
kaldi ki mümkün olsaydi bile ahlaksizlik olurdu bu.

__________________________________________________ ________________

*Fâtir 1:

Övgüler olsun gökleri ve yeri yaratip
melekleri kiser, üçer, dörder kanatli elçiler yapana...

Allah
örnegin 6 kanatli bir melegin
ÖNCE 1 kanadini, BiR YIL SONRA 3 kanadini, DAHA SONRA 2 kanadini degil
hepsini bir arada ve ayni anda var etmistir.

Zira
Allah bir isin olmasini isterse "Ol!" der, o kadar;
o is hemen olur. Bkz 36:82.

Hasan Akçay
25. November 2015, 12:47 PM
Bir lokantanin mutfagini düsünelim.

Tezgahinda
tepsi tepsi
adana, urfa...

Sef garson "Götürün bunlari!" dediginde
garsonlar ne anlar?

GÖTÜRÜN, malum,
homili girtlak kendiniz götürün anlamina geldigi gibi
müsterilere götürün anlamina da gelir.

Sef garson hangisini kastetmistir?

Ipucu:
o kebaplari götürecek olanlarin bazilari
et yemeyen kisilerdir (vejeteryan).

Ve bunu
sef garson da garsonlar da
biliyor.


*

Size yetki veren kadinlari nikahlayin!
fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâ' (Nisâ 3)

Buradaki
"nikahlayin"in anlami da
su ikisinden biri olabilir:

1.kendinize nikahlayin
2.baskalarina nikahlayin.

Allah hangisini kastediyor?

Ipucu:
o kadinlari nikahlayacak olanlarin bazilari,
Hatice örneginde görüldügü üzere,
KADINDIR.

Ve bunu
Allah da insanlar da
biliyor.

Hasan Akçay
27. November 2015, 04:35 AM
NiKAHLAYIN ile ilgili yukardaki bilgi yeterli degil.
Tam bilgiyi vermek gerekirse
isin içine gramer girer, Arap kültürü girer, ama en enemlisi muhteva girer.

Ben
ASIL geçerli olan muhteva oldugu için
ona dikkat çekmeye çalistim.

Yani
Nisâ 3'te anilan kadinlari nikahlayacak olanlar Hatice misillu KADINLAR dahil bütün inananlardir,
nikahlanacak olanlar ise ikiser, üçer, dörder... yani hepsi bir arada ve AYNI anda nikahlanacak.


*

Bu iletimde
kisaca
gramere degineyim.

NiKAHLAYIN anlamindaki "fenkihû"nun açilimi "fe inkihû"dur.
InKiHÛ ise evlenin demek.
Dolayisiyla 4:3'te evlenin deniyor, evlendirin denmiyor.

Ancak...
evlendirin anlamindaki ENKiHÛ da, tipki inkihû gibi, NKH kökünden gelir
ve dikkat dikkat... Hz Peygamber zamaninda fiilimiz NKH seklindedir.

Yani örnegin
4:3'te de NKH seklindedir
24:32'de de NKH seklinde.

Ama Hz Peygamberin ebedi yasama göçmesinden yaklasik yüz yil sonra mushafa harekeler eklenirken
bi takim insanlar tarafindan
NKH 4:3'te evlenin anlamina gelsin diye iNKiHÛ okunacak sekilde harekelenmis, 24:32'de ise evlendirin anlamina gelsin diye ENKiHÛ okunacak sekilde.

Kisacasi NKH fiiline Nisâ 3'te yüklenen evlenin anlami
Allah'in indirdigi degil
muhtevayi göz ardi eden o insanlarin tercihidir.


*

Iste Allah'in dinine musallat olan çok esli zulüm
beserin yaptigi o YANLIS tercihe dayaniyor.

Hani
Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir ya (Mâide 44),
es üstüne es almak Allah tarafindan haram kilindiktan sonra
es üstüne es alan çok esliler,çok esciler kafirlerin ta kendileridir.

Hasan Akçay
27. November 2015, 09:51 AM
Kâle rabbî... (Enbiyâ 4)

De ki "Rabbim..." (S Ates, Kur'ân-i Kerîm Tefsîri, MiLLiYET)
Peygamber, onlara dedi ki: "Rabbim..." (Diyanet)

MUHTEVA
sözgelimi demek, sözün gelisi, sözgelisi.
Süleyman Ates:

4 ncü ayetteki kâle (قَالَ) fiilini
Medine ve Basra karilerinin tamami ve Kufe'lilerin de bazilari kul (قُلْ) seklinde okumaslardir.
Sözgelisine daha uygun oldugu için biz bu kiraati esas aldik.

Bu kiraat ihtilaflarinin,
daha ziyade ilk Arap yazisinin yazim karakterinden çiktigi anlasilir.
Çünkü ilk zamanlarda kaf ile lâm arasina uzatma elifi konmaz(di).

Demek neymis,
"muhteva"ya daha uygun olan anlam hangi kiraati gerektiriyorsa
o kiraat tercih edilmeliymis.

Iyi de... süleyman atesler
bu kurala
Nisâ 3'te niye uymazlar?

Hasan Akçay
28. November 2015, 04:37 AM
Iddia ediyorum:

Nerde bi zulüm varsa Allah ONU yasaklamistir.
Islamin Muhammed nebi tarafindan iletilen versiyonu odur
yani indirilen din.

Örnegin
"Senin sirtin anamin sirtidir" deyip hanimini "zihar"layanin yaptigi sey zulümdür.
"Evlatlik = biyolojik evlat" diyenin biyolojik aileye yaptigi sey zulümdür.
Mertçe insanin yüzüne söylemek yerine arkadan çekistirenin yaptigi sey zulümdür.
Yetim mali yiyenin yaptigi sey zulümdür.

Allah bütün bu zulümleri yasaklamistir.


