PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Namaz Konusunda Düşünmemiz Gereken Bir Ayrıntı.


halukgta
23. September 2014, 12:43 PM
Bugün sizlere, belki hiç aklınıza gelmeyen bir konuyu, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Camide namaz kılanlar bilir, öğlen ve ikindi namazlarında yani gündüz namazların farzını kılarken imam, sesli olarak ayetleri okumaz, ama gece namazları yani sabah, akşam ve yatsı namazların ilk iki rekâtında, yüksek sesli okuyarak namazı kıldırır. Peki, bu fark nedendir diye hiç düşündünüz mü?


Bizler Kur’an ayetlerini ve İslam ı rivayet ve sanı bilgiler eşliğinde anlamaya, yaşamaya çalıştığımız sürece, Kur’an ı doğru anlamamız asla mümkün olamayacağını lütfen unutmayalım. Bakın hangi rivayet bilgilere dayanıyormuş bu farklılık.


(Efendimiz Hazretleri, namazın farz kılındığı Miraç gecesinden sonra, Mekke’de kıldığı namazlarında gece gündüz demeyip hepsinde de sesli okuyordu. Gizli okuma yoktu başlangıçta. Ancak gelip Efendimiz ’in sesli okuyuşunu dinleyen müşrikler, işittikleri ayetlere kendi şiirlerini de karıştırarak şurada burada şiirli ayet okuyarak zihinleri bulandırmaya çalışıyorlardı. Bundan ise Efendimiz Hazretleri rahatsızlık duyuyordu. O SIRALARDA İSRA SURESİ AYET 110 NAZİL OLDU. BU AYET GÜNDÜZLERİ GİZLİ OKUMAYI, GECELERİ İSE SESLİLİĞİ SÜRDÜRMEYİ İŞARET EDİYORDU...)


Yazıda bahsedilen İsra suresi 110. ayete bakalım, acaba bu ayette namaz kılarken gündüz sesli okumayın, gece sesli okuyun bilgisi mi veriyor?


İsra 110: De ki: “İster Allah deyiniz, ister Rahmân deyiniz! Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler, O'na aittir. NAMAZINDA YÜKSEK SESLE OKUMA; ONDA SESİNİ FAZLA DA KISMA; İKİSİNİN ARASI BİR YOL TUT!”


Ayeti okudunuz, bahsedilen konuyla hiçbir ilgisi yok. Namazlarımızı kılarken ister yalnız kıl, ister camide, mescitte toplu kıl, namazını kılarken nasıl kılacağımıza çok net bir açıklama getiriyor, hiçbir ayrım yapmadan. Bahsedilen konuyla da hiçbir ilgisi yok. Bu ayetin önünde ya da arkasındaki ayetlere de baksanız, böyle bir anlam çıkartamazsınız. Zaten Kur’an ayetleri dolaylı anlatmaz, işaret etmez, açıkça örneklerle verir ki anlayabilelim. Daha doğrusu böyle yaptığını Kur’an bizzat söylüyor. İşte bizler ayetleri böyle emin olamayacağımız rivayet bilgilerle anlamaya çalıştığımız için, AYETLERİN HÜKMÜNÜ DE YERİNE GETİREMİYORUZ, AYETİN ANLAMINI DA DEĞİŞTİRİYORUZ.


Allah müşriklerin yapacağı fitneyi, ya da kötülükleri ayetleri gizleyerek, saklayarak asla önlem almaz, önce bunun bilincinde olmalıyız. ÇEKİNİLECEK KORKULACAK YALNIZ ALLAH TIR AYETİNE DE, ZATEN BU DÜŞÜNCE TERS DÜŞER. İsra suresi 110. ayet, nerede namaz kılarsak kılalım, yüksek sesle namaz kılmamızı yasaklamıştır. Ama bizler ne yazık ki, bunun tersini yapıyoruz.


Namaz(Salât) Allah ile kulunun bir olduğu, ona dertlerini açtığı, onu zikrettiği, yücelttiği, ondan istekte bulunduğu bir andır. Eğer o anı bizler bizzat yaşamayıp, toplu olarak kıldığımız namazda, imama bırakırda, bizler yalnız dinlersek, bu namazın özünden uzaklaşma olur. Yine konuyla ilgili yazının devamında, bakın nasıl bir bilgi vardı.


