PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Dini Allaha has kılmanın benzetmesi


Toslunba
7. October 2008, 03:04 PM
Yunus
(22) O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgarla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah'a has kılarak "Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.

Yukarıdaki örneklemede "dini Allaha has kılmanın" neye benzediğini yada nasıl bir his olduğu harkulade şekilde betimlenmiş. Benim bu örnekten anladığım Allah dışında hiçbir otorite yada kurtarıcı ..vs kabul edilmemesinin adıdır dini Allaha has kılmak. Yoksa o denizdekilerin yerine kendinizi koyun; denizin ortasındasınız ve hayatınız 20-25m2 lik alan içerisine sıkışmış ,dev dalgalar her yerde.Bu durumda aklınıza şeyhler,erenler,mezhep imamları yada başka bir kul gelirmi?Eğer geliyorsa durumunuz çok kötü haberiniz olsun :) .İşte dini Allaha has kılmak bence tıpkı fatihadada söylediğimiz gibi "Allahım yalnız senden isterim""dönüşüm sanadır""din gününün sahibi sensin/beni ancak sen kurtarır yada cezalandırırsın/ancak sen yargılarsın""Allah kuluna yetmezmi hiç" diyebilmektir. İnsanın fıtratında olan bu gerçek ,fıtratına dönmemiş kişilerce ancak hayati tehlike anlarında ortaya çıkmaktadır.Fakat Rabbimizin kurtarmadığı takdirde pekte bir işe yaramamaktadır...Rabbim cümlemizi günlük hayatta ,tehlike olmaksızın herdaim "dini Allaha has kılan"lardan eylesin

Selametle.

islamci
10. October 2008, 01:44 PM
teşekkürler paylaşım mükemmel ;)

TEBYİN
10. October 2008, 02:37 PM
emeğinize sağlık kardeşim,
istifade ettiğim bir yazı oldu
Rabbim ilminizi/ilmimizi arttırsın inş.

Barış
10. October 2008, 04:13 PM
Yoksa o denizdekilerin yerine kendinizi koyun; denizin ortasındasınız ve hayatınız 20-25m2 lik alan içerisine sıkışmış ,dev dalgalar her yerde.Bu durumda aklınıza şeyhler,erenler,mezhep imamları yada başka bir kul gelirmi?Eğer geliyorsa durumunuz çok kötü haberiniz olsun

Ne yazık kibu tip bir durumda dahi aklına başka bir kul gelen çok kişi var. Gerçekten de ibret alınması gereken bir durum ki, artık beterin beteri bu olsa gerek...

Toslunba
10. October 2008, 07:29 PM
Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim...

hiiic
4. April 2010, 06:49 PM
Dişçi kerpeteni sokup çevirmeye başlayınca, son gün sınava çalışırken ders notlarının hesapladığından fazla çıkması durumunda, senet karşılığı aldığın malı satan toptancının tefeci olduğunu öğrendiğinde, kimliğini kaybettiğinde ve onu kötü niyetli kimselerin kulllanabileceğini hatırladığında. Maç çıkışı karşı taraftarın oyuncularını bölük bölük üzerine koştuğunu gördüğünde. Dini yalnızca Allaha has kılan insan evladı, tehlike geçip karaya ayak bastıktan sonra, bir kısmı hariç gerisi tekrar eski taptıklarına dönerler. Tabki bir fayda bulurum umuduyla döner amaaaaa, Kim şan ve şöhret isterse yalnızca Allahtan istesin (keşke ayet numarasını da bilseydim).

sabaha_dogru
4. April 2010, 09:06 PM
Neden böyleyiz Allah'ım, herşey yolunda iken Rabbimiz hiç aklımıza gelmiyor, ama paçalar tutuşunca muazzam bir Allah sevgisi.
Ölüme kadar, her an dinimizi Rabbimize has kılmak dileğiyle...

Barış
7. April 2010, 10:38 AM
Ölüme kadar, her an dinimizi Rabbimize has kılmak dileğiyle...

Duanız duamız olsun Sabaha Doğru kardeşim.

Barış
7. April 2010, 10:49 AM
Yunus
(22) O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgarla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah'a has kılarak "Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.

Burada, tehlike anı geçtikten sonra,güvene kavuşulduğunda da dini Allah'a has kılmak gerektiğini ve ŞÜKREDENLERDEN olmak gerektiğini anlıyoruz.