*

Es üstüne es almak zulümdür;
o yüzden yasak edilmistir.

Nisâ 23:

Size yasak edildi (Hurrimet aleykum)
iki kiz kardesin arasini birlestirmeniz...

Iki kiz kardesin
ayri ayri zamanlarda sizin esiniz olmasi
yasak degil.

Biri sizden bosanirsa ötekini alirsiniz.

Ama iki kiz kardesin arasini cem edemezsiniz (en tecmeû beynel uhteyn),
yasak.

Yasaklanan
cem etmektir, birlestirmek...
birini ötekine kuma getirmek,
ES ÜSTÜNE ES almak.

Hos görülebilcek bisey olsaydi Allah yasaklamazdi onu,
zulümdür ki yasaklamistir, bütün öteki zulümler gibi.


*

Ve...
"ES ÜSTÜNE ES almak zulümdür ama caizdir" diyenlere inanmayin.
Allah zulme izin vermez. Çünkü zulme izin veren de zalimdir.

Yûnus 44:

Allah insanlara hiç bir sekilde zulmetmez,
insanlara kendileri zulmediyor.

Iste kafirlik odur,
uydurulan din,
insanin insana ettigi...

galipyetkin
28. November 2015, 09:43 AM
Bu sabah Sayın Hasan Akçay kendini Babil'in asma bahçelerine atmış dolaşıyor.
Dolaşmasına dolaşsın ama sorular hala cevapsız.

Meselâ:
1-: 4/3. ayetteki yetkileri nasıl elde ettiniz? Siz kimsiniz? Her canı isteyen: "1bende istiyorum, bende istiyorum

Hasan Akçay
28. November 2015, 10:21 AM
...sorular hala cevapsız.

Meselâ:
1-: 4/3. ayetteki yetkileri nasıl elde ettiniz? Siz kimsiniz? Her canı isteyen: "1bende istiyorum, bende istiyorum

Cevap ayette geçen mâ tâbe lekum ifadesidir.
MÂ TÂBE LEKUM size temiz kilinanlar demek, size yetki verenler,
tipki ayet 4'teki TIBNE gibi.

Baskalarini degil yalnizca onlari nikahlayacaksiniz.

Açikladim, cevap verdim;
hala cevapsiz demeyin lütfen.

Siz kimsiniz?

Siz
4:3'teki "nisâ"yi himaye eden erkeklersiniz, Hatice misillu kadinlarsiniz;
o "kadinlar"i SiZ nikahlayacaksiniz.

galipyetkin
28. November 2015, 12:43 PM
Yukarıdaki yazım daha tashih görmeden parmağımın yanlışlıkla değişik bir tuşa dokunmasıyla ve peşpeşe gelen bazı aksaklıklar nedeniyle tamamlanamamış ve gerisi silinerek yarım kalmış bir yazı.

("MA TABE LEKUM" ve "TIBNE" ifadeleri hakkında sonradan bazı söyleyeceklerim olacak.)

Yazmak istediklerim esasen şu:

1-: Yetimler hakkında verilmesi gereken kararlar var ki, bu kararları kim verecek?
Bu kararları verme yetkisi nasıl elde edilecek?
Abuzittin Efendi bunlar yönünde bir karar karar verirse, bu karar Hasan Bey tarafından beğenilmezse ve taraflar arasında "illaki benim dediğim olacak" diye cinayet çıkarsa ne olacak?

-Hamisi verecekmiş.

Kim bu?
Gökten mi düştü?
Alnında mı yazıyor?

"Al bu yetimi, kafana göre işle" mi denmiş?
Denetimi filan yok mu bunun.
Mesela evlenme yaşı hakkında bir hukukçunun gösterdiği yasaya ve yasanın maddesine itimat etmeyip de her "herze"yi bildiği zannedilen bir hakimin lafına itimat edip de 16 yaşında bir küçüğü evlendirirse taraflarla birlikte hapishanenin güllü bahçesinde misket oynar.

İster "hami" deyin, ister "vasi" deyin, ister "evlat edinen" deyin, ne bunlar? Allame-i cihan mı?. Bazıları gibi "ben ne dersem o" diyenlerden mi ?
Denetime tabii değiller mi?

2-: Ayetin 1. bölümünde deniyor ki: "adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın".
Bu ifade yani "temiz kadınlardan ikişer, üçer, dörder evlendirilme veya evlendirme olgusu evlendirilen ve evlendirilmeyen yetimler yönünden adaleti nasıl sağlayacak. Meselâ Abuzittin'in yetim Ayşe'si evlendirildi ise yetim Süleyman'a, veya Hasan beyin yetimi Murat'a adalet yönünden etkisi ne ve nasıl olacak.

Yeni başladık.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Hasan Akçay
28. November 2015, 02:52 PM
Sizden ricam:

1.Bir iletinizde yalnizca bir konuyu ele alin lütfen, müzakerenin derli toplu yapilabilmesi için...
2.Alay edilmeye dayanamiyacagim noktaya geldigimde sizi okumayi ve cevaplandirmayi birakacagimi bilerek üslubunuza mukayyet olun.

Hasan Akçay
28. November 2015, 04:29 PM
Örnegin iletinizdeki ilk konu:
yetimler hakkinda verilmesi gereken kararlar.

Sözünü ettiginiz kararlar
tam olarak hangi husustadir;
örnek verir misiniz.

Bu yetimler MALLARI olan kimseler.

Onlarin haklarindaki hükümleri
2, 3, 4, 5, 6'da Allah vermis.

2.
Yetimlere mallarini verin. Pisi temizin yerine koyup degistirmeyin.
Onlarin mallarini kendi mallarinizla yemeyin, büyük günahtir bu.

