PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Vahşi hesap


galipyetkin
14. July 2014, 06:18 PM
Vahşi Hesap

Vahşet, yalnız insan öldürerek veya Allah’ın diğer canlılarına kötü davranılarak yapılmaz.
Herkesin, her mesleğin, her makamın vahşi bir yönü vardır; mesele bu yönü dizginlemektir.
İnsan/sistem/düzen, ne derseniz deyin, bu vahşi karakterini dizginleyebildiği ölçüde bir değer kazanır.
Ve bazı kişiler ve kurumlar, ne yaparlarsa yapsınlar, bu vahşet kültüründen beslendikleri için bu çirkin yüzlerini asla kapatamazlar.
Örneğin IŞİD denen terör örgütü bunlardan biridir; vahşet kanlarına işlemiştir, ne yaparlarsa yapsınlar bunu dizginleyemezler.
Ne yazık ki Türkiye tarafından da desteklenen bu barbar ordu, Müslüman kanını akıtmayı bir cihat olarak görmekte; öldürdüğü Müslümanların ciğerini yemeyi, kanını içmeyi, kafasıyla top oynamayı, bu içgüdüsel vahşetiyle makul görmeyi becerebilmektedir.
Aynı vahşeti "Seri Katil" de göstermekte, ama bu kahpeler ordusu, bu katliamlarına yasal bir kılıf giydirmeyi becerebilmektedir.
Son İsrail vahşeti mesela… Ne gariptir ki, birkaç milyonluk terörist İsrail’in, birkaç yüz milyon Araba karşı işleyebildiği vahşet!
Vahşet…
İnsan/düzen/sistem…
Ne isim verirseniz verin; bu vahşeti ortadan kaldırmanın yolu, bu vahşilere en az bunlar kadar vahşice davranmaktan geçer; doğanın yasası budur!

*** *** ***

Bu herkes tarafından bilinen şeyleri neden yazdık?
Üzerinde durmak istediğimiz konu IŞİD terörü veya "Seri Katil" katliamları mı?
Hayır…
Bunu dönem dönem yapıyoruz zaten.
Bugün üzerinde durmak istediğimiz konu başka.
Ekonomik vahşet!
Sistemin/düzenin/insanın…
Nasıl isimlendirirseniz.

*** *** ***

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, milli gelirimizin geçen yıl sonu itibariyle 820 milyar dolara ulaştığını müjdelemiş!
Bu, kişi başına yılda 19.000 dolar anlamına geliyor.
Ve vahşet işte tam da burada başlıyor.
Önceki çalışmada görmüştünüz; ülkemizde 50 milyon kişi yoksulluk sınırında, 15 milyon kişi açlık sınırında yaşıyordu.
Hesaba ve hesabın vahşi karakterine bakar mısınız:
19.000 dolar yaklaşık 21.000 TL eder.
Dört kişilik bir aile düşünün; bu ailenin payına, 4 x 21.000 = 84.000 TL düşmektedir.
Yani ayda 7.000 TL…
Ayda 7.000 TL kazanan dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında veya açlık sınırının altına inlediği iddia edilebilir mi?
Ama gerçek bu…


Bu neyi gösteriyor?

Birileri/sistem/düzen…
NE DERSENİZ DEYİN; BİRİLERİ TÜRK AİLELERİNİN PARASINI ÇALIYOR VE BUNU VAHŞİ BİR ŞEKİLDE YAPIYOR.

Türk halkının ezici çoğunluğu yiyecek ekmek bulamazken, hesabın ortaya koyduğu gerçek şu ki:
BİRİLERİ BU İNSANLARIN HAKKINI ÇALIYOR VE BUNU VAHŞİ BİÇİMDE YAPIYOR, ZORLA, DİRETEREK, HAKKINI GASP EDEREK, ZULMEDEREK.

Neden yapıyor bunu peki?
Yukarıda değinmiştik:
Karakterinde bu var.
Vahşi çünkü!
Birileri aç kalırken, bu vahşiler, bu vampirler, halkın alın terini çalarak Karun kadar zenginleşmeyi kendilerine bir hak olarak görüyorlar.
IŞİD ne kadar teröristse, bunlar da o kadar terörist!
Yıllardır evlerine et girmeyen ailelerin bulunduğu ülkemizde, bu adamların terörünü durduracak bir "YETKİLİ" çıkmıyor ortaya.
Neden?
O yetkili de bu terörün bir parçası çünkü.
Allah’ın Elçisi’nin (O’na selam olsun) kadim dostu Ebu Zer ne demişti?
“Gece aç yatıp, sabah aç kalkıp da kılıcına sarılmayan adama şaşarım!” (İşte yetkili)
Çare ne peki?
Yukarıda açıkça yazdık.
Teröre onun anladığı dilden karşılık vermek şart.
Bu sistemi yıkmadan insanca yaşamak mümkün değil.
Bu vahşi bir sistem.

Sistemin efendileri, onları ve çocuklarını aç bırakarak Türk ailelerine terör uyguluyorlar.
Ve ne yazık ki, bu insanlık dışı gasp, bu kahrolası terör Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da gemi azıya alarak devam edecek; çünkü adayların tümü bu terörist rejimin savunucuları.
Bu insanlık dışı terörist rejime uygulanacak taktikler buna göre belirlenmeli.
Peki, bu terör bir gün biter mi?
Biter!
Bitecek inşallah!
Göreceksiniz!
Türkiye, bu vahşeti bitirecek birikime sahip; mesele bu birikimi harekete geçirebilmekte.
Bu vahşet bir gün bitecek!
Allah’a emanet olun…

[email protected]
Yılmaz Yunak'tan

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
16. July 2014, 01:30 AM
galip abi,

Amerikan Merkez Bankası, Rockefeller ailesi, Neocon'cular, CIA, Soros, ve bunlara bağlı çalışan küresel aktörler.

kara propagandalar, dezenformasyonlar,açlık, sefalet,toprakları, ekonomileri, petrolleri, değerli madenleri zapt edilip köleleştirilen katledilen insanlar

Bunu yapmak içinde avuçlarının içinde oynattıkları kuklalar.Bu kimi zaman İşid, kimi zaman bir diktatör kimi zamanda toplumun bir kısım dinamiklerini elinde tutan hainler.

İşte senin sürekli kollektif bilinç deyipte anlatmaya çalıştığın şeyleri (her ne kadar bazıları başka noktaya çeksede) gerçekleştiremeyen toplumlar bu küresel aktörlerin besin zincirinin ilk halkası oluyorlar.

galipyetkin
17. July 2014, 08:30 AM
Dostum khaos

Yukarıdaki yazında "İşte senin sürekli kollektif bilinç deyip de anlatmaya çalıştığın şeyleri (her ne kadar bazıları başka noktaya çekse de)" dediğin deyişindeki "bazıları başka noktaya çekse de" diye ifade ettiğin benim İslam ekonomi ve sosyal hayatı üzerine olan tesbitlerimdeki "kominizm" ve "sosyalizm"e yapılan karşı propogandalar, "beyt", "Bakara: 177-219, Nahl:71 gibi ayetler", "bekke- çevresi bereketli", "mescid el HARAM-mescid el AKSA gibi ifadeler", "aynı avluya veya aynı caddeye bakan karşılıklı evler", "cennette aynı sedir veya divan üzerinde karşılıklı oturma" vs.....gibi ifadeler Kur'an'da durdukça beni düşüncemden birer faşizm olan "Rus komünistliği" ve "Kuzey Kore Sosyalistliği" ile suçlasalar bile, bu propogandaları yapanların cahilliklerine verir ve "Batı ekonomik sistemi" içerisinde yer alan Norveç'i kendilerine misal göstererek Kur'an'dan edindiğim ilkelerimi, fikrimi aksi ispat edilene kadar sürdürür ve kimse de beni düşüncelerimden döndüremez.

Bu konular üzerinde bir nebze bilgisi olmadan, bizimle tartışmadan, İslamın ekonomik ve sosyal yapısını ifade eden "BEYT"e "KÂBE" deyip de etrafında tur attıran zihniyet bizi Rus ve Kore faşistlikleriyle suçlamaya "pislik atmaya" kalksa bile o zihniyetleriyle savaşmaktan beni men edemez.

Bu güne kadar alıştırmak için bir sürü yazı yazdım, makaleler naklettim. Fakat artık yukarıda belirttiğim konulara girme, bu konuları açma zamanı geldi. Bu zihniyetler karşısında işimiz zor. Ama başarmak Allaha karşı görevimiz.

Benimle aynı görüşte olanlar ile birlikte başaracağız; yalnız kalsam da başaracağım. Çünkü inanıyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
17. July 2014, 09:22 PM
Galip Abi,
Yaz... Tüm çıplaklığıyla yüzümüze vur.Belki kafamızı soktuğumuz kumdan çıkarıpta silkiniriz yada çimdik etkisi yaparda ya hakikaten ne oluyor deriz.Bir kişide bile farkındalık yaratırsan bu bile kazanım olur.Çığın ortaya çıkması için belkide tek bir insan çığlığı yetecektir.

Aç gözlülüğün, doymazlığın, gözü dönmüşlüğün, insafsızlığın, acımasızlığın pik yaptığı bir çağdayız.İnsanoğlunun hırsının herşeyi yok ettiği en kara günlerdeyiz.

Dünyanın bir çok yerinde insanların temiz su bile içemediği, aç yattığı, bir dilim ekmek için bedenini(her şekilde) pazara çıkardığı bir dönemdeyiz.
Hayatında bir şeyi bir yerden kaldırıp bir yere koymayan zengin çocuklarının fakirler ölsün dediği bir dönemdeyiz.

Petrol için, kömür için, elmas için, ucuz işçilik için insanların köleleştirildiği kanının emildiği, kolay harcanılabilir duruma geldiği bir dönemdeyiz.

Ve maalesef ki müslümanların yalanlarla dolanlarla uyutulduğu, miskinleştirildiği, birbirine düşman edildiği, terörize edildiği, zalimleştirildiği bir dönemdeyiz.

''Komşusu açken tok yatan bizden değildir'' diyen bir Peygambere inanan insanların artık komşusunu tanımadığı, umursamadığı bir dönemdeyiz.

Din bezirganlarının insanları daha rahat kandırdığı cebine, bedenine, ruhuna daha da hakim olduğu bir dönemdeyiz.

Gözü dönmüş patronu daha çok kazansın diye yerin yüzlerce metre altında kavrulan yitip giden canların olduğu bir dönemdeyiz.

Sermayenin doğmamış torunlarımızı ele geçirdiği geleceğine ipotek koyduğu bir dönemdeyiz.