Kurandaki ŞÜKÜR nedir?
İnsan nasıl şükreder?
%90'ımızın alışkanlığıdır, yemek yeriz, karnımızı doyar, ''Çok şükür Rabbim'' deriz.
Bu şükretmek midir? Allah'ın bizden istediği, güvene erdiğimizde yapmamız gereken şükür nasıl olmalı?


Bu konuda forumumuzda varolan konuyu dikkatlerinize sunmak isterim dostlar.


http://www.hanifler.com/showthread.php?t=266

Yazıdan kısa bir alıntı;

“Şükür”; “hayvanın yediği besini, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi” demektir. (Lisan ül Arab; c:5, s:163–165 ve Tac ül Arus; c:7, s:48–51)

Sözcüğün yukarıdaki lügat anlamı biraz daha açılacak olursa “şükür”; “beslenen hayvanın, yediklerinin karşılığını maddeten vermesi” olarak, yani “bir tavuğun yumurta vermesi, bir ineğin süt vermesi, bir koyunun yün vermesi ve her üçünün de et verecek şekilde semirmesi” olarak tanımlanabilir. Bu tanımın ifade ettiği karşıt anlamdan ise, beslenen bu hayvanların sahiplerine sesle veya beden dili ile gösterdikleri yaranma, yaltaklanma hareketlerinin “şükür” kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır. Ama sesi için beslenen papağan, bülbül, kanarya gibi hayvanların ötüşlerini de bir “şükür” olarak değerlendirmek gerekeceği açıktır.

Aşağıda verilen ayetlerdeki anlamları dikkate alındığında görülmektedir ki din terminolojisinde “şükür”; “insanların Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere karşı nimetin karşılığını Allah’a vermeleri” demektir.

Sözcüğün hem ayetlerdeki kullanımı hem de gerçek anlamı, verilen nimetlere karşılık olarak verilenin, yani “şükür”ün de o nimet cinsinden bir karşılık olmasını gerektirmektedir.



Allah bizleri şükreden kullarından eylesin.Şükrü,salihatı,iyiliği bizlere sevdirsin inşallah.

Selam ve sevgi ile.

hiiic
9. May 2010, 06:51 AM
Neml 40
Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.
-------------
Sahip olduğum bu gücü iyiye mi yoksa kötüye mi kullanacağıma dair bir sınav, bu güçle faydalı imar mı yapacağım yoksa, nefsimin istekler doğrultusunda mı hareket edeceğim, yazacağım mektuba Allahın dini ve adıyla mı başlayacağım yoksa kendi güç ve otorite mi ortaya koyup kendimi bişey mi sanacağım...

Aşağıdaki ayetlerden de sizin bahsettiğiniz manalar çıkıyor Barış bey, aslında söylemek utanç verici ama ilk defa böyle düşünüyorum.


A’râf 17
(Mekkî 39) Sonra andolsun ki önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından çıkıp çatacağım onlara ve göreceksin ki çoğu şükür bile etmeyecek sana.

Fussilet 51
(Mekkî 61) Ve insana bir nimet verdik mi yüz çevirir ve şükürden uzaklaşır ve eğer bir şerre uğrarsa uzunuzadıya dua eder durur.

Bakara 172
(Medenî 87) Ey inananlar, size rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yiyin ve ancak ona tapıyorsanız karşılık olarak şükredin.