3.
Yetimlerin haklarini gözetemeyeceginizden korkuyorsaniz
nikahlayin size yetki veren kadinlarin ikiserini ve üçerini ve dörderini
ama bunda adil olamayacaginizdan korkuyorsaniz yalnizca birini ya da yeminleriniz kime malikse onlari.
Sapmamaniz için uygun olan budur.

4.
Kadinlarin "sadukât"ini karsilik beklemeden verin.
Ama o sadukâttan size kendileri bir sey birakirlarsa
onu çekinmeden ve saglikla yiyin.

5.
Allah'in ayakta kalmanizin araci yaptigi mallarinizi akli ermeyenlere vermeyin.
Doyurun onlari, giydirin ve kendilerine güzel söz söyleyin.

6.
Yetimleri, onlar (nikah) cinsel güç edinene kadar, gözetin.
Sonra onlarda (rüsd) ehliyet bulursaniz
mallarini kendilerine verin; büyüyüverirler diye hizla tüketmeyin.
...

1-: Yetimler hakkında verilmesi gereken kararlar var ki, bu kararları kim verecek?
Bu kararları verme yetkisi nasıl elde edilecek?

Eger sözünü ettiginiz kararlar
yetimlere mallarinin verilmesi hakkindaysa
kararlarin sahibi, Allah'tir. Bkz 2, 4, 5, 6.

"Bu kararlari kim verecek"ten kastiniz "Yetimlerin mallarini kendilerine kim verecek?" ise
yetimleri himaye etmekte olan ve onlarin mallarini emaneten elinde bulunduran kimseler verecek.

"Bu kararlari verme yetkisi nasil elde edilecek?" sorusuna gelince, bilmiyorum. Ben Allah ne söylüyorsa onu bilebilirim ancak. O'nun söyledikleri ise yukardaki ayetlerde. Ama ille kisisel tavrimi belirtmem isteniyorsa devletin yasalaridir geçerli olan.

dost1
28. November 2015, 04:41 PM
Selamun aleyküm, değerli Hasan Akçay kardeşim,


Iddia ediyorum:

Nisâ 23:

Size yasak edildi (Hurrimet aleykum)
iki kiz kardesin arasini birlestirmeniz...

Iki kiz kardesin
ayri ayri zamanlarda sizin esiniz olmasi
yasak degil.

Biri sizden bosanirsa ötekini alirsiniz.

Ama iki kiz kardesin arasini cem edemezsiniz (en tecmeû beynel uhteyn),
yasak.

Yasaklanan
cem etmektir, birlestirmek...
birini ötekine kuma getirmek,
ES ÜSTÜNE ES almak.

Hos görülebilcek bisey olsaydi Allah yasaklamazdi onu,
zulümdür ki yasaklamistir, bütün öteki zulümler gibi.


*

Ve...
"ES ÜSTÜNE ES almak zulümdür ama caizdir" diyenlere inanmayin.
Allah zulme izin vermez. Çünkü zulme izin veren de zalimdir.

Yûnus 44:

Allah insanlara hiç bir sekilde zulmetmez,
insanlara kendileri zulmediyor.

Iste kafirlik odur,
uydurulan din,
insanin insana ettigi...

Nisa 23 de geçen:

"ve en tecmeu beynel uhteyni - illâ ma kad selef-" ayeti yanlış çevirerek yargınıza delil gösteriyorsunuz.

Ayetin doğru çevirisi:

"ve iki kız kardeşin arasını birleştirmeniz –eski yapılıp geçenler hariç–" şeklinde olmalıdır.

Sizin belirttiğiniz gibi bir çeviri yapmak ayetteki "BEYNE" sözcüğünü görmemek demektir. Ayette bu BEYNE sözcüğü olmasa sizin çeviriniz için olabilir denilir.
BEYNE sözcüğünün anlamı "ARA" demektir. Ayette isim tamlaması izafet olarak kullanılmıştır.
Haram olan; " İKİ KIZ KARDEŞİN ARASININI BİRLEŞTİRMEKTİR."

İki kız kardeşin arasının birleştirilmesi, ölen ya da boşanılan eşten sonra hemen baldızla evlenilmesi demektir. Baldız; ancak, araya başka bir eş girdikten sonra,-ondan da ayrılma olursa- haram olmaz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsustur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay
28. November 2015, 05:14 PM
İki kız kardeşin arasının birleştirilmesi, ölen ya da boşanılan eşten sonra hemen baldızla evlenilmesi demektir. Baldız; ancak, araya başka bir eş girdikten sonra,-ondan da ayrılma olursa- haram olmaz.

Konumuz "es üstüne es almak"tir
ve araya baska bir esin girmesinin
bununla ilgisi yok
çünkü baldizinizla evlenebilmeniz için o kadindan da "ayrilma"k zorundasiniz.

Önemli olan sudur:

Siz
iki kiz kardesten biriyle evli olup dururken onun üstüne bi de baldizinizla evlenmek suretiyle
ES ÜSTÜNE ES alamazsiniz. Haram.

Iki kiz kardesle evlenmeniz midir
haram olan? Hayir.

ESiNiZ OLAN kiz kardes ölürse ya da sizden bosanirsa*
ya da kendisiyle evlendiginiz BASKA bir kadinin zevceligi araya girerse
ÖTEKi kiz kardesle evlenebilirsiniz.

Ama, belirttiginiz üzere, o "BASKA kadin"dan da ayrilma olduktan sonra
yani siz BEKAR hale geldikten sonra evlenebilirsiniz ÖTEKi kiz kardesle.

Önemli olan,
evli oldugunuz kadinin üstüne onun kiz kardesiyle evlenmek suretiyle
es üstüne es alamazsiniz. Yasaklanan bu.

Demek ki "zulüm"dür.
Allah zulüm saymayip hos görebilseydi onu
yasaklamazdi, caiz kilardi.


