PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuran rabliği 1


ozkanates
22. August 2014, 05:16 PM
Alemler:

“Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır.” Fatiha 2
Allah, tüm alemlerin Rabbi.
“Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.” Kalem 52
Sözü Kuran tüm alemlere,
“Ve biz seni ancak âlemlere bir merhamet/bir sevgi olman dışında bir şey için göndermedik.” Enbiya 107
Son peygamberi de.


Ümmetler:

“Her ümmetin bir resulü vardır.” Yunus 47
Her ümmet, kendi resulünün…
“Her ümmet kendi kitabına davet edilir.” Casiye 28
Verdiği kendi kitabındaki…
“Her ümmet için biz, bir ibadet şekli belirledik; onlar, onu izlerler.” Hac 67
Kendi ibadetini yapar.

“Göklerdeki ve yerdeki canlı şeyler de melekler de yalnız Allah'a secde ederler…” Nahl 49
“Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.” Rad 15
“Bakıp görmediler mi, Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile, sağ ve sollarından boyunları bükük bir halde, Allah için secdelere kapanarak dönüyor.” Nahl 48
Tüm varlıklar Allah’a ibadet eder.

“Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir.” Enam38
Canlıların her bir grubu bir ümmet.

"Ey resuller! … İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir.” Muminun 51-53
"Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."" Bakara 136
Allah katında tüm ümmetler tek bir ümmet.

“Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük.” Araf 168
“Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik.” Enam 108
Yeryüzünde ise Allah, o tek ümmeti farklı işler ilham ederek ümmetlere böler.

“Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı.” Nahl 93
Farklı ümmetler Allah’ın dilemesi.

“Her ümmet için biz, bir ibadet şekli belirledik; onlar, onu izlerler1. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler3.” Hac 67
“De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür1. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir2."” Isra 84
1- Her ümmet, Rabbin belirlediği ibadette = varlık yapısında.
2- Hangi ümmetin ibadetinin = işinin daha doğru olduğunu, ancak Rabb bilir.
3- Bu konudaki çekişmelerimiz… bilmediğimiz üzerine Rabb ile çekişmemiz.

“Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı1. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir3.” Hud 118
“Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin!3 Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır2… birbinize lakaplar yakıştırmayın3.” Hucurat 11
1- Her ümmet, Rabbin bir dilemesi.
2- Hangi ümmetin daha hayırlı olduğunu ancak Rabb bildiği halde,
3- Ümmetler birbirleriyle çekişir alay ederler, birbirlerini hor görür yargılarlar.

“Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük1. İçlerinde barışsever iyiler vardı2 ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı3. Belki dönerler ümidiyle onları güzeliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.” Araf 168
1- Her ümmetin, Rabbin bir dilemesi, 2- Olduğunu bilenler, 3- Bilmeyenler.

“Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı1. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın2.” Maide 48
“Herkesin bir yönü vardır, ona döner1. O halde hayırlarda yarışın2.” Bakara 148
1- Her ümmetin, Rabbin bir dilemesi, 2- Olduğunu bilenlerin ölçeği: Hayırda yarışmak.

ozkanates
1. September 2014, 02:15 PM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Hizip, fırka, mezhep, tarikat:

Her ümmetin Rabbin bir dilemesi olduğunu bilmeyen ümmetler, birbirleriyle çekişip alay etmekle, birbirlerini hor görüp yargılamakla yetinmezler:

“Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın;” Ali İmran 103
“Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur.” Enam 159
“Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın.” Ali İmran 105
Kendi ümmetlerini de fırka / hizip / mezhep / tarikatlara böler, parça parça ederler.

“Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.” Rum 32
"Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.” Muminun 53
Bu kişiler, “kendilerini doğru başkalarını yanlış bilenler”dir.

“De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek/fırkalara bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek/fırkaları elbise gibi size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye.” Enam 65
Kendini doğru başkalarını yanlış bilenlerin hali.

“Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.” Ali İmran 103
Birbirini kardeş bilenlerin hali.