(Ancak tek başına gece namaz kılan kimse serbesttir. İsterse sessiz kılar. İsterse kendini nefsinin imamı kabul eder, PEŞİNDE MELEKLERİN CEMAAT OLABİLECEĞİNİ DE DÜŞÜNEREK İMAM GİBİ SESLİ KILABİLİR. Yani tek başına akşamı, yatsıyı, sabahı evinde kılan kimse isterse imam gibi rahatlıkla sesli okuyarak kılabilir.)


Hâlbuki Rabbimiz ayetinde, ne yapmamızı istiyordu namazımızı kılarken?


(NAMAZINDA YÜKSEK SESLE OKUMA; ONDA SESİNİ FAZLA DA KISMA; İKİSİNİN ARASI BİR YOL TUT!”)


Rivayet ve sanı bilgiler ışığında inancımızı yaşarsak, işte böyle Kur’an ile taban tabana zıt bir iman üzerinde oluruz. Bu bilgiler ışığında lütfen düşünelim. Madem peygamberimiz gündüz müşriklerin duymasını istemediği için, gündüz namazlarını sessiz kıldırıyordu, Cuma namazı, bayram namazı neden sesli kıldırdığını söylüyoruz? Burada tam tersi bir mantık yok mu? Bakın bu konuda da nasıl bir savunma yapılıyor.


(Cuma ve bayram namazları da zaten Hicretten sonra farz ve vacip kılındığından, müşriklerin de bir zararı olmayacağından kıraatler cehrî(yüksek sesli) oldu. )


Bahsedilen namazların, hicretten sonra farz ve vacip olduğu söylenerek, imamın sesli namaz kıldırdığı savunması yapılıyor. Bu bilgiler ışığında, düşünme melekesini yitirmemiş bir Müslüman şu soruyu sormaz mı? Artık hiçbir sorun kalmadığına ve müşriklerin bizlere ibadetlerimizde alaya alamayacakları bir ortam olduğuna göre, artık gündüz namazlarımızı camilerde imamın sesli kıldırması gerekmez mi?


Doğrusu anlatılanlar ne yazık ki kendi içinde çelişkili. AMA BUNU SORGULAMA GÜCÜMÜZ, ELİMİZDEN ALINDIĞI İÇİN, NE DÜŞÜNÜYORUZ, NEDE SORGULAYABİLİYORUZ. İşte bizler İslam ı bu bilgiler ışığında yaşayıp gidiyoruz. Sonucunu da toplum olarak görüyoruz.


Bu konuyu anlatan yazının son kısmında, çok dikkat çekici bir bölüm vardı ki, bugün bizlerin İslam ı sorgulamadan yaşamamızın asıl nedenine ışık tutuyor.


( Bilindiği gibi İslam’daki görevlerin bir kısmı, akılla izah edilebilen “makulu’l-mana”dır. AZ BİR KISMI DA TESLİMİYETİ GEREKTİREN VE AKILLA İZAH EDİLEMEYEN BOYUTTADIR. Bunun da hikmetleri vardır. Bir hikmeti şudur ki, İslam dininin iki temel esası vardır. Birincisi, iman esaslarıdır. İman ilimdir ve akla hitap eder. İkincisi, İslam esaslarıdır. İslam teslim olmayı gerektirir. Bu sebeple bazen aklın kavrayamadığı bazı unsurları da olacak ki teslimiyet hasıl olsun. YOKSA HER ŞEYİ AKLINA YATTIĞI İÇİN KABUL EDERSE KİŞİ O ZAMAN TESLİMİYET TESTİNDEN GEÇMEMİŞ OLUR. )


Ne yazık ki bugün yaşanan İslam dinine, aklın ve mantığın alamayacağı şeyleri dahi sokabilmenin anahtarı bu sözlerde yatıyor. İMAN ETMEK GÖRÜNMEYENE İNANMAKTIR. AMA O İMANI ÖNCE SAĞLAMLAŞTIRMAK, GÜÇLÜ VE KALICI KILMAK İSTEYEN, ELDE KUR’AN DÜŞÜNEREK, ARAŞTIRARAK ANLAMALI Kİ, İMANI KALICI VE SÜREKLİ OLABİLSİN. İslam ın esasları asla aklın ermeyeceği konular değildir. Allah bizlerin, hiç düşünmeden iman etmemizi asla istemez. Kur’an ı anlamaya çalışanların gönül gözünü açacağını söyleyen Rabbimiz, böylece fark edemeyeceğimiz konularında, farkına varmamızı sağlıyor.