*

Çok esli olmanin
hos görülmesi imkansiz "zulüm"lere yol açtigini
istisnasiz bütün müfessirler belirtiyor.

Örnegin Elmalili:

Çok esli oldugunuzda adaleti saglayamayacaginizdan korkarsaniz,
ki KORKMALISINIZ...

Adaletsizlik = zulüm.

__________________________________________________ __

*Esiniz ölürse ya da sizden bosanirsa
baldizinizla evlenebilirsiniz.
Uygulama böyle. Benim bildigim bu.

Bir mümin, baldiziyla evlenebilmek için,
baska bir kadinla evlenip ondan ayrilmak
yani HÜLLE yapmak zorunda degil.

galipyetkin
28. November 2015, 06:58 PM
Sayın Akçay.

Her seferinde aynı şeyi yapıyorsunuz:
"Alay edilmeye dayanamadığınızı söyleyerek çekilme tehdidi."

Sayın Hasan Akçay.
Yanılıyorsunuz!. Aklımın ucundan dahi geçmez.

Ama sıkışıldığında, her seferinde aynı şey. Şimdi de aynı şeyi yapılıp soru ve konu ile ilgisi olmayan konular gündeme getirilip asıl ve en önemli soru "es" geçiriliyor.

Evet.

1-: Bir yetimin sorumluluğu, isteyen her bir kişiye verilmekte midir?

2-: Deniliyor ki: "Bu yetimler MALLARI olan kimseler."
Bir yetimin "Malları olmak" Allah'ın emri değil! Cıbıldak; mesela yeni doğmuş olup da cami kapısına terk edilmiş olamaz mı? Malları olmayanlar "diplerine tekme" atılmaya mı münasip? Lüzumsuz işler gurubundan mıdırlar?

3-: Temiz kadınların evlendirilmesi diğer yetimleri "adalet" yünden nasıl etkilemektedir. Bu soru niye cevaplanmıyor? Ayetin kilit noktası.

Daha yeni başladık.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
29. November 2015, 05:46 PM
Esinizin üstüne baldizinizi alamazsiniz
ama baska bir kadini alabilirsiniz... mi?

Bu iddia
Allah'in Ahzâb 52'deki hükmüyle çelisir.

Hasan Akçay
30. November 2015, 12:33 PM
Konumuz
4:3'te caiz kilindigi öne sürülen
çok eslilik.

1-: Bir yetimin sorumluluğu, isteyen her bir kişiye verilmekte midir?

Yetimlerden sorumlu olacaklarin
hangi kurallara göre belirleneceginin
konumuzla ilgisi yok.

2-: Deniliyor ki ki: "Bu yetimler MALLARI olan kimseler." ...Malları olmayanlar "diplerine tekme" atılmaya mı münasip?

Hayir elbet. Onlara is buluverin, mal verin, is kuruverin
ama bunun, MALLARI OLAN kadinlari
onlari himaye etmis olan siz Omar'larin, Ebibekr'lerin, Ayse'lerin, Zeyneb'lerin*...
nikahlamanizla ilgisi yok.

Çünkü MALLARI OLAN yetimleri taliplerine nikahlamaniz yoksul yetimlere mal vermenize engel degil;
yoksul yetimlere is buluvermeniz MALLARI OLAN yetimleri taliplerine nikahlamaniza engel degil.

3-: Temiz kadınların evlendirilmesi diğer yetimleri "adalet" yünden nasıl etkilemektedir.

Temiz kadinlar - diger yetimler diye bi ayrim yok;
adaletsizlik söz konusu degil.

Size temiz kilinan (mâ tâbe lekum), size yetki veren demek.
"Büyüklük yap, evlendir beni!" deyip size yetki verenleri, ayrim yapmadan, nikahlayacaksiniz.
Hattâ yalnizca "nisâ"yi degil erkekleri de nikahlayacaksiniz çünkü Nûr 33'te görüldügü üzere mâ meleket eymâninizin bi kismi erkektir.
Ama dayatmak yok! "Beni evlendir!" demeleri sart. Yetki vermeyenleri zorla evlendirmek yok.

ASIL önemlisi
size yetki vermeyenlerin
Nisâ 3'le ilgisi yok:

Yetimlerin haklarini gözetemeyeceginizden korkuyorsaniz
NiKAHLAYIN size yetki veren kadinlarin ikiserini, üçerini, dörderini
ama adil olamayacaginizdan korkuyorsaniz
yalnizca birini ya da mâ meleket eymâninizi.
Sapmamaniz için uygun olan budur

________________________________________________

*Ahzâb 55'te belirtildigi üzere peygamber eslerinin mâ meleket eymâni var;
Nisâ 3'te ise "Nikahlayin mâ meleket eymâninizi" deniyor.
Peygamber esleriyseniz "Nisâ 3 beni baglamaz!" diyemezsiniz, "mâ meleket eymân"inizi siz de nikahlayacaksiniz.

galipyetkin
2. December 2015, 11:19 AM
Tanımlara baktığımız zaman görüyoruz ki yetimler:
1_: Kimsesiz küçük kız ve erkek çocuklar,
2-: Annesi olan babasız küçük kız ve erkek çocuklar,
3-: Çocuksuz yetim kadınlar
4-: Çocuklu yetim kadınlar (ki bu grubu 3. gruba sokabiliriz).
5-: İşsizler

Ve Ayetin başlangıcına baktığımız zaman da şunu fark ederiz ki, ayet "EY İNSANLAR!" diye başlamakta dolayısı ile kadın erkek herkese yetki ve sorumluluk verilmektedir.
Böylece bu ayetteki "NİKAHLAYIN" görevi erkekler yanında kadınlara da verilmiştir. Dolayısı ile erkekler "ikişer-üçer-dörder" nikah eylemini yaparken, kadınlar ayrık tutulmadığından aynı yetki ve sorumluluk kadınlar için de mecburidir. Kadınlar da yetimleri "ikişer-üçer-dörder" nikahlamak mecburiyetindedirler.