Atalar:

Ümmetlerini hizip / fırka / mezhep / tarikatlara bölenlerin peygamberlere cevabı:

İbrahim: “Dediler: "… atalarımızı böyle yapar halde bulduk."” Suara 74
Musa: “Dediler: "... İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık."” Kasas 36
Nuh: “Dediler:”... Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."” Muminun 24
Salih: “Dediler ki: “… atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun?"” Hud 62
Şuayb: “Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi…"” Hud 87
Hud: “Dediler ki: "Sen, yalnız Allah'a ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin?"” Araf 70

"Ayetlerimiz açık-seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen biriden başkası değil."” Sebe 43

“Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...” Bakara 170

“… İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder. Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?” Lukman 20-21

Kuran'daki ata, düşünceleri takip edilen daha önceki kuşaklardır. Önceki kuşaklar (baba ve dedeler) kendi düşüncelerini kendileri yaratmadılar; kendi liderlerinden, alimlerinden edindiler. O alimler, liderler dini deforme ettikçe, takipçilerinin dini deforme oldu ve kendilerinden sonra gelenlere bu deformasyonu aktardılar. İş çığrından çıktıkça yeni peygamberler geldi ve o yüzden onlara "sen eski liderlerimizi, alimlerimizi izleyen dedelerimizi reddetmemizi mi istiyorsun" dendi. Peygamberler de cevap verdiler: "Ben sadece bir uyarıcıyım".

İslam resulü geldiğinde bugünkü tüm inançlar yine vardı, Allah, şeytan, melekler, namaz, haç, oruç, kurban, sarık, cübbe vs. O da diğer resuller gibi bunlar için değil, alimlerin, liderlerin rab (eğiten, daha iyiye daha güzele kılavuzlayan, tekamül ettiren) edinilmesi, rableşmesi üzerine geldi. Tıpkı bugünki gibi.

Böylece herkes kendi soyunu veya düşünsel atasını seçip onun ardına düşünce, diğerlerininkini beğenmemeye, hasım olarak görmeye başlamakta. Bu yasaklanmış ayrışma ve hasımlaşma, fırka-hizip gibi Kuran tabirleri kullanılmayarak, mezhep-tarikat gibi tabirler kullanılarak gözlerden gizlenmekte.

Önceki yüzyıllarda eğitim, çok pahallı ve nadir bir imkandı. Bazı insanlar iyi niyetle, bilgileri geniş kitlelere aktaracak formülasyonlar üretmeye çalıştılar. Ancak kendilerinden sonra gelenler bu amacı sürdüremediler. Her düşünce bir sektöre, yaşam biçimine, finansal yapılanmaya dönüştü. Öyle ki artık, başlangıçtaki amaca dönmenin bir anlamı ve yolu kalmadı. Günümüzdeki mezhep ve tarikatların hali budur.

Ancak dünyanın hali bu değil. Eğitim artık herkesin ulaşabildiği kadar ucuz ve yaygın. Ulaşım, toplulukları bir araya getirecek imkanlara sahip. İnternet, tüm dünyayı tek bir platform olarak birleştiriyor. O halde onca zorluğa rağmen dinlerin binlerce yıldır çağırdığı, “her insanın kendi gerçeğini bulması, kendi ilmini yapması”na artık hiçbir engel, hiçbir bahane mevcut değil. Tek engel/bahane, toplumların değişen koşullara rağmen alışkanlıklarını değiştirmeme, değişime direnme huyları.

ozkanates
1. September 2014, 02:18 PM
"Kuran Rabliği" başlığının devam edeceği konular:

Alemler
Ümmetler
Hizip, fırka, mezhep, tarikat
Atalar
Rab, kul ve peygamber tanımları
Örnekler
Rableştirme ayetleri
Allah’ın rabliği Kuran
Allah’ın rabliği Kuran’ın metodojisi
Kuran’da bilmediklerimiz / anlamadıklarımız
Resulluk
Resulün 3 makamı
Kuran'da hiyerarşi
Veliler

ozkanates
16. September 2014, 03:23 PM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Rab, kul ve peygamber tanımları:

Ali İmran 78-80:

78- Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Kitap’tan olmayan şey = Allah katında olmayan şey. Kitap’ta olmayan şey Allah katında da yok!

78- Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Peki Kitap’tan olmadığı, dolayısıyla Allah katında olmadığı halde Kitap’tan sanılsın, Allah katından sanılsın diye…

78- Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Dilleri Kitap’la eğip bükerek Allah hakkında yalan söylemek nedir?

79- Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!
Kitap’tan/Allah katından olmadığı halde, Kitap’tan/Allah katından sanılsın diye, dilleri Kitap’la eğip bükerek Allah hakkında söylenen yalanlar... Allah’ın kitap verdiği peygamberleri kullanarak söylenenlerdir.

79- Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun2" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak1 benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!
Bu yalanlar… “kul” kavramı ile “Rabbani” kavramı karşı karşıya getirilerek açıklanıyor:
1- Allah'a kul olanlar… Kitap'a ve okuyup araştırdıklarına dayanarak sadece Allah'ı takip edenler, Rabbaniler.
2- Allah’ı bırakıp başkasına kul olanlar… Rabbani olmak yerine, peygamber dahil başkalarını takip edenler.