Peki, Kur’an bu sözleri onaylar mı? Bir başka deyişle Allah bizlerin düşünmeden iman etmemizi mi istiyor Kur’an da? Gelin ona da bakalım.


Bakara 269: Allah, dileyene hikmeti verir; kime hikmet verilmişse, ona büyük servet verilmiştir. AMA AKIL SAHİPLERİ DIŞINDA KİMSE BUNU DÜŞÜNÜP ANLAYAMAZ.


Ali İmran 191: Aklıselim sahipleri ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞI HAKKINDA DERİN DERİN DÜŞÜNÜRLER VE ŞÖYLE DERLER: “Ey Rabbimiz! Sen bunu, boşuna yaratmadın; seni noksan sıfatlardan uzak tutarız. Bizi cehennem azabından koru!”


İbrahim 52: İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve AKIL SAHİPLERİ İYİCE DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE, insanlara bir bildiridir.


Nisa 82: Hâlâ KUR'ÂN ÜZERİNDE GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNMEYECEKLER Mİ? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı


Araf 201: Takvâ sahipleri var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda, DÜŞÜNÜP HEMEN GÖRÜRLER.


Enfal 22: Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, DÜŞÜNMEYEN SAĞIRLAR VE DİLSİZLERDİR.


Rad 19: Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biri ile aynı mıdır? SADECE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜRLER.


Nahl 44: Apaçık mucizelerle ve kitaplarla gönderildiler. Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için ve DÜŞÜNSÜNLER DİYE, SANA DA BU KUR'ÂN'I İNDİRDİK.


Muhammed 24: Bunlar, KUR'ÂN'I DÜŞÜNMÜYORLAR Mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?


Kamer 40: Andolsun ki Kur'ân'ı, DÜŞÜNENLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. DÜŞÜNEN VAR MI?


Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı AKILLARINI (GÜZELCE) KULLANMAYANLARA VERİR.


Siz bunca ayetten, Allah ın bizleri bazı konularda, düşünmeden iman etmelisiniz diye söylediğini mi anladınız? Elbette hayır, tam tersine mutlaka düşünmemizi özellikle emretmiştir. Peki neden? Çünkü düşünen, aklını kullanan ve Kur’an ı rehber alarak onun sınırlarını aşmayan bir insanı, hiç kimse kandıramaz aldatamazda ondan. Düşünerek iman eden bir insanın, tüm gerçekleri gördüğü, hiçbir şüphesi olmadığı için, nefsi de başka yanlışlara yönelmez. Ama düşünmeden iman eden, aklı yatmayan konulara inanan bir insanın nefsi, pamuk ipliği gibidir, nereye çekerseniz o taraf gider. Onun için Allah özellikle düşünmeye önem verir ve bizlerin düşünerek iman etmemizi ister.


BİR BAŞKA DEYİŞLE DÜŞÜNME VE AKIL, İMANIN SİGORTASIDIR.


Bu konuda Kur’an ın verdiği örneğe bakalım. Toplu kılınan namaz konusunda da örnek veriyor, hem de savaş zamanında peygamberimizin imamlığında. Bakın nasıl tarif ediyor.


Nisa 102: Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar………


Ayete dikkat ettiyseniz, peygamberimizin imamlığında kısaltılmış namaz kılınıyor. Lütfen açıklamaya dikkat ediniz, peygamberimizle birlikte namaza duruyorlar ama sesli okumaktan bahsetmiyor. Ancak buradaki imamın görevi, hep birlikte kıyam etmek, rükû ve secde etmenin dışında bir görevi yok. ÇÜNKÜ NAMAZ, ALLAH İLE KULUNUN ARASINDAKİ BAĞDIR, BUNA HİÇ KİMSE MÜDAHİL OLAMAZ, ARAYA GİREMEZ.


Toplumu istedikleri gibi, kendi menfaatleri yönünde kandırabilmek isteyenler, toplum ile Kur’an ın arasına girmiş ve hemen hemen her konuda, dine hurafe ve batıl düşüncelerini sokmuşlardır. Peygamberimizin asla söylemesi mümkün olmayacak sözleri, sanki peygamberimiz söylemiş gibi topluma anlatanlar ve bu yolla peygamberimize iftira atanlar, toplumu istedikleri yönde kullanma gücünü elde etmişlerdir.