teşekkür ederim

Ali Rıza Borazan
9. May 2010, 09:17 AM
HALİS DİN ALLAH'IN İNSANLARA SUNDUĞU DİNDİR.
İnsanoğlunun var oluşuyla beraber, ortaya çıkan din anlayışları, düşünen akleden insanları araştırmaya sevk etmiştir. Her toplumda bir taraftan insanların yaşadıkları dinleri ve yaşam biçimlerini sorgulayan insanlar olduğu gibi düşünmeden geleneklere bağlı kalarak taklit yolunu seçenler de olmuştur. Ve olmaktadır.
İnsanların yaratılırken öz yapısına Allahın yerleştirdiği doğruyu ve yanlışı ayırt edebilme yeteneği, peygamberlerle ve gönderilen kitaplarla da takviye edilerek, dünya hayatında düzgün yaşamalarına Allah zemin, hazırlamıştır.
İnsan nötr bir varlık olarak denemeye tabi tutulmak için diğer varlıklardan iyiye veya kötü yolla gidebilme eğiliminde yaratılıp, hangi yola giderse, O yolda hem verilen akıl hem de melekleri insanlara gittikleri yönde yardımcı olarak gönderip, kişiye özgür iradesini vererek denemeye tabi tutmuştur.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Bazılarının aklına Allah bizi neden deniyor? Veya bizim ne yapacağımızı Allah bildiği halde neden denemeye ihtiyaç duyuyor diye bir soru gelebilir. Allah yaptığından dolayı kimseye hesap verici değildir. Evet, Allah insanın daha yaratılmadan önce ne yapacağını bilir ama insana yanlışa gitme veya doğruya gitme özgürlüğünü kendisine vermiş ve denemeye tabi tutmuştur. Allah insanın ne yapacağını bilmesi insan yanlışa gittiği zaman sorumluluktan kurtulması anlamına gelmez.
Allah insanları ardı arkası kesilmeyen peygamberler göndererek, nerde ne yapılması gerektiğini vahiylerle bildirmiş,. Her toplum göndermiş olunan peygamberle kendi çağlarında yaşam biçimlerinin yeterli bir açıklamasını yapmıştır. Ama ne yazık ki, Peygamberlerin büyük çoğunluğu gelmiş oldukları kavimlerde, kendisini dinleyen ve destekleyen iman edenler olmadığı zaman o peygamberler ya sürülmüş ya da dövülüp öldürülmüşlerdir. Son gelen peygambere kadar, kuranda ismi zikredilen peygamber sayısı yirmi beşi geçmemiştir.
40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.
Kuranda kıssaları anlatılan peygamberler. Bizim hayatta o konularla ilgili meselelerde nasıl bir yaşam süreceğimizin nerde nasıl davranacağımızın yolunu göstermek içindir. Bu Konuyu ele alışımdaki hikmet. Asırlardır toplumlara peygamber gelmeyince insanlar elde orijinal olan korunmuş bir kitap olduğu halde maalesef o kuran gerek İslam toplumuna giren dış etkenler, gerek insanların kendi içlerindeki yanlış telkinler nedeniyle kuran mahcur bırakılmış ve ortada din olarak Allahın insanlara sunduğu din değildir. İnsanların kendi zan ve tahminlerle uydurduğu din, gündemde tutulmaktadır.
25/30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."
Evet, kuran Allahın indirdiği gibi ayakta dimdik durmaktadır. Ama aradan bin beş yüz yıl geçmiş olan bir kitabın ne söylemek istediğinin anlaşılması için mutlaka onun dili çözülmesi gerekmektedir. Burada günün koşullarına kuran nasıl cevap aktarıyor ve günün hangi şartlarında kuranın çağa hitabeden yönünü nasıl anlamak gerekir? sizinle otuz yıllık çalışmamı paylaşmak istiyorum.
Bunları anlayabilmek için kurandaki bazı kuralların bilinmesi gerekir. Kuranı kurandan anlamak lâzımdır. Zaten kurana iman edenlere ancak bu çalışmalar ve anlatışlar yarar sağlar. Yoksa kurana iman etmeyenlere ne kadar şeyler söylesen onun gözleri kulakları kalbi anlama ferasetine karşı duyarlılığı kapalıdır.
1-KUR’AN ÇELİŞKİSİZ BİR KİTAPTIR
Kuran okuyan ve kalpleri marazlanmamış ise, gerçekten doğruyu yakalamak için ön yargısız olarak çıkmışsa. Bir ayetin ne söylemek istediği mutlaka yakalanması gerekir. Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Kuranda bir kelime değişik konu için alınıp bir konunun içerisinde yer almış ama kendi yerine başka bir kelimeyi kullanmamıştır. Kuranı anlarken bu hususun dikkate alınması gerekir. Şimdi kuranın çelişkisiz bir kitap olduğunu kurandan belgelemeye çalışalım.
4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Kuran kendi içerisinde tutarlı ise ve çelişki yoksa ki tutarlı ve çelişki yoktur. Anlayışların da çelişkili olmaması gerekir. Kurandan bu anlayışı yakalayabilmek için de hem kuranın içindeki bütün ayetlerden haberdar olmak hem de kâinat hakkında genel bir bilgiye sahip olmak gerekiyor. Kuran bunu kuranda iki kısım ayetler olduğunu açıklamıştır.