“Rab”… Allah demek değil, "eğiten, daha iyiye daha güzele kılavuzlayan, tekamül ettiren" demek.
“Peygamberi rab edinmek”… ona tapınmak, onu Allah bilmek değil; onu bir eğitmen/kılavuz yapmak.
O halde peygamberler "bize kul olmayın, bizi rab edinmeyin" derken, "bize tapınmayın, bizi Allah bellemeyin" demiyor, "Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak sadece Allah'ı takip edin" diyor.

80- Ve size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz, müslümanlar haline geldikten sonra inkârı mı emreder size?
“İlah”… gökte duran, heykeli yapılan, dua edilen, yardım istenen değil. "Kitap'a ve okuyup araştırdıklarımıza dayanma” sınırını aşarak kendimize rab/eğitmen/kılavuz edindiğimiz her mevhum bir ilahtır, “müslümanlığın inkarıdır”; o mevhum isterse peygamberlik/peygamber olsun.

ozkanates
23. September 2014, 12:04 PM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Rab, kul ve peygamber tanımı için örnekler:

"Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler1. Meryem'in oğlu Mesih'i de öyle2. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan3 başkasına ibadet/kulluk etmemeleri4 emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O5." Tevbe 31
1- "Rab", Allah demek değil, eğitmen/kılavuz demek… insanlar insanları rableştiriyor.
2- Peygamberleri de.
3- Oysa tek rab/eğitmen/kılavuz olan Allah.
4- Başkasına kulluk etmemek = Kitap’a ve okuyup araştırdıklarına dayanarak sadece Allah’ı rab edinmek.
5- Diğer rablar, Allah’a ortak koşma. O halde şirk, Allah'dan başka her tür otoriteyi, her tür kutsallığı içerir. Niteliği ne olursa olsun, Allah'dan başka varlıkların kutsallaşması, kutsallık kazanması, hüküm koyucular, öğreticiler, karar vericiler, kararlarımızı/davranışlarımızı şekillendirenler haline gelmesi, onların rableşmesi = ilahlaşması = şirk.

"De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim2, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım1. Allah'ın berisinden birbirimizi rabler edinmeyelim3!" Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!"" Ali İmran 64
1- Şirk odur ki…
2- Allah’dan gayrısına kulluk etmek,
3- Yani Allah’dan gayrısını rab/eğitmen/kılavuz edinmek.
3- “Birbirimizi rabler edinmeyelim” diyen Peygamber, yani kendisi de rab/eğitmen/kılavuz edinilmeyecek.

(İsa) "Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a1 kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun2. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın." Maide 117
1- Peygamber olan ve olmayanların rabbi/eğitmeni/kılavuzu, Allah.
1- Peygamber, peygamber olmayanlara rab/eğitmen/kılavuz değil.
2- Peygamberlik beşer bir görev, beşerin ölümü ile son buluyor.

“Meryem'in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir1. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi. İkisi de yemek yerlerdi2. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri! Sonra bak, nasıl gerisin geri çevriliyorlar3!” Maide 75
“Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir1. Şimdi o ölse yahut öldürülse2 ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen3, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.” Ali İmran 144
1- Resulluk, pek çok kişiye verilmiş bir görevden başkası değil.
2- Resuller, diğerleri gibi yemek yiyen, ölen-öldürülen beşerler.
3- Bu, diğer beşerler için kabul edilmesi zor bir bilgi.

“De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk1. Âlemlerin Rabbi Allah'a2 teslim olmakla emrolunduk biz."” Enam 71
1- Rab tanımı: Allah demek değil, kılavuz demek.
2- “Alemlerin Allah’ı Allah” değil, “alemlerin kılavuzu Allah”

“Rableri katında dereceler, bağışlanma ve bol bir rızık var onlar için.” Enfal 4
“Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin Hakîm'dir, Alîm'dir.” Enam 83
“Herkesin amellerine göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.” Enam 132
Allah’ın rabliği/klavuzluğu.