Elbette bunu yapanların mahşer günü yüzleri simsiyah olacak, Allah a ve elçisine attıkları iftiraların hesabını vereceklerdir. Bizlere düşen elde Kur’an, onu yine Kur’an ın açıklamalarından, verdiği örneklerden yola çıkarak, anlamaya çalışmak olmalıdır. Bunu başara bilenlere ne mutlu.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Araştıran
26. September 2014, 12:06 AM
Namaz(Salât) Allah ile kulunun bir olduğu, ona dertlerini açtığı, onu zikrettiği, yücelttiği, ondan istekte bulunduğu bir andır. Eğer o anı bizler bizzat yaşamayıp, toplu olarak kıldığımız namazda, imama bırakırda, bizler yalnız dinlersek, bu namazın özünden uzaklaşma olur. Yine konuyla ilgili yazının devamında, bakın nasıl bir bilgi vardı.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Namazın Salat mı olduğunu düşünüyorsunuz?Eğer öyleyse banada izah edebilirmisiniz?Çıkarımınız nedir?Lügat mı yoksa hadisler,rivayetler mi?Bu konuda Hakkı Yılmaz dan farklı bakış açılarını öğrenmeye hazırım fakat şimdiye kadar kimse çıkıpda salatın namaz olduğu hususunda mantıklı ve ilmin ışığında bir açıklama yapamadı.

halukgta
26. September 2014, 09:35 AM
Kur'anda geçen salat kelimesi, kıyam,rüku ve secde ibadetinin karşılığı olarak Türkçe'mize çevrilmiştir.

Salat kelimesi Kur'anda benim gördüğüm kadarıyla üç anlamda geçer.
1- Dua etmek
2-Destek vermek
3- Kıyam, rüku, secde ederek Allah a ibadet etmek

Araştıran
26. September 2014, 09:49 AM
Kıyam rüku ve secde kelimelerin anlamlarının çarpıtılarak namaz rituelindeki hareketlere indirgendiğini Hakkı bey açıklamıştı.Namazdaki yere kapanmanın tam karşılığı olarakda harru kelimesi olduğunu biliyorum.İncelemem sonucu ve Hakkı Beyin anlatımları sonucu Kuran da anlatılan kıyam,rüku ve secdenin Namazdaki haraketler olmadığı kanısındayım.
İlgili yerde şu linke http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1390 bakmanızda yarar var.

halukgta
26. September 2014, 02:19 PM
Düşüncelerinize saygı duyarım. Buda sizin inancınız. Ben imanımı, inançlarımı kişi odaklı, kişilere güven esasına göre değil, Kur'andan anladığıma göre yaşarım. Gerçek doğruyu huzuru mahşerde göreceğiz.

Saygılarımla

Araştıran
26. September 2014, 08:39 PM
Sanki öyle bi konuştunuz ki ömrünüzün çocukluk çağından beri kurana vermiş,arapçayı üstün derecede iyi bilen,kitaplar,yeni doktrinler,yeni teoriler çıkarmış biri gibi.Beyefendi burda kimse kişilere bağlı kalmıyor!Sadece öğrendiği bilgileri harmanlayarak kendi mantığı ve aklı çerçevesinde en doğrusunu bulmaya çalışıyor.Müslüman sözü dinler en güzeline uyar doğru değilmi?Kişilere bağlı kalmak,doğru yanlış demeyip herşeye onay vermek bir çeşit müşrikliktir.Lütfen ithamınızı geri alın!

Ben imanımı, inançlarımı kişi odaklı, kişilere güven esasına göre değil diyorsunuz.Kişilere güven nasıl oluyor,kişi odaklı nasıl oluyor cevaplarmısınız? Adam çıkıp salat elmadır dedidemi ben gittim inandım.Yani ne kadar mantıksız konuşuyorsunuz!

galipyetkin
26. September 2014, 08:56 PM
Sayın halukgta'dan:
"Kur'anda geçen salat kelimesi, kıyam,rüku ve secde ibadetinin karşılığı olarak Türkçe'mize çevrilmiştir"

Kim çevirmişse yalnış çevirmiş ve kocaman bir Müslüman kitleyi yanıltmıştır.
Kelimenin mânâsı karşılıksız/tek taraflı yardımdır. Toplum olarak karşılıklı yardımlaşmadır. Ki Kur'an'da "salatı ikâme", yani "karşılıklı yardımlaşmayı hayata geçir" emridir ki bu da kollektivist hayattır: "Beyt yaşamı"dır.
Bu yaşantının en gelişmişi de Haşr-9. ayette tanımını bulur.