O yüzden yaz abi
Yaz ki su damlası sel olsun
Yaz ki kıvılcım yangın olsun
Yaz ki bir tohumla tarla dolsun
yaz abi
Turna da yılandan korkacaksa...

dost1
17. July 2014, 11:15 PM
Selamun Aleyküm, Değerli Kardeşlerim,

Yukarıda yazılan yazıları okudukça çağrışım yapan Kur'an âyetlerini sizlerle paylaşmak istedim.

İnfak, şükürdür, yani Allah’ın lütfünden verdiği değerlerin karşılığının ödenmesidir. Ki bu görev ifa edilince Rabbimiz eksiltmediğini artırdığını, artıracağını bildirmiştir.

Sebe;39: De ki: “Şüphesiz benim Rabbim kullarından dilediği kimse için rızkını genişletir ve onun için ölçülendirir. Ve siz her ne şeyden harcamada bulunursanız hemen O, arkasını getirir. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Bakara;261: Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir.

Bakara;272: Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan harcamada bulunduğunuz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında harcamada bulunmazsınız. Ve hayırdan ne harcamada bulunursanız, o, size tastamam ödenecektir. Ve siz, haksızlığa uğratılmayacaksınız.

Rum;39: Ve insanların malları içinde artsınlar diye ribadan verdikleriniz, Allah yanında artmaz. Allah'ın rızasını dileyerek zekâttan/ vergilerinizden verdikleriniz… İşte o kimseler, kat kat arttıranların ta kendileridir. (Rûm/39)

İbrahim;6,7:Ve hani Musa toplumuna demişti ki: “Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük yıpranarak bir sınav vermek vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”


Hud;9-11:Ve eğer, sabreden ve düzeltmeye yönelik işleri yapan kişilerin –işte bunlar, bağışlanma ve büyük ödül kendileri için olanlardır– dışındaki insanlara, tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür. Ve eğer, kendisine dokunan mutsuzluktan sonra, ona mutluluğu tattırsak, elbette, “Kötülükler benden gitti” der. Ve kuşkusuz o, şımarıktır, böbürlenen biridir.

Nisa;95,96: Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba harcayanlar eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla çaba harcayanları, derece itibariyle oturanlara fazlalıklı kıldı. Ve Allah, onların hepsine “en güzel”i vaat etmiştir. Ve Allah, gayret gösterenlere, oturanların üzerine büyük bir ecir; Kendi katından dereceler, bir bağışlama ve merhamet fazlalaştırmıştır. Ve Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

Saff;10-13:Ey iman etmiş kimseler! Size, sizi can yakıcı bir cezadan kurtaracak, kazançlı bir ticaret göstereyim mi? Allah'a ve O'nun elçisi'ne inanacaksınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla çaba harcayacaksınız. İşte bu, eğer bilirseniz, sizin için daha iyidir: Sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki hoş meskenlere girdirir. İşte bu, büyük kurtuluştur. Ve sizin seveceğiniz başka bir şey daha: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih… Ve inananlara müjde ver.

Tevbe,111,112: Şüphesiz Allah, tevbe eden, kulluk eden, övgüde bulunan, seyahat eden, Allah'ı birleyen, boyun eğip teslimiyet gösteren, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, kötü olan her şeyden vazgeçiren, Allah'ın hududunu koruyan inananlardan, canlarını ve mallarını şüphesiz cenneti onlara verme karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah'ın Tevrât, İncîl ve Kur’ân'daki gerçek bir vaadidir Ve sözünü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alış-verişle sevinin. Ve işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Ve mü’minlere müjde ver!

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ozaner
26. July 2014, 12:31 PM
Yukarıdaki yazıyı (GALİP YETKİN) okudum oldukça sloganık buldum.Slogan atmakla eleştirmek farlı şeylerdir.Mesala önerdiğiniz bir üretim maliyet ,pazarlama ve tüketim modeli varmı.Emek sermaya hakça paylaşımla ilgili düşünceleriniz nedir///elbette Kuranın bu konuda hükümleri var ,Kapitalizm bu ülkeye bu gün gelmedi ,paylaşım dengesizlikleri hep vardı bu gidişlede olacaktır.Mesala emek birey üreticilik ve yaratıcılığın paylaşıma etkisi nedir.Olayın temeli Duyarllılık ve eğitimle ilgilidir.Mesala siz TEKASÜR e kavratmazsanız sermaye nin ezici gücünü yenemezsiniz Mesala İnfak /paylaşma kültürü oluşturmadan adaleti sağlamazsınız Uluslar arası katitalizmin entegrasyonunuda olduğunuzu unutarak özgün üretim ,tüketim kültürü oluşturmadan sadece birilerini suçlayarak çözüm üretemezsiniz.2/188 i anlamadan üretim rekabet/ 2/283 Alacak verecek meselesini çözümleyemezsiniz .Mesala insanın sınırlarını bilmesi tüketim canavarı olmaması 6/141; 7/31; 17/26 nasıl engellenecektir.Birey toplum ilişkisi ,yaşam standartları nedir.Kısaca yetimi yoksulu doyurmak ,76/8-9 global ekonomik düzlemde ne ifade eder

En büyük yanılgı insanlari tabanda eşitlemektir.Tabanda değil toplumsal sınırda(VASAT) da toparlamaya çalışmalı ve o kültürü luşturmalı/Salih amel dediğimiz aynı zamanda toplumsal olumlu üretimdir.Mesala siz olsanız nasıl bir ekonomik model önerirdiniz.

İŞİD konusuna gelince elbette katil eşkiya sürüsü ama asıl olan sürünün sahipleri .onu görmek gerek.Hangi İstihbarat örgütleri kullanıyor.Kuklacıyı görmeli ona göre yorum yapmalı

Nedense BUralarada İsrail vahşeti ile igili kimsenin sesi çıkmıyor.Adeta hendek ashabı haline getirilen ''Ateşin kenarında seyredenler kimler oluyor.

khaos
26. July 2014, 02:02 PM
dervişin fikri neyse zikride odur.
Üstteki kısımlara zaten Galip bey cevap verir.Ama diğer konuya gelince
-burada başlık konusu işid değil! İşid in adı küresel güçlerin maşası olduğu için geçiyor.Üstten aşağı yazıyı bir daha okuyun.Sonra neye göre yorum yaptığımızı anlarsınız.
-biz burada insanlığa karşı yapılan her türlü zalimliğe karşı durduk.Biz ayırım yapmayız.Bu Filistin içinde geçerli, Türkmenler içinde geçerli, Doğu Türkistan içinde geçerli.

dedim ya devrişin fikri neyse zikride odur.

kuman
26. July 2014, 03:43 PM
ozaner keyifli yazı yazmışın. sorduğun sorulara sen cevap vermişssin yada zaten cevabını biliyorsun. Tek yanlışın hala şu anki ekonomik sisteme bağlı kalarak düşünüyorsun tabiki bu sistem içinde düşündüğün sürece cevabı yada doğru cevabı bulamazsın bence.
Cevap için ilk önce kendini bir sistem den soyutla sonra düşün bence bulursun kendi kendine.

ozaner
27. July 2014, 01:31 AM
Ekonomik sisteme bağlı bir düşüncem yok ama eleştiri ideali isteyip mevcut sistemden olduğundandır.Tamda bu çelişkiyi vurgulamak içindir.

Şu gerçeği görmek gerek nedir???? gerçek” (= hakk) ve “bilmek” (= ‘ilm) kelimeleri ne anlama geliyor tartışılan konuların hayattaki pratiği nedir.Sanallığın üzerine sanallık eklenerek nereye kadar gidilir.

Eğer bir sistem önerilecek se öncelikle insana dair İnsan Allah evren ilişkisi insana dair fıtrat ftr fıtrat, yoktan yaratma, gökler ve yer (kâinat),insan, kabiliyet gibi bir çalışma yapmak gereklidir

Yoksa hayatta pratiği olmayan sanal olgularla geçer gider ömürler.ve biz ezilmeye sömürülmeye GAZZE leşmeye devam ederiz

galipyetkin
27. July 2014, 02:03 PM
Güzel arkadaşım ozaner.

Cevap yazmayı özellikle geciktirdim ki bunun nedeni de pek bir şey anlayamadığım ikinci yazınızın açıklanmasına yarayabilecek bir yazınızı daha beklememdir. Ama, isterseniz anlayabildiğim kadarıyla sizi cevaplandırayım.

"Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, milli gelirimizin geçen yıl sonu itibariyle 820 milyar dolara ulaştığını müjdelemiş!
Bu, kişi başına yılda 19.000 dolar anlamına geliyor.
Ve vahşet işte tam da burada başlıyor.
Önceki çalışmada görmüştünüz; ülkemizde 50 milyon kişi yoksulluk sınırında, 15 milyon kişi açlık sınırında yaşıyordu.
Hesaba ve hesabın vahşi karakterine bakar mısınız:
19.000 dolar yaklaşık 21.000 TL eder.
Dört kişilik bir aile düşünün; bu ailenin payına, 4 x 21.000 = 84.000 TL düşmektedir.
Yani ayda 7.000 TL…
Ayda 7.000 TL kazanan dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında veya açlık sınırının altına inlediği iddia edilebilir mi?
Ama gerçek bu…

Bu neyi gösteriyor?

Birileri/sistem/düzen…
NE DERSENİZ DEYİN; BİRİLERİ TÜRK AİLELERİNİN PARASINI ÇALIYOR VE BUNU VAHŞİ BİR ŞEKİLDE YAPIYOR.

Türk halkının ezici çoğunluğu yiyecek ekmek bulamazken, hesabın ortaya koyduğu gerçek şu ki:
BİRİLERİ BU İNSANLARIN HAKKINI ÇALIYOR VE BUNU VAHŞİ BİÇİMDE YAPIYOR, ZORLA, DİRETEREK, HAKKINI GASP EDEREK, ZULMEDEREK."

diye aktardığım yazıya slogan demişsiniz..

Halbuki bu rakamların açıkladığı matematiksel/hesaba dayalı bir hakikat ve soyulanları uyandırmak için aktarılmış bir tahlil'dir. Bunu nasıl slogan olarak algıladınız anlayamadım. Anladım da yazıyı değersizleştirmek için böyle bir ifadeyi yadırgadım. İster misiniz yukarıdaki yazıyı sloganlaştırayım?

Evet:

HIRSIZ VAAAR!

derseniz bu konu "sloganlaştırılmış" olur. Ama size ve diğer arkadaşlarıma böyle bir şeye kalkışmamalarını tavsiye ederim. Yoksa tutuklanmayı göze alırsınız!.