“Şunu da söyle: "Allah herşeyin Rabbi iken O'ndan başka rab mı arayayım?"” Enam 164

.

ozkanates
8. October 2014, 03:41 PM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Rableştirme ayetleri:

"O'nun berisinden veliler edinenlere gelince, onlar üzerine gözcü de Allah'tır. Sen değilsin onlara vekil." Sura 6

"Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden birtakım velilerin ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!" Araf 3

"Allah'ın berisinden veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı elbette ki, dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!" Ankebut 41

“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek, "Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.” Zümer 3

“Ve derler ki: "Rabbimiz! Biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar."” Ahzab 67

"Allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki, ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler." Zümer 45

Allah’dan gayrı rabler edinmenin neticisi de belirtili:
"Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler." Tevbe 34

ozkanates
15. October 2014, 08:51 AM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Allah’ın rabliği Kuran:

"Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar?" Araf 185

"İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!" Casiye 6

“Sana bu Kitap'ı indirdik ki herşey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.” Nahl 89

"Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir." Yusuf 111

“De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Âlemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz."” Enam 71

“Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah’a özgüleyerek O'na ibadet et/O'nun için iş yapıp değer üret!” Zümer 2

“Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım?” Enam 114

“Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.” Zuhruf 44

Allah’ı rab edinmeme hali de belirtili:
“(ahiret gününde) Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." Furkan 30

.

ozkanates
23. October 2014, 10:04 AM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Allah’ın rabliği Kuran’ın metodojisi:

“Kur'an'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı?” Nisa 82

“Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!” Müzzemmil 4

"Onu, bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik." Isra 106

“Allah size ayetleri işte bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz.” Bakara 266

“Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.” Sad 29

“Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?” Muhammed 24

“Gerçeği örten nankörler/inkârcılar dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça/ayet ayet okuduk.” Furkan 40

“Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar.” Bakara 121

Özetle Kuran metodojisi:
- Kuran’ı ağır ağır, dura dura okuyup,
- Üzerinde ince ince, derin derin düşünmek.
- Ve diğer okuyup araştırdıklarımızla birleştirerek,
- Hiçbir beşerin arkasına düşmeden
- Sadece Allah’ı takip etmek.

“Kuran’ı bilemeyiz / anlayamayız” diyen kardeşlerim de 4 kez belirtili:
“Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?” Kamer 17, 22, 32, 40


Kuran’da bilmediklerimiz / anlamadıklarımız:

“Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız2. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır1. Onlara haksızlık edilmez.” Muminun 62
1- Sorumlulukları belirleyen sadece Kuran.
2- Kuran’dan anladığımız = ilmimiz kadar sorumluyuz.

"Ey iman sahipleri! Size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır1. Allah onlardan vazgeçmiştir2. Allah bağışlayandır, yumuşak olandır." Maide 101
1- Kuran’dan henüz gönlümüze inmemiş olanlar, yani mevcut ilmimizin ötesi…
2- Gönlümüze inene kadar, Allah onlardan vazgeçer, bağışlar.

.

ozkanates
1. November 2014, 12:32 AM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Resullük:

Resullük, Tanrı'nın reklam ajansıdır. Bir ürün ne kadar iyi olursa olsun, halka tanıtımı yapılmazsa kimse bilmez. Bu ruhi bir konum değil, beşeri bir görev. Çünkü ruhaniyet, kutsallık ve hüküm koyma, sadece Allah'ın:

1- Resullerin ilk ortaya çıkış dönemi… "onlar peygamberler ile alay ettiler, ve onları haksız yere öldürdüler" ayeti ile anlatılıyor. Görülüyor ki, otorite kurmak bir yana, hayatları masada. Bahsedilen ayetler hariç bir güvenceleri olmaz.

2- Dinin ilk yayılma dönemi… yoksunluklar, imkansızlıklar dönemi. İlk müslüman gruplar, yiyecek yemek bulamazken, kendilerine saldıranlarla savaşmak zorunda kaldılar, ve bazıları geri çekildi. Bu zor günlerde Kuran, Muhammed'in kendi insanlarında yaşadıklarına, üzüntülerine değinir ve bahsedilen hatırlatmaları yapar.

3- İslam’ın hızla genişleme dönemi… resul aynı zamanda devlet başkanı durumuna geldi. Ama bu onun ruhani değil, beşer kimliğiydi. İkisini birbirine karıştırmadı, tam tersine, Kuran'a öncelik verebilmek için, her iki kimliğini de her yerden sildi.

Kuran'a dönersek...

- Resullük, bir beşere verilmiş bir görevdir. Doğaüstü bir yönü tanımlanmamıştır. Tam aksine Kuran, kendinden başlayarak her tür doğa üstüne (büyü, sihir, mucize vs) karşı kalın bir çizgiyle kendini korur.

- Bu görev, resullerin ölümüyle biter. Kaldı ki Resul yaşarken bile, manaya çağırmak haricinde insanlara karışmaması için uyarılır: "Biz seni onların başına bekçi olarak göndermedik", "Beni kulumla başbaşa bırak".