Salat kelimesinin detaylı açıklamalarını Sayın Hakkı Yılmaz'ın İşte Kur'an'an'daki açıklamalarında bulabilirsiniz

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
26. September 2014, 10:56 PM
kuranda, namaz (?) ile ilgili pek çok ayette geçer. "namazı dosdoğru kılanlar (salatı düzgün ikame edenler), zekatı verenler"....

olayın "sadece" dini bir ritüel mi yoksa yardımlaşma ve karşılıksız dayanışmamı olduğunu merak edenlerin bu kelimelere bakması da yeterli.

günde 5 vakit "amaçsızca" eğilip kalkacağına git kardiyo çalış kalbe faydası olsun.

Araştıran
26. September 2014, 11:12 PM
kuranda, namaz (?) ile ilgili pek çok ayette geçer. "namazı dosdoğru kılanlar (salatı düzgün ikame edenler), zekatı verenler"....

olayın "sadece" dini bir ritüel mi yoksa yardımlaşma ve karşılıksız dayanışmamı olduğunu merak edenlerin bu kelimelere bakması da yeterli.

günde 5 vakit "amaçsızca" eğilip kalkacağına git kardiyo çalış kalbe faydası olsun.

Amaçsızca demek pek yerinde olmamış.Hatta en hafif tabiriyle saygısızca olmuş.Dilimize namaz olarak geçmiş kavramın dinimizde yeri vardır.Ama bu salat değildir meselemiz o.Yoksa Namaz haşa amaçsız değildir,Dua nın,Allaha yakınlaşmanın bir şeklidir ve en güzel şeklidir.

bartsimpson
26. September 2014, 11:37 PM
Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur.

Manas
11. October 2014, 01:19 AM
kollektivizm denince aklıma oligarşik yapı ve yoksullukta hatta açlıkta eşitlik geliyor nedense.kollektivizmin hiç bir şekilde haşr 9 u yansıttığını düşünmüyorum.kuranı stalinin uyguladığı acımasız politikalara indirgemek ideolojinin inancın önüne geçtiğinin bir göstergesi.

han
3. January 2015, 12:41 AM
..Salat kelimesinin detaylı açıklamalarını Sayın Hakkı Yılmaz'ın İşte Kur'an'an'daki açıklamalarında bulabilirsiniz

Sn. Hakkı Yılmaz'ın Salat tanımı da ona ait naçizane bir yorumudur/çıkarımdır. Bir bilgiyi mutlak doğru kabul etmek/sanmak, "Sırat-ı Mustekim" Dosdoğru yol arayışına ters düşmez mi?

Tabiki Hakkı Yılmaz yorumu da çok kıymetli ve dosdoğru yol arayışına bir katkıdır. Bana göre SaLat>SaLah, temel anlamda ıSLah olmak/etmek gibi geliyor. Şahsi veya toplu Tefekkür, Şükür ve Allah ile BİRleşme'yi sağlayacak bir ibadet türü olarak algılıyorum.

Tüm bunları günümüze kadar yapılagelen geleneksel namazda bulabilmek coğrafyamızda ve günümüzde pek mümkün değil. Ancak tüm bunları Huşu'lu bir namaz ile yaşayabilmek belki de asıl olması gereken şey.

Bu yüzden salat, "günümüzde bildiğimiz namaz değildir" görüşü biraz sorunlu olur.

Konuya dönersek,
yukarıdaki huşu tanımı yaşanabiliyorsa bazı toplu salatın sesli veya sessiz olması farketmeyecektir. Ancak günümüzdeki gibi tabiri caizse "saygı duruşu" misali sessizce durmak biraz şüpheli oluyor.

galipyetkin
3. January 2015, 08:54 AM
Şu hususlar açıklanırsa mutlu oluruz:

A)1-Şahsi veya toplu tefekkürün
a.huşulusu
b.huşusuzu

2-Şükür'ün
a-huşulusu
b-huşusuzu

3-Allah ile birleşmenin
a-huşulusu
b-huşusuzu.

B)Huşulu veya huşusuz Allah ile birleşme sihirini Musa Peygamber bile o kadar yakın olmasına rağmen başaramamiş olmasına rağmen siz nasıl başarabiliyorsunuz?
a-Birleşme hangi oranda oluyor.
b-Katılan siz mi oluyorsunuz? Yoksa Allah mı size katılıyor? Ortaya çıkan yeni varlık ne oluyor? Ne isim alıyor?
c-Eski Yunan mitolojilerindeki "titan"lar ile bir özdeşlik kurabiliyor musunuz?
ç-Biri diğerinden ayrılmak istemez ise........