Halbuki mealler ve açıklamalarına baktığımız zaman bu yetki yalnızca erkeklerdeymiş gibi
açıklanmakta ve erkeklerin "dört eş alma" yetkisi de bu ayete dayandırılmaktadır.

Devam edeceğim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
2. December 2015, 11:55 AM
Sonra umre de yaptim.

Medine sicaktan kavruluyor... Bi hurma bahçesine gittik.
Aklimda VÂKIA suresinde anlatilan cennet bahçesi.

Acaba Medine'deki bu bahçe
cennetteki o bahçeye benziyor mu?

27.Ve sagin insanlari...
28.dikensiz kiraz agaçlarinin altindadir.
29.Salkim salkim hurmalar
30.uzamis gölgeler
31.DÖKÜLEN SU
32.ve bol bol öteki meyveler.
33.Tükenmez, yasak edilmez.

34.Ve yükseltilmis dösekler*
35.Öyle bir var ederiz ki onlari,
36.hiç kullanilmamis,
37.kusursuz uyum içinde
38.sagin insanlari için.


*

Ve DÖKÜLEN SU (mâin meskûb)...
Bizi gerçekten dökülen su sesi karsiladi,
bi karis çapinda kocaman bi borudan büyükçe bir havuza akiyor.
http://www.dailymotion.com/video/xxsn94_hurma-bahcesi-medine_shortfilms
(Videoda dakika 4:30)

Yeralti suyuymus. Motorla çekiliyor.
Hz Peygamber döneminde her halde
develerle (https://www.youtube.com/watch?v=MDcxE5XaBOQ)
çekiliyordu.


*

Havuzun basinda dört bi yani açik, üstü kapali bi yapi.
Biz buna çardak deriz ya, çardagin DAMI çali çimkidir; bu ise betondu.
Yerler hali döseli. Kenarlarda yükseltilmis dösekler (furusin merfûa).

Döseklerin üstüne
1 000 develi agalar gibi
kurulduk.

Etrafta kelebekler uçusuyor.
Ve kus civiltilari.


*

Arkta akan suyu izleyerek bahçeye indim.
Aman Allah’im! Sicaktan kavrulan Medine’nin avucunda yemyesil bi serinlik.
Domates, biber, maydanoz, marul, misir, kocaman yapraklariyla tanidik canim kabak göverisi.
Ve çiçekler.

Benziyor mu?


*

Bizimkiler "Maydanoz koparabilir miyiz?" dediler.
Bahçenin sahibi: "Helal! Helal!"

__________________________________________________ ______

*Altini çizdigim kelimelere lütfen dikkat eder misiniz.

34.Ve yükseltilmis dösekler...
35.Öyle bir var ederiz ki onlari...

Arapça bilmemize gerek yok, Aklimizla okuyalim yeter.
onlar nedir?

Bakin ne imis:

Biz onlari (hurileri) yepyeni bir yaratilista yarattik. (Diyanet)
Biz kadinlari yeniden biçimlendirdik. (E Yüksel)
Biz (oradaki) kadinlari da yeniden bir güzel insâ' etmisiz (S Ates)

Nereleriyle okumuslar?

galipyetkin
2. December 2015, 11:09 PM
Bazı tefsirciler, rüştünü ve mallarını elde ederek ayrılmış bu yetimlerden nikahlanacak olanlarının -bana bir babalık daha yap- diye kendisini yetiştirene yetki vermesi gerektiğini söylüyor. Bu deyiş erkek yetimleri akla getiriyor? Onlar da mı babalık yapılmasını istiyor?
Biz ayetlerde böyle bir şeylere rastlamadık; çünkü yok. Kişisel yakıştırma.
Kadınları erkek hakimiyeti altına sokma, erkeklerin hükmü altına alma çabası.
Okuyun ayeti, kız veya erkek ayrımı yapılmadan yetimlerin nikahlanması kesin emir.

Her neyse!...
Diyelim ki bir kısım yetime mallarını verdiniz ve evlendirdiniz.
Hayatı kurtuldu mu?
Diyelim ki bir afet sonucu eşini, ailesini, malını mülkünü kaybedip, cascavlak kalırsa, ne olacak?
İşlemler sil baştan mı başlayacak?
Halbuki okutulup veya işe gönderilip meslek sahibi yapılan öyle mi?
Evlenmek kişisel bir tercihtir. Allah kimseyi buna zorlamaz.
Demek ki gösterilen çare palyatif, yalapşap, yani kalıcı değil. O zaman da, nikahlanmak Allah'ın isteği olamaz.

Bakın;

nisa ifadesini iş,
nikâhı da iş ile buluşturmak, iş ile birbirine bağlamak, bir işe sahip yapmak

diye mânâlandırırsanız, hemen, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan ayetin çözümüne ulaşırsınız ve ne yetimin malı, ne yetki verme, ne evlendirme, ne erkek yetim, ne kız yetim, ne de yetimlerin kadınları kalır. Zaten hiçbiri ayette yazılı değil, uydurma.
Yetimlerin kadınları diye tercüme edilen de yetimlerin işleri mânâsındadır. Surenin hiç bir yerinde de yetimlerin kadınlarından bahsedilmez, böyle bir ifade dahi yoktur; yetimlerin işlerinden, iş durumlarından bahsedilir.

İsterseniz mealler üzerine yerleştirerek bir denemede bulunun.

Yazdıklarım benim düşüncelerim. Daha evvel de bu konuda benzer bir şekilde yazmış idim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
3. December 2015, 06:19 AM
Yazdıklarım benim düşüncelerim...