- Resullük görevinin ölümle biteceği, İsa üzerinden anlatılır: " İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun".

- Kuran hiçbir kurumun ve kişinin, din adına konuşmasına, hüküm koymasına, başkası adına doğru ve yanlışı ayırtetmesine izin vermez. Tam tersine kendisi, buna mani olmak için gelmiş yeni bir hatırlatmadan ibarettir.

- Kuran, takipçilerine tek bir metodoji sunar: Yavaş yavaş ve üzerinde derin derin düşünerek Kuran okumak. Diğer tüm uygulamalar, peygamberin ve ondan önceki peygamberlerin mücadele etmek için görevli kılındığı uygulamalardır.


Resul'ün 3 makamı:

“Görmedin mi şu fısıldaşmaktan2 yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, Resul’e isyan3 konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar1. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" cehennem yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş yeridir o!” Mücadele 8
1- Resul’ü Allah’ın selamlamadığı biçimde selamlamak , 2- Gizli şekilde, 3- Resul’e isyanın görüntüsü.

Allah’ın Resul’e selamları:

1- Resul/nebi: Bu, atama ile verilen bir görev, elçilik.

2- Kul: Hepimiz kuluz (devlet başkanı olarak yazışmalardaki imzası: "Allah'ın Resulü ve Kulu")

3- Arkadaş: Çevresindekiler için ona "arkadaşların" diyor ve onun için cevresindekilere "arkadaşınız" diyor: "De ki: "Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün!" arkadaşınızda cinnetten eser yok! O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil." Sebe 46

ozkanates
10. November 2014, 11:41 AM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Resul ile nebi arasındaki fark:

“Nebi” bir makam. Devletteki diplomat makamı gibi. Kişi diplomat olduğunda bu ünvanı sürekli taşır. Mesela evdeyken veya uyurken de o yine bir diplomattır, diplomat makamının sahibidir. Bu diplomat, yurt dışına gönderilip devlet adına görüşme yaparken o artık bir “elçi”dir çünkü “elçilik yapmakta”dır. Yani diplomat makamın adı, elçi ise icraatın adı. O diplomat yurda geri döndüğünde halen diplomattır ama artık elçi değildir, çünkü elçilik yapmamaktadır.

“Nebi” de makamın adı. Bu makama gelen kişi artık hep nebidir, bu ünvanı sürekli taşır. Mesela evdeyken veya uyurken o yine bir nebidir. O nebi, vahyi tebliğ ettiği anlarda ise, bir “resul”dur, elçidir, tebliğ icraatını, elçilik icraatını yerine getirmekte olandır. Tebliğ yapmadığı anlarda onun resulluk sıfatı olmaz, nebi sıfatı olur.

Bu neden önemli dersek, çünkü Kuran’da “uyun” ifadesi sadece resul sıfatı için kullanılıyor, “Allah’a ve resulüne uyun” şeklinde. Böylece “uyulması istenen” şeyin kişinin/elçinin/tebliğcinin kendisi değil, elçinin elçilik etmekte olduğu, tebliğ etmekte olduğu vahyin kendisi, yani Kitap olduğu anlatılıyor. Bu yüzden "nebiye uyun" diye bir ibare yok çünkü nebi, elçilik yapan zat. İlginç bir nokta da, “Allah’a uyun” şeklinde bir ibarenin de olmaması. Çünkü resulün resullük/elçilik edişi olmazsa, uyacak bir şey da olmaz. O halde vahiy, ancak elçinin elçiliği üzerinde tanımlı ve uyulması istenen de bu vahiy.

https://www.youtube.com/watch?v=mK7I-8ybPRc <----- Nebi ve Resul Kavramları -Doç Zeki BAYRAKTAR-Yrd Doç Fatih ORUM

ozkanates
17. November 2014, 11:25 AM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Kuran'da hiyerarşi:

1- Kuran: Kişinin kendisi ve Allah ile olan ilişkisini düzenler. Her tür diğer kişi ve kurumun müdahelesine kapalı.
2- Kanun: Kişinin toplumla ilişkisini düzenler. Bölgesel kanun koyuculara bırakılır, dini hükümleri yok.
3- Örf-adet: Bölgesel kanunlarda belirtilmeyen konular, bölgesel örf ve adetlere bırakılır, dini hükümleri yok.