3/7- Sana Kitabı indiren O'dur. Ondan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Burada muhkem ve müteşabihi uzun uzun anlatmayacağım yalnız herkesin anlayabileceği şekilde tanımlayıp geçeceğim. Muhkem herkesin anlayacağı, müteşabih ise karmaşık olup muhkemlerle açıklanabilen karmaşık inceleme ve tahlil sonucunda zikir ehlinin anlayacağı, ayetler demektir. Müşahhas bir örnek verecek olursak Güneş doğduğu zaman dünya aydınlanır. Nasıl doğar nasıl aydınlatır güneşin dünya ile uzaklığı ne kadardır Konusu müteşabihtir Araştırma inceleme zikirle alakalıdır. Onu O konuda Uzman olanlar bilir.
Bir başka örnek verecek olursak, Dağlarda her türlü insanlığın hizmetinde olan maden çeşitleri vardır. Ama hangi dağda hangi maden vardır ve o nasıl insanların önüne kullanılacak biçimde gelir bu o konunun uzmanları tarafından ancak anlaşılır. Hiç tiren görmemiş birinin tirene bakışını anlatırken öküzün tirene baktığı gibi denmesinin sebebi budur.
Çelişkisiz olan kuranın çelişkisiz bir biçimde anlaşılması için kurandan örnekler vererek anlatmaya çalışacağım.
2-KURANDA KULLANILAN EDEBİ SANATLAR
Her dilde kullanıldığı gibi kuranda da edebi sanatlar kullanılmıştır. Gören gözler işiten kulaklar bunu rahatlıkla anlayabilir. Türkçede de kullanılan kelimelerin büyük bir kısmı sanatsal ve değişmeceli anlamında kullanılmaktadır. Birkaç tane örnek verecek olursak
Orta doğuda sular ısınıyor. Bu Herhalde ateş yakılıp suların gerçek anlamında ısınması anlaşılmaz.
Yunanistan ile Türkiye’nin arasındaki buzlar eridi. Derken herhalde Türkiye ile Yunanistan arasında gerçek anlamda buz olup o eridiğini anlatmaz.
Adamın ağzında dili yok sanki bir melek dendiği zaman gerçek anlamında dili yok anlamında değildir. Dili var ama sessiz saygılı bağırıp çağırmayan oturaklı olgun bir adam tablosu çizmektedir.
Şimdi Kuranda da bu mecazi sanatlar kullanılmıştır. Kuranda geçen surelerde ve konularda geçen bu anlatımlardan örnekler verelim.
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş)
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
Bakınız Burada Kuran Asa kelimesini iki sure ve iki değişik konuda kullanmış. Birisi Dünyalık kazandığı güçler anlamındaki asa, birisi de Allahtan aldığı vahiyler ve güç anlamındaki asadır. Şimdi söylediklerimi kuranda geçen konuda anlamaya çalışalım
Önce dünyalık kazandığı malları asa olarak tanıtan ayetler
20/17- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"
20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
Burada dikkat ederseniz asanın dünya hayatındaki birçok yararlarından söz etmektedir. Ve onu terk ettiği zaman bir an da olsa Musa peygamberde soğuk duş etkisi yaparak korkmağa ve kaçmağa başlıyor. Şimdi Aynı asa kelimesini vahiy anlamında kullandığı konuya bakalım.
7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben âlemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
7/(105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail Oğulları’nı benimle gönder."
7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
7/109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
7/110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
7/111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
7/112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
7/113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
7/114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
7/115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
7/116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
Burada kuranın anlattığı Allahtan aldığı vahiyler anlamındaki asadır. Konuda geçen olayı özetleyecek olursak, Dikkatlice incelenirse Hazreti Musa Firavuna gelip, 7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben âlemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim." Hazreti Musa peygamber ile Firavun arasında geçen tartışma veya diyalog. Asa sihir meselesi değil, Musa Allahtan getirdiği bir belgeden bir olaydan söz etmektedir. Ve kendisinin elçi olduğunu anlatmaktadır.
Kuranın Bütünselliğine baktığımız zaman peygamberler toplumların karşılarına çıktıkları zaman ilk karşı gelenler o toplumun önde gelenleridir. Çünkü önde gelenler ezilmiş olanları kendilerine köle edinerek onları kullanmakta ve tahtını onlarla korumaktadır. Allah Birlik ve beraberlikten söz ederken bunlar toplumu fırka fırka bölerek onları güçsüzleştirip zulüm yapmaktadırlar.