Elbette.
Düsüncelere ancak SAYGI gösterilir
ama KATILMAK sart degil.


*

"Bana bi babalik daha yap..."
Bu deyiş erkek yetimleri akla getiriyor? Onlar da mı babalık yapılmasını istiyor?

Evet.
Ama buradaki baba kelimesinin anlamini daraltmiyoruz degil mi.
"Babalik, annelik, ablalik, abilik..."tir tamami. Onun için büyüklük yap diye de yazdim.

Iste, MALLARI OLAN, dolayisiyla size MALEN ihtiyaç duymayan "yetame"yi nikahlama isini,
onlari himaye etmis olan SiZ anneler, babalar, ablalar, abiler... yapacaksiniz
ve SiZ Hatice'ler, Zeyneb'ler, Aise'ler... yapacaksiniz. Çünkü sizin de "mâ meleket eymân"iniz var. Bkz Ahzâb 55.

"Kimleri nikahlayacaksiniz"a gelince, cevap: kadinlari ve erkekleri.

Çünkü
nikahlayin yükleminin 3 Nesnesinden 1'i olan mâ meleket eymân
kadinlar ve erkeklerdir. Bkz Nûr 33.

Nikahlayin size yetki veren
1.kadinlarin ikiserini ve üçerini ve dörderini
2.ya da onlarin yalinzca 1'ini
3.ya da mâ meleket eymâninizi.

Kanit olarak ilgili ayetlere yollama yaptim,
tekrarin lüzumu yok.

galipyetkin
3. December 2015, 11:25 AM
Artık bu çöpçatanlık işi sıkmaya başladı.

Şimdi tamamı müteşabih olan bu 3. ayete yetimler lehine faydacı bir anlayışla, ne dediğine bakılırsa, bu ayet standart hayat şartlarının altında yaşam sürdürmeye mecbur bırakılan yetimlerin Allah'ın verdiği dünya nimetleri ile buluşturulup, onlara kol-kanat gerilmesi ve bunun nasıl yapılması gerektiğini anlatır.
Bu kol kanat germe de gene müteşabih anlatı ile:

MESNA(ikişer): yardımlaşarak.
SÜLASE(üçer): İçe sinecek derecede
RUBA(dörder): Fayda sağlayacak oranda

olması istenmekte.
Bu ifadeler 35/1. ayette de müteşabih olarak geçer.

4/3. ayeti de bu anlayışla tercüme etmek de öyle yapıldığı, katmalar katıldığı andaki gibi zor değil:

"Eğer yetimler konusunda haklarını vermede korkunuz yoksa(işiniz, durumunuz müsait ise, yani altından kalkabilecek iseniz), o zaman sizin için temiz olan işlerinizle bunları ikişer, üçer, dörder (yardımlaşarak, yardımlarınız içe sinecek ve fayda sağlayacak şekilde), maharet edinecekleri şekilde(veya maharetlerine uygun şekilde) nikahlayın/iş sahibi yapın/iş ile buluşturun/meslek öğrenmek üzere çalıştırın. Bu şekilde(çalışmaktan, yani işçilerin fazlalığından dolayı) adil olamamaktan çekinirseniz o zaman bir tanesi ile ilgilenin; ya da(bunu da yapamıyorsanız) evinizdeki/elinizin altındaki "beslemeyi" işe gönderin/meslek öğretin."
(Meslek öğrenmeye yönelik okumak veya okutmak da "iş" kapsamı içinde düşünülmelidir.)

4/4 ayetin ilk cümlesi ile de yerleştirilecekleri işlerin becerilerine/yeteneklerine/maharetlerine(mehir) uygun ücret "sadukat" verilmesi istenir.


Böylece konu benim yönümden kapanmış olup isteyen yetimleri başlık parası karşılığı evlendirir, ister evinde hizmet ettirir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
3. December 2015, 12:22 PM
"Bunlar benim düsüncem" dediniz.
Güzel. SAYGI hakkidir düsüncenizin.

Ama sizin de
farkli düsüncelere SAYGI göstermeniz kosuluyla.
Çöpçatanlik möpçatanlik... Lütfen!


*

Bakin Nûr 32'de "Evli olmayanlarinizi NiKAHLAYIN!" diyor Allah.
1.Eger "Nikahlayin!"dan kasit "Is sahibi yapin!" ise evli olanlari neden is sahibi yapmayasiniz?
2.Allah Nûr 32'de büyüklük yapip evlendirin mi diyor çöpçatanlik yapin mi?


*

Malsiz mülksüz, bes parasiz kimselere mal verin, is kuruverin... tamam
ama ayet 3 dahil Nisâ suresinin basindaki yetimler MALLARI OLAN insanlar; sizin malî desteginize muhtaç degiller; malî destek istemiyorlar sizden.
Siz onlarin malini kendi maliniza katip yemeyin yeter (ayet 2).

Arti, mallarini kullanabilecek ehliyeti kazanmislar ki siz bunu görüp mallarini kendilerine vermis, özgür birakmissiniz onlari (ayet 6).
Ekonomik özgürlüklerini kazanmislar.
Is kuruveriyorum ayaklarina yatip köstek olmaya hakkiniz yok.

galipyetkin
3. December 2015, 12:54 PM
İllaki beni polemiğe katmak.
Hayır katılmıyorum, ve bu konuda son defa yazıyorum.

Hiç merak etmeyin malı mülkü olan yetimlerin toprak altından bile çıkar bir yakını, bir uzak akrabası çıkar onu himaye altına alır.
Bu devirde ise "vesayet makamı" olan Mahkemeler vardır ve yetimlerin vasileri ve malları bunların denetimi altındadır.