Görülüyor ki Kuran, laik... bu dünya ve öbür dünyanın işlerini ayırıyor. Kişinin vicdanı ile olan ilişkisini düzenleyerek, bu dünya ile olan ilişkisini düzenler. Yani doğrudan değil, dolaylı yaklaşım yapar. Bu açıdan bakınca, Kuran'da anlatılan olaylar da, birer yap-yapma listesi değil, insancıl bakış açısını tanımlamak için seçilmiş örnek vakalar.

Örneğin bir başkasına verilen zararla ilgili hüküm, bir Kuran hükmü olarak, Kuran'da değil, bölgesel kanunlarda, orada yoksa örf-adetlerdedir. Kuran sadece... mümkünse zarara uğrayanın bağışlayıcı olmasını, mümkün değilse verilen cezanın zarar ile orantılı olmasını ister. Gerisini, bölgenin kanun yapıcılarının ve o kanun yapıcıları seçenlerin vicdanlarına bırakır. O vicdanlar ki, Kuran'ın rehberlik/rablik sahasıdır.

Kendi öz-benlik, öz-vicdanı ile başbaşa kalma aşamasında olmayan kardeşlerim... aradıkları yap-yapma listesini Kuran'da bulamadıkları için, hadis, sünnet, tefsir, kelam, fıkıh, icma, ulema, alim, veli, şeyh, derviş vs. peşine düşerek Kuran'ın şiddetle yasakladığını yapar… Tanrı/vicdanları ile aralarına başkalarını sokar, öz-benliklerini unutur, beşerleri rehber/rab edinirler.

ozkanates
2. December 2014, 05:07 PM
Yukarıdaki yazımdan devam:


Nisa (117) Allah'ın berisindekilere davet/dua edenler sadece dişilere/dişileşmiş halde davet/dua ederler. Ve onlar inatçı bir şeytandan başkasına çağırıp yakarmıyorlar.

Enam (71) De ki: "Allah'ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürülelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, "Bize gel!" diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır." De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Âlemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz."

Enam (108) Allah'ın berisinden birilerine niyazda bulunanlara/Allah dışında birileri için çağrı yapanlara/onların, Allah dışında yakardıklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir.

Araf (37) Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah'ın berisinden yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kâfir olduğuna tanıklık ettiler.

Yunus (37) Bu Kur'an, Allah'ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap'ın ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi'ndendir o.

Yunus (104) De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."

Yunus (106) "Allah'ın berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."

Rad (11) Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

Isra (56) De ki: "O'nun berisinden bel bağladıklarınızı çağırın; onlar, başınızdaki zorluk ve sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler."

Enbiya (29) İçlerinden her kim, "Ben O'nun berisinden/alt mertebesinden bir ilahım!" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz.

Enbiya (66) İbrahim dedi: "Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"

Enbiya (67) "Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

Enbiya (98) Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.

Hac (12) Allah'ın berisinden, kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamayacak şeye dua/davet eder. Dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir bu.

Hac (62) Evet böyledir! Çünkü Allah Hakk'ın ta kendisidir. O'nun berisinden yalvarıp çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah Aliyy'dir, Kebîr'dir.

Furkan (55) Allah'ın berisinden, kendisine yarar sağlamayacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet/kulluk ediyorlar. İnkârcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar.

Ankebut (17) "Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz."

Ankebut (25) İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır."

Lukman (30) Bu böyledir; çünkü Allah, Hakk'ın ta kendisidir. O'nun berisinde yalvarıp yakardıkları ise bâtıldır. Ve Allah Aliyy'dir, yüceliğine sınır yoktur; Kebîr'dir, büyüklüğüne sınır yoktur.

Fatir (13) Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş'i ve Ay'ı buyruk altına almıştır. Her biri belirlenen bir süreye kadar akıp gidiyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk ve yönetim O'nundur. Onun berisinden yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.

Fatir (40) De ki: "Allah'ın berisinden yakardığınız şu ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana topaktan neyi yarattı onlar!" Yoksa göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa onlara bir kitap verdik de kendileri o kitaptan bir kanıt üzerinde midirler? Hayır, zalimler birbirlerine aldanıştan/aldatıştan başka hiçbir şey vaat etmezler.

Saffat (86) "Allah'ın berisinden birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?"

Zümer (43) Yoksa Allah'ın berisinden şefaatçılar mı edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmayan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?"

Mumin (66) De ki: "Ben, Rabbimden bana açık-seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum."

Mumin (74) "Allah'ın berisinden taptıklarınız nerede?" Diyecekler ki: "Bizden uzaklaşıp kayboldular. Doğrusu biz, daha önce hiçbir şeye yakarmıyormuşuz." Allah, inkâr edenleri işte böyle saptırır.