İlk yazınızda demişsiniz ki. "Mesela önerdiğiniz bir üretim maliyet, PAZARLAMA ve tüketim modeli var mı? ............ Kapitalizm bu ülkeye bu gün gelmedi, paylaşım dengesizlikleri hep vardı bu gidişle de olacaktır. Mesela emek birey üreticilik ve yaratıcılığın paylaşıma etkisi nedir?"

Eh!...., "ben kapitalistim" demek başka türlü olabileceği gibi, tipik bir kapitalistin demesi böyle de olabilir.

Evet. - "Önerdiğiniz bir üretim maliyet, (bana göre pazarlama değil de) DAĞITIM ve tüketim modeli var mı? sorunuza cevap veriyorum:
Bu model:
Kur'anda "Altından ırmak akan bir sedirde(divanda) KARŞILIKLI oturma" modeli;
isterseniz: "Aynı yola bakan KARŞILIKLI evler" düzeni;
isterseniz "Aynı avluya bakan KARŞILIKLI evler" düzeni.

Anlayamadınız mı?

Daha değişik ifade edeyim:
"salât'ı ikâme ve zekât'i ita" düzeni.

O da mı olmadı:
"Beyt ehli olmayı sağlayan ekonomik ve sosyal düzen.

ki bunu hiç anlayamazsınız en iyisi beni tanımak için, ismim üzerine "tık"layın, çıkacak istatistik bilgilerden bilgilenebilirsiniz.

Sevgili ozaner.
Beni eleştirerek fikrini kabul ettirmek istiyorsan önce fikrini iyi ifade et ve beni iyi tanı ki benim ilim, fıtrat ve hak hakkında ne anladıklarıma göre bana hitapla beni eleştir. Esasında eleştirinin bana değil "savunduğum Kur'an'daki, kapitalizm karşıtı olan sisteme karşı" olduğunu da gayet iyi biliyorum. Ama dediğim gibi önce beni, benden önce de Kur'an içeriğini çok iyi tanı.

Çünkü "önce pratik" dediğin konuların pratiği Nuh Peygamber zamanında başlamış, İbrahim Peygamber zamanında sistemleştirilmiş, Musa Peygamber zamanında oturtulmuş, İsa Peygamber bu sisteme, sistem dışı kalanları da dahil etmiş ve Muhammed Peygamber de Medine'de o pratiği "DEVLET" düzenine çevirmiştir.

Ama sizler ütopya diyorsanız, ne diyeyim ki?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
27. July 2014, 11:26 PM
Ozaner.
Buyuk ihtimal ile sistem kendi kendi yok edecek. Sonra ne mi olacak einstein dedigi gibi 3. Dunya savasini bilmem ama 4. Dunya savasi olursa eger ok ve yay ile olacak.
cunku dunya bu sistemi kaldiracak gibi gozukmuyor.
Belki buna gerek kalmadan once sinirsiz insan ihtiyaci olmadiginin farkina varabiliriz.

ozaner
28. July 2014, 09:43 AM
Yukarda yapılan istatistik 3. sınıf sosoyalist jargon bu mudur gelir üretim paylaşım yaklaşımı Nerede kaldı bireysel yetenek, mücadele ,yaratıcılık ,üretkenlik zkaldı ki Bahsedilen Milli gelir denen o olgu ithal ithalattan başka bir şey değil

Onyıllarca Hırsızların kucağında oturanlar bu gün hırsızlıktan bahsetmesi düşündürücü ,Emperyalizmin uşaklarını gönüllü kabul edenler, yada gıkı çıkmayanlar bu gün taaruza geçmiş durumda dünle bu gün arasında pek fark yok aslında,

Salatı ikame, zekatı verme ,yetimi yoksulu doyurma bu günkü hayat gerçeği üzerinden olacak ,hayatı ,inşa etmek,ürünü ,tasavvuru inşa etmek üretimle ve maliyetle olacak sıralanmış evleri gökten indirmeyi düşünmüyorsunuz dur her halde

Bu tarihsel okumalarınız pratikleri düşünsel olarak bile yok ortada sloganla hayat şekillenmez

Derdimiz ölçümüz Kuran ,kapitalizmin en büyük haram olduğunu biliyoruz

Kuranı birde ön yargısız ve özgürce/Kuranca okumaktan bahsediyoruz/Kovulmuş şeytanı düşüncelerin etkisi ile değil.

Malesef Bu tarihsel okumalar ve slogana dayalı yaklaşımlar ,bozuk tasavvurlar bizi biryere götürmez Global dünyada yaşayıp site devleti ekonomisi tasavvurları çözüm üretmeyecektir

galipyetkin
28. July 2014, 08:59 PM
"Milli gelir denen o olgu ithal ithalattan başka bir şey değil" diye yazmış.

"Enayiler; bir de bunun diyelim ki aynı miktarı ihracat;
bir de bunu ihraç durumuna getirene kadarı (imalat) var,
Eh demek ki verilen rakama daha (+)"2 misli" eklemek gerekiyor" diyor.("Artı değerler hariç", 'kim saydı ki bu güne kadar artı değerleri')

Ve daha iki misli (yani +) "+olması gerekeni de" cebe attıktan sonra;

eh be o da yetmiyor ki:

"On yıllarca hırsızların kucağında oturanlar bu gün hırsızlıktan bahsetmesi düşündürücü ,Emperyalizmin uşaklarını gönüllü kabul edenler, yada gıkı çıkmayanlar bu gün taarruza geçmiş durumda, dünle bu gün arasında pek fark yok aslında"
diyerek:

"Len oğlum otur oturduğun kucakta. Sen madem kapital sahibi değilsin ezelden beri buna sahip olmayanların yerindesin- kucaktasın, ....." ( diyerek dünle bu gün arasında pek fark yok aslında diyerek yanıltmanın yanında bir de tehdit ediyorlar; çünkü:"kucak"takini kaybederse oturtacak bulamayacak)

Korkuyorlar.

Kaybedecekler....... Allah'ın emri!

Bilgilere sahip gençlik, onlara "yıkıcı güç" olarak geliyor; önlerine "istikrar" değil de "asayiş" diyerek çıkartılan "öldüren güç"lerin tüm tehditlerine rağmen geliyorlar. Çarpıtılan "adalet sistemini" düzelterek geliyorlar; "GÜMBÜR-GÜMBÜR geliyorlar; BAŞINIZI EĞİN EY GAFİLLER!.
Yılan kendini yemeye kendi kuyruğundan başladı, seyrediyoruz. Günlük gazeteler ve ciddi iç ve dış haber ajansları da öyle yazıp, söylüyor. Dış televizyondan ve basından takip edin.

Asırlardır kapitalist sistemin genlerine işlemiş olmasına rağmen düşünce sistemlerindeki oynaklığı bulamama, para babası veya adayı olan bu kişilerdeki 70 senelik bir kapitalizmi algılama ve uygulama ve de kapital ve kapitalizmi bilememe eksikliği, bunlardaki bu eksiklikleri duyum olarak duyurmamak uğruna kişi ve çevreyi suçlama psikozunun etkisi ve bazı olanakları kaybetme ürküsü ile yapabilecekleri, aslında beni ürkütüyor. Çünkü "dünya savaşları"nı çıkartanlar ve "Armagedon"u tetiklemek için eylem içinde olanlar da bunlar.

Neden bunlara "..... uşakları" diyorlar?............

Çünkü güdülüyorlar (Bakara-104 eksikliği).

Çünkü bunlar ............ . Hah İşte o!.

Dünya kapital toplamı içinde sıralamadaki yerlerini de bir bilseniz?
Bildiğiniz zaman da "neden bunlar Allah'ın değil de, 'para'nın da değil; para sahibinin kulu olduğunu anlarsınız.Dünya kapitalistleri bunlara esasında kendileri o olmalarına rağmen"Asalak kapitalistler" diyor.

.......ncı Bakanlar Kurulu'nun 4 aslan gibi bakanı da bunlardan diyorlar...Bakan ha...... Yok ya......... Her halde yalan yahu!..

"Değil, Değil... Bunlar da onlardan; başka ne bekliyordun ki" lafları herhalde dedikodu. Ama öyle diyorlar!?

Anladığınızı sanıyorsunuz!
Ama anlayamazsınız. Çünkü menfaatleri için "ulan anasını satayım" diyerek anayı dahi satarlar yeter ki para gelsin.....

Bunlar yeryüzünde iki kişi kalsa bile "biri diğerinin patronudur" deyip de diğerinin var'ına yok'una el koyan emredici rol alan kişilikler ki:

"Bu tarihsel okumalar ve slogana dayalı yaklaşımlar ,bozuk tasavvurlar bizi bir yere götürmez Global dünyada yaşayıp site devleti ekonomisi tasavvurları çözüm üretmeyecektir" diyerek,

Kur'an içeriğini-Ayetleri tarihsel okuma yani geçmiş değersiz şeylerdir, "çünkü bölgeseldi" deyip Ayetlerin (evrensel ifadesi bazıları için banal kaçabilir) globalliğini reddedenlerdir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

galipyetkin
30. July 2014, 06:42 PM
Makalenin yazarını aynı görüş ve düşünüşte olduğumuzdan hep ben savundum. Şimdi de savunmayı kendisine bırakalım: Lütfen okur musunuz? "Tık"layın yeter.

http://www.hanifler.com/showthread.php?p=19252#post19252

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
1. August 2014, 02:23 AM
Sosyalizm ile kapitalizm kavgasina donmesi bence cok abes bir durum. Kapitalizm neyse onun anti tezi olan sosyalizm de yumusatilmis kapitalizm dir.
Ancak kalkipta bu konuyu tartisacak halim yok neden derseniz kapitalist bir dunyada yasadigimiz icin onunla mucadele ediyoruz.
Sosyalist bir devlette yasasaydik sosyalizm ile mucadele ederdik cunku tamamen bu dunyada ki kavramlar ile ilgilidir ve bireyi tamamen reddeder. Bireyi reddeden dusunce de Kuran kaynakli degildir.
Burdaki amac sosyalizm ile kapitalizmi karsilastirmak degildir vahsi hesap derseniz ikisinde de vahsi hesap tonladir.
Bireyi yok sayip toplumu iyilestiremezsiniz bireyi on plana alarak ta toplumu iyilestiremezsiniz. Ikisini ayni anda ele almak gerekir ki toplum duzelsin.
Bu konuda ki amac eger dogruyu bulmaksa ne lanet kapitalizm de nede sosyalizmde dir.
Kuran in mantigi bellidir yaradilisa gore yasam tarzi. Hangi sistem buna ulastirir ?
Cevap veriyorum hicbiri.
Insan insani vasiflara sahip oldukca degerlidir yoksa et yiginidir ve sisteme zarar verir bu yuzden de durdurulmalidir. Yani tamamen degersizdir toprak kaya yada
Ilk sorun insanin insan omasini saglamaktir. Eger siz insani insanlastirirsaniz sorun cozulur.