Gelelim yetimlerin mallarına.
Garibanı okutamadınız veya okumadı.
Bir meslek öğrensin diye çıraklıktan başlamak üzere bir işe gönderdiniz. Az veya çok, kendisine bir haftalık verilir. Bu haftalık işi öğrendikçe, iş sahibine faydası arttıkça, artar.
Bu haftalık eve getirilir ve bunun içinden kendisinin günlük ihtiyaçlarının karşılayacağı bir miktarı verilir ve geri kalanı ne olur?
İşte bunu yemeyin Hasan bey. Hak edince bunu, bunun toplamının tamamını verin.
Hiç merak etmeyin. Malı olanın bakıcısı da çok olur Onun-bunun eline kalmaz ve memleket "beslemelerden geçilmez". Ama şimdi "yetimhaneler gırtlağına kadar dolu. Neden acaba?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
4. December 2015, 04:48 AM
Insanoglu tehlikeyle dalga geçmeyi seviyor.
Sörf gibi, boga güresi gibi,
seytan taslama ve ihram gibi...


*

Seytana duydugu öfke seline kapilarak
terligini çikardigi gibi seytanin kafasina firlatan mi dersin,
seytanin üzerine çis yaptigina kendisini inandiran mi.

Ahmet Hakan 2001'de hacca gitmis.
Onun 16 Ocak 2006 tarihli "Hürriyet"teki yazisindan:

…Seytan taslama kulesine yaklastigimda gördügüm manzara suydu: Iri yari adamlar kendilerinden gecmis bir sekilde önüne gelene carparak ellerindeki taslari kuyuya atmaya calisiyorlardi. Ortalik mahser yeri gibiydi. Kimsenin kimseye dikkat ettigi yoktu. Taslama bölümüne biraz yaklasinca bir terlik yiginiyla karsilastim. Taslama aninda yasanan büyük kargasa nedeniyle ayaklardan cikan terliklerdi bunlar. Terlik yiginini asip dengeyi bozmadan kuyuya yaklasmak imkánsizdi.

Buna ragmen bütün cesaretimi toplayip kalabaligin icine dalmaya calistim. Olmadi. Kendinden gecmis adamlar gecit vermedi. Bir iki siyrik ve iki kritik sendeleme sonucu kendimi disari zor attim...

Matadorumuz bogadan kaçmis.

*

Ihram iki büyük havludan ibaret bi giysi. http://www.omarali.com.my/omarali2/index2.php?page=shop.product_details&product_id=598&flypage=flypage.tpl&pop=1&option=com_virtuemart&Itemid=57
Donsuz... yani ihramin altinda don yok; tehlike BURADAN kaynaklaniyor.

Hacilar
son derece tedirgin ama yine de sakalasiyorlar,
YiGiDiN MALI meydanda olur
filan diyerek.


*

Ulema ise
ayetleri çarpitiyor,
masum masum...

Örnegin
Mâide 2:

ihrâmdan çiktiginiz zaman avlanabilirsiniz. (S Ates)
ihramdan çiktiginizda (isterseniz) avlanin. (Diyanet)
ihramdan çiktiginiz vakit avlanin. (Y N Öztürk)

Oysa Arapça metinde ihram yok (iza haleltum fastâdû).

Konu avlanmanin helalligi, haramligidir;
o halde dogru çevirinin "YASAK DÖNEMDEN çiktiginizda avlanin!" olmasi gerekir (5:2),
Size yasakken av hayvani öldürmeyin, lâ taktulûs sayde ve entum hurum (5:95).

Hasan Akçay
5. December 2015, 03:42 AM
Öyle basit seyler var ki
akla hakaret diye
insan söylemekten çekiniyor.

Örnegin
mevsimler VAKTEN SABiTTiR; her mevsim yalnizca kendi vaktinde gelir.
Mevsimler aylardan olusur, o yüzden aylar vakten sabittir.

Avlanmanin yasak oldugu
haram aylar vakten sabittir.

Peki, "YASAK DÖNEMDEN çiktiginizda avlanin!" buyrugu
niçin Mâide 2'de veriliyor,
avlanma yasagindan söz etmenin yeri orasi midir?

Evet orasidir.

Çünkü
1.avlanma yasagi,
2.Mekke panayirlari,
3.hac
es zamanlidir.

"Haram aylar"dir söz konusu olan.

O aylarda
av hayvanlari yenice dünyaya getirdikleri yavrularini büyütmektedir; av hayvanlarinin öldürülmesi haramdir
ve Mekke'de kurulan panayirlarin güven ortamina ihtiyaci var, savas haramdir.

Yaz aylaridir haram aylar
çünkü KIS ve ilkbahar mevsimlerinde kervanlarla DIS ülkelere giden Kureys tüccari Mekke'de yoktur (Bkz 106:2), Kureyssiz Mekke panayiri olmaz
yani Kuran ayetlerinde belirtilen de bu:

Haram aylar KIS mevsimine, ilkbahara denk gelmezler;
haram aylar vakten sabittir
haram aylar daima ama daima yaz aylaridir.

Günesin dogudan gelmesi nasil sünnetullah olup degismez, gegistirilemezse (bkz 2:258)
haram aylarin vakten sabitligi de sünnetullahtir; degismez, degistirilemez.

O aylardan biri olan Zilhicce,
dolayisiyla hac
bi su mevsime bi bu mevsime bi o mevsime denk getirilemez.

Lütfen bkz
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1731&page=3

"Size haramken av hayvani öldürmeyin!" buyrugunu
vakten oynak yani NÂMEVCUT bir aya baglamak
ve yilda yalnizca 2 gün giyilen "ihram"a sokup kusa çevirmek akla hakarettir.

Hasan Akçay
10. December 2015, 06:01 AM
Magara https://www.youtube.com/watch?v=7an1CMngWqc
Nur Dagi https://www.youtube.com/watch?v=_oNbZZepC8U
(Videoda görünen basamaklar 2006'da yoktu)


*

Söylenen o ki Muhammed nebi
ilk vahyi
Nur dagindaki Hira magarasinda almis.