C) Bir de Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz diyen ve ölünce Allah ile birleşileceğine inananlar var ki, bunlar dünyada işledikleri suçlar nedeniyle Allah'ın bir parçası olmalarından dolayı "Allah kendine eziyet etmez. Allah'a ceza mı olur?"diyenler de var. Bu görüş de burada yazılanı mı aktarıyor?

Bizi şimdilik bu kadarlık bu kadar ilginç konulara getiren yazı yönünden aydınlatırsanız mutlu olacağız?

Saygılarımla
Galip Yetkin

han
3. January 2015, 11:00 PM
@galipyetkin

Yukarıda salat yorumum/tanımının, Sn. Hakkı Yılmaz tanımı (http://istekuran.net/2013/06/salat-anlami/)na yakın ve çok da farklı olmadığını farketmişsinizdir.

Cevabınızdaki sorulardan anladığım kadarıyla sizin asıl sorunuz "Allah ile BİR'leşme" kavramı.

Tüm insanların beyin hücreleri ve dolayısıyla düşünme kabiliyetleri mutlak homojen olamayacağı için, doğal olarak her kelimenin/sözün kişiye özgü anlamları ortaya çıkar. Bu yüzden Kuran'dan da tek mutlak bir anlam çıkarma arayışı yersiz olmaktadır. Sizin BİR'leşme sözüne olan eleştiriniz de, doğal olarak farklı manalar yüklememizden olsa gerek.

Benim bu söz ile kastettiğim;
"Şah damarından daha yakın olan" Rabb'e örn. doğanın bir yüceliğini tefekkür veya yaşanılan bir olay sonrası özümüzde hissettiğimiz acizlik/mahcubiyet sebebiyle, yoğun hayranlık duygusu ile övgü, ruku, secde gibi gönül-beden yöneliminde bulunmadır. Bu kastettiğim yönelim; dev bir tanrı imgesine karşı alçalmadan ziyade, tabiri caizse bir çocuğun benzer bir ruh haliyle ana-babasının kucağına sığınması(birleşmesi) gibidir. Aynı zamanda "huşu" sözüne yüklediğim anlam da yine bu açıklamadaki gibidir.

Biyolojik insan beyninin kalıcı öğrenme yetisi aralıklı(periyodik) tekrar ile gerçekleştiği günümüz bilimince malum. Bu gerekçeyle şahsen, hakkı verilerek yapılabilirse, gümüzdeki salat-namaz'ın tekrarlı bir salat(ıslah olma/etme) olarak kabul edilebileceğini düşünüyorum.

Sn Hakkı Yılmaz tanımına paralel olarak devam edecek olursam,
Cami'de topluluğa hitap eden imam veya kişinin kendisi salatı, ıslah olmak/etmek(tefekkür ile ilim arttırma/yayma) için yapabilirse yine salat'ı ikame etmiş olmaz mı?

Selamlar.

galipyetkin
4. January 2015, 04:57 PM
Sayın han
Elimizde doktorluk bir konu olmamasına rağmen sizin uzman bir doktor edasıyla konuyu ele alıp " anladığım kadarıyla sizin asıl sorunuz "Allah ile BİR'leşme" kavramı." teşhisiyle diğer bütün konuları gündemden düşürüp asırlardır zaten konuşulan ve bu yüzden yalama olan konuyu gündemde tutmak.

Biz size sizin bahsettiğiniz huşulu-huşusuz eyelemleri sorduk birleşme oranlarını sorduk, bir çok kereler bu birleşmenin ruhsal olduğu anlatılmaktaysa da o esnada önünden "şöyle bir hatun kişi" geçtiğinde göz, ruh, ve istek olarak birleşme isteği bu hatun kişiye kaydığından eylem başarısızlığı nedeniyle yinelemeler de, bu Allah ile birleşme arzularında bazı şüpheler-ütopya- ve dinsizliğe ulaşabilecek fikirler yaratıyor. Her neyse bunlar ayrı konular, yeri gelince ukalalık ederiz.
"halife" olarak ihtimamla yaratıp akıl ve meleke ve dosdoğru yolda/sırat el mustakimde yaşaması için bilgiler indirdiğini, yol göstericiler gönderdiğini söylemesina rağmen "hayır ben hep çocuk kalacağım, ana baba kucağındaki gibi nasıl ihtimamla bakılıyor idiysem "dev tanrının kucağına sığınarak "asalak" yaşayacağım diyorsanız. Yaşa kardeşim herkes uşak, herkes hizmetçi. Yiyin, için.