Her insan degerli degildir. Insana deger atfeden onun imanli ve saygili olup olmamasiyla ilgilidir. Bu gerceklesirse toplumda rahat eder uretim pazarlama finans konularida cozume kavusur.

kuman
1. August 2014, 02:24 AM
Son olarak insan vahsilikten ne zaman kurtulacak?

galipyetkin
6. August 2014, 02:54 PM
Leyhte ve aleyhte veya daha başka katılımlarla değişik düşünce ve fikirlerin ileri sürülmesi için uzun bir süre bekledim. Ama, nedense kimse katılmıyor.

Şimdi Sayın Kuman'ın yazısını eleştirel bir bakış açısıyla şöyle bir ele alacağım. Bu eleştiri kendisini yeniden düşünmeye ve yeni araştırmalara ve yazılarıyla verimli olmaya itmeli ama kavgaya itmemeli.


"Kapitalizm neyse onun anti tezi olan sosyalizm de yumuşatılmiş kapitalizm dir" ifadesinin bilimsel tanımına varamadım. Çünkü böyle bir tanıma öğretide rastlamıyoruz. Açıklanması gerekiyor. Hem anti-tez hem de yumuşatılmış aynılık nasıl bir şey ki?

Ama "Ancak kalkıpta bu konuyu tartışaca halim yok" derseniz; her halde "kuyuya bir taş atıyorum ve kaçıyorum. Siz deliler bunu çıkarmaya çalışın" demek olur.

"Bireyi yok sayip toplumu iyilestiremezsiniz bireyi on plana alarak ta toplumu iyilestiremezsiniz. Ikisini ayni anda ele almak gerekir ki toplum duzelsin."derseniz de
"toplum düzelsin" diyerek çelişkiye düşersiniz.

"Bu konuda ki amac eger dogruyu bulmaksa ne lanet kapitalizm de nede sosyalizmde dir.
diyerek çözümü de:

"Kuran in mantigi bellidir yaradilisa gore yasam tarzi." diye gösterirseniz:

YARADILIŞA GÖRE YAŞAM TARZI'nın da ne olduğunu açıklamanız gerekir.

"Ilk sorun insanin insan omasini saglamaktir diye bir ifade var.
Nedir ve nasıl? ve
Her insan degerli degildir
deyişi ile nasıl bağdaştırılır.

Eger siz insani insanlastirirsaniz sorun cozulur ifadesindeki "insanlaştırma eyleminin" kriteri nedir, Kur'an'ın neresinde?

Insana deger atfeden onun imanli ve saygili olup olmamasiyla ilgilidir. derseniz: ekonomik ve sosyal bir durumu konu ettiğimize göre "iman ve saygılı olmanın ekonomi ve sosyal yaşam içerisindeki konumunun izahı, bilhassa bir sonraki cümlede "Bu gerceklesirse toplumda rahat eder uretim pazarlama finans konularida cozume kavusur. denerek "PAZARLAMA ve FİNANSA vurgu yapılmışsa, önem kazanır.

Bu anlatılanlar İslam'ın "sosyo ekonomi politik"ini izaha yeterli midir?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
6. August 2014, 10:29 PM
Saygılarımla

kuman
7. August 2014, 11:36 PM
Ssyin yetkin
soylediklerimin nesi ters? Ogretide olmayabilir sistem kendisi ile celiskiye dusmek istemez.
kapitaliszm de siniflar varmidir evet vardir kim karsi cikabilir ki hemde cok sinif var. Sosyalizm de yok mu yok bence var en az iki sinif Yonetici sinif ve yonetilen sinif. Sosyalizm de insanlar acliktan olmez . Bu sosyal adelet mi getiriyor sizce.
Iki sistemde aynidir tek farki biri digerine gore yumasak demeyelim insancil diyelim benim icin fark etmez.

Ikinci olarak bireye onem verirseniz ve sadece ki bu bireyler beceriklidir genelde, toplum dejanere olur. Keza ayni sekilde toplum toplum derseniz bireyler dejanere olur. Bu gayet acik nesini anlatayim.

Ucuncu olarak cok tuhafiniza gitti sanirim Kur ana gore yasam tarzi ancak kur an bir yasam kitabi nesi tuhafiniza gitti anlamadim.
Acin kitaba bakin yasam tarzini bulursunuz.
Insani insan yapan tum ozellikler orda anlatilmistir ve insani vasiflara haiz olmayan degersizler toplumlara ve bireylere zararlidir elimine etmek gerekir. Nedi tuhaf anlamadim.
Besinci olarak ekonomininalt yapisi kur anda varfir sistemi onun ustune insa ederseniz gayet duzgun bir sistem olusturursunuz.
Illaki ornekletle acikla diyorsaniz bunu sizde yapabilirsiniz ki yazdiklarimin hepsini kabul etmeseniz bile cogunu kabul ediyorsunuz yazdiklarinizdan belli.

Bilkmsel yazalim fiyorsaniz ben bilim adami degilim. Zaten yeterince var ve kimse onlaru dinlemiyor.

galipyetkin
8. August 2014, 11:30 AM
Dostum Kuman.

Uzun bir zaman önce okuyup tarttığım, yani üzerinde düşünüp benimsediğim bir yazı var. İçeriğini daha iyi şekilde ifade eden başka bir yazıya rastlamadığım için bu yazı bende yer etti; benimsedim. Bu benimsemeyle edindiğim düşüncelerimi kendi ifademe göre yazmak istedim; fakat öğrendiğim kaynağı aynen aktarmanın daha uygun olacağını hem de daha düzgün ifadeler ile konunun aydınlığa kavuşacağını düşündüm.

Sayın Avukat İlhami Çetin tarafından yazılmış olan bu yazının başlığı "Sıla-i Rahim" yani "beşeri-insani ilişkiler".

Acaba bu yazının bu günkü terminolojiye göre neyi amaçladığını ve neyi tanımladığını söyleyebilir misiniz: Komünizm, Sosyalizm.......gibi emeğe dayanan toplumculuğu mu, yoksa Sosyal Demokrasi, Muhafazakarlık, Faşizm...... gibi, sermayeye dayanan bireyciliği mi? Bir isim verin.

Yukarıda başlığını verdiğimiz yazı şu:

-"Acımak", "şevkât duymak" anlamındaki "Rahmet"ten gelen "RAHİM", akrabalık, hısımlık, yakınlık, kuvvet, yakın ilişkiler gibi farklı kelimeler ile dile getirilen "beşeri/insani yakınlık"ı ifade ederken, "SILA" ise ulaşmak, kavuşmak mânâsına gelir.

Öyle ise tabir olarak kısaca "akrabalara kavuşmak" mânâsına gelirse de yakınlarımıza karşı sosyal hayatın/dinin yüklediği bir kısım vazifeler vardır ki bunların yerine getirilmesine de "sıla-i rahim" denmiştir. Söz gelimi, uzakta isek zaman zaman akrabaları ziyaret etmek; onların meseleleriyle ilgilenmek, hal-hatır sormak vs........ hepsi sıla-i rahim'e girer. Fertleri bencillikten, yalnızlıktan ve böylesi durumlardan korur.

Sıla-i rahim öncelikle akrabalara karşı talep edilmişse de, komşulara, arkadaşlara, meslekdaşlara, iş arkadaşlarına, din kardeşlerine ve her çeşit tanıdıklara karşı vazife ve borçtur. Yani "sıla-i rahim" bir çeşit dayanışmadır, beşeri bağdır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu, bir dağ keçisi gibi toplumdan uzakta durmayıp, sosyal dayanışmanın en âlâsıyla kederde, kıvançta "bir olma"yı ifade eder. Ferdiyetçiliğin zıttı bir "sosyo ekonomi politik"tir.

Sıla-i rahim yakınlıktır. Bu kavramı "kan akrabaları" gibi kısır bir mânâ ile ziyan edenler olmuştur. Elbette ki dostane ilişkilerin "en yakın"dan başlaması gerekir.

Toplumsal ve beşeri ilişkilerde "iffet" diye bir kavram ortaya çıkar. Bir insanın hak din yani topluma karşı borcu açısından iffetli olması kazancından "maişetini/ihtiyaç kadarını" ayırıp fazlası için bir hesap tutmadan olduğu gibi, infak edilmek üzere devlet hazinesine teslim etmesi, bunu servet ve sermaye yapmamasıdır. Bütün bunlara uyarak insani ilişkileri doğruluk ve "hududu aşmama" üzerine devam ettirmek,beşeri münasebetlerin/insancıl ilişkilerin en faziletli olanıdır. İşte böyle kardeşçe, dostça insani ilişkilerin kurulup sürdürülmesi "Sıla-i Rahim"dir.
Tasada-kıvançta bir olmaktır. Başkalarını kendisinden ayırmamak, herkesi kendisine eşit görmek ve nimetleri eşit paylaşmaktır.
Kendisi için istediği her iyi şeyi düşman olmayan, kuyu kazmayan her insan için istemek ve fiilen sahip olması için elinden geleni yapmaktır.
Bunun zıddı ise "globalleşme"nin kök kavramı olan "glob", yani insanları küçük görüp onlara üstünlük kurmak ve hegemonyası altında tutmaktır.

"Sıla" ve "sıla-i rahim" toplumcu insanın yüksek ahlâkı iken, İngilizce sözlüklerde aynı kökten gelen"glob"dan sonraki "glot" ise başkalarının felaketine sevinmek,memnun olmaktır, düşük ahlâklı insanın tutumu yani ferdiyetçi-bencil insanın kötü ahlâkıdır.

"Sıla-i rahimi kesmek" de ferdiyetçi sistemlerden başkası olmayıp bu halde her şey kişinin kendi çıkar ilişkilerine göre düzenlenmiştir. İnsanlar birbirlerinin dostu değil, rakip ve hasımlarıdır. Sıla-i rahimi kesmek tek kelime ile bencil bir karaktere, liberalist-kapitalist bir dünya görüşüne, düşük ahlâka sahip olmaktır.
Seçim liberalizm ise , insan sıla-i rahimi de kesmek zorundadır; çünkü "rekabet" vardır. Rekâbet ise kardeşliği, dostluğu kesmeyi gerektirir. Çünkü o sistemde kişinin başarılı olması ve başkalarını geçip geride bırakması, hasım algılaması ve insanların kötülüğünü istemekle mümkündür.