Yaratan rabbinin adiyla oku.
Insani bi spermden yaratti o.
Oku...


*

Odamizin penceresinden
çok kez uzun uzun baktim Nur Dagina.
Merakla ama daha çok özlemle.

Ortalik agarmaya basladi mi
insanlar tirmanmaya basliyor asagiya yukariya.
Uzaktan karincalar gibi.


*

Bi gün ikindi namazindan sonra yola çiktim.
Dagin etegine yürüyerek ulasmam kirk bes dakika kadar sürdü.
Beklemeden tirmandim.

Insan karincalar patikalar olusturmus.

Siz de
patikada bi karinca
oluveriyorsunuz.


*

Iki adimda
bi dilenci.
Çogunun elleri kesik (Videoda 18:45).

Paçanizi birinden kurtarsaniz ötekine kaptiriyorsunuz.
Hani Medine dilencisi gibi deriz ya, AYNEN.


*

Insan boyunda bi agaç dikkatimi çekti.
Dallarina salkim saçak dilek bezleri baglanmis.
Esinti yok. Hiç biri kipirdamiyor.
Hani bilgisayar donar ya, iste öyle bisey.


*

Aksam ezani okundu.
Üzerine halilar serilmis bi düzlükte namazimi kildim.
Sonra tirmanmaya devam.


*

Magaraya vardigimda
karanlik çökmüstü.

Sessiz, ISSIZ, kendi içine kapanmis bi dünya.
Yol gösterenler, fotografçilar vardi yalnizca.

Magaranin girisini bi haliyla kapatmislar.
Yukarida bi gemici feneri.


*

Genç Muhammed içerdeyken
giris açikti elbet.
Gökyüzü görünüyordu.

Bi de Kabe.

Derin düsünceler içindeydi.
"Biseyler yapmali!" diyordu.

Hani
Shakespeare'in "Hamlet"indeki gece nöbetçisi asagidaki saraya bakip
ekabirin içkili, CIVIK... vur patlasin çal oynasinci samatasini farkedince
"Danimarka'da kokusan biseyler var!" der ya,
genç Muhammed de "Mekke'de kokusan biseyler var!" diyordu.

Ezici bi yük gibi
Muhammed'in belini büküyordu o kokusmusluk.

Yoksul ezik mi ezikti,
zengin gaddar mi gaddar.

Kumar, tefecilik, asiretçilik,
kölelik, kumalik...

Kadin olmak asagilik bi seydi,
tipki oralarda simdi de oldugu gibi.

"Biseyler yapmali!"

Sonra
Rabbi tarafindan
teselli edildi:

Biz senin gögsünü genisletmedik mi?
Belini büken yükü kaldirmadik mi? Adini yüceltmedik mi?
Zor ve kolay birlikte, evet zor ve kolay birlikte.
O halde elin erdi mi görevine kos... ve Rabbine yaklas.


*

Çok geç olmustu. Magaraya giremedim.
Ordakiler yer sofralarini kuruyordu.
Fotograf çektirmek istedim, ilgilenen olmadi.

bartsimpson
27. February 2016, 03:55 AM
Sn. Mustafa Bey.
Yazdıklarınız düşündürücü ve ...
Teşekkür ederim.

Semavi din İbrahimle başlamış,

"Semavi din" diyerek Göksel, Gökten gelen dinden bahsediyorsunuz sanırım...

Din gökten mi geliyor?
Gökten gelmeyen dinlerde mi var?
Geliyorsa hangi gökten?
Geliyorsa gelen ne?

Diğer sorum.

Kuranda 25 adet peygamberin adı geçer.

1. Adem (A.S.)
2. İdris (A.S.)
3. Nuh (A.S.)
4. Hûd (A.S.)
5. Salih (A.S.)
6. İbrahim (A.S.)
7. Lût (A.S.)
8. İsmail (A.S.)
9. İshak (A.S.)
10. Yâkup (A.S.)
11. Yûsuf (A.S.)
12. Eyyup (A.S.)
13. Şuayb (A.S.)
14. Musa (A.S.)
15. Ha*run (A.S.)
16. Dâvud (A.S.)
17. Süleyman (A.S.)
18. İlyas (A.S.)
19. Elyasa (A.S.)
20. Zülkifl (A.S.)
21. Yûnus (A.S.)
22. Zekeriya (A.S.)
23. Yahya (A.S.)
24. İsa (A.S.)
25. Muhammed (A.S.)

Ayrıca Kuranda Zulkarneyn, Lokman ve Uzeyr isimleri de yer almakla beraber bunların peygamber olup olmadıkları ihtilaflıdır.
Bir rivayete göre de 100.000 den fazladır.???
Kuranda peygamberler ile alakali tahmini 76 ayet geçmektedir.

İbrahim bunların hepsinden önce midir?
İbrahim'in bildirdiği din "semavi" yani göksel ise (çünkü bu ayrımı siz yapıyorsunuz) diğerlerinin bildirdiği din "ard"sal mı oluyor?
Yada "ne"sel oluyor???

Rasul, Peygamber, Nebi, Elçi aynı kavramlar mıdır?
Siz hangisinden bahsederek İbrahimi 1. sıraya koydunuz?

İbrahim milletiyle devam etmiştir.

Bakara Suresi 124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.

Değil milletiyle, soyundan olanlarda bile sıkıntı var ?????
İbrahim milletiyle devam ettiğine kanıtınız nedir ????

Yoksa İbrahim milleti ile devam eden "Göksel" din ile Bakara 124 te "soyundan gelecek önderler için verilmeyen söz" farklı şeyler midir???

Zevkle okumaya devam edeceğim.

Saygılarımla.