PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Maruf, Ulus Devlet ve Bozgunculuk


hanifmumin
24. September 2014, 04:12 PM
Bilindiği üzere "MARUF" kavramı, Kuran'da "İyilikler, olumlu hareketler ve düşünceler" olarak tanımlanır. Marufun emredilmesi, Münkerin ise reddedilmesi gerçeği vardır. Bozgunculuk ve Bozguncular birçok yerde reddedilmiştir.

Bu açıdan bakıldığında, bu coğrafyadaki kişilerin bir Bağımsızlık savaşı vererek kurmuş olduğu "Ulus Devlet-Milli Devlet" , yani Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılık MARUF açısından elzem bir durumdur. Çünkü birlik ve bütünlük, kendi içinde hukuki uyum sağlanmıştır.

"Vatansızlar" olarak tabir edebileceğimiz ve düşünceleri kendi devletine düşmanlıkla beslenen, hatta "Seccademi serdiğim yer vatanımdır" anlayışında olanlar, Irak ve benzeri ülkelerdeki "Milli Devletin" olmayışından dolayı yaşananlara bakarak ibret almalı ve VATAN -MİLLİ BİRLİK MARUFUNA sahip çıkarak, bozgunculuktan uzak durmalıdır.

MİLLİ BİRLİK MARUFU, Hanifler için de birincil öncelik olmalıdır.

dost1
24. September 2014, 04:51 PM
Selamun aleyküm, Değerli HAnifmümin kardeşim.

Bilindiği üzere "MARUF" kavramı, Kuran'da "İyilikler, olumlu hareketler ve düşünceler" olarak tanımlanır. Marufun emredilmesi, Münkerin ise reddedilmesi gerçeği vardır. Bozgunculuk ve Bozguncular birçok yerde reddedilmiştir.

Bu açıdan bakıldığında, bu coğrafyadaki kişilerin bir Bağımsızlık savaşı vererek kurmuş olduğu "Ulus Devlet-Milli Devlet" , yani Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılık MARUF açısından elzem bir durumdur. Çünkü birlik ve bütünlük, kendi içinde hukuki uyum sağlanmıştır.

"Vatansızlar" olarak tabir edebileceğimiz ve düşünceleri kendi devletine düşmanlıkla beslenen, hatta "Seccademi serdiğim yer vatanımdır" anlayışında olanlar, Irak ve benzeri ülkelerdeki "Milli Devletin" olmayışından dolayı yaşananlara bakarak ibret almalı ve VATAN -MİLLİ BİRLİK MARUFUNA sahip çıkarak, bozgunculuktan uzak durmalıdır.

MİLLİ BİRLİK MARUFU, Hanifler için de birincil öncelik olmalıdır.

Allah razı olsun.
“Maruf”, binlerce yıl içinde gerek deneysel bilgilerle ve gerekse ilahi bilgiler marifetiyle toplumlarda kabul görmüş, herkes tarafından makul ve makbul kabul edilen ilkeler demektir. Münker de bunun tam tersidir.

İman etmiş bir kimse, ilahi ilkelere göre “bana ne!” diyerek, neme lazımcılık yaparak bencilce çevresine duyarsız kalamaz. Bir mümin hem çevresinde bulunanlara marufu emretmek, hem de çevresindeki çirkinliklere engel olmak gibi ahlakî bir sorumlulukla yükümlüdür. Bu ilahi ilke, bir başka ifadeyle “salihatı işlemek [bozuk, yanlış olan davranışları düzeltmek]” olarak da tanımlanabilir.

“Emri bil’maruf, Nehyi anil’münker” ilkesinin nasıl yerine getirilmesi gerektiği Kur’an’da birçok yerde beyan edilmiştir. Söz konusu prensip ilk olarak A’raf suresinde peygamberimizin görevine ilişkin bir nitelik olarak belirtilmişti:

"Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (A’raf/ 157)

Bundan sonraki surelerde bu ilke hem emredilecek, hem de gerçek müminlerin (Ehlikitap’tan olanların da) niteliği olarak gösterilecektir.

"Ve içinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Al-i İmran/104)
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mümindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler." (Al-i İmran/110)

"Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet [önderi olan topluluk] vardır ki onlar, gecenin saatlerinde secde ederek Allah’ın ayetlerini okurlar. Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar." (Al-i Imran/114)

"İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının velileridirler. Bunlar marufu emrederler, münkerden vazgeçirirler, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler, Allah'a ve O’nun elçisine itaat ederler. İşte bunlar; Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, Aziyz’dir, Hakiym’dir." (Tövbe/71)

"İşte o kimseler [Allah’a yardım ettikleri için Allah’ın yardımına mazhar olmuş kimseler], eğer kendilerine yeryüzünde bir güç verilirse salâtı ikame etmişlerdir, zekâtı vermişlerdir, marufu emretmişlerdir ve münkerden alıkoymuşlardır. İşlerin sonucu sadece Allah'a aittir." (Hacc/41)

Yukarıdaki ayetler, bu irşad görevinin Müslümanlar için her şart ve ortamda zorunlu bir görev olduğunu göstermektedir. Bu görev bilinciyle hareket etmek Müslümanların olmazsa olmaz bir özelliği, imanlarının dışa vuran bir görünümüdür. Münafıklar ise bu ilkenin tersine hareket ederek kötülüğü emrederler, marufu da yasaklarlar.

"Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar [cimrilik ederler]. Allah’ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münafıklar fâsık kimselerin ta kendileridir." (Tövbe/67)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.