Zuhruf (86) O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.

Ahkaf (5) Kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek birilerine, Allah'ın berisinden yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler.


Basit bir taramada bile bulunan ayet miktarı, konunun önemini ortaya koyuyor.

Resulün eğitmenliği/rabliği diyaloğuna girenlerin, olayı resulde bıraktıklarını ben ömrümde görmedim. Yetki Allah'tan alınıp resule veriliyormuş gibi yapılır ama ondan da alınır, mezhebin kurucusuna, ondan da alınıp üye olunan topluluğun kurucusuna, ondan alınıp topluluğun bugünkü liderine, ondan da alınıp topluluğun bugünkü yerel temsilcisine aktarılır.

Bu sistem hep böyle işlediği için Kuran, bu otoriteler hiyerarşisine karşı barikatı ilk mevziye, resulünün konumuna yerleştirmiştir. Fakat vakti gelmeyen gönüllerde, otoriteler hiyerarşisine karşı ne ilk barikatın ne de sonuncunun işe yaramayacağını da bildirmekte: "Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.” Tevbe 34.

Önceki mistik metinler, nebilerinden sonraki dönemde, iktidarlar tarafından para ve güce tahvil edildi, içerikleri buna uygun değiştirildi. Örneğin İncil: "Siz benim koyunlarımsınız, ben sizin çobanınızım".

Kuran, "Ey iman edenler! "Râina!" demeyin, "Unzurna!" deyin/"Bizi davar gibi güt!" diye konuşmayın, "Bizi gözet!" diye konuşun ve dinleyin. Kâfirler için korkunç bir azap vardır.” ayeti ile kendinden önceki mistik metinlerdeki bu tahrifata müdahale etmekte, tekamülün sürü aşamasından sıyrılmaya çalışan insana yol göstermekte. O insan hürdür, hür iradesiyle hareket eder, ve Allah'ın yetkilerini kullandığını iddia eden çobanlara, ruhbanlara, canlı/cansız ilahlara ihtiyaç duymaz, kendi yolunu takip eder.


“Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” Fatiha 5


.

kuman
6. December 2014, 02:24 AM
Kur an laiktir !
Zorlama bir cumle.
Kur an kisi ile Allah arasindaki iliskiyi kurar. Kanun ise Kisi ile toplum arasinda ki iliskiyi duzenler.

Kur an kisinin vicdanina seslenir bu sayede de kisi toplum ile iliskisini buna gore yorumlar.

Cok zorlama cumleler.

Allah oneri verir yasa koymaz vicdana birakir.

Yap yada yapma listesi Kur an da bulunmaz.

Allah oneri sunuyor ve bende kabul etmiyorum ve bu oneriyi kabul etmedigim icin sonsuz ceza cekiyorum!!
Peki adelet nerede burda ? Oneri mi yasa mi ?
Yasa ise bir karsiligi vardir oneri ise yoktur.

Allah benim dedigim gibi yasarsaniz mutlu olursunuz diyor eger ki dedigimi yapmazsaniz karsiligi olan sikinti ve belalari bu dunyada gorursunuz ahirette ise sonsuz olarak yanlisliklarinizin yaptirimlarina katlanirsiniz diyor.

Faiz alan bana ve elcime savas acmis olur diyor nerede oneri basbaya tehdit. Tehditi gorursun gormezsin sonucuna katlanirsin. Oneri nerede ?

Oneri soyledir; Faiz almayin ve sebebsiz zenginlesmeyin ki araniza dusmanlik kin nefret girmesin. Ahiret karsiligi yok.

Kur an kisinin Allah ile olan iliskisini mi duzenler yoksa Allahin sistemi icinde nasil yasamasi gerektigini mi ?

Kur an sosyal hayatin tamamina mudahale eder. Sadece sosyal hayata mudaha ile de kalmaz Allahin koydugu sisteme zarar veren herkesi tehdit eder. Tehdit varsa oneri degil bir zorunluluk var demektir. Insanin vicdanina birakilan hicbir konu yoktur.

Allah insani basi bos birakmamistir cunku onun azmasini istemez...

ozkanates
8. December 2014, 01:27 PM
Cok zorlama cumleler.


Bu yorumu her bir kişi, her bir başka kişiye, her bir konuda yapabilir Kuman kardeşim.
Ben ayetlerimi ve algımı veriyor, kendi ayetlerini ve algısını verenleri okuyorum.
Elde olanın da hepsi bu.


Peki adelet nerede burda ? Oneri mi yasa mi ?
Yasa ise bir karsiligi vardir oneri ise yoktur.