"Sn Hakkı Yılmaz tanımına paralel olarak devam edecek olursam," demişsiniz.
1-Sayın Hakkı Yılmaz "salat" kelimesine bir tanım getirmemiştir. Lügatta var olanı, analizlerle, bilmeyeni insanların bilmesine sunmuştur. Islahla, hacla, falanla filanla karıştırılmasın diye bunu yapmıştır. Dinler arası diyaloğ palavrasını açığa çıkartmak için de bunu yapmıştıor.
2-Hakkı Yılmaz Salat ve salat-ı ikame için yöntem açıklamıştır. Kabul edersiniz veya etmezsiniz; bu da Sayın Hakkı Yılmaz'ı çoook üzer herhalde.

Müslüman toplumunda "imam" mı varmış?. Asliyetini bir herife teslim etmiş toplüm "müslüman" mı olurmuş?
Aman, bakın bakayım! Bakara-104. ayet yerinde duruyor mu yoksa onuda mı keçi yedi?

Burada kesiyorum; ağzımdan aşırı bir laf çıkması olası.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

han
5. January 2015, 02:27 AM
@galipyetkin

cevaplarınızdaki sûizanlı tepkiyi anlamak mümkün değil. İnsanın algılayış farklılığının kendimce gerekçesini dile getirdim, hücre dedim. Nöron-dendrid mi dedik de doktor yaptınız.
Şahsen hiçbir görüşü aşağılamadığım gibi yüceltmem de. Ben kutsallığını kabul edip-referans almaya çalıştığımız Kuran'ın, kişiye özgü yorumlar gerektirdiğini düşünen biriyim. İndiği andan itibaren sayısız yorum-alim-düşünür-eleştirmen vs. çıkmasının sebebi de bu olsa gerek.

Bu bilinçle, özüme, Sn. Hakkı Yılmaz veya bir başkasına ait düşünceyi küçümsemem ve yüceltmem. Çünkü bana göre Sıratı-Mustekim sonu olan bir yol değil, modern bilim gibi birikimli bilgi arayışı. Dolayısı ile her inanç, görüş ve her çıkarım zamanla gelişebilir/değişebilir.

İnancıma bu metotla yaklaştığım için, kişinin kendisinin veya tabi olduklarının çıkardığı yargıyı mutlak doğrulukta kabul edip, en masum(yapıcı/yerici) eleştiriyi elinin tersiyle iten "sizin" gibi üstadlara karşı şaşıyorum.

Burada Kuran'ı anlamak adına paylaşılan hüsnüzanları kimden olursa olsun küçümsemeden devam edelim.

Sizden ricam,
yazımdaki yazı biçimlerine de odaklanmanız örneğin yanlış algıladığınız kelimeyi kullanış biçimim;
birleşmek >> BİR'leşmek

İşin en şaşırtıcı yanı da; "birleşmek" fiilini "iki ayrı bedenin birbirine karışması" algılayıp, bir bedene dönüştürmeniz. O işte bilirsiniz ki, kelime özündeki gibi birleşilmez sadece TEMAS edilir, bedenler hala iki tanedir.

İslamdaki Allah inancı, O'nu tasavvur edebildiğimiz tüm maddiyattan soyutladığı(subhan) için, BİR'leşme ile ne kastedilmiş olabileceğini hüsnüzanla düşünmelisiniz.

Huşulu/huşusuzluk muhabbetiniz ise tamamen salata niyetiyle sorulmuş gibi görünüyor.(yanılıyor da olabilirim, ön algım bu)
Yine de kastımı söyleyeyim. Ciddi manada konsantrenizin-feyzinizin fazla olduğu duygu durumunu kastediyorum. Bu duygu için de şahsen, ön uyaranlara ihtiyaç duyarum. Örn. varlığı düşündürücü/sorgulayıcı bir belgesel-film veya şahit olunan ibretlik bir olay gibi. Veya çok sevinilen bir andan sonra yapılan şükür secdesinin huşusu gibi. Kastım bu!

Ilımlı saygılarımla,