28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Hazreti Musa Sosyal içerikli firavuna kesin bir uyarı vermektedir. 7/(105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail Oğulları’nı benimle gönder."
Firavuna Allahtan bir ferman getirdiğini, Bu Ferman kendisine belge ve ayet olduğunu kendisinin üzerindeki yükümlülüğün bu ayeti ona bildirmek artık İsrail oğullarını köleleştirip onları ezmeyi bırakmasını onların kendi dinlerini kendilerine vermesini iletmektedir.
İslam olanlar iş başına geldikleri zaman elleri kolları bağlanmış olan ezilmiş güçsüzleştirilmiş olanları destekleyip onların üzerinde oynanan oyunları çözerek rahatlığa kavuşturmaktır.
4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
Firavun kıssasında anlatılan bir din kavgası bir yaşam biçimi tartışması bir toplumun doğru bir yolu nasıl olacağı tartışmasıdır. Ama Kuran bilgin büyücü ve Musa’nın asası ile bunları mecazi sanatsal bir üslupla anlatmaktadır. Konu Firavunun insanlara anlattığı dinle Musa peygamberin anlattığı din çatışması olduğu halde bunları sihirbazlık oyunu ile sıvıştırmak ve konuyu böyle anlamak yanlış olur.
Görüldüğü gibi ayetin orijinal olan metnine de bakıldığı zaman Musa peygamberin davarlarına yaprak silktiği asasıyla firavunun büyücülerine karşı attığı asa birebirlerinden farklı olan asalardır. O ayetleri tekrar getirirsek
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Burada atılan asa yılan olup hazreti Musa ondan kaçıyor. Korkuyor. Bu dünyalık hazreti Musa’nın dayandığı güçler anlamında olan asadır. Diğer asa.7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. 7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
Firavunun yandaşları bilginler hazreti Musa peygamberin getirdikleri belge ve deliller karşısında çok zayıf kaldığını bu sebeple gerçekte Musa’nın söyledikleri ilahi bir güç tarafından geldiğini anlayınca biz de Musa’nın ilahına iman ettik itirafında bulunuyorlar.
7/120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine
Demek ki Bu Konuda anlatılan ve anlatılmak istenen sihir büyü meselesi değil Peygamberlerin getirdiği yaşam biçimi ile insanların ortaya attığı ve anlattığı yaşam biçimlerinin karşılaştırılması imiş.
ALLAH BİR PEYGAMBERE HELAL VE HARAM KILDIĞINI DİĞER PEYGAMBERLEREDE HARAM VE HELAL KILMIŞTIR.
6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
Bazı kuran okuyan kardeşlerimiz bir ayette eğer Allah Yahudi olanlara ayette geçen. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. İfadesini kullanıyorsa o ayeti başka türlü anlamamız doğru olmaz demektedirler. Kuranın bütünselliğine baktığımız zaman Allah insanoğlunun var oluşundan bu tarafa göndermiş olduğu peygamberlere insanlara zarar olan şeyleri haram ve güzel ve temiz olan insanların yararına olan bütün şeyleri de helal kılmıştır.
5/4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Bilindiği gibi peygamberler yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde. Haram ve helalleri peygamberler vahiyle kendi toplumlarına açıklıyorlardı. Her toplumda haram ve helal olanlar bir önceki ve bir sonraki toplumlarda olanlar ve olmayanlar terk edilmiş gündemini kaybetmiş olabilir. Güzel olan icatlarda daha güzelleri ortadayken eski işlevini kaybetmiş olanlar artık kullanılmaktan uzaklaştırılmıştır. Bu gün insan nakliye işini dev kamyonlar treylerler ve gemi ve kargo uçakları varken eşek ve katırlar develerle yapmaya kalkışırlarsa bu gülünç ve anlamsız olur. Veya öküzü çift koşmaya tarla sürmek için kullanan insanlar kendi bulunmuş oldukları dönemde onu keserlerse et olarak yerlerse büyük bir kayba uğramış olurlar.
Müfessirlerin büyük bir çoğunluğu, Kuranda ismi zikredilen peygamberlerin şeriatlarının farklı farklı olduğunu zikretmişlerdir. Şimdi kuranda geçen ümmet ve şeriat kelimelerini anlatmaya çalışalım.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Bakınız Şeriat kelimesi burada bütün peygamberlerde olması yaşanması gereken hayat tarzı yaşam biçimi olarak kullanılmıştır. Allahın tanımladığı dışında insanların ortaya koydukları bütün dinler ve yaşam biçimleri ayrı ayrı şeriatlerdir.” Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.” Denilmesindeki şeriat Allahın insanlara yol gösterici olarak göndermiş olduğu peygamberlerin getirdiği şeriat değil, peygamberler dışındaki insanların din yol yaşam biçimi olarak kendilerinin uydurdukları zan ve tahminle ortaya koydukları ideolojiler ve yaşam tarzlarıdır. Kapitalsizimden komin izimden, demokrasiden tutun da kur’ani olmayan bütün, dini cemaatler de ayrı ayrı şeriatlerdendir. Ama Allahın Kabul ettiği şeriat ve ümmet kendisi tarafından gönderilmiş olan peygamberler ve onların getirdikleri yaşam tarzlarıdır. Kurana göre bütün peygamberlerin getirdikleri şeriatte toplananlar tek bir ümmettir onun dışındakilerde ayrı ayrı şeriat ve ümmetlerdendirler.