"Geri dönerseniz yeryüzünde bozgunculuk yapmanız, ve içtimai/sosyal yakınlık bağlarınızı kesmeniz gerekmez mi? İşte Allah'ın lânetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği bunlardır. Bunlar Kur'an'ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir?" (Muhammed:23-24)

Kur'an sıla-i rahmi kesenlere Allah'ın lânetini yani rahmetinden mahrumiyeti haber vermektedir. Buna hangi müslümanın gönlü razı olur.-

Evet yazı bu. Neyi anlatıyor? Bu günkü geçerli terminolojiyle hangi ekonomik ve sosyal sistemi ?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

kuman
9. August 2014, 02:57 AM
Guzel bir yazı altına imza mı atarım.

Sorun şu mülk ve servet nasıl dağıtılacak yada kim tarafından dağıtılacak.

Hangi sistem insanı mutlu kılar?

Yaratılışa aykırı bir sistem doğru bir sistem olabilirmi?
Devam ederim daha sonra
Saygılar

galipyetkin
9. August 2014, 09:44 AM
Bre arkadaşım.

Yeni bir din kurdun da veya kurmaktasın da onun mu reklamını yapıyor, bizi ona alıştırmaya kalkıyorsun.

Hangi sistem insanı mutlu kılar?

Yaratılışa aykırı bir sistem doğru bir sistem olabilirmi?

diyerek yazmayı yarım bırakıp gidiyorsun. Evvelki yazdıklarında da yaratılışa uygun sistem diye bir şey ortaya attın; "sorduk bu ne?" diye........ Tınmadın bile.
Gene aynı şeyi söylüyorsun.

Kur'an okumuyor musun?

Nuh Peygamber'den beri süregelen bir ekonomik ve sosyal sistemi ilke olarak koyduğunu, her Müslümanın buna uyması gerektiğini Kur'an'ın her satırından anlamıyor, her satırında görmüyor musun?

"salât-ı ikâme ve zekât-ı ita" birleşikliğini, "beyt"i, "mescid'il haram'ı(haram kelimesinin diğer bir okunuşuyla mescid'il harim'i)", "mescid'il aksayı", "bekke'de olmayı", "İhrama girmeyi", "ihramdan çıkmayı", "mizanda vezin"i, "teraziyi doğru tartmayı" ve .................... gibi ifadelere ekonomik ve sosyal bir bakış açısıyla bakmak hiç aklına gelmedi mi? Üzerlerinde bir nebze olsun düşünmedin mi?

Bırak insanlara kafanda yarattığın ekonomik ve sosyal modeli empoze etmeyi de bize Kur'an'ın zaten ilke olarak koyduklarını izahlı olarak anlat da belki bizim de atladığımız, düşünemediğimiz şeyleri ortaya koyarsın da bilgileniriz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
9. August 2014, 12:27 PM
Sorulara soru ile karsilik verilmez.
seni mutlu edecek sistem sosyalizm anladigim kadariyla. Sosyalist bir ulkede yasadin mi? Sosyalizm hakkinda anlatilanlari dogru kabul edip sosyalizm propagandasi yapiyorsun.
Sosyalizm icinde yasayan insanlarin mutlu oldugunu nereden cikariyorsun.
sosyalizm insanin deger vermemesi gereken hirs sehvet gibi duygulari bastiracagini idda ediyorsun nasil yapabilir onu bende merak ettim.
Kac kisi ile sohbet ettin hayatlarinin bir kismini sosyalist bir devlet icinde gecirmis olan kisilerle?
Madem sosyalizm yasama en uygun sistem neden durmadan degistirilmis tutmamis mi?

Sosyalizm servet ve kaynak dagilimini kendisini ayakta tutmak icin mi yapar yoksa toplumun refahi icin mi?
Sorulari artirmak mumkun.

Nuh peygamberden beri gelen ekonomik ve sosyal sistemin bugunku terminolojide sosyalizm oldugunu soyluyorsun. Kanitinda kur an da sosyalizm de topluma onem vermesi mi ?

Yazdigin kur an terminolojisin de aynen dedigin toplumsal ogretidir ancak sen hangi kanitla bunlari sosyalizm ile birlestiriyorsun

Sosyalizm felsefe olarak gercege ne kadar yakindir ki. Newtoon madddeciligini felsefe haline getirmistir. Newton da curutuldugune gore neye dayaniyor sosyalizm artik?
Kur an terminolojisini sosyalizm ile nirlestirebildigine gore Allahin insanlara onerdigi sistemi sosyalizm olarak goruyorsunki bence yanlis.

Kur an okuyorsun yaradilis gayesine en uygun sistemin sosyalizm oldugunu soyluyorsun.

kur anin insanlara soyledigi emrettigi ilk kanunlardan biri olan oldurmeyeceksin emri yaratilisa uygun hayat tarzinin ekonomisinin ve sosyal hayatinin ilk bolumudur. Bundan sonrasini da dusun ve sen cikar.

ve toplumsal kurallar butunu olan kur ani bir kerecikte sosyalizm den ayri dusun ola ki ya yanlistir sosyalizm.

sosyalizm yardimlasmayi mi oneriyor pratige dokulumeyen yardimla inssnlarin kafasinda dir sadece.

Sosyalizm devlet kapitalizm den farki ne....?

kuman
9. August 2014, 12:31 PM
Yaratilisa uygun yasam tarzini bu kadar kuran okuyup anlamaman beni dehsete dusuruyor.

ademin iki oglu kissasinda ben yaratilisa uygun yasam tarzi kurali cikariyorum sen kapital ile sosyalizm savastiriyorsun.

kuman
9. August 2014, 01:09 PM
Kuranda ayet vardir hadi sizde bir ayet yazsaniza, getirsenize. Toplanin ve yazin bir ayet diye.
Bu ayet meydan okumadir sizin yazdiklarinizi kimse takip etmez etseler bile durmadan degisir ve sonunda da yok olur gider. Kimse uygulayamaz sizin yazdiklarinizi.
Kominist menifosta nedir adam smith nedir yazdiklari getirdikleri teori sosyal hukuksal yasam tarzlari degilmidir.
allah ne diyor uygulanamaz kargasa cikarir ve yok olur gider. Eger siz kur an bugunku terminolojide sosyaliz der diyorsaniz bir daha dusunun

galipyetkin
9. August 2014, 05:55 PM
Bu senenin Nisan Ayının 8'inde şurada:"tıklayın"

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3496

4 bölümden oluşan bir makale astım. Okudunuz mu? "Toplu Yemek-Toplumcu Kültür" başlığını taşıyor, yani diğer bir ifadeyle kollektivist yaşam tarzı.

Bir daha okuyun; faydanıza....

Yaratilisa uygun yasam tarzini bu kadar kuran okuyup anlamaman beni dehsete dusuruyor. demişsin sevgili Kuman. Gel seni bu dehşetten kurtarayım: Sorduğuma ki şıklarını da gösterdim ki zorluk çekmeyesin, bu günkü terminoloji ile cevap veriver.
Ne olur? Dinden çıkmazsın. Nasıl ki arada toplumculuğa kollektıvızm dediğin gibi.

Bak arkadaşım bu güne kadar yazdığım tüm yazılarımda savunduğum ekonomik düzen Kur'an'da İLKE olarak bahsedilen Beyt sistemi, Mescid'il haram ekonomik ve sosyal toplumcu yaşam sistemidir. Bu sisteme şıp diye ulaşılınamamıştır.

Nuh Peygamber Allah'a "bunları helak et" diye beddua ederek bunlarla savaşmış, oğlunu bile feda etmiş, İbrahim peygamber babasıyla çekişmiş, Musa Peygamber Firavunla savaşmış, İsa Peygamber ise savaştığı ideali uğrunda çarmıha gerilmiş, ve nihayet Muhammed Peygamber göç ederek ölümden kurtulup anlatılan bu safhalardan sonra Medine'de Medeniyeti kurabilmiştir. Bu medeniyet Bakara 144 ve devamında "yüzünü mescid-i harama çevir" komutunun yerine getirilmesi, yani "Beyt ekonomik ve sosyal yaşam tarzıdır."

Adem'in iki oğlunun kıssasına dayandırdığın "ne idiğü" belirsiz bir "yaratılışa uygun yaşam tarzı" dediğin ve uydurduğun kendi doktrinini sana açıklatamazken bile, Kapitalizmin işgali altındaki dünyada sana "beyt" sistemine şimdilik, bu gün geçerli olan terminolojiye göre sosyalizm dedirtebilmek bile büyük bir uğraşı gerektiriyor. İbrahim Peygamber de Nuh Peygamber zamanından kalma "temeller" üzerine ancak duvar yükseltmesi yapabilmişti.

Sana bir sır daha vereyim; bakalım ne olacak. "Salat-ı ikame- zekat-ı ita" terimindeki ilk emir yani "salat-ı ikâme" bu günkü terminolojiye göre "komünizm-koyu devletçilik-cemaiyyun"dur.

"Evet bu güne göre o sisteme 'sosyalizm' diyebiliriz" diyemiyor binbuçuk şelaleden su getirttiriyorsun.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
9. August 2014, 07:15 PM
Devlet kapitalizminin adi terminolojide Sosyalizm oldugu umarim kafana bir gun dank eder.
ve bir sosyalist gibi yasamaktan vazgecer kur an ile sosyalizmi ayirabilecek gorus acisina ulasabilirsin.
Bir gun koyu bir kapitalist oldugun gercegine ulastiginda umarim gec olmaz.
Elbete yaratilisa uygun yasam tarzini anlayabilecegini dusunmek benim buyuk bir hatam idi. Bunu duzeltigin icin tesekurler.

Insan neden toplumda yasar? Surumudur ki insanoglu. Insanlarin toplumda yasamalarinin sebebi ihtiyaclarini tek baslarina karsilayamamalarindandir.

Yani nedir insanoglu bireycidir toplum olusturmasinin sebebi ihtiyaclarin karsilanmasidir.....

galipyetkin
9. August 2014, 07:47 PM
Sevgili Kuman.

Düşüncelerimi bir daha açıklama fırsatı verdiğin için sana teşekkür ederim. Belki faydalanan arkadaşlarım olur.
Evet Sayın Kuman teşekkürler.

Bir ayetle son vereyim.

Haşr-9:"Onlardan önce o yurda ve imana yerleşmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerde gözleri yoktur; buna ihtiyaç duymazlar! KENDİLERİ İHTİYAÇ İÇİNDE OLSALAR DA: ONLARI KENDİ NEFİSLERİNE TERCİH EDERLER! Kim nefsinin (bilgisinin) cimriliğinden-ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
9. August 2014, 08:20 PM
Sevgili yetkin
Ayni sekilde tesekkurler.
Umarim insanlar gercegi gorecek olgunluga ulasip vahsetten uzak dururlar. Bu dunya ya gelis amaclarina gore yasama saygi duyarak yasamayi ogrenirler

saygilarimla

dost1
12. August 2014, 12:43 AM
Selamun aleyküm, Değerli Kardeşlerim,

Tefekkürlerimize ışık olması dileğiyle. İhsan Eliaçık''ın Dr Hikmet Kıvılcımlı ile ilgili paylaşımını sizlerle paylaşmak istedim.

HİKMET KIVILCIMLI'NIN KUR'AN TEFSİRİ

(18 Ocak 2013'de Kıvılcımlı Sempozyumu'nda sunduğum tebliğin yazılı metnidir.)
Hikmet Kıvılcımlı din konusunda konuşurken “üzerinde en çok spekülasyon: düşünce vurgunculuğu yapılan alan” olduğunun farkındadır. “Oysa tam tersi olması gerekir: öyleyse bilimin en çok kılıç kuşanması gereken alanlardan birisi de din konusu olmalıdır. Bu yüzden bu alanda "İdeoloji" ve "politika" sökemez, sökememelidir. O yavanlıklar ancak bilim ateşiyle durdurulup dönüştürülebilir.” der.
Kıvılcımlı’ya göre mesele “hiç de İkincil-üçüncül kategoriden bir iş sayılamaz. Çünkü din konusu, sadece toplumun çatısında tıkırdayan bir kültür meselesi değil, insan beyninde düşünce mekanizmalarında işleyen adeta sistemleşmiş canlı bir düşünce biçimidir. Ve insan beyninde kolayca sökülüp atılamayacak derinliklere yapışmış köklere sahiptir. Söküldü sanıldığı yerde, başka bir nesnenin veya konunun Fetişe edilişine: tapımına dönüşmüştür: İnsan şuuru kendisini bilemedikçe ne maddi nesnelerin ne de manevi konuların fetişizmini (tapıncını) aşamaz.”
Bu nedenle maddiyatın maneviyatı ezişi devam etmektedir. Ona göre tapınç sadece manevi alanda olmaz, maddi alanda da insan matahları tapınç nesnesine dönüştürür; “Stalin ve Maoların buldukları ilk fırsatta saraylara taşınmaları tesadüf sayılamaz.”
Demek ki Kıvılcımlı’ya göre din meselesi “toplumun çatısında tıkırdıyan bir kültür meselesi”değildir; “insan beyninin derinliklerine yapışmış köklere sahiptir.”
Burada Kıvılcım’lının dini egemenlerin baskı aracı olarak gören klasik anlayışı aşan bir yaklaşıma sahip olduğunu görüyoruz. Doktor’un dini kavrayışı doğrudan insanla ilgilidir ve çok derindir. Tapınç sadece manevi değil; maddi alanlarda da olmaktadır ve bu insan beyninin üretmekten vazgeçemediği bir durumdur. Mesele “üst yapı kurumu” diye geçiştirilemeyecek kadar ciddidir.
Kıcvılcımlı tarih boyunca ortaya çıkmış dini görünümleri, insan beyninden bir şekilde atılması gerekin bir virüs olarak değil; bir anlama alanı olarak görmektedir. Ona göre bunun adı“kutsallaştırma prosesi”dir; “Komün, Totemi'ni kutsallaştırıp o'nu kendi ruhu üzerinde egemenleştirir.” Peygamberlerde bu “Allah” şeklinde ortaya çıkar. “Peygamberler, ne zaman toplumcul evrimin ağdalı-karmaşık akışından başları dara düşse; kendi çağlarında tarihsel determinizmin en yüksek ifadesi olan "Allah" yorumculuğuna sığınırlardı. Tıpkı modern sosyal devrimcilerin sıkıştıkça "Bize tarihsel determinizm yeter !" demeleri gibi.”
Bu durumda Kıvılcımlı , peygamberleri bir tür “determinizm müfessirleri” olarak görmektedir. Peygamberler bunu “kutsallaştırma prosesesi”ne tabi tutarak yapmaktadırlar. Modern insanın“bilim”, “evrim kanunları”, “determinizm” adıyla yaptıklarını, onlar “Allah” diyerek yapmaktadırlar. Birinde maddi diğerinde manevi “proses” söz konusudur.
Kıvılcımlı’ya göre baki (ebedi) olan Tarihsel Determinizm (evrim kanunları; doğa ve toplumun gidiş yasaları) dır. Her tür kutsallaştırma prosesi (süreci) geçicidir. Ona göre önce insan toplumu vardı. Allah insan toplumundan çıktı. Sonra insan, Allah'tan yaratıldı gibi oldu. Allah'ı insan yarattığı halde, insanı yaratanın Allah olduğu sanıldı. Neden?
Kıvılcım’lının bu yorumu kimi sufilerdeki “vecd” (buluş) yorumuna benzer. Şöyle derler: Allah insanı yarattı ki, insan da onu kendi vicdanında bulsun/keşf etsin. Kıvılcımlı’nın “Allah’ın keşfi” dediği şey bu noktada Müslüman taosofların “vecd” dedikleri şeyle örtüşür.
Vecd buluş demektir, vicdan da buluş/bulma yeri. Allah insanı yaratır, insanın ise, aynı yaratıcı faaliyetle vecde gelip, Allah’ı vicdanında bulması/ keşfetmesi gerekmektedir. Bu karşılıklı dinamik ilişkiye Muhammed İkbal, “Allah’ın insan ile birlikte tarihsel yürüyüşü” yani kader der. Mevlana ise şöyle der: “Muhammed’in Allah’tan aldığı, bir okyanustan bardağına doldurduğu kadardır.”
Bu durumda Allah mı insanı yarattı, insan mı Allah’ı yarattı sözünün, her ikisi de doğru olmaktadır.
Kıvılcımlı bu noktada Muhammed, bardak ve bardağa dolan (materyal) ile ilgilenmektir. Yani insan Allah’ı neden, niçin ve nasıl yarattı? Ondan bundan fazlasını bekleme hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Çünkü o bir materyalisttir ve materyale konu olmayan şeyle ilgilenmesi ondan beklenemez.
Sırf bu çabanın Kur’an tefsiri açısından değeri var mıdır? Vardır.
Çünkü Kur’an’ın tefsir edilmesi, sadece Kur’an müminlerine mahsus olamaz. Kaldıki Kıvılcımlı’nın şaşmaz bir şekilde mümini olduğu şeyin Tarihsel Determinizm yani evrim kanunları; doğanın ve toplumun oluş ve bozuluş yasaları olduğunu görüyoruz. Bu öyle baki (ebedi) bir kanundur ki Muhammed’in kutsallaştırma sürecindeki “Allah” bile bu ebediliğin gelip geçici bir anını ifade eder. Marks-Engels’in maddi kutsallaştırma sürecindeki “Tarihsel maddecilik” ile aynıdır… Proses (süreç) birinde Allah-Kitap-Peygamber olarak diğerinde Arz-Talep-Fiyat kanunları olarak dile gelip konuşuyor.
Kıvılcımlı’yı bu noktada inançlı bir mümin olarak rahatlıkla görebiliriz. Çünkü inandığı, güvendiği, değişmez ve şaşmaz kabul ettiği bir şey var. Ona “Tarihsel Determinizm” veya Evrim Kanunları ya da Doğanın ve Toplumun Gidiş Kanunları demektedir.
Kur’an’ı açıklarken “Allah”ın yerine neyi koyduğunuza göre tefsir anlayışınız değişir. Ali Şeriati sosyal içerikli ayetlerde Allah’ın yerine “Halk” kavramını koyarsak durumun pek değişmeyeceğini söyler. Kıvılcımlı’da bu kavram “Tarihsel Determinizm”dir.
Kıvılcımlı, bu tefsir ilkesine bağlı kalarak Kur’an’ı baştan sona ve tek tek olmasa bile önemli ölçüde tefsir etmiştir. Şüphesizki bu bir Kur’an tefsiri olarak görülmek ve değerlendirilmek durumundadır. Ancak şu ana kadar bu Türkiye’de ne görülmüş, ne İlahiyat Fakülteleri’nin tefsir kürsülerinde tez konusu olmuş, ne de Türkiye Marksistlerince ilerletilip geliştirilmiştir. Adeta sessizliğe gömülerek yok sayılmıştır.
Tarafımdan yazılan “Yaşayan Kur’an” adlı tefsir çalışmamız, bu noktada, Şeriati’nin ve Kıvılcımlı’nın tefsir ilkelerinin yeniden ele alıanıp canlandırılışı ve tefsir bütünlüğü içinde Kur’an metinlerine uygulanışı olarak görülse yeridir.
Bu noktada Kıvılcımlı’nın Kur’an ayetlerine getirdiği yorum ile ilgili örnekler vermek istiyorum. Zira bizi daha çok bir Marksist ve Komünist olarak Kıvılcımlı değil; bir müfessir olarak Kıvılcımlı ilgilendirmektedir.
İlk olarak Fatiha suresine getirdiği yorum, ikinci olarak Kur’an’ın ilk surelerine ve son alarak da Esmau’l-Hüsna ile ilgili yorumlarından örnekler vereceğim. Bunlar katıksız tefsir yani ayet yorumu ve açıklaması sınıfına girecek ve pratik olduğu kadar akademik değeri de olan metinlerdir.
(1-"Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.") Burada, Fatiha Suresinde ilk ayetinde de Tarihsel Determinizm doğa ve toplum gidişi olarak tümlük içinde sezilir: "Alemlerin Rabbi" bütün insanların ve doğanın, hatta evrenin yaratıcısı - kanunlarını koyup yöneticisi: terbiye edip yetiştiricisi olarak anılır. Ve O'na şükredilir: "Allah'a hamdolsun."!
Marks ve Engels bile, Allah'ı ve tek tanrılı dinleri, doğal olarak o günkü bilgileri ışığında "Arz - Talep - Fiyat" kanunlarının yansıması olarak yorumlamışlardır. Çünkü henüz Toplumsal gidişin en çok görünen üretici güçler kanununu keşfedebilmişler, O'nu da ancak kapitalizme uygulayabilmişlerdir.
Allah'ın anlamı, bütünüyle irdelediğimizde daha iyi anlaşılacaktır ki, tamamıyla, Tarihsel Determinizmin veya doğa ve insanın temel kanunlarının tümlüklü akışında kendini gösterir ve bulur. Evrimin bütünlüğü ortaya çıktıkça Allah daha iyi anlaşılır.
Dolayısıyla Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in Allah'ı kavrayışı kendi çağı itibariyle bilimcil değil sezi düzeyinde, doğa ve insanı tümlükle kapladığı için, altşuurca Marks - Engels'inkinden daha derinliklidir, diyebiliriz.
(2-"(O),Rahmân'dır, Rahîmdir": ) Yaratıcıların yaratıcısı sonsuz hoşgörülüdür. Alemlerin yaratıcısı ve yönlendiricisi olarak, iyilik ve kötülükleri sunan ve insan toplumunun bu yüzden düştüğü - düşeceği iyilik ve kötülüklerle yine, iyilik ve kötülüklerle yanıt verip onları kendi dengelerine oturtan - oturtacak olan yine Allah'ın (Tarihsel Determinizmin) kendisidir. Bu yüzden sonsuz hoşgörülüdür.
(3-"Din gününün (ödül ve ceza gününün) sahibidir": ) Antik Tarihte Barbarlar (Araplar onlara yani komün insanlarına "cahiliyeti yaşayanlar" derlerdi. İşte o kollektif komün insanları) Medeniyetilere Tarihsel Devrim yaparak medeniyete (sınıflı topluma) geçerler sonra da her antik medeniyet gibi iç savaşlarla çökkünleşirler ve başka barbar tarihsel devrimleri beklerlerdi.
Antik Tarih'te bu "ödül ve ceza günü" olurdu. Bu dinlerin bilinçaltıyla sezerek öngördüğü bir "Din günü" haline gelmiştir. Kur'an yeri gelince göreceğiz, hep bu tarihsel devrimleri örnek gösterir ve eski medeniyetler gibi çöküp yıkılmayacak bir medeniyete geçişi prensipleştirir. Yani komün gelenek göreneklerini medeniyet içinde sentezleştirmeyi geliştirir. Ama yine de o "Korku"yu içinden atamayarak insanları "Din günü" ile uyarır:
İşte bu binlerce yıllık gelenek - görenekten sezilerle ders alarak "Din günü"nü kendi toplumu için olabilecek bir "Mükafat ve Ceza"dan çıkaracak; insanlığın en son yaşayacağı evrensel sosyal devrimi ve ondan sonra gelecek olan dengenin egemen olacağı gerçek insancıl toplumu sezerce, insanlığın sınıflı toplumunun sınıfsız topluma dönüşeceği o yılları öngörürce; "Din günü"nü bu gelecek günlere yakıştırır; Allah sistemi'ni bu yönde geliştirir. "Allah" (Tarihsel Determinizm) şüphesiz ki bu "Din gününün" de biricik "sahibidir"
(4- "Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım isteriz.") Bu yüzden sadece Allah'tan (Tarihsel Determinizm'den) korkulmalı O'na kul olmalı ve ondan yardım istenmelidir. Bu aynı zamanda, "insan" karakterinin sezisi - isteği - uygulaması ve besleyicisidir de. Köle ruhlu insanlar ne bu seziyi ne isteği ne uygulamayı ne de ondan beslenmeyi başaramazlar. Bilinçaltaları köreltilmiştir çünkü. Peygamberler bu yüzden özlerinde hep komün gelenek görenekli olmuşlardır. Ve bunu geliştirmek istemişlerdir. Toplumun temeli de, Doğa'nın temeli gibi doğallıktan kalkan ve daima kendi kanunlarını yeniden gelişmiş biçimde üretmek üzere yol alır...
(5- "Bizi doğru yola ilet") İnsanları daima, peygamberlerinin sezdiği - kavradığı ölçülerde, Tarihsel Determinizmi anlama ve ona uyma yoluna girmesini ister. Bu yüzden Kur'an hep eski skolastik düşünce ve davranışlara karşı savaş verir. Kendi kavrayışı da skolastiktir şüphesiz ama, antika insanlığın içine girdiği Tarihsel Devrimleri sezer görür ve o gidişe ayak uydurur. Bu yüzden Tarihsel Devrim'e karşı duran Tefeci-Bezirgan ve Derebeylere karşı daha "determinist" bir skolastik olur.
(6- "Nimet verdiğin kimselerin yoluna" 7- "Kendilerine gazap edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil" ) Çok tanrıcılığı ve herşeyi tefeciliğe ve bezirganlığa çevirmiş olan Mekkelilerin ve benzerlerinin yoluna değil; peygamberlerin, özgür insanların, Tektanrı (Allah) biçiminde ortaya çıkan daha gerçekçi deterministlerin - dolayısıyla hak - adalet sahibi olanların yoluna ilet. Çünkü bu gidişi kavramak büyük bir "Nimet"tir. Bizi doğru yola; bu nimeti verdiğin kimselerin yoluna ilet!
Görüldüğü gibi Kıvılcımlı tefsiri tabiat olaylarına uyumu esas alan, doğalcı, ekonomi-politik tefsirdir. Bu haliyle İslam düşence tarihi içinde Mutezile düşünürleri Nazzam ve Cahiz’in doğa ve akla dayalı tefsiri, Farabi ve İbn Rüşd’un doğalcı felsefeleri ile çağımızda Muhammed İkbal, Seyyid Ahmed Han, Ali Şeriati, Muhammed Mahmud Taha, Cabiri ve Hasan Hanefi tefsirlerinin karışımı bir tarzı vardır.
İlki surelere ve Esmau’l-Hüsna’ya getirdiği yorumlar bunu daha çok ele verir;
Zuhruf suresi: 31 nci ayeti tefsiri: (Ve dediler ki: "Bu kur'an iki kentten büyük bir adama indirilmeli değil miydi?)
Velid ibn Muğre: Mekke ulularından ve zenginlerinden idi. Yakınışı ve yaydığı hep şuydu: "Kureyş'in büyüğü ve efendisi olan ben, yahut Sakil'in ulu kişisi Ebu Amr İbni Ümeyr es- sekafi dururken Kur'an Muhammed'e mi inecek? Peygamber'in yanıtı kesin ve can alıcı yere olur: "...Rabb'in rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından (maddi zenginliklerden ve şöhretten) daha hayırlıdır.
Determinizm, kendisini en iyi temsil edecek insanları, zenginlerden - soylulardan - ulu kişilerden değil; bilhassa en "aşağıdan gelme" ve çok yönlü donatılarak determinizmce yetiştirilmiş insanlar içinden seçer, ki "aşağının" susadığı adalet gerçekleşsin...
Bu yüzden Allah'ın "Tarık" yıldızı veya gök üzerine, ay ve güneş üzerine yemin etmesini, Peygamber'in eski tanrı etkilerinden kurtulamayışı veya bu tür etkilere karşı taktik yapışı gibi yorumlamak gerçekçi olmaz; çok tanrıcı tefeci - bezirganlar bile, Tektanrıya dönmeye hazırdırlar; yeter ki çıkarlarına dokunulmasın; iktidar onlarda kalsın. Mekke ve Medine'nin bilgi - kültür birikimi yeni - oijinal bir medeniyet yaratmaya yeterlidir. Çok tanrıcı etkiler güçlerini yitirmek üzeredirler. Ve Muhammed kesin biçimde çoktan tek tanrı cephesine geçmiş durumdadır. Aslında biliyoruz ki bu tarihsel devrim akışının sembolü olduğu için, kopuşma ve cepheleşme, dini fikirlerden önce, derinden etkilerle; üretici güçlerin gelişimiyle belirmeye başlamış bulunan sosyal sınıf ve zümrelerin çıkar çatışmalarıyla toplum temelinde çoktan oluşmuştur. Bu temeldeki çelişki sonradan yavaş yavaş fikirlere işler ve dini sembollerini bulur...
Kureyş Ulularıyla - Muhammed'in alıp veremediği bir tek "Allah" meselesi midir? Öyle görünür. Gerçekte Kureyş - Mekke Uluları; tefeci-bezirganlıkta azgınlaşmış, daha çok zenginlik isteyen gözleri dönmüş babahanların bozuldukları şey "Allah" meselesi değil, Muhammed'in fakir fukarayı tutuşu ve kollektivizm isteyişidir.
Çünkü "Allah" Mekke - Medine'de - Hicaz Toplumunda ilk kez duyulmuş bir şey değildir. İbrahim'den beri ulaşan geleneklerle, "Hanif"ler tek tanrıcılığı yaymışlardır. Yahudilerden de Allah fikri ulaşmıştır. Mekke ve Kureyşliler de "Allah"ın adını çağırmaktadırlar. Ama Muhammed'in "Kesin"; devrimci koyuşu, toplumu kıyasıya bir savaşa - altüstlüğe sürüklemeyi veya o sürüklenişi öngörmektedir. Temeldeki bu savaş din çıkarlarına yansır ve din buyrukları, temeldeki bu uzlaşmaz - şiddetli devrimsel gidişle, ordulaşıp cepheleşirler. Bu şiddetli ayrılış - ordulaşma - cepheleşme ve çatışmaların başlangıçları ilk Mekki surelerde görebiliriz: Kalem suresi: (9- "Onlar istediler ki sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar." 10- "Şunların hiçbirine itaat etme! Yemin edip duran aşağılık!" 11- "Kınayan-dedikoduyla fitne yapan" 12- "İyiliğe engel olan, saldırgan, günahkâr" 13- "Kaba, sonra da kötülükle damgalı")
Kureyş uluları, Ebu Sufyan ve Muhammed'in Amcası: Ebu Leheb gibileri böyledirler. Muhammed'i görünce ve duyunca çıldırıyorlardı: (51- "O inkâr edenler zikri: Kur'an'ın ilk öğütlerini işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O delidir" diyorlardı. ") Tek yaptıkları aşağılamak - alaya almak - küçümsemekti önce: "Kendisine ayetlerinin okunduğu zaman : "Eskilerin masalları" dedi. " "Cinlenmiş" dediler. "alaya aldılar"...)
Peygamber işe önce akrabalarını uyarmakla başladı. Kureyş ulularından gizlice hiçbir şey uzun ömürlü olamazdı. Peygamber onların da yüzlerini gözlerini yakından görüp, gözlerine baka baka onları da Allahın birliğine davet etti. Belki biraz umudu da vardı. Safa dağında Kureyş Ulularıyla görüşmeye bile zaman bulamadığını ibretle yaşadı. Başta amcası Ebu Leheb kudurmuştu: lanetler - beddualar - küfürler savurarak toplantıyı dağıttı.Peygamber bundan sonra daha kesin Cihad ayetleri aldı: Göze göz dişe diş; kıran kırana bir devrim içine giriliyordu: Mesed Suresi: (1- "Ebu Leheb'in iki eli kurusun; zaten yok oldu ya. 3- "Alevli bir ateşe girecektir" 4- "Karısı da odun hamalı olarak" 5- "Boynunda hurma lifinden bir ip. ")
Devrim ne amca ne yenge ne de yeğen tanıyordu; hepsi birbirleri için ölümden başka bir şey dileyemezdi. Var olma savaşıydı:Yoksul tefeci - bezirganlar (plepler), zengin tefeci - bezirgan asiller: (patrici) Kureyşliler'e karşı yoksul köylü ve esnafı peşlerine takıp uzun ömürlü bir medeniyete geçecekler ya da doğmadan öleceklerdi; Kureyş asilleriyse öyle uzun boylu "Tevhid" mücadelesine gelemiyorlardı, zaten zengin olmuşlar, ezici zenginlikleriyle iktidarı elde tutup kısa ömürlü de olsa böyle medeniyete geçişi öngörüyorlardı. Oysa bu tip kent medeniyetleri çarçabuk yıldız gibi kayıp gidiyor, tarihten siliniyordu. Muhammed önderliğindeki plepler bunu sezmişler ve tarihin sunduğu bu fırsatı ölümüne değerlendirmek için kendiliğindenmişçe ordulaşıyorlardı: Pleplere düşen fakir - fukara halkı yanına çekmekti: Ma'ün Suresi (1- "Dini yalanlayanı gördün mü?" 2- "İşte o öksüzü iter, kakar" 3- "Yoksulu doyurmaya önayak olmaz")
Bunun en iyi yolu yeni bir din bayrağı açmaktı. Çünkü kutsallaştırma gidişi, o çağda biricik geçer ilgi alanıydı. Fakir - fukara edebiyatı ancak din bayrağının içinde değer kazanabilirdi: Kafirûn Süresi(1- "De ki: Ey nankörler!" 2- "Ben sizin yaptığınız ibadeti yapmam" 6- "Sizin dinininiz size, benim dinim banadır")
Kıvılcımlı’nın Esmau’l-Hüsna olarakak bilinen Kur’an’da Allah’ın isimleri olarak geçen kavramlara getirdiği yorum onun tefsirini anlamamızda çok önemlidir. “Tarihin ve doğanın kanuncul gidişi”olarak gördüğü Esmau’l-Hüsna’yı tek tek açklamış ve tefsir etmiştir. Bu açıklamaların Kur’an tefsir tarihi açısından tefsir değeri vardır. Ancak yeter derecede ilgiyi ve alakayı gördüğü söylenemez. Bunlardan sadece 10 kadarına bakacağız. Diğerlerini eserlerinden okuyabilirsiniz.
"Huvallâhüllezi lâ ilâhe illâ hû") Allah'ın bütün diğer adlarını kendinde toplayan adlar adıdır: "İsm-i âzam": en yüce ismidir. Şu manaya gelir: O öyle bir Allah'tır ki ondan başka tapılacak hiç bir nesne-ilâh yoktur. Tarihsel determinizm veya doğanın ve toplumun kanunları: evrim öyle yüce bir gelişimdir ki, her şeyi kapsar; her şeyle sayısız örgüsünü kurarak ilerler. Onu ne kadar inceleyip araştırsak tam olarak ele geçiremeyiz. Ancak gidiş kanunlarını yakalayıp onlara sürekli uyum yapmaya çalışabiliriz. Bu çabalarımız ona tapma olmasa da tapmaya benzer bir korku saygı dikkat içerir ve gerektirir. Bu yüzden ondan başka korkulacak duyumda kusur etmemeye çalışılacak hiç bir nesne abartılamaz. Yani para-pul aşk-ideoloji-teori-insan-doğa aklımıza ne gelirse her şey tarihsel determinizmin kapsadığı. parçalarıdır; sadece mesele onu topyekün kavramak ve uyum yapma çabasını sürekli artırmaktır. Yoksa her hangi bir yansımasını parçasını abartarak tapınçlaştırmak değil.
Doğanın insanlıkla birlikte akışı. Öyle akıl almaz birdüzenlilikte işler ki, onu topyekün hisseden modern bilim adamlarını bile kendisine secde ettirip "Allah" dedirtirse; yüzlerce yıl öncesindeki aşiret çocuğu Muhammed'e daha koyu bir mistisizm içinde benzer duygu ve sezileri yaşatabilir.
(El Melik: Mülkü- tasarrufu bir an dahi yok olmayandır.) Tarihsel Determinizmin doğa ve insan üzerindeki sahipliliği ve onları yönetişi bir an için olsun duraksamaz. Her şey o'nun kanunları uyarınca düzenlice akıp gider.
(El Kuddüs: O noksansızdır.) Tarihsel Determinizm'in kanunları öylesine girift ve her şeyi kapsayan şaşmaz düzenlikte akıp gider ki "her şey olacağına (kanunların kendi ilk dengelerine) varır".
(Es-Selâm: Selâm ve Selâmetin ta kendisidir.)Tarihsel Determinizm'de en çözümsüz problemlerin bile çözümü bulunur. Kanunların yayı her yönde ve canlılıkta kurulmuştur; Kendisini dayatıp her engeli aşar.
(El Mümin: Güven verendir. )Tarihsel Determinizmin kanunlarına bir kez vakıf olusak, o kanunların işleyişine bir kez uyum çabasına başlamışsak verim aldığımızı görürüz. Ve sonsuz bir güven içinde huzura ulaşırız. Bunu sezerek yapan halklar da öyledir. İlkel toplumlar gibi... Yozlaşmamış; doğadan ve toplumsallıktan kopmamış halklar gibi; doğayı, bitkileri, hayvanları, ataları sayan totemizm geleneği veya kutsallaştırma boşuna değil, bu derin determinizm: kanunlara uyum zorunluluğunun ilkel beyinleri işleyişi icabıdır.
(El Aziz: Mutlak galiptir.) Tarihsel Determinizm, her şeyi belirlendiricidir. Atom'un Hücre'nin ve insan toplumu'nun en temel kanunları, kendi dengesini bulmak üzere açılıp-kapanarak ilerlerken her şeyi kendisine uydurur. Uyum yapamayanları eler: seleksiyondan geçirir. Bu yüzden biricik galip evrimin kanunlarıdır.
(El Cebbâr : Yarattığı her şeyin hallerini ihtiyaçlarını verendir. ) Evrimsel akış her şeye kendi ölçülerinde kendi varlıklarını sürdürebilme gücü vermiştir. .
(Malik'ül Mülk: Mülkün ezeli ebedi sahibidir: ) Sınıflı topluma çözülen bedevi Medineli Mekkeli fakir fukara: ipotek altında yoksullaştırılmış köylü esnaf ve züğürt bezirganların ganimet: mal mülk gösteriş düşkünlüklerini gördükçe; Muhammed derinden sarsılıp üzülüyordu. Kuracağı yeni islam medeniyeti de öncekiler gibi bu arsız maddiyatçılık içinde çökecek miydi? Sık sık ayetlerde azarlayarak korkutarak uyardı. Ama en şiddetlisi enfal suresiyle oldu: "Ganimet Allah'ın ve paygamberinindir" keskin savaş komünizmi hükmü bildirilmiştir. Bu hükmü sonradan esnetmek zorunda kalmıştı, çünkü medeniyeti yayılırken kişi mülkü gelişimini gemlemek olanaksız kaldığı gibi, bendledikçe selleşiyordu. Gözleri doyar da belki maneviyata islamın dediklerine uyarlardı...
Muhammed'in iyi dilekleri Hülafayı Raşidiyn: cennetle muştulanmış dört halife devri kadar, bir çeyrek yüzyıldan biraz aşırı tuttu. Mekke'nin Ebu Sufyan bezirganları-tefecileri iktidarı almakta gecikmediler ama yine de Allah'ın kamunun mallarını özelleştirmeleri kolay olmadı. İslam yavaş yavaş bezirganlaştırıldı. Muhammed'in mülk allahındır prensibi yelle yuf oldu, içi boşaltıldı.
Gerçek değişti mi?
Aradan yüzlerce yıl geçti azgın bezirganlık yerini azgın finans kapitalizme bıraktı dünya malı Allah malı durmadan kişi mülküne devşirildi, devşiriliyor...
Muhammed'den 700 yıl sonra gelen İbn Haldun; Muhammed'in geleneklerle: Naklen alıp kendi aklıyla sezdiklerini de geleneklerle Allahçılığa tabi tutarak koyduklarını, akılla - nakili ayırarak gerçeklerle koymak zorunda kaldı: gerçek bir kez daha hatırlatıldı: mala mülke düşen medeniyetler toplumlar çürüyüp batıyorlardı. Kamu Malına kollektif aksiyona gelenekle olsa değer veren o değeri içinde taşıyan göçebeler yerleşikler durumlarını bozmadıkça daha canlı ve uzun ömürlü medeniyetler devletler geliştiriyorlardı...
Muhammed'den 1200 yıl sonra gelen Marks -Engels aynı şeyi üretici güçler temelinde Kapitalist toplumun gelişim biçimiyle koydu: modern sosyalizmi müjdeledi.
Ve Marks'tan sonra dünyanın üçte biri sosyalist oldu. Olaylar inatçıydı. Gerçekler neyseler öylece, gidiş kanunları bilinmeli ve uyulmalı aksi takdirde aşırı kayıplarla uymak zorunda kalınırdı.
Muhammed geleneksel olarak, her akılcı sentezini veya sentezlerini Allah'a dinine bağlayarak ilerliyordu. Aklıyla, nakille gelen din geleneklerini ayıramıyordu henüz; tersine aklını da o skolastik din geleneğine sımsıkıca bağlıyordu. O zamanlar içinde öyleydi. Ama bütün o batıni mistik gelişim içinde bile aklını köreltmedi. Aklı kullanmayı Allah emri yaptı. Bizim şu akıllıca rasyonalist geçinen kütüphane fareleri uzmanlar, erüdisyon kırkanbarları şüphesiz ki Muhammedi beğenmezler, ama kendileri akılcı makyajlarının altında bin beter skolastiktirler ve yaşamdan koparak kitap kemirirken akıllarını törpülerler aslında; gerçeklerden uçup giderler.
Bu yüzden, Muhammed, içinde bulunduğu tarihsel devrim derslerini Allah kanunu yapıyordu. Bizler o batını mistik skolastik kabuğa aldanmadan içindeki özü bulup ortaya çıkarabilirsek dersimizi alabiliriz.
"Mülkün ezeli - ebedi sahibi sadece Allah'tır" sözü yabana atılabilir mi? Sınıflı toplumun yaşanan realitesi ne olursa olsun, tarihsel akışa kabaca bakan temiz bir akıl, Allah'ın yani doğanın ve kamunun malını varlığını yağmalıyorlar demez mi? Ve çocuklar bile sezmekte gecikmiyorlar. Lakin sınıflı toplum çalmayı öğrettiği için eğitim şimdilik kişi mülkünden yana geliştiriyor..


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.