Allah benim dedigim gibi yasarsaniz mutlu olursunuz diyor eger ki dedigimi yapmazsaniz karsiligi olan sikinti ve belalari bu dunyada gorursunuz ahirette ise sonsuz olarak yanlisliklarinizin yaptirimlarina katlanirsiniz diyor.

Faiz alan bana ve elcime savas acmis olur diyor nerede oneri basbaya tehdit. Tehditi gorursun gormezsin sonucuna katlanirsin. Oneri nerede ?

Oneri soyledir; Faiz almayin ve sebebsiz zenginlesmeyin ki araniza dusmanlik kin nefret girmesin. Ahiret karsiligi yok.


Tanım: Nefs, cehennem, cennet http://hanifler.com/showpost.php?p=18932&postcount=1
Cehennemden cennete nefs http://hanifler.com/showpost.php?p=19042&postcount=1


Kur an kisinin Allah ile olan iliskisini mi duzenler yoksa Allahin sistemi icinde nasil yasamasi gerektigini mi ?

Kur an sosyal hayatin tamamina mudahale eder. Sadece sosyal hayata mudaha ile de kalmaz Allahin koydugu sisteme zarar veren herkesi tehdit eder. Tehdit varsa oneri degil bir zorunluluk var demektir. Insanin vicdanina birakilan hicbir konu yoktur.

Allah insani basi bos birakmamistir cunku onun azmasini istemez...

Kuran'da tekamülün tanımı http://hanifler.com/showpost.php?p=18887&postcount=1
.

ozkanates
8. December 2014, 01:27 PM
.
Korktuğumuz cehennem de biz, özlediğimiz cennet de biz:

“Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar kendi nefslerine zulmediyorlar.” Yunus 44
.

kuman
14. December 2014, 01:47 PM
Merak ediyorum Abdest almak insanda ki Negatif enerjinin atilimi ile mi ilgilidir.
Ayrica cehennem gelecek degil simdiki zaman ile ilgiliyse sorgu gunu ne demek.
Ahiret ne demek
Cehennem bu dunya ile ilgiliyse ve cennet obur dunya ile ilgiliyse ahirette sadece cennet olacak demektir buda reakarnasyonun varligina mu isaret. Iyi bir varlik olana dek yeniden dogma.

Cennetten ileri olan safha yada yerler neresidir bizimlede paylasin bilelim.
Hangi kaynak bunu belirtiyor.
Size gore sorgu karsilik ve mukafat bu dunyada ise sonrasi yaradan ile birlesmek mi ?
Size cok sorum var ancak dunya hayati bu aralar cok megul ediyor ...

ozkanates
15. December 2014, 07:59 PM
Merak ediyorum Abdest almak insanda ki Negatif enerjinin atilimi ile mi ilgilidir.


Bana göre temizlik yeterli bir ilgi. Ama şahsi tecrübem, bedensel temizlenmenin negativiteye de iyi geldiği.


Ayrica cehennem gelecek degil simdiki zaman ile ilgiliyse sorgu gunu ne demek.
Ahiret ne demek.
Cehennem bu dunya ile ilgiliyse ve cennet obur dunya ile ilgiliyse ahirette sadece cennet olacak demektir.
buda reakarnasyonun varligina mu isaret. Iyi bir varlik olana dek yeniden dogma.


İlgili başlıkları güncelledim, cevap olmayan bir konu varsa belirt.

Kuran'da madde alem http://hanifler.com/showpost.php?p=19056&postcount=1
Kuran'da öbür alem http://hanifler.com/showpost.php?p=19121&postcount=1
Madde alem + öbür alem http://hanifler.com/showpost.php?p=19147&postcount=1

Uzun dersen sadece siyah yazıları oku, bir kaç dakikanı alır.


Cennetten ileri olan safha yada yerler neresidir bizimlede paylasin bilelim.


Cevap olmayan bir konu varsa belirt.
Öbür alemde tekamül ve Son: Tevhid http://hanifler.com/showpost.php?p=19190&postcount=1


Hangi kaynak bunu belirtiyor.


Bana göre soru, "hangi kaynak bunu belirtmiyor?".
Ama özellikle Kuran, inanılmaz bir özet.


Size gore sorgu karsilik ve mukafat bu dunyada ise sonrasi yaradan ile birlesmek mi ?


Birleşme yok çünkü bu, ayrıların varlığını gerektirir.
Var Olan'dan başka varlık yok.


Size cok sorum var ancak dunya hayati bu aralar cok megul ediyor ...

Sorun yok, sonsuzda zaman olmadığından acele de yok :)