Bu din anlayışı vahiy orijinli peygamberlerin getirdikleri dinlerde hiçbir zaman farklı bir anlayış ve yaşam biçimi oluşturmaz. Hem de peygamberler arasındaki ayırımı ortadan kaldırır.
2/ 136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."
10/ 19- İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
Ümmet kelimesi aynı din ve yaşam biçimine sahip olan, bütün varlıklar için kullanılmıştır. İnsanlar yaratılırken hepsi Allah’ı rap olarak kabul ettikleri halde sonradan iblis ve şeytanların telkinleriyle yaratıklardan rab olarak kabul etmeye başlamaları onları tek ümmetlikten ayrılmalarına sebep olmuşlardır.
16/ 36- Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
Öyleyse Peygamberlere tabi olan insanlar tek bir din tek bir ümmettir peygamberler dışındakilere tabi olanlar da ayrı ayrı ümmetlerdir. Peygamberlerin getirmiş oldukları din Allahın insanlar arasından elçi olarak seçtiği peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat biçimi ise peygamberler arasında da haram ve helallerde de farklılıklar oluşmaz.
3/ 93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka, İsrailoğulları�na bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun".
Bu Ayet eğer onunla ilgili diğer ayetler bilinmezse anlaşılamaz. Bakınız onunla ilgili bir başka ayette.
3/ 50- "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."
Bu ayet hazreti İsa peygambere gelen bir ayettir. Kuranda geçen konu ile ilgili ayetlere baktığımız zaman öyle olduğu anlaşılıyor. bir önceki ve bir sonra gelen ayetlere baktığımız zaman onu anlatmaktadır.
3/ 49- İsrailoğulları�na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları�na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."
3/ 51- "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."
3/52- Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.
Şimdi “"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim” İsrail oğullarına haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak ifadesini kullanırken Allahın onlara haram kılması değil, onların kendi kendilerine haram olmayan şeyleri haram kılması anlamında olması gerekir. Eğer Hazreti Musa peygamberin getirmiş olduğu haram ve helaller nasıl hazreti İsa peygamber tarafından tasdik edilip doğrulanırsa Bunda bir çelişki olmaz mı?
16/116- Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.
O zaman diyebiliriz ki hiçbir peygamberin haram veya helal dediğine hiçbir peygamber muhalefet etmez. Her peygamberin kendilerinden önce gelen peygamberleri tasdik edip ve kendilerinden sonra gelecek olanları müjdelemesi söylediklerimizin kanıtıdır.
16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Bu ayetteki kendi kendilerine zulüm yapmaları Allahın onlara vermiş olduğu temiz ve güzel şeyleri yememeleri nedeniyledir. Yani gönderilmiş olan vahiy orjinli tevratta haram olmadığı halde haram etmeleriydi. Bu Gün aleviyim diyenlerin tavşan etini yemedikleri gibi.
Bir de bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin tevratın ve incilin getirdikleri sanki kurandan farklı imiş gibi algıladıkları bir ayet daha var.
5/68- De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkarlarını artıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki. Rabbim Allah’tır diyenler insanoğlunun var oluşuyla beraber peygamber ve kitaplarla helalleri ve haramları belirlenmiştir. Allah hiçbir peygambere helal ettiğini diğer peygamberlere haram etmemiş. Hiçbir peygambere haram ettiğini diğer peygamberlere helal etmemiştir. Tek din İslam tek ilah Allah’tır. Allahın kabul ettiği din Kendisinin peygamberler aracılığı ile gönderdiği islamdır. İslamı kabul edenlerin adı da müslümandır. Allah İslam’ın dışında hiçbir din kabul etmez. İslam olanların adına da müslüman ismi koymuş müslüman kelimesi dışındaki koyulan isimlerin hiç birisin kabul etmiyor.
5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
[email protected]

hiiic
6. July 2010, 03:28 PM
madem misalden bahsediyoruz, Allahın kendisinin misalleri nelerdi?
Dünyada Allaha teşbih olarak verilen bazı misaller vardı, bilenler paylaşırsa sevinirim.

Toslunba
6. July 2010, 11:23 PM
Hiiç kardeşim çok güzel bir soru sormuş. Allah zatı ile ilgili nasıl teşbihlerde bulunur? Namazdan rekatlarından saatine kadar çoıkça soru sorup çokça tartıştık. Şimdi buyrun erler meydanına, namazı kime kılıyoruz? Kimden istiyoruz? Tabi ki, Allahtan diyeceksiniz de Allah dediğimiz aklımızın alacağı kısmıyla nedir? Biz neye inanıyoruz? Neye ibadet ediyoruz? Neden herkesin anlattığı Allah diğerinden farklı oluyor? Yoksa zannımızda bazı düşünceleri bir ilaha yamayıp adına da Allah diyiverip geçiyor muyuz? Peygamberimizin anlattığı Allahla bizim inandığımız Allah aynı mı? Eğer farklı ise 3 -5 değil 50 rekat namaz kılsak bizi kurtarır mı? Bu dinin asıl amacı Allahı anlatmaksa ve bizler de bu dini biliyoruz iddeasındaysak daha da çoğaltılabilecek bu sorulara bir cevap vermeliyiz.

hiiic
19. August 2010, 11:32 AM
Tabiki dediğiniz gibi olaya sadece bir yönünden bakmamak gerekiyor,, hayatımızda pekçok gemiye biniyoruz pek çok kere dalgalar sarıyor. Önemli olan o an yani dini sadece allaha has kılarak dua ettiğimiz o anlar varya... işte o anlar çok ehemmiyetli anlar..

Mesela 1 (http://www.timsah.com/Hic-korkudan-altina-yapan-gormus-muydunuz/n0PVM6H_ULP)

Küçük yaşta tevhidi öğreniyor, tevhidi nasıl öğrenirim eğitim seti satan kanalın yayımından daha faydalı 2. (http://www.timsah.com/Kizin-akli-gitti-korkudan/eTQTreVIAPX)

O an, yani dini sadece yaratacıya has kılma zamanı dua bilen dua okur, bilmeyen istikalal marşını bile okuyabilir. Aslında hepsi Yaratıcıya sunulan bir fidyedir karşılığı yine ondan beklenen. İstediğin şekilde yakarabilirsin. o an aklına ne geliyorsa. (http://www.timsah.com/Sunnet-olurken-korkudan-Istiklal-Marsini-okudu/ZrPrMwNeTLO)

Ayette yazan oldukça anlaşılırdır, 1 kaçacak yer yok. 2. yardım edebilecek kimse yok (ondan başka) 3.Dua etmekten başka çare yok. (http://www.timsah.com/Korkunun-boylesi-gorulmedi/qd0QMa2gm0H)

Ancak tekrar geriye, şirke dönmemek gerekir. Din gemide yalnız o na has kılınır ama inince pek az hariç yine eski taptıklarımıza döneriz. İbret olsun. (http://www.timsah.com/Lunapark-korkusu-ve-bunyeye-etkileri/C00MPC